@buzlarkralicesi
|
-20/2- ❝Lâl❞ Ertesi sabah bütün günümüzü birlikte geçirmiştik. Rüya gibiydi. Birlikte havuza girdik, yüzdük, eğlendik. Bahçede el ele yürüyüşe çıktık. Başımı onun göğsüne yaslayıp elimdeki elinin sıcaklığını hissederek yürümenin keyfi bir başkaydı. "Bir rüyada gibiyim." derken iç geçirdim. Usulca yürüyen adam "Seni bu kadar ihmal mi ettim?" diye mırıldanırken çenesini başıma dayadı. "Anlaşıldı, birlikte daha sık vakit geçirmeliyiz." "Sürekli büyük, önemli toplantıların oluyor. Elbette seni özlüyorum." Başımı adamın omzunda biraz hareket ettirerek şımardım. Tuttuğum elini karnıma koyup durumu tatlı tatlı kullanmaktan çekinmedim. Gözlerimi kırpıştırarak "Özlüyoruz." diye düzeltirken ekledim. "Kızın da babasını özlüyor." Sağ eliyle çenemi kavrayan adam dudaklarımdan öptü. "O zaman iş değişir." "Ne yani, ben özleyince sorun yok, kızın özleyince mi acil durum alarmı? Çok kötüsün." Yalandan yüzümü astım. "Ama sen daha şimdiden aramızda ayrım yapıyorsun." Tehdit eder gibi işaret parmağımı salladım. "Bak canımı sıkarsan onu doğurmam hep içimde kalır haberin olsun." Küçük bir kahkaha attı. "Ah, Lâl." dedi keyifle. "Çocuk gibisin." Bu durumdan şikâyetçi görünmüyor gibiydi. "Bazen sen mi yoksa karnındaki bebeğimiz mi daha çocuk karar veremiyorum." Güldüm. Etrafı seyrederken derin bir nefes aldım. "Burası çok güzel. Temiz hava, sessizlik..." Arkamızdan gelen adamlara kısa bir bakış attıktan sonra devam ettim. "Nikolai'ye izin verdiğin de iyi oldu. Memleketinde biraz gezmek onun da hakkı." "Ondan memnun musun?" Başımı salladım. "Evet." Memnuniyetimi gizlemedim. "İyi birine benziyor. Biraz soğuk ve mesafeli ama buna rağmen arkadaş bile olduk sayılır." Yakın korumamdan memnun olmam Valent'i de hoşnut etmişe benziyordu. "Memnun olmana sevindim. Ona en değerli şeyimi emanet ediyorum." Bakışları sevgi dolu ve yumuşaktı. İçim içime sığmazken duygularımı itiraf etmekten çekinmedim. "Her şeyin bu kadar güzel gittiği anlarda bunun sonsuza dek sürmeyeceğini düşünüp korkmam normal mi?" "Senin gibi biri için normal." Alaycı bir ses tonuyla eklerken kaşları karizmatik bir biçimde çatılmıştı. "Kaostan besleniyorsun." Valentino yolun ortasında durdu ve yüzüme baktı. Gözlerimin içine, derinine bakıyordu. "Lâl, her şeyin sonsuza dek güzel gitmeyeceğini bilecek kadar büyüdük. Bu yüzden sana yalan söylemeyeceğim, seni çocuk gibi avutmayacağım. Korkun elbette yersiz değil. İşlerin yolunda gitmediği zamanlarımız olacak." Yumuşak bir dokunuşla sağ elinin tersi yanağımı okşadı. "Ama o zamanlarda bile ben hep senin yanında olacağım, buna emin olabilirsin. Bu yüzden şimdiden o günleri düşünüp hayatı kendine zehir etmekten vazgeç. Anlaşıldı mı küçük hanım?" Uslu bir kız çocuğu gibi gözlerimi kırpıştırırken dudaklarımı düz bir çizgi hâline getirip başımı aşağı yukarı salladım. "Sanırım haklısın. Buna alışmam zaman alacak ama deneyeceğim, söz veriyorum." Sakin bir sesle ekledim. "Ama sen de bana söz ver." Soru dolu bakışlarla söyleyeceklerimi bekleyen adama bakıp devam ettim. "Bir gün