Yeni Üyelik
32.
Bölüm

❅ Napoli'de Bir Gece | 20/1

@buzlarkralicesi

-20/1-

❝Lâl❞

Valentino'nun elindeki zarfın içinden çıkan fotoğraflarıma ve o kâğıttaki nota baktım. Kaçıp saklandığım, Bodrum'da geçirdiğim o dönemde Ufuk'un benden habersiz çektiği fotoğraflarım ve onların kendisinde kalmasını yanlış bulduğu için bir zarfla ilettiği bu not...

"Bu fotoğrafları iznin olmadan çektiğim için üzgünüm, böyle güzel bir manzarayı kaçırmak istememiştim. Sanata gönül vermiş her insan bunu yapar. Sen güzel bir sanat eseriydin. Bu yazdıklarımla haddimi aştıysam üzgünüm. Belki gitmeseydin, burada kalsaydın her şey farklı olabilirdi. Yarım kalan bu hikâye belki başka bir hikâyenin daha güzel son bulmasına neden olur. Mutlu olmanız dileğiyle...

 

Ufuk."


Hiç önemsememiştim yazdıklarını. Belki bir daha hiç karşılaşmayacağım birinin bana döktüğü duyguları neden bu kadar önemli olsun ki benim için? Ancak Valent'in yüzüne baktığımda bu durumdan hiç hoşlanmamış görünüyordu. Hâliyle. "Ufuk'u tanıyorsun."

Aşağı yukarı başını salladı. "O hadsiz genç. Evet, tanıyorum." Odada gergin adımlarla yürürken "Ama bunları yazacak cesareti nereden bulduğunu anlamıyorum." dediğinde sesindeki sert tını irkilmeme sebep olmuştu. Bakışları nota gitti ve üstüne basa basa okudu. "Sen güzel bir sanat eseriydin. Belki gitmeseydin, burada kalsaydın her şey farklı olabilirdi. Yarım kalan bu hikâye belki başka bir hikâyenin daha güzel son bulmasına neden olur." Not kâğıdını sertçe silkeledi. "Bu ne demek oluyor? Nedir bu, Lâl?"

"Valentino, biraz sakin olabilir misin?"

"İki gündür tanıdığın bu adamın sana bu notları yazma cüretini nereden bulduğunu açıklarsan belki sakinleşebilirim, Lâl."

"Bilmiyorum. Hakkımda ne hissettiğini nereden bilebilirim?" Kıskanmasını anlayabiliyordum, bu yüzden alttan alma gayreti gösterdim başımı iki yana sallayarak. "İnsanların aklını okuyamıyorum ne yazık ki."

Çok fevriydi. "Bu adam sana böyle bir notu yazacak cesareti nereden buluyor? Ve en önemlisi, sen bunu neden hâlâ saklıyorsun Lâl?" Sesi bağırır gibi yüksek perdeden çıkmıştı.

"Sen ne demek istiyorsun ha? Benim onu ayarttığımı mı ima ediyorsun?" İşte şimdi ben de öfkelenmiştim. Çünkü suçlayıcı tavırları canıma tak etmişti. Kıskanması, hoşuna gitmemesi çok normaldi ancak üslubu hoşuma gitmemişti. Yanıt vermesine fırsat bırakmadan ben de bağırmaya başladım. "Kendine gel Valentino, bana böyle bağıramazsın! Çocuk yok senin karşında!" Oysa sandığı gibi özenle sakladığım bir şey değildi. Varlığını bile unuttuğum bir nottu bu. Attım sanmışım, çantamın bir köşesinde kalmış. "Sen ne demeye çalışıyorsun Valentino? Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?" Sakince yutkunduğumda öfkelendiğimi hissedip sesimi alçalttım. "Ayrıca böyle bir şey yüzünden bana neden bağırıyorsun şimdi?"

