@buzlarkralicesi
|
-10- ❝Ilya❞ Bay Ivan, garip biriydi. Bakışlarında ilginç bir anlam vardı. Merhaba-ben-korkunç-adam bakışı. Sanki böylesine tehlikeli bir hayatın parçası olduğunu bakışlarıyla bile hissettiriyordu. Kimliği gibiydi bakışları. Sakin sakin konuşurken bile buz gibi gözleri insanlara dikkatli olması gerektiğini dikte eder gibiydi. Yulia ona boşuna Korkunç Ivan demiyordu. Bunu düşünürken suratımda garip bir ifade olduğunun farkında değildim. Ta ki Bay Ivan "Ne sırıtıyorsun sen?" diyene kadar. "Sırıtmıyorum." Bunun farkında bile değildim. Gözleriyle gördüğünü inkâr edip zekâsına hakaret etmişim gibi bir ifadeyle yüzüme baktı. "Ne yapıyorsun burada?" "Hiç." "Localarda yardıma ihtiyaç var. Temizlik işi." Düz bir ifadeyle bunları söyledikten sonra ekledi. "Orada işin bittiğinde odalara çıkman gerekecek. Toparlanması gereken iki oda var." "Tabii, Bay Ivan." Gitmek için harekete geçtiğimde durdurdu beni. Dikkatli bakışlarla kaşları çatıldı. "Patronla aranızda bir şey mi geçti?" "Ne geçti?" Ellerimi gergin bir biçimde birbirine kenetledim. "Bir şey geçmedi." Bay Miloradov ona bir şey mi söylemişti? Şikâyette mi bulunmuştu? İçimi garip ve tekinsiz bir korku kapladı. "Yanlış bir şey mi yaptım?" Sakinleştiren bir tavırla "Dur, dur bir şey olmadı. Hemen endişe etme." diyerek araya girdi. "Sadece merak ettim." "Kendisinden özür dilerim bir şey yaptıysam." "Gerek yok. Sen işlerini düzgün yap, yeter." Yüzünde düşünceli bir duygu hâkimdi. "Nikolai sessiz ve tehlikeli biridir. Onunlayken hareketlerine dikkat et. Dikkat et ki özür dilemek zorunda kalma." Ciddiyetini artıran bakışları gözlerimdeydi. "Nikolai Miloradov özürleri kabul eden affedici biri değildir. Bir hata yaparsan bedelini ödersin." Beni sakinleştirmeye çalışırken kurduğu cümleler pek de rahatlatıcı değildi. Derin bir nefes alıp tuttum, ciğerlerime hapsettim. "İtaatkâr olursan burada sorun yaşamazsın." Sakin bakışları üzerimde gezinen adam uyarır gibi kaşlarını çattı ve "Sakın ona yalan söyleme. Bunun dönüşü olmaz." dedi. Söylediklerini anladığıma emin olduktan sonra kestiği yolumdan çekildi ve bana yol verdi. "Geç. Localara." Usulca kapıyla onun arasından geçiverdim. Buz gibi gerçekle bakışır gibiydim Bay Ivan'la göz göze gelirken. Onun yüzünde hiç yapmamam gereken bir şeyi yaptığımı ve bunun cezasını çekeceğimi görebiliyordum. Artık dikkat etmek için çok geçti. ❝Nikolai❞ O akşam adamlarım Riccardo'nun gelişini haber verdiğinde şaşırmıştım. Ne olmuştu da beni görmeye gelmiş olabilirdi? Bizim onunla tek ortak noktamız Lâl'di. Merdivenin üstünden ona bakıyordum. Beni gören bakışları öfke ve nefretini gözler önüne seriyordu. Kalabalığı yarıp bana doğru geldi. Açık kapıdan odama girdiğimde beni takip ettiğini hissetmenin rahatlığıyla berjerin önünde durdum. Ellerimi iki yana açıp alayla yüzüne baktım. "Eğlenmek için yeniden buraya gelmen ne güzel. Eski günlerdeki gibi." Eski sevgilimi malı hâline getiren adamın yüzüne bakıyordum. Onun utanmazca başka bir kadınla mutlu olması başta sinirlerimi bozan bir gerçekken zamanla bunun beni rahatsız eden asıl sebep olmadığını anlamıştım. Evet, başlarda ben de Lâl'e