beni eskisi gibi sevmediğini hissedersen ya da başka birini sevdiğini fark edersen... Benden sıkılırsan ya da başka bir şey olursa ilk bana söyleyeceksin tamam mı?" "Tanrım, aklından neler geçiyor böyle senin? Anlaşılan seni çok fazla yalnız bırakmamak gerekiyor, aklında böyle saçma şeyleri kuruyorsun." Yüzümü avuçlayan adam kendinden emin bir ifadeyle bana bakarken sağ elinin baş parmağı yanağımı okşamaya devam etti. "Böyle bir şey asla olmayacak, Lâl. Ama seni rahatlatacaksa söyleyeyim, böyle bir şey olsaydı seni aptal yerine koymazdım elbette. Gelip seninle konuşurdum. Çünkü sana çok değer veriyorum." Sırtımı okşadı şefkatle. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp kokumu içine çekti ve karnıma dokundu. "Yorulduysan dönelim mi artık?" Tamam der gibi başımı salladım. İkna olmuştum. Onun samimiyeti başkaydı. Yanımdayken, gözlerime bakarken söyledikleri çok sahiciydi. Yalnızca ondan uzakken, o yanımda değilken düşündüklerimi kontrol edemiyordum. Aptalca endişeler sarıyordu her yanımı. Ama şimdi iyiydim. O yanımdaydı. Beni kollarıyla sarması çok güven vericiydi. O an biraz kapris yapıp şımarmak istedim. Numaradan dudak büktüm. "Çok yoruldum. Ayaklarım çok ağrıyor, şuradan şuraya gidecek hâlim kalmadı. Beni kucağına alır mısın?" Ayaklarım biraz ağrıyordu ama dayanılmaz değildi. O an sadece ona şımarmak için fırsat kolluyordum ve fırsat ayağıma gelmişti. Henüz bir cevap vermesine fırsat bırakmadan yargılayıcı bakışlarla ekledim. "E o kasları boşuna yapmadın sonuçta, kızının annesini taşımayacaksın da ne yapacaksın onları? Güzel kızlara hava mı atacaksın?" Son cümlemi kurarken yalandan kaşlarımı çatmayı da ihmal etmemiştim. Keyifle iç geçiren adam zorlanmadan kucağına aldı beni. "Zaman zaman bir değil iki kız çocuğuyla nasıl başa çıkacağımı çok düşünüyorum biliyor musun? Hatta açık konuşmak gerekirse yalnızca sen bile on kız çocuğuna bedelsin." Uzanıp dudaklarına dudaklarımı sürtüp geri çektim. "Öyle mi Don Riccardo?" Gülüştük. Otel odasına döndüğümüzde akşam olmuştu, Valent duştayken ben de yatağa oturup ayakkabılarımı çıkarmış soyunuyordum. İç çamaşırlarımla yatağa uzanıp çarşafı üzerime çektim. Bir an içim geçmişti sanki, gözlerim kapanmıştı. Uyandığımda banyodaki su sesi kesilmişti. Gözlerim odayı taradığında aradığım adamın balkonda olduğunu gördüm. Çıplak vücudu ve belindeki havluyla koltuğa oturmuş içkisini yudumluyordu. Usulca yataktan kalkıp üzerime bronz saten kimonomu geçirdim ve yanına gittim. Oldukça düşünceli görünüyordu. Ne düşünüyordu acaba? Bilmediğim bin tane derdini düşünüyor olabilirdi ama aptal bir âşık olarak bunu da kendime yormayı tercih etmiştim. İlişkimizi mi düşünüyordu acaba? Beni hâlâ sevip sevmediğini. Evlenmenin doğru bir karar olup olmadığını. Evliliği bebek için mi yoksa hâlâ beni sevdiği için mi istediğini. Lânet olsun. Bu korkuyla yaşanır mıydı? Daha buraya dönmeden bahçede konuşmuştuk bunu. Hâlâ aklıma takıyor olamazdım değil mi? Bu kadar düşünürsen sürmenaj olursun kızım Lâl, benden söylemesi. Bunları düşünmek