"Saçmalama, onu ayarttığını falan ima etmiyorum! Bunu düşünmedim bile!" Sesli bir soluk alıp verdi. "Bu adamın niyeti belli değil mi, Lâl? Sana karşı hisleri oluşmuş belli ki. Neden hâlâ onun gönderdiği bu lânet şeyleri saklıyorsun?"

"Saklamıyorum!" Sakinleşmeye çalışırken sağ elimi saçlarımdan geçirdim. "Hususi yaptığım bir şey değil, sadece çantamda kalmış. Dönüp bakmadım bile!" Bu konu yüzünden kendimi savunmak zorunda kaldığıma inanamıyordum. Olmamış bir şey yüzünden benden hesap soruyordu. Benim hâlimi görmüyordu bile. "Bir not meselesini nerelere kadar getirdin, farkında mısın Valentino? Beni kırmana değiyor mu gerçekten?"

Öfkesine hâkim olmaya çalışan bir ifadeyle yanıtladı adam. "Kimse sana, Valentino Riccardo'nun kadınına böyle bir not yazamaz! Yazarsa bir daha yazacak parmakları yerinde bulamaz, anlıyor musun Lâl?"

Gözlerime bakan adam çok farklı biriydi sanki. Her zaman sakin, sağ duyulu ve olgun davranan adam yoktu sanki karşımda. Daha başka, bencil ve empati yoksunu biriyle yer değiştirmişti sanki. İnanamıyordum. Bense sakin ve buz gibi soğuk bir ses tonuyla "Ben senin hareminle bile tanıştım ama Valentino. Senin eski sevgililerine katlanmak zorunda kaldım." diye karşılık verdim. "Sen bir kâğıt parçasını bile görmeye katlanamıyorsun!"

Biraz sakinleşmiş bir ses tonuyla sağ eli alnında olan adam "Aynı şey değil!" diye tısladı.

"Tabii ki aynı şey değil!" Başımı aşağı yukarı salladım sayıklarcasına. "Ben hamile hâlimle arka masada kocası oturmasına rağmen eski sevgilinin sana asıldığını, ahlaksız teklifler ettiğini görüyorum ama buna rağmen susuyorum. Sense belki bir daha hiç karşılaşmayacağım birinin umutsuz hayranlığına, yazdığı not parçasına katlanamıyorsun, Valentino." Adam şaşırmışa benziyordu. Bu ana kadar konuşmalarını duymadığımı sanıyordu çünkü. Birkaç adımda uzanıp adamın elinden varlığını bile unuttuğum o zarfı, fotoğrafları ve notu alıp yırttım, parçalara ayırdım. "Al, mutlu oldun mu şimdi? Rahatladın mı?" Bıkkın bir ifadeyle bu olaylardan uzaklaşmak istedim. Kendimi ve bebeğimi bu gergin ortamdan çıkarmak istedim ancak kendi içimdeki gerginlikten nasıl kurtulacaktım bilmiyordum. Çünkü gerginliği yanımda götürüyordum. Banyoya girmek üzereyken yolumu kesmeye çalışan adamı elimle durdurdum. "Lütfen, Valentino. Beni rahat bırak." Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Bu tartışmanın neden ve nasıl bu hâle geldiğini bile anlamıyordum. Bu kadar önemsiz bir konunun uzaması inanılmazdı gerçekten. İnsan gibi konuşabilirdik oysa. Sadece kendimi tuhaf bir biçimde kırılmış ve yaralanmış hissediyordum. Yalnız kalmış. Anlaşılmadığımı hissediyordum. Belki de hatalı olan bendim, bilmiyordum. Ama bu kadar agresif bir yaklaşımla karşılaşınca ben de öfkemi kustum.

Banyoya kendimi kilitlediğimde istediğim tek şey biraz kafamı dinlemekti. Kapının ardından "Lâl, lütfen kapıyı açar mısın?" diye seslenen adamın artık biraz daha sakin olduğunu hissedebiliyordum. Ama kırıp döktükten sonra sakinleşmesinin zerre önemi yoktu. "Bak, üzerine fazla geldim, farkındayım. Özür dilerim. Hadi çık da konuşalım."

