Yeni Üyelik
4.
Bölüm

✥ NİKOLAİ MİLORADOV : Milyon Dolarlık Proje | 3

@buzlarkralicesi

-3-

Ilya

Localardaki eksiklerle ilgilenirken Ivan etrafta aceleci bir biçimde göz gezdiriyordu. Benimle göz göze geldiği an el hareketiyle yanına çağırdı. Başta anlamasam da dudak hareketleriyle gel deyince emin oldum ve yanına gittim.

Tedirginlik içinde bir hata yaptığımı düşünüp Ivan'ın yanına gittiğimde hızlı bir biçimde "Yukarı çık, patronun odasını topla. Sonra arka localardan birinde görevlendireceğim seni." dedi.

Başımı sallayarak dediğini yaptım ve hızla merdivenlerden çıkıp o odaya doğru yürüdüm. Koridorda ilerlerken kalbim hızla çarpıyordu. Orası... Gizli bir mabeddi ve ben oraya girmeye hak kazanmıştım. Odayı toparlamak için de olsa.

Benimki ilk görüşte aşktı. Belki de hayranlık. Aşk hakkında çok büyük bilgi ve tecrübelerim olmadığı için iddialı konuşmak istemezdim ama Nikolai Miloradov'la ilk karşılaştığım an, o çarpışmamızda sanki vücudum bir elektrik akımına kapılmış gibi hissetmiştim. Benim için midenizde kelebekler uçuşması ve vücudunuzun elektrik akımına kapılması aynı anda yaşanıyorsa bu aşktı. Zararsız bir duyguydu.

Ben kimseye zarar vermezdim ve verebilecek kadar güçlü de değildim. Hydra da dâhil hayatımda bulunduğum her yerde görünmez olmuştum herkes için. İnsanlar beni görmezdi, duymazdı. Pek de sesim çıkmazdı zaten. Aile yaşantımızda yetiştirilirken bize öğretilen buydu. Soru sorulmadığı takdirde konuşmamak, gürültü yapmamak ve her zaman itaat etmek. Bir de görünmez olmak. Bu yüzden Club Hydra'nın kuralları bana pek yabancı gelmiyordu.

Kalbim hızla çarparken kapıyı araladım ve önce odanın kokusunu içime çektim. Temkinli bir biçimde odanın içine baktığımda boş olduğunu fark ettim. Yavaş adımlarla kocaman odayı gezintiye çıktım. Burada saatlerce çalışmak, aşağıdaki localarda hizmet etmekten daha cazip geliyordu. Onun adım attığı yerlerde yürümek, onun dokunduğu içki şişesine dokunmak. Yatağa sereserpe atılmış gömleğini koklarken onun tenini duyumsamak.

Birine hayran olduğunuzda -özellikle bu asla ulaşamayacağınız biri olduğunda- ona dair her şey sizi heyecanlandırır. Heyecanınız birken üç kat artar imkânsız olduğunda. O gün onunla çarpıştığımızda da aynı şey olmuştu. Görmemişti beni. Fark etmemişti bile. Diğer insanlar için olduğu gibi onun için de görünmezdim. Onun için diğer insanlardan bir farkım yoktu. Ama benim gözümde o, Nikolai Miloradov, bir pop yıldızı gibi ışıl ışıl ve ulaşılmazdı.

Yatağını toplamak için önce gömleğini aldım. Kokusunu içime çektim. Sandal ağacı ve okyanus kokusu. Parfümü sizi aniden bir deniz kenarına çekebiliyordu. Kapı aralanıp içeri o girdiğinde yatağın çarşaflarını dümdüz olana kadar ellerimle düzenliyordum ve onun gelişi hiç de beklediğim bir şey değildi. Bu yüzden elim ayağım birbirine dolandı ve başımı yerden bile kaldıramadım. Sanki onunla göz göze gelmek suçmuş gibi.

Sadece kapıdan içeri giren ve duraksayan adamın sesini duydum. "Sen de kimsin?" Onun sesini ilk defa duyuyordum sanırım. Sesi tok, sert ve kendinden emindi.