anlamsızdı. Evlilik teklifini o etmişti. Üstelik bunu ben hamile kalmadan yapmıştı. Neden bu kadar paranoyakça düşüneyim ki? Belki de olay bu kadar basit değildi. Kim bilir, belki de Valentino şuan Katerina'nın söylediklerini hatta tam olarak benim bilmediğim o şeyi düşünüyordu. Benimle o şey arasında kalmış olabilirdi. Bunları düşündükçe nefes alamıyordum sanki. Ancak paniğimi gizlemeye çalışarak sakinlikle ellerimi omuzlarına koydum. "Eğer bu kadar derin düşündüğün şey ben değilsem, başın çok büyük belada demektir Don Valentino Riccardo." Şakayla karışık sözüm üzerine tebessüm ettiğini görebiliyordum. Ciddileştim ve sakince sordum. "Her şey yolundadır umarım. Seni de sorularımla sıkmak istemiyorum ama..." Çekingen tavrıma karşılık adam kollarımı yakalayıp yavaşça beni kucağına oturttu. "Seninle ilgili hiçbir şey beni bunaltmaz." Omuz silktim. "Düşündüğüm özel bir şey yoktu. Soruna gelince... Her şey yolunda. Çünkü yanımda sen varsın." Dudaklarıma kapandı dudakları. Keyifle gülümsedim. Çıplak omuzlarımı okşarken "Üzerine bir şeyler giymelisin, üşüteceksin." diye mırıldandı ilgiyle. Başımı sallayarak kucağından kalkıp odaya geçtim. Kıyafet dolabımı incelerken yanıma geldi. "Hadi hazırlan, akşam yemeğini aşağıda yiyelim." Gözlerimi ona diktim. "Emin misin Valentino? Yeni bir eski sevgili skandalını kaldırabileceğimi sanmıyorum." "Hadi ama. Sonsuza dek odalara saklanmamızı gerektirecek bir şey yok." Omuzlarımı okşadı ve usulca sağ omzuma öpücük kondurdu. "Benim sevdiğim kadın böyle şeylerden korkmaz. Onu ondan bile iyi tanıyorum." Ondan korkmuyordum ki. Onun Valent'e benden daha yakın olmasını sağlayan sırlardan ya da adı her neyse. İşte bundan korkuyordum. Dalgın bakışlarım yerde gezindikten sonra itiraz etmedim. Üzerime haki renk kruvaze yaka şık bir tulum giydim ve ona uygun hafif bir makyaj yaptım. Dekolteme yakışacak Lâl taşı kolyemi taktım. Valent'in benim için özel olarak yaptırdığı ve Vural'ın beni neredeyse delirtmeye çalışırken üstüne konduğu kolyem. Onu yanımda getirebildiğime son derece mutluydum çünkü yüzüğüm kadar en az bu kolye de anlamlıydı benim için. Takım elbisesini giyen adam arkamdan gelip aynadaki yansımamı seyretti. Boynuma kondurduğu öpücüğün ardından "Çok güzelsin." diye mırıldandı. Başımı öne eğip gülümsedim. "Teşekkür ederim." O an hazırlanırken Nikolai yerine biraz da Valent'in kafasını şişirmeyi tercih ettim. Sonuçta bu şikâyetlerimin asıl muhatabı kendisiydi. "Aslında kendimi eskisi kadar güzel hissedemediğim, bundan şüphe duyduğum bugünlerde bana böyle güzel sözler söylemen çok hoşuma gidiyor." "Sen dünyanın en güzel annesisin." "Beni böyle görmen çok güzel. Ama bu içinde bulunduğum durum benim için de yeni ve farklı. Daha önce hiç böyle hissetmedim. Böyle kilo alıp kendimi bu denli farklı görmedim." Yavaşça başımı aşağı yukarı sallarken anlamıştım. "Sanırım bu duruma alışmam biraz zaman alacak." Açık bıraktığım saçlarında gezdirdi ellerini ve bir saç tutamını kulağımın arkasına itti. "Sen zor olan kararı vermeyi başardın. Hem de yanında