Yeni Üyelik
47.
Bölüm

❅ Napoli'de Bir Gece | 33

@buzlarkralicesi

-33-

❝Lâl❞

Kendimi kaçmaya çalıştığım her şeyin merkezinde bulduğumda beni en tedirgin eden şey, kendime ve duygularıma hükmedememek. Ancak ilk defa bu tedirginliği yaşamıyordum. Kollarında uyuduğum adamın yanında eskisi gibi güvende hissediyordum. Olmam gereken yerdeymişim gibi. Ait olduğum yerde gibi. Kısık gözlerimi araladığımda yorgunluktan ne ara sızdığımı bile hatırlamıyordum. Yorucu saatlerdi. Bakışlarım yanımdaki Valent'e döndüğünde onun her zamanki gibi hafif uykusundan saniyeler içinde uyandığını fark ettim. Çarşafı üzerime çekerken dirseğimin üzerinde doğruldum. Meydan okuyan bakışlarla onu baştan aşağı süzdüm ve iç geçirdim. Yanımda uzanan o karizmatik ve çekici adam hâlâ benimdi. Onu kaybetme korkusu beni çılgına çevirmişti ama yine birlikteydik.

Bakışlarımdaki savaş nidalarını görmemiş gibi davranan adam gerindi. "Merhaba."

Yerimde hafifçe kımıldandım ve "Merhaba." diye yanıtladım tembelce. Gözlerimle göğüs boşluğumdaki morartıyı işaret ederek "Don Riccardo, bana ne yaptığının farkında mısın?" diye sordum inlercesine. Yalandan bir şikâyet barındırıyordu ses tonum.

Söylediklerimi ciddiye alan adam hafifçe kaşlarını kaldırarak karşılık verdi. "Üzgünüm, bunun farkında bile değildim." Sağ eli göğüs boşluğumdaki ize gitti okşayarak. "Tamamen kontrolden çıktım."

Başımı salladım, "Tamamen kontrolden çıktın." diye tekrar ettim sözünü onaylayarak.

"Evet."

"Ve bu hoşuma gitti."

Soru dolu bakışlarını gözlerime dikti.
Dizlerimin üstünde emekleyip yanımda uzanan adama doğru yürüdüm ve dizlerinin üstüne oturdum. Yorganın altında özgür kalan erkekliğine uzandı ellerim. Küçük bir iniltiyle "Beni kışkırtma." diye mırıldandı uyarı dolu bir sesle. Sözlerine kulak asmadığımı görünce derin bir nefes aldı kendini tutmaya çalışarak. Avcumun içine aldığım sertlik nabız gibi atarken adam ellerini bana uzatmaya çalışarak "Bunu yapmak istemezsin." diye uyardı.

"Neyi?"

"Beni yeniden kontrolden çıkarmayı."

Onu dinlemedim ve elimde her geçen saniye daha da büyüyen sertliği hareket ettirdim. İleri, geri. İleri, geri. "Beni bilirsin, sonuçlarına katlanamayacağım bir deliliğe imza atmam." Adamın hırıltılı nefesini yutkunmaya çalıştığını gördüğümde yüzümdeki oyuncu gülümsemeye engel olamadım. Nefesi heyecandan gitgide hızlanıyordu. Az önce avuçlarımın gezindiği yerlere şimdi dudaklarım eşlik ediyordu. Bu karşımdaki adamı daha da germişti. Nefesini tutmuş, başını geriye atmıştı inlememek için kendini zor tutarken. Bu kez ağzım ileri geri hareketlerle sertliği sarıyordu. Durumdan memnuniyetini gizleyemeyen adam sağ eliyle saçlarımı kavrayıp ileri geri hamlelerimi hızlandırıp yönlendirmeye başladı. Boğazından hayvani bir inilti çıktığında boşalmak üzere olduğunu anlamam çok sürmedi.

Sağ eli hızla enseme çıktı ve beni öyle bir hızla dudaklarına yapıştırdı ki sersemledim. "Emin ol, mia bella... Sana çok kötü şeyler yapacağım." Bakışlarındaki delici ifade ve gözlerindeki şeytani parıltı neler yapabileceğini gözler önüne seriyordu. Alt dudağımı haşin ve vahşi bir sertlikle emip çekiştirirken elleri kalçamdaki iç çamaşırıma uzanmıştı. Dantelli siyah külodumu çıkarma gibi bir zahmete girmedi, Tazmanya canavarı gibi âdeta parçaladı. İç çamaşırımın gürültülü yırtılma sesiyle gözlerimi kapadım. Avuçları göğüslerimi bulduğunda hamur gibi yoğrulan uçlarım hazla sızladı. Durumu sürüncemede bırakma niyetinde değildim. Bacaklarımı aralayıp aniden üzerine oturdum ve sert bir şekilde onu içime aldım. İkimizin de beklediğinden fazlasıydı, bu yüzden ikimizin de dudaklarından beklenmedik bir ses yükseldi. Kalçalarımı avuçlayıp sıktığında ve beni aşağı yukarı yönlendirdiğinde gözlerim aldığım hazla kaydı. Üzerinde zıplarken kendini bana her itişinde boğazımdan çıkan kontrolsüz sesler adamın boğuk iniltilerine karışıyordu. Zaman mefhumu yok olmuştu sanki. Bu ne kadar sürmüştü bilmiyordum. Sırtım arkaya doğru gerildikçe gerildi. Vücudum yorgunluktan bitmişti. Üzerine yığıldığımda her şey bitti sanmıştım. Hâlim kalmamıştı. Ancak henüz yeni başladığını anlamam çok sürmedi. Bunu Valentino Riccardo'ya meydan okumadan önce düşünmeliydim. Artık çok geçti.

Belimi kavradı ve beni kucaklayıp sırt üstü yatırdı. Sağ elini daha az önce sızlayan nemli bacak arama daldırdı. Avcu önce vahşi bir hayvanı ehlileştirir gibi bacaklarımın arasındaki yumuşak üçgenimi okşadı. İki parmağı ile ıslaklığımın derinliklerine daldığında kalçam ve sırtım benden bağımsız bir biçimde havalandı. Bunu diğer eliyle önleyen adam hareket kabiliyetimi kısıtlandığında kendimi sıkışmış ve çaresiz hissediyordum. Tuhaf bir biçimde bu sıkışmış ve çaresiz his yaşadığım zevki ikiye katlıyordu. "Ah, Valentino!" Adını inlediğimde merhamet dileniyordum ancak karşımdaki adam oralı bile değildi.

Karnıma, sırtıma zevk dalgaları yayılırken içimden çıkan parmaklarını dudaklarına götürdü. "Tadın... Tadını seviyorum..."

"Lütfen, Valentino." Dayanacak gücüm kalmamıştı. Yorgun bir biçimde beni doyuma ulaştırmasını bekliyordum. "Yeter..." diye mırıldandım çaresizce zevk dilenirken.

Beni duymazdan gelerek devam etti. "Ama sanırım ben... Tadına daha yakından bakmayı yeğlerim." Eğildi, dili iç bacaklarımda ıslak izler bırakarak haritalar çizerken bacaklarımın içinden kasıklarıma ulaştığında ürperdim. Dili ıslaklığımda gezinip kaçamak darbelerle girip çıkarken kendimi kaybetmiş gibiydim. İniltilerim kulaklarımı tırmalamaya başlamıştı. Ellerim ihtiyaçla onun saçlarını çekiştirdi. Titredim. Valentino ise merhamet etmedi. Nemli dudakları ve ıslak dili göbeğime doğru ilerlemeye başladığında üzerime tırmandı. Ona dokunmaya çalışan kollarımı yakalayıp başımın üstünde birleştirdi. İçimde gidip gelirken her seferinde daha hızlı ve sert. İleri, geri. İleri ve geri. Daha merhametten yoksun. Daha yakıcı. Kontrolsüz bir biçimde içime girip çıkmaya devam ediyordu. Ne kadar sürdü bilmiyordum, belki bir yıl, belki bir saniye. Defalarca ismini inledim. Ah, evet. Ev- Ah! Aklımı kaybetmiş gibiydim. Kendimi toparlayamıyordum. Altında çaresizce kıvranıp duruyordum. Hâlim içler acısıydı. Ona meydan okumanın bedelini ödüyordum. Tatlı sert bir bedel.

"Valentino... Ah!"

Hâlâ içimdeyken üzerimde yükseldi ve beni tepeden şöyle bir seyretti. Dağılmış saçlarımı arkaya doğru iterken "Ah, mia bella... Şuan ne kadar güzel ve ağız sulandırıcı göründüğünü bir bilsen... Ne kadar savunmasız. Ve ne kadar karşı konulamaz olduğunu." Oyunbaz parmak hareketleri saçlarımla oynarken içimdeki hareketlerini tatlı bir işkenceye dönüştürmüştü. Kendi kurduğu tuzakta o da kıvranıyordu. "Sikeyim! Ah! Ev- Ah!" İçime ılıklığı sızarken üzerime yığıldı. Boynunda nefes alıp veriyordum. Kalbi köprücük kemiğimin üzerinde hızla atıyordu. Nefeslerimiz birbirine karışmıştı. Kilometrelerce koşmuşuz gibi nefes nefeseydik. Dakikalar sonra nefesini düzene sokan adam mırıldandı. "Yaptığını beğendin mi?"

Konuşamıyordum. Vücudum hâlâ o zevk dalgasının etkisindeydi. Şokta gibiydim. Nefes nefeseydim. Yalnızca kenara atılmış yırtık küloda bakarak "Bana bir iç çamaşırı borçlusun." diyebildim. Ellerimi göğsüne dayadım. Hızla atan kalbini dinledim. Benim için atan kalbini.

Nefeslerimiz sakinleştiğinde başımı çıplak göğsüne yaslamış dalgın gözlerle dışarıya bakıyordum. Aklımda bin bir türlü soru vardı ama mutluydum. Tüm bu soruların benim için bir önemi yoktu. En azından şuan için. Düşünceli hâlimi fark eden adam iç geçirdi. "Korkarım yine kafanda inanılmaz saçma düşünceler dolaşıyor." Bu adam benim aklımdan geçenleri nasıl okuyor olabilirdi ki? Ne sihriydi bu bulduğu? "Hadi, çekinme sor."

"Nereden biliyorsun ki öyle şeyler düşündüğümü? Belki sadece masum masum duruyorum, manzaraya bakıyorum."

"Sen düşünmeden rahat duramazsın." Başımı kaldırıp ona baktığımda güldüm, o da güldü. "Hadi, sor."

"Mesela diyelim ki ben çok hastayım. Benim hastalığım yüzünden de birlikte olamıyoruz. Yine de beni sever miydin? Yani yine de benimle olur muydun yoksa sağlıklı başka bir kadınla mı olmayı tercih ederdin?"

"Lâl, gerçekten bu soruları nereden buluyorsun anlamıyorum."

"Ya geçiştirme Valentino, söyle işte."

"Böyle bir şey yüzünden senden ayrılmazdım elbette." Düşünceli bir ifadenin ardından endişeyle yüzü bana döndü. "Böyle bir şey yok değil mi? Bu sadece bir varsayım."

"Evet, sadece varsayım." Ama ben Lâl, durur muyum? Aldığım yanıtla da tatmin olmadım, bokumda boncuk aramaya devam ettim. Yan gözle adama baktım. "Hayırdır Valentino Efendi, gerçekten böyle bir hastalığım olsa bırakacak mısın beni?"

"Tabii ki hayır, Lâl. Öyle bir şey olduğu hâlde benimle birlikte olman tehlikeyse seni kaybetmekten korkarım. Bu yüzden sordum. Senin yanımdaki varlığın benim için her şeyden önemli, bunu anlaman bu kadar mı zor?"

"Ya, tamam. Kusura bakma." Yargılayan bakışlarıyla kedi gibi pıstım yerime. "Ayrıca bu durumda beni terk etseydin de anlardım. Sonuçta sen de sağlıklı her erkek gibi sağlıklı bir kadınla olmayı tercih etme hakkına sahipsin. Sadece öyle bir durumda beni aldatmadan dürüstçe yüzüme söylemeni isterdim."

Bakışlarını sorgu memuru gibi yüzüme dikti ve "Ama senin sormak istediğin asıl soru bu değildi, değil mi?" dedi. İçimi okuması gitgide tehlikeli olmaya başlamıştı. "Asıl soruna gelmenin tam zamanı." Kararsız duruşuma karşılık yineledi. "Hadi, sor."

"Sadece..." Heyecanlı bir biçimde yerimden doğruldum. Dirseğimin üzerinde yükselip adamın yüzüne baktım. "Biz ayrıyken başka bir kadınla falan olmadın değil mi?"

"Ah, Tanrım... Lâl..."

"E sen sor dedin ben de soruyorum işte! Hem sor diyorsun hem de hemen şey yapıyorsun."

"Seni severken başka biriyle olmayı düşünmeyecek olmamı bir kenara bırakırsak, mantıklı bir insan bile peşinden koşup seni buraya getirmeye çalışırken vakit bulup başkasıyla olamayacağımı anlar."

"Fizik kurallarına aykırı diyorsun yani." Başımı hafifçe yana yatırıp söylediklerine hak verdim. O ise karşımda ellerini başının altında birleştirmiş bana gülüyordu. "Ya, tamam zaten bunu tahmin ediyordum. Sadece içimin rahatlaması için sordum. Wendy de öyle şeyler söyleyince..."

"Nasıl şeyler söyleyince?"

"Ya hani sonuçta sen bir erkeksin."

"Evet?"

"Yani öyle işte."

"Lâl, biraz daha açık konuşur musun?"

Daha önce yaşadığım şeylerin bende bıraktığı izleri nasıl anlatabilirdim ki? Her şeyimi az çok biliyordu aslında. Batur'u, Vural'ı falan. Ama Batur'un beni başka biriyle aldatmasını, Vural'ın erkek olduğu için kendini ayrıcalıklı bir tür saymasını, Batur yüzünden yaşadığım güvensizlikleri nasıl anlayabilirdi ki? Onun bu konuda en ufak bir suçu bile yoktu. Valent'i tanımadan önce bütün erkeklerin böyle olduğunu, tuhaf olanın ben olduğumu düşünüp kendimi içten içe suçlu hissederdim. Ben bir kadındım ve onları anlamıyorum sanırdım. Aldatmanın affedilecek ya da normalleştirilecek bir yanı varmış gibi. Aptallık. Kulağımda Batur'un sözleri yankılanırken bu durumu nasıl yok sayabilirdim ki?

Bak Azize, ben bir erkeğim anlıyor musun? Bazı dürtülerim var. İhtiyaçlarım var, bunu inkâr edemeyiz sonuçta değil mi? Seni istiyorum. Ama sen...

Sadece biyolojik bir gerçekten bahsettim. Ben bir erkeğim ve birtakım ihtiyaçlarım var. Eğer bunları alamazsam...

Bunları konuşurken daha gençtim. Küçük denecek yaştaydım. Demek ki erkekler böyle, demiştim. Wendy'nin de dediği gibi istediğini sen vermiyorsan, başkasından alıyordur diye düşünür dururdum. Bu onlar için bir ihtiyaç derdim. Ve anlamazdım. Belki de bu yüzden hep nefret ettim. Batur'dan, Vura'dan. Erkeklerden hep uzak durdum. Şimdiyse hayal bile edemeyeceğim bir adamla birlikteydim. Birbirimizin canına okuyorduk ama yine de seviyorduk işte. Onu başka bir kadınla bile hayal edemezdim. Buna katlanamamamın yanı sıra o yapmaz, diyordu her seferinde içim. Tuhaf bir biçimde onu diğer erkeklere nazaran daha güvenilir bulyordum. Ama en nihayetinde erkekti. Yüzde yüz güven olmazdı. Hele ki etrafında bu kadar kadın olan bir erkekse.

Kafamdaki düşüncelerden habersiz olan adam uzun süre sessiz kalışımdan dolayı benden bir yanıt beklediğini yineledi. "Lâl."

"Ya Valent, söyletme beni işte. Bir süredir ayrıydık. Her anlamda. Sen de bir erkeksin."

"Evet, Lâl. Ben bir erkeğim ama söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum. Erkeğim diye sana ihanet etmeye programlandığımı falan mı düşündün? Anlamıyorum."

Çekinerek yanıt verdim. Yine parmaklarımla oynamaya başlamıştım. Yaramazlık yapmış bir çocuk gibi. "Biliyorum kızacaksın ama sana karşı açık olmamı sen söylemiştin, o yüzden şimdiden söyleyeceklerime kızmamanı umuyorum." Sakin bir nefes aldım. "Biliyorsun, Batur beni aldatmıştı. Başka bir kadın olduğunu öğrenmeden önce de..." Merakla söylediklerime odaklanmış beni dinliyordu adam. "Benimle birlikte olmak istiyordu ama ben istemiyordum. Yani onu sevdiğimi düşünsem de içimden gelmiyordu anlıyor musun? Yapamıyordum. Belki de Vural yüzünden yaşadığım o korkunç travmadan. Bilemiyorum. Gerçekten. Seninle tanışmadan önce de seksin kötü, korkunç, zorunlu bir görev gibi bir şey olarak kodlamıştı beynim. Birinin bana dokunması beni bu kadar iyi hissettirmez sanıyordum."

Onaylayarak başını sallayan adamın sağ eli saçlarımda gezindi. "Ne demek istediğini çok iyi anlıyorum, bebeğim. İşte benimle bu kadar açık konuşman gerçekten harika. Senden tek istediğim bu."

"Ne yani, kızmadın mı?"

"Elbette kızmadım, Lâl. Her şeye kızan bir canavar mıyım ben?"

"Yok, hayır. Yani aksine, bazen beklediğimden bile sabırlı olabiliyorsun ama... Allah aşkına Valentino, şuan oturmuş eski sevgilimden konuşuyoruz. Yani hoşuna gitmemesi en doğal hakkın olurdu."

Kendinden emin bir ifadeyle"Senin endişelerini bilmek benim en doğal hakkım." diye düzeltti adam. "Âşık olmak sadece sevişmek değil, Lâl. Yalnızca bedenlerin sevişmesi, birleşmesi demek değil. Birbirini seven iki insan her şeyi rahat bir biçimde konuşabilmeli." Kabullenerek başını salladı. "Batur'un sana dokunmasını istememen, onunla birlikte olamaman. Benimle yaşadıkların. Tanıştığımız andan beri birbirimizin dokunuşlarına kayıtsız kalamamamız. Aşk tam olarak böyle bir şey. Bir mıknatıs gibi birbirimize çekiliyorsak bunun bir anlamı olmalı."

Onun ılımlı yaklaşımıyla cesaretlenmiştim. "Ben hep yaşadıklarım yüzünden Batur'a karşılık veremediğim için kendimi suçladım. Batur yaşadıklarımı, Vural'ın bana yaptıklarını bilmiyordu. Hatta ona öylesine yakındı ki... Anlatamadım. Bana dokunmasına bile katlanamadığım için kendimi suçladım. Belki öyle olmasaydı beni aldatmazdı diye. Çünkü bana yaklaşmak istediğinde onu hep itiyordum, o da her zaman bana ben bir erkeğim, benim ihtiyaçlarım var, sen bunları karşılayamazsan başkalarıyla olurum tarzı şeyler söylüyordu. Yani tam olarak böyle demiyordu ama o minvalde şeyler. Ben de işte sen etrafında bir sürü kadın olunca, hani biz de ayrıyız. Ne bileyim işte, şeytan dürttü."

Son sözüme güldü adam. "Şeytan mı dürttü?"

"Yani... Bizde öyle derler. Aklımıza kötü, uygunsuz, yanlış şeyler geldiğinde falan. Şeytan dürttü falan deriz."

Sağ eliyle belimi kavrayıp beni kendine çekti. "Gel buraya." Burnumun ucundan öptü ve saçlarımı okşadı. "Bak, Lâl... Bazı erkekler dürtülerini yönetir, bazılarını ise dürtüleri yönetir. Ve ikinci sınıf erkekler kendilerine hâkim olamadıkları zaman yani dürtüleri onları yönettiğinde suçu karşı tarafa atarlar. Sizin ilişkinizde olduğu gibi." Gözlerime baktı. "Erkeklerin de duyguları vardır. Hepsi için aynı şeyi söyleyemesem de gerçek bu." Aşağı yukarı başını sallayıp devam etti. "Etrafımda birçok kadın olduğu doğru. Ama her kadına aynı duyguları hissedemem, bu mümkün değil. Birini seviyorsam kalbimle ve bedenimle onu isterim. Ve bu kişi sensin, anlıyor musun?" Başını hafif aşağı indirip bir çocuğa anlatır gibi anlatması ve samimiyeti beni ikna etmişti. Onaylayarak başımı salladım. "Evet, kötü bir deneyim geçirmişsin. Sevdiğini düşündüğün adam tarafından aldatılmışsın ve onunla birlikte olmadığın için suçu kendinde bulmuşsun. Ama en azından onun senin için doğru insan olmadığını anlamış oldun. Çünkü seni gerçekten sevseydi aldatmazdı." Sağ eli yanağıma uzandı ve tüy hafifliğinde okşamaya devam etti. "Beni o tür erkeklerle bir tutma. Benim için yalnızca sen varsın."

Söyledikleriyle için öyle rahatlamıştı ki. Ağzından bal damlıyordu. Dayanamadım ve ona sıkı sıkı sarıldım. "Valentino..." Kollarından ayrıldığımda suç işlemiş gibi istemsizce parmaklarımla oynamaya devam ediyordum. "Ya özür dilerim, gerçekten. Bu tür düşüncelerime engel olamıyorum çünkü seni çok seviyorum." Başımı hafif yana yatırıp açıkladım. "Şimdi biz ayrıydık, senin de etrafında çok kadın var tamam mı? Öyle böyle değil yani. Çok! Yani ben hepsiyle savaşamam anlıyor musun? Wendy'le konuştuğumuzda da işte o bir erkek, dürtüleri var deyince ben de... Kafam karıştı anlıyor musun? Korktum. Seni kaybetmekten, bir sürü şeyden."

"Şşşt... Tamam." Elleri saçlarımdan çeneme indi ve yüzümü avuçladı. "Korkman çok normal. Sevdiğin zaman kaybetmekten korkarsın. Ben seni kaybetmekten hiç korkmuyor muyum sanıyorsun? Seni anlıyorum. Ama seni aldatmayacağıma emin olmalısın. Bunu yapmam. Tamam mı?"

"Tamam." Gözlerimi suçluluk duygusuyla devirip yeni bir suç işlemeye hazırlanıyor gibi etrafa bakındım. "Şey... Peki, son bir soru! Son bir soru!" Söz hakkı isteyen öğrenci gibi yerimde zıplayıp sağ işaret parmağımı kaldırmıştım. Benim bu hâlimi sevimli bulmuş olacak ki gülüyordu adam. "Isabella'yla geçmişte bir şeyler oldu mu?"

"Hayır." Kesin bir dille reddetmişti. "Asistanlarımla olmam, Lâl. Prensiplerimden biridir bu."

"İş yerinde profesyonellik açısından diyorsun yani." Onaylayarak başını salladığında rahatlamıştım. "Tamam. Şimdi her şey yolunda. Kafam rahat." Aklımdaki tüm huzursuz düşüncelerden kurtulmuş bir biçimde göğsüne yatmak üzereyken aniden irkildim ve yüzümü ona döndüm. "Ama bak o Isabella'nın bakışı bakış değil benden söylemesi ha!"

"O ne demek?"

"Yani o kız sana karşı boş değil bak ona dikkat et. Sonra uyarmadı deme."

Güldü adam. "Ne saçmalıyorsun, Lâl." Dudağıma bir öpücük kondurdu. "Uyu hadi."

Başımı göğsüne yasladığımda tatlı ve huzurlu bir uyku hâli esir almıştı beni. İnadına gözlerimi kapamadım. Kollarımı adamın gövdesine sardım bir yere kaçacakmış gibi. "Seni kimseyle paylaşamam, anlıyor musun?"

Usulca saçlarımı okşayan adam "Paylaşmayacaksın, merak etme." derken iç geçirdi. "Nereden geliyor bu tuhaf şeyler aklına anlamıyorum doğrusu."

"Seni kaybedemem." Bunu söylerken ona daha da sokulmuştum. "Sen benim ailemsin. Senden başka kimsem yok."

"Benim de senden başka kimsem yok, Lâl. Biliyorsun. Benim de ailem sensin. Sen benim evimsin."

Birbirimiz için ne kadar değerli olduğumuzu anlayıp rahatlarken bir anda aklımda başka bir soru belirdi. Valent'in ailesi hakkında çok az şey biliyordum. Kuzenleri Pietro ve Luigi, Paola hala. Ve bir de babasının Başkan tarafından öldürülmesi. Korkunç bir bilgiydi ama biliyordum işte. Peki ya ailesinin geri kalanı? Annesi neredeydi mesela? Ölmüş müydü? Tek çocuk muydu? Başka kardeşi yok muydu? İster istemez bunları düşündüm. Başımı merakla kaldırıp gözlerine baktım. "Gerçekten kimsen yok mu?" Soruma anlam vermeye çalışarak kaşlarını çattı adam. "Yani tek bildiğim babanın ölmüş olduğu. Peki, annen? O da mı öldü?" Sessiz ve durgun bir biçimde boşluğa daldı bakışları. Bir suç işlemişim gibi hissettim yine. "Çok özür dilerim, seni üzecek bir şey mi söyledim?"

"Yo, hayır. Hayır. Sadece..." Beni geçiştirmek istediğini hissettim. "Bunların bir önemi yok."

"Hiç kardeşin de mi yok?"

Söz konusu aile olduğunda ketumlaştığını hissettim. Tam pes edip sorgulamayı bırakacaktım ki karşımdaki adam isteksiz bir biçimde yanıt verdi. "Benden 2 yaş büyük bir kız kardeşim var ama görüşmüyoruz. Annem de onunla yaşıyor." Sır gibi konuşmuştu. Bu söylediklerinden yalnızca bir küslük olduğu için görüşmedikleri anlamını çıkarmıştım. Aksi gibi hiçbir açıklama yapmadı adam. Bu bilgiyi önüme koyup kaçtı sanki. Sustu yalnızca.

Dokuz'un söyledikleriyle Valent'in verdiği bilgileri birleştirmeye çalışıyordum. Anna diye bir kadından bahsetmişti. Bu Anna denen kadın Valent'in ablası olabilir miydi? Kafamda deli sorular. Önümdeki bulmacayı çözmeye çalışırken ağzımdan kaçmaması gereken bir şey kaçtı. "Adı Anna mı?"

"Ne?"

Dilimi ısırdım. Artık geri dönüşü yoktu. Cesaretimi toplayıp sorumu yineledim. "Ablanın adı, Anna mı?"

"Bunu da nereden çıkardın?" Kaşları çatıldı. Bilmemem gereken bir şeyi biliyormuşum gibi gerildi, gizlenmiş bir panik gördüm yüzünde. "Anna... Sen bu adı nereden biliyorsun?"

Eyvahlar olsun. Yandık. Hiç söylememem gereken bir şeyi kaçırmıştım ağzımdan. Şimdiyse nasıl toparlayacağımı asla bilmiyordum. Sakin ol Lâl, sakin ol. Şimdi sıçtığın şeyi temizle, tamam mı? Daha çok yüzüne gözüne bulaştırma. Soğukkanlılığımı korumaya çalıştım ve sakince yanıt verdim. "Şey, bilmiyorum. Sanki... Ama bak emin değilim. Pietro ve Luigi aralarında konuşurken Anna ismini duymuş olabilirim. Yani belki de bir kulak yanılsamasıdır sonuçta göz yanılsaması oluyor da kulak yanılsaması neden olmasın değil mi?" Şapşal şapşal güldüm. Tam bir geri zekâlısın, Lâl.

Adam tepkimi ölçmek için bir süre bana baktıktan sonra ikna olmuşa benziyordu ama yüzündeki şüphe kaybolmuş değildi. Üstelemedi. "Pekâlâ." Usulca yataktan kalktı. "Duşa giriyorum."

Onaylayarak başımı salladım ve arkasından gidişini seyrettim. Fena çuvallamıştım ama bir şekilde paçayı sıyırmayı başarmıştım sanırım. Ucuz atlattım. Pietro ve Luigi, topu size attığım için çok özür dilerim ama bildiğim bu kısıtlı ve gizli bilgiyi açık etmemeliydim. Beni affedin lütfen, başınızı belaya soktum ama kabul edin benden önce de başınız yeterince beladaydı.

Yine hiçbir bilgi elde edememiştim. Sadece Valent'in küs olduğu bir ablası ve uzakta yaşayan bir annesi vardı. Bildiğim tek bilgi buydu. Peki o zaman Anna kimdi? Dokuz Valentino hakkında ne biliyordu da bu kadar gizemli konuşuyordu? Kafam bu düşüncelerle davul olmuştu ama hepsini kovmaya çalıştım. Her şey yeni yoluna girmişti. Tekrar içine sıçmaya hiç mi hiç niyetim yoktu. Bildiğim tek bir şey vardı, o da Valent'le çok mutlu olduğum. Birbirimizi bu kadar severken huzursuzluk yaratmaya gerek yoktu. Geçmişte benim de çok sırlarım olmuştu. İnsanız, olabilir. Valent'in de sırları olabilir. Hazır hissettiğinde ve istediğinde anlatır. Üstüne gitmenin bir anlamı yoktu. Biraz mahremiyete saygı.

Valentino duştan çıktığında az önceki konuşmaları unutmaya karar verdim ve hiçbir şey olmamış gibi davrandım. O hazırlanırken yanağına bir öpücük kondurup duşa girdim. Çıktığımda evde yoktu. Önemli işleri onu bekliyor olmalı ki gitmişti.

❝Valentino❞

Otelden içeri girdiğimde Pietro ve Luigi oradaydı. Lobide oturmuş beni bekliyorlardı. Ani bir görüşme istediğim için şaşkın olmalıydılar. Arkamda Manrico ile birlikte yanlarına gittim. Merakla bana bakıyorlardı.

Sabırsızlığına ilk yenilen Pietro oldu. "Valent, kötü bir şey olmadı umarım. Bizi acilen çağırdığında bir terslik olduğunu düşündük."

"Yukarı, toplantı odasına." Başka bir şey söylemeden asansör çağırdım ve kabine girdim. Bu kadar gizli bir konuyu ulu orta konuşacak değildik. Birlikte toplantı odasına girdik. Pietro sıralı koltuklardan ortadakine oturdu. Luigi de yanına. Kardeşinin yanında oturduğu yerden kımıldamaksızın yalnızca ne diyeceğimi bekliyordu. Manrico ise ayakta kalmayı tercih etti.

Karşılarına oturdum. Konuyu uzatmaya hiç niyetim yoktu. "Son zamanlarda Anna'yla ilgili konuştunuz mu?"

"Anna'yla ilgili mi?" Pietro sözlerimi merakla tekrarladıktan sonra Luigi'yle bakıştılar şaşkınca. Bana döndüğünde başını iki yana salladı. "Hayır. Bu da nereden çıktı şimdi?"

Parmaklarımı masada takırdattıktan sonra sakinleşmeye çalıştım. Sertçe soludum. "Lâl Anna'yı biliyor."

"Ne?" İnanmayan bakışlarla önce abisine, sonra Manrico'ya ve bana baktı Pietro. "İyi de nasıl?"

Kendinden emin bir ifadeyle "Bu mümkün değil." dedi Luigi. "Anna'yı bilmesine imkân yok."

Manrico merakla araya girdi. "Ne kadarını biliyor?"

Sakin kalmaya çaba gösterirken gözlerimi devirdim. "Bilmiyorum, Manrico. Ailemle ilgili sorular sordu, ona annemden ve kardeşimden bahsettim. Kardeşinin adı Anna mı diye sordu. Neden birden böyle bir şey sordu? Anna ismini nereden duymuş olabilir?" Lâl, Luigi ve Pietro'yu konuşurken duyduğunu söylediği için üsteledim. "Pietro siz Anna hakkında evde konuşmadığınıza emin misiniz?" Hâlâ birbirilerine baktıklarını görünce daha da öfkelendim. "Bu siktiğimin ismini nereden duydu Lâl?"

"Tanrı şahidim olsun konuşmadık, Valent. Bu konudaki hassasiyetini biliyoruz. Nasıl duyma ihtimali olduğunu bile bile evinizde Anna hakkında konuşabiliriz söyler misin?" Pietro da en az benim kadar şaşkındı bunları söylerken.

Manrico ellerini açtı. "Alt tarafı bir isim. Ne bilebilir ki?"

"Herhangi bir isim değil." dedim düzeltircesine. "Anna'yı bir yerden duydu. Ama nereden?"

Luigi ise keyfi kaçmış bir biçimde yanıt verdi. "Eninde sonunda böyle bir şey olacağı belliydi."

"Ne demek bu şimdi?" Saldıracak yer aradığım için bu sözü bir savaş çağrısı olarak görmüş olabilirdim. Çünkü çok gergindim. Lâl'in Anna hakkındaki gerçekleri öğrenme ihtimali bile beni deliye döndürdü. "Ne demeye çalışıyorsun sen?"

Manrico araya girdi. "Hadi ama Valent, çocuğun bir şey dediği yok." Yüzünü bana döndü ihtiyar. Çekinmeden gözlerimin içine baktı ve dürüstçe yanıt verdi. "Bunu daha fazla saklamanın bir anlamı yok. Lâl er ya da geç öğrenecek bunu."

Bu durumu reddederek masaya vurdum, "Hayır, öğrenmeyecek!" diye bağırdım aniden. "Sonsuza dek saklı kalacak bu sır." Öfkemi kontrol edemiyordum. Gözlerimi kısarak onlara baktım. "Bu konuyla ilgili herhangi birinizin tek kelime konuştuğunu duyarsam ya da görürsem... Bunun affı olmaz, anlıyor musunuz?" Ayağa kalktım ve hışımla odayı terk ettim.

Asansör kabinine girdiğimde aynadan kendime baktığımda öfkeden yüzüm kızarmıştı. Lâl Anna'yı nereden öğrenmiş olabilirdi? Daha da önemlisi, Anna'yla ilgili neyi, ne kadar biliyordu? Ne kadarını biliyordu? Tamamını bilmediği kesindi. Öğrenirse. Her şey biterdi. Bunu düşünmek zihnimin ve gözlerimin karıncalanmasına sebep olmuştu. Büyük bir sinir harbi içinde asansör duvarlarını yumrukladım.

Sikeyim.

Lanet olası bir isim yüzünden Lâl'i kaybedemezdim.

*

YAZAR NOTU: Hi guys! 95 Bin okunmaya özel yeni bölümümüzle karşınızdayımmm! Umarım beğenirsiniz! Yeni bölümü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. ✨ Gördüğünüz gibi sırlar bitmek bilmiyor. Islak mendil gibi, çektikçe yenisi geliyor. Şimdi bir de Anna çıktı başımıza. Anna'yla ilgili teorilerinizi öğrenmek istiyorum, ciddi anlamda. Kim bu Anna? Olayı ne? Valentino Lâl'in öğrenmesinden neden bu kadar korkuyor? İlk kitapta öyle teoriler okuyordum ki gerçekten çok yaratıcıydınız, bakalım benim yazacaklarıma yaklaşan bir teori olacak mı? Anna ile ilgili teorilerinizi buraya yazabilirsiniz. Hayalinizdeki Lâlentino sahnelerini paylaşmanız da çok önemli, onları da tam olarak buraya yazarsanız aşırı sevinirim. 💖 Bol yorumlarınızı eksik etmezseniz yeni bölüm hızlı bir şekilde gelir.🌹Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar
Tiktok: @halikarnastabirgece
Tiktok Kişisel: @buzlarkralicesiofficial

HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI
@halikarnastabirgece
@lalalsancakofficial
@valentinoriccardoofficial
@lalentinofanclub

Loading...
0%