@buzlarkralicesi
|
-21/1- ❝Lâl❞ Akşam odamıza çekildiğimizde Valent kısa bir süre ortalardan kaybolsa da ben nereye gittiğini düşünmeye fırsat bulamadan geri dönmüştü. Suitin diğer banyosundaki küvette uzanmış dinlenirken kapı sesini duydum. Düşünceli bir ifadeyle kısık, yorgun gözlerim tavana dikilmişti. Birkaç dakika sonra banyonun kapı sesini duyunca içeri Valent'in girdiğini anladım. Usulca ilerleyip yanıma geldi. Küvetten dışarıya sarkıttığım elime yumuşak bir öpücük kondurduktan sonra karşımdaki duvara yaslandı. "Yoruldun." "Biraz." Boş vermiş bir biçimde kaşlarımı kaldırdım. "Hamilelikte normal, biraz uzanırım geçer." "Ama sanki..." Biraz duraksadıktan sonra temkinli bir ses tonuyla ekledi Valentino. "Başka bir şey daha var." Benimle ilgili alarmı tekrar devreye girmiş olmalıydı. Dalgın ve düşünceli hâlimin farkındaydı. "Valent, bir şey yok." Huzursuz bir ifadeyle "Sadece... Sanki hâlâ benden gizlediğin bir şeyler varmış gibi hissediyorum." dedim yalnızca. Bir olta attım ve umduğum yanıtın gelmesini bekledim. Belki bir anda bana çözülür ve her şeyi anlatırdı kim bilir. "Katerina'nın bilip de benim bilmediğim bir şey." Rahat tavırlarla yüzüme baktı. "Neden böyle düşündün?" "Bilmiyorum, Valentino. Siz konuşurken öyle hissettim. Ona karşı bir şey hissetmediğini biliyorum, seninle alakalı bir şüphem yok. Ama sanki ikiniz arasında bir sır var ve o kadın bunu kullanıyormuş gibi hissettim, hepsi bu." Onu daha fazla sıkıştırmak istemiyordum. Sonuçta benim de hâlâ saklı kalan, kendime sakladığım birtakım sırlarım varken bunu yapmak onun da en doğal hakkıydı. "Ya da bilmiyorum Valentino, belki de ben saçmalıyorum." Yavaş adımlarla bana yaklaştı ve önümde diz çöktü. Alnıma bir öpücük kondurduktan sonra "Bilmen gereken tek şey seni çok sevdiğim. Ve kaybetmek istemediğim." dedi yalnızca. Hepsi bu. Bilmek istediğim gerçekten bu muydu sadece? Bilmiyordum. Ancak üstelemek istemiyordum artık. Gizli kalan şey her neyse gizli kalmalıydı belki. Karşımdaki adamın yüzüne baktığımda bu sırrın onu gerdiğini görebiliyordum. Dürüstçe "Valent, beni kaybetmeyeceksin." dedim ikna edici bir ses tonuyla. Az önce bana söylediği şeyler gururumu okşamıştı. Onun da en az benim kadar kaybetmekten korktuğunu hissedebiliyordum. "Ben ve kızımız..." Karnıma dokundum. "Biz buradayız. Ve hiçbir yere gitmeye niyetimiz yok." Huzurlu bir biçimde başını aşağı yukarı salladığında rahatlamış görünüyordu. Benim "Bu kadar küvet sefası yeter." sözüm üzerine kollarımdan tuttu, küvetten doğrulup kalkmama yardımcı oldu ve bornozumu giydirdi. Kıyafet dolabıma yöneldiğimde Valentino odanın diğer tarafına geçmişti. Ben de dolaptan gri uzun, oversize bir tişört buldum ve giydim. Yatağa yerleşip uzandığımda oh be, diye geçirdim içimden. Hakikaten, ne yorucu gündü öyle? Ama her saniyesine değmişti. Baştan sona Valent'le geçen güzel bir gün. Daha ne isteyebilirdim ki? Oda servisinin getirdiği şeyle düşündüklerimin bile üstüne çıkan bir sürprizin beni beklediğini henüz bilmiyordum. Kapıyı kapatan Valentino