O an kendimi konuşabilecek gibi hissetmiyordum. "Valentino lütfen git. Daha sakin bir zamanda konuşuruz." Elim ayağım titriyordu. Duygusal anlamda tüm dengemi yitirmiştim. Bu hâlde konuşmaya devam edersek olayların nereye varacağını biliyordum. Kendime kızıyordum, içime attıklarım ya da söyleyemediklerim için kendime kızıyordum.

"Ben sakinleştim, Lâl."

Gözlerimi kaparken gerginlikle "Ama ben sakin değilim!" dedim yalnızca. Daha fazla tartışacak gücüm yoktu. Kafamda bin bir türlü düşünce ve karışıklık varken bir yenisi daha eklenmişti. Hiçbirini düşünemeyecek kadar yorgun hissediyordum. Dinlenmeye ihtiyacım vardı. Odanın kapı sesini duyduğumda Valent'in çıktığını anlamıştım. Sakinleşmek için duş aldım ve odaya geri döndüm. Biraz ağrım vardı. Uyursam geçer diye düşündüm. Bugün yeterince sorunlu bir gündü zaten, bunun bedenime bir yansıması olacaktı değil mi? Usulca yatağa uzandım ve gözlerimi kapadım. Uykuya dalabilmeyi umdum ama dönüp durmaktan uyuyamıyordum. Bir ara nasıl olduysa uykuya dalmışım ama gece yarısı istemsiz bir biçimde uyandım. Ağrım güçlü kramplara dönüşmüştü, yüzümü ekşiterek zar zor yataktan kalktığımda Valent yanımda yoktu. Geri gelmemişti. Onun nerede olduğunu düşünsem de ağrılarım galip gelmişti. Sakin kalmaya çalışarak üzerime bir hırka geçirdim ve otel odasının önüne çıktım. Nikolai her zamanki gibi kapının önündeydi. Durumu ona nasıl anlatacağımı pek bilemiyordum, bu yüzden girizgâhı atladım. "Nikolai, kendimi iyi hissetmiyorum. Arabayı hazırlar mısın? Hastaneye gideceğim."

"Lâl Hanım, iyi misiniz?"

Başımı sallayarak geçiştirdim. "Dediğimi yap lütfen." Birkaç dakika sonra üzerime daha düzgün şeyler giyip kapıya çıktığımda Nikolai arabayı hazırlamış beni bekliyordu. Asansöre yürürken Valent'in de orada olduğunu ve endişeyle bana doğru geldiğini gördüm. Tabii ya, Nikolai ona haber vermeden hiçbir şey yapmazdı, yapamazdı.

Elleri yumuşakça dirseklerimi kavrayan adam "Lâl, iyi misin?" diye sordu. Bense yalnızca başımı sallamakla yetindim. Ona cevap vermek, onunla konuşmak istemedim. Yanımda olmak istemesini ve buna hakkı olduğunu anlayabiliyordum ama bana karşı kırıcı konuşmalarını henüz sindirememiştim. O yüzden bir şey söylemeden asansör kabinine girdim.

Arabada yol boyunca hiç konuşmadım. Sadece onun ara ara "Kendini nasıl hissediyorsun?" ya da "Ağrın sıklaştı mı?" sorularına "İyiyim." gibi basit ve kısa cevaplar veriyordum. Öte yandan içim içimi yiyordu, korkuyordum. Bir şey mi oluyor diye düşünmekten kendimi alamıyordum.

Hastaneye ulaştığımızda uzman doktora haber verilmiş olacaktı ki hazırda bekliyordu. Ultrason odasına alındım. Gerekli kontroller yapıldı. Bense sakin kalmaya çalışıyordum. Serinkanlı olmaya gayret ediyordum ama doktorun sessizliği karşısında daha fazla dayanamıyordum. "Bebeğim nasıl? O iyi mi?"

