@buzlarkralicesi
|
-37-
❝Lâl❞
Sol elindeki anka kuşu dövmesini çok anlamlı buluyordum. Buna benzer bir dövme yaptırmak geçmişti içimden. Ona uyumlu ya da onun gibi anlamlı, belki de Valent'i bana hatırlatan bir dövme. Günlerdir bunu düşünüyordum hatta Valent'in de fikrini almak istiyordum ama sormadım. Ona sürpriz yapmak istedim. O duşa girdiğinde ben de yataktan kalkıp bugün giyeceklerimi seçtim. Turuncu ince bir kazak, altına koyu kahverengi fitil pantolon. Tam bir sonbahar kombiniydi. Tek sorun, kış ayında olmamızdı. Kahverengi topuklu kısa botumu giydiğimde sade ve şık görünümümü seyrettim. Duştan çıkıp arkamdaki giysi dolabına yürürken "Bu ne şıklık." diye mırıldandı sıradan ama imalı bir ses tonuyla. Çapkıncaydı. Gülümseyip "Teşekkür ederim." demekle yetindim. Beni her daim güzel bulduğunu söylese de ben son günlerde kendimi çok tekdüze buluyordum. Belki de yaramaz bir kız çocuğu gibi özensiz giyindiğim için. Belki de hâlâ fazla kilolarımın tamamından kurtulamadığım için, bilmiyordum ama onun gözünde her zaman güzel görünmek istiyordum ve sıradan göründüğümü hissetmek canımı sıkıyordu. Aynanın karşısında saçlarımı tararken dalgınlıkla kendime baktım. Arkamda gömleğinin üzerine koyu gri yeleğini giyen adam ise beni izliyordu. Kaşlarımı düzeltirken "Bir değişiklik mi yapsam?" diye sordum. Parmaklarım saç uçlarımda gezindi tembelce. "Mesela... Daha önce saçlarımı hiç boyamadım, saçlarımın renginde bir değişiklik mi yapsam?" Aynanın önündeki sandalyeye otururken saçlarımı taramaya devam ederken Valent yanıma gelen merakla duraksadım. Arkamdan yaklaşan adam kollarını boynuma sararken gözlerini kapadı, saçlarımı koklayıp öptü. "Saçlarını seviyorum. Kendine has rengini, kokusunu..." Başımı öne eğip tebessüm ettim. Can sıkıntısından aklıma gelen bu manasız fikirden sıyrılmama sebep olan sözleri beni yumuşacık yapmıştı. Benim saçlarımı, kendine has rengini ve kokusunu seviyordu. Tam bir aşk adamıyla karşı karşıyaydım ve bu beni eritiyordu. Kalbim sıcacık olmuşken saçlarımı taramayı bitirdim ve yerimden kalkıp ona döndüm. Parmaklarımın ucunda yükselip dudaklarından bir öpücük çaldım. Askıdaki ceketini alıp "Seni bugün ben giydireceğim." diyerek ceketini giydirdim ve yanağını öptüm. Aşağıya indik ve kapının önüne geldiğimizde onu uğurlamadan önce ellerimi açıp içimden dua ettim. Allah'ım, sen bu mutluluğumuzu nazarlardan ve Isabella gibi kadınların kem gözlerinden koru. Kendimi biraz kaptırmış olacaktım ki duam bittiğinde adamın yüzüne tü tü tü yaptım. Hayretle kaşlarını kaldıran adam gülmekten kendini alamadı. "Ne yapıyorsun?" "Dua ediyorum, mutluluğumuza nazar değmesin diye." Tek kaşımı kaldırarak sorguladım. "Sizde nazar diye bir şey var mı bilmiyorum ama ben nazara inanırım. Çok göz var üstümüzde çok!" "Göz var ne demek oluyor tam olarak?" "Yani insanlar görüyor, kıskanıyor, sonra o kişinin gözü, nazarı değiyor, güzel şeyler tersine dönüyor." Nazarı da bu adama anlatmayı başarmıştım ya, helâl olsun bana. Beni artık hiçbir şey durduramazdı. "Neyse sen daha çok gecikmeden işlerine dön, sağına soluna bakmadan işine git gel tamam mı?" Kollarımı boynuna sarıp dudaklarından öptüm ve ayrıldıktan sonra ceketinin yakalarını silkeleyip düzelttim. "Çok gecikme, özlerim." Kalbime ok saplayabilecek bir karizmayla tebessüm etti. "Tamam." Valent'i işe gönderdikten sonra sıkıcı ev hayatına geri dönmüştüm. Kendimi bir ev kedisi gibi hissediyordum. Camdan dışarıyı seyrederken dışarıdaki insanlara özeniyordum. Çıkabilirdim ama dışarı çıksam da nasıl vakit geçireceğimi pek bilemediğim için yine evde kalmayı tercih ediyordum. Bu döngü devam ediyordu. Canım sıkılırken aklıma Valent için bir şeyler yapmak geldi. Madem canım sıkılıyordu, vaktim de boldu. O zaman onu mutlu edecek bir şeyler yapabilirdim. Ona atkı örebilirdim mesela! Bu konuda çok iyi değildim hatta Perhide'min öğrettiği iki model vardı ve onu hatırladığımdan bile emin değildim ama maksat zaman geçirmek ve Valent için onu mutlu edecek bir şeyler yapmaktı. Ne kadar kötü olabilirdi ki? İnternetten birkaç atkı modeline baktım, çok hoş şeyler vardı ama bazıları benim boyumu aşardı. Kolay bir model seçtim, sonra ona uygun ipleri arayıp buldum. Valent'in dolabının yüzde doksanı siyahtı. Bazen gri ve lacivert renklerini kullanırken çok nadir beyaz gibi renkleri de tercih ediyordu. Ama sanırım siyah