bana döndüğünde elinde kocaman bir Vişneli Turta duruyordu. "Valentino... Bu ne?" Elindeki Vişneli Turta'yla yatakta karşıma oturdu. "Tatlıya bayıldığını biliyorum. Geçen geceki Vişneli Turta'nı yiyemediğini de." Evet, Katerina krizi patlak verdiği için bana özel yaptırdığı Vişneli Turta'yı yiyememiştim. Bunu ima eder gibi memnuniyetsiz bir ton saklıydı sesinde. Boşta kalan eli karnımda gezindi şefkatle. "Minik kızımın ve annesinin benden istediği bir şeyi es geçemezdim." O an gözlerimden kalpler çıkıyordu. Bana yaptığı güzel jest mutluluktan havalara uçmamı sağlarken iştahla önümdeki Vişneli Turta'ma baktım ve dilimle dudaklarımı yaladım. Heyecanla karnıma dokundum. "Baba bize sürpriz yapmış, bakar mısın şunun güzelliğine? Hadi hemen mideye indirelim!" Hemen bir çatal alıp yedim. Tadı enfesti. Daha önce bu kadar güzel Vişneli Turta yediğimi hatırlamıyordum doğrusu. Ah, belki de canım o kadar istemişti ve hamile olduğum için o kadar iştahlıydım ki bana öyle gelmişti, bilmiyordum. Hoşuma gidip gitmediğini yoklamak için "Beğendin mi?" diye soran adama gülümsedim. "Immm... Tadı nefis." Eli boşta kalan el bileğimi okşadı. "Beğenmene sevindim." Beni böyle okşaması çok rahatlatıcıydı. Bir çatal daha yerken iç geçirdim. Aklıma gelen soruyu sormak için içim içimi yiyordu. Bu yüzden "Kızmazsan sana bir şey soracağım." diyerek söze girdim. Yeni bir bombardımana tutulacağının farkında olan adam "Sanki bu mümkünmüş gibi." diye söylendi. "Sor bakalım." "Kızımız olacağını öğrendiğinde ne hissettin?" Aniden soruvermiştim işte. Böyle bir soru nasıl bir girizgâh sonrası sorulurdu bilmiyordum ama dosdoğru sormaktan çekinmedim. "Sevindin mi?" Çekingen bir ses tonuyla devam ettim. "Yoksa erkek mi bekliyordun?" Yanlış anlamasını istemediğim için hemen ekledim. "Söz, yargılamayacağım. İçinden geçeni direkt söyle. Kavga çıkarmayacağım, valla bak." "Nasıl bir soru bu, Lâl? Elbette sevindim." İkna edici bir ifadeyle pekiştirdi elimi tutarken. "Çok sevindim." Düşünceli bakışları odayı dolaşırken itiraf eder gibi devam etti. "Açıkçası daha önce kızımız mı yoksa oğlumuz mu olacak diye düşünmemiştim, buna vaktim de olmamıştı. Bu yüzden her iki durum da benim için sürpriz olacaktı. Çünkü kız ya da erkek diye bir tahmin belirlememiştim kafamda. Kızımız olacağını öğrendiğimde... Tuhaf hissettim." "Nasıl tuhaf?" "Bilmiyorum." Tarif etmekte zorlanır gibiydi, gözlerini kıstı ve heyecanla anlatırken yüzündeki ifadeyi mutluluğa benzettim. "Sana benzeyen, güzel bir kız canlandı hayalimde. Bizim korumamıza muhtaç, minik bir şey. Yüzü, saçları, gözleri sana benzeyen küçük bir kız... Hem mutlu oldum hem de dünyanın kötü, çirkin, acımasız yanıyla tanışacağının farkına vardım." Şaşırmıştım. Daha önce ondan böyle şeyler duymadığım için alışık değildim. "Valentino, sen korkmuşsun." diye karşılık verdim hayretle. Korkmak kelimesi onun lügatında olmadığı için bu duyguyu belli bir yere oturtamamıştı belli ki. Korktuğunun farkına bile varmamıştı. Ben söyleyene kadar bundan haberi yokmuş gibi bakıyordu. "Valentino