@buzlarkralicesi
|
-55-
❝Lâl❞
Valentino ise sinirlenmiş görünüyordu. Öfkeyle sert sert soluduğunu hissedebiliyordum. Pietro'ya çattı. "Sana onları getirmemeni söylemiştim!" "Dinlediler mi sanıyorsun? Habersizce gelmişler, kapıda karşılaştık. Üzgünüm." Çenesini kaşırken başını başka yöne çevirmişti Pietro. Kadınlardan olgun olanı "Yanlış bir zamanda geldik anladığım kadarıyla." dedi bizim üzerimizde göz süzerken. Uzun boyluydu ve sarı saçları dalgalıydı. Çok güzeldi. İtalyanca konuşuyordu. Ve bakışları beni baştan aşağı süzüyordu. Yanlarındaki genç çocuk gülerek "Anlaşılan burada çok eğleneceğiz." dediğinde bakışları beni süzdü ama bu çok sürmedi. Valent'le göz göze geldiğinde yüzü kısa süreliğine de olsa ciddi bir hâl aldı. Buğday tenli, çenesinde küçük bir çukur olan çocuk siyah kıvırcık saçlıydı. Güleç bir yüzü vardı. O an yerin yarılmasını gerçekten istemiştim. Çoktan üzerimi giyip toparlanmış olsam da az önceki sahnenin unutulmaz rezilliklerim arasında ilk beşte zirvede uzun yıllar kalacağına emindim. Valentino'nun arkasına saklanmanın da çare olmadığını görünce yok olmak istedim ve çareyi arkamdaki perdeye döne döne dolanarak buldum. Belki perdenin içinde nefessiz kalır da ölürdüm. Böylece ölü bir insanın rezilliklerinin o kadar da önemi kalmazdı. Valentino "Size daha sonra gelmenizi söylemiştim. Bunun tam olarak neresinde anlamadınız? Ne cüretle sözümü çiğneyip evime kadar gelebiliyorsunuz?" derken benim yokluğumu fark etmiş olacaktı ki arkasına döndü ve beni perdenin içine dolanmış bir biçimde buldu. "Lâl, lütfen oradan çıkar mısın?" Pietro ve adını bilmediğim çocuk gülmemek için kendilerini zor tutuyor gibiydiler. Omuz silktim, çıkmam dercesine. Çıkıp da ne yapacaktım? Sanki az önce sevişirken yakalanmamışız gibi merhaba, memnun oldum ben Lâl falan dememi mi bekliyordu acaba? Sonsuz kere rezillik. Yani bu rezillik ötesi bir şeydi. Sarışın kadın diğerlerinden daha cesurdu. Genellikle konuşma görevinin ona düştüğünü fark ettim. Grubu o temsil ediyordu. "Orada dur bakalım, Valentino. Anneni evden mi kovacaksın?" Sert çıkışmasının ardından açıklama gereği duydu. "Evleneceğini duyduk ve onunla tanışmak istedik." Bakışları perdeye dolanmış bende gezinirken "Tabii böyle bir karşılama beklemiyorduk ama..." diye de ekledi. Bunu beklemiyordum. Annesi. Şimdi daha büyük rezil olmuştum. Düşünsenize kaynananıza böyle yakalandığınızı. Allah'ım, çarpı iki rezillik. Öte yandan bakışlarım ister istemez kadına kilitlenmişti. Demek bu sarışın, alımlı kadın Valent'in annesiydi ha? Hiçbir açıdan benzemiyorlardı. Uzun boyları dışında. Daha dikkatli baktığımda Valentino'da ona dair bir şeyler bulamadım. Valentino esmerse kadın beyaz tenli ve sarışındı. Yüz yapıları da hiç benzemiyordu. Sadece ikisi de uzun boyluydu. Ama asil görünümlü bir kadındı. Sanki kraliyetten gelmiş gibi krem rengi etekli takım elbisesiyle tam bir kraliçeyi andırıyordu. Güzeldi. "Bir karşılama olabilmesi için davetsiz gelmemeniz gerekirdi." Valentino