Doktor başını salladı. "Kendisi gayet iyi. Keyfi de yerinde." Durumu çok büyütmeyen bir ifadeyle devam etti. "Sadece kendinizi biraz fazla yormuşsunuz ya da stres yapmışsınız ve bu da küçük hanımın biraz huzurunu bozmuş."

Valent de ben de beklemediğimiz bu haberi alırken şaşkınlıkla birbirimize baktık. Ben hemen "Bir kızımız mı olacak?" diye atladım. Valentino çok şaşkın ve mutlu görünüyordu. Ben de en az onun kadar olayın şokunu atlatamamıştım.

Bu haberi yeni aldığımızı anlayan doktor "Kızınız olacağını bilmiyor muydunuz?" diye sordu. "Ah, bilseydim bu haberi daha özel bir şekilde verirdim ama neredeyse 4. ayı bitirmek üzere olduğunuz için doktorunuz bu haberi vermiştir diye düşünüyordum."

Uzandığım yerden sağ elimin tersiyle ağzımı kapatırken şaşkınlıkla "Daha önce bize kendini göstermemişti." yanıtını verdim. "Bir kızımız olacak." diye sayıkladım. Hâlâ inanamıyordum. Kızım olacaktı. Şimdi ben kız annesi mi oluyordum? Saçlarına kurdele takıp pileli etekler giydirebileceğim, minik ayaklarına dantelli beyaz çoraplar takacağım bir kızım olacaktı, ha? Vay canına...

Valent de en az benim kadar şaşkındı. Ve yüzünden anladığım kadarıyla mutluydu da. Kız babası olmak ona ne hissettiriyordu acaba? Bunu sormak için yanıp tutuşuyordum ama ona küs olduğum için hiçbir şey söylemiyordum, kendimi tutuyordum. Beni çok kırmıştı. Şimdi hiçbir şey olmamış gibi boynuna atlayıp bu haberi kutlayamazdım ve bu beni sonsuz bir acıyla üzüyordu.

Otele döndüğümüzde aramızda bir sessizlik hâkimdi ve yatağa oturduğumda o da yanıma oturup ellerimi tuttu. "Lâl... Artık konuşmanın zamanı gelmedi mi? Bu mutlu haberi birlikte paylaşmalıydık."

"Ne konuşacağız?" Beklediğinin aksine söyleyeceklerini dinlemek için sakince bekliyordum. "Sen kızının annesine erkekleri baştan çıkarmaya çalışan kadın muamelesi çekmedin mi?"

"Bu doğru değil, sen de biliyorsun." Ellerimi okşarken devam etti söyleyeceklerine. "Seni çok kıskandım, Lâl. Birinin seni benim gördüğüm şekilde görmesine katlanamadım. Bir erkeğin senin ışıltını benim gördüğüm gözlerle görmesi ihtimali beni çıldırttı. Kıskançlığım ve öfkem gözümü kör etti ancak o adam senden hoşlandığı için seni suçlamadım. Sadece o şeyleri hâlâ sakladığını görünce delirdim, anlıyor musun?" Kabullenir gibi başını salladı. "Yanlış yaptım, hatalı ve fevri davrandım biliyorum. Ama seni kaybetmekten korktuğum için yaptım bunu. Lütfen beni affet. Sana bunu yaşattığım için çok üzgünüm."

Bu konuyu fazla uzatmanın bir gereği yoktu. Sonuçta özür dilemişti. Birkaç saniye yüzüne baktıktan sonra uzanıp ona sarıldım. "Valent... Lütfen bir daha beni böyle kırma. Benim buna kalbim dayanmıyor." Sağ elim boynuna sarılmışken onun kokusunu içime çekmek güven veriyordu. "Benim senden başka kimsem yok, olmasına gerek de yok. Senden başkası yok, olamaz da." Aynı kaybetme korkusuyla ben de kavrulurken onu anlamamak ne mümkündü? "Lütfen beni bırakma." diye fısıldadım öylesine. Önünü ardını düşünmeden.