Riccardo ve korkmak ha?" Şaşkınlıkla kaşlarım havalandı. Elim alnına gitti. "Ateşin mi var senin? Sen ve korkmak aynı cümlede." Başımı iki yana salladım hızla. "İnanılacak gibi değil." Güldü adam. "Evet, belki de ilk defa başıma geliyor bu. Ama kızımız olacağını öğrenmeden önce hiç düşünmemiştim. Onu dünyanın bütün kötülüklerinden korumak..." Kendinden emin bir ifadeyle başını salladı. "Valentino Riccardo'nun kızına kimsenin bakmaya bile cesareti olamaz, bu çok ayrı elbette." Güldüm. Şimdiden bu kadar korumacıysa doğduğunda ve büyüdüğünde nasıl bir kız babası olacağını tahmin dahi edemiyordum. Güven veren bir ifadeyle karşılık verdim. "Böyle hissetmen çok doğal. Seni anlıyorum." Onaylar gibi başımı salladım. "Valent, bu çok insani bir şey. Ben hamile olduğumu öğrendiğim andan itibaren bu korkuları yaşamaya başladım. Sanırım bu anne baba olmakla ilgili bir şey, ne kadar cesur olduğumuzla ilgili değil. Söz konusu bizim hayatımız değil, dünyaya gelmeye hazırlanan, bize ait küçük bir bebeğin canı. Elbette korkacağız." Yüz ifadesi bana hak verdiğini gizlemiyordu. Turtamdan bir çatal daha alıp iştahla yerken adam dikkatle dudaklarıma bakıyordu. Ne olduğunu sorar gibi baktığımda dili dudaklarının etrafını yaladı. Dayanamayıp "Ne oldu?" diye sordum. "Dudağının kenarında vişne sosu var." Dilimle dudağımın kenarını yalasam da adamın dikkatli bakışlarıyla sosu temizleme konusunda başarılı olamadığımı anlamıştım. Herhangi bir yanıt vermeden dudaklarıma yapıştı. Dili ağzımın kenarında tutkuyla gezinirken sosu temizlemekle kalmamış, dudaklarımı açlıkla öpüyordu. Aynı istekle ve heyecanla karşılık verdim. Kısa bir an dudaklarımdan ayrıldığında bakışları gözlerimde ve dudaklarımda mekik dokurken mırıldandı. "Merak ediyorum..." Nefes aldı. "Ne kadar yorgunsun?" İmalı bakışlarına karşılık iç geçirdim ve soru dolu gözlerle ona baktım. "Mesela... Bunun için yorgun musun?" Elleri oversize tişörtümün altındaki göğüslerimi yumuşakça kavradığında nefesim kesildi. Beni okşarken pantolonunun altındaki hareketliliği görmemem mümkün değildi. Ellerim gömleğini pantolonunun altından çıkarıp düğmelerini çözmeye başlarken beni yatağa yatırmasına izin verdim. Bir eli turta tabağını komodine bırakırken diğer eli bileklerimi kavramış yaramazlık yapmamı engellemek için beni kontrol altında tutuyordu. Tişörtüm göğüslerime kadar sıyrılmışken vücudumun çıplak kısmı gözler önüne serilmişti. Adam burnunu göbeğimden göğüslerime kadar vücudumun üstünde sürterken gözlerimi kapadım ve arkaya attığım başım yatağın kenarından sarktı. İç geçirdi. "Ah, mia bella... Gözlerini aç da kendine bir bak. Bana artık güzel değilim derken aklın neredeydi bilmiyorum. Muhteşem güzelliğinin farkında bile değilsin." Gözlerimi açtığımda yatağın kenarından sarkan başım arkadaki aynada kendimi baş aşağı görmeme sebep oluyordu. Yataktan aşağı saçılmış kızıl karamel saçlarım, pembeleşmiş yanaklarım ve zevkten kaymış gözlerim... Ah, bu adam bana neler yapıyordu. Aynadaki yansımadan üzerime eğilmiş adamın tişörtümü