Yeni Üyelik
74.
Bölüm

❅ Napoli'de Bir Gece | 51/1

@buzlarkralicesi

-51/1-


❝Valentino❞

Lâl ile konuştuktan sonra bir işim olduğunu söyleyip evden çıktım. İlk işim doktoruyla görüşmekti. Neler yapabileceğimizi bir an önce konuşmak istiyordum. Vakit kaybetmeden.

Benim için hayat, hiçbir zaman kolay olmamıştı. Güçlü bir mafya liderinin oğlu olmama rağmen her şeyi çabamla elde etmek zorunda oldum hep. Bir suç liderinin tek oğlu olmanın dezavantajları, avantajlarından fazlaydı. Hep tetikte olmalıydın. Her zaman. Savaşmak hayatımın bir parçası olmuştu. Ve hep kazandım. Kaybetmeye pek alışık değildim, Lâl ile tanışana dek. O duyguyla tanıştım. Kaybetme duygusu. Tam bu duyguya alışmaya çalışırken bambaşka bir duyguyla yüzleştim. Çaresizlik. Hiçbir zaman bu kadar çaresiz hissetmemiştim kendimi.

Doktorun karşısında, sevdiğim kadının hastalığını dinlerken kollarım, tüm vücudum uyuşuyordu sanki. Güçlü durdum. Her zaman olduğu gibi. "Tedavi için seçeneklerimiz neler?"

"Seçenekler mi?" Sanki bu kelimeyi ilk defa duyuyor gibi şaşkın baktı yüzüme. "Lâl Hanım size söylemedi mi? Henüz bir tedavi seçeneğimiz yok. Hastalığı tam anlamıyla çözümleyemediğimiz için tedavisini de bulamıyoruz. Bu biraz zaman alacak."

"Bulun o zaman."

"Anlamadım?"

"Bulun o zaman." Karşımda dürüstlüğüme ve emredici tavrıma karşılık küçük çaplı şok geçiren doktora karşılık devam ettim. "İstediğiniz her imkânı sağlayabilecek yetkinliğe sahibim. Tedavi üzerinde çalışın ve bulun. Her şeyi ben sağlarım. Ne gerekiyorsa. Siz yeter ki hemen tedavi üzerinde çalışmaya başlayın."

Buyurgan tavrıma karşılık şaşkın ve ne diyeceğini bilemeyen doktor "Ancak, bulun denince hemen bulunabilecek-" demesi üzerine sözünü kestim. Laf kalabalığıyla kaybedecek zamanım yoktu.

"Anlatamadım sanırım." Gergin bir yüz ifadesiyle ona bakıyordum. "Beni tanıyor musunuz?"

"El-Elbette tanıyorum, sayın Riccardo."

Konuşmasına fırsat vermeden yeniden söze girdim. "Bahsi geçen kişi benim için çok değerli biri. Onun yeniden sağlığına kavuşması için gücümün tüm sınırlarını zorlarım." Israrla ekledim. "Bana neler yapabileceğimizi söyleyin."

"Bakın, ben tek başıma bununla alakalı bir çalışma yürütemem."

"Bu konuda gerekli tesisi sizin için kurarım. Yeter ki bir an önce bu hastalığın tedavisini bulun."

Benimle başa çıkamayacağını anlayınca gergin bir nefes verdi. "Size görüşmeniz için daha profesyonel bir meslektaşımın iletişim bilgilerini verebilirim. Onun hem daha önce bu hastalıkla savaşan bir hastası oldu hem de hastalıkla ilgili deneysel bir tedavi üzerinde çalışmak için uğraşan bir ekibi var. Henüz hiçbir şey elde etmiş sayılmazlar ama belki sizin yardımınızla bir şeyler üzerinde çalışabilirler."

Aramızda bir sessizlik oldu. Sonra oturduğum koltukta sırtım dikleşti. Merakla "Sizin uzman görüşünüz nedir?" diye sordum. Söyleyeceklerini az çok tahmin ettiğim hâlde.

Umutsuz bir ifadeyle "Hastalığın tedavisi bulunsa bile Lâl Hanım'ın yeterli zamanı olacağını sanmıyorum." yanıtını verdi dürüstlükle. "Deneysel bir tedavinin kanıtlanma süresi çok uzundur. Ve deneysel tedaviler her zaman olumlu sonuç vermez. Risklidir. Çoğu zaman yanıltıcıdır ve olumsuz sonuçlanır."

Daha fazla kötü haber duymak istemediğim için ayağa kalkıp el sıkıştım kendisiyle. "Teşekkürler, bu konuyla ilgileneceğim."

Hızla çıktığım kliniğin kapısında birkaç dakika durdum. Etrafı seyrettim. Nefes aldım. Bu kadar çaresiz olamazdım. Sevdiğim kadını koruyamayacak kadar aciz ve çaresiz olamazdım. Bir yolu olmalıydı. Bir yolu olmak zorundaydı. Doktordan duyduklarım çok umutsuzdu. Bu kadar olumsuz şeyler duymayı beklemiyordum.

Arabanın önünde duraksadım. Yıllardır onu ararken şimdi günbegün ellerimden kayıp gitmesini mi seyredecektim? Arabayı yumrukladım öfkeyle. Montrel yanıma geldiğinde bir şey sormaya korktu, birkaç adım uzağımda bekledi.