bir atkı örseydim tüm kıyafetleriyle kombinleyebilirdi. Seçtiğim ipleri internetten sipariş edecektim ancak gelmesi çok uzun süreceği için adamlardan birine aldırmanın daha kısa süreceğini düşündüm. Bahçeye çıktım ve Montrel'i ararken evin ucundaki çıkış kapısında Nikolai'yi buldum. Kime niyet kime kısmet. Çıkışa doğru güvenliğin az ilerisinde sivil bir arkadaşıyla konuşuyordu. Spor kıyafetlerinden buraya ait olmadığı belliydi. Altında siyah bir kot pantolon, üstünde kırık beyaz bir kazak vardı. Esmer ve yeşil gözlü bir adamdı. Nikolai ise beni görür görmez söyleyeceklerimi bir emir eri gibi bekledi. "Lâl Hanım." Bense arkadaşıyla iki dakika konuşan adamı darladığım için kendimi biraz suçlu hissettim. Adamın hayatı beni korumak olmuşken kendisini ziyarete gelen arkadaşıyla iki dakika konuşmasına bile müsaade etmemiştim. "Kusura bakma, Nikolai. Arkadaşın ziyarete gelmiş sanırım. Ben sonra seni tekrar bulurum." "Önemli değil, Ivan da gidiyordu zaten. İşleri var." Kaş göz işaretiyle arkadaşıyla anlaşırken adının Ivan olduğunu az önce öğrendiğim esmer, yeşil gözlü adam beni baştan aşağı süzdü. Rusça "Bu o." diye mırıldanırken karnına Nikolai'nin dirseğini yediğinde sustu. Ben de Rusça bilmeme rağmen anlamazdan geldim. Bana bakmamaya çalışarak "Görüşürüz Niko!" diyen ve baş işaretiyle arkadaşını selamlayıp giden adamı nazikçe uğurladıktan sonra Nikolai'ye döndüm. "Buyurun, Lâl Hanım." "Nikolai, senden bir şey isteyebilir miyim?" "Elbette, buyurun." Telefonumu çıkarıp seçtiğim atkı modellerini gösterdim heyecanla. "Valent'e atkı öreceğim. Bak! Bundan." Heyecanlı heyecanlı anlattığım bu şeyi ilgiyle dinlerken yüzü tebessüme yakın bir ifadeyle yumuşamıştı. "Bu ipleri seçtim ama internetten sipariş edersem gelmesi çok uzun sürecek. Benim için alır mısın bunları?" "Elbette alırım. Ama..." "Ama?" "Don Riccardo'nun emriyle yanınızdan bir saniye bile ayrılamam. Bu yüzden kapıdan isterim, onlar ne istiyorsanız getirtir." Başımı yana yatırıp "Olur, bana fark etmez. O ipler buraya gelsin de." dedim onaylayarak. İçimi birden heyecan sarmıştı. "Bugün gelir ama değil mi?" "Gelir, merak etmeyin." "Bir de Valent'in haberi olmamalı! Sürpriz olacak." Gülümsedi adam. "Merak etmeyin, aramızda." "Hah, tamam." Omzuna dokunup teşekkür ettim. "Harikasın!" Bu işi de hallettiğime göre içeri girebilirdim. Evde vakit geçirmenin yollarını öğrenmeye çalışıyordum. Önce günlük sporumu tamamladım. Biraz sosyal medyada gezdim. Fotoğraflarıma baktım. Son fotoğrafım Wendy'yle o gitmeden kısa bir süre önce kış bahçesinde çektiğimiz bir selfieydi. Epey bir beğeni gelmişti. Valent'le en güzel fotoğrafımızı seçtim. Kısa tatilimizde çektiğim fotoğraflardan en hoşuma gideni Instagram hesabımda paylaştım. Tam o sırada telefonum çaldı. Arayan tabii ki son günlerde Valent'ten bile sık görüşmeye başladığım Haldun abiydi. Bir insan menajerliği ancak bu kadar hakkıyla yapabilirdi. Kimsenin menajeri bu kadar yedi yirmi dört çalışmıyordur herhâlde. Tekliflerle ilgili aradığını tahmin ettiğim için isteksizce aramasını yanıtladım. Çünkü tekliflere karşılık ne diyeceğimi henüz ben de bilmiyordum. "Alo, Haldun abi." "Lâl, nasılsın bakalım?" "İyiyim Haldun abi, sen?" "Ben de iyiyim." O konuya girmeden ben açıklama yapmak istedim. "Valla abi teklifler için aradığını biliyorum ama henüz bir karar veremedim ben, açıkçası-" "Dur, dur sakin ol." Güldü telefonun diğer ucundaki adam. "Panik yapma, teklifleri sonra konuşuruz nasılsa. Ben onun için aramadım seni. Ben başka bir şey için aradım." Şaşırmıştım. "Ne için aradın abi?" "Bu Instagram hesabında paylaştığın son postunda bir kız var ya yanında." "Evet, Wendy. En yakın arkadaşım." "Hah, işte onunla tanışmak istiyorum ben." Hiç beklemediğim bu istek karşısında anlamsız bir biçimde "Anlamadım?" sorusunu yönelttim. "Arkadaşına iyi bir bakım kremi markasından teklif geldi. Şöyle duru bir yüzü olan no name birini arıyorlarmış ve markanın reklamdan sorumlu danışmanlarından biri sıkı takipçinmiş. Senin hesabında Wendy'yi görünce tam da bu proje için uygun olabileceğini düşünmüşler." Hem şaşırmıştım hem de mutlu olmuştum. "Ya! Nasıl bir teklifmiş bu?" "Fotoğraf çekimi olacak. Bilbordlar falan." Kısa bir an duraksadıktan sonra "Arkadaşınla bizi tanıştırman mümkün mü? Kendisiyle bu teklif hakkındaki detayları paylaşmak istiyorum." Bu teklife nasıl bakacağını