Buna şaşıran adam doğrulup yüzüme baktı. "Ne bırakmasından söz ediyorsun, Lâl? Böyle bir şey mümkün olabilir mi?" Yüzümü ellerinin arasına aldı. "Böyle şeyleri aklından çıkar."

Onaylar gibi başımı sallasam da bundan sıyrılmam o kadar kolay olmayacaktı, farkındaydım.

❝Valentino❞

Lâl ile tartışma sonrası her şeyi berbat ettiğim o an banyonun dışında kaldığımda kendime gelmiştim. Ne yapıyordum ben? Böyle bir dönemde kıskançlık krizimin beni ele geçirmesine nasıl izin vermiştim? "Lâl, lütfen kapıyı açar mısın?" Bir şeyleri düzeltmem gerekiyordu. Nasıl bozduysam o şekilde düzeltmeliydim. "Bak, üzerine fazla geldim, farkındayım. Özür dilerim. Hadi çık da konuşalım."

"Valentino lütfen git. Daha sakin bir zamanda konuşuruz."

"Ben sakinleştim, Lâl."

"Ama ben sakin değilim!"

Onu ne kadar üzdüğümü ve kırdığımı anlamıştım ama hatamı telafi etmek için doğru zaman değildi. Evet, o notu görüp öfkelenmem normaldi ama bunun Lâl için bir anlamı olmadığını bildiğim hâlde üstüne gitmemeliydim. Bu bu kadar büyütülecek bir durum değildi. İşleri bu noktaya sürüklediğime inanamıyordum. Kıskançlıktan gözüm dönmüştü. Lâl'i bir başkasının benim gözümle gördüğünü hissetmek, onu kaybetme tehlikesi beni öfkeden delirtmişti. Pişmanlıkla soludum. Şuan odadan çıkıp sakinleşmesini beklemekten başka çarem yoktu. Usulca kapıyı çekip çıktım.

Bahçedeki masalardan birine oturdum ve dirseklerimi dizlerime yaslayıp başımı kenetlediğim ellerimin üzerine koyup öylece sessizliğe bıraktım kendimi. Dakikalar sonra Manrico'nun sesini duyduğumda yavaşça başımı kaldırdım.

"Sicilya'da kadınlar silahtan daha tehlikelidir." (*)

Alaycı ve tatsız bir gülüşle "Sana Baba izlemeyi yasaklıyorum." diye mırıldandım. "Ne oldu, yine aşk ve kadınlar hakkında beni uyarmaya mı geldin?"

"Seni uyarmanın haddim olmadığını biliyorum, Valentino. Buna izin vermeyeceğini de." Sesli bir biçimde iç geçirdi yaşlı adam. "Hem babana bu kadar benzeyip hem de ondan bu kadar farklı olmayı nasıl beceriyorsun anlamıyorum." Anlık soru soran bakışlarımla karşılaşınca hemen çözüldü. "En az onun kadar sert bir kabuğun var. Kendi doğrularını benimsiyorsun ve kim ne derse desin vazgeçmiyorsun. Sende doğuştan savaşçı bir ruh var."

Kısa bir an adama bakış attıktan sonra "Bu yüzden ben seçilmedim mi zaten?" dedim ve başımı yine kenetli ellerimin üzerine koydum.

Onayladığı açık ses tonuyla "Evet." diye itiraf etti. "Sende o lider ruhu var. İçgüdülerinin peşinden giden, cesur bir komutan ruhu." Tam tersi bir şeyden bahseder gibi sesi karmaşık bir hâl almıştı. "Ancak babandan farklı olarak sen bir aşk adamısın. Onun aşkla pek işi olmazdı." Peki ya annem? Kafamdaki soruyu sormadım bile. Ancak o anlamış gibi ekledi. "Annen sadece onun evinin huzurlu ve değerli parçasıydı. Ama hiçbir zaman kimseye âşık olmadan ölen baban onu da diğerleri gibi sadece sevdi."