Onu kaybedemezdim. Vazgeçmeye hiç niyetim yoktu. Diğer doktorlarla, gerekirse dünya üzerindeki tüm doktorlarla tek tek görüşecektim. En ufak bir umut ışığı bulana kadar vazgeçmeyecektim. Vazgeçmek, benim lügatimden çok uzak bir kelimeydi.

❝Lâl❞


Gözlerimi araladığımda onun kollarındaydım. Son zamanların aksine iyi uyku çektiğim bir gece olmuştu. Usulca yataktan doğrulup kollarımı esnettim. Vücut ağrılarım hâlâ vardı ama son bir iki gün eskisi kadar mide bulantısı ve baş ağrısıyla uyanmıyordum. Doktorun söylediği gibi, iki gün iyiyse beş gün kötü gidiyordu.

Doktor demişken... Valentino'ya hastalığı anlatmamın üzerinden neredeyse 1 hafta geçmişti. Ve bu 1 haftada ülkede neredeyse görüşülmedik doktor bırakmamıştık. Valentino bu konuda isim yapmış bütün doktorları getirtmiş, daha önce yapılan bir sürü testin aynısını yeniden yapmışlardı. Artık yorulsam da ağzımı açıp tek kelime etmeden Valentino ne istiyorsa tamam diyordum.

Pietro'dan öğrendiğim kadarıyla Valentino gidip doktorumla görüşmüştü. Bana söylenenlerin aynısını o da öğrenmişti. Onun için üzülüyordum. Ne kadar yıkıldığını tahmin edebiliyordum. Onu anlıyordum. Valent'in dalgın ve düşünceli tavırları gözümden kaçmıyordu. Çalışırken, yemek yerken, benimle sohbet edip sahte sahte mutluymuş gibi gülümserken bile bu durumu düşündüğünü gözlerinde görebiliyordum. Hastalığımı. Ve onu böyle gördükçe üzülüyordum. Gözlerindeki hüznü silebilmek için her şeyi yapardım. Bize çok üzülüyordum. Hayatımızın kesiştiği noktayı, hikâyemizin başladığı günü hatırlıyordum da... Böyle olmamalıydı. Bizim hikayemiz böyle bitmemeliydi.

1 hafta... Tam 1 hafta geçmişti ve bu 1 hafta boyunca bende değişen bir şey yoktu. Hiçbir şey olmamış gibi mutlu ve sakin davranıyordum. Valent'in moralini bozacak, onu üzecek hiçbir şey yapmıyordum. Sanki hiçbir sorunum, hastalığım yokmuş gibi sıradan hayatıma devam ediyordum. Bu sabah da farklı olmadı.

Bütün vücudum kırılıyor olmasına rağmen ağrılarım yokmuş gibi sakin ve neşeli bir biçimde yataktan kalktım. Valentino hâlâ uyuyordu. Dün gece çalışma odasında uzun uzun doktorlarla, bu konuyla ilgili üst mercilerle görüştüğünü duymuştum. Şimdiden bizi çetin bir savaşın beklediğini görebiliyordum.

Onun için güzel bir şeyler yapmak istiyordum. Ellerimle güzel bir kahvaltı hazırlamak gibi. Son zamanlarımızda onun her şeyiyle ben ilgilenmek istiyordum. Onunla bir sürü anı biriktirmek. Ve daha bir sürü şey. Kızım sen de sağlığın yerindeyken adama Ebu Cehil gibi davranıp burnundan getiriyordun, şimdi mi melek gibi davranasın tuttu? Güldüm. İç sesim yine çok haklıydı.

Banyoya girdiğimde yine beni büyük bir öğürme hissi karşıladı. Ardından kanla karışık kusma, midemin alt üst olması, aynada bana bakan bok gibi bir suratın yansıması ve kapanış. Her kustuğumda vücudumdaki tüm enerjiyi kaybediyormuşum gibi yorgunlukla karşılaşıyordum. Kapı alacaklı gibi çaldıktan sonra içeri Valentino girdi. Yine iğrenç seslerle uyandırmıştım adamı.

Endişeli yüzü beni bulduğunda "İyi misin?" diye sordu. Elleri arkamdan omuzlarımı kavramış, aynadan yüzüme bakıyordu.

Ağzımı çalkaladım, yüzümü yıkadım. Hiçbir şey olmamış gibi gülümseyerek ona döndüm. "Tabii iyiyim, her şey yolunda. Yüzümü yıkadım." Kusmamı yok sayarak her şeyin yolunda olduğunu aksettirsem de olmuyordu. Olmadığını biliyordum. Yüzündeki acı dolu ifadeyi hafızamdan silmek istiyordum. Kimi kandırıyorsam. O benim her şeyimi biliyordu. Buruk yüz ifadesi her şeyin farkındayım mesajını çok iyi veriyordu. Yanaklarını okşayıp dudağına yumuşak bir öpücük kondurdum. "Hadi giyinip kahvaltıya inelim." Sonradan aklıma gelmiş gibi ekledim. "Ha ama sen önce bir duş almak istersen ben beklerim."

