Yeni Üyelik
71.
Bölüm

❅ Napoli'de Bir Gece | 48/3

@buzlarkralicesi

-48/3-

❝Lâl❞

Dakikalardır gözlerime bakan adam ne dediğimi anlayamamış gibi görünüyordu. Ya da inanamaz hâldeydi, bilemiyordum. "Lâl, sen ne dediğinin farkında mısın?"

"Farkındayım. Hiç bu kadar farkında olmamıştım." Hâlâ şoku atlatamamış olan adamın yüzüne bakıyordum. "Katerina'nın söylediklerini çok düşündüm Valentino. Aramızda gizli saklı hiçbir şey kalsın istemiyorum. Diğer kadınların bilip benim bilmediğim bir şey kalmamalı. Kimse kullanamamalı bunu bize karşı. Katerina ne biliyorsa, ne yaşadıysa ben de deneyimlemek istiyorum. Dış dünyandan çok iç dünyanı görmek istiyorum. Senin benden önceki dünyanı tanımak istiyorum."

Önümden geçip giderken başını iki yana sallıyordu. "Bu mümkün değil." Adımları camın önünde duraksadı. Mantıksız bir şey olduğunu düşünüyordu ve asla bunu gizlemiyordu.

"Neden mümkün olmuyor?"

"Çünkü bu deli saçması!" Ellerini yana açmış patlarken nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. "Lâl, ben hiçbir zaman sana o şekilde davranmayı düşünmedim. Canını acıtmak istemedim."

"O kadınların benden farkı neydi Valentino? Neden benimle bunu yapmak istemiyorsun?"

"Anlamıyorsun, Lâl. Bu öyle bir şey değil. Bunun ne kadar ciddi bir şey olduğunun farkında bile değilsin."

"Valentino, ben istiyorum." Ellerim omuzlarını kavradı ve gözlerine kararlılıkla baktım. "Ben, istiyorum. Anladın mı?"

"Lâl..."

"İlişkimiz türlü sınavlardan geçti, geçmeye de devam ediyor. Bazılarından zorlanarak geçsek de geçtik, hâlâ bir aradayız. Ben artık aramızda sır, gizli saklı, gizem olsun istemiyorum. Birbirimizin tüm yüzlerini deneyimleyelim istiyorum."

"Benim artık öyle bir yüzüm yok. Benim öyle bir hayatım, o tür isteklerim yok." İsteğimi anlamlandırmaya çalışarak yüzüme baktı ve devam etti. "Lâl, sen bunu aramızda bir mesafe kalmasın istediğin için yapıyorsun ama çok yanılıyorsun. Katerina hâlâ aynı adam olduğumu sanıyordu. Ama ben değiştim. Özellikle seni tanıdıktan sonra çok değiştim. Onun tanıdığı adam değilim artık."

"Tamam işte, ben o eski adamı da tanımak istiyorum. Eğer o adamla tanışsaydım ona da âşık olacak mıydım bilmek istiyorum. Görmek istiyorum Valentino, neden izin vermiyorsun?"

"Çünkü ben o konuyu kapattım."

"Anna bu sebepten öldüğü için mi?"

Duraksadı ve yüzüme baktı. "Ne saçmalıyorsun Lâl?" Bana arkasını dönüp camdan dışarıya baktı. "Alakası yok."

"Anna'nın başına gelenler benim de başıma gelecek diye mi korkuyorsun? Kazara öleceğimden falan mı korkuyorsun Valentino?"

"Hayır." Arkası bana dönük olsa bile sağ elinin alnında gezindiğini görebiliyordum. "Lâl, ben sana o tarzda şeyler hissetmiyorum."

Ona doğru yürüdüm ve kolundan tutup kendime çevirdim. "Bana o tarz şeyler hissetmekten mi korkuyorsun? Hissettikten sonra duramamaktan, sınırını koruyamamaktan mı korkuyorsun? Kendini kontrol edememekten mi korkuyorsun?"

Sessizlikle yüzüme bakan adamın gözlerindeki endişe emarelerini görünce Pietro'nun söylediği şeyler yankılandı kulağımda. Valent'in içindeki canavarı uyandırma, Lâl. O canavarı ehlileştirmek Valentino'nun yıllarına mâl oldu. Emin ol o canavarı uyandırmak istemezsin.

O canavarı uyandırdığımda neler olacağını merak ediyordum çünkü tıpkı Valent'e dediğim gibi, onun en tehlikeli yüzüyle tanıştığımda da ona karşı duygularım aynı kalacak mıydı bilmek istiyordum. Bu merakın beni götürebileceği yeri bilemesem de Pietro'nun sözleri kafamı karıştırmaya devam ediyordu.

Merak kediyi öldürür, derler. Şuan mutlu musunuz? Senin için önemli olan bu. Geçmişin peşini bırak. Aksi hâlde sonuçtan pişmanlık duyabilirsin.

Söylediklerimi sessizlikle karşıladığını gördüğüm zaman üsteledim. "Ne kadar acımasız olabildiğini, ne kadar ileri gidebileceğini görmek istiyorum."

Söylediklerim delice gelebilirdi. Ama beni ancak benim gibi düşünen biri anlayabilirdi. Tamam, şimdi Valentino, canavarını içindeki gizli bir mahzene gömmüş olabilirdi ama ya yıllar sonra evlenip çocuklarımız olduğunda, mutlu olduğumuzda birdenbire o canavar zincirlerinden kurtulup hayatımıza yeniden girerse? Kursakta kalan heves ve bastırdığımız arzular bizi ani bir patlamayla tehlikeli yollara sürükleyebilirdi. Ben Valent'e bunları söylerken aslında bunları düşünüyordum. Sonra durdum ve düşündüm. Aptal mısın Lâl? Ölüyorsun. Artık yıllar sonrasını düşünmene gerek yok. Aslında merak ettiğin şey karşılaşacağın o canavara da âşık olup olmayacağın, değil mi? Sanırım doğru soru buydu. Ve yanıtını da çok iyi biliyordum.

"Bunu kabul etmiyorum, Lâl. Böyle bir şey olmayacak."

"Ben istiyorum." Karşılık vereceği sırada sözünü kestim. "Bunun için sana zaman tanıyorum. Düşünmeni istiyorum." Ellerimin arasındaki yüzüne baktım, gözlerim onu hipnotize eder gibi gözlerindeydi. Yanağını okşadım. "Lütfen."

Birkaç saniye öylece durduktan hızla bakışlarını kaçırdı benden. "Sen ne istediğini bilmiyorsun bile, Lâl. İstediğin şeyin nelere mâl olabileceğini tahmin dahi edemiyorsun. Mantıklı düşünemiyorsun, beni tedavi etmek için kendini tehlikeye atıyorsun." Başını iki yana salladı. "Bunu yapma. Yapma. Çünkü ben bunu yapmayacağım."

Yatağın köşesinde otururken bakışlarım ona dönüktü. "Bak, senin anlayamadığın şey de bu. Ben sonucu ne olursa olsun o Valentino'yla tanışmak istiyorum. Her şeyi göze alarak. Hiçbir şeyden seni sorumlu tutmayacağım, seni yargılamayacağım. Sadece sınırlarını tanımak istiyorum. Biliyorum, kulağa delice geliyor ama merak ediyorum." Tam karşı çıkacağı sırada sözünü kestim. "Şimdi bir şey söyleme. Biraz düşün. Sonra bu konuyu tekrar konuşuruz." Yorgun hissettiğim için üstelemek istemedim. Düşünmesi için biraz zaman verdim.

Sanki yorgunluğumu yüzümden okuyan adamın meraklı bakışlarıysa beni süzüyordu. "İyi misin?" Aceleci yüz ifadesi bir yanıt arıyor gibi üzerimde geziniyordu. "Başın döndü sanki."

Onu daha çok endişelendirmek ya da şüphe uyandırmak istemedim. "İyiyim, bir sorun yok merak etme." Yol dolayısıyla biraz yorgun hissediyordum. Bu yüzden banyoya doğru yöneldim. "Ben bir duşa gireyim. Çok yorgunum. Çıkınca da biraz uzanırım, geçer."

"Emin misin? Seninle gelmemi ister misin? Başın çok dönüyorsa banyoda düşüp başını çarpabilirsin. Eğer kötü hissediyorsan-"

"Yok daha neler Valentino, iyice abarttın. Her şey yolunda diyorum sana. Merak etme sen."

Ben ne kadar merak etmemesini söylesem de duştan çıktığımda o yine odada beni bekliyordu. Yatakta ayaklarını uzatmış oturan adamın yanına geldim. Hiçbir şey söylemeden yanına uzandım. Eli ıslak saçlarımda gezinirken "Saçların ıslak, üşüteceksin." diye mırıldandı.

Sözüne karşılık vermeden ona sokuldum. Yeniden onun saçlarımı okşayan ellerine ve verdiği huzura kavuştuğum için mutluydum. Elim göğsündeki yerini alırken "Bir tatile mi çıksak?" dedim yalnızca. Onunla geçirebildiğim kadar çok zaman geçirmek istiyordum. "Söyle bol yeşillikli, sıcak bir yere." Huzurlu olduğumu hissettiren bir ses tonuyla ekledim. "Birbirimizi yeniden keşfedebileceğimiz bir yere."

Dalgın elleri saçlarımı arşınlarken "Çok istiyorsan gideriz." diyerek yanıtladı.

"Gerçekten mi?"

"Tabii ki."

"Çok işim var, erteleyelim falan demeyecek misin?"

Dudakları kıvrıldı. "Öyle mi dememi tercih ederdin?"

Gözlerimi kırpıştırarak "Tabii ki hayır." dedim. Sanki zamanımızın daraldığını hissediyormuş gibi işlerini bahane etmekten uzak bir biçimde tatil fikrime sıcak bakması beni neşelendirmişti. "Genelde hep yoğun oluyorsun ya, o yüzden şaşırdım."

"Sen istiyorsan zaman yaratırım." Başımı kaldırıp dudaklarından öptüm. Ayrıldığımızda beni uslandırmak için kaşlarını kaldırarak "Hadi saçlarını kurulayıp üzerini değiştir." dedi. "Yoksa hem üşüteceksin hem de..." Kuşağı gevşemiş bornozumun dekoltesindeydi bakışları. "Ben kendimi daha fazla tutamayacağım."

"Kendini tutmak zorunda olduğunu nereden çıkardın ki?" Elini yakalayıp dekoltemden içeri soktum. Göğüs oluğumu avuçladığında gözlerimi kapayıp başımı geriye attım. Oyunbaz bir inlemeyle onu baştan çıkarmak niyetindeydim. Parlayan gözlerinin içinde yangınların oynaştığını görmüyormuş gibi hararetli nefesler alıp verdim. Yüzünü yalayan arzulu nefeslerimi yok saymaya çalışsa da onun için ne kadar zor olduğunu görebiliyordum. Üzerine otururken bornozumun eteklerini kenarlara sabitleyip bacaklarımı araladım. Diğer elini alıp aralanmış bacaklarımın arasına soktum. Beni okşamasına izin verdim. "Beni istemediğini söyleyemezsin değil mi?"

"Beni öldürmeye mi çalışıyorsun?" Dudakları aç bir öpücük çaldı dudaklarımdan. Ama daha fazlasını yapmadı. "Eğer bunu yapmayı amaçlıyorsan başarmak üzereydin. Tamam, teslim oluyorum." Beni kâğıttan bir bebek gibi kucağına alıp yatağın diğer yanına koydu. "Hadi biraz uyu. Uçakta bir dakika bile gözlerini kapatmadığına eminim. Yorgun görünüyorsun." İmalı bakışları üzerimi arşınladı. "Kendine geldiğinde elimden kurtulabileceğini sanıyorsan çok yanılıyorsun."

Çapkın bakışlarına gülümseyerek yanıt verdim. Çok iyi biliyordum. Başımı salladım ve söylediğini yaptım. Valentino "Halletmem gereken küçük işler var. Çalışma odasında olacağım." diyerek odadan çıktıktan sonra üzerimi değiştirip saçlarımı kuruladım ve yatağa uzandım.

Gerçekten de çok yorulmuştum. Gözlerimi kapattığım an uyumuşum. Hem yorgunluk hem de yeniden güvende olma hissi. Yuvamdaydım. Bunun bilincinde olduğum için bebekler gibi uyudum.

Uyandığımda öğlen olmuştu. Usulca yataktan kalktım. Ter içinde kalmıştım. Henüz kıyafetlerim de yerine yerleştirilmemişti. Bavullarım yerde duruyordu. Muhtemelen ben odada olduğum için Nina rahatsız etmek istememişti. Kıyafet dolabına yöneldim ve Valent'in elime gelen ilk şeyini üzerime geçirdim. Siyah tişörtü dizlerime kadar uzayan bir elbise gibi olmuştu bana.

Odadan çıkıp merdivenlerden aşağı indim. Ses seda yoktu. Valentino çalışma odasında işlerini hallediyor olmalıydı. Ya da belki o kadar uzun süredir uyuyordum ki işlerini bitirip dışarı çıkmıştı. Onun için bir şeyler yapmak istedim. Küçük, hoş bir sürpriz. Telefonumdan kurabiye tariflerine bakıyordum. Aşk kurabiyesi yapmak istedim. Kalp şeklinde beyaz, üzerinde kırmızı kurdele şeklinde şeker hamurları olan hoş bir kurabiye gibi görünüyordu. Muzırca güldüm. Umarım malzemelerimiz vardır. Mutfakta Nina yemek hazırlıklarıyla ilgileniyordu. Rica ederek onu dışarı çıkardım. Şimdi mutfak bana kalmıştı. Dilediğim gibi sürprizimi hazırlayabilirdim.

Hiçbir şeyin yerini bilmiyordum. Ama bulurdum. Kurabiye kalıpları, merdane, un, şeker... Çoğunu bulmuştum. Şansıma kırmızı ve pembe renginde şeker hamurları vardı. Kırmızı olan işimi görmeye yetecekti. Saçlarımı topuz yaptım. Telefonumdan şarkı açıp kolları sıvayarak işe koyuldum.

Üç yumurtayı kırdım önce
Portakal dilimledim ince ince
Göz kararı da biraz süt kattım
Kalktım sana kek yaptım

İnsan neler yapar isteyince
Bu bir şey değil düşününce
Ben de tarifi öğrenince
Kalktım sana kek yaptım

Merdaneyle kurabiye hamurumu kalıplar için düzeltirken neşeyle dinlediğim şarkıyı kendime göre değiştirip karman çorman ederek bağıra bağıra söylüyordum.

Çırptım, çırptım, karıştırdım
Kendimi onunla yarıştırdım
Kimse kimseye benzemez
Sana kurabiye yaptım!

Bir anda arkamdan sarılan kolların varlığını hissedince irkildikten sonra gülerek arkama döndüm. "Demek bana kurabiye yaptın." Kollarını bana saran adam hâlimi komik bulmuş olacak ki gülerek söylüyordu bunları. Kaşlarını havaya kaldırmış, yüzünde karizmatik gülünç bir ifade vardı. Yüzüme daha dikkatli baktığında alaycı gülüşünün dudaklarında yayıldığını fark ettim. "Hımm... O zaman tadına bakalım."

"Henüz pişmedi."

İşaret parmağını burnuma daldıran adamın parmağına bulaşan unu görünce ne demek istediğini anladım. Parmağındaki unun tadına baktıktan sonra bakışları yeniden bana döndü. "Oldukça lezzetli görünüyor." Beni baştan aşağı süzerek ekledi. "Ve iştah kabartıcı."

Başımı çevirip yan taraftaki aynada yüzüme baktığımda utançla kızardım. Burnum ve yanaklarım una bulanmıştı. Bu rezil ve komik hâlimi görmüş olması bir yana, kafamın tepesindeki topuzum da oldukça gülünç ve dağınık görünüyordu. "Ya dalga mı geçiyorsun Valentino? Rezalet görünüyorum şuan!"

Valentino ise işaret parmağıyla burnuma dokunurken gözlerinde şefkat gizliydi. "Çok sevimli görünüyorsun." Az önce parmağının dokunduğu yere bu kez dudakları gitti ve beni burnumdan öptü. Benim de dudaklarım onun dudaklarını yakalayıp bir öpücük çaldıktan sonra sağ elimi gizlice un paketinin içine daldırdım.

Ayrılır ayrılmaz üzerine un saçtıktan sonra işaret parmağım burnuna un sürdü. "Artık sen de benim kadar sevimlisin, emin ol."

Üstüne başına baktıktan sonra "Sevimli görünmek en son istediğim şey küçük hanım." dedi sahte bir gücenmeyle. Aynı un paketine elini daldırıp hızla üstüme un fırlattı.

Üzerimde onun tişörtüyle benden intikam almak için peşimden koşan adamdan kaçarken salona kadar her yer un olmuştu neredeyse. Koşarak kaçarken ne düşünüyordum acaba, ondan kaçabileceğimi mi? Ayağım takılıp salondaki koltuğa sırtüstü düştüğümde kıskıvrak yakalanmıştım. Üzerime çıkan adam beni mengene gibi sıkıştırmıştı. Sol diz bacaklarımın arasındaki boşlukta bükülmüş bir biçimdeyken gözleri üzerimde geziniyordu. "Üstünde benim tişörtümle ne kadar baştan çıkarıcı göründüğünün farkında mısın acaba?" Elleri tişörtün altında ilerlerken tişört göbeğime kadar sıyrılmıştı. Göbeğimden yukarı doğru çıkan avuçları göğüslerimi bulup avuçlarken yutkundu. Onları okşarken az önceki sorusunun yanıtını kendi bulmuş gibi başını aşağı yukarı sallıyordu. "Elbette farkındasın."

Sanki sabah bornozuyla o kadar oyunu oynayan ben değilmişim gibi utangaç bir yüz ifadesiyle kızardım ve başımı yana çevirdim. Göz teması kurmamaya çalışarak onu ittim ve kollarından kurtulup ayağa kalkarken açıklamada bulundum. "Ben, şeyi şey yapıp şeyden şey alayım." Ben bile açıklamamdan hiçbir şey anlamazken arkamda gülerken bıraktığım adamın bir bok anlamadığına yemin edebilirdim.

Yukarı çıkıp üzerime daha makul şeyler giydim. Ben Nina'yı mutfaktan çıkardığım sırada o da boş durmamış, eşyalarımı yerleştirmişti. Dolaptan beyaz tişörtüm ve buz mavisi bol eşofmanımı giyip aşağı indim. Hazırladığım kurabiyeleri fırına verdikten sonra rahat bir nefes aldım.

Valentino bir süre ortalardan kaybolduktan sonra mutfağa geldiğinde ben fırının karşısında ellerimi çeneme yaslamış kurabiyelerimi pişerken izliyordum. Bu hâlimle ciğeri izleyen kedilere benzediğime emindim.

Yanıma gelen adam "Neyi izliyorsun böyle?" diye sorarken merakla fırına bakıyordu.

"Sana pişirdiğim kurabiyeleri."

"Böyle izlemen gerektiğine emin misin?"

Abartılı bir ifadeyle "Yanmaması lazım! Sana yaptım onları." diyerek karşılık verdim. "Hem izlemek hoşuma gidiyor."

Zaman ayarlı fırın, kurabiyelerimin piştiğine dair haber verince ellerimi neşeyle çırptım. "Olley!" Heyecanla fırının kapağını açtım. Bir anlık unutkanlıkla tepsiye dokunduğumda elim yanar yanmaz hemen geri çektim.

Bu dikkatsizliğime kızmakla endişelenmek arasında kalan adam ellerimi ellerinin arasına aldı. "Yandın mı?"

"Çok kötü değil, hemen kurtardım ellerimi."

Kızaran parmak uçlarıma bakan adam gözlerini bana doğru devirerek "Çok güzel kurtarmışsın, tebrikler." diye yanıtladı. Sesinde kinaye vardı.

Yanığın acısıyla uflamamak için kendimi zor tutarken artistlik taslıyordum. "Canım acımıyor bir kere tamam mı?"

"Hadi gel şunu suya tutalım."

Ellerimi soğuk suya tutunca biraz daha iyi oldu ellerim. Ayrıca gerçekten de çok yanmamıştım. Valentino'yu bahçeye çıkması için ikna ettikten sonra ona sürpriz için hazırladığım kalpli aşk kurabiyelerime döndüm. Tepsiye geri dönüp bu sefer ılımasına rağmen daha ihtiyatlı yaklaştım ve kurabiyelerimi güzel bir tabağa koyarak sunuma hazırladım. Çok güzel görünüyorlardı. Kalp şeklinde beyaz kurabiyelerin kenarlarında ince kırmızı şeritler ve ortasında kırmızı kurdele vardı. Tam bir aşk kurabiyesiydi yani.

Çayla birlikte kurabiyelerimi bahçeye çıkardığımda masada oturan Valentino bacak bacak üstüne atmış etrafı seyrediyordu. Elimde çaylar ve kurabiyelerden oluşan bir tepsiyle ona yaklaştım. "İşte aşk kurabiyelerimiz geldi!"

Uğruna ellerimi yaktığım olaylı aşk kurabiyelerime uzay mekiği gibi dikkatle bakan adam kaşlarını çattı ve merakla birini eline alıp "Çok güzel görünüyor." dedikten sonra tadına baktı. Yüzünde olumlu bir ifade belirdiğinde tahmin ettiğim gibi "Hiç fena değil." dedi. "Tadı çok güzel."

"İlk defa yaptım. Yani daha tam mükemmel olmamış olabilir ama..."

Elinde kurabiyenin kalanını da ağzına attığında keyifle çiğnedi. "Nefis."

Aferin almış öğrenci gibi göğsüm kabarmıştı. Çok mutlu ve huzurluydum. Eskisi gibi mutlu günlerimize bu kadar çabuk döneceğimizi düşünmemiştim. Valentino'yu öyle çok kızdırmıştım ki herhâlde beni öyle çabuk affedemez diye düşünmüştüm ama düşündüğüm gibi olmadı. Çaylarımızı içerken kurabiyelerimizi yedik. Güzel bir gündü.

Ertesi gün Valentino şirkete biraz erken gitmişti. İşleri ve toplantıları olduğunu söyleyince bir şey diyemedim. Ama bütün gün evde çok sıkıldım. Ben de bir ilke imza atıp onu iş yerinde ziyarete gitmek için hazırlandım. Bundan hoşlanacak mıydı bilmiyordum ama her zaman bir gövde gösterisi iyi olurdu. Isabella gibilere arada bir kendini göstermen gerekiyordu. Valentino her ne kadar inanmasa da Isabella'nın onda gözü olduğuna emindim. Bu çok şaşırtıcı bir durum değildi. Kim bilir iş yerinde bu tür ne kadar çok kadın vardı. Onlara karşı kendini göstermek gerekiyordu.

Siyah, tek kollu, yırtmaçlı kısa bir elbise seçtim. Bu gövde gösterisi için uygun bir kıyafet olurdu. Ne çok özenli ne de çok özensiz. Tam aradığım gibi bir elbise. Aslında uzun kıyafetlerimden birini de seçebilirdim ama tuvalet görüntüsü versin istemiyordum. Sanki çok özenip gelmiş buldumcuklar gibi olmak istemedim. Gayet gündelik ve şık bir kıyafet seçtiğimi düşünerek uygun bir makyajla süslendim. Aynaya baktım. Siyah topuklu ayakkabım ve aynı renkte bir çantayla kombinim gayet güzel görünüyordu. Tebessüm ettim.

Kapıya çıktığımda Montrel emrimdeydi. Valentino artık onun dışında kimseye güvenmiyordu. Malûm, Nikolai vakasından sonra. Onun adamlarını da Pietro'yla kurduğumuz plan yardımıyla mimleyip imha etmişti.

Şirkete gitmek istediğimi söyleyip arabaya bindim. Başta hafif bir şaşırsa da ikiletmeden beni götürdü adam. Herhâlde bunca zaman pek şirkete gitmek istemeyen benim aniden bunu istememe şaşırmış olmalıydı.

Şirketten içeri girdiğimde yönetim katına yönlendirildim. Ayrıldığımız bilgisiyle sevindiğini tahmin ettiğim Isabella beni karşısında görünce hem şaşkın hem de hüsrana uğradığını gizlemeye çalışıyordu. "Hoş geldiniz, buyurun."

"Hoş buldum Isabellacığım, nasıl gidiyor? Görüşemedik?" Ona aynen onun gibi hatta daha sinir bozucu bir şirinlikle karşılık veriyordum.

"İ-İyi..."

"Valentino odasında mı?"

"Geleceğinizden haberdar mıydı?"

Hâlâ barıştığımızdan haberi yokmuş gibi davrandığına göre gündemden geri kalmıştı. Pietro yoluyla kulağına gittiğini düşünüyordum ama gitmemişti demek. Sinir bozucu bir özgüvenle güldüm. "Tatlım, haberi olmasına gerek yok ki. Nişanlıma sürpriz yapmaya geldim. Sürprizler söylenmez, bilirsin ya." Göz kırptım.

Az önceki buzlar kraliçesi duruşunun ardından tavrım tüm özgüvenini yerle bir etmiş olmalıydı ki duraksadı. "Kendisi şuan toplantıda, çıkar çıkmaz haber veririm."

"Çok teşekkür ederim hayatım, ben şurada oturayım." Tam koltuklara yönelirken tekrar ona döndüm. "Ha, beklerken bir kahveni içerim." Tebessüm ederek "Sade." diye ekledim.

"Tabii, hemen ben..." Kahve için yanımdan alelacele ayrıldığında koltuklara yönelip oturdum.

Kahvem geldi, keyifle içtim. Zaten kahvem bitmeden de toplantı bitmiş olacak ki kapı açıldı ve bir sürü adam ellerinde dosyalarla odadan çıktılar. Isabella'nın haber vermesine fırsat bırakmadan odaya girdim ve kapıyı suratına kapatmadan önce kadına sevecen bir gülümseme bıraktım. "Rahatsız edilmek istemiyoruz, mümkünse."

Kapattığım kapıya yaslanarak arkama döndüm. Odada yalnız kalan adam koltuğunda oturmuş bana bakıyordu. "Lâl." Yüzü aydınlanmıştı, anladığım kadarıyla sürprizimden hoşnut görünüyordu. "Senin ne işin var burada?"

"Sana sürpriz yapmak istedim. Rahatsız mı oldun yoksa?"

Tek kaşını kaldırarak baştan çıkmaya hazır bir gülüşle karşılık verdi. "Bu mümkün mü sence?"

Arkasına yaslandığım kapıyı tek bir hamleyle kilitledim. "Bunu duyduğuma sevindim." diye mırıldandım. Bakışlarının kilitlediğim kapıda olduğunu görünce keyifli gülüşüm tüm dudaklarıma yayıldı.

Şüpheyle kısılmış gözlerini bana dikti. "Aklında yine ne var senin?"

Başımı öne eğip güldükten sonra ona doğru yavaş yavaş yürüdüm. Baştan çıkarıcı bir bakışla adeta soydum onu. Ellerimi masasına dayarken kulaklarına uzanıp fısıldadım. "Aklımda seninle ilgili çok kötü şeyler var, Valentino Riccardo." Kulağına daha da sokuldum. "Tahmin bile edemezsin." Kulağını yumuşakça dişledim. Bu durumdan tahrik olmuş gibi alev alev bakışlarla yüzüme baktı. Ben de ondan farklı değildim.

Etrafında dolanıp koltuğunda oturan adamın tam arkasında durdum. "Yoğun bir gündü. Yorulmuş olmalısın." Eğilip "Sana masaj yapmamı ister misin?" diye fısıldadım. O sırada ellerim sorgusuz sualsiz omuzlarına masaj yapmaya başlamıştı bile. Kasları gerilen adamın kendine hâkim olmakta zorlandığını anlamam zor olmadı. "Kasma kendini, rahat bırak." Kulağına öpücük gibi yumuşak mırıltılar bırakıyordum.

Usulca dönüp masasının kenarına, onun tam karşısına oturdum. Bacaklarımdan birini onun omzuna attığımda adamın dudakları kontrol dışı bacaklarıma gitti. Bir süre sonra onu ve dudaklarını kendimden uzaklaştırdım, bacağımı indirdim ve yavaşça kayarak adamın kucağına oturdum. Vücudunun gerildiğini hissedebiliyordum. Kolları önce belimi sardı, daha sonra kalçalarımı kavradı. Altımda nabız gibi atan sertliği hissedebiliyordum.

Ellerim kemerini çözüp fermuarını indirdi. Onun elleri de benim eteğimin altına gitmişti. İç çamaşırından kurtarıp serbest bıraktığımda ellerimle sertliğini okşayıp rahatlatmaya koyuldum. Adamın iç çamaşırımın ipleriyle oynayan elini yakalayıp daha derinlere götürdüm. Külodumun altındaki üçgen ıslaklğın şehvetli derinliklerine. "Senin için nasıl ıslandığımı görmüyor musun? Sana ne kadar hazır olduğumu..."

"Sanki ben çok farklıymışım gibi..."

Aldığım yanıt memnuniyetle gülümsedim. Parmaklarının daha rahat sızabilmesi için ileri hamle yaptım ve kendimi ona sundum. Onun yüzündeki delici ve şeytani bakışların karanlığında kavrulurken sessiz bir inilti koptu dudaklarımdan. Dilim onun dudaklarını içerken aşağı sürüklenip çenesine ve kulak memesine indi. Parmaklarının içimdeki gitgellerini kendi isteğimle sonlandırırken ikimiz de nefes nefese kalmıştık. İç çamaşırımı el çabukluğuyla çıkardıktan sonra kendimi onun rahatlamak için kıvranan sertliğine bastırdım. O an ikimiz de dudak dudağaydık ve birbirimizin ağzına inledik. Üzerinde gidip gelmeye alışan kalçalarım otomatik bir biçimde zıplar vaziyetteydi. Ellerim yüzünü kavrayıp çenesini kaldırdı. "Senin için yalnızca ben varım. Benim için de sen..."

Nefes nefese "Buna itiraz eden yok." diyerek inledi. Susuzluktan dili damağı kurumuş gibi yutkundu gözlerime bakarken. "Unuttun mu? Hâlâ seninim. Ve sonsuza dek."

Dudaklarının arasında gülüşürken başımı sallayarak yeminimizi tekrarladım. "Hâlâ seninim. Ve sonsuza dek."

❝Valentino❞

Lâl ile rüya gibi zamanlar...
Yaşadığımız onca sorundan, atlattığımız fırtınalardan sonra buna ancak rüyamda inanabilirdim. Zaman zaman çok az bir ömrüm kaldığına dair şüphelerim bile oluyordu. Normalde rüya gibi zamanlar geçirirdik ancak hemen sonrasında bizi yeni bir kaos veya kavga sebebi kapıda bekliyor olurdu. Bu yüzden mutlu ve şaşkındım doğrusu.

Ortada huzursuz olmam gereken hiçbir şey yoktu. Her şey yolundaydı. Lâl yeniden benimleydi, yine benimdi. Birbirimize tapıyorduk. Ancak Lâl'in sürekli bahsettiği o kötü iç sesi zincirlerinden kurtulup bana bulaşmış gibiydi. İçim huzursuzdu. Yolunda gitmeyen bir şey varmış gibi hissettiriyordu. Belki de Lâl ondan önceki hayatımdan bahsettiği için öyle hissediyordum ama... Bilemiyordum.

Bugün beni şirkette ziyarete geldiğinde hem şaşırmıştım hem de çok sevinmiştim. Yaşadığımız o güzel dakikalar... Adeta rüya gibiydi.

Ancak bu uzun sürmedi. Akşam evimizin banyosunda tıraş olurken onun cam gibi net duşa kabindeki görüntüsüne gözüm kayıyordu. Şampuanladığı saçlarını duruladıktan sonra bakışları bana dönen kadın yine beklemediğim bir yerden sordu. "Söylesene, beni hiç öyle hayal etmedin mi?" Neyi kast ettiğini bakışlarından anlıyordum. Geçmişteki seks yaşantımdan bahsediyordu. "Kendimi sana sunarken. Ve sana itaat ederken."

Bu yanıtlamak istediğim bir soru değildi. Bu yüzden dudağımın kenarı kıvrılırken baştan savma bir cevap verdim. "İtaat etmek senin doğanda yok."

"Ya içimde bir yerlerde varsa ve bunu çıkarabilirsek? Seninle..."

İşte bu sorunun yanıtı benim bile sistemimi sekteye uğratacak cinstendi. Onu hiçbir zaman o şekilde hayal etmemiştim. Onunla her şeyi yaşamaya hazırdım ama bunu hiç düşünmemiştim. Çünkü o benim için farklıydı. Bunu asla kabul etmeyeceğini düşündüğüm için teklif dahi etmemiştim. Aklımda, kalbimde onu çok farklı bir yere koymuştum ve onu kaybetmekten korktuğum için de bu düşünceyi silip atmıştım zihnimden. Şimdi benim içimden kazıyıp yok ettiğim o düşünceyi Lâl'in kendisi diriltmeye çalışıyordu.

Tanrım... Yeni sınavın bu mu? Gerçekten mi?

❝Lâl❞

Akşam banyoda birlikte vakit geçirmek gerçekten iyi hissettiriyordu. Bu aynı mekânda ayrı ayrı aktiviteler olsa bile. Duşta saçlarımı yıkadığım sırada camın arkasında tıraş olan adamın kaçamak bakışlarını üzerimde, çıplak bedenimde hissediyordum. Şimdi tam sırasıydı. "Söylesene, beni hiç öyle hayal etmedin mi?" Bakışları neyi kast ettiğimi anlamamaktan çok uzaktı. Merak bile etmiyordu. Çünkü anlıyordu. Ama ben durmadım, bastırdım. "Kendimi sana sunarken. Ve sana itaat ederken."

"İtaat etmek senin doğanda yok." Kaçamak yanıtlar. Pek Valentino Riccardo'nun kalemi değildi.

"Ya içimde bir yerlerde varsa ve bunu çıkarabilirsek? Seninle..."

Aklındaki soru işaretlerinin bir bilgisayar sekmesi gibi her saniye daha da arttığını görebiliyordum. Düşüncelerine bu fikri sokmuştum. Zehri aşılamıştım. Şimdi zerk etmesini bekleyecektim. Çünkü bunu görmek istiyordum. O yüzüyle tanışmak. Beni ne kadar zorlayacağını, canımı ne denli yakabileceğini deneyimlemek istiyordum. Benden önceki Valent'le tanışmak istiyordum.

Odamıza döndüğümüzde daha büyük bir sorunumuz olduğunu unutmaya çalışsam da aklımdan hiç çıkmıyordu. Eninde sonunda sağlığımla ilgili sakladığım şeyi ona söylemek, anlatmak zorundaydım. Ama bu göründüğünden daha zordu. Belki de ona alıştırarak bu fikri aşılamalıydım. Bilemiyordum.

Pijamalarımı giyip yatağa yattığımda Valentino yanımda doğrulmuş bir biçimde elindeki tableti kurcalamaya bıraktı ve kapatıp komodinin üzerine bıraktı. Şefkatli bakışlarım onun yüzünde gezindi. Ellerim yine istemsizce yüzünü avuçladı. Öldükten sonra bunu hissedemeyeceğimin farkındaydım ama onsuzluk her evrende ağır bir histi. Ölümden sonra artık canımı yakmayacak olsa bile şuan çok yakıyordu. Yüzünün her zerresini doya doya izlerken karşımdaki adam merakla gözlerime bakıyordu. "Bana neden öyle bakıyorsun?"

Omuz silktim hiç dercesine. Dudaklarım az önce doya doya izlediği yüzünün her zerresini yumuşak öpüşlerle taçlandırdı. "Bakmaya doyamıyorum da ondan." Gözlerine bakarken samimiyetle ekledim. "Bazen bu adam benim mi gerçekten diye düşünürken buluyorum kendimi. Her zerresine hayran olduğum bu adam benim mi? Ben bunu hak edecek ne yaptım?"

Başını öne eğerek gülen adam yeniden gözlerime baktı. "Evet, bu adam senin. Her zerresiyle."

Usulca başını dizime yasladım ve tembel parmaklarım saçlarını okşamaya başladı. Saçların sahibi adamsa itiraz etmedi. "Ölmeden önce yapılacaklar listemi hatırlıyor musun?"

"Hı hımm..." Mayışmış ses tonuyla o da en az benim kadar yorgundu. Tatlı bir yorgunluk.

"Hayat ne kısa değil mi?"

"Öyle."

"Yani... Eninde sonunda hepimiz göçüp gideceğiz bu dünyadan."

"Hımm..."

"Sen de, ben de öleceğiz." Konuyla çok ilgili görünmüyordu. Anlatmaya çalıştığım şeyin ne olduğunu bilmediği için laf olsun diye dinliyordu, farkındaydım. Çünkü ben de öyleydim. Hepimiz ölümün olduğunu ve bir gün öleceğimizi biliriz ama ölüm kapıya dayanmadan durumun ciddiyetini anlayamayız. Ölümle ilgili her söz hoş bir seda olarak akıp gider zihnimizden. Valentino da bu bilinçsizlikle dinliyordu beni. "Hangimiz diğerinden önce olur bilinmez tabii ama..." Kaçamak bir ifadeyle onu denedim. "Belki de ben senden önce ölürüm, kim bilir..."

Gerilen adam sakinlikle başını dizlerimden kaldırdı. "Nereden çıktı bu şimdi?"

"Öylesine. Sohbet ediyoruz, Valentino."

Yumuşamaya çalışan gözleri bu düşünceye alışmaya çok uzak olduğunu yeterince hissettiriyordu. "Eğer birimiz önce öleceksek, muhtemelen yaptığı işten dolayı bu kişi ben olurum."

Bu hisle sağ elimle kulağımı çekiştirip komodine vurdum. "Ay Allah korusun."

İşaret parmağını bana doğru uzatarak "Gördün mü, ne kadar rahatsız oldun." dedi sanki bana ders vermek ister gibi. "Öyleyse neden bana aynı hissi yaşatıyorsun?"

"Dünyanın bin bir türlü hâli var, Valentino. Eğer ben senden önce ölürsem belki buna alışmana yardımcı olur diye ben-"

"Benim yaşadığım bir dünyada senin ölmene alışmak mı?" Yüzü kaskatı kesilmiş bir biçimde bana yaklaştı. "Bu mümkün değil, mia bella. Sen ölürsen bu benim de öldüğüm anlamına gelir." Bakışlarındaki karanlık kararlılık nefesimi kesmişti. "O yüzden bana bir daha ölmekten falan bahsetme olur mu?"

Onaylayarak başımı sallarken gülümsemeye çalışıyordum. Sağ elim saçlarını okşadıktan sonra yanağına gitti. "Hayat devam ediyor, Valentino. Ben öldüm diye dünya dönmeyi bırakmayacak. Eğer ben ölürsem hayatına devam etmeni istiyorum. Yasın bittiğinde hayata geri dönmeni, mutlu olmanı istiyorum."

"Lâl, bir daha böyle konuşma. Kalbini kırmak istemiyorum." Başımı göğsüne yasladı. "Sensiz nasıl mutlu olabilirim söyler misin? Ben sensiz öleceğimi söylüyorum, sen yastan sonraki mutluluktan falan bahsediyorsun. Delirdin mi sen? Neden böyle konuşuyorsun şimdi?"

Aceleyle reddetti. "Hiç. Vallahi hiç. Rahat battı, ondan." Şakayla karışık gülüp şüpheleri üzerimden uzaklaştırmak istedim. "Sadece seni seviyorum Valentino. Her zaman mutlu olmanı istiyorum."

"Mutlu olmamı istiyorsan eğer... Kendine iyi bakarsın." Tehlikenin geçtiğini düşünen adam rahatlamış bir biçimde başını yana yatırdı. "Ve tabii istersen alternatif olarak bana bir sürü bebek doğurup aile kurmama yardımcı olursun. İşte o zaman dünyanın en mutlu adamı olurum."

Kaşlarımı kaldırdım. "Sana bir sürü bebek mi doğurayım? Bak sen! Pazardan limon mu sipariş ediyorsun sen? Ya bebeklerimiz olmazsa? O zaman ne olacakmış bakalım yüzüme söylesene sen şunu!"

Gülüştük. Şakalarımız ve birbirimize takılmalarımız aramızdaki gerginliği almıştı. Yüzü gülümsemesiyle yumuşayan adam saçlarımı sağ kulağımın arkasına atarken gözlerime baktı. "Bebeklerimiz olmasa da olur. Yeter ki her zaman yanımda ol."

Son sözü gerçekten mideme bir yumruk gibi inmişti. Ona bunun sözünü veremeyeceğimi nasıl açıklayabilirdim ki? Bana bu kadar bağlıyken, bu duruma alışmaya şu kadarcık bile yanaşmazken nasıl söyleyebilirdim? Hemen şimdi söylesem yıkılmaz mıydı? Parçalara ayrılmaz mıydı? Allah'ım, ne zordu bunu bilip söyleyememek. Yüzünü avuçlayıp dudaklarını öptüm. "Ben her zaman yanında olacağım. Seninle." Sağ işaret parmağım adama kalbini gösterdi. "Tam olarak burada."

Sarılarak uyurken çenesini başıma yaslayan adam "Bana bir daha ölmekten bahsetme. Sakın." Saçlarıma öpücük kondurduğunda boğazım düğümlendi. Uzanıp ışığı kapattım. Kirpiklerimin ıslandığını hissederken ağladığımı belli etmemeye çalışıyordum. Yaşamak zerre gözümde yok. Ama sırf sen üzülme diye hayatta kalmak isterdim, bir tanem. Sen üzülme diye.

...

*

YAZAR NOTU: Hi guys! 🌻 160 Bin okunmaya özel yeni bölümümüze hoş geldiniz! Ayakkabılarınızı çıkarıp içeri girebilirsiniz. 👠❤️ Evet... Gelelim geleneksel bölüm sonu sohbetlerimize... Bölümümüzü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. Yorumlarda görüyorum, final ne zaman yazanlar var. Sıkıldınız mı bu kadar? 😂 Her neyse, finale biraz daha var arkadaşlar. Zaten 3. kitabı biraz bekleyeceğim açıkçası hemen yayınlamayı düşünmüyorum. Böylece sıkılanlar da biraz özlemiş olur, ben de diğer hikâyelerime ağırlık veririm. Kadeh'e devam etmek istiyorum, bekleyenler olduğunu da biliyorum. ❤️ Sizce Valentino Lâl'in bu çılgınca teklifini kabul edecek mi? Lâl sağlığıyla ilgili sırrı yakın zamanda söyleyecek mi? Bununla ve kafanızdaki diğer soru işaretleriyle ilgili yeni bölüme dair tahmin ve teorilerinizi de buraya yazabilirsiniz. Hayalinizdeki Lâlentino sahnelerini de dilerseniz buraya iliştirebilirsiniz, hepsini okuduğumu biliyorsunuz zaten. Sizce Valentino Lâl'in hastalığını öğrendiğinde ne tepki verecek, neler olacak? Buraya yazabilirsiniz. Yeni bölümü geciktirmemeye çalışacağım, farkındaysanız son bölümler hızlı bir şekilde geliyor. Tek şartla, sizlerden bol bol tatlış yorumlar istiyorum hepsi o kadar. 🌷 Sizleri çoookkk ama çokkkkk sevdiğimi asla unutmayın, sevgiler ve de bol kokulu öpçükler!😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar
Tiktok: @halikarnastabirgece
Tiktok Kişisel: @buzlarkralicesiofficial

HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI
@halikarnastabirgece
@lalalsancakofficial
@valentinoriccardoofficial
@lalentinofanclub

Loading...
0%