ben yokken." Karnımı okşadı. "Ondan vazgeçmedin. Bizden vazgeçmedin. Hiç bilmediğin bir duruma kendini adapte etmeye hazırladın. Bu bile çok cesurca bir hareket. Seni neden sevdiğimi bir kez daha kanıtladın cesaretinle." Çekingen bir ifadeyle korkak bakışlarımı yere indirdim. "Benim için çok zor oldu. O kapıya kadar gidip ondan vazgeçmek üzereyken karar değiştirmek..." Nefes aldım. "Ya başaramasaydım, Valentino? Yani onu... Bebeği..." Cümlemi tamamlayamadım çünkü bu düşünce bile ürkütücü bir duygu uyandırmıştı bende. "O zaman ne yapacaktın Valentino? Beni sevmeyecek miydin?" "Hayır." Başını iki yana salladı usulca. "Kırılıp dökülecektim, parçalanacaktım belki ama seni sevmekten vazgeçmek? Hayır. Bu mümkün değil. Aramızdaki duygular gerçek olduğu için seni sevmekten vazgeçmek benim elimde olmazdı, Lâl. Olmadı da. Bebeği aldırdığını sandığımda bile seni unutamadım, vazgeçemedim. Denedim. Çok denedim, Lâl. Ama olmadı. İçimde bunu bana yaptıran bir güç vardı. Adı aşktı." Yanağımı okşadı. "Yaşadıklarını bile bile seni suçlayamazdım. Sana öfkeliydim ama bu durumu sindirmeye kendimi hazırlamıştım. Bu kararın senin için de zor olduğunu biliyordum çünkü." Dudakları başıma gitti ve saçlarını öptü. "Ama sen cesaretinle beni bile şaşırttın." Beni kollarına alırken çenesini başıma yaslayıp sesli bir nefes verdi. "İyi ki varsınız, iyi ki yanımdasınız." Yine içimi rahatlatan, ihtiyacım olan yanıtları vererek iyi hissetmemi sağlamıştı. Aramıza hiçbir şeyin, hiç kimsenin giremeyeceğini hissettiriyordu bana. Endişelerimden kurtulmam zaman alacaktı belki ama en azından içimdeki huzursuzluğu bir nebze olsun atmıştı bu sözler. Bir bebek. Belki de iki kişi arasındaki en güçlü bağ olabilirdi. Katerina ve Valentino arasındaki sır bağından bile güçlü. Umarım. Yemeğe indiğimizde artık korktuğunun başına gelmesi deyimi tam manasıyla gerçekleşmişti. Katerina ve Marcel bar kısmına yakın bir masada oturmuş beyaz şaraplarını yudumluyorlardı. Artık bizimle karşılaşmak için burada yatıp kalktıklarını düşünmeye başlamıştım ve bu iyiden iyiye canımı sıkıyordu. Valent onları görünce elimi tuttu ve geri dönmek için hazırlanırken "Hadi gidelim. Seni çok güzel bir yere götüreceğim bu gece." dedi ancak ben onu durdurdum. "Hayır, lütfen." Adamın gözlerine baktım cesur bir ifadeyle. "Bizim kaçmamızı gerektirecek bir durum yok. Kimse için planımızı değiştirmemize gerek de yok." Valentino'nun eline kenetlendi ellerim. Ona onun sözleriyle yanıt verdiğimde bir çekincem olmadığını anlayıp memnuniyetle onayladı. Masamıza geçerken onlarla göz göze geldik ve bir baş selamıyla geçiştirdim Katerina'yı. Önemsemedim. Ben güçlü bir mafya ailesine mensup Zita'yla bile baş etmiş kadındım ya. Katerina kimdi, neydi? Ben Katerina'nın karşısına geçecek şekilde otururken Valentino onların masasına sırtını dönmüş bir biçimde tam karşıma oturdu. Umursamaz ve keyifli bir edayla menüyü kurcaladım. "Ne yiyelim?" Düşünceli bir ifadeyle listeyi incelerken rahat görünmeye çalışıyordum. "Immm..." İçimdeki tüm endişe ve soru