Tam banyodan çıkacakken kolumdan tutup beni geri çeviren adam yüzüme baktı. "Lâl, benim yanımdayken rol yapmak zorunda değilsin biliyorsun değil mi?" Yutkundu sağ eli gayriihtiyari yanağımı okşarken. "Biz seninle birbirimize herkesten daha çok yakınız. Aramızda nezaket, gizli saklı olmaz. Özellikle yaşadığımız bunca şeyden sonra. Yorgunsan yorgunsun, hastaysan hastasın. Bunları benden gizleme. Kendine çok yüklenme. Sırf ben üzülmeyeyim diye iyiymiş gibi yapma, dayanamıyorum buna."

Ne kadar üstünü örtsem de anlıyordu. Biliyordu. İyi olmadığımı biliyordu, görüyordu. O an süngülerimi düşürmek yerine daha da güçlü durdum. "Ben rol yapmıyorum ki." Sağ yanağını öptükten sonra burnum boynuna sokuldu. Onun öz kokusunu aldı ve rahatladı. "Sen benim yanımda olduğun sürece ben her zaman iyiyim. İyi olduğum tek yer senin yanın." Ellerim sırtını sardığında başım omzunda tembelce dinlendi. "Ben iyiyim, merak etme. Her şey yolunda. Hadi duş alıp kahvaltıya inelim."

Bakışları imalı bir ifadeyle "Bu seninle duşa girmek istiyorum mu demek oluyor?" diye sorarak doğrulamak istedi.

Tek kaşımı kaldırıp onayladım. "Neden olmasın?"

Duştan sonra kahvaltıya indik. Nina kahvaltı hazırlamaya çalışırken onu durdurdum. Her şeyi ben hazırlamak istiyordum. Kendi ellerimle mükellef bir kahvaltı sofrası hazırladım. Bir kuş sütü eksikti.

Valentino tatlı tatlı kızıp azarladı. "Lâl, konuştuk bunları. Yorma kendini. Neden her şeyi tek başına yapıp kendini yoruyorsun? Sen karışma bu işlere. Nina ve diğer yardımcılar bunun için var."

Elimdeki kahvaltı tabağını adamın önüne bırakırken laf ebeliğimden hiçbir şey kaybetmediğimi gözüne sokar gibiydim. "Ne o Valentino Bey, yoksa benim elimden yemek istemiyor musunuz?" Sahte bir kızgınlıkla ekledim. "Benim yaptığım yemekleri beğenmiyor musun?"

Onunsa pabuç bırakmaya niyeti yoktu. Başını iki yana sallayarak yanıtladı. "Böyle olmadığını çok iyi biliyorsun. Laf cambazlığı yapma." Kahvaltı sofrasına oturduğumda masanın üzerindeki elimi tuttu. "Senin yorulmanı istemiyorum."

"Valentino, ben yorulmuyorum. Senin için bir şeyler yapmak beni yormaz. Lütfen sen de böyle yapma." Belki de bir daha buna fırsatım olmayacaktı. Onunla geçirdiğim sondan kaçıncı kahvaltıydı. Ona hazırlayabileceğim. Onunla oturup mutlu mutlu yiyebileceğim. Bu eşsiz anları kaçırmak istemiyordum. Zaten yeterince vakit kaybetmiştik!

Adam şimdilik boyun eğen ancak hoşnut da olmayan bir yüz ifadesiyle baksa da karşılık vermedi.

Zilin çalmasından kısa süre sonra Luigi ve Pietro içeri geldi. Aynı neşeyle karşıladım onları. "Ah, hoş geldiniz! Buyurun, gelin. Biz de kahvaltıdaydık."

Ağırbaşlı bir ifadeyle Pietro girdi söze. "Teşekkür ederiz, Lâl. Masa enfes görünüyor ama biz yedik. Valent'le kısa bir iş görüşmemiz vardı."

Valentino ile Pietro yukarı, çalışma odasına çıkarken Luigi onları takip etmek yerine bana döndü. "Merhaba, Lâl."

"Merhaba." Bu pek olmazdı. Yani Luigi ile baş başa kalıp bu kadar arkadaş canlısı selamlaşmak. Pek hayra alamet değildi. "Nasılsın?"

"İyiyim." Ne diyeceğini pek bilemiyor gibi kıvranınca başta Wendy'yi soracak sandım ama öyle olmadı. "Lâl, biliyorum seninle en başından beri yıldızlarımız pek barışmadı. Ama... Böyle de olmasını istemezdim." Yüzüme bakmaktan çekinir gibi eveleyip geveledi. "Duydum, çok üzüldüm."

Hastalık meselesinden bahsediyor olmalıydı. "Biliyorum, Luigi. Teşekkür ederim." Omuz silkerek devam ettim. "Benden hazzetmediğin bir sır değildi ama benimle kişisel bir sorunun olmadığını da biliyordum. Kişisel algılamadım, merak etme."

"Bunu duyduğuma sevindim. Seni ne kadar onaylamasam da Valentino'yu gerçekten sevdiğini görebiliyorum. Aranızdaki şeyin ne kadar gerçek olduğunu."

Eyvah. Luigi'den böyle şeyler duyuyorsam dünyanın sonu geldi demektir. Yorgunlukla gözlerimi kapadım ve "Sana hiç kızgın değilim, Luigi. Nefret de duymadım. Benim seninle bir sorunum yok, her ne olursa olsun bunu bil yeter." dedim dostane bir tavırla. Onaylayarak başını salladığında aramızda yeni bir ateşkes imzalanmıştı.

O sırada yine zil çaldı ve birkaç saniye sonra Nina geldi. "Efendim, sürpriz bir misafiriniz var." Yüzünde bildiği bir sürprizi müjdeleyen neşeli ifadesiyle bana bakıyordu. Nina genellikle suratsız olduğu için bu hâline biraz şaşırtmıştım açıkçası.

"Kimmiş?" Şaşkınlığımı gizleyemedim ve merakla "Gelsin." diye ekledim. Elinde bavuluyla içeri Wendy girince şoke oldum. Onu hiç beklemiyordum. "Wendy!" Çok mutlu olmuştum. "Senin ne işin var burada?" diye sorarken bile şaşkın ördek yavrusu gibi kollarına atlayıp sarılmıştım.

"Seni çok boş bıraktım, gelip başında durayım dedim!" Güldüm. Eh, boş bırakıldığında deli deli şeyler yaptığımı ondan iyi kimse bilemezdi. İlgiyle "Nasılsın, iyi misin?" diye sorduğunda hastalığımdan haberdar olduğunu tahmin ediyordum. Muhtemelen Valentino söylemişti ve bu yüzden gelmişti. Birlikte sürpriz yapmış olmalılardı.

"İyiyim, seni karşımda görünce şaşırdım açıkçası. Seni beklemiyordum, hem şaşırdım hem sevindim."

"Hep sen mi sürprizler yapacaksın, bu sefer de eniştemle ben yaptık."

Onun her zamanki yaşam enerjisi içimi ısıtmıştı. Yeniden sarıldık ben "İyi ki geldin, seni burada görmek güzel." derken.

"Bundan sonra buradayım."

"E peki babaannen? Çekimler?"

"Çekimler bitti zaten. Babaannemin de durumunda pek bir değişiklik yok. Doktorlar aynı kalacağını söyledi, biz de bakıcı tuttuk. Ufuk pansiyonu kapatıp babaannemin yanına taşındı."

Başımı salladım. "Umarım düzelir."

Biz konuşurken Luigi de en az benim kadar şaşkın ve mutlu görünüyordu, gözleri Wendy'de kilitli kalmıştı ama her zamanki cool duruşundan da ödün vermedi. "Wendy, hoş geldin. Geleceğinden haberim yoktu." Wendy göz teması kurmadı. Bir yanıt da vermedi. "Seni burada gördüğüme sevindim." Kızın geçiştirircesine başını sallayıp köpek çekmesi üzerine tekrar konuşma cesaretini toplaması uzun saniyelerini aldı. "Türkiye'deyken seni çok aradım ama açmadın."

"Müsait değildim."

"Şimdi müsait misin? Biraz konuşabilir miyiz?"

"Şimdi de müsait değilim." Koluma girdi ve beni merdivenlere doğru çekiştirirken diğer eliyle de bavulunu sürüklüyordu. "En yakın arkadaşımla hasret gidereceğim, izninle." Yanından geçip gittiğinde Wendy'nin forsuna diyecek yoktu. Arkasından bakan Luigi'yi umursamadan yukarı çıktığımızda kısa bir an Luigi'ye baktım ve ne yapabilirim der gibi kaşlarımı kaldırdım. O sırada Wendy de söylene söylene merdivenleri çıkıyordu. "Eee Luigi Efendi, hiç kusura bakma. Kaçan balık büyük olur."

Merdivenleri çıkıp Wendy'ye ayrılmış özel misafir odasına girdiğimizde güldüm. Yatağının üstüne oturdum ve kaşlarımı kaldırarak bana olanı biteni anlatmasını bekledim.

O ise karşımda bavulunu açmış katlı kıyafetlerini dolabına yerleştirirken bana baktı. "Ne?"

"Az önceki restine şaşırdım."

"Ne yapacaktım? Ömür boyu, ah Luigi, Luigi, neden Luigi'sin sen diye ağlayacak mıydım? Kızım bende o Juliet'in salaklığı yok, bir erkek için canımdan olamam ben."

"Tabii, öyle. Haklısın da ben kırık kalbini de alıp gelirsin sanmıştım. Yani omzumda teselli bulursun diye beklediğim için şaşırdım."

"Ağlayıp gözden de olamam. Geçti o devirler artık!"

Ben de o an gaza geldim ve bacak bacak üstüne atıp havaya girdim. "Bravo be! Helal sana! Haklısın vallahi, en iyisini sen yapıyorsun."

"Valentino gibi seven oldu da biz mi olmaz dedik? Yok vallahi! Bu saatten sonra erkeklere öyle çok yüz veremem." Yapay havalı bir pozla "İşimle gündeme gelmek istiyorum." diyerek kasıldı. Onun bu komik hâline gülmeden edemedim. Ancak havalı tavrı birkaç saniye bile sürmedi, hemen ardından eski dedikodu kazanını kaynatan Wendy geri geldi. "Ay ama havaalanında tanıştığım yakışıklıdan da bahsetmesem ölürmüşüm!"

Kaşlarımı kaldırdığım an ağzım da hayretle açılmıştı istemsizce. "Gizemli yakışıklı demek! Vaay! Kimmiş bu adam?"

"Bilmiyorum ki. Ama çok yakışıklıydı. Böyle upuzun boylu, yeşil gözlü. Ah, ah..." İç geçirirken aklının karışıklığını görebiliyordum. "Bayağı da ilgilendi benimle, bavulumu taşımama falan yardımcı oldu ama... İşte..."

"Ama... İşte... Ne?" Bu konuşmanın ardından bir şeyler çıkacağını hissediyordum. "Aklın hâlâ Luigi'de değil mi?"

"Şeytan görsün onun yüzünü!" Gülerek başımı salladım. Ben cevabımı almıştım. Bu aşkla harmanlanmış nefreti nerede görsem tanırdım. Olayı çözümlediğimi gören kız "Öyle bilmiş bilmiş başını sallama! Luigi meselesi kapandı!" diye söylendi.

"Ama adam seninle konuşmak istiyor. Belki pişman, özür dileyecek."

"Onunki pişmanlık falan değil Lâl. Onunki ne biliyor musun? Her şeye sahip olmak isteyip hiçbir şeye sahip olamamak. Beni sevecek cesareti bile yok. Sonra kalkmış Tuncay'ı falan dövdürüyor."

"Ne?" Duyduklarıma inanamamıştım. Küçük dilimi yutacak gibi ona baktım. Her şey bir anda fazla gelmişti. "Luigi Tuncay'ı mı dövdürmüş?"

"Valla bilmiyorum ama bence o. Tuncay'ın yolunu geçen iki adam kesmiş, onu bir güzel eskitmişler." Sanki kısır tarifi verir gibi sıradan bir konuşma tarzına geçerek "Ha bu arada Tuncay'la da iyi arkadaş olduk, kafa çocukmuş. Neyse." demeyi de ihmal etmedi kız. "Bizimki dayağı yiyince ben Luigi'den şüphelendim yani. Başka da biri gelmedi aklımıza."

"Ama Tuncay bana bundan bahsetmedi."

"Valla orasını bilemem. Ama magazinde kısa bir bahsedilmişti, Tuncay çok konuşulmaması için gazeteci bir arkadaşına para yedirdi."

"Vay be, neler olmuş..." Bir süre bunları konuşup tartıştıktan sonra ilgim yine Wendy'nin tanıştığı gizemli yakışıklıya döndü. "Eee nerede tanıştınız bu gizemli yabancıyla? Uçakta mı?"

"Yok ya, burada indiğim havaalanında. O da bir yerden mi geliyordu, bir yere mi gidiyordu artık bilmiyorum da... Ben şapşal şapşal yürürken bavulum düştü, adam da yardımcı oldu." Çapkınca gülerken "Bayağı kaslı maslı, yakışıklıydı yani. Kibardı da." diye ekledi. Ardından imalı bir ses tonuyla "Bu İtalyan erkekleri ne yakışıklı, ne kibar oluyor öyle." derken çapkın çapkın göz süzdü.

Dudağım kıvrıldı esrarengiz bir ifadeyle. "E hadi hayırlısı bakalım."

Biraz kaynattıktan sonra Wendy'nin yerleşmesine yardım ettim. Birlikte aşağı indik. Pietro ve Luigi salonun bir köşesinde oturmuş konuşurlarken merdivenin başında Valentino'yla karşılaştık. Wendy muzır bir ifadeyle "Nasıl sürpriz yaptık ama enişte?" diyerek göz kırptı.

Valentino ağırbaşlı bir ifadeyle gülümserken ben içinde bulunduğum bu aile sıcaklığıyla çok mutluydum. Geçici bir mutluluk. Ama güzeldi. Nina'yı çağırdım. "Aaa Pietro, Luigi! Bir şey içmez misiniz? Öyle misafir gibi duruyorsunuz. Olmaz ama!"

Pietro "Ben bir filtre kahve alırım." dediğinde Luigi de başını sallayarak aynısını istedi. Gözü hâlâ kendisiyle zerre ilgilenmeyen Wendy'deydi. Adam yerine konmamak ağrına gitmiş gibiydi. Oh olsun. Kaçan balık gerçekten de büyük oluyordu galiba.

Wendy Bülent Ersoy'un bir elimde cımbız bir elimde ayna, umurumda mı ki bu dünya şarkısındaki gibi umursamaz bir neşeyle Nina'ya "Ben de Latte alırım vallahi." dedi.

Valent'le bana döndüğünde ben isteksizce başımı olumsuz yönde salladım. Hiçbir şey yiyip içecek durumda değildim. Valentino da istemedi. Hep birlikte oturduk. Kahveler içildi, sohbetler edildi. Valentino yine dalgın dalgın halı desenlerini inceliyordu.

Pietro neşeyle sohbet açıp Wendy'yi kutlamaktan geri durmadı. Abisine rağmen. "Wendy, bu arada haberlerini duyuyoruz ve çok gururlanıyoruz gerçekten. Senin adına çok mutlu oldum."

"Teşekkürler Pietro. Lâl sayesinde oldu aslında. Yani onun popülaritesi böyle bir yol açtı, ben de denemek istedim."

Ben açık yüreklilikle "Estağfurullah canım. Senin keşfedilesin varmış. Kaderin böyleymiş." diyerek Wendy'nin bana yüklediği misyonu bertaraf ettim. "Ayrıca hamurunda varmış ki başarmışsın, baksana. Ne güzel bir iş çıkmış ortaya. Herkesin başarabileceği bir şey değil."

Dikkatler üzerine çekildiği için ezilip büzüldü ve utana sıkıla "Sağ olun." dedi Wendy. O an Luigi'nin kendisine bıyık altından baktığının farkında mıydı bilmiyordum ama ikisinin yaydığı negatif enerji bir trafoya bedeldi.

Neyse ki Pietro her zaman yengeci olduğu için benim tarafımdaydı da birbirimizle kaş gözle bile anlaşabiliyorduk. Birbirimize baktıktan kısa bir süre sonra "Gazete haberlerinde görüyoruz, özel hayatın da renkli anladığım kadarıyla." diyerek abisini harekete geçirmekten geri durmadı. O an Luigi'nin kafasından dumanlar çıktığına yemin edebilirdim.

Luigi'yi biraz uyuz etmek her zaman hoşuma gittiği için bu hobimden yine vazgeçmedim. Göz kırparak "Hem de nasıl renkli. Mankenler, futbolcular, oyuncular..." dedim imalı tavrımla. "Ama şu havaalanındaki yakışıklı çocuktan bir adım bekliyorum açıkçası."

Abisi kulak kabartmış benim bahsettiğim adamı anlamaya çalışırken Pietro "Ben sadece yakışıklı futbolcuyu biliyorum, bu bana da sürpriz oldu." diyerek yangına körükle gitti. Luigi ise onunla uğraştığımızın çoktan farkındaydı. Zaten farkında olmamak için salak olmak gerekirdi. Ancak bile bile tuzağa düşüyordu çünkü onun görüş açısı Wendy ve peşindeki erkeklere yönelmişti.

Luigi dişlerinin arasından "Ne kadar hızlısın." diye söylendiğinde Pietro'yla buluşan bakışlarımız havada bir çak yapar gibiydi. Görev başarıyla tamamlanmıştır. Bundan sonrasına bir şey yapmamıza bile gerek kalmayacaktı, arkamıza yaslanıp izlememiz yeterliydi.

Adamın geveler gibi imalı sözüyle kulak kabartan Wendy "Efendim, anlamadım?" diye sordu ofansif bir tavırla.

Luigi'nin ise bu saatten sonra geri dönmeye niyeti yoktu. "Ne kadar da hızlısın dedim! Biz ayrılalı daha ne kadar oldu?"

"Biz birlikte miydik ki?"

Wendy'nin lafı koyması üzerine ne diyeceğini bilemeyen adam geveledi. "Sonuçta ciddi olmasa da aramızda bir şeyler vardı."

"Luigi ben anlamadım, sen şimdi yeni birileriyle görüştüğüm için beni mi eleştiriyorsun? Hatırlatırım, benimle ciddi düşünmediğini söyleyen sendin!"

"Senin hemen her şeyi unutup başkalarına şans vereceğini hesaba katmamışım, üzgünüm!"

"Ömür boyu arkandan ağlayacak değildim, beni istemeyeni ben hiç istemem!"

"Seni istemediğimi söylemedim Wendy, sözlerimi çarpıtma. Sadece birbirimizden çok farklı olduğumuzu, ilişkiyi yürütemeyeceğimize dair endişelerimden bahsettim."

"O zaman keşke bunu benimle yatmadan önce söyleseydin, ben de ona göre davranırdım."

Özel hayatının bir bir dökülmesinden rahatsız olan Luigi dudağının kenarından "Bunları konuşmanın yeri değil." diye mırıldansa da bu odadaki herkes her şeyi biliyordu zaten. Başta benim onları yatakta basmış olmamı varsayarsak ekstra olarak odadakilerden biri kardeşi, diğeri de kuzeniydi. Gereksiz bir tepkiydi. Özel hayatına karşı duyarlı olmasını anlayabiliyordum ama kendisinin yüzüne vurmasak da neler olduğunu biliyorduk.

"Sen başlattın." Altta kalanın canı çıksın sözünü hayat felsefesi hâline getirmiş olan Wendy durmaya pek de niyetli görünmüyordu. "Benim yeni biriyle ilişki yaşamamı eleştirmek senin haddin değil."

"Eleştirmiyorum, Wendy. Sadece şaşırdım. Aramızdaki her şeyi bir çırpıda silip atmana, çaba göstermemene-"

"Neden çaba gösterecekmişim pardon?" Abartılı bir şaşkınlık nidasıyla "Paşama bak sen!" diye söylendi Wendy. "Hem bizden olmaz deyip ayar veriyor hem de peşinden koşmamı bekliyor. Kusura bakma da öyle bir dünya yok! Daha çok beklersin!" Pietro, Valentino ve beni de bu maçın taraftarları olarak görüyor olacaktı ki bize bakarak "Bir de ilişkimiz var sanıp Tuncay'ı dövdürmüş!" demekten geri durmadı.

Ben Luigi'den yok canım, benimle ne alakası var diye bir savunma beklerken adam direkt "Ne yani, ilişkiniz yok mu?" sorusunu yönelterek beni şoklardan şoklara sürükledi. Demek ki dövdürmüş.

"Gördünüz mü, inkâr etmedi!"

"Ne yapsaydım, senin beni öfkelendirmek için başkalarıyla görüşmene göz mü yumsaydım?"

"Her şey seninle alakalı olmak zorunda değil, ben kendi yoluma bakıyorum. Kendini bu kadar önemli biri sanma. Eğer duygularına sahip çıkacak kadar cesaretin yoksa Luigi, özel hayatıma burnunu sokmaya hakkın da yok. Sen hem ten uyumu olan, gönlüne göre birini istiyorsun hem de bu kişinin kültürel olarak da diğer hiçbir şekilde de başını ağrıtmamasını. Şunu anla artık, her şeyi istersen hiçbir şey elde edemezsin. Hiçbir çaba sarf etmeden istediklerini alamazsın." Sanki unuttuğu bir şeyi ekleyecekmiş gibi işaret parmağını kaldırdı tehditkârca. "Ve duygularımla oynamana izin vermem, beni anlıyor musun?" Merdivenleri sertçe çıkıp odasının kapısını çarptığında Wendy'nin gerçekten öfkelendiğini anlamak zor değildi.

Bir süre sessiz kaldıklarında Luigi dağılmış durumdaydı. Pietro onu çıkışa yönlendirirken "O zaman bir dahaki davetinizde görüşmek üzere." diyordu hiçbir şey olmamış gibi bir sakinlikle.

Luigi ve Pietro gittiğinde Wendy de yol yorgunu olduğu için odasına çekilmişti. Ben yeterince yorgundum. Koltuklardan birine uzandım. Yukarı çıkmaya bile hâlim yoktu. Koltuğa uzanmış telefonumu kurcalarken uyuyakalmışım.

Kendime geldiğimde koltukta ayaklarımın kenarına Valentino oturmuş saçlarımı okşayarak bana bakıyordu. Tebessüm ederek "Sen işe gitmedin mi?" diye sordum. Başını iki yana sallarken gözlerini benden ayırmadı. Aramızda birbirinden duygularını gizleyen insanlar gibi samimiyetsiz bir sessizlik hissettiğimde çenem açıldı. Olur olmadık her şeyi konuşmak istedim o sessizliği yok etmek için. Alaycı bir gülüşle "Luigi'nin Tuncay'ı dövdürmesine kaç puan veriyorsun?" dedim.

Valent'in bunu normal karşılayacağını tahmin ediyordum çünkü o da aşk için yapılan hemen hemen her şeye saygı duyan biriydi. Ancak beklediğim gibi soruma yanıt vermek yerine dalgınca uzun uzun yüzüme baktıktan sonra "Bir tatile çıkalım mı?" diye sordu aniden. Benim sessizce yüzüne bakıp duraksamam üzerine devam etti. "Hani senin şu istediğin tatile. Yeşilliklerle dolu, huzurlu bir tatil."

Sevinçle güldüm. O an hevesimi kursağımda bırakacak şeyler aklıma doluştu. "İyi de işlerin?"

Başını iki yana sallayarak "Senden daha önemli değil." diye mırıldandı. Ellerimi ellerinin arasına alıp öptü. "Bize ait bir şeyler yaşayalım istiyorum. Güzel bir tatil yapalım, kafamızı boşaltalım. Birbirimize vakit ayıralım, birbirimizi yeniden tanıyalım, keşfedelim ve..."

"Birbirimize yeniden âşık olalım." diye tamamladım lafını. Durup düşündüm. Bu aslında mutlu olacağım bir şeydi ama Valent'in acelesinin sebebini bilmek kalbimi biraz buruyordu. Normalde işleri olduğu için ertelemek zorunda kalacağımız şeyleri şimdi ön plana koymasının sebebi hastalığımdı. Ölmek üzere olma ihtimalim. Bir daha istesek de bunları yapamayacağımızın verdiği o kırmızı alarm. Bu biraz kalbimi yaralıyordu ama yine de mutluydum. Valent'in yanında olmak, onun gözünden sakındığı tek kişi olmak. Onun önceliği olmak.

Böyle adamların önceliği olmanız çok zordur. Sevildiğinizi hissedersiniz, benim gibi kafadan kontak biri değilseniz sevildiğinizden bir an bile kuşku duymayacak kadar çok sevilirsiniz ama söz konusu işleri olduğunda arka planda durmak zorunda kalırsınız. Çünkü onların işi hata kaldırmaz, hayatidir. Şuan benim durumumun hayati olması gibi.

Uzun uzun düşündükten sonra bir çılgınlık yapar gibi "Olur." dedim başımı sallayarak. "Yapalım şu hayalimizdeki tatili."

Bir peri masalında gibiydim. Muhtemelen kısa sürecek bir peri masalı. Ama mutluydum. Her anını doya doya yaşadığım bir aşkın içinde mutluydum. Aklımda hiçbir acaba yoktu. İlişkimizin ardındaki gölgeleri bir bir kaldırmıştım. Geç olsa da.

Ertesi gün Wendy'nin de ısrarıyla alışverişe çıkmıştı. Buradaki tüm lüks alışveriş mağazalarını gezmek istiyordu ve beni de bu kargaşanın içine sürükledi.

Alışveriş merkezinde bir ayakkabı mağazasında Wendy'nin denediği topuklulara puan verirken erkek reyonunda arkası dönük bir adama çarptı Wendy'nin gözü. "Bu o mu ya?" diye mırıldandı. Başını iki yana salladı. "Yok canım daha neler." Ayakkabısını denemeye devam etti kafasında soru işaretleriyle.

"Kimden bahsediyorsun anlamadım?"

"Ya şu arkadaki adamı havaalanında tanıştığım yakışıklı sandım ama... Neyse."

Dudaklarım imayla kıvrıldı. "Sonunda her yerde onu görme seviyesine de geldin yani ha?"

"Ya dalga geçme, yok öyle bir şey."

Biz aramızda konuşurken Wendy bir ayakkabıya vuruldu ve görevliye onun renklerini ve numaralarını sormaya çalıştı. Elbette İtalyanca'sı olmadığı için görevliye gerekli soruları ben sordum ve mağaza çalışanı Wendy'ye istediği ayakkabıyı getirmek için gitti.

Öyle boş boş bekleşirken ben de birkaç ayakkabıya bakmaya başladım. O sırada Wendy'nin yanına uzun boylu bir adam yaklaştı. Elinde alışveriş paketleri vardı ama arkası dönük olduğu için yüzünü göremiyordum. Wendy'nin bakışları bir anlığına beni bulduğunda heyecandan gözleri parlıyordu. Bakışlarının yanıp sönüşünden bu o dediğini anlayabiliyordum. Bir süre yalnız konuşmalarını izledim. El sıkıştılar. Sanırım tanışmaya yeni fırsat buluyorlardı. Sonra Wendy bana el ettiğinde yavaşça yanlarına yaklaştım.

Adam dinlendirici bir ses tonuyla "Seni burada görmek ne güzel." derken bizimkiyle ilgilendiği belliydi.

"Biz de arkadaşımla alışverişe çıkmıştık. Sizi tanıştırayım."

Arkası dönük adam "Memnuniyetle." derken gerçekten Wendy'nin arkadaşıyla tanışma konusunda istekliydi.

Adamla karşı karşıya geldiğimizde neye uğradığımı şaşırdım. Ivan'dı bu. Nikolai'nin yakın arkadaşı Ivan. Koskoca İtalya'da başımıza gelene bakar mısınız? Ayarlasan olmaz.

İkimiz de birbirimizi gördüğümüze şaşırmıştık. Henüz bunun farkında olmayan Wendy, bizi tanıştırmaya koyulmuştu. "Bu en yakın arkadaşım Lâl." Bana dönen kız "Havaalanında tanıştığım centilmen bey de Ivan'mış. Adını yeni öğrendim." dedi sevecenlikle.

Ivan şaşkınlıkla "Sen..." diye sayıklarken yüzü bulutlanmıştı. Gözüne far tutulmuş tavşan gibi öylece kalmıştı.

Kısa bir an ikimize de baktığında şüpheci bir ifadeyle "Bir sorun mu var?" diye sordu Wendy.

Sahte bir el sıkışma sonrası Wendy'ye döndüm. "Biz zaten tanışıyoruz Wendy'ciğim." Bir Ivan'a bir de Wendy'ye bakarken yine imkânsız bir aşk üçgeninin içine maç hakemi gibi düştüğümün farkındaydım. Luigi, Wendy ve Ivan. Bizi çetin bir aşk mücadelesinin beklediğini şimdiden görebiliyordum.

...

 

*

 

YAZAR NOTU: Hi guys! 🌻 Aslında 190 Bin okunmaya özel diye başladığım ancak hızınızdan dolayı ancak yetiştirebildiğim yeni bölümümüzle karşınızdayım! Öncelikle 200 Bin okunma olmamıza çok sevindim hatta yeni baktım, geçmişiz bile! 🎊💪🏻 Hepinize çok ama çok teşekkür ediyorum! Halikarnas'ta Bir Gece zaten uçmuş gidiyor, 6 günde 100 Bin okunma kazanmış, 2,1 MİLYON'u geçmiş, ben daha sizden ne isterim? İyi ki varsınız, çok teşekkür ederim ilginize! 👩‍❤️‍💋‍👩 Yeni bölümümüzü nurrose___ , yldzay06 ve unamentedeloslibros okurlarıma armağan ediyorum. Aramıza yeni katılanlar, siz de hoş geldiniz sefalar getirdiniz. İyi ki varsınız. 💖 Sürpriz dolu bir bölüm oldu, bence Wendy ve Ivan tesadüfünü pek beklemiyordunuz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizce bizi neler bekliyor? Buraya yazabilirsiniz. ❤️ Ay ben bu arada size Luigi ve Ivan castını atmamışım, onu fark ettim.

 

 

Bu uyuz Luigi'miz. Bir zamanlar bir yerlerde bulmuşum tam bu karakter demişim ama adını asla bilmiyorum. Elimdeki tek fotoğrafı bu, yani sorarsanız kim diye, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa. 😂

 

 

Bu da Ivan. Bu da kim bilmiyorum, araştırsam bulurum belki ama araştırmadım işte öyle bişey. Luigi mi Ivan mı? İkisini dene, tarafını seç. Ve hangisi olduğunu buraya yazın. Nedenleriyle birlikte tabii. 😂 Yeni bölümle ilgili istek sahne, tahmin ve teorilerinizi buraya, hayalinizdeki Lâlentino sahnelerini de buraya yazabilirsiniz. Yeni bölümü geciktirmemeye çalışacağım. 💫 Bol yorumlarınızı bekliyorum. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘

 

 

 

•••

 

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar
Tiktok: @halikarnastabirgece
Tiktok Kişisel: @buzlarkralicesiofficial

 

HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI
@halikarnastabirgece
@lalalsancakofficial
@valentinoriccardoofficial
@lalentinofanclub

 

Loading...
0%