Bilmediğim bir şey anlattığını sanmıyordum. Bunları küçükken de hissediyordum. Annemle babam arasında hep bir iş ortağı ilişkisi var gibiydi. Sevgiye ve daha çok saygıya dayanan mesafeli bir ilişki. "Söylesene Manrico, aşk adamı olmanın neresi yanlış?"

Biraz düşünür gibi durduktan sonra "Yanlış diyemem." yanıtını verdi dürüstçe. "Ancak insanın kafasını karıştırdığı da bir gerçek. O kız..."

"Lâl."

"Adı her neyse... Senin kafanı karıştırıyor. Dış tehlikelere karşı savunmasız kılıyor. Sürekli onu düşünmekten asıl düşünmen gerekenleri es geçiyorsun ya da daha az düşünüyorsun." Benim atağa kalkacağımı anlayan adam devam etti. "Bunun kişisel olarak kızla bir ilgisi yok. Aşkın doğasıyla ilgili. Aşk böyledir. Gelir, kafa karıştırır, darmadağın eder ve gider."

"Biz Lâl ile asla ayrılamayız. Çok farklı bir bağla bağlıyız."

"Peki, hakkındaki gerçekleri öğrendiğinde de aynı bağla bağlı kalacak mısınız birbirinize?"

"Geçmiş, Manrico. Geri dönülmeyecek bir yer orası. Sırf geçmiş yüzünden Lâl'i kaybedemem."

"Geçmişte kaldığına inanıyor musun, Valentino?" Sorgulayıcı yüz ifadesiyle beni tartıyordu sanki. "Eski alışkanlıklardan vazgeçebilmek mümkün müdür?"

İç geçirdim. "Hepimizin sırları vardır, Manrico. Geçmişin mezarını kazmak anlamsız." Net bir ifadeyle az önceki sorusunu yanıtladım. "Geçmiş, geçmişte kaldı."

"O kadın için her şeyi yaparım, diyorsun. Aşka boyun eğeceksin."

Dalga geçtiğim oldukça ortadaydı ve ben "Ne yapmamı tavsiye edersin, Manrico? Bebeğimin annesini kapının önüne koymamı mı?" demekten kendimi alıkoyamadım. "Bahsettiğin kadın benim hayatımın aşkı. Bebeğimi doğuracak olan kadın."

Başını iki yana salladı. "Ne yazık ki bazı şeyler için çok geç. Yalnızca sana tek tavsiyem aşkın gözünü kör etmesine izin vermemen olur."

Manrico'nun zırvalıklarıyla uğraşabilecek hâlde değildim. Düzeltmem gereken yeterince şey vardı. Lâl bana kızgın ve kırgındı. Üstelik Katerina'yla konuşmamızı da duymuştu. Hiçbir şey söylememiş, bu yüzden içine kapanmıştı. İlk kavgamızda da patlamıştı. Ah, Tanrım... Her şey üst üste gelmek zorunda mıydı bilmiyordum ama Lâl'e bazı dengelerin değiştiğini anlatmam gerekiyordu.

Manrico'yla konuşmamız sonlanmış bir biçimde baş başa otururken Nikolai geldi. "Efendim..." İzin istedikten sonra kulağıma eğildi. "Lâl Hanım, arabayı hazırlamamı söyledi. Pek iyi hissetmiyormuş, kendisini hastaneye götürmemi istedi."

Adamın söyledikleri üzerine tetikte bir biçimde ayağa kalktım. Ne konuştuğumuzu anlamayan ve aniden hareketlendiğimi gören Manrico şaşkınca bakakalmakla yetinirken ben otele doğru hızlı adımlar atmaya başlamıştım bile.

Asansör kapısının birkaç adım ötesinde onu beklerken gergindim. Neyi vardı bilmiyordum ve bu beni çıldırtıyordu. Onu yalnız bırakmam bir hataydı. Koridorda yüzü canlılığını kaybetmiş ve korktuğunu gizlemeye çalışan kadın asansör kapısının önünde durdu. Nikolai kolundan tutmuş yürümesine yardım ediyordu.