göğüslerime kadar sıyırdığı çıplaklığımı dudaklarıyla içtiğini görmek beni daha da tahrik ediyordu. Dudaklarının ıslak darbeleri bedenimi okşarken nefes almayı unutmuştum sanki. Bir eli boynumdayken vücudumda gezinen dudakları eziciydi. İşin içine dili girince ellerim istemsizce saçlarına asıldı. İki yana aralanmış bacaklarım tir tir titriyordu. Boşta kalan eli külodumu kenara çekip ıslak yerlerime dokunurken dehşetle alt dudağımı dişleyip inledim. "Ahh... Valentino, ben..." Ne söyleyeceğimi bile bilmediğim bir cümleyi yarım bırakmıştım. O ise ne söyleyeceğimden çok yüz ifadem ve tepkilerimle ilgileniyor gibiydi. Sahte bir hayretle mırıldandı. "Kime ıslandın bu kadar?" Tek kaşı havada bir yanıt bekliyor gibiydi. Sertçe yutkundum. Dudaklarım kurumuştu. Çaresizdim. Sert parmakları bacaklarımın arasını okşarken dudaklarımı birbirine kenetledim. Parmakları içimi keşfe çıkarken vücudum kıvranıyordu. Boynumdaki eli sızlayan göğüs ucuma gelip sıktı. Diğer göğüs ucumla da dudaklarının arasından açlıkla kıvranan ıslak dili ilgileniyordu. Zevkten ağzım açılmış, bana yaptıklarını hayretle aynadan seyrediyordum. Yeniden göğüs ucumla buluşan dudakları güçlü bir biçimde emmeye başladı. Yüzüm alev alıyordu. Ateşler içinde kıvranırken kan ter içinde kalmıştım, yeni yeni farkına varıyordum. İstediği yanıtı almadan üzerimde uyguladığı tatlı işkencelerden vazgeçmeyecekti. Can havliyle inleyerek "Senin için, ıs-landım!" diyebildim kesik kesik. Üzerimde yükselerek arzuyla parlayan gözleri beni süzdü ve dudaklarını yaladı. "Enfessin." dedi nefes verircesine bir sesle. Göğüs boşluğuma sulu öpücükler bırakarak ilerlemeye devam etti. Bıraktığı ıslak izlerin üzerine sıcak nefesini üflerken beni arafta bırakıyordu. İş bilen ağzı göbek deliğimin altına inip kasıklarıma ilerlediğinde nefesimi tuttum. Çileden çıkmak üzereydim. "Tadına doyamıyorum." Bana yaptıkları yeterince mahvetmiyormuş gibi itiraflarını da esirgemiyordu. Dili kasıklarıma geldiğinde bayılacak kıvama gelmiştim, aynadaki görüntünüze bakamıyordum bile. Bacaklarım titriyordu. Burnunu küloduma değdirdiğinde gözlerini kapatıp nefes aldı, sıcak nefesini bacaklarımın arasına hissedebiliyordum ve bu beni deli ediyordu. İnlememek için dişlerimi elime geçirdim. Dili dantelli külodumun üzerinden beni tadarken boşta kalan elim altımdaki çarşafı sertçe avuçladı. Dişlerini küloduma geçirdiğinde boğazımdan taşmayı bekleyen önlemeyi serbest bıraktım. Daha fazla inlemem için beni zorluyormuş gibi daha sert ısırdı. Beklenmedik bir anda çığlıkla karışık inledim. "Valentino!" O ise benim aksime öylesine sakindi ki bakışları rahatlığını gözler önüne seriyordu. Önce dişleriyle dantelli külodumu hafifçe sıyırıp ıslaklığımı keyifle izlemeye başladı. Sonra yatağın üstünden kalçamı kavrayıp hafifçe havaya kaldıran elleri külodumu dizlerime kadar indirdi. Sağ eli kadınlığımı okşuyordu. "O kadar hazırsın ki..." İç geçirdi zevkle. Ağzı ıslak tepeciğimi diliyle dolaşırken saniyeler sonra dişini yanağına geçirdi. Onu çekiştirip emmekten geri