bilmiyordum ama Wendy adına sevinmiştim ve heyecanlanmıştım. "Haldun abi, o zaman ben bir arkadaşımla kontak kurayım. Onun da onayını aldıktan sonra sizi görüştüreyim. Gerekirse görüntülü görüşürüz üçümüz." "Hay hay, harika olur." "Tamamdır, görüşürüz o hâlde." Telefonu kapattığımda ne tepki vereceğini bilmediğim Wendy'yi aradım. Heyecanla açmasını bekliyordum. Belki de bu teklif onun hayatını değiştirecekti. Tamam, hemen uçmayalım ama yeni hayatı için büyük bir adım olabilirdi bu. Belki de teklifi kabul etmeyecekti, ben hemşirelik mesleğime devam edeceğim derdi, orasını bilmiyordum ama onun hayatı için yeni bir heyecana ihtiyacı olduğunu hissedebiliyordum. "Lâl, nasılsın?" Aramamı yanıtlayan kızın sesi solgun ve keyifsizdi. "İyiyim Wendy, sen iyi misin?" Kaşlarımı çattım sanki hattın diğer ucundan görebilecekmiş gibi. "Sesin kötü geliyor." "İyiyim. Sadece... Biliyorsun işte, biraz keyifsizim. Son zamanlarda her şey çok üst üste geldi. Ama aramana sevindim." "Luigi yüzünden mi?" "Yani... En büyük etkenlerden biri diyebiliriz." Sonra geçiştirdi. "Amaaan neyse boş ver. Onu konuşmak istemiyorum. Başka şeylerden bahsedelim." Tam da o anı bekliyormuşum gibi coşkuyla atladım. "Evveeet! Mesela senin reklam yüzü olarak ünlüler dünyasına adım atma şansını konuşalım!" "Ne? Hiçbir şey anlamıyorum, Lâl. Ne diyorsun?" Güldüm keyifle. "Anlamaman çok normal." Arkadaşımı çok da merakta bırakmadan açıkladım. "Az önce menajerim Haldun abi aradı, bir bakım kremi markasından teklif gelmiş sana. Instagram hesabımda paylaştığım fotoğrafımızdan seni görmüşler, beğenmişler. Fotoğraf çekimi için seninle görüşmek istiyorlarmış. E Haldun abi de şöhretin kokusunu alınca seni başka menajerlere kaptırmak istemedi tabii. Seninle tanışmak, görüşmek istiyor!" "Ne?" Sesi eskisi kadar cansız olmasa da benim kadar coşkulu da değildi. "Kafa bulmuyorsun değil mi benimle?" "Kızım ne kafa bulması? İnanmıyorsan görüştüreyim sizi! Zaten numaranı vereceğim, izin istemek için aradım seni." "Allah Allah... Bu işte bir terslik olacak. Ben kim, bakım kremi şeysinde yüz falan olmak kim?" "Wendy saçmalama! Sen çok güzel bir kızsın bir kere tamam mı? Senden iyisini mi bulacaklar? Aaa, kızdırma beni, şu görüşmeyle bir ilgilen. İlla evet demek zorunda değilsin, bir görüş, şartları öğren. Sonra birlikte konuşuruz. Haldun abiye de güvenebilirsin. Biraz gevezedir ama iyi menajerdir." "E senin menajerin sonuçta, ne kadar kötü olabilir ki?" Güldüm. "O hâlde numaranı Haldun abiye veriyorum?" "Eh, tamam ver bakalım. Bir öğrenelim teklifin içeriğini." "Tamamdır, kafana takılan bir şeyler olursa ben yardımcı olurum. Şimdilik hoşça kal." "Görüşürüz canım..." Telefonu kapattığımda Wendy'nin canını bu kadar sıkkın görmek hiç hoşuma gitmemişti. Sesi kötü geliyordu. Luigi ile ayrılıklarından oldukça etkilenmişe benziyordu. Şakalarıyla ortamı şenlendiren hayat dolu, pozitif arkadaşımı bu hâle getirmeye kimsenin hakkı yoktu. Bu Luigi iyice sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Ona Türk'ün gücünü göstermenin zamanı gelmişti de geçiyordu bile. Kafamda onun da tadını kaçıracak bir plan yaptım. Bizim rahat edemediğimiz yerde kimse istirahat edemez Luigi Efendi. Bunu öğreneceksin. Valent'le görüştüğüm ilk anda kurduğum planın temellerini atacaktım. O adamı arkadaşımı üzdüğüne pişman edecektim. Valent'in kuzeni ya da her ne zımbırtı olduğu umurumda değildi. Valentino'yu aradığımda Pietro'nun asistanı çıktı ve toplantıda olduklarını söyledi. Ben de bir acelem olmadığı için onun bana dönmesini bekledim. Bu sırada evde boş boş beklemek yerine günlerdir düşündüğüm dövme yaptırma konusuyla ilgilenmeyi düşündüm. Ceketimi giyip evden çıkarken Nikolai de peşime takıldı tabii ki. Kambersiz düğün olur mu? Valent'in emriyle gittiğim her yere gelecekti. Allah'tan tuvalete de benimle gelmiyordu. Şu Nikolai iyi hoş çocuktu da birinin bu kadar dibimde olması hissiyatı zaman zaman sıkılmama sebep oluyordu. Ben özgür ruhlu bir insandım. Tek bir yere bağlı kalmak ya da birinin boyunduruğu altında olmak bana göre şeyler değildi. Arabaya bindiğimizde aynadan bakan Nikolai benden nereye gideceğimize dair bilgi bekliyordu. "Sicilya'yı iyi biliyor musun?" "Büyük bir kısmını biliyorum, efendim." "Ben buraya yabancıyım, biliyorsun. Gezmeye pek fırsatım da olmadı." Burayı pek iyi bildiğim söylenemezdi. "Bildiğin iyi bir dövmeci var mı?" Neden sorduğumu tam olarak anlayamadığı yüz ifadesinden belli olsa da aşağı yukarı salladı başını. "Evet." "Tamam, beni oraya götür." Onaylayarak başını sallayan adam arabayı çalıştırdı. Tanımadığım, bilmediğim güzel sokaklardan geçtik. Kış mevsiminde bile bu kadar güzel görünüyorsa kim bilir yazın ne kadar güzel olur bu şehir. Çok da uzun sürmeyen bir yolun ardından bir binanın önünde durduk. Büyük camları olan, içi ışıklı bir yerdi. Metal merdivenleri çıktığımızda renkli ışıklarla süslenmiş yolları esrarengiz görünüyordu. Renkli ve eğlenceli bir yerdi. Yukarı çıktığımızda taş duvarları ışıklarla doluydu ve bir sürü dövme modelleri asılıydı. Orta boylu, kumral ve kirli sakallı biriyle selamlaştı Nikolai. "Lâl Hanım, Samuel bu işte iyidir." El sıkıştık adamla. "Nasıl bir şey istiyorsanız dönmenizi tasarlar." Başımı kaşırken mahcup bir ifadeyle dudak büktüm. "Aslında... Henüz tam olarak nasıl bir şey yaptıracağıma karar vermedim." Nikolai az önce Samuel olarak tanıttığı adama döndü. "Samu, patronum dövme modellerine bakmak istiyor." "Tamamdır." Adam dekoratif masanın üzerindeki dosyayı çıkardı. "Tam olarak nereye yaptıracaksınız." "Ben iki dövme yaptırmak istiyorum. Biri sırtıma, onun modeline henüz karar vermedim. Diğerini de sol göğsümün altına yaptırmak istiyorum, kalbimin üzerine." "Tamam. Sırtınız için modellerimize bakabilirsiniz. Hazır olduğunuzda da diğer dönmenize başlayalım." Önüme bıraktığı dosyadaki modellerden güzel bir dövme seçtikten sonra içerideki odaya geçtik. Sırtüstü uzanıp sol göğsümün altına yaptıracağım dövmeyi tarif ettim. Dövme deneyimi benim için ilginçti. Vücuduma sürekli iğnelerin batma hissi düşündüğümden daha acı vericiydi ama kalbimin üzerine yaptırdığım dövme bittiğinde değmişti. Dövmemi sevmiştim. Sırtımdaki dövmeye geçtiğimde kapının önünde bekleyen Nikolai'yi çağırdım. "Sen de gel. Nasıl olduğunu bana anlatırsın. Güzel olup olmadığını bilmezsem meraktan çatlarım." Başını sallayarak çekingen bir edayla içeri girdi adam. Sırtımdaki dövme biraz daha uzun sürdü çünkü biraz işçilik gerektiren türdendi seçtiğim model. Neyse ki Nikolai dövmenin nasıl göründüğünü anlattı, oradan buradan sohbet ettik de bir şekilde zaman geçti. Bittiğinde etrafındaki kızarıklıkların bir süre sonra geçeceğini, dövmenin asıl görünümünün o zaman daha net ve güzel olacağını söyledi Samu. "24 saat su değmemesi gerekiyor, 3 saat sonra jelatinini çıkarabilirsiniz." "Tamam, teşekkür ederim." Dövme bakımıyla ilgili gerekli bilgilerin tamamını öğrendikten sonra daha fazla gecikmeden eve dönmek için yola çıktık. Hava kararmaya başlamıştı bile. Arabada giderken sırtıma yaslanamamak çok rahatsız edici bir durumdu ama değmişti. Çok estetik bir dövme olmuştu sırtımdaki. Ancak beni en çok göğsümün altında, kalbimin tam üstünde taşıdığım dövme etkiliyordu sanırım. Nikolai onu görmediği için öne eğilip yaramaz bir çocuk gibi fısıldadım. "Kalbimin üzerine Valent'in ismini yazdırdım. Çok güzel oldu." Aynadan bana bakan Nikolai'nin ise yüzünde kısa bir an tuhaf bir bakış belirse de sonrasında yumuşak bir tebessümle karşıladı. "Çok güzel olduğuna eminim." Eve vardığımızda Valent'le kapıda karşılaştık. O da yeni gelmişti, arabasından iniyordu. Arabadan inip muzır bir çocuk gibi karşısında dikildim. Kollarını açıp bana sarıldığında göğsümün altındaki dövme acıdığı için yüzümü buruşturup hafif geri çekildim. Merakla bana dönen adam henüz sürprizimden haberdar olmadığı için bu hareketime anlam verememişti. "Bir şey mi oldu?" "İçeriye geçelim, anlatırım." Kapıdan içeriye girerken açıklamamı bekleyecek kadar sabırlı olamayan Valentino "Lâl, neyin var? Kaza falan mı geçirdin? Yaralandın mı?" diye ardı arkası kesilmez sorularını sürdürdü. Güldüm. "Dur, hemen felaket senaryoları yazma kafanda." Bilmiş bir biçimde ellerimi belime koydum. "Sence kaza yapsam, başıma bir şey gelse bunun haberi sana gelmez miydi?" "Neler oluyor o hâlde?" "Odaya kadar bekleyemedin değil mi?" Söylene söylene odaya çıktığımda peşimden gelen adam kapıyı kapattı. Kazağımı çıkarırken ne olduğuna anlam veremeyen Valent'in şaşkın bakışları üstümde gezindi. "Açıklaman sevişmek mi, anlamadım." Gözlerimi devirerek "Valentino, ben soyununca aklına yalnızca sevişmek mi geliyor?" diye mırıldandım. Yaramaz bir çocuğu uslandırır gibiydi ses tonum. "Sen soyununca aklıma bir çok şey geliyor, mia bella. Ve inan bana, hepsi de birbirinden ahlaksızca." Esrarengiz ses tonuyla söylediklerine karşılık "Terbiyesiz." yanıtını verdim. Sahte bir isyankârlıkla söylesem de durumdan memnun olduğum açıktı. "Bir sürprizim var işte sabret." Kazağımı soyduğumda sırtımı gösterdim. "Nasıl?" Aynadaki yansımadan adamın şaşkın ve hayran bakışlarından hoşuna gittiğini anlamıştım. Elini uzatıp dokunmak istese de geri çekti. "Bu... Çok güzel." "Bunu bu kadar beğendiysen kim bilir diğerini görünce nasıl bulacaksın..." Tek kaşını kaldıran adam sorgulayarak aynadan bana baktı. "Diğeri?" Ayartıcı bir ses tonuyla "Sütyenimin kopçasını açar mısın?" diye mırıldandım ve hemen ekledim. "Ve söylediğim şeyden erotik bir anlam çıkarmazsan sevinirim. Çünkü 24 saat duş almam yasak." Dudağının sağına kıvrılmış gülüşle söylediğim şeyi yaptı ve uzanıp kopçamı açtı. Derin bir nefes aldım ve kendimi hazır hissettiğimde ona doğru döndüm. İç çamaşırımı çıkardım ve üstüm çıplak kaldı. Sol göğsümün altındaki dövmemi gösterdim. Tam kalbimin üstünde italik ve havalı bir el yazısıyla Valentino yazıyordu. "Peki... Bu nasıl?" Bunu gören adamın gözleri parlamıştı. Şaşkındı. Sesinden anlaşılıyordu hayrete düştüğü. "Sen... Ne yaptın?" Kendimden emin bir ifadeyle yanıtladım. "Seni her zaman kalbimde taşımak istedim." Yüzünde daha önce görmediğim ışıltılı bir ifade vardı. Bunu beklemediği ve şaşırdığı kesindi. Gülümsedim. "Gittiğim her yerde yanımda olmanı istedim ve..." Yakalarından tutup onu kendime yaklaştırdım, sağ elim ensesini kavrarken burnumu burnuna sürttüm ve mırıldandım. "Adını kalbime yazdım." "Lâl..." Ne diyeceğini bilemez hâlde adımı mırıldandı ve yutkundu. Bir şeyler söylemeye hazırlandı ancak söyleyemedi. Bense gözlerimi kapayarak gülümsedim. "Biliyorum, biliyorum. Benden böyle bir şey beklemiyordun. Şaşkınsın." "Şaşkınlık, içinde bulunduğum durumu tanımlamak için yeterli bir ifade değil." Omzumu yumuşak bir biçimde kavrayan sağ eli boynumda gezindi. "Eğer 24 saat duş alman yasak olmasaydı, seni burada..." Son anda sustu ve gerisini hayal gücüme bıraktı. "Her neyse." Hafif geri çekilirken utangaç bir gülümsemeyle karşılık verdim. "Bende de, her neyse." Yanağımı kadife dokunuşuyla okşadı. "Lâl, bu yaptığın şey... Gerçekten benim için çok özel ve anlamlı. Beni şaşırttığın kadar mutlu ettin." Gözleri isminin yazılı olduğu yere kaydı. "O dövmeye dokunmak isterdim." Dudakları kıvrıldı. "Ne var ki iyileşmesini beklememiz gerekecek..." Anlamlı gözlerine aynı şekilde karşılık verdim. "Neyse ki bu beden her zaman sana ait..." Dudaklarına bir öpücük kondurdum. Tam da o an aklıma tertip etmek istediğim akşam yemeği gelmişti. "Şey... Bu arada ne zamandır Luigi ve Pietro'yla vakit geçirmiyoruz. Bu akşam yemeğine onları çağıralım diyorum, ne dersin?" "İyi de sen Luigi'yi sevmezsin ki." "Aaa, ben Luigi'yi neden sevmeyeyim? O beni sevmiyor yabancı gelinim diye." "Hayır, Wendy ile olaylarından dolayı kızgındın ya o yüzden." "E tamam da yıllar boyu görüşmeyecek değiliz sonuçta." Geçiştirir gibi başımı salladım. "Hem sen haklısın, onlar kendi aralarında hallederler. Biz karışmayalım şimdi." "Eh, peki." Heyecanla "Çağırıyorsun yani bu akşam?" diye sordum. Kaşlarını kaldırarak karşılık verdi Valent. "Yarın gelsinler. Bugün sana bir sürprizim var." Sağ eli belimi kavrarken dövmemin olduğu yeri acıtmamak için özen gösteriyordu. O an sürpriz dediği şeyin ne olduğunu merak etmekle meşguldüm. Kaşlarımı çatarak tebessüm ettim. "Sürpriz?" Çıplak üstüme baktıktan sonra "Hazırlan." dedi yalnızca. "Çıkıyoruz." Otoriter ses tonunun yanı sıra yüzündeki ifade ser verip sır vermiyordu. Sürprizlerin söylenmeyeceğini öğrendiğim adama baktıktan sonra "Anlaşıldı." diyerek iç geçirdim ve kıyafet dolabına yöneldim. Nereye gideceğimizi bilseydim ne giyeceğimi seçmek daha kolay olurdu. Gri, diz üstü esnek kumaşlı sade ama şık bir elbise, altına da topuklu ayakkabı giydim. Arabaya bindiğimizde hâlâ sürprizin ne olduğunu çok merak ediyordum ama sormuyordum çünkü söylemeyeceğini biliyordum. Meraktan çatlamak üzereydim ama sustum. Akşamın karanlığında ışıklı sokakların içinden geçtik. 
Işıltılı yazılarla Club Hydra yazan bir gece kulübünün önünden geçtik. Gri ve mor ışıkların harmanlandığı bu yazı ilgi çekiciydi. Sokağın ilerisine gittikçe daha lüks gece kulüpleri karşılıyordu bizi.

En son beyaz ve kırmızı ışıklarla Club V yazan bir gece kulübünün önünde durduk. Siyah Club yazısı beyaz ışıklarla, V ise kırmızı ışıklarla süslenmişti ve oldukça ihtişamlıydı.
Arabadan indiğimizde Valent elimden tutup benimle birlikte içeri girdi. Taşlı duvarlar ışıltılı ve havalıydı koridor boyunca. Sudan çıkmış balık gibi etrafıma bakınıyordum. "Burası neresi?"
Bilmiş bir edayla "Kulüplerinden biri." diye düzelttim. O ise güldü ve başıyla onayladı "Kulüplerimden biri." diyerek cümlemi tekrarlarken. "Peki, buraya niye geldik? Yani sürprizin ne tam olarak anlamadım." "Biraz sabırlı olursan göreceksin." Kaşlarını kaldırarak keyifle gülen adam "Aslına bakarsan buraya kadar bile sabredebileceğini düşünmezdim ama..." demekten çekinmedi. "Evet, bu benim için bir rekor." Eliyle kenetlediği elimi dudaklarına götürüp öptü. "Sabırsız sevgilim benim." Koridoru aştığımızda kocaman bir alan ve sahne bizi karşılıyordu. Alan bomboştu. Mekân kapatılmış gibiydi. "Burası neden boş?" Az öncesi soruma yanıt bulamadan başka bir şok edici şeyle karşılaştım. Duvarın bir köşesinde fotoğraflarımın olduğu birbirinden güzel afişler yığılmıştı. Sahnenin arkasında ışıklarla ve havalı bir yazıyla adım yazıyordu. Önünde de bir mikrofon. Az önceki sorumu yanıtlamaya hazır olan adam bana döndü. "Bugün Club V kapalı. Çünkü yeni sanatçımızın PR hazırlıklarıyla ilgileniyoruz." "Valentino..." Ne yapmaya çalıştığını anladığım için şaşkındım ve bu kez ne diyeceğini bilemez hâlde olan bendim. Sahnenin arkasından gelip afişleri nereye taşımaları gerektiğini adamlara gösteren Haldun abiyi gördüğümde ikinci bir şok geldi. Adamlar az önce afişlerimin yığıldığı yere yeni afişleri koyarken Haldun abiyle göz göze gelmiştik. Bir an rüya görüyorum sandım ama değildi. "Haldun abi... Senin ne işin var burada?" Sorumu yanıtlamak yerine "Bu adam var ya bu adam... Seni gerçekten seviyor kızım." demeyi tercih eden adam ise güldü. "Sen onu bırakıp gitme diye işini buraya taşımış bir adam bu. Eğer onu bıraktığını falan duyarsam var ya..." Sahte tehditvari sözleri üzerine gülmeden edemedim. "Siz birlik olup ne işler karıştırdınız böyle?" Hâlâ inanamıyordum. Bakışlarım Valent'i bulduğunda gözleri kulüp ışıklarının arasında parlıyordu. Durumu anlamama yardımcı olan Haldun abi ise söze karıştı. "Türkiye'deki teklifleri mesafeden dolayı reddettiğin için Valentino aynı şartlarda Club V'de sahne almanı organize etti. Bana böyle bir teklif sundu ve ben de menajerin olarak değerlendirdim." "Size inanamıyorum." Şaşkınlıkla başımı iki yana sallayarak gülüyordum. "Delisiniz siz." "Bir deli varsa o da Valentino. Adamı kendine deli gibi âşık etmişsin kızım, haberin yok." Yine lafını sakınmayan Haldun abi iş başındaydı. "Adam aşkından deli divane olmuş olacak ki senin için neler yapıyor." Olayın şokunu hâlâ atlatamasam da karşımdaki adamın sözleriyle utangaç bir biçimde başımı öne eğerek güldüm. Valentino'ya döndüğümde karizmatik bir biçimde kaşlarını indirmiş bana bakıyordu. Kenetli elini tutan elim daha sıkı sarıldı. "Valentino, bunu yapmak zorunda değildin." "İstediğim için yaptım. Seni mutlu etmek için..." Bakışları ciddi bir konuyu konuşacakmış gibi sakinlediğinde devam etti. "Sen iş teklifimi kabul ediyor musun onu söyle." Bakışlarım çapkın bir biçimde onu baştan aşağı süzdüğünde dudaklarım istemsizce kıvrılmıştı. "Böyle karizmatik bir patronun iş teklifini nasıl reddedebilirim ki?" Haldun abi orada olmasaydı dudaklarıma yapışacağını gözlerinden okuyabiliyordum. Haldun abi hoşnut bir yüz ifadesiyle başını salladı. "Menajerin olarak ben her şeyi organize edeceğim, Lâlciğim sen hiç merak etme. Senin için de uygunsa biri hafta sonu olmak üzere haftanın üç günü sahne alıyorsun. Detayları hallederiz, şimdilik bana müsaade. Hazırlıklarla ilgilenmem gerekiyor." Sahnenin arkasından gidip gözden kaybolan adama kısa bir an baktıktan sonra Valent'e döndüm. "Haldun abiyi İtalya'ya getirecek kadar delice âşık mı oldun bana?" "Daha fazla." Dudaklarıma bir öpücük kondurup geri çekildi. "Mutlu musun?" Dürüstçe yanıtlarken iç geçirdim. "Hem de çok." Başımı göğsüne yasladığımda her şeyi unutuyordum. "Sen yanımdasın ya... Çok mutluyum." Sahne ışıklarına baktığımda ait olduğum bu yeri ne kadar özlediğimi hatırladım. Sahne. Benim kendimi bulduğum yer. Şimdiyse bunu sevdiğim adam bana veriyordu. Mutlu olmam için ne gerekiyorsa kucağıma bırakıyordu. Başım mutlu bir yorgunlukla onun göğsünü bulduğunda her şey bir peri masalı gibiydi benim için. Heyecanla başımı kaldırıp gözlerine baktım. "Biliyor musun? Eğlenmeyi özledim." Şımarıkça ekledim. "Ve seninle dans etmeyi." Valentino âşık bakışlarını benden ayırıp sahnenin arkasından kaş göz yaptığında arka planda hafif bir müzik çalmaya başladı. Ellerimi tutan adam "Bu dansı bana lütfeder misiniz, prenses?" diye sordu. Hiç düşünmeden evet diyeceğimi biliyordu ve öyle de yaptım. Hızla başımı aşağı yukarı salladığımda dans etmeye başladık. Sağ elim ensesini kavradığında bu mutlu gecenin armağanı olarak kulağına şarkı fısıldamak geldi içimden. "Bugünlerde bir şeyler oluyor bana, acep neden? O gece eve döndüğümde hiç olmadığım kadar mutlu bir yorgunluk esir almıştı beni. Sırtımda dövme olduğu için pek sırtüstü yatamıyordum ve pozisyonumu değiştirmem gerekiyordu ama yanımda Valentino olduğu için çok mutluydum. Yan yatarken başımı onun göğsüne yaslayıp uyumak harika bir histi. Kulağıma "Sana dokunmadan durabilmek ne zor bir bilsen..." diye fısıldayan adama cilveli bir gülüş hediye ederek uyumak beni dünyanın en mutlu kadını hâline getirmişti. Ertesi gün kuşlara, böceklere, çiçeklere şarkı söyleyecek kıvama gelmiştim. Evde mutluluktan dört dönüyordum. Yani Luigi'ye haddini bildirecek bir intikam meleğine göre fazlasıyla pofidiktim ancak bu, içinde bulunduğum durumun akşamki planımı etkileyeceği anlamına gelmiyordu. Akşam yemeğiyle ilgili tüm hazırlıklarla ilgilendim. Özenli bir masa hazırladım. Yine Türk ve İtalyan yemeklerini harmanlandığım bir menü olmuştu. Akşam Valent yanında Pietro ve Luigi ile geldiğinde onları harika bir sofra karşıladı. Yemekte hep havadan sudan konuştuk. Luigi ise sohbetlere pek katılmıyordu ve durgundu. Normalde de çok enerjik ya da neşeli biri olmadığı için göze batmasa bile ben gereğinden fazla keyifsiz olduğunun farkındaydım. Küçük beyimizin keyfini biraz daha bozalım bakalım. Tatlılar geldiğinde sohbet arasında Wendy'den bahsetmeyi düşünürken Pietro işimi kolaylaştırdı. "Wendy buraya dönmeyi düşünmüyor herhâlde." Wendy adını duyunca dikkat kesilen Luigi, o her zamanki cool havasını korumaya çalışsa da kardeşinin sorduğu bu soruya yanıt beklediği benim gözümden kaçmadı. Ben de ayağıma kadar gelen topu kaçıracak değildim elbet. "Ah, Pietrocuğum sorma... Menajerim Haldun abi aradı dün. Bir bakım kremi markası Instagram profilimden Wendy'yi görmüş, bayılmış! Fotoğraf çekimi için teklifte bulunmuşlar. Herhâlde o daha uzun bir süre Türkiye'de olur çekimler için." Pietro kaşlarını kaldırarak sevinçli bir tepki verirken tatlıdan aldığı lokma boğazında kalan Luigi'nin bakışları şaşkındı. Mosmor olmuştu ve oldukça bozulmuş hatta kıskançlıktan çatlamışa benziyordu. Pietro "Gerçekten Wendy adına çok sevindim. Harika bir haber bu." derken Luigi önündeki içecekten bir yudum aldığında anca toparlanmışa benziyordu. Onun gibi ifadesiz bir adam bile bu duruma kayıtsız kalamamış olacak ki bir duvar gibi durmak yerine "Ben anlamadım şimdi Wendy teklifi kabul mü etmiş?" diye sordu. Omuz silktim. "Edecek tabii. Eee güzel kız sonuçta. Bu anlaşma da onun için iyi bir başlangıç olur." Sözlerimi iyice sündüre sündüre söylüyordum ve intikamın tadını çıkarmaktan asla geri durmuyordum. Karmaşık bir yüz ifadesiyle "Başlangıç derken?" sorusunu yönelttiğinde bir sonraki sözlerimi sabırsızlıkla bekliyor gibiydi Luigi. Valentino ise yapmaya çalıştığım şeyi çoktan anlamış, imalı bakışlarla beni süzerken her zamanki bilge ve karizmatik tebessümünü dudaklarından eksik etmiyordu. "E bu anlaşmadan sonra tekliflerin ardı arkası kesilmez. Bir teklife bakar bu işler. Bende de öyle oldu. Güzeller güzeli bir kız, keşfedildikten sonra da bir sürü yakışıklı erkek etrafında pervane olur. Mankenler, futbolcular, oyuncular peşinden koşar." Elbette tam olarak böyle olmayabileceğini biliyordum ama olayı abartıp Luigi'yi kıskançlıktan delirtmek için köpürtebildiğim kadar köpürtüyordum. Durumdan son derece rahatsız olan Luigi sinirden kıpkırmızı kesilmişti ve burnundan nefes alıyordu. "Ben... Önemli bir telefon görüşmesi yapmalıyım. Kalksam iyi olacak." O bir bahaneyle gitmek isteyince Pietro başını yana yatırdı. "Ben de kalkayım o zaman." Bana döndü. "Lâl, yemekler harikaydı gerçekten. Her şey için teşekkür ederiz." Muzır bir ifadeyle "Bir sonraki ziyaretini sabırsızlıkla bekliyor olacağım." demeyi de ihmal etmedi. "Aşk olsun Pietro, ne zaman istersen gelebilirsin. Ben her zaman yaparım sana." Onları uğurladıktan sonra evde yalnız kaldığımızda gözlerini kısarak bana baktı Valentino. "Lâl... Sen çok fenasın." Omuz silktim umursamaz bir biçimde. "Aaa ben ne yaptım ki?" Adam "Ne yapmaya çalıştığını anlamadım sanma." derken işaret parmağını burnuma dokundurdu bir çocuğu yaramazlık yaparken yakalamış gibi. "Ve başarılı da oldun." "Ne yapayım, kuzeninin bir derse ihtiyacı vardı! Arkadaşımı üzmek neymiş görsün gününü." İmalı bir yüz ifadesiyle masada söylediklerimi tekrarladı adam. "Demek keşfedildikten sonra da bir sürü yakışıklı erkek etrafında pervane olur. Mankenler, futbolcular, oyuncular peşinden koşar ha?" Kaşlarımı kaldırarak ciddiyetle karşılık verdim. "E olmaz şey de değil yani." Kaşları çatılan adam "Sende de öyle mi olmuştu?" sorusunu yönelttiğinde oldukça ciddi görünüyordu. "Bütün yakışıklı erkekler etrafında pervane mi olmuştu? Mankenler, futbolcular, oyuncular..." "Ay yok daha neler Valentino." Güldüm. "Tamam, skor peşinde olan birkaç ünlü kovalamıştı ama o kadar da değil." Kollarımı boynuna sardım. "Ben Luigi'yi sinir etmek için olayları bir kuple abarttım, o kadar." Başımı omzuna yasladığında keyifle gülmekten kendini alamamıştı. "Sen tam bir cadısın. Bir süpürgen eksik." "Dün gece prensestim ama n'aber? Söylesene ne ara cadı oldum?" Sahte bir gönül koyma pozu kestikten sonra başımı yüzüne yaslayıp iç geçirdim. Bu anın mutluluğu paha biçilemezdi. Her şeyden ve herkesten uzaktayken onunla öylesine mutluydum ki dünya dursun istiyordum. Ya da Türkiye ve İtalya birbirinden ayrılmış ve ulaşıma kapalı iki kara parçası olsun da kimse bize ulaşamasın istiyordum. Bence mantıklı. Kesin çözüm. Yine onun kollarında geçen bir gecenin ardından huzurlu bir sabaha uyandım. Valent'i işe uğurladıktan sonra iki gündür telefonumdaki sorun için teknik servise gitmek için giyinip hazırlandım. Sürekli ekrana anlamsız yazılar çıkıyordu. Güncelleme miydi yoksa bir kurulum sorunu muydu anlamamıştım ama dün Wendy'le konuşurken de aniden hat kesilivermişti. Önemli bir şey olduğunu düşünmüyordum ama düzeltilmesinde fayda vardı. Valentino arar da ulaşamazsa çıldırırdı. Nikolai'ye arabayı hazırlamasını söyledikten on dakika sonra çantamı ve ceketimi alıp evden çıktım. Arabaya bindim. "Telefonumu gösterebileceğim bir teknik servise götürebilir misin beni?" Markasını, modelini görmesi için telefonumu ona uzattım. "Bildiğin bir yer vardır herhâlde." "Elbette, efendim. Önemli bir sorun yoktur umarım." "Ben de anlamadım, gidelim bir gösterelim bakalım. Bir an önce düzeltilebilir bir şeydir umarım. Valent arayıp ulaşamazsa merak edebilir." Yolda "Bildiğim çok iyi bir yer var. Sizi oraya götürüyorum." dedi Nikolai. Onaylayarak başımı salladım. Götürdüğü yerde gerçekten çok ilgilendiler. Önemli bir sorunu da yokmuş zaten, küçük bir kurulum hatası mıymış neymiş. Çok da anlamadım. Yarın saat bile beklemedim, telefonumu geri almam çok sürmedi. Kurulum sorununu düzelten adama yarım yamalak İtalyancamla "Bir daha aynı sorunu yaşamam değil mi?" sorusunu yönelttim. "Sanmıyorum." Bir şeyler daha söyledi ama anlamakta zorlandım. İtalyanca yabancı olduğum bir iki kelime kullandı. "Anlamadım. İngilizceniz varsa açıklar mısınız?" "Telefonunuzdaki takip programı demiştim. Önce sorun onun bir uzantısından dolayı kaynaklanıyor sanmıştık ama sorun yok. Kurulumla ilgili olduğu için düzelttik. Bir daha aynı sorun tekrarlanmaz." Duraksadım. "Takip programı mı?" "Evet." Karşımdaki adam verdiğim karşılıktan ötürü benden daha şaşkındı. "Telefonunuzda takip programı var, bilmiyor muydunuz?" Nikolai de ben de birbirimize baktığımızda neye uğradığımı şaşırmıştım. Takip programı. İyi de neden? ...
*
YAZAR NOTU: Hi guys! 🌸 Yeni bölümümüzle yine buradayım! Umarım çok bekletmemişimdir. Birkaç gündür Malatya'da olduğum için buralarla çok ilgilenemedim. Biraz ailemle vakit geçiriyorum ama sizleri de ihmal etmemek adına 110 Bin okunmaya özel yeni bölümümüzle karşınızdayım! Bölümümüzü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. Yeni bölümde bizleri neler bekliyor? Bu takip programı meselesi nedir, arkasından ne çıkacak sizce? Wendy ve Luigi cephesinde bizleri neler bekliyor? Tahminlerinizi ve istek sahnelerinizi buraya yazabilirsiniz. 💖 Hayalinizdeki Lâlentino sahnelerini ve yeni bölümdeki istek sahnelerinizi buraya yazabilirsiniz. Beni, bizi sosyal medya hesaplarımızdan takip edip desteklemeyi unutmayın olur mu? Aşağıda sosyal medya hesaplarımızı bulabilirsiniz. Sevgiler ve de bol kokulu öpçükler! 😘
•••
SOSYAL MEDYA
HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI
|
0% |