"Lâl, iyi misin?" Endişeli soruma baştan savma bir baş işaretiyle karşılık verdi. Daha fazlasıyla değil. Arabada da tüm sorularıma "İyiyim." dışında bir yanıt çıkmamıştı dudaklarından. Bana karşı kızgın ve kırgın olduğu çok açıktı. Ancak eskisi gibi saldırgan değil, daha çok sessiz bir tavrı vardı. Eski Lâl olsaydı burayı yıkar geçerdi ve belki de ben o Lâl'le muhatap olmayı daha çok istiyordum. Çünkü bağırıp çağırsa da en azından içten içe kendini yemiyordu. Kendi içine kapanmıyordu. Bu yeni Lâl ise kendini içten zehirlediğini bile bile susuyordu. Bunu yapmasını istemiyordum, benimle her şeyi konuşabilirdi.

Endişesi ve korkusu sesinden anlaşılan kız "Bebeğim nasıl? O iyi mi?" diye sorduğunda doktorun sözleriyle içimiz rahatladı.

"Kendisi gayet iyi. Keyfi de yerinde. Sadece kendinizi biraz fazla yormuşsunuz ya da stres yapmışsınız ve bu da küçük hanımın biraz huzurunu bozmuş." Elbette, stres... Hayatımızın önemli bir parçası yüzünden yine bebeğimizin etkilenmesine şaşmamalı. Bir dakika, küçük hanım mı?

Lâl heyecanla "Bir kızımız mı olacak?" diye sorarken yanlış anlamamak için ben de onun gibi doktorun yanıtını bekliyordum.

"Kızınız olacağını bilmiyor muydunuz? Ah, bilseydim bu haberi daha özel bir şekilde verirdim ama neredeyse 4. ayı bitirmek üzere olduğunuz için doktorunuz bu haberi vermiştir diye düşünüyordum."

Bir kızımız olacaktı, Lâl'e benzeyen. Tanrım... O an tüm dünya benim olmuştu sanki. Her şeyi unutturmuştu bana mutluluğum. İçim sebepsiz bir neşeyle dolup taşmıştı. Oğlum olsaydı da aynı mutluluğu yaşardım muhtemelen ama bir kız babası olmak... Bu beni ister istemez heyecanlandırmıştı. Lâl'in de benim gibi mutluluktan havalara uçtuğunu görebiliyordum. Ona benzeyen bir kız çocuğu belki de Tanrı'nın bana verdiği hem en büyük ödül hem de en büyük ceza olabilirdi. Bunu düşünürken gülmekten kendimi alamadım.

Otele döndüğümüzde bu konunun uzamasını istemiyordum ve barışma çabamın yeni bir kavgaya dönüşeceğini bildiğim hâlde konuyu açmaktan vazgeçmedim. "Lâl... Artık konuşmanın zamanı gelmedi mi? Bu mutlu haberi birlikte paylaşmalıydık."

"Ne konuşacağız?" Hırçın ve öfkeli bir çıkış beklerken Lâl beklediğimden sakin ve olgun davranıyordu. Şaşırmıştım. Bunun iki sebebi olabilirdi; ya anne olmak Lâl'i olgunlaştırmaya başlıyordu ya da Lâl bana tahminimden çok daha fazla kırılmıştı ki ikinci seçenek hiç tercihim değildi. Bunun olmasındansa oteli başıma yıkmasını tercih ederdim. "Sen kızının annesine erkekleri baştan çıkarmaya çalışan kadın muamelesi çekmedin mi?" Bağırıp çağırmıyordu belki ancak kurşundan daha yaralayıcı sözleri vardı.

"Bu doğru değil, sen de biliyorsun." Ellerimin arasında kaybolan küçük ellerini okşadım. "Seni çok kıskandım, Lâl. Birinin seni benim gördüğüm şekilde görmesine katlanamadım. Bir erkeğin senin ışıltını benim gördüğüm gözlerle görmesi ihtimali beni çıldırttı. Kıskançlığım ve öfkem gözümü kör etti ancak o adam senden hoşlandığı için seni suçlamadım. Sadece o şeyleri hâlâ sakladığını görünce delirdim, anlıyor musun? Yanlış yaptım, hatalı ve fevri davrandım biliyorum. Ama seni kaybetmekten korktuğum için yaptım bunu. Lütfen beni affet. Sana bunu yaşattığım için çok üzgünüm."