işaretlerine rağmen kontrolü elden bırakmamaya gayret ediyordum. "Sanırım yine geçen geceki çorbayı sipariş edeceğim çünkü tadı çok güzeldi. Gerçekten otellerinizdeki şefleriniz bu işte çok iyi." İltifatım üzerine gülümsedi adam. "Böyle düşünmen gururumu okşadı." Menüye göz gezdirdikten sonra "Pekâlâ, o hâlde ben de aynı çorbayı sipariş edeceğim." dedi yalnızca. Garsonu çağırıp siparişlerimizi verdi. Bana dönerek "Sonrasında Golubtsy sipariş ediyorum, beğeneceğini düşünüyorum." diye teklifte bulunduğunda onaylarcasına başımı salladım. Rusya'ya geldik de yemek kültürünü tatmadık demek olmazdı, değil mi? Kısa sürede siparişlerimiz geldi ve keyifli sohbet eşliğinde yemeğimizi yedik. Çorba bittikten sonra getirilen Golubtsy yemeğine baktım. "E bu bildiğin bizim lahana sarmasına benziyor." Baş işaretiyle onayladı Valentino. "Evet, sizin kültürün damak tadına yakın olduğu için sipariş ettim. Beğendin mi?" Tabağımdan bir lokma alıp yemeği tattığımdan hoşnuttum doğrusu. "Evet, hiç fena değil." Biraz Türklerin biraz Rusların yemeklerini konuşup kıyısından köşesinden İtalyan mutfağının da dedikodusunu yaparken yemek bitivermişti. Bense bulunduğum konumdan çok mutluydum. Tabii her başımı kaldırdığımda o kadını görmekten hiç memnun değildim ama o konuyu da idare ediyordum işte. Katerina'nın oturduğu masaya her baktığımda onu Valentino'nun olduğu tarafa bakarken yakalıyordum. Tabii arkası dönük olduğu için Valent bunun farkında değildi ancak ben her şeyin farkındaydım ve bu beni inanılmaz kızdırıyordu. Karnımızı güzelce doyurduktan sonra ne cevap vereceğimi çok iyi bilen adam "Tatlı?" diye sordu. Bense hızla aşağı yukarı salladım başımı. "Tamam o hâlde, garsonu-" Tam o sırada yine telefonu çalmıştı. Yine geçirdiğimiz kaliteli zamanı bölecek büyük büyük işlerle ilgili önemli bir konuşma olduğunu tahmin ederek suratımı assam da beni rahatlatan bir bakışla tebessüm etti Valentino. "Pietro arıyor, çok sürmez merak etme. Döndüğümde tatlı siparişimizi veririz." Ayağa kalkarken sağ eliyle çenemi okşayıp gönlümü aldı. Ne diyebilirdim ki? Ona hayır diyemiyordum. Bir şekilde gönlümü almasını biliyordu. Onaylayarak gidişini seyrettim ve alkolsüz içeceğimden bir yudum aldım. Bir şahin gibi etrafı kestiğim için Valent'in gidişini takip edip arkasından tuvalete gider gibi kalkan Katerina'yı fark etmem zor olmadı. Pusuda gibi hemen kalkıp onu takip etti. Hiç utanması da yoktu. Masada kocası, burada ben varken bile Valent'in peşinden gitmeye çekinmiyordu. Valentino bir gel dese koşa koşa gidecekti. Terbiyesiz ahlaksız kadın. Sakinliğimi korumaya çalışarak masadan kalktım ve onları takip ettim. Katerina'nın kocası Marcel yine her şeyden habersiz masada telefonunu kurcalıyordu. Bu durumda dedektiflik görevi bana düşüyordu. Burnumdan soluyarak tuvalete çıkan koridoru takip edip kenara saklandım. Sakin olmalısın Lâl. Serinkanlı davranmalısın. Nikolai'nin dediklerini hatırla, bu kadının amacı seni huzursuz etmek. Buna izin vermemelisin. Valent'in sözlerini hatırla, onun sevgisinden şüphe etmiyorsan