Yeni Üyelik
10.
Bölüm

❅ Napoli'de Bir Gece | 9/1

@buzlarkralicesi

-9/1-

GÜNÜMÜZ • 26 ARALIK, 2021

❝Lâl❞

Aynada titreyen ellerimle boynuma dokundum. Morarmıştı. Burada daha fazla kalamayacağımı, kalmamam gerektiğini biliyordum. Zamanım daralıyordu. Üst üste başarısız kaçış denemelerim beni yıldırıp umutsuzluğa kapılmama sebep olsa da vazgeçersem sonsuza dek bu esarete zincirleneceğimi de iyi biliyordum. Oturup dizimi döverek kaderime ağlayamazdım, buna vaktim yoktu. Yerimden kalkıp acilen bir plan yapmaya çalıştım. Elimde neler vardı? Her şeyi gözden geçirdim ve tutması olası bir plana giriştim. Zaten aslına bakarsanız başka çarem de yoktu. Denemek zorundaydım. Başarısız olsa bile.

Kendine gel, Lâl. Sen kaç kere kaçtın? Plan yapmak senin işin. Vazgeçemezsin. O beyinsiz Vural'ın kendini senden daha zeki sanmasına izin verme. Ya da ver, bırak öyle sansın ve yanılsın. İçinde bulunduğun her duruma adapte olmak senin işin. Yeni bir plan yap ve alt et onu.

İlk birkaç gün dışarıdaki korumalara çay yapıp yardımcı vasıtasıyla gönderdim ve gözlemlemeye koyuldum. Durumu garipsese de bu duruma zamanla alışan korumalar çayları afiyetle içiyordu. Tabii ki ilk zamanlar normal çay gönderiyordum. Ta ki büyük gün gelene kadar...

Özel olarak bana getirilen hiçbir yemeği yemiyor, gizlice çöpe döküyordum. O kadar psikolojim bozulmuştu ki geceleri yatakta açlıktan ağlıyordum. Sonrasında ise açlıktan karnıma ağrılar giriyordu, dayanamıyordum. Fırsat buldukça mutfağa inip gizlice ağlaya ağlaya paketli kuru ekmekleri yiyordum. Bu bile zor oluyordu çünkü tepemde hep bir yardımcı kadın oluyordu, onu atlatmam gerekiyordu. Vural'ın bana verdiği -daha doğrusu verdiğini sandığı- uyku haplarını biriktirmiştim. Henüz planı kurmadan bile bunun öyle ya da böyle işime yarayacağını biliyordum. Anlamadığım tek şey, Vural'ın o ilaçları içmem için başımda neden beklemediğiydi. Başımda bekleyen yardımcıyı kandırmam çok kolay oluyordu, dilimin altına falan saklayıp bir şekilde içtiğime ikna ediyordum. Aptal Vural. Sandığı kadar zeki biri değildi ya da buna vakti yoktu. Belki de ben öyle sanıyordum ve bir tuzağa düşmek üzereydim. Bunu denemeden bilemeyecektim.

Büyük gün, 3 Ocak... Korumalar henüz yeni yılın yorgunluğunu üstünden atabilmiş gibi görünmüyorlardı. O gün ilaçları çaylarına kattım ve hepsinin içtiğinden emin oldum. Sonrası kolaydı, kendilerinden geçmelerini bekledim. Planımı uygulamak için bugünü seçmemin sebebi ise Vural'ın Bursa'ya benim yüzümden ertelediği iş seyahatine gidecek olmasıydı.

Temkinli bir biçimde kafamı odamın kapısından dışarı çıkardım ve sesleri dinledim. Yarım saattir aralarında konuşan ve asla susmak bilmeyen korumalardan ses yoktu. Çaylarına el çabukluğuyla attığım uyku hapları işe yaramış olmalıydı. Günlerdir beni o haplarla etkisiz hâle getirmeye çalışıyorlardı. Bense her seferinde içiyormuş gibi yapıp asla içmiyor, hepsini bir yerde saklıyordum. Bu ilaçların bebeğime zarar vermesine müsaade edemezdim. Ayrıca beni sürekli uyutarak aklımı bulandırıp cansız bir metaya çevirmeye çalıştıklarını da çok iyi anlıyordum. Buradan kaçıp kurtulduğumda hepsine kocaman bir nah işareti yaparak fotoğraf atacağım. Pislikler.

Ben deli değildim. Ne gördüğümü, ne yaşadığımı çok iyi biliyordum. Karnımdaki bebeğin Vural'dan olduğuna inandırmaya çalışsalar da hissediyordum, kalbimin bir yerlerinde hissediyordum. Bu bebek Vural'ın değil, Valentino'nundu. Ve tekrar ediyorum, ben deli değildim. Valentino diye biri gerçekten var. Böyle biri hayatımda oldu. Onunla tarifsiz mutluluklar yaşadık. Birlikte dünyayı gezdik, doludizgin bir aşk yaşadık. Gecemiz gündüzümüze karıştı. Karnımdaki bu bebek de o gecelerin bir armağanıydı. Evet, ilk başta istemedim bu bebeği. Çok sınavlardan geçtik. Ancak şimdi hiç hesapta yokken çıkagelen bu bebeğin Allah tarafından bana neden verildiğini anlayabiliyordum. Ne kadar kaçarsak kaçalım, alnımıza yazılan bazı gerçekler var. Ben de bu kaçınılmaz korkunç gerçeklere itilmiştim ve tüm bunlarla başa çıkabilecek gücü bebeğim sayesinde toplamıştım. Eğer o olmasaydı tutunacak hiçbir şeyim olmayacaktı ve defalarca olduğu gibi bir kez daha hayatıma son verecektim. Şimdi bebeğim ve ben buradan kaçacaktık ve bir şekilde babasına gidecektik. Gerisini o hallederdi zaten, bizi korurdu.

Usulca koridorda ilerlerken yardımcı kadına dikkat etmem gerektiğini biliyordum. Korumalara müdahale edip uyutsam da yardımcılar için pek bir şey yapamamıştım. Montumu ve ayakkabılarımı sessizce giyerken tıkırtılar duyup önümdeki duvar boşluğuna saklandım. Çok dikkatli olmalıydım. Temkinli davranmalıydım. Çok fazla hatalı denemem olmuştu. Bu son şansımdı. Bir daha bu şansı yakalayamazdım. Ve kimseye güvenemezdim. Etrafımdaki hiç kimseye güvenemeyeceğimi çok iyi anlamıştım. Hayat kafama vura vura öğretmişti bana bunu.

Seslerin kesildiğini duyunca ayakkabılarımı giymiş bir biçimde parmak uçlarımda çıkış kapısına doğru yürüdüm. Yardımcılardan birinin merdivenlerden yukarı çıktığını duyunca tekrar saklandım. İmkânım olsa o an kalp atışlarımı bile durdururdum duyulmamak için. Buradan çıkmalıydım. Öyle ya da böyle. Çıkmalıydım.

Kapıdan çıktığımda kısa bir an gökyüzüne baktım. Özgürdüm. Temiz havayı içime çektiğimde tüm hızımla üstü parmaklıklar ve tel örgülerle dolu çitlere doğru koşarken etrafıma bakmaya devam ediyordum. Herhangi bir şekilde hiç hesapta olmayan birine yakalanmamak için elimden gelen tüm dikkati gösteriyordum. Korumaların hepsine zorla çay içiremezdim ya sonuçta, içmeyen birileri elbette çıkacaktı. Bu yüzden etrafı kolaçan etmekten geri durmadım. Ne yazık ki öndeki parmaklıklardan kaçamayacağımı birkaç kez tırmanmaya çalıştığımda anlamıştım. Allah'ım, lütfen yardım et. Son bir yer vardı kaçabileceğim. Arka tarafa doğru yürüdüm. Oradan da ancak kedi gibi tırmanarak çıkabilirdim. Hamile olmasaydım kaçmam daha kolay olabilirdi ama şu anki şartlarda buradan tırmanmak çok zordu. Ne var ki başka şansım yoktu. Sivri parmaklıklarla çevriliydi tüm yol boyu. Duvara tırmanmaya çalıştım ama ayaklarımı yerleştirebileceğim bir yer yoktu. Etrafıma bakınarak sıçradım. Şiddetle sırt üstü yeri boylayarak başarısız oldum ama acıyla belimi tutarak tekrar denedim. Başka çarem yoktu. Sırtıma bıçaklar saplanıyor gibiydi ama duramazdım. Ölsem de buradan çıkmak zorunda olduğumun farkındaydım. Bu kez daha yükseğe sıçradım ve oldu. Sivri parmaklıkların bana batmamasına dikkat ederek tırmanıp yükseldim ve evin sınırlarından çıktım. Çok şükür, başarmıştım. Hızla koşmaya başladığımda arkamdan otomatik açılan parmaklıklı kapıdan Vural'ın arabasını gördüm. Bu hiç hesapta yoktu. Allah'ım, lütfen bu kez yakalanmayayım. Bu kez olmaz. Duvara yapıştım, parmaklıkların arkasına saklandım ve Vural beni görmeden arabasıyla otomatik kapıdan içeri girdi. Dakikalar içinde adamın yeniden bahçeye çıkarak kükreyen sesinin yansımasını duyabiliyordum.

"Ulan orospu çocukları, o kadar parayı size uyuyun diye mi veriyorum ben? Kız kaçmış lan, kaçmış! Azize odasında yok!"

Küfürler savuruyor ve bitmek bilmeyen bir hırsla bağırmaya devam ediyordu. Bense hiçbirinden etkilenmeksizin kaçıyordum. Yolu yarılamıştım. Anayola çıktığımda her şey bitecekti. Orada birinden Allah rızası için yardım isteyip gidecektim. Ama nereye? Kaçmak için o kadar plan yapıp düşünmüştüm ama kaçınca nereye gideceğimi hiç düşünmemiştim. Koştum, koştum, koştum. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki sanki az sonra duracaktı.

Anayola yetiştiğimde duraksadım. Kasıklarımda tarifi olmayan bir sancı vardı. Çok kötü hissediyordum kendimi ama duramazdım. Şimdi olmazdı. Öte yandan korkuyordum, içeride yolunda gitmeyen bir şeyler olabilirdi. Aksiyondan aksiyona koşarken bebeğime bir zarar gelmesinden korkuyordum. Otostop çekerek yaşlı bir amcanın arabasına bindim. Öyle çaresizdim ki sudan çıkmış balık gibiydim. Şimdi nereye gidecektim? Ailesine bile güvenmemesi gereken biri olarak böyle bir durumda kime güvenebilirdim?

"Kızım, iyi misin?"

Koşmaktan nefes nefese kalmış bir biçimde yutkunarak arkama yaslandım. "İ-İyiyim. İyiyim." Göğsüm inip kalkıyordu. Kendime gelmem dakikalarımı aldı.

"Başın mı dertte senin?" Meraklı amcanın sorusunu yanıtsız bıraktım. Dert mi? Öyle böyle değil. Hem de nasıl dert. Hepsini duysan dudakların uçuklar amca. Ciğerlerimden kan geliyormuş gibi bir tat yerleşmişti boğazıma. Nereye gideceğimi düşünürken ambale olmuştum. Fuat'a gidemezdim. Hem evden birine gitmek başkanla karşılaşma ihtimalinden dolayı pek akıllıca olmazdı hem de eniştemin başını da belaya sokmuş olurdum. Onu da bu belaya sürükleyemezdim. Kaybolduğumda beni soracakları ilk kişi o olurdu. Tahmin edemeyecekleri bir yere gitmeliydim ama nereye? Çok düşündüm. Kafamı toparlamak zamanımı aldı. Aklıma ilk gelen kişi Serhat abi olmuştu. "Nereye gidiyorsun kızım?" Sonunda o kaçınılmaz soruyla karşılaşınca da tereddüt etmeden onun oturduğu semti söyledim.

"Maslak, amca. Ama sen yakınlarda herhangi bir yere de bıraksan olur."

"Yok, sorun değil. Yolumun üstü zaten."

Beni görmek isteyeceğinden emin değildim. Serhat, benim abimin en yakın dostuydu. Daha doğrusu Vural piçinin öldürdüğü canımdan çok sevdiğim abim Engin'in en güvendiği arkadaşı, kardeşi. Yıllar vardı ki onunla görüşmemiştik. Ama ben abimin cenazesini gizli gizli izlerken bir köşede onu görmüştüm. Dostuna son görevini yerine getirmek için oradaydı. Şimdi güvenebileceğim tek kişi oydu.

Maslak'ta indim. Birkaç metre yürüdükten sonra evinin önünde durdum. Fazla vaktim yoktu, kaçtığım ortaya çıktığına göre saklanacak bir yere ihtiyacım vardı. Çok da uzatmadan bir şekilde İtalya'ya kaçmalıydım. Bunu nasıl mümkün kılacaktım bilmiyordum çünkü elimde ne Valentino'nun bana verdiği sahte kimlik ve pasaport ne de para vardı. Banka hesabımda yüklü miktarda param vardı ama onu çekersem izimi sürebilirlerdi. Bildiğim tek şey bir şekilde kaçmam ve Valentino'ya ulaşmam gerektiğiydi. Kapıyı çaldığımda ilk etapta gündüz vakti olduğu için Serhat abinin evde olmadığını düşünüp endişelendim. Tüm beyaz yakalılar gibi çalışıyor olması olasıydı. Ancak nereye gidebilirdim başka? Hiç bilmiyordum. Sevgi'ye asla güvenemezdim, ona gidersem beni hemen hediye paketi gibi kargolar, Vural'ın eline teslim ederdi. Bizim Kaos grubundan çocuklara da güvenemezdim çünkü canları çok kıymetlidir, Vural söz konusu olduğunda beni asla korumazlardı. Saydıklarımın arasında en gözü kara ve beni koruyabilecek kişi yine Serhat abiydi. Fakat onu burada akşama kadar da bekleyemezdim, dikkat çekebilirdim. Sonuncuda kapıyı çalmak yerine zile abandığımda kapı açıldı. Şükürler olsun.

Karşımda Serhat abi duruyordu. Beni görünce ilk başta tanıyamamış gibi baktı. "Buyurun, kimsiniz?" Saniyeler sonra yüz hatları değişti, sertleşti ve ifadesiz bir hâl aldı.

Ben gecikmiş bir yanıtla "Ben Azize, abi. Engin'in kardeşi Azize." derken o çoktan bana karşı tavrını belli etmişti.

Beni tanımasına bile ihtimal vermiyordum. Belki televizyondan. Daha önce ben büyüdüğüm zamanlarda karşılaşmış mıydık gerçekten hatırlamıyordum. Bildiğim tek şey uzun zaman sonra ilk kez yüz yüze geldiğimizdi. "Senin ne işin var burada?"

"Serhat abi, ne olur yardım et. Lütfen."

"Ne yardımından bahsediyorsun sen? Beni rahat bırak."

Hiçbir şey söylemeden eve geri girecekken kolundan tutup durdurdum. Yalvarırcasına gözlerine baktım. "Abi çok zor durumdayım. Vural peşimde, kaçmam lazım. Bak yalvarırım yardım et, lütfen."

"Engin'in başını yedin, şimdi sıra bana mı geldi ha? Benim de başımı belaya sokmana izin vermeyeceğim. Hadi kızım, hadi! Ailenin yanına dön, benim de başımı o Vural psikopatıyla belaya sokma! Hadi!"

Hiçbir şey söylemeden kapıyı yüzüme kapattığında gözlerimi kapadım. Nefessiz kaldım bir süre, çaresizdim. Yağmurda ıslanan bir kedi yavrusu gibi sokakta kalmıştım. Üstelik onun bile benden fazla yaşama şansı vardı. "Serhat abi, yalvarırım aç kapıyı. Senden başka gidebileceğim hiç kimse yok, anlasana. Yok! Bir ailem yok, kimsem yok." Kapıyı güçsüz yumruklarla çalmaya çalışırken ilk başta yüksek çıkan sesim zamanla yalvaran mırıltılara dönmüştü. Sancım sürüyordu, canımın çok yandığı yetmiyormuş gibi doktora da gidemezdim. Kimliğim açığa çıkar, Vural da beni kıskıvrak yakalardı. "Ölmek istemiyorum, her insan gibi ben de yaşamak istiyorum. Abimle savaşımız hep bu yüzdendi, ne olur bana yardım et. Abim her durumda sana güvenebileceğimi söylemişti. Serhat abi, orada olduğunu biliyorum. Lütfen diyorum, yalvarırım. İstersen ayaklarına da kapanırım. Lütfen..." Bir sonuç vermeyeceğini bilsem de ağlayarak mırıltılar eşliğinde yalvarmaya devam ediyordum. Son şansıma sıkı sıkı sarılmıştım ama o da yok gibiydi. Ellerimin arasından usulca kayıp gidiyordu. Cılız bir umuttu peşine düşüp sarıldığım. Herkes beni deli yerine koyup gerçekten delirtmeye çalışırken ben o cılız umuda bel bağlamıştım. Gücüm tükenmiş bir biçimde kapıya yaslanırken arkadan kapıyı yumruklamaya devam ediyordum. O beni içeri almazsa çok geçmeden kıskıvrak yakalanacaktım. Ellerim sancıyan karnıma gitti. Abi, keşke hayatta olsaydın. Beni koşulsuz bir biçimde koruyan tek insandın. Bu ailede dağ gibi arkamda duran tek adamdın. Şimdi kimsem yok, anlıyor musun? Kimsem yok. Kimse senin gibi olamıyor. En yakınlarımız bile yüz çevirdi bize. Herkes ondan korkuyor. Beni koruyabileceğini bildiğim tek adam da kilometrelerce uzağımda. Cehennemin dibinde. Güçlü kalmaya çalışıyordum ama bu hiç kolay olmuyordu. En sonunda kapının hafif aralanma sesiyle bakışlarım arkama döndü. Yardımcı olmak için kollarımdan tutup hafifçe ayağa kaldırdı ve bana sarıldı. Yüzündeki şefkat kırıntılarını görebiliyordum.

İçeri girdiğimde bana bir bardak su verdi ancak meraklı gözleri hafif bir tepecik hâlini almış karnımda geziniyordu. "Bebek Vural'ın mı?"

Ölümüne inkâr eder gibi başımı hızla iki yana salladım. "Hayır. Hayır, değil." Yutkundum. Kurtulmuş olmanın verdiği umuttan güç alarak acılarımı hissetmemeye çalıştım. "O Valentino'nun bebeği."

"Valentino kim?"

Kendimi abi sen Mars'ta mı yaşıyorsun, dememek için zor tuttum. Ancak televizyon izleme alışkanlığına sahip olmadığını varsayarak bu durumu göz ardı edebilirdim. Şuan bundan çok daha önemli dertlerimiz vardı. "Sevgilim, onunla Bodrum'da tanıştık." Konuyu kısa kesmek zorunda kaldım çünkü anlatmam gereken daha önemli detaylar vardı. "Ne olur bana yardım et, beni delirtmeye çalışıyolar. Beni delirtip bir yere kapatacaklar ve sonsuza dek benden kurtulacaklar."

Dehşete düşmüş adam "Neden bahsediyorsun sen, Azize?" diye sorduğunda yaslandığı koltuktan doğrulmuştu.

"Bana şizofrenmişim gibi davranıyorlar. Valentino diye biri yokmuş, bebek Vural'danmış. Ben her şeyi uyduruyormuşum." Nefes bile almadan art arda anlatıyordum. "Bunların hiçbiri doğru değil! Beni sözüne güvenilmez bir deli gibi gösterip ekarte edecekler, açığa çıkarmamdan korktukları sırlarının üstünü örtecekler." Başımı iki yana salladım ve sayıklarcasına devam ettim. "Buna izin veremem. İzin veremem. Ben ne yaşadığımı biliyorum! Tek bir gerçek var, o da Valentino'nun varlığı."

Ellerini ellerimin üzerine koyup beni sakinleştirmeye çalıştı. "Şşşt... Tamam, sakin ol. Şimdi her şeyi tane tane anlat."

Tabii ki ona Valentino'yla nasıl tanıştığımızdan tutup kaçırılıp buraya getirilme hikâyeme kadar bilmesi gerekenleri anlattım.

...

*

YAZAR NOTU: Hi guysss! ✨ Bu bölümü fuckinceg26 , arzues23 , zozkarlikli , best_love12 , huesniye , aysehmzoglu , sistemimmkitleniyoaq , -morrr- , Alara5303 , mabelanddipperxzs ,havvakr3455 , Sudekarabeyw_ okurlarıma ithaf ediyorum! 💞 Bu bölümü %7 şarjla yayınlıyorum, kıymetimi bilin ve bol bol yorum yapın olur mu? 😂 Nasılsınız, iyi misiniz? Ben çok iyiyim çünkü size 10 Bin okunmaya özel yeni bölüm getirmenin heyecanını yaşıyorum, yorumlarınız benim için çok önemli. ❤️ Gel gelelim bölüme... Nasıl buldunuz bu bölümü? Buraya yazabilirsiniz. Yeni bölüm tahminlerinizi buraya, hayalinizdeki istek Lâlentino sahnelerinizi ise buraya yazabilirsiniz. Sizce sahte Lâl'in bir sonraki hamlesi ne olacak? Buraya yazabilirsiniz. Yeni bölümleri okuyunca şaşırıyor musunuz? Yoksa zaten böyle olacağını biliyordum, hep tahmin ettiğim şeyler oldu mu diyorsunuz? Onu da buraya yazabilirsiniz. ✨ Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar

HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI
@halikarnastabirgece
@lalalsancakofficial
@valentinoriccardoofficial
@lalentinofanclub

Loading...
0%