Tartışmayı uzatacağını beklerken boynuma atladı. Şaşkınlığımın arasına mutluluğum da eklenmişti. Gitgide aramızdaki bağın güçlendiğini hissediyordum. Her sorun yaşandığında çekip giden Lâl yoktu sanki. Kalıp aşkımız için savaşmayı tercih ediyordu. Bu ona bir kez daha saygı duymama ve hayran olmama sebep olmuştu. "Valent... Lütfen bir daha beni böyle kırma. Benim buna kalbim dayanmıyor. Benim senden başka kimsem yok, olmasına gerek de yok. Senden başkası yok, olamaz da." Bana tutunması, böyle sahiplenici sarılması olmayan duygularımı harekete geçirmişti sanki. Senden başka kimsem yok, demişti. Ne acı bir cümle. Ancak eklediği gibi, başka kimsenin olmasına gerek yoktu. Ben onu sonsuza dek sevip koruyacaktım. Oysa düşüncelerimle tezat oluşturacak şekilde "Lütfen beni bırakma." diye fısıldamıştı.

Şaşırmıştım. Onu bırakmak mı? Ben, onu bırakacak mıydım? "Ne bırakmasından söz ediyorsun, Lâl? Böyle bir şey mümkün olabilir mi?" Yüzünü avuçladım. "Böyle şeyleri aklından çıkar." Kollarımla onu sararken ondan ayrılma düşüncesi bile beni yeniden delirtmek için yeterliydi. Onsuz tek bir an geçirmek istemezken ondan ayrılmam nasıl mümkün olabilirdi?

...

(*) Mario Puzo'nun aynı adlı eserinden uyarlanmış Baba filminden bir alıntı.

*

YAZAR NOTU: Hi guyss! 💫 Nasılsınız? Yeni bölümümüzle geldim, buradayım işte! 💞 Öncelikle bu bölümü yakamozfernweh , huzunlubirsahis ve Degerlitas okurlarıma armağan ediyorum. ❤️ Tiktok'tan gelen okurlarımıza da selam olsun, oradan gelenler burada kendini belli edebilirler, bir hoş geldin partisi yapalım onlara. 🥳 Tiktok'tan hikâyemizi desteklemek isterseniz sayfamızın adı halikarnastabirgece desteklerinizi bekliyorum. 💞
Eveeet şimdi gelelim hikâyemize. Yeni karakter kilidimiz açıldı:
Karşınızda Lâl'in yakın koruması Nikolai.


Karakterimizi nasıl bulduğunuzu buraya yazabilirsiniz. 😚 Peki, yeni bölümümüzü nasıl buldunuz? Onu da tam olarak buraya yazabilirsiniz. Lâl ve Valentino'nun bir kızı olacağını öğrendik bu bölüm. 🥰 Siz bu konuda ne hissediyorsunuz? Burada benimle paylaşabilirsiniz. ❤️ Çok yakında bazı düğümler çözülecek, bu konuda heyecanlı mısınız? Ben çok heyecanlıyım. Sizce bizi neler bekliyor? Önümüzdeki bölümlerle ilgili tahminlerinizi, istek sahnelerinizi buraya yazabileceğinizi biliyorsunuz. Son olarak hayalinizdeki istek Lâlentino sahnelerinizi de buraya yazabilirsiniz. Bol yorumlarınızı bekliyorum. Sizleri ne kadar sevdiğimi bilemezsiniz, iyi ki varsınız! 💞 Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar
Tiktok: @halikarnastabirgece

HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI
@halikarnastabirgece
@lalalsancakofficial
@valentinoriccardoofficial
@lalentinofanclub

Loading...
0%