eğer soğukkanlı olmalısın. Sakin ol, tamam mı? Sakin ol. Tam tahmin ettiğim gibi Katerina telefonla konuşan Valent'in arkasında onun görüşmesinin bitmesini bekliyordu. Adam telefon görüşmesi bitip de arkasına döndüğünde Katerina'yı gördüğüne şaşırmadı. Bıkkın bir yüz ifadesiyle "Ne var?" diye sordu yalnızca. Katerina kollarını kavuşturmuş baştan aşağı süzdü Valentino'yu. "Biliyor musun? Beni çok şaşırttın. Burada, bu otelin restoranında karşılaştığımızda... Seni başka bir kadınla görmeyi umuyordum ama bu kız gibi birini beklemiyordum." "Ne zırvalıyorsun yine Katerina, çekil ayağımın altından." Gitmek üzere olan adamı kolundan tuttuğunda gözleri onu yiyecekmiş gibi baktı. "Söyleyeceklerim bitmedi." Bu gece Katerina'nın itiraf gecesiydi anlaşılan. Valent sabırla dinliyordu. Tıpkı benim gibi. "Beni terk ettiğinde Zita'ya döneceğini biliyordum. Öyle de oldu. Beni İtalyan olmadığım için terk ettin, bu yüzden Zita'yla evleneceğine emin gözüyle bakıyordum. Senin kültüründen, seninki gibi bir aileye mensup, seni taşıyabilecek bir kadındı. Yüzde yüz eşleşme. Bence Zita da buna emindi." İddialı bir biçimde kaşlarını kaldırdı kadın. "Ama sen hepimizi ters köşe yaptın." Düşünüyormuş gibi gözlerini kıstıktan sonra aniden sordu. "Söylesene Valent, herkes olabilecekken neden bu kız? Diğer kadınlarda aradığın hiçbir şey yok onda, görmüyor musun? Tamam, güzel, şeker kız. Ama o kadar. Ne Zita gibi senin kültürüne hâkim ne de benim gibi senin zevklerinle ilgili bilgiye sahip. Vazgeçilmez bir yanı da yok. Hayır, büyü mü yaptı sana anlamıyorum ki." Son anda aklına gelmiş gibi ekledi. "Yoksa seni tuzağa düşürüp hamile kaldı da bebek için kendini evlenmek zorunda mı hissettin? Düşünüyorum ama bununla ilgili başka bir açıklama bulamıyorum." Başını iki yana salladı inanmaz bir ifadeyle. "Senin gibi zeki bir adamın bu kadar saf olduğuna inanmak istemiyorum. Bende ya da diğerlerinde olmayıp onda olan ne var?" Valentino tam Katerina'nın üzerine yürüyecekken ortaya çıkıp aralarına girdim. "Katerinacığım, keşke bu kadar dert edinmeseydin bunu kendine ya. Hayır, seni ilgilendirmemesini geçtim, madem bu kadar merak ediyordun yüzüme gülüp arkamdan kuyumu kazmak yerine bana sorabilirdin bunları." Çok öfkeli olmama rağmen rahat bir tavır takılmaya çalıştım. Ona onun gibi karşılık vermek istedim. İkiyüzlü pislik. "Belli ki Valentino seni farklı kültürlerden olduğunuzu söyleyip terk etti diye içinde bu durumun yarası var. Ama keşke ona buna çamur atmak ya da evli olduğun hâlde nişanlısının gözü önünde eski sevgiline asılmak yerine iki dakika oturup düşünseydin. O zaman sen de söz konusu gerçek aşk olduğunda dil, din, ırk, kültür gibi şeylerin birer detay olarak kaldığını anlardın. İtalyan olmaman işin bahanesi olmuş, aslında Valentino sana âşık değilmiş, ben bunu anladım. Senin adına üzüldüm. Çünkü beni kendinle kıyaslayacak kadar kafayı bu duruma takmışsın." Baştan aşağı süzdüm onu memnuniyetsiz bir ifadeyle. "Hâlâ Valent'in sana döneceğine dair bir inancın, küçücük bir umudun var ve buna