@buzlarkralicesi
|
-4- ❝Ilya❞ Club Hydra. Localar. Eğer burada, Hydra'nın localarında çalışıyorsanız içinde özel zamanlar geçiren çiftler için görünmezsinizdir. Siz yokmuşsunuz gibi davranırlar. Sevişirler. En cüretkâr ve ahlâksız biçimde birbirilerine dokunurlarken onları görebilmeniz olasıdır. İçki konsoluna siparişleri bırakırken bugün görevli olduğum locada uzun boylu, kumral, insan irisi bir adam varken kucağında sarışın bir kadın oturuyordu. Bense o tarafa bakmamaya çalışarak sipariş ettikleri şeyleri getirmiştim. Umurlarında bile olmadığımı, ben yokmuşum gibi davrandıklarını adamın kadının bacaklarının arasını aralayıp eteklerini kaldırarak iç çamaşırını çıkardığından anlayabiliyordum. Oraya her ne kadar bakmamaya çalışsam da kadının memnun iniltilerine kulaklarımı kapayamıyordum. Elbette aptal, cahil bir kız değildim. Daha önce sevişen çift görmemiş de değildim. Buraya çalışmak için gelmeden önce hizmet etiğim ailenin evinde, Bay Perfilyev'in evinde her hafta değişen kız arkadaşlarıyla geçirdiği özel anlara zaman zaman şahit olmuştum ancak böylesi değildi. Daha mahremiyetin gizli tutulduğu bir yerdi ve daha kısıtlı şeylere şahit oluyordum. Tabii oradan kaçıp gitmemin de kendime göre çok geçerli sebepleri vardı. Buradan daha tehlikeli olması gibi geçerli sebepler. Locadaki işim bittiğinde aynı görünmezlikte ve sessizlikte çıktığımda Ivan el hareketiyle beni yanına çağırdı. Etrafa göz gezdirirken bir iki kızı da aynı şekilde yanına çağırdı. Bizi yan yana asker gibi dizdikten sonra gözlerini kısarak bizi incelemeye başladı. Beni bakışlarıyla elemiş gibiydi. Yanımdaki uzun boylu, siyah saçlı kızın önünden de emin olamamış bir biçimde geçtikten sonra biraz daha kısa boylu, kumral kızı işaret etti. "Bay Miloradov'un odası için hazırlanıyorsun." O kızı tanıyordum. Adı Yulia'ydı ve iki gün önce aynı odada kalmaya başlamıştık. Yalnız kaldığım odanın saltanatını sürmek kısa sürmüştü. Sadece ismen tanıdığım ve aramızda pek konuşma geçmeyen kızın gözlerindeki parıltıdan seçildiğine memnun olduğu görmek mümkündü. Seçilmek. Seçilmemek. Ne garipti değil mi? Sanırım bu terimlere alışmam biraz zaman alacaktı. Tam emri verip gitmek üzereyken emin olmak üzere kıza döndü. "Gizlilik anlaşmasının yanında rıza sözleşmesini imzalamış mıydın?" "Evet, Bay Ivan." "Rızan var mı?" "Var." "Tamam, yukarı çık, kırmızı kapılı odadan içeri gir, hazırlanmana yardımcı olacaklar. Anlatılan her şeyi iyi dinle." Kız uçar gibi yanımızdan geçip merdivenlerden yukarı çıktı. Neler olduğunu anlayamamış bir biçimde yanımda kalan kıza döndüm. "Neler oluyor?" Ne sorduğumu anlamayan kız yüzüme öylece baktığında sorumu yineledim. "O kız ne için seçildi?" Yüzünde günah barındıran parıltılı gözlerini bana diken kız "Patronla eğlence için." dedi ve ekledi. "Anlarsın ya." Kaşlarını çattı. "Sen gizlilik ve rıza sözleşmesi imzalamadın mı?" "İmzaladım." Evet, imzalamıştım. Bu sebeple imzalandığını da biliyordum ancak buna neden bu kadar şaşırdığımı kendim de anlamamıştım. Sanırım o anın gerçekliğiyle ilk kez böyle karşı karşıyaydım. Ve nasılsa seçilmeyeceğimi bilmenin verdiği bir rahatlık vardı. Çok dikkat çekici biri olduğum söylenemezdi. Seçilmek için fazla... Sıradandım. Bir yanım bunun bir pazarda köle seçilmesini andırdığını ve kulağa aşağılayıcı geldiğini düşünürken öte yandan o kızın yerinde olmak istemem, aşağılanmayı kabul etmem günah bir şey miydi? İstiyordum. Kendimden de gizleyemezdim ya bunu. Ondan hoşlandığımı gizleyecek hâlim yoktu ama olmayacağının da pekâlâ farkındaydım. Tek başıma benim hoşlanmam yeterli miydi sanki? Onun da benden hoşlanması gerekirdi. Onu isterken adama neyi vaat ediyordum ki? Seçilseydim, odaya gönderilseydim ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bile bilmiyordum. Tamam, bizi leyleklerin getirmediğini biliyordum. Sevişmek ne demek biliyordum. Gizlilik ve rıza sözleşmesini imzalarken nelerin altına imza attığımı da biliyordum. Aptal değildim. Ama daha fazlasını, nasıl yapıldığını bilmiyordum. Bir erkeği memnun etmek ne demek, henüz tam olarak bildiğim söylenemezdi. Bu konuda tam anlamıyla bir cahildim. Neyime güvenmiştim acaba o şeyleri imzalarken? Oh, diye geçirdim içimden. Neyse ki seçilen ben olmamıştım. Bir yandan hevesle giden kızın arkasından bakakalıp onun hazırlanacağı eğlenceyi düşünürken içimi kemiren