en az annesi kadar hazırcevaptı. Kadının yanında gelen kişilerin kim olduğunu da çözmeye çalışıyordum. Diğer kız belki de bahsettiği kız kardeşi ya da ablası -her neyse- olabilirdi ama genç çocuğu bir yere oturtamamıştı beynim. Sanki onu düşündüğümü anlamış gibi bana bakarak konuşan çocuk "Şey, daha ne kadar orada duracaksın?" diye sordu. "Buradan bakıldığında boğulup ölmek üzeresin gibi görünüyor da." Bacak kadar çocuğun maskarası olduğuma mı yanayım yoksa içine düştüğüm durumda payım olmasına mı bilemedim. Ama biz hak ettik, vallahi bak. Wendy'nin de dediği gibi kudurmuştuk ve kudurmanın sonu da buydu. Cunda'dan beri yakalanmadığımız bir Cemal amcayla Neşe abla kalmıştı, bu kadar kudurmanın sonunda bize böyle bir rezillik lazımdı zaten dersimizi almak için. Gerçi Valentino'ya bakıldığında pek de ders almış görünmüyordu ama... Neyse. Bakışları yeniden bana dönen Valentino sakin bir ses tonuyla "Lâl, çık şuradan. Utanılacak bir şey yok." diye mırıldandı. Valent'in annesinden daha genç olan kadın sonunda sessizliğini bozmuştu. Kollarını kavuşturarak "Ya, tabii. Düzüşürken yakalandınız. Bunda utanılacak ne var ki?" diye mırıldandığında utançtan alt dudağımı yemekten bitirmiştim. Acaba bu mesafeden koşarak yukarı kaçabilir miydim? Merdivenden düşüp bacağımı kırmak bedava, hastane masrafları ve düğünün ertelenmesi paha biçilemez. Valentino kadına "Allegra!" diye bağırsa da daha fazla utancı bünyem kaldıramayacaktı. Utançtan daha fazla orada duramadım ve dolandığım perdeden çıkıp hızla yanlarından koşarak merdivenleri tırmandım. Konuşulanları duyuyordum. Valentino kıza "Yaptığını gördün mü? Onu utandırdın!" diye söyleniyordu. Merdivenleri çıkarkenki hızıma kendim bile şaşırmıştım. Valent'in arkamdan seslenmesini bile umursamadan yatak odasına koşup kapıyı kapattım. Kendimi giyinme odasına hapsettiğimde ellerimi karnıma çektiğim dizlerimin etrafına sarmıştım. Bir süre sonra kapının açılma sesini duydum. Sonra Valentino'nun bana seslendiğini. "Lâl!" Odada geziniyordu. En son banyoya baktığını yankılı sesinden anladım. "Lâl, neredesin?" En sonunda giyinme odasının kapısını açtı ve yerde otururken gördü beni. "Burada ne yapıyorsun böyle?" Utanç dolu bir fısıltıyla "Valentino, rezil olduk!" dedim. Sesim içime kaçmıştı sanki. "Üstelik rezil olduğumuz kişi de herhangi biri değil, annene rezil olduk!" "Lâl, saçmalama da gel buraya." "Hayır, hayır gelemem! Onların misafirliği bitene kadar kendimi bu odaya hapsedeceğim. Bu odadan çıkmayacağım. Dışarı bir adım bile atmayacağım. Asla! Hayır!" "Merak etme, misafirlikleri birazdan bitiyor." "Ne? Nasıl yani?" "Onları göndereceğim." "Nasıl yani? Ayaklarının tozuyla gönderecek misin?" Ayağa kalktım. "Yok canım, olmaz öyle şey. Çok ayıp olur." "Onu davetsizce evime gelmeden önce düşünmeliydiler." "Sakın öyle bir şey yapma." Karşımdaki adamın acımasız duruşuna karşılık konuşmaya devam ettim. "Valentino, o senin annen. Kapı dışarı mı edeceksin? Ne kadar ayıp!" "Lâl, sen bu