"Ben..." Onun özgüvenine karşı ben görevlendirilmiş olmama rağmen sanki suç işlemişim gibi neye uğradığımı şaşırmış hâlde yanıt vermekte geciktim. Konuşurken korkak adımlarla geri geri gidiyordum. "Odanızı toplamak için-" Heyecanla geri adım atarken içkilerin olduğu açık büfeye çarptım ve kaygan bir zeminde gibi düştüm.

Merakla "İyi misin?" diye sordu adam.

Bana doğru yaklaşan adamın daha fazla adım atması kalp sağlığıma iyi gelmeyeceği için aceleyle kalktım. Bana dokunursa o an bayılabilirdim ya da kalp krizi geçirebilirdim, bilemiyordum. Yeniden o elektrik akımına maruz kalırsam gerçekten ne olurdu bilemiyordum. Ayağa kalkar kalkmaz onun iyi misin sorusuna hızla başımı aşağı yukarı sallayarak karşılık verdim. Hâlâ yüzüne bakamıyordum. Garip bir utanç vardı içimde ya da korku. Bilmiyordum, tanımlayamıyordum.

İyi olduğuma emin olan adam "Dikkatli ol." diye sakin bir uyarıda bulunduktan sonra ilgisizce banyoya doğru yürüdü. Kısa bir süre sonra banyodan su sesi gelmeye başlayınca duşa girdiğini anlamıştım. Odasında biri varken bu kadar rahat hareket edeceğini düşünmemiştim. Şimdi gitmeli miydim yoksa kalmalı mıydım? Bu tam olarak ne demek oluyordu? Git demek miydi? Yeni bir panik sebebi.

Herhangi sözlü bir emir verilmeden görevlendirildiğim yeri terk edersem başımın belaya gireceğini düşündüğüm için orada kalma kararı aldım. Görebileceğim herhangi bir manzara beni heyecandan öldürecek olsa da kafama kurşun yiyip ölmekten iyiydi. Bu yüzden banyoya arkam dönük bir biçimde büfeyi toparlarken işimi layıkıyla yerine getirmeye çalışıyordum.

Su sesi kesildi ve sert adımları odaya doğru ilerledi. Arkama dönüp bakacak cesaretim yoktu. Bu yüzden o bana seslenene kadar görünmez olmaya devam ettim.

Telefonu çaldı, açtı. Sadece karşı tarafı dinledi ve kapattıktan sonra "Hey, sen." dedi.

Bir yabancıya hitap eden düz sesi odada başkası olmadığına göre bana söylüyordu. Usulca başım önüme eğik bir biçimde ona doğru döndüm. O dar bakış açısıyla görebildiğim tek şey belinde havluyla banyodan çıkmış olduğu ve biraz heyecanlı, telaşlı göründüğü. Tıpkı ben onu gördüğümde olduğu gibi. Tek kelime etmeden onu dinledim.

"Sen çıkabilirsin. Sonra devam edersin."

Başımı sallayarak elim ayağıma dolanıp yeni bir sakarlık yapmadan odadan çıktım. Aceleci tavrına bakılırsa bir misafiri gelecekti. Heyecanlı hâline bakılırsa da bu özel bir misafirdi. Bu duygu henüz içimde oluşmaya başlayan hayranlığın tohumlarını yerle bir etti.

Neden bu kadar üzüldüğümü anlayamamıştım. Sanki biri olmasa bana bakacak mıydı? O varlıklı, görkemli bir adamdı. Her açıdan donanımlı biriydi. Elbette yanına yakışan biriyle birliktedir, onu tercih etmiştir diye düşündüm. Aksi düşünülemezdi bile.

Ben o sapıkça takıntılar besleyen hayranlardan değildim. Hiçbir zaman da olamazdım. Benim verebileceğim zarar ancak kendime olurdu. Kendimi üzerdim. Ve buraya neden geldiğimi unutmuş gibi davranmak beni savunmasız kılıyordu. Bir an önce kendime gelmem için gelen bu özel misafir iyi bir işaretti.

Kaçtığım gerçekleri ne kadar yok sayarsam sayayım, peşimdeydi. Ve bu hâlâ tehlikenin geçmediğini gürültülü çan sesleriyle hatırlatıyordu. Nikolai Miloradov'a olan çocukça hayranlığımı bir kenara bırakıp tetikte olmalı, her daim kendimi korumalıydım. Aksi hâlde yok olmam an meselesiydi. O eğer beni bulursa... Beni yakalamakla da kalmaz, yok ederdi. Bunu biliyordum.

Aşağı indiğimde panelden patronun oda kartını alan kadını gördüğümde Nikolai Miloradov'un acelesini anlamıştım. Sevgilisi gelmişti. Görünmez olmayı yıllarca profesyonelce yapmış biri olarak fark ettirmeden kadını baştan aşağı imrenerek süzdüm.

Kızıl karamel saçları, bebek gibi minyon yüzü, hafif çıkık burnu, kusursuz dudakları. O... Mükemmeldi. Güzelliğin vücut bulmuş hâli gibiydi. Çok güzel bir kadındı. Bakımlıydı. Üzerinde sade ama pahalı takımıyla üst düzey insanlara benziyordu. Her zaman benim ve ailemin hizmetinde olduğum insanlar gibi.

Elinde oda kartıyla merdivene doğru yürüyen kadınla neredeyse yan yana geldik. O yukarı çıkarken ben yeni aşağı inmiştim. Kendi gibi kokusu da kusursuzdu. Her hâliyle cezbediciydi. Ivan'la selamlaştılar ve kadın yukarı çıktı.

Bense bir köşede onu hayran hayran izlerken onun gibi güzel olmak nasıl olurdu diye düşünürken dalıp gitmiştim. Beni daldığım çocuksu rüyalarda Ivan'ın sertçe seslenişi uyandırdı.

"Neye bakıyorsun sen?"

Yutkundum. "Dalmışım." O an yanımda bir kız daha durmuş Ivan'ın emirlerini dinlerken kendime gelmiştim. Belli ki Ivan bize bir şeyler söylüyordu ama ben ayakta uykudaydım.

Ivan ise zeki biri olduğu için baktığım yöne döndü ve neye baktığımı anladı. Benim cesaret edemediğim şeyi yanımdaki kız yaptı ve az önce süzdüğüm kadını işaret ederek "Patronun sevgilisi mi?" diye sordu.

Geçiştirerek "Siz işinize bakın." yanıtını verdi Ivan. O kadından bahsetmemiz hoşuna gitmişe benzemiyordu.

Aldığı karşılıkla susup kendisine verilen görev yerine giden kızdan sonra iyi ki de cesaret edip ben sormamışım diye geçirdim içimden.

Ivan'ın söylediklerini yarı hayal yarı gerçek dünyada dinlerken görevlendirildiğim localara doğru ilerledim. Aklımda hâlâ ilk görüşte ne kadar güçlü ve karizmatik olduğunu düşündüğüm Nikolai Miloradov ve merdivenlerden yukarı bir asilzade gibi çıkan güzeller güzeli kız vardı. Yan yanalardı. Zihnimde bile.

Mükemmel eşleşme. Bazı insanlar birbiri için yaratılmıştır. Güzellik ve yakışıklılık olarak da, geldikleri dünya olarak da. Aile, çevre, statü olarak da. O kadını hiç tanımasam da dış görünüşünden anlayabiliyordum tam Miloradov'a göre olduğunu. Onun gibi yakışıklı, etrafında kızların pervane olduğu erkeklerin birlikte olduğu kadınlar da tam böyle olurdu. Tüm kadınlardan vazgeçtiğine değecek kadar mükemmel. Bu yüzden mükemmel eşleşme demiştim ya.

Örneğin, adını bilmediğim bu kadını Nikolai Miloadov'un yanında görse kimse yadırgamazdı. Alımlı, bakımlı, kendine göre bir havası vardı. Ama ben onun yanında görülsem yakıştırılmazdım bile. Pek bir çelimsiz, gösterişsiz kız, çalışanı falan herhâlde derlerdi. Haklılardı da. Onu tamamlayabileceğim ahım şahım bir güzelliğim ya da fiziğim yoktu. Annem bile moya malen'kaya oshibka diye severdi beni. Benim minik böceğim. Ya da minik hatam. Bunun gerçek anlamını öğrenecek kadar vakit geçirmemiştik kendisiyle. Ben çok küçükken ölmüştü. Ben de onun minik böceği miydim yoksa hatası mıydım öğrenemeden hayatta kalmıştım. Hayat biraz böyle dış görünüşe dayalı yaşanan bir yerdi.

Hayalimde Nikolai Miloradov'la o kadını düşünürken kim bilir patron o güzel kadını nasıl seviyordur diye düşünüyordum. Âdeta tapıyordur belki de. Beynimi felç eden diğer düşünce tüm vücudumu ürpertmişti. Şimdi içeride ne yapıyorlardı kim bilir.

Nikolai

Hızla giyinip hazırlandığımda Lâl henüz yukarı çıkmamıştı. Onun ben çağırmadan geldiğini öğrendiğimde hem şaşırmıştım hem de heyecanlanmıştım. Ben kapıyı açtığımda Lâl elinde oda kartıyla kapının önündeydi. Hayretimi gizlemeksizin havalandı kaşlarım. "Bu ne sürpriz. Seni burada görmeyi beklemiyordum."

"Miloradov."

Bana soyadımla hitap ettiğinde yüzümdeki neşe yerini huzursuz bir meraka bıraktı. "Yeniden Miloradov olduğuma göre iyi bir sebepten burada değilsin." Usulca kenara çekilip içeri girmesini işaret ettim.

İçeri çekingen bir edayla giren kadın yavaş adımlarla odanın ortasına kadar geldi. İçki konsolunu kurcalarken "Ne içersin?" diye sorduğumda gergin bakışları üzerimdeydi.

"Sen miydin?"

"Ne?"

Dümdüz hatta belki de suçlayıcı bir biçimde yönelttiği soruyu anlayamamıştım. Sen miydin diye sorduğu şey ne olabilirdi ki? Uzun zamandır onu kızdıracak bir şey yaptığımı sanmıyordum. Onu gizliden gizliye sevmek dışında. Bunun da ona bir zararı yoktu. Onu ya da hayatını taciz etmiyordum. Sessizce seviyordum işte.

"Sen miydin?" Neyi kast ettiğini anlamam için "Kapımın önüne o kutuyu bırakan sen miydin?" diyene kadar beklemem gerekti.

Şaşkınlıkla yüzüne baktım. Biri Lâl'in kapısının önüne bir kutu bırakmıştı. Ve o kişi ben değildim. İşte bu tehlikeliydi. Daha da kötüsü, karşımda duran sevdiğim kadın bunu benim yaptığımı düşünüyordu. Burnundan solurken "Bunu yaparak neyi amaçlıyordun ki?" diye söylendi.

Kutunun içinde ne olduğunu bilmiyordum. Kötü bir şey miydi? Bir tehdit notu gibi bir şey mi? Lâl'in öfkeli ve hesap soran tavırlarını görünce merakım ve endişem daha da artıyordu.

"Benimle oynayarak eline ne geçti? Abimin yaşadığını söyleyerek benimle bir kere oynamıştın zaten. Seni affettim. Şimdi bunu neden yaptın? Valent'in yaşadığını düşünmeme neden izin verdin? Yoksa asıl amacın Vural'ın yaşadığını düşündürüp beni korkutmak mıydı?"

Sevdiğim kadının beni çok aşağı bir yere koymasına üzülmekle şaşırmak arasında gidip gelirken "Lâl, biraz yavaş olur musun? Hiçbir şey anlayamıyorum." diyebildim yalnızca. Hâlâ şoktaydım. Önce bu kutu meselesinin ne olduğunu anlamaya çalıştım. "Ne kutusu bu?"

İmalı bir biçimde açıkladı Lâl. "Biri benim kapımın önüne bir kutu ve bir not bırakmış, geri döndüm diye." Açık açık bana hesap soruyordu. Geçmişte yaşadıklarımızı göz önüne alırsak haklı sebepleri vardı ama artık bana güvendiğini sanıyordum. İki sevgili olamasak da arkadaş olduğumuzu sanıyordum. Yanılmışım.

Bu beni yaralasa da ona kızmaya hakkım yoktu. Haklı sebepleri olduğu gerçeğini değiştiremezdim. Geçmişte yaptıklarımdan dolayı. Bu yüzden yapabileceğim tek şey, kutuyu kimin gönderdiğini bulup kendimi temize çıkarmaktı. "Kutunun içinde ne vardı?"

"Bir telefon. Her kimse aramalarıma cevap vermiyor, sadece yazışıyoruz. Tanıdığım biri olduğunu falan söylüyor." Düz bir sesle olanları anlatırken aniden tehditkâr bir uyarıyla ekledi Lâl. "Bu işin içinden sen çıkarsan Miloradov, sonu hiç iyi bitmez."

Onu kaybetmek, istediğim son şeydi. Beni korkutan da buydu. Hangi manyak yaptıysa, bu kutu meselesinin üzerime kalmasıydı. Ben yapmamıştım. Zaten onu korkutacak, endişelendirecek bir şey yapmazdım. "Sana yemin ederim, ben değilim Lâl. Nasıl buna gerçekten inanabildin? Bu konuda duygularınla oynayabileceğimi nasıl düşündün?"

Yutkundum ve benim için ne kadar zor olursa olsun devam ettim. "Riccardo'ya olan aşkına saygım var. Onunla düşmandık, bu doğru ama o her zaman dürüst ve mert biri oldu. Son nefesine kadar. Ve ben ondan ne kadar hazzetmesem de senin Riccardo'ya olan aşkına saygım büyük. Sadakatini takdir ediyorum. Sana olan aşkım tıpkı ona olan aşkın kadar masum. Sence böyle bir şey yapabilir miyim? Aşkını kazanamasam da arkadaşlığını kaybetmek ister miyim?"

Öte yandan bu Lâl'in belki de tehlikede olduğunu gösteriyordu. O kafası karışmış bir biçimde benim söylediklerimi düşünürken benim aklımdan geçen sadece Lâl'in hayatının tehlikede olduğuydu. Karşımdaki kadın ise bana doğru işaret parmağını tehditkârca sallayarak "Bu işin içinden sakın sen çıkma Nikolai. Yoksa bunun bedelini fena ödetirim sana." dedi ve odadan çıkıp gitti.

Bense kafamın içinde Lâl ile uğraşan ruh hastası manyağın, tehlikenin kim olduğunu düşünmekle geçirdim saatlerimi.

Yeniden dönen, Lâl'in hayatında tehdit oluşturan bu manyak kim olabilirdi?

...

*

YAZAR NOTU: Hi guys! 🌙 Sizleri çok özledim, geçen hafta yeni bölüm yayınlamama rağmen hem de! 😍🥹 Bu bölümü filmseverkoala , rabiaolgun1 , Sheyda24 , emel3189 ve Hanylmaz okurlarıma armağan ediyorum. 🎀 Yeni bölümümüzü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. Ilya ne kadar basit ve sessiz görünse de tam bir gizemden ibaret şuan için. Sizce nasıl bir geçmişi vardı ya da neden kaçıyor? Bu konuda teorileriniz varsa onları da buraya yazabilirsiniz. Bu hikâyeyi okurken dinlemekten zevk aldığınız müzikleri de buraya bırakırsanız çok hoş olur. 🎧


Kafamda Nikolai ve Ilya'yı canlandıran görseli paylaşmak istedim sizinle. Niko'yu az çok tanıyorsunuz zaten. Bu öylesine bir kafamda canlanan benzer fotoğraflar diyebiliriz. Yani illa ki bunlar diye bir şey yok, siz hayalinizde nasıl canlandırıyorsanız o mutlaka daha güzeldir. 💚 Evet... Sanırım bu kadar. Hikâye daha da açıldıkça bölümler uzar ve konuşacak daha çok şeyimiz olur merak etmeyin. Bol yorumlarınızı bekliyorum. ✨ Sevgiler, bol kokulu öpçükler! ❤️

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
Twitter: @buzdanjuliet
YouTube: Gülay Sena Dündar
Tiktok: @halikarnastabirgece
Tiktok Kişisel: @buzlarkralicesiofficial

HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI
@iamdokuzofficial

Loading...
0%