olan duygularımı çok sorguladım. Belki de Riccardo'nun mutluluğuna katlanamıyorumdur dedim ama öyle değildi. Başka bir kadınla değil de Lâl ile olması beni rahatsız ediyordu. Onların yakın korumasıyken mutluluklarını gördüğümde beni rahatsız eden şey buydu. Riccardo'nun Lâl'e yakın olması, onu mutlu etmesi. Onu hak etmiyordu. Şimdiyse sanki eski sevgilim Anna'yı seks oyuncağı olarak kullanmamış gibi karşıma geçmiş hesap soran bir edayla beni inceliyordu. Benim mekânımda. Hiç uzatmadan o soruyu sordu. Beklenmedik bir anda. "O gece ne oldu?" Yüzümü öyle inceliyordu ki sanki tüm detaylarını aklında yeniden canlandıracakmış gibiydi. Yalan makinası gibi karşımda duruyordu. Yalan söylediğimi hissetse öteceğini sandım. O geceyi öğrenmiş olmasına şaşırdım. Niyeyse. Sanki Riccardo'nun her şeye ulaşabilecek gücü yokmuş gibi. Ancak bunu nereden öğrendiğini ister istemez merak ettim. Lâl bunu söylemezdi. Dahası, Lâl ile aramızda geçen bir gece yoktu. Ama o gece bir şey olsaydı da anlatmazdım. Lâl'i zor duruma sokacak, onu üzecek hiçbir şey yapmazdım. Mahremiyetimi korurdum. Belli ki benden önce Lâl ile konuşulmuştu bu konu. Öfkeyle soluyordu Riccardo. Lâl söylemediğine göre bir bildiği vardı. Belki de ona acı çektirmek istiyordu ve bu yolla beni kullanıyordu. Ben de bu oyunu sürdürme kararı aldım. "Lâl gerekli görseydi anlatırdı." Rahat ifademden son derece memnuniyetsiz görünen adam "O gece ne oldu, dedim?" dedi dişlerini sıkarak. Beni bu basit, öfkeli tehdit ifadeleriyle korkutabileceğini sanmış olması ayrıca komikti. Onu böyle görmek eğlenceliydi de ama bu oyunun devamı Lâl'e zarar verebilirdi. Oyunun sonunda kötü olmak umurumda değildi. Ancak hâlâ benim gözümde Riccardo'nun açığa çıkmamış karanlık bir tarafı vardı. Bu da Lâl'i o karanlık taraftan korumam gerektiğini hissettiriyordu. Bu yüzden sıradan duruşumu bozmadan gerçeği öylece söyledim. "Lâl ile aramızda hiçbir şey geçmedi. Çünkü o seni seviyor." Söylediğim sözlerin beni ne kadar can yakıcı hislere sevk ettiğini tarif etmem mümkün değildi. Ancak dürüst olmak gerekirse Lâl'i yalanlar ve yanlış anlamalarla elde edemeyeceğimi anlayacak kadar da tanımıştım. Bu yüzden doğru söylemekten kendimi alamadım. Bu kez meydan okuyan taraf bendim. Riccardo'ya karşı ben. Ona doğru bir adım attım. "Ama biliyor musun, bir gün Lâl senden vazgeçer de bana gelirse, seni kalbinden atarsa kendi isteğiyle onunla o yatakta sevişirim. Ve benim bebeğime hamile kalması için ne gerekiyorsa yaparım." Karşımda öfkeyle dişlerini sıkan adama dikkatli bir bakış attım. Söylediklerimin her kelimesini sahiplenen cesur bir bakıştı bu. Sadece onu kızdırmak için söylenmemiş, her zerresinde gerçek niyetler barındıran bir sözün arkasında duran güçlü bir bakış. Birbirini tek hamleyle öldürmek isteyen iki düşman. Baş başaydık. Karşı karşıya. Zırhlarımızı kuşanmış, savaşın başlamasını sabırsızlıkla bekleyen iki rakip. Kaybedeceğimiz şey hayatlarımız değildi ancak hayatlarımız kadar değerli bir şeydi. Lâl. Burnundan soluyan adam "Öyle bir şey hiçbir zaman olmayacak." derken sınırsız öfkesini gizlemeye çalışıyordu. Benim her fırsatta açığa çıkarmak için cüretkâr sözler feda etttiğim hâlde sakladığı sınırsız öfkesi. Anna'yı yok eden öfkesi. Lâl'i tehlikeye atan öfkesi. İstediği cevabı almasına rağmen mekânımdan hiç de mutlu ayrılmayan adam Hydra'dan çıkarken yeni bir öfke dalgasıyla baktı yüzüme. Lâl'i asla paylaşmayacağını ifade eden bir bakışla. Paylaşsın da istemiyordum zaten. Lâl tamamen benim olsun istiyordum. Her zerresiyle, tüm hücrelerimde. ❝Ilya❞ Günlerdir localar ve odaların temizliği dışında herhangi bir işe gönderilmiyordum. Kendimi işe yaramaz hissediyordum. Ben sanki nereye konulsam faydalı olmuyordum. Buraya ait değildim. Hâlâ tam anlamıyla güvenilir bir çalışan olarak görülmediğimi hissediyordum ama işe yaramaz görülmek mi yoksa güvenilmez görülmek mi daha kalp kırıcı karar veremedim. Son locanın temizliği de bitince vakit kaybetmeden merdivenlerden yukarı çıkmaya başladım. Bay Ivan'ın gözünde işten kaçan ve tembel biri olarak görülmek istemiyordum. Sonuç olarak Club Hydra'da kalmak onun elindeydi. Dolayısıyla kaderim de öyle. O gün Bay Miloradov'la aramızda ne geçtiğini sorduğunda bir şeyler yolunda gitmiyormuş gibi hissetmiştim. Zaten o günden sonra da bana sadece ayak işlerini yaptırdıkları bir çaylak gibi davranmaya başlamışlardı. Bay Miloradov'la hakkımda olumsuz konuşsalar da bana söyleyecek hâli yoktu ya. Bay Ivan onun sadık çalışanıydı. Miloradov'dan sonra patron oydu. Tüm bunlara rağmen hâlâ kovulmadığıma ve burada olduğuma memnundum. Her ne kadar buraya uyum sağlamak zor olsa da, kendimi buraya ait hissetmesem de bunun geçici bir süreç olduğunu hatırlatıyordum kendime. O gece platonik duygular beslediğim Bay Miloradov'la aramızdaki tüm ihtimalleri sıfıra indirmiştim. Onunla bir geleceğimiz zaten olamazdı ancak benden hoşlanması gibi küçücük bir ihtimal olmadığına göre tamamıyla burada kalmaya ve buradaki geçici süreçte kendimi korumaya odaklanabilirdim. Bu yüzden ne söylenirse sorgulamadan onu yapıyordum. Gerekmedikçe konuşmuyordum bile. Toparlamak için girdiğim ilk oda gri, manyetik bir kartla açılıyordu. Oda haznesindeki küller ve kullanılmış prezervatif paketlerini eldiven takarak dikkatli bir biçimde topladım ve küçük çöp poşetlerine koydum. Kocaman bir oda karşılamıştı beni. Altın ve pastel renklerin hâkim olduğu şaşalı bir odaydı. Bu hafta için ayırtılmış, beyaz bileklik sahiplerinden birinin izleme odası olarak hazırlatılıyordu oda. Yatağın üstüne serpilmiş tüm kıyafetler, iç çamaşırları ve yırtık kumaş parçalarını da toplayıp ait olduğu yere, boylayacağı çöp poşetine attım. Dağınık yatağı toparlarken gelen boğuk seslere dikkat kesildim. Olduğum yerde donup kalırken başta bu odanın boş bir oda olmama ihtimaliyle doldum. Belki de ayırtılan bu oda, önceki sahipleri tarafından henüz boşaltılmamıştı ve özel anlar yaşarlarken içeri girmiştim. Çıkmalı mıydım? Bilmiyordum. Korka korka banyoya doğru uzanan bakışlarım orada bir hareket ve ses duyumsamadı. Ama bariz ve boğuk gelen sesler olduğu kesindi. Tüm odada göz gezdirirken sakıncalı bir durum görmedim. Gerçeği anlamamsa uzun sürmedi. Büyük camın ardındaki hareketlilik, kulağıma çalınan sesleri açıklıyordu. Ağır aksak adımlarla ilerlediğimde büyük bir platformu gören büyük bir camdı bu. Ve camın ardında olanlar... Nefesimi tuttum ve başımı hemen çevirdim. Vahşice sevişen bir çiftin platformdaki pozisyonuna kör olmak istedim. Hiç görmemişim gibi devam etmek istedim. Yataktaki yastıkları elimle düzeltirken sesleri duymazdan gelmeye çalışsam da bir yanım istemsizce oraya yöneliyordu. Adamın kadını hoyrat tutuşu ve sert hareketleri içimdeki bir duyguyu harekete geçiriyordu. Korku. Ve sanki beni o geceye geri götürüyordu. Bay Miloradov'un sevgiden yoksun dokunuşlarla vücudumu kendinden uzak tutarak içime girmesi. Bedenimin onun için hiçbir anlam ifade etmemesi ve duygusuz hareketleri. Gözlerimi kapadım ve titreyerek arkama döndüm. Odadan çıkmak için adım attığımda onun sesini duydum. "Korktun mu?" Sıradan bir ses tonu. Her zamanki kadar olmasa da mesafeli ve soğuk. Ama daha arkadaş canlısı. Bir an gözlerimi kapattığım için bunun zihnimden gelen hayalî bir ses olduğunu düşünsem de gözlerimi açtığımda tüm gerçekliğiyle karşımda olduğunu gördüm. Olduğum yerde duraksadığımda bana doğru bir adım attı adam. Bakışları bedenimdeydi. Yaklaşıp kollarıma dokundu. "Titriyorsun." Hâlâ titrediğimin farkında bile değildim. Bana dokunduğunda hissetmiştim. "Ben..." diyebildim sadece. Nefesim kesilmişti sanki. Onun kokusu beni ilginç bir biçimde çaresiz ve şaşkın kılıyordu. Yanında zincirlenerek donup kalmış gibiydim. Ve sanki salgıladığı koku insanı dürüst olmaya iten bir serum gibiydi. Normal şartlarda yanında ağzımı bile açmazken ona bu kadar yakın olmak kalbimden geçenlerin zihnime bile uğramadan dudaklarımdan çıkmasına sebebiyet veriyordu. "Sevişmenin böyle bir şey olduğunu bilmiyordum." Düşünmeden söylediğim bu sözlerin sonradan farkına vardım. Söylediklerime karşılık olarak beklediğim gibi şaşırmadı. Benim aksime gayet sıradan bir ifadeyle elleri ceplerinde büyük camdaki platforma bakarken "Böyle bir şey değil zaten." dedi. Kaşları havalanarak bana döndü bakışları. "Bu sevişme değil." Sessizce yüzüne bakmaya devam ediyordum. Sanki bana sevişmenin ne olduğunu açıklayacakmış gibi. Bunun farkında olan adam dudakları kıvrılarak güldü. "Sevişmenin ne demek olduğunu bile bilmiyorsun." Kaşları havalanırken ilk defa bu kadar cana yakın görünüyordu. "Söylesene, o geceye kadar hâlâ bizi leyleklerin getirdiğini mi düşünüyordun?" O sırada bu konu hakkında uçsuz bucaksız tecrübeleri olduğu açık adama bakarken kendimi aşağılanmış hissettim. Bir çocuk gibi kendimi savunmaya geçtim. "Bizi leyleklerin getirmediğini biliyorum." Bu söylediğim şey onun yeniden, bu kez daha içten gülmesine sebep oldu. Bense meydan okumaya benzer sözlerimin farkına vararak başımı öne eğdim. "Özür dilerim." "Her söylediğin şeyden sonra özür dilememen gerektiğini öğrenmelisin." Hâlâ elleri ceplerinde olan adam platforma dalgınca bakarken sanki sadece bir göl manzarası seyrediyormuş gibi sıradan görünüyordu. "Sevişmek ve seks yapmak aynı şey değildir, Ilya. Hatta bu senin gördüğün şey seks bile değil. Daha vahşi bir durum." O sırada başım hâlâ önüme dönük, ellerimi sertçe birbirine kenetlemiş durumdaydım. "Peki... Bizim aramızdaki-" "Sevişmek değildi." Bir çırpıda söylediği cümleyle nefesim yeniden içimde hapsoldu. Bir öğretmen edasıyla yüzüme bakarken ilk kez gözlerinde yumuşak bir şey duyumsadım. Şefkat mi acıma mı bilmiyordum. Ama her zamanki donuk bakışları yoktu. Söylediklerine bir karşılık vermedim. Aramızdakinin sevişme olmadığını biliyordum. En azından o gece anlamıştım. Umutsuzca onunla duygusal bir yakınlık kurmamıza kapı açacak bir şeye, aynı yatakta bütün olmaya bel bağlarken orada bile duygusunu kullanmayan bir adam olduğunu anlamıştım. Ve yine anlamıştım, ona yaklaşmanın bir yolu yoktu. Ben sebebin Club Hydra'ya gelen o güzel kadın olduğunu düşünüyordum. Ancak gözler önünde herhangi bir yakınlıkları olmamıştı. Lâl denen o kadın geldiğinde her zaman Bay Miloradov'a mesafeli davranıyordu. Belki dostça belki de... Belki de sevgililerdi ama sekse dayalı bir ilişkileri yoktu. Belki aralarında bir şey olamadığı için Bay Miloradov Hydra kızlarıyla gönül eğlendiriyordu. Ya da asıl eğlenceyi düğün gecelerine saklıyordu. Bilemezdim. Ama şunu çok iyi bilmiştim, onun gözünde tek kullanımlık poşetlerden biriymiş gibi hissetmek benim kalbime iyi gelmemişti. Bu acıydı. Üzücüydü. Kalıcı olmadığını bilmek yüreğimi ferahlatıyordu. Sonsuza dek burada olmayacağımı bilmek işleri biraz daha kolaylaştırıyordu. Bu sefer de Bay Miloradov'la bağlarımız kopacaktı ama olsun. Zaten kalbinde, hayatında bir kadın varken, bir karısı olacakken hayatında olmam doğru olmazdı. Beynimin içinde dönen birbirinden alakasız senaryoyu yarım bırakan Bay Miloradov'un sözlerine kulak verdim. Uzun bir sessizliğin ardından "Bak, ben ilk deneyimin olduğunu bilmiyordum. dedi birdenbire. Bakışları samimiydi. Bana karşı duygusuzluk dışında bir şeyler akıttığını görebileceğim kadar berraktı gözleri. "İlişkileri yanlış tanımanı istemem." Bana gelince, ben ilişkinin ne demek olduğunu bile bilmiyordum ki. Bay Miloradov'la aramızda geçenlerin ilişki olup olmadığını, o geceyi nereye koymam gerektiğini bile bilmiyordum. Hiçbir şey bilmediğim için susuyordum. Haddimi aşmaktan korkuyordum. Bu yüzden de yaşanmamış sayıyordum. Aramızdaki iş ilişkisini sürdürüyordum. Bay Miloradov'la kaç defa yatağa girsek de o benim patronum olarak kalacaktı. Çünkü o benim için ulaşılmaz bir şeydi. Yıldızlar gibi ulaşılmazdı. Bakarken seyir zevki veren ama elimi uzatsam asla ulaşamayacağım yıldızlardan biriydi. İlişkileri nasıl düşünmem gerektiğini bilmezken boş boş gözlerine baktığım adam "Bir şey söylemesen de ne düşündüğünü biliyorum." dedi. Beni anlamıştı. Beni benden bile iyi tanımıştı. Bu açıktı. Hiçbir bilgim olmadığını gözlerime bakarak bile anlayabiliyordu. Belki o gece de gözlerime baksaydı anlardı. Bu kadar acı çekmeden önce. Gözlerine kısa bir bakış attıktan sonra başımı önüme eğdim. "Benim ne düşündüğümün bir önemi yok. Ben sizi mutlu etmek için varım." "Ama hayatının tamamında beni mutlu etmeyeceksin. Senin de kendine ait özel bir yaşamın olacak. Belki yeniden..." Benim o cümlenin devamından duyduğum rahatsızlığı başımı yana çevirmemden anlayan adam devam etmedi. "Yani ilişkiyi, seksi ve sevişmeyi kötü kodlamanı istemem. Bu kötü olur. Hem senin için, hem Hydra için." Bakışları benimkilerle buluştu cesurca. "Hem de benim için." Küçük bir nefes alırken utangaç bakışlarım haddim olmadan onu süzüyordu. Upuzun boyu, yapılı vücudu ve gergin kasları, koyu gözlerindeki delici bakışlar, yüzündeki küçük, belli belirsiz yara izi. Ve bana sorarsanız o iz Bay Miloradov'u daha da karizmatik hâle getiriyordu. Sanki büyük bir muharebede cesurca kazandığı zaferi sembolize eden bir nişan gibiydi. Ona baktığımda içimde bir şeyler eriyordu. Bunu fark ettiğim an gözlerimi kapadım. Sanki ayıp bir şey yapıyormuşum gibi başımı yeniden yana çevirdim. Ona bakarken neler hissettiğimden habersiz adam "Sana gerçek bir sevişme nasıl olur göstereceğim." dediğinde içim aydınlandı. O geceden sonra bir daha benimle olmaz diye düşünüyordum. İçimdeki umut tohumları yeşillenip baş gösterirken onun "Tek seferliğe mahsus." sözüyle karanlığa düşüverdim. "Tabii istiyorsan." Tabii istiyorsan. İstemek mi? Onunla olmak istememem mümkün bir durum muydu diye düşündüm. Bunu düşünürken kendime kızdım. Kendimden utandım. Onu istemenin ayıp, gurursuzca bir şey olduğunu düşündüğüm için ona hissettiğim duygulardan utandım. Bunu isteyerek kendimi değersizleştirdiğimi de biliyordum. Devamı olmayacak bir ilişkinin beni mutlu etmesi gurursuzluktu. Sırf bana bir kez daha dokunsun, kokusunu bir kez daha duyumsayabileyim diye kendimi ucuzlaştırmam onursuzluktu. Geleceği olmadığını bildiğim bir yakınlığı kalpten istemem kendime yaptığım en büyük saygısızlıktı ama istiyordum. Bakışlarım ürkekçe ona döndüğünde yüzünün tam ortasına bakıyor ancak gözlerine temas edemeyecek kadar utanıyordum. "İstiyorsam..." Gözlerine kısa bir bakış atıp kaçırdım. "Ne yapmalıyım?" Utancım alevlenen yanaklarımdan akarken başım bu kez deve kuşu gibi iyice yeri boylamıştı. Görebildiğim tek şey, adamın arka cebinden çıkardığı yarısı siyah, yarısı gri manyetik kartı bana uzattığıydı. "Bu gece." Kısa bir an yüzüme baktıktan sonra arkasını dönüp odadan çıktı. Beni dağınık yatağın önünde boğuk iniltilerle baş başa bıraktı. ... * YAZAR NOTU: Hi guys! 🌙 Yeniden sizlerle olmak harika! 1 haftadır şehir dışındaydım ve sizi çok özledim. 😍 Ama merak etmeyin, yeni bölümlerimiz aynı düzenle gelmeye devam edecek. Hatta daha aktif olacağımı söyleyebilirim. Cuma günleri Siyah Yıldızlar, Pazartesi günleri de KUTU hikâyemi yayınlamayı düşünüyorum. ❤️ Bakalım, umarım beğenirsiniz. 🍃 Yeni bölümümüzü nasıl buldunuz? Nikolai ve Ilya arasındaki mesafe gittikçe daralıyor. Nikolai bu teklifi ne düşünerek yapmış olabilir? Ateş bacayı sarmaya mı başladı yoksa? Bölüm hakkındaki duygu ve düşüncelerinizi buraya, yeni bölümde bizleri nelerin beklediklerine dair tahminlerinizi de buraya yazabilirsiniz. Hayalinizdeki Nikolya sahnelerini buraya yazabilirsiniz. Evet, bence artık istek sahnelere başlayabiliriz. 🤭🫣 Bu Nikolya kod adını da Instagram'da bir okurumuz buldu. Bence yakıştı. 🥹 Neyse, çok çene çaldım yine. Geveze bir günümdeyim. Hepinize veda ediyorum. Yarın Siyah Yıldızlar'ın yeni bölümünde görüşmek üzere! Sevgiler, bol kokulu öpçükler! ❤️ ••• SOSYAL MEDYA HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI |
0% |