işe karışma." "Karışmamak olur mu? İçim rahat etmez bir kere. Benim yüzümden kovmuşsun gibi hissederim." Aslında doğruyu söylemek gerekirse yaşananlardan dolayı bir yanım onların gideceği günü iple çekecekti, kabul ediyorum. Sonuçta kimse rezil olduğu biriyle uzun süre kalmak istemezdi. "Ya bak, şimdi onları gönderirsen kendimi suçlayacağım Valentino. Lütfen öyle bir şey yapma. Bu çok kırıcı olur. O senin annen." "Lâl, hassasiyetini anlıyorum ama bizim onunla hiçbir zaman sandığın gibi derin bir anne oğul ilişkimiz olmadı. Bu yüzden onu göndermemi sorun edeceğini sanmıyorum." "Olsun. Gönderme yine de sen onları. Hem bak, düğün için gelmişler. Hoş gelmişler." Ama habersiz gelmişler. Keşke daha haberli gelselermiş de bizi böyle yakalamasalarmış. Ama ne yapalım? Bir an düşündükten sonra bana bakmaya devam ediyordu adam. "Tamam, o hâlde kendini odaya kapatmak gibi bir saçmalık yapmıyorsun. Çünkü biz utanılacak bir şey yapmadık." Ben tam utanç verici bir anda yakalandığımızı söyleyecekken adam buna fırsat vermedi. "Kendi evimizde özel anlar yaşarken teklifsizce ve davetsizce gelen onlardı. Ayıp olan onların yaptığı." Bunu söylerken kendine güveni hayranlık uyandırıcıydı. Keşke bir şeyleri savunurken ben de böyle kararlı duran biri olabilsem. Ama sen daha çok utançtan perdelere dolanmayı tercih ediyorsun, değil mi Lâl? Sıkıntı içinde ofladım. Bir yandan da haklıydı. Ama bu asla utanç verici bir şekilde yakalandığımız gerçeğini değiştirmiyordu. Sessizliğimi fırsat bilen adam "Hazırlanıp aşağı inmeni bekleyeceğim." dedi. "Akşam yemeği hazırlanıyor." "Hemen mi?" "Ne zaman olmasını tercih ederdin?" "Yani ne bileyim... En azından olayın biraz soğumasını bekleyebilirdik." 2-3 yıl kadar falan. Çocuklarımız olduğunda ben yavaş yavaş odadan çıkardım. "Lâl." Otoriter bakışıyla ekledi. "Bekliyor olacağım." Omuzlarımdan yumuşakça tutup şakağıma bir öpücük kondurdu. "Sakın seni ezmelerine izin verme. Biz yanlış bir şey yapmadık." Gözlerime bakarak "Katerina'ya haddini bildirdiğin günü hatırlıyor musun?" diye sordu. "O Lâl'i istiyorum. Sözünü sakınmadan konuşan Lâl'i. İnsanları kırmamak için kendi kırılan Lâl'i değil. Anladın mı?" Belli belirsiz başımı salladığımda "Güzel." diyerek onayladı. "Aşağıda bekliyorum." Valentino odadan çıktığında kendimi utançtan yastıkla boğmak üzereyken nasıl hiçbir şey olmamış gibi hazırlanıp yemeğe ineceğimi biri söyleyebilir miydi? Bu neredeyse mümkün değildi. Önce soğuk bir duş alıp kendime gelmeye çalıştım. Sonra en hanım hanımcık elbiselerimden birini giyip saçlarımı at kuyruğu topladım. Belli belirsiz hafif bir makyaj. Tamam. Şimdi odadan çık, Lâl. Çok basit. Önce sağ ayak, sonra da sol ayak. İlerle. Karşında bir merdiven olacak. Salına salına aşağı in. Bu kadar. Oldu işte. Hayaller ne yazık ki gerçekler gibi olmuyordu. Ayaklarım geri geri gidiyordu ve nasıl onların arasına karışabileceğimi asla bilmiyordum. Gelmezsem Valent'in gelip beni zorla indireceğini bildiğim için korkunun ecele faydası yok dedim ve odadan çıktım. Dizlerim titriyordu, ayaklarım tutmuyordu. Merdivenlerden aşağı indiğimde akşam yemeği hazırdı. Baş köşede her zaman olduğu gibi Valentino oturuyordu. Wendy de gelmişti. Luigi, Pietro ve Wendy Valent'in bir yanında otururken benim oturduğum baş köşe boştu. Kadınlardan genç olanı Valent'in diğer yanında bir koltuk boşluk bırakarak oturmuştu, onun yanında da genç çocuk. Benim aşağı indiğimi görünce herkes ayaklanmıştı. Sanki bir seramoniye hazırlanır gibiydiler. Ya da daha önce tembihlenmişler gibi. Valent'in annesi kısa bir an beni süzdükten sonra "Bir türlü tanışamadık." dedi. Hiçbir şey olmamış gibi davranırken bakışlarındaki imayı kafamdan uydurduğumu düşündüm. Bizi öyle yakaladığı için hassas davranıyor olabilirdim. Valentino Riccardo'nun özgüvenini annesinden aldığı kesindi. Babasını tanıma fırsatım olsaydı daha net bir yorum yapabilirdim belki. Karşıma geçip elini uzattı. "Camilla Riccardo. Valent'in annesiyim." Ağırbaşlı bir edayla elimi sıktım ve içime kaçmış olan sesimi hafif bir öksürükle geri getirdim. "Lâl Alsancak. Memnun oldum." İtalyanca konuşabilmeme şaşırmış görünüyordu kadın. Ama herhangi bir yorum yapmadı. Genç olan kadın uzanıp isteksizce elimi sıktı. "Giustina Allegra. Valent'in kız kardeşiyim." Tahmin ettiğim gibi kendisinden iki yaş büyük kız kardeşiymiş. Onun da pek Valent'e benzediğini söyleyemezdim. Yüz yapıları belki biraz. Ama o daha çok annesinin kızı gibiydi. Sadece annesinin aksine fazla uzun boylu sayılmazdı, normaldi. "Memnun oldum." Durumdan son derece eğlendiğini saklamayan genç çocuk ise "Bizi kimse tanıştırmayacak galiba." derken elini uzattı. Tam o sırada Giustina Allegra çocuğu tanıttı. "Oğlum Viorel." Biraz şaşırmıştım doğrusu. Bu kadar büyük yaşta bir oğlu olabilecek biri gibi durmuyordu. Epey genç anne olmuştu anlaşılan. Ilımlı bir tebessümle çocuğun elini sıktım. "Memnun oldum, Viorel." "Yakınlarım bana Vio der, istersen sen de diyebilirsin. Artık aile sayılırız sonuçta." Bu gruplaşmada bana samimi davranan tek kişi olduğu için biraz rahatlamıştım ve bu fırsata can simidi gibi sarıldım. "Tabii, rahatsız olmazsan derim Vio. Kaç yaşındasın?" "17." "Henüz 16." diye düzeltti annesi. Tebessüm ettim. "Benim de senin yaşlarında bir erkek kardeşim var. Adı Kerem." Sohbet muhabbet herkes yerlerine otururken Valent'in annesi ayakta duruyordu. Baş köşedeki boş yere oturmak üzereyken Valent'in sesiyle donup kaldı. "Camilla, orası Lâl'in yeri. Senin yerin Allegra'nın yanında." Onun otoriter düz ses tonu benim bile tüylerimi ürpertmişti. Annesine adıyla hitap etmesi ve emreder gibi konuşması beni biraz şaşırtmıştı doğrusu. Çok samimi olmadıklarını biliyordum ama bu kadarını ben bile tahmin etmiyordum. Bu durumdan memnun olmadığına emin olduğum kadın yüzü kireç gibi olsa da bozulduğunu sakladı ve renk vermeden bana döndü. "Ah, çok affedersin." Allegra'nın diğer yanındaki boş koltuğa geçip oturdu. "Sadece alışkanlık." Anlayışla başımı salladım. "Benim için önemi yok, lütfen. Nasıl rahatsanız o şekilde oturun." Yani burada bir koltuk yüzünden kavga edecek değildik sonuçta değil mi? Benim sözüm üzerine taviz vermekten çok uzak bir ses tonuyla "Lâl, yerine otur lütfen." dedi Valentino. Misafirlerine bakarak devam etti. "Bu evin bazı kuralları var. Ve bu evde herkesin bir yeri var. Misafirlerimiz de bunu biliyor." Bu kez otoritesini ve kararlılığını bozmadan benim üzerimde de uyguluyordu. Anladığım kadarıyla ailesine yerini hatırlatıyordu. Hiçbir şey olmamış gibi Nina'ya döndü. "Servise başlayabilirsiniz." Ortamdaki soğuk atmosferden rahatsız olmuştum. Kimse hiçbir şey söyleyemiyor, gıkını bile çıkaramıyordu. Ancak içten içe bir dolmuşluk hissediyordum. Camilla herhangi bir şey söylemese de Allegra'nın bakışlarından Valent'e kin güttüğünü anlamak zor değildi. E tabii, kim annesine bu şekilde davranan birine öfkelenmezdi ki? Valentino ise bunun farkındaysa bile umursuyor gibi görünmüyordu. Sessizlikle yemeğini yemeye başladı. Allegra kendisinden beklemediğim bir biçimde benimle iletişime geçti. "İtalyancan hiç de fena değil. Daha önce biliyor muydun yoksa sonra mı öğrendin?" Başımı sallayarak "Valent'le tanıştıktan sonra öğrendim." diye karşılık verdim. Hâlâ eksiklerim vardı ama konuşulanları anlayabiliyordum ve insanlarla anlaşabilecek kadar da konuşabiliyordum. Dirseklerini masaya dayamış ellerini masanın üzerinde birleştiren kadın "Merak ettim doğrusu, nasıl tanıştınız?" diye sordu. Sanki gerçekten de tanışma hikâyemizle ilgileniyor gibiydi. Acaba Andrea konusunu biliyorlar mıydı? Zita bile bilirken ailesinin bilmemesi biraz tuhaf olurdu sanırım. Ancak Valent görüşmediklerini söylediği için bilmemeleri gibi bir ihtimal de vardı. Dikkatimi çeken başka bir şey de Allegra'nın elinden geldiğince Valent'in adını telaffuz etmemesiydi. Elbette ona detaylardan bahsedecek değildim. Üstünkörü bahsetmeye karar verdim. "Bodrum, Halikarnas'ta tanıştık. Onun gece kulübünde." Kaşlarını kaldırarak başını salladı kadın. "Gece kulüplerini seviyorsun herhâlde." Evet veya hayır demeden başımı yana yatırarak ılımlı bir tepki verdim. Kadınınsa bakışları masada gezinirken "Açıkçası seninle tanışacağına bu ailede hiçbirimiz ihtimal vermiyorduk." dedi dürüstçe. O an anladım Andrea konusunu bildiğini. "Hatta delirdiğini bile düşünmüştük." Valent'in hafif gerildiğini elinde tuttuğu çatalı sıktığında anlamıştım. Yediğim lokma boğazımda kalır gibi oldu. Hafifçe öksürüp bertaraf ettim. "Kader." diyerek geçiştirdim. "İki insanın karşılaşması gerekiyorsa bir şekilde karşılaşır." Daha da şaşırmış bir ifadeyle kaşları havalandı Allegra'nın. "Ne yani, bu durum seni hiç korkutmadı mı? Hiç tanımadığın bir adamın seni rüyalarında görmesi ve takıntı hâline getirmesi? Sen buna kader mi diyorsun?" Valentino çatalını tabağa bırakırken "Allegra." diye mırıldandı dişlerinin arasından. "Ah, çok affedersin. Bu konuda daha fazla konuşmaya iznim yok. Sonumun kötü olmasını istemem." Allegra'nın Valent'e karşı başka bir kini olduğunu ilk olarak o an anladım. "Sonuçta o Don Valentino Riccardo. Ve onu öfkelendirirseniz sonuçlarına katlanırsınız." Ben anlamayan bakışlarla bir Valent'e bir de Allegra'ya bakarken Luigi girdi araya. "Giusti, lütfen." Gözleri tam anlamıyla gözlerime temas eden kadın ciddi bir ifadeyle bana bakıyordu. "Merak ediyorum doğrusu, evleneceğin adamın gerçek yüzünü biliyor musun? Nasıl biri olduğunun farkında mısın? Ve bu seni rahatsız etmiyor mu?" Valentino araya girecekken ben daha erken davrandım. "Allegra, emin ol evleneceğim adamın tüm yüzlerini biliyorum ve hepsine âşığım. Çünkü onun içindeki, derinindeki gerçek benliğini gördüm. Kimsenin görmediği o adamı. Ona âşık oldum. Çok sevdim. O da beni çok sevdi. Aranızda nasıl bir sorun var bilmiyorum, dilerim çözülür ama bu saatten sonra hiçbir şey Valent'e olan aşkımı ve bağlılığımı bitiremez. Çünkü biz çok fazla sınavdan geçtik." "Yani... Evleneceğin adamın acımasız bir mafya olması seni rahatsız etmiyor öyle mi?" "Söylediğim gibi, onu seviyorum. Ayrıca ben de pek mükemmel sayılmam. Onu olduğu gibi kabul ettim, sevdim. Ve o beni yanında istediği sürece hep onunla olacağım." Beni işaret ederek Valentino'ya baktı kadın. "Görüyor musun, seni nasıl da koruyor? Müridinmiş gibi." Dudakları şaşırmış gibi kıvrıldı başını aşağı yukarı sallarken. "Ama Valentino Riccardo'nun böyle bir etkisi var, kabul ediyorum. Etrafındaki insanları manipüle etmesini çok iyi bilir. Babası gibi." Sahte bir kutlama ifadesiyle ekledi. "Gerçekten tebrik ederim, Valentino Riccardo. Tam kendine göre bir eş seçmişsin. Ancak merak ediyorum, nişanlın ne yaptığını biliyor mu?" Valentino ifadesiz bir biçimde Allegra'ya bakıyordu ve söyleyeceği şeyi söylemesini istemediği çok belliydi. Ancak kadının durmaya niyeti yoktu ve Valent de bunun farkında olacaktı ki öfkeyle çenesini sıkmıştı. Bense gönder gelsin dercesine atacağı bombayı karşılamayı bekliyordum. Valent'in hakkında öyle şeyler biliyordum ki artık duyacağım hiçbir şeyin beni şaşırtmayacağına emindim. "Valentino Riccardo acımasızlığıyle nam salmış biridir. Takdir edersin ki en ufak bir şeye karşı bile affediciliği yoktur. İnsanları tek hamlede hayatından çıkarabilir. Zita'ya yaptığı gibi. Ve en önemlisi de kocama yaptığı gibi." Allegra bana döndü ve tüm engellemelere rağmen "Nişanlın oğlumun babasına ne yaptı biliyor musun?" derken içindeki kini kusmaya hazır görünüyordu. Demek Valent'in Camilla'ya davranışlarından daha ciddi sorunlar vardı aralarında. "Müstakbel kocan, gözünü bile kırpmadan kocamı öldürdü! Dikkat et, kafasını bozarsan seni de öldürür! Çünkü o böyle bir canavar!" Elindeki çatalı ve bıçağı masaya çarparak bırakan Valentino "Allegra, yeter!" diye bağırdı. Daha sonra Pietro'ya döndü. "Pietro, götür şunu!" Allegra kendine "Tina, gel." diyen Pietro'nun hamlesini beklemeden kucağındaki peçeteyi masaya fırlatıp hızlı adımlarla yukarı çıktı. Camilla ifadesiz bir biçimde masada dururken Viorel annesine bağırdığı için Valentino'ya çenesini çıkarak sessizce bakıyordu. Tam o sırada Valentino ona döndü ve "Bir şey mi söylemek istiyorsun?" diye sordu sakince. Sanki babasını öldürmemiş gibi. Öte yandan benim açımdan öfkelenecek ya da sindirmekte zorlanacak bir durum yoktu. Bir mafya ailesinde sıradan bir akşam yemeği. Yani öğrendiğim diğer sırlar gibi aman aman tepki vereceğim bir durum değildi bu benim için. Dedim ya, artık ondan gelen her şeye alışmıştım. Bu saatten sonra beni yıkan yalnızca artık beni sevmemesi ve ihaneti olurdu sanırım. Ancak biraz olsun şaşırdığımı gizleyemezdim doğrusu. Valent'in karanlık yaşamı tarafımca bir sır değildi ama bu kadar ailesinin içinden birini kayıtsız şartsız öldürebilmesi biraz tüyler ürperticiydi. Pietro'nun bu dünyada herkes herkese kıyar sözüne ilk defa bu kadar yakından şahit oluyordum. Kısa ve net bir biçimde "Hayır." dedikten sonra Viorel başka bir şey söylemeden usulca masadan kalktı ve annesinden daha yavaş hareketlerle merdivenleri tırmandı. Annesine bakmaya gittiği açıktı. Camilla torununun merdivenleri çıkışını izlerken kucağındaki peçeteyi usulca masaya, tabağının kenarına koyup "İzninizle." dedi ve misyonunu tamamlamış gibi masadan kalktı. Viorel'in arkasından gitti. Masada kalanlar bir süre birbirine baktıktan sonra Luigi ve Pietro izin isteyip eve gittiler. Wendy de odasına çıktı. Masada baş başa kalmıştık. İkimiz de bir şey söylemeden odamıza çıktık. Soyunup dökündüm. Aynanın karşısına oturup ellerimi kremledim ve bu konuda hiç konuşmadım. Ancak Valent'in bakışlarının üzerimde olduğunu hissediyordum. Aynadaki yansımam onun bakışlarıyla karşılaştığında gözlerimi kaçırmadım. Hafif kıvrık dudaklarımla tebessüm ederek "Neden bana öyle bakıyorsun?" diye sordum ve ellerimi kremlemeye devam ettim. "Gerçekten bu konu hakkında konuşmayacak mıyız?" "Hangi konu hakkında?" "Allegra'nın söyledikleri hakkında." Omuz silktim boş verircesine. "Sen istemezsen konuşmayız." Ne diyecektim yani, bir de bu konu hakkında mı yersiz bir tartışmaya girecektik? Çok saçma. Sanki onun mesleğini, yaşantısını bilmiyormuş gibi. "Ne yani, bu konuda benimle tartışmayacak mısın?" "Hayır, Valentino. Tartışmayacağım." Yerimden kalkıp yatağa doğru ilerledim. "Yargılamayacağım da." Yanına oturduğumda sağ elim yanağını avuçladı. "Valentino ben seninle tanıştığımda senin yaptığın işi, hayatını biliyordum değil mi? Bu konuda da yeterince tartışıp birbirimizi yıprattık. Sen bana işinle ilgili yalan mı söyledin? Şimdi neden bu konuda sana hesap sorayım?" "Lâl, bu konuşan sen misin?" Şaşırdığı her hâlinden belli olan adam bana bakıyordu. "Yoksa benden habersiz bir şeyler mi kullanıyorsun? Sakinleştirici falan." Komik teorisi üzerine başımı öne eğip güldüm. "Saçmalama." Birkaç saniye sonra ciddileştiğimde düşünceli bir hâl aldım. "Tamam, bak sizin dünyanızı anlamıyorum. Yeğeninin babasını, öz kardeşinin kocasını öldürmeni hiç anlamıyorum. Bunu savunmuyorum da. Ama senin hayatın böyle, öğrendim. Öğrendim ve kabullendim Valentino. Başka çarem mi var? Seni severken, sensiz nefes bile alamazken başka çarem mi var?" Söylediklerimden büyülenmiş gibi bakıyordu. "Lâl, ben böyle bir tepki vereceğini hiç düşünmemiştim. Bu kadar anlayışlı olacağını... En azından bu konuda benimle tartışır, hesap sorarsın diye düşünmüştüm." Bense "Eski Lâl olsaydı, belki." diyerek başımı yan yatırdım. "Bak, başımızdan ne kadar çok olay geçti. Bırak da biraz olsun ders almış olalım." "Lâl, ben sana asla zarar vermem." "Ne?" "Allegra'nın söyledikleri... Kafası atarsa seni de öldürür dediğinde sanki içimde tuhaf bir duygu oluştu. Sanki sen bunu bir anlığına düşünüp benden soğuyacakmışsın gibi." Yanağındaki elimi alıp avuç içimi öptü. "Ben sana asla zarar vermem, Lâl. Sakın bunu düşünme bile. Benden uzaklaşma." "Valentino, tabii ki bunu biliyorum. Benim hayatta kalmam için ne kadar uğraştığını, kendini paraladığını gözlerimle görmemişim gibi konuşuyorsun. Elbette bana zarar vermezsin, biliyorum. Allegra'nın söylediklerini ciddiye almadım. Acısından ne dediğini bilmiyor." Bir süre yanıt vermedi. O sırada ellerim düşünceli adamın yanaklarını okşuyordu. Aramızda bir sessizlik süregeldikten sonra ben sormadan mırıldanarak açıklamaya hazırlandı ve "Gerardo..." dedi önce. "Yani Allegra'nın kocası. Aileye ihanet etti." diye açıkladı Valentino. "Bana, aileye karşı düşmanımızla işbirliği yaptı. Onların muhbirliğini üstlendi. Luigi, Pietro ve birçok kişinin hayatını tehlikeye attı. Bu su götürmez bir gerçekti. Kanıtlarıyla gözümün önündeydi." Acımasız ve kararlı duruşuyla ekledi. "Ve ben de onu gerektiği gibi ölümle cezalandırdım." Zerre pişmanlık duymuyordu. Ve belki de kendince haklıydı. Benim de aileme zarar verilseydi ne yapacağım belli olmazdı. Onaylayarak başımı salladım. "Valentino, bana bir açıklama yapmak zorunda değilsin. Ben senin işlerine burnumu sokamam. Anlamasam bile buna saygı duymak zorundayım." Kulaklarına inanamayan adam memnun bir gülümsemeyle "Bu kadar değiştiğine inanamıyorum biliyor musun? Eski Lâl olsaydı-" diye mırıldanırken kestim sözünü. "Biliyorum, biliyorum. Eski Lâl olsaydı evi barkı yıkmıştı. Ama ben değiştim." Şirinlikle başımı yana yatırarak ekledim. "Daha doğrusu, yaşananlardan kendime göre dersler çıkardım diyelim." "Hımmm... Nasıl derslermiş onlar?" Belimden tutup beni kucaklayan adam bedenimi yatağa çalarken beni gıdıklıyordu. "Bir kısmını benimle de paylaşmaya ne dersin?" "Ya Valentino, yapma! Hayır!" "Hayır mı?" Gıdıklamaya devam ediyordu. "Emin misin?" "Ya hayır! Evlenmeden olmaz demiştik hani!" "Dalga mı geçiyorsun? Evlenmeden kaç kere oldu biliyor musun sen?" Bunları söylerken beni gıdıklamayı bırakmamıştı. O gece düşünmüştüm de, uzun zamandır hiç bu kadar gülmemiştim. Valentino benim neşe kaynağımdı. Yaşama sebebimdi. Bir şekilde hayatımın anlamıydı. Ve onun olmadığı bir dünya, benim dünyam değildi. ...
*
••• SOSYAL MEDYA HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI |
0% |