durmuyordu. "Val- Ah!" Çığlıkla karışık sözlerim dudaklarımın arasında kayboldu. Kendimi kaybettim. Vücudumun her zerresi titriyordu. Fermuar sesini duydum ve gözlerim onun olduğu yöne döndü. Pantolonunu sıyırıp yere süzülmesine izin verdiğine elleri boxerını indirdi. Usulca başını kaldırıp üzerimde yükseldiğinde bacaklarımın arasındaki şişliğin varlığı nefesimi kesti. Sertliğini ıslaklığıma sürttükçe daha da büyüyordu. Bunun bir sonu yok mu, diye düşünürken hayretle kasıldım. Birazdan onu içimde hissedecektim ve bunu düşündükçe nefesim kesildi. Elleri kalçalarımı sertçe yoğururken dudakları sağ göğüs ucumu şehvetle ıslatıyordu ve çok geçmeden beklenmedik bir biçimde dişlerini tam sağ göğsümün üzerine geçirdi. Zevkle inledim. Başımı kaldırıp fena hâlde kızarmış nemli diş izlerine bakarken iç geçirdim. "Ah..." Hayal mi gerçek mi olduğunu anlayamadığım saniyelerde nefes bile alamıyordum. "Evet." İhtiyaçla inledim. Bu kez mırıltıyla çıktı dudaklarımdan "Evet." kelimesi. Bilmiş bir ifadeyle "Duyamadım?" diye mırıldandı duyduğuna emin olduğum hâlde. Neyin intikamını aldığını bilmiyordum ama onu içimde istiyordum. Bacaklarımın arasında nabız gibi atan sertliğinin varlığına karşılık bağırırcasına inledim. "Evet!" Yutkundum. "Seni istiyorum. Hadi, yap şunu." "Bana sürekli seni istemediğime dair imada bulunuyorsun ya..." Kadınlığıma baskı yapan sertliğini gözleriyle işaret ederken "Seni istiyor muyum, istemiyor muyum? Sen karar ver." Islaklığıma sürttüğü erkekliğiyle öyle habersizce girdi ki içime. Öyle beklenmedik. Gözlerim yuvalarından çıkacakmış gibi hayretle kaydı ve sonra zevkle kapandı içimdeki yavaş hareketleriyle. Hissettiğim duygu inanılmazdı. Kondom takmak zorunda olmadığı için onu tamamen çıplak bir biçimde içimde hissetmek olağanüstüydü. Saçlarına asıldım titreyerek. İçimde nabız gibi atarken seğirişi ve nefes kesici bir biçimde genişleyişi aklımı kaybetmeme sebep olabilirdi. Başım istemsizce geriye doğru düştü içimde gidip gelirken. Diğer yandan göğsümün üzerinde bıraktığı nemli ize bakarken nefes nefeseydim. Terden sırılsıklam olmuş saçlarımı geriye atmama yardım etti. İçimdeki doluluk hissinin verdiği inanılmaz duygu bayılmak üzere gibi hissettiriyordu. Duvarlarımı yararak içimde ilerleyişi hızlandı ve bu zevkten başımı döndürdü. İçimde acımasız bir ritim tutturmuş daha da hızlanırken bu kadar çabuk doruğa ulaşmam benim için şaşırtıcıydı. Bu mükemmel hissi daha fazla hissedebilmek için kendimi kastım. O ise içimde genişleyen sertliğiyle beni zorlamaya devam ediyordu. "Ah!" Boğuk iniltileri arasında kendinden geçerken "Sen..." diye mırıldandı nefes nefese. Şimdi onu da benim gibi zevkli bir telaş içinde görmek benim için tatmin ediciydi. Az önceki rahatlığından eser yoktu. Nefesini kontrol etmeye çalışsa da başarılı olamadı. "Sen az önce ne yaptın?" Kaymış gözlerimi yeniden aralayıp ona baktığımda en az benim kadar zevkin doruklarında uçtuğunu görebiliyordum. Hafif terli yüzü tatlı bir acı çekiyor gibi görünse de kadınlığımı zorlarken zevk aldığını hissedebiliyordum. "Lâl- ah! Siktir!" Tırnaklarım gergin ve sert kaslarını kavramışken ondan farksızdım. İniltilerimiz birbirine karışırken içimdeki son darbeleri iyice hızlandı. "Oh! Valen- ah! Ah!" Alt dudağımı ısırırken üstümdeki adamın ağzına inledim. Çığlıklarımı yutarken içime boşaldı. Üzerime yığılmamak için yatakta yanımdaki yerine atıverdi kendini. Bense nefes alış verişlerimi hâlâ düzene sokamamıştım. Bacaklarım titriyor, bacak aramdaki ıslaklığım zonkluyordu. Kalbim hâlâ çok hızlı atıyordu. İçimde bıraktığı hissin geçmesi zaman alacaktı. Bana sorarsanız hiç geçsin istemiyordum ama her güzel şeyin bir sonu vardı. Başımı çıplak göğsüne yasladım. Bu hisler yalan, sahte, taklit ya da rol olamazdı. O da en az benim kadar yanıp kavruluyordu. Bunu içimde gidip gelirken gözlerindeki alevlerden görebilmiştim. Bu nasıl yalan olabilirdi ki? Saçlarımı okşayan dalgın elleri huzur vericiydi. O da benim gibi hâlâ biraz hızlı nefes alıyordu. "Ah, mia bella..." Elim göğsümün üzerinde morarmaya yüz tutmuş tatlı izde gezindi. "Bu kez biraz farklıydı, ha?" Başını indirip göğsümdeki ize baktığında yeni görüyormuş gibiydi. Yüzü hiç hoşuma gitmeyen mahcup ve yumuşak bir hâl almıştı. Dudaklarıyla onu iyileştirir gibi bıraktığı izi öptü. "Bunun nasıl olduğunu bile hatırlamıyorum. Kendimi kaybetmiş olmalıyım. Üzgünüm." Zevk aldığım bir durumdan özür diler gibi bahsetmesi hoşuma gitmemişti. İmalı ses tonuyla "İçindeki seksi canavarla tanışmış olduk." derken buna memnun olduğumu hissettirdiğimi umuyordum. "O ateşi hissetmek olağanüstüydü." Karmaşık bir yüz ifadesiyle gülümsedi ancak dalgın görünüyordu. Bir şey sormadım. O da söylemedi. Dudaklarını nemli alnıma bastırdığında gözlerimi kapadım. "Çok yoruldun. Dinlenmen gerekiyor." Usulca yataktan kalktı. "Dışarıda bazı işlerim var, çok gecikmem. Beni merak etme." Sağ dirseğimle hafifçe yükselip ona bakarken iç geçirdim. "Sanki mümkünmüş gibi." Çarpık bir gülümsemeyle sağ parmağıyla burnumun üstüne dokunduktan sonra "Senin düşünmen gereken tek şey kızımızın sağlığı." dedi yalnızca. Heyecanla "Kızımız..." diye mırıldandım ağzımı alıştırmaya çalışarak. Karşımdaki adamın kızımız derken gözleri parlıyordu. Onaylar gibi başını salladı mutlulukla. "Kızımız..." diye tekrarladı. Kısa bir an bu hisse dalsa da gideceğini hatırlamış olacak ki harekete geçti. "Duşa giriyorum. Sonra da hazırlanıp çıkacağım." Onaylayarak salladığım başımı yastığa geri koyduğumda gözlerim kapanmaya başlamıştı bile. Hayal meyal duştan çıktıktan sonra hazırlanıp çıkmadan önce Valent'in başımı okşadığını ve alnımı öptüğünü hatırlıyordum ama sonrasında yorgunluktan sızmışım. Uyandığımda sabah olmuştu. Epey uyumuş olmalıydım. Yatakta Valent yoktu. Etrafa bakındım. Hâlâ gelmemişti anlaşılan. Biraz merak etmiştim, bu yüzden komodinin üzerindeki telefonumu alıp aradım. Çaldı, çaldı, açmadı. Endişelenmiştim ama ortada bir şey yokken paniklemenin mantıksız olduğunu düşünüp sakinleşmeye çalıştım. Mesaj yazmayı denedim. Kime: Valentino "Neredesin? Meraktan ölüyorum. Bu mesajı görünce bana yaz lütfen." Telefonu yerine koyup nefes verdim. Bir şey olsaydı öyle ya da böyle haberim olurdu. İşleri uzun sürmüştür, korkulacak bir şey yoktur. En azından böyle olduğunu düşünmek daha rahatlatıcıydı. Yataktan kalktım ve sıcak bir duşun ardından bornozumla yatağa oturup telefona baktım. Hâlâ bir yanıt yoktu. Elimde telefonu tutup endişeyle beklerken bir anda mesaj geldi. Gönderen: Valentino "Gayet iyiyim, merak etme. İşlerim bitince gelirim, sen keyfine bak." Rahatlamıştım. Çok şükür ki iyiydi, ters bir şey yoktu. Sadece işleri uzamıştı. Endişelenecek bir şey yoktu. Keyfim yerine geldiğine göre biraz güzel vakit geçirmenin sakıncası yoktu. Hava çok güzeldi, havuz başında biraz güneşlenmek belki de yüzmek bana iyi gelebilirdi. Yakıcı bir güneş de yoktu üstelik. Azıcık eğlenmenin ve güneşin altında dinlenmenin bir zararı olmazdı. Turkuaz mavisi mayokinimi ve gri pareomu geçirdim. Güneş gözlüğüm ve çantamı hazırladığımda çıkmaya hazırdım. Nikolai izinliydi ancak Montrel kapının önünde bekliyordu. "İyi çalışmalar." diyerek asansöre yürüdüm. Adam da baş işaretiyle selam verdikten sonra arkamdan gelmeye devam etti. Aşağı havuz başına indiğimde hava çok güzeldi. Pareomu çıkardım. Biraz güneş kremi sürüp şezlonga uzandım. Güneş gözlüğümü taktım ve sakince etrafı seyretmeye başladım. Havuz başında ikiz kızları olan bir çift vardı, şamatalı bir şekilde eğleniyorlardı. İkizlerden biri babasının omuzlarına çıkmış ayaklarını suya sarkıtıyordu. Onları seyretmek çok keyifliydi. Az ileride herkesten uzakta arkası dönük bir adam sessizce yüzüyordu. Sırtında yengeç burcunun simgesine benzeyen bir dövme vardı. İki ters 6'nın kuyruğu birbirine dolanmıştı. İlginç bir dövme gibi gelmişti. Adam ıslak saçlarını eliyle arkaya atarken etrafındaki kızlar ilgiyle süzüyordu ve bir tanesi arkadaşına gösteriyordu. O ise etrafa karşı çok ilgisizdi. Bana doğru döndüğünde Nikolai olduğunu görmeyi beklemiyordum. Onun izinli olduğu için ailesiyle veya arkadaşlarıyla vakit geçirdiğini düşünmüştüm. Havuzda yüzerken karşılaşmayı beklemiyordum. Saniyeler içinde beni fark ettiğinde yüzerek yanıma kadar geldi ve havuzdan çıktı. Güneş gözlüğümü başıma taktım. "Lâl Hanım." "Nikolai. Seni burada görmeyi beklemiyordum. Özellikle de izinliyken." "Nerede olmamı bekliyordunuz?" Sorusu daha çok merak barındırıyor gibiydi. Omuz silktim. "Ne bileyim, arkadaşlarınla falan vakit geçirirsin diye düşünmüştüm." Dudakları düz bir çizgi hâlini alırken sakindi. "Burada görmeye değer herhangi biri olmadığını söylemiştim. İzin kullanmak da benim tercihim değildi." Güldüm ve "Sen de göreve havuz başında devam edeyim dedin." sözüyle karşılık verdim. Belli belirsiz tebessüm ederken omuz silkti ve "Gidecek başka yerim yoktu." dedi. Bu kadar yalnız ve kimsesiz olmanın ne demek olduğunu hissetmek çok acımasızcaydı. Ancak karşımdaki adam ona acıdığımı hissetseydi bunun çok hoşuna gideceğini sanmıyordum. Bu yüzden belli etmemeye çalıştım. "E hadi bize içecek bir şeyler al o zaman." Yanlış anlamaması için ekledim. "Tabii istersen. Görev olarak düşünmeni istemem, izinlisin sonuçta." Başını sallayarak onayladı. "Açık konuşmak gerekirse etrafta arkadaşlık edebileceğim daha iyi biri görünmüyor." Biraz sosyalleşmesi için "İşe etrafındaki kızlardan biriyle tanışmakla başlayabilirsin." diyerek onu desteklemeye çalışsam da karşımdaki yalnızlığı seçmiş biri olduğu için tavsiyeme karşı pek olumlu bakmışa benzemiyordu. "Aslında tam olarak üzerimdeki gözlerden kurtulmak için teklifinizi kabul ettim." İmalı ses tonuyla durumu anlamıştım sanırım. İnsanların ilgisi hoşuna gitmeyen, görünmez olmaktan hoşnut adam kendisine ilgi duyan kızları benim sayemde bertaraf etmeyi planlıyordu. Sonuçta hamile bir kadınla yan yana oturup sohbet eden bir aile babası pek de dikkat çekmezdi, değil mi? En azından etraftaki yabancılar tarafından böyle görünecekti. Nikolai "Ben içecek bir şeyler alayım." diyerek yanımdan ayrıldıktan saniyeler sonra telefonum çaldı. Valent'in aradığını düşündüğüm için kimin aradığına bile bakmadan heyecanla yanıtladım aramayı. "İşlerin bitti mi sonunda?" "Benimkileri bilmiyorum ama senin işin bitti, Azize. Yoksa Lâl mi demeliydim?" Vural'ın sesiyle donup kalmıştım. Buz kesmiştim. "Siz iki kafadar ne yapmaya çalışıyorsunuz?" Yutkundum sakinleşmeye çalışarak. "Neden bahsediyorsun sen? Artık arama beni!" Tedirginlikle söyleyeceklerini bekliyordum. "Aklın varsa o İtalyan mafya zımbırtısıyla konuşursun da benimle uğraşmaz. Yoksa ben sizinle çok fena uğraşırım Azize. Beni bilirsin, acımam yoktur." Umursamaz görünmeye çalışarak "Ne zırvalıyorsun sen be?" diye söylendim. "Sevgilin olacak o hıyar senin videonun peşinde. Kasamı bulup patlatmaya çalışıyor." Hışımla ekledi. "Bana bak Azize, o adama söyle kasamdan uzak dursun. Zaten bulamayacak. Daha fazla şansını zorlarsa başına çok pis bela olurum. Seni er ya da geç alacağım, bu şüphesiz. Ama arada zayiat olsun istemiyorum. Beni bazı şeylere zorlamayın." Neden bahsettiğini anlamıyordum. Valentino Vural'ın sakladığı görüntülerin peşinde miydi? İyi de bunu bana söylememişti hiç. Şok olmuştum. "Ne diyorsun Vural, anlamıyorum." dememe bile kalmadan telefonu suratıma kapattı. Neye uğradığımı şaşırmıştım ve içimi tuhaf bir endişe kapladı. Nikolai elinde içeceklerle gelip "Alkolsüz meyve kokteyllerimiz de geldi." dediğinde bir terslik olduğunu anlamıştı. "İyi misiniz?" Geçiştirircesine başımı sallasam da hâlâ duyduklarımda kalmıştı aklım. Valentino ne yapmaya çalışıyordu ve bunu bana neden söylememişti? Ya Vural yüzünden başına bir şey gelirse ben onsuz ne yapardım? Bunu hiç mi düşünmüyordu? Sakinleşmeye çalıştım çünkü bu durumda sakin kalmaktan başka çarem yoktu. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 💫 50 Bin okunmaya özel bölümümüze hoş geldiniz! Umarım beğenirsiniz. 💞 Bu bölümü yakamozfernweh ,ozgemrm , huzunlubirsahis ve Degerlitas okurlarıma armağan ediyorum! Bölümü umarım beğenirsiniz. Buraya yeni bölüm hakkında yorumlarınızı yazabilirsiniz. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI |
0% |