merakı da engelleyemiyordum. Bu garip bir histi. Gecenin ilerleyen saatlerinde kız yüzünde memnuniyetsiz bir ifadeyle patron Miloradov'un odasından çıkmış aşağıdaki odalarımıza doğru yürüyordu. Ben elimdeki boş tepsileri doldurmak için giderken onun önünden geçtim. Merak etmiştim. Umduğunu bulamamış mıydı? Patron kaba biri miydi? Ona kaba mı davranmıştı? Ya da göründüğü gibi değil miydi, vaat ettiği ateşli zamanları yaşatmamış mıydı? Ne saçmalıyordum ki, onun bir şey yaşatma borcu yoktu, bu karşı tarafın göreviydi. Biriyle tensel şeyler yaşarken bunu görev olarak görebilirseniz tabii. Ben göremezdim sanırım. Duygularımı geride bırakıp sadece görev olarak göremeyeceğimi çok iyi biliyordum. Bunun için fazla tozpembe bir düşünce tarzına sahip olmalıydım sanırım. Ben hayatının aşkı olan romantik beyaz atlı prensi bekleyen o aptal kızdım, itiraf ediyordum. Yanlış yerde beklediğim gibi küçük bir pürüz söz konusuydu. Beyaz atlı prensler Club Hydra gibi yerlerde olmazlar. Usulca benim gibi merak eden bir kız onu lafa tutmuşken yanlarına yaklaştım. Adının Yulia olduğunu bildiğim kızın yolunu kesen diğer meraklı kız benim sormak istediklerimi soruyor gibiydi. "Ne oldu? Kötü müydü?" "Bir şey olmadı ki." Hevesi yarıda bırakılmış gibi yüzü asıktı. "Çıkabileceğimi söyledi. Yalnız kalmak istiyormuş." Ben tarafsız bir biçimde konuştuklarını dinlerken diğer meraklı takılan kız acımıyordu. "Beğenmedi seni demek ki." Omuz silkti, kızı bok gibi moralle bırakıp gitti. Neden yapmıştı böyle bir şeyi? Kalbini kırmıştı. Oysa güzel bir kızdı karşımdaki. İç geçirerek kısa bir an baktım. Bense kıza üzülmüştüm. Bir beklentiyle girdiği yerden çıkarıldığı için moralsiz görünüyordu. Omzuna dokundum. "Sıkma canını." Neye teselli verdiğimi de bilmiyordum ki. Ne diyecektim, neyse canım başka sefere falan mı? Kapısı aralanan ortak odamıza girdi ve yatağa oturdu. Oflayarak çantasını boşalttı ve elindeki renkli yuvarlak paketi umutsuzca komodine koydu. O şeyin ne olduğunu biliyordum ama üstünde durmadım. Odaya çıkmadan önce kızlara veriliyordu. Kızı umutsuz hâliyle baş başa bırakmak için aralık bıraktığı kapıyı kapattım. Biraz dinlenip olanları atlatması gerekiyordu sanırım. Tepsime içkileri doldurmak için içeri girdiğimde tüm bu düşünceleri unutup kendi işime baktım. Burada göze batmak, istediğim son şey olurdu. Zaten kaygan ve ince bir buz kütlesinde yürüyor gibi tehlike içindeydim. ❝Nikolai❞ Aşağıdan görevli oda telefonundan arayıp Lâl'in geldiğini haber verdiğinde yeniden heyecanlı bir nefes esir almıştı beni. Sıradan davranmam gerektiğini biliyordum ancak sabırsız bir biçimde kapının önüne çıkma isteğimi engelleyemedim. Usulca merdivenleri çıkan kız bana doğru yürüdüğünde "Hoş geldin." sıradan olmaya özen gösterdiğim misafirperver bir ses tonuyla. O ise kafası karışık hatta kararsız görünüyordu. Buraya neden geldiğini bile bilmiyor gibiydi. "Hoş buldum. Şey..." Hemen içeri buyur ettim onu. "Lütfen içeri gel." Fikrini değiştirip gitme tehlikesini ortadan kaldırmak ister gibiydim. Kararsız düşüncelerinin ardından içeri girdi. Koltukları işaret etti bakışlarım. "Otursana." "Çok kalmayacağım." "O zaman bir şey de içmezsin?" Bir şeyler içmesini ve benimle sohbet etmesini isterdim ancak buraya geldiğine göre sadece arkadaşça bir sohbete gelmemişti. Flörte gelmediğini bilecek kadar da tanıyordum onu. Sonuç olarak, Lâl Alsancak. Umutsuzluğumun üzerine kendime bir içki doldurdum. Onun içmeyeceği belliydi. "Seni burada daha sık görmekten mutluyum. Ama... Seni buraya hangi rüzgâr attı merak ettim doğrusu." "Kutuyu gönderenin sen olmadığını söyledin." Elbette. Kutu konusu. Nasıl da düşünemedim? "Evet, ben değilim." "Peki, kim olduğunu bulabilir misin?" Şaşırmıştım. Ve bunu gizlemedim. "Benden yardım mı istiyorsun?" Daha geçen gün kutuyu yollayanın ben olduğuma dair suçlamalarına karşın şuan onun yardım istemesi beklediğim son şey bile değildi. "Evet, kutuyu gönderenin kim olduğunu bulmama yardımcı olmanı istiyorum. Yeterince açık değil mi?" İçkimi yudumlarken "Açıkçası şaşırdım." yanıtını verdim dürüstçe. Onunla biraz uğraşmak istedim. "Özellikle daha dün bana tehditler savurduğunu varsayarsak." Ancak onu gücendireceğimi düşünmemiştim. Zaten kararsızlıklarla buraya gelen kız, şakayla karışık sözlerime karşılık geri adım attı. "Tamam, vazgeçtim. Buraya hiