Yeni Üyelik
49.
Bölüm

❅ Napoli'de Bir Gece | 35/1

@buzlarkralicesi

-35/1-

❝Lâl❞

Odamızdaki yatakta doğrulmuş bir biçimde oturuyordum. Her ne kadar iyi olduğumu söylesem de Valent doktor da aynı şeyi söyleyene kadar asla ikna olmamıştı. Doktor gelip başımdaki yaraya baktı. Abartılacak bir şey olmadığını ancak her ihtimale karşı bir süre uyumamam gerektiğini falan söyledi. Ağrım olursa kullanmam için bir iki ilaç verdi ve gitti.

İlaçları alması için elindeki reçeteyi kapıdaki Nikolai'ye bıraktıktan sonra odaya döndüğünde onu bu kadar endişelendirmeme rağmen yüzsüz yüzsüz konuşmaya devam ettim. Çünkü neden yapmayayım? "Bak, ben iyiyim dedim inanmadın. Ne oldu şimdi?"

"Sen elbette iyisin. Tek amacın beni ya sinirden ya da korkudan delirtmek."

"Aksi şekilde davranıyor olsam da hayat gayem bu değil." Tek kaşımı kaldırıp güldüğümde o da gülmek istiyordu ama kendini tuttu. Aklı sıra yaramazlığımı somurtma eylemiyle cezalandıracaktı.

Yanıma kadar gelip yatağın kenarına oturduğunda elimi tuttu. "Senden haber alamayınca korktum. Bir daha bunu sakın yapma. Sana bir şey oldu sandım."

Ben de sağ elimi yanağına götürdüm ve okşadım. "Ben iyiyim, merak etme. Ayrıca da böyle basit bir şeyden ölecek hâlim yok. Postum kalındır benim." Son cümlemden hiçbir şey anlamayan adama "Dayanıklıyımdır yani." diye açıkladım.

"Dayanıklısın diye tüm tehlikeli şeyleri üzerinde denemene gerek yok bence." Hafif yargılayan bakışlarla beni kınadıktan sonra arkamdaki yastığımı düzeltti. "Doktorun söylediği gibi, uyumaman gerekiyor. Elbette sana söylenen her şeyin tersini yapmak gibi bir huyun olduğu için sana güvenmiyorum, bu yüzden yanında olacağım."

"Madem doktor uyuma dedi..." Yatakta hafifçe kımıldandım ve işveli bir biçimde dizlerimin üstünde ona yanaştım. "Biz de uyumayız o zaman." Adamın soru dolu bakışları üzerine ekledim. "Biraz yaramazlık yapmaya ne dersin?"

Başını iki yana salladı adam. "Hayır küçük hanım, uslu duracaksın. Uykunu getirecek aktiviteler de yasak." Yaramaz bir çocuğu uslandırmaya çalışır gibi uyarıcı çıkmıştı sesi.

Tek kaşımı kaldırarak bir kez daha şansımı denedim ve "Sen de uyutmazsın beni o zaman." dedim.

Burnumu sıktı ve "Şansını zorlama, uslu dur." diye mırıldandığında onu daha fazla zaafıyla sınamamam gerektiğini anlamıştım.

Çok sıkılıyordum ve vaktimizi nasıl geçireceğimizi düşündüm. Ellerimi iki yana açtım. "E ne yapacağız o zaman? Böyle boş boş duracak mıyız? Çok sıkıcı!"

"Söyle bakalım, ne yapmak istersin?" Çözüm odaklı yaklaşan adam beni oyalamak için her türlü fikre açık gibiydi. Yorucu fikirler hariç.

"Ne bileyim... UNO falan oynayalım istersen."

"Hiç oynamadım, bilmiyorum."

Hevesle yatakta doğruldum. "Ben öğretirim sana!" Zıplayarak yataktan kalktım ve çekmeceleri karıştırmaya başladım. "Evde sıkıldığımız zamanlarda Wendy'le oynuyorduk. Buralarda bir yerlerde olmalı."

"Lâl, biraz yavaş olabilir misin? Daha yeni başından darbe aldın. Beyin sarsıntısı mı geçirmeye çalışıyorsun?"

"Ya tamam, tamam iyiyim ben. Bir bırak, şu oyunu bulayım." Sondan ikinci çekmeceden çıkmıştı sonunda. "Hah! Buradaymış." Tekrar yatakta Valent'in karşısına oturdum heyecanlı bir şekilde. "Bak şimdi, oyun çok basit. Renklerle ve sayılarla ilgili bir oyun bu." Oyunun nasıl oynandığını anlattım ve oynamaya başladık. Ben Valentino sıkılır diye düşünüyordum ama o da oyundan keyif almış gibi görünüyordu. "Eee nasıl? Eğlenceli mi?"

İç geçirdi ve "Seninle yaptığım her şey eğlenceli." derken sıra ona geldiğinde oynadı. "İtiraf etmeliyim, başta renkli kartlar falan görünce çocuk oyunu gibi buldum, önyargılıydım ama..."

"Sarıyor ama dimi?"

"Evet, eğlenceli sayılır."

Her zamanki o çalışan büyük adam havalarına rağmen oyunu eğlenceli bulduğunu itiraf ettirmeyi başardığım için güldüm. Neredeyse iki saate yakın oynadıktan sonra "Sıkıldıysan bırakabiliriz." dedim el bitiminde. Bence çok bile dayanmıştı.

"Sen sıkıldın mı?"

"Eh, biraz."

"Tamam, o zaman seni eğlendirecek başka şeyler bulalım."

Yüzüstü yatağa yatıp ellerimi çeneme dayarken havada kalan ayaklarımı salladım. "O zaman ne yapalım, ne yapalımmm..." Oflayıp pofladım. Biraz düşündükten sonra aklıma gelen fikirle zıpladım. "Buldum!"

"Ne buldun?"

Komodinin üzerindeki çantamdan o ünlü defterimi çıkardım. Ölmeden önce yapılacaklar listesi. Belki de bizi birbirimize daha da yaklaştıran o liste. Sayfaları çevirdim ve yapabileceğimiz bir şeyler aradım.

Madde 46 - Resim yap.

Şuan için yapılabilecekler arasında beni en heveslendiren madde bu olmuştu. "Hah, buldum!"

"Ne bulduğunu söyler misin artık?"

Dizlerimin arasında yükseldikten sonra dans eder gibi kalçalarımı sallayıp sesimle de bir ritim tutturarak "Senin resmini ya-pa-ca-ğımmm!" yanıtını verdim.

Şaşkınlıkla kaşlarını çatan adam "Benim resmimi?" diye tekrarladı soru dolu bir ses tonuyla.

"Eveet, senin resmini çizeceğim!"

Tereddütle tek kaşını kaldıran adam "Peki, daha önce bu tür bir resim çizdin mi?" sorusunu yöneltti.

Başımı yana yatırıp omuz silktim. "Hayır, resme pek yeteneğim olduğu söylenemez. Resim çizmek senin ilgi alanın. Ama görüyorsun ki listemde böyle bir madde var ve bunu da gerçekleştirmiş olurum fena mı?" Bu konuda kararsızlığı olan adamı ikna etmek için dizlerimin üstünde ona yaklaştım ve istediği oyuncağı aldırmak için annesini çekiştiren şımarık çocuklar gibi çekiştirdim ceketini. "Ya hadi n'olur, n'oluuur!"

"Tamam da neden beni çiziyorsun? Resim çizmeyi bilmeyen biri olarak elma, armut gibi şeylerle başlasan daha kolay olmaz mıydı?"

"Ya ben seni modelim olarak kullanmak istiyorum. Niye yalvartıyorsun ki beni şimdi ya? Hadi!" Tam ikna olmak üzere olan adamı karşımdaki sandalyeye oturttum. "Sen öyle normal otur tamam mı? Böyle uzaklara bakıyormuş gibi karizmatik de durabilirsin." Son anda vazgeçtim. "Yok yok, en iyisi sen bana doğru bak."

"Son kararın mı?"

"Hı hı, son kararım. Hadi."

Resim kâğıdını ve malzemelerini getirdikten sonra çizime başladım. Valentino'yu dinlemediğim için şimdiden pişman olmuştum. Ya şu insan resmi çizmek ne zor şeymiş? Yüz yapısı, gözlerin, burnun birbirine orantısı, vücut yapısının çizimi. Çok zordu, çok. Valent nasıl çiziyordu anlamak güçtü doğrusu. Bu da bir yetenekti sonuçta. Herkes yapabilseydi yetenek olamazdı değil mi?

Valentino ise daha şimdiden sıkılmaya başlamıştı. Hafif hafif oflayıp poflamaya başladı. "Daha ne kadar böyle hareketsiz durmam gerekiyor?"

"Bitmek üzere, biraz sabret! Aaa! Ben sana böyle mi yaptım? Çok ayıp!"

"Tamam, sorun yok. Duruyorum böyle." Ayyy canım aşkım benim ya. Beni gerçekten sevdiği nasıl da belli. Bunca işinin arasında beni mutlu etmek için sıkıldığı hâlde öyle put gibi duruyordu. Kıyamam. Ayrıca da şu yakışıklılığa bak, şu kaşa göze, boya posa, duruşa bak. Allah özene bezene yaratmış! Yaradana kurban! Bir anda adama aşkım depreşiverdi.

Bir çizmeye çalıştığım ve adına resim demeye bin şahit yetmeyecek eciş bücüş şeye baktım, bir de karşımdaki olağanüstü adama. Karşımdaki karizmatik adamla alakası yoktu. İlk görüşte şok yaşamasın diye onu bu duruma hazırlamak üzere uyardım. "Bak baştan söyleyeyim, benimki senin gibi öyle profesyonel bir çizim değil. Zaten karakalem çalışması gibi bir şey. Seninki gibi tuvalde çizmiyorum sonuçta."

Sıkılmış bir ses tonuyla "Tamam, tamam anladım. Zaten ilk seferinde Van Gogh çalışması beklemiyorum senden." diye mırıldandığında içim biraz rahatlamıştı. "Bitti mi peki?"

"Yok, bitmedi. Ama bitmek üzere! Vallahi bak!" Bir ona bir de çizdiğim şeye bakarken sıkılmış adamı sohbetle oyalamak istedim biraz. Hem de son günlerde çoğalan işlerine biraz sitem ettim. Dudak bükerek çocuksu bir şikâyette bulundum. "Valentino, son zamanlarda hep çok meşgulsün farkında mısın?" Resim üzerinde birkaç çizikle bir şeyleri düzeltmeye çalıştım ama düzelecek gibi değildi. Ben de salmıştım artık. Battı balık yan gider misali. "Sürekli işlerin var, çok meşgulsün. Beni çok ihmal ediyorsun."

"Bebeğim, şuan seni mutlu etmek için hiç yapmadığım şeyler yapıyorum. UNO oynadım, sana modellik yapıyorum. Bir daha düşün istersen."

"Ya tamam, sana da haksızlık etmek istemiyorum. Elinden geleni yapıyorsun ama... Ben seni çok özlüyorum. Birlikte hiç vakit geçiremiyoruz, çok sıkılıyorum."

"Tamam o zaman şöyle yapalım, işlerimi toparladıktan sonra birkaç günlüğüne bir yerlere kaçalım. Olur mu?"

Heyecanlanmıştım. "Gerçekten mi?" Onun onaylayan baş işareti üzerine ellerimi çırptım mutlulukla. "Yaşasın!"

Sıkılmış yüz ifadesi karizmasına karizma katarken kaşlarını kaldırdı. "Bitti artık umarım?"

"Tamam bitti, bitti." Çizdiğim resimsi korkunç şeye son kez bakıp iç geçirdikten sonra "Bitti." diye tekrarladım. Aslında biten bir şey yoktu. Hatta başlayan bir şey bile yoktu, öyle söyleyeyim size. Sanırım resme yeteneğim yoktu. Onu anlamıştım. Anaokulu çocukları bile benden daha iyi çizerdi herhâlde.

"Bakabilir miyim?"

"Ya, gerek yok aslında. Zaten öylesine çizdim." Oturduğu sandalyeden kalkıp bana doğru yürüyen adamdan kâğıdı sakladım. "Ben sana başka resim çizerim sen buna bakma şimdi. Senin de dediğin gibi elma, armut, vazo falan çizerim."

"Sıkıla sıkıla o kadar bekledim, bunu görmek benim hakkım." Ben yatakta geri geri giderken sağ dizi bacaklarımın arasındaki boşluktaydı. "Lâl, kaçabilirsin ama saklanamazsın." Sessiz mırıltısı ikimizi de ateşe veriyordu sanki. Yutkundum. Elimdeki kâğıda uzandı ve başta vermemek için diretsem de göz teması kurduktan sonra nazikçe kağıdı elimden çekip aldı.

O daha resme bakmadan savunmaya geçtim. "Neredeyse ilkokuldan beri resim çizmiyorum tamam mı? Resim derslerinde de hep düşük not alırdım. Ayrıca herkesin de resme yeteneği olacak diye bir şey yok bence." Tepkisini ölçmeye çalışıyordum ama yüzünden anlayabildiğim tek şey gülmemek için kendini zor tuttuğuydu.

❝Valentino❞

Lâl'in elindeki kâğıdı çekip aldığımda ne bekliyordum bilmiyorum ama gördüğüm resimle bir alakam olmadığı kesindi. Durmadan resmini temize çıkaracak şeyler söylemeye çalışıyordu. "Neredeyse ilkokuldan beri resim çizmiyorum tamam mı? Resim derslerinde de hep düşük not alırdım. Ayrıca herkesin de resme yeteneği olacak diye bir şey yok bence."

Gülmemek için kendimi zor tutmuştum. Evet, resmin benimle bir alakası yoktu. Çöp adam gibi komik bir şey çizmişti. İnce uzun bir çöp adamın kollarına yuvarlak bir şeyler çiziliydi. Kollarımdaki şeyin ne olduğunu merak etmiştim doğrusu. "Bu kollarımdaki ne? Can simidi mi?"

"Yok hayır, kaslarını çizdim. Onlar senin kol kasların."

Onaylayarak başımı sallarken gülmemek için büyük bir çaba sarf ediyordum. Kâğıdı yüzümün yanında tutup karşılaştırırken dudaklarımı büküp kaşlarımı kaldırdım. "Tam anlamıyla bir şaheser. Başucumda saklayacağım." Dayanamadım ve güldüm.

"Ya Valentino dalga geçme! Herkes senin gibi harika resimler çizecek diye bir şey yok ya sonuçta! Ben şarkı söylerim, benim yeteneğim bu."

"Dalga geçmiyorum, başucumda saklayacağım konusunda ciddiydim."

"Ne? Delirdin herhâlde!"

"Çerçeveletip çalışma masamın baş köşesine koyacağım."

❝Lâl❞

Karşımdaki adam resimle alakasını çözmeye çalışırken gayet ciddi bir ifadeyle "Çerçeveletip çalışma masamın baş köşesine koyacağım." dediğinde bunun bir şaka olmasını umuyordum. Düşünsenize, o eciş bücüş resmi masasına koyduğunu. Gelen giden sorsa, el aleme ne derdik? Tövbeler tövbesi!

"Valentino saçmalama istersen!"

"Resim benim değil mi? İstediğimi yaparım."

"Hayır efendim, resmi ben yaptım. O benim." Tam satın almakla ilgili bir teklifte bulunacağını düşündüğüm için kendimi garantiye aldım. "Ayrıca satılık değil."

Gayet sakin bir ifadeyle yanıtlarken tek kaşını kaldırdı adam. "Benim resmimi çizdin. Seni dava etmemi ister misin?"

Bel altı vurduğu için ofladım. Dava etmesine bile gerek kalmazdı, bu resmi almak isterse adamlarından birini görevlendirip elimden zorla veya ruhum bile duymadan alabilirdi. Define avına mı çıkmıştık, nedir bu resim kavgası? "Of tamam al, ne yaparsan yap." dedim bozulmuş bir şekilde. "Zaten eciş bücüş oldu." Ona resmi uzatırken pazarlık için hâlâ vaktim vardı. Resmi almak üzere olan adamdan geri çektim. "Ama karşılığında birkaç günlük kaçamak tatilimizi hemen isterim. Bizde veresiye olmaz!"

"Vere... Veresiye? O ne?"

"Ya şey hani... Bir yere gidersin, bir şey alırsın ama parasını sonra ödeyeceğim dersin. O dükkanın sahibi de seni tanıyordur, hesabına borcunu yazar, sonra ödersin." Meydan okur gibi bakarak ekledim. "Beni başından atamazsın, o tatil benim hakkım!"

"Lâl, ben bir söz verdiysem tutarım. Biliyorsun."

Allah'tan öyle bir huyu vardı, evet. Bir söz verirse olağandışı bir durum olmadığı sürece kesinlikle tutardı. Boynuna atladım. "Biliyorum. Benim dünya yakışıklısı canım aşkım bir tanem sevgilim verdiği her sözü tutar." Yanağına iştahlı bir öpücük kondurdum. "Erdemli sevgilim benim."

Benim sıcak tavrıma karşılık şaşırsa da hoşuna gittiği çok açıktı. "Başını fena çarpmışsın anlaşılan. Bu kadar sıcak davranmanın başka açıklaması olamaz." Kucağına atıldığımda elleri sırtımda gezindi. "Bana bu kadar iyi davranmana alışık değilim. O yüzden biraz şaşırdım sanırım."

"Abartma Valentino." Yanağını ve yüzünü öpücüklere boğdum. "Seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun." Yüzüne döndüğümde uyarıcı ses tonumla ekledim. "Ama tatilimizi savsaklama lütfen."

"Tamam, merak etme. Yarın Nina eşyalarını toplamaya başladığında ne kadar ciddi olduğumu görürsün."

Valentino verdiği sözü tutardı. Ve tuttu da. Ertesi gün akşama kadar görüşemedik. Gün boyu işlerini toparlamak için uğraşmış olmalıydı. O sırada Nina da eşyalarımızı topluyor, ikimiz için küçük birer bavul hazırlıyordu. Tatile gideceğimiz için çok mutluydum çünkü ne zamandır Valent'e hasret kalmıştım. Çok meşguldü, işleri vardı, bana vakit ayırmak istediği zamanlarda bile hep acil bir işi falan çıkıyordu. Ama bu tatil ikimize de iyi gelecekti, hissediyordum. 3 günlüğüne de olsa bir yerlere kaçmak bizi rahatlatacaktı. Ayrıca Valent söz vermişti, yaz tatilinde daha uzun bir tatil yapacağımıza dair ondan söz koparmıştım.

Nina eşyalarımızı toparlarken "Yardım edilecek bir şeyler var mı?" diye sordum. Ben ne zaman böyle şeyler sorsam Nina şaşırıyor ve sanki sorulmaması gereken bir şey soruyormuşum gibi abartılı tepkiler veriyordu.

"Elbette hayır, ben hallederim efendim. Bir kahve ister misiniz?"

"Teşekkür ederim, ben aşağıdan alırım. Size kolay gelsin." Nina'yı odamda bırakıp bahçeye çıktım. Boş vaktimi değerlendirmek için önce Kerem'i aradım, bir yaramazlık olup olmadığını sordum. Her şeyin yolunda olduğunu söyleyince rahatladım. "Uras nasıl? İki gün önce aradım ama ulaşamadım."

"Abim iyi, şehir dışında bir işi vardı. Bugün döndü. Biraz yorgun, uyuyor. Uyanınca söylerim seni arar."

"Tamam Kerem, bir şeye ihtiyacınız var mı? Senin paran falan var mı?"

"Her şeyim var, merak etme. Sorduğun için sağ ol."

"Arkadaşlarınla iyi anlaşıyorsun değil mi? Bak, kavga istemiyorum."

"Hayır, kavga falan etmiyorum."

"Aferin." Tam o sırada diğer hatta Wendy arıyordu, bu yüzden kısa kestim. "Biz Valent'le 3 günlüğüne tatile çıkıyoruz. Döndüğümde yeniden ararım. Şimdi diğer hatta arkadaşım arıyor, kapatmam lazım tamam mı? Kendine dikkat et. Beladan uzak dur."

"Anlaştık."

Kerem'le kısa görüşmemi sonlandırdıktan sonra Wendy'ye döndüm. Konuşmalarından anladığım kadarıyla Luigi'yle araları hâlâ açıktı. "Eee neler yapıyorsun bakalım?"

"Valla ne yapalım, babaannem daha iyi şuan. Biz de bugün biraz hava değişikliği olsun diye Ufuk'la çıkıp kafa dağıttık. Yürüyüşe çıktık. Seni sordu."

Ufuk'un adı geçtiğinde biraz gerildim çünkü çok da uzun bir süre geçmeden önce Ufuk'un yazdığı not yüzünden Valent'le aramız gerilmişti. "Sağ olsun, selam söyle." Saçımdan bir tutamı kulağımın arkasına iterken konuyu değiştirdim. "Luigi'yle görüşüyor musunuz?"

"Hayır. Arıyor ama açmıyorum."

"Hayırdır ya sizin bu olaylar ne olacak? Aranızdaki sorun nedir?" Kafamdaki soru işaretlerini dillendirmekten çekinmedim artık. "Niye küstün adamla? Seni kıracak bir şey mi yaptı?"

"Benimle ciddi düşünmediğini söyledi."

"Ne? Nasıl yani?"

"Ciddi bir ilişki düşünmüyormuş. Beni üzmek istemezmiş ama biz çok farklıymışız. En başından söylemek istemiş falan filan."

"Öyle mi?" Otomatik olarak istemsizce hesap sorar gibi sağ elimi belime koymuştum. "Pardon da seni yatağa atarken aklı neredeymiş? Madem ciddi düşünmüyormuş neden en başında söylememiş?"

"Bilmiyorum ya, neyse. Bitti gitti artık. Onu bir daha görmek istemiyorum."

"Dur sen de canım, hemen kestirip atma. Önce biraz süründürseydik. Hem ben parçalarım onu bak! Benim arkadaşımı kullanmaya çalışmak ne demek ya?"

"Hayır, hiçbir şey yapma valla değmez. Sen sakın karışma, Valentino'ya da bir şey söyleme."

"Yok, söylemem tabii canım. Ama ben yılbaşı gecesi onu ne güzel bozdum bir bilsen."

"Ne oldu?"

"Seni sordu. Wendy niye gelmedi, yılbaşında hep birlikte oluruz diye düşünmüştüm falan dedi. Ben de onun keyfi yerinde, arkadaşları onun şerefine parti düzenledi falan deyip kudurttum onu. Morardı."

"Gebersin."

Güldüm. Ancak itiraf etmem gereken bazı şeyler vardı sanırım. Wendy'nin ve Luigi'nin göremediği ve benim gördüğüm. Bilirsiniz, gerçekten âşık olan insanlar tutulmuş insanları beş metre öteden anlar. Luigi Wendy'ye kapılmıştı ve bundan korkuyordu. Valent'e verdiği tüm vaazlardan sonra korkmaması tuhaf olurdu sanırım. "Wendy."

"Efendim?"

"Bence Luigi seni seviyorum."

"Hı, aynen canım ya. Aynen." Ben tam bir şey söyleyecekken yeniden araya girdi. "Arkadaşını mutsuz görmek istemiyorsun, farkındayım Lâl ama seven insan böyle yapmaz. Ve benim korkak bir erkekle işim olmaz anlıyor musun? Bugün üzülürüm, bir iki hafta sonra unuturum. Ama sürekli umutlanmak daha üzücü bir şey. O yüzden boş ver, güzel şeyler söylemek zorunda hissetme kendini. Yani sonuçta herkes sizin gibi destansı bir aşk yaşayacak diye bir şey yok. Biz denedik ve olmadı, bu kadar basit."

"Wendy, başkaları adına konuşmaktan hoşlanmam biliyorsun. Luigi hakkında güzel bir şeyler söylediğime şuan kendim bile inanamıyorum ama bence o seni seviyor. Sadece korkuyor anlıyor musun? Bana olduğu gibi. Defalarca gitmeye çalıştım ve gittim. Ama her seferinde gittiğim yere onu da götürdüğümü gördüm. Böyle bir şeyden kimse kaçamaz."

Kısa bir sessizlikten sonra sakince "Belki haklısın." diye girdi söze Wendy. "Ama benim ne istediğini bilmeyen korkak bir erkeği kovalayacak gücüm yok. Böyle olmasını istiyorsa olsun. Böyle bitsin."

Bitti demekle bitebilen bir şey olsaydı keşke aşk. Eğer yanılmıyorsam ve eğer bu gerçek bir aşksa, bu kadar kolay bitmeyeceğini ben biliyordum. Wendy ve Luigi de öğrenecek miydi bakalım? Görecektik.

Akşamüstü Valentino döndüğünde evde bir bayram havası vardı benim için. O gelene kadar yine mutfağı birbirine katıp yemekler ve tatlılar yapmıştım. Sütlü Sebze Çorbası, Kremalı Makarna ve Teriyaki Soslu Tavuk pişirmiştim. Yanına da basit bir salata yapmıştım. Tatlı olarak da Islak Kek ve Narlı Ayva Tatlısı arasında kalsam da değişik bir şeyler olsun istediğim için Narlı Ayva Tatlısı'nda karar kılmıştım. Üstüme yemek kokuları sindiği için o dönmeden hızla yukarı çıkıp üzerimi değiştirdim. Arabasının bahçe kapısından girdiğini görünce heyecanla merdivenlerden aşağı inip kapıyı açtım ve arabadan inen adamın kollarına atladım. "Valentino!"

Beklenmedik ani hareketlerime alışmaya çalışan adam gülerek kollarını bana sardı.

Kollarından ayrıldığımda yüzüne baktım. "Seni çok özledim." Dudaklarına bir öpücük kondurduktan sonra adamın şaşkın bakışlarına karşılık duraksadım. "Ne oldu?" Acaba tatil planımızda bir aksilik mi çıkmıştı? Yüz ifadesinden anlamak güçtü. "Yoksa tatil planımız suya mı düştü?"

"Hayır, hayır." Başını iki yana salladı adam. Hâlâ hayret dolu bakışları üzerimde geziniyordu. "Sadece bu hâline hâlâ alışamadım."

"Niye, seni özlemem kötü mü?"

"Aksine, çok güzel." Dudak bükerken kaşları sitemle havalanmıştı. "Keşke her zaman böyle olsan."

"O zaman bir kıymeti kalmazdı. Arada bir eli maşalı olmak lazım, siz erkeklerle başka türlü başa çıkılmıyor."

"Eli maşalı?"

Anlatmak istesem de birkaç kelimeyle ifade edemeyeceğim için geçiştirdim. "Boş ver, anlatırım sonra." Bir adım geri gidip karşımdaki adama baktım. "Sen bütün gün böyle mi gezdin her yerde?"

"Böyle mi gezdin derken?"

"Allah kahretmesin ya, yine çok yakışıklısın ama! Ya ama böyle olmaz ki!" Adamın gülüşüne karşılık uyarıcı bir ses tonuyla ekledim. "Bak ben sana âşık olabilecek bir kadına daha katlanamam anlıyor musun? O yüzden dışarı çıkarken biraz daha az yakışıklı olmaya çalış lütfen bu konuda biraz hassasiyet ama!"

Keyifli bir gülüşle karşılık verdi Valent. "Ah, Lâl. Attan düştüğünde başına ne geldi bilmiyorum ama umarım hep böyle kalırsın." Beni kollarına alıp başımdan öptü. "Hadi, içeri girelim."

İçeri sarmaş dolaş girdiğimizde heyecanla günümü anlatıyordum. "Bir ara Kerem'i aradım, bir yaramazlık yokmuş. Wendy'yle konuştuk. Onun dışında pek bir şey yapmadım. İşte öyle bütün gün sıkıldım sensiz. Seni çok özledim, camdan dışarı hep baktım acaba sen mi geldin diye ama zaman geçmek bilmedi."

"Çok tatlısın." Bir bebeği sever gibi yanağımı sıkıp okşadı adam. "Ben de seni özledim." Sesi kadife gibiydi.

"Aaa bu arada sana bir sürü yemek yaptım!"

"Neden kendini yordun? Nina hallederdi."

Neşeli ve gururlu bir gülüşle karşılık verdim. "Ama o zaman sevgimi katamazdım." Elinden tutup onu hazırlanmış masaya getirdim. Karşılıklı oturduk ve yemekler servis edilmeye başladı.

İştahla masadaki yemeklere baktı. "Her şey çok lezzetli görünüyor." Servis edilen çorbayı tattığında ne kadar hoşuna gittiği yüzünden anlaşılıyordu. "Nefis."

"Beğenmene çok sevindim!" Artık huzurla yemeğimi yiyebilirdim. İkimiz de kurt gibi aç olduğumuz için iştahla yemeğimizi yedik.

Tatlılarımız servis edildiğinde "Her şey çok lezzetli olmuştu, ellerine sağlık bebeğim. Ama midemde tatlı için boş yer kalmadı. Korkarım her gün bu tür şeyler yaparsan formumu koruyamayabilirim." derken sözlerinin aksine durumdan memnun görünüyordu.

"Abartma Valentino." Tatlı tabağını Nina'nın elinden alıp adama uzattım. "Tatlımın da tadına bak yoksa arkandan ağlar."

"Arkamdan mı ağlar?"

Omuz silktim. "Ne bileyim, küçükken bir şey yemek istemediğimde annem yemem için hep böyle derdi." Karşılığında gülen adama aynı şekilde gülerek eşlik ettim. "Hadi, tadına bak."

Tatlıma merakla bakarken ne olduğunu çözmeye çalışıyordu. Uzaylı inceler gibiydi. "Bu nedir?"

"Narlı Ayva Tatlısı."

"İştah kabartıcı bir görüntüsü var. Nereden buluyorsun bu ilginç şeyleri?"

"Bak bakalım tadını da aynı şekilde güzel bulacak mısın?"

"Midemde hiç yer kalmadı ama seni kıramayacağımı biliyorsun. Tadına bakıyorum."

"Sen şimdi bunu ye, biz yemekten sonra yürüyüşe çıkarız. Eritiriz bunları vallahi bak."

Tatlılarımızı da yedikten sonra masadan kalktık. Bahçede biraz yürüyüşe çıktık. Başımı kolunun altına yasladığımda en güvenli yerdeydim. Huzurluydum ve mutluydum. Alışık olmadığım kadar huzurlu ve mutlu. "Günün nasıl geçti?"

"Yorucu."

"Isabella'yla neler yaptınız bakalım?"

"Lâl."

"Ne var ya? Öyle normal soru soruyorum işte. Artık soru da mı soramayacağız?"

İşaret parmağıyla burnuma dokundu. "Sorduğun sorudaki imayı anlamadım sanma." Rahat bir biçimde iç geçirdi. "Ayrıca Isabella bugün yoktu, izinliydi."

"İyi, peki madem."

Kısa bir an düşündükten sonra çenesini kaşıdı ve hoşuna gitmeyen bir şey yapıyormuş gibi söze girdi. "Bu tür şeyleri konuşmayı pek sevmiyorum ama eğer için rahatlayacaksa söyleyeyim, Pietro Isabella'dan hoşlanıyor."

"Yaaa..." Hayretle tebessüm ettim. "Ay ne güzel, maşallah!"

"Isabella'nın ne hissettiğini bilemiyorum, bizi ilgilendirdiğini de sanmıyorum. Bu tür şeylerden hiç hoşlanmam ama Pietro benimle paylaştığı için sana söyleme gereği duydum."

"Isabella ne hissedecek canım? Pietro'dan iyisini mi bulacak? Aslan gibi çocuk! Dalyan gibi maşallah!" Biraz düşündükten sonra hızlıca başımla onayladım. "Isabella ve Pietro. Olur olur, aklıma yattı bu benim." Kısa bir an düşündükten sonra söyleyip söylemem konusunda tereddütte kaldığım şeyi paylaşmaya karar verdim. "Aşk meşk demişken... Wendy ve Luigi'den haberin var mıydı senin?"

Pek şaşırmayan adam yavaşça başını salladı. "Luigi'yle resmi olarak konuşmadık ama evet, bir şeyler hissetmiştim."

"Wendy sana söylememem konusunda yemin ettirdi ama Isabella konusu açılınca bilip bilmediğini merak ettim." Ellerimi koluna sardığımda dikkatle uyardım. "Ama sen bildiğini belli etme sakın. Benim söylediğimi anlar yoksa."

"Sen söylemeden önce de bir şeyler seziyordum zaten." Merakla tek kaşını kaldırdı Valent. "Wendy bu yüzden mi gelmiyor? Araları mı bozuk?"

"Valla babaannesi için gelemediğini söylüyor ama bence Luigi'nin de etkisi var." Valentino üsteleyip soru sormasa da ben freni patlamış kamyon gibi bildiklerimi anlatmaya başladım. "Luigi ciddi düşünmediği falan söylemiş kıza. Bir şey söyleyeyim mi? O kuzenin benim karşıma çıkmasın hani ne yapacağım çok belli olmaz, benden uyarması. O kim ki benim arkadaşımı beğenmiyor, yanına yakıştırmıyor? O kim de Wendy'yi beğenmiyor? Kendine baksın önce o!" Küçük kahkahalarla bana karşılık veren adamın yüzüne döndüm. "Ya Valentino, burada sonlanan bir aşktan bahsediyorum, bir trajediden söz ediyorum sen gülüyorsun! Arkadaşımın kalbi kırılmış diyorum sana."

"Lâl, bu tür işlere karışmaktan hiç hoşlanmıyorum ama her seferinde nasıl oluyorsa kendimi bunların içinde buluyorum." Bir itirafta bulunur gibi devam etti. "Luigi'yi tanırım. Yanına yakıştırmadığı için böyle davrandığını sanmıyorum."

"E niye üzüyor benim arkadaşımı o zaman? Ya gerçekten bu erkekleri anlamak çok zor. Şu erkeklere gerçekten yazıklar olsun ya." Aceleyle ekledim. "Sen hariç."

Güldü Valent. "Bak, Luigi biraz farklı biridir. Bir şey hissederken aslında söyledikleri tam tersini gösterebilir. Sen de az çok tanıyorsun onu, biraz fazla geleneklerimize bağlı."

"Wendy de hem Türk hem de Müslüman, o yüzden olmaz diyorsun yani."

"Ben demiyorum, Luigi böyle düşünüyor olabilir."

"Çok affedersin ama daha önce aklı neredeymiş? Benim arkadaşımla gününü gün etti, gönlünü eğledi, umutlandırdı, şimdi de duygularıyla oynuyor. Ya gerçekten yazıklar olsun." İç geçirdim. "Ben bu aşka olan inancımı kaybettim Valentino."

Sağ eliyle çenemi okşadı. "Sen bunlara kafanı yorma. Luigi ne düşünürse düşünsün, aralarındaki şey gerçekse eğer ne olursa olsun yine birleşeceklerdir. Din, dil, ırk, kültür, inançlar... Bunların bir aşkı bitirmeye yetecek şeyler olmadığını biliyoruz. Kendi hayatımızda deneyimledik. Kararı onlara bırakalım."

Biraz düşündükten sonra onaylayarak başımı salladım. "Haklısın. Luigi Efendi de biraz sürünsün. Aşk acısı çeksin. Zaten geçmişten gıcığım ona. Bak görüyor musun, karma nasıl da yerini buluyor? Beni Türk'üm, Müslüman'ım diye yanına yakıştırmıyordu, şimdi aynı şeyleri o yaşıyor." Ellerimi havaya açtım. "Ey güzel Allah'ım sen ne büyüksün!"

Gülüşerek bahçe gezimizi tamamlayıp odamıza çıktık. Soyunup dökündüm ve bir duştan sonra vücuduma nemlendirici losyonumu sürdüm. Aynanın önünde oturmuş ellerimi nemlendirirken Valentino da üstünü değiştirmiş eşofmanını giymişti

Yatağa oturduğunda "Yarın erken kalkacağız, iyi dinlenmeliyiz." derken kaçamak bakışlarla beni süzüyordu.

"Birlikte 3 günlüğüne bile olsa tatil yapacağımız, beraber vakit geçireceğimiz için çok heyecanlıyım. Sürekli işlerinden, meşguliyetlerinden dolayı çok az görüşüyorduk. Şimdi en azından sana biraz doyacağım." Teyit etmek için aynadaki adamın yansımasına baktım. "Tatil boyunca telefonun kapalı olacak değil mi? Bak bu tatil bize ait, kimsenin bozmasına izin vermem telefonunu camdan aşağı attırma bana."

Gülerek "Saçmalama Lâl, tabii ki bu tatil boyunca yalnızca sana ait olacağım." yanıtını verdi adam.

Yerimden kalkıp yatağa yürüdüm ve adamın kucağına oturdum. Yüzünü ellerimin arasına aldım. "Sen zaten hep bana aitsin, şapşal." Dudaklarına bir öpücük kondurduktan sonra kucağından kalkacakken adam kollarımdan tutup beni oturttu. "Hayırdır Valentino?"

"Hiç." Dudağıma davetkâr bir öpücük kondurdu. "Sadece... Seni özledim."

Ben de onu istiyordum ama karşılık vermedim. Gün intikam günüdür. O beni az süründürmemişti. Ona dokunmak istediğim zamanlarda geri çekildiği zamanları unutacak hâlim yoktu. Başımı yana yatırdım düşünürken. Tamam, hepsinde de reddetmek için bir sebebi vardı ama... Yine de biraz sürünmeyi hak etmişti! Öpüşleri dudaklarımdan boynuma uzandığında kibarca geri çekildim.

Valentino beklenmedik bu hareketim üzerine gözüne far tutulmuş tavşan gibi şaşırarak bana baktı. "Ne oldu?

"Sevgilim... Çok yorucu bir gündü." Kucağından kalktığımda tüm dişil enerjimle nazik bir biçimde kenardan yürüyüp yataktaki yerime uzandım. "Yarın erken kalkacağız. İyi dinlenmemiz lazım." Hayretle oturduğu yerden bana dönüp bakan adamla göz göze geldim. Kırk yılda bir yaşanan bir şey olmuş gibi bakıyordu. Her şeyden habersiz gibi rol yaparak "Ne oldu?" diye sordum? Safa yatmak çok keyifli bir şeydi doğrusu.

"Bu gerçekten oluyor mu şuan?"

"Ne oluyor mu, anlamadım?"

Dizlerinin üzerinde sinsi bir aslan gibi bana doğru yaklaştı. "Yani... Sen beni istemiyor musun? Doğru mu anladım?"

"İstemiyorum demedim hayatım, sadece yorgunum." Tek kaşımı kaldırdım meydan okurcasına. "Hem senin böyle bir lüksün varken benim neden olmasın?"

Olayı anlayan adam aydınlanmış gibi bakarak yavaşça başını aşağı yukarı salladı. "Mesele şimdi anlaşıldı." Yanıma uzanıp iç geçirdiğinde sessiz sitemini anlamak zor değildi. Ancak geri adım atmadım. Her istediği zaman beni elde edemeyeceğini anlasın. Beni biraz özlesin. Hasretimden kavrulsun. Benim de kavrulduğum gibi.

Uzanıp dudaklarından öptüm. "İyi geceler, sevgilim." Huzurla arkamı dönüp gözlerimi kapadım. Onun arkamdan sarıldığını hissedince içimdeki huzur katlandı. Başını boynuma yasladığında nefesini hissedebiliyordum. İşte bu huzurdu. Güvendi. Aşktı. Belki de çektiğim en güzel uykulardan biri olabilirdi bu geceki uykum.

...

*

YAZAR NOTU: Hi guys! ✨ Nasılsınız? Yeni bölümle karşınızdayım. Lâl ve Valentino'yu mutlu görmek istiyordunuz, buyurun. ❤️ Bu bölümü -morrr- , zmrKara_8 , acemiyim63 , AlfiyaNazir , queensena53 , denizdekiozgurluk , thisyagmurr , mim_sword ve angedufeu22 okurlarıma ithaf ediyorum! 💖 Ayrıca satır arası müdavimlerimiz Leganto_ , ccrawlingback2u , Masumkedicik01 ve NilgnErtrk3 okurlarımıza da sonsuz teşekkürler! Sizleri çoook seviyorum! 😍 Bölümü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. Yeni bölüm tahminlerinizi ve istek sahnelerinizi de buraya yazabilirsiniz. Hazır Lâl ve Valentino bu kadar mutluyken hayalinizdeki Lâlentino sahnelerini de lütfen buraya yazın. 💖 BOL YORUMLARINIZI BEKLİYORUM! Ne kadar çok yorum gelirse yeni bölüm o kadar çabuk gelir çünkü yorumlarınız beni motive ediyor. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar
Tiktok: @halikarnastabirgece
Tiktok Kişisel: @buzlarkralicesiofficial

HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI
@halikarnastabirgece
@lalalsancakofficial
@valentinoriccardoofficial
@lalentinofanclub

Loading...
0%