tutunuyorsun. Evli, iki çocuk annesi bir kadın olmana rağmen." Bunu bile bile, onu utandırmak için bastıra bastıra söylemiştim. "Ama şunu merak ediyorum, yüzüme sahte gülücükler saçarken ne düşünüyordun? Seninle arkadaş olacağımı mı? Oradan bakıldığında saf, aptal küçük bir kız çocuğuna mı benziyorum? Sırf beni pohpohladın diye nişanlımın eski sevgilisiyle kanka olacağımı mı düşündün? Sen beni aptal falan mı sanıyorsun? Ne yaptığını, ne yapmaya çalıştığını görmüyor muyum sence?" Bir an Valentino'nun öfkeli yüzüne baktıktan sonra bana döndü ve geri adım attı. "Lâl, sen beni yanlış anladın, ben-" Herhangi bir şey söylemesine izin vermeden sözünü kestim. "Bana bak şerefsiz pislik, ben senin tanıdığın plaza kadınlarına benzemem. Arkadan iş çevirip insanın yüzüne de gülmem. Ne düşünüyorsam dobra dobra söylerim. Sen ne onursuz, ne gurursuz bir kadınsın? Valentino seni uyardığı hâlde hâlâ etrafında dolaşıyorsun. Buraya kocanla geldiğin hâlde Valent'i tuvalet köşelerinde yakalayıp kıstırma peşindesin. Eski sevgilini nişanlısının gözünün içine baka baka rahatsız ediyorsun. Hiç mi şerefin yok?" "Lâl, ileri gidiyorsun." "Kes!" Üste çıkıp bana karşılık vermesi daha da öfkelendirmişti beni. "Beni Valent'in diğer kadınlarıyla karıştırma. Ben Lâl Alsancak'ım. Ne onun zenginliğine ne de başka bir şeyine ihtiyacım yok. Kendi adını, kendi soyadını seçmiş biri kimseye güvenerek konuşmaz. Sadece kendime güveniyorum ben bu hayatta. Biz birbirimize âşık olduk ve birbirimizi delicesine seviyoruz. Bunu bozmaya, aramıza girmeye kimsenin gücü yetmez." Aşağılarcasına süzdüm onu. "Hele senin... Hiç! Benim sikletimde bile değilsin. Ayrı kulvarlardayız. Anladın mı beni, kaltak? Meydanı senin gibi farelere bırakacak hâlim yok." Söylediklerime karşı ağzı açık kalan kadın benden bu performansı beklemiyordu, çok iyi biliyordum. Benden daha çok nişanlımdan ne istiyorsun ühü ühü diye ağlayan küçük kız enerjisi alıyor olmalıydı. Çünkü ben kibar davrandıkça, nezaketi elden bırakmadıkça utangaç bir prenses görmeyi ummuştu karşısında. Tabii içimdeki cadıyı ortaya çıkardığının farkına varmıştı varmasına da çok geçti artık. "Eğer biraz daha Valent'in peşinde dolanırsan o fare kuyruğuna basmakla da kalmam, gider arka masada oturan kocana tüm rezilliklerini anlatırım. Kendisi masada her şeyden habersiz otururken senin gelip burada Valent'e ahlaksız teklifler ettiğini de. Kaybol şimdi." Bunları söylerken sesim öyle kontrollü çıkmıştı ki ben bile kendime şaşırmıştım. Neye uğradığını şaşıran kadın bir eliyle uzun elbisesini takılıp düşmemek için tutarken hızlı adımlarla yemek salonuna döndü. Eğer gitmeseydi Valent'in daha önce yaptığı gibi ona haddini bildireceğini biliyordum ama bu kez had bildiren ben olmak istemiştim. Böylece hem Valent hem de Katerina benim kurtlar sofrasında bir kuzu olmadığımı görmüştü. Ve Valentino da kırılırım, üzülürüm diye beni gereğinden fazla gözünden sakınmazdı, gücümün farkında olurdu. Bir kere olsun kendi kendimi koruyabileceğimi görmesini istedim. Karşımdaki adam ise bir eli cebinde olağan bir şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Sen az önce ne yaptın?" Özgüvenli tavrımdan ödün vermeden yanıtladım. "Donna olmanın hakkını verdim." Memnuniyeti yüzündeki tebessümden okunuyordu. Bana uzun uzun baktıktan sonra yavaş yavaş iki yana salladı başını. "Lâl, sen olağanüstü bir kadınsın. Her geçen gün beni şaşırtmayı başarıyorsun." Sağ eliyle yanağımı avuçlarken uyarıcı bir ses tonuyla devam etti. "Ama bir daha böyle bir şey olduğunda araya girmeni, sinirlerini yıpratmanı istemiyorum. Ben hak eden herkese gerekli cevabı veririm." İşaret parmağıyla burnumun ucuna dokundu. "Tamam mı küçük hanım?" "Ben bebek değilim, Valentino. Kendimi koruyabilirim." "Bunun farkındayım." Kulağıma eğildi ve fısıldadı. "Ve bu yırtıcı yanın çok hoşuma gidiyor." Tam yelkenleri suya indirip hoşnut bir biçimde gülümseyecekken Katerina'nın az önceki sözleri aklıma geldi, yeniden öfkelendim. "Ayrıca duymadın mı neler dedi? Yok seni tuzağa düşürüp hamile kalmışım, yok büyü yapmışım! Ağzını yüzünü parçalamadığıma dua etsin, kaltak!" Elleriyle yüzümü avuçlayan adam "Haksız da sayılmaz." diye mırıldandı gözlerime bakarken. Tam üstüne saldıracak gibi bakarken umursamazca gülümsedi ve ekledi. "Beni büyülediğin doğru. Bense bundan hiç şikâyetçi değilim." Fısıltıyla ekledi. "Bu büyünün adı aşk." Dudaklarıma tutkulu bir öpücük bıraktığında aklımı kaybedecek gibi hissettim kendimi. Ellerim kirli sakallı yanaklarında dolandı tembelce. "Seni seviyorum, Valent." Tam zamanıyken aramızdaki sırlarla ilgili onu cesaretlendirmem gerektiğini hissettim. "Benimle her şeyi paylaşabileceğini biliyorsun değil mi?" Ne dediğimi anlamaya çalışan adam şaşkın ve meraklı bakışlarıyla "Evet." derken cevap niteliğindeki kelime bir soru gibi çıkmıştı dudaklarından. "Nereden çıktı bu şimdi?" "Bir yerden çıkmadı. Sadece bilmeni istedim." Derin bir nefes aldım. "Bana her şeyi anlatabilirsin." Beni kollarına alıp sarıldı ve çenesini omzuma yerleştirdiğinde iç geçirdi. "Biliyorum." Ona gerçekleri söylemesi için fırsat vermeme rağmen söylememişti. Hazır mı hissetmemişti yoksa güvenememiş miydi bilmiyordum ama tuhaf hissetmiştim. Sakin olmam gerektiğini kendime hatırlatıyordum. Hazır hissettiğinde anlatırdı, en azından öyle umuyordum. Zamana bırakmalıydım belki de. Ona sarıldım ve bunları düşünmemeye çalıştım. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! Nasılsınız? Bu bölümü NilgnErtrk3 okuruma ithaf ediyorum. 💞 Açıkçası beni sorarsanız son birkaç gündür modum biraz düşük ve hikâyenin hak ettiği ilgiyi de alamadığını düşünüyorum. Yazmak istediğim ve yazacağım çok şey var ve çok bunlar için çok heyecanlıyım ama istediğim reaksiyonu alamadığım için biraz üzgünüm. Bu yüzden devam etmeye dair motivasyonum çok düşük. Her neyse. Buraya bölümü nasıl bulduğunuzu, buraya da yeni bölüm tahminlerinizi yazabilirsiniz. Buraya da dilerseniz hayalinizdeki Lâlentino sahnelerini yazabilirsiniz. Çokça sevgiler, bol kokulu öpçükler. 😘 ••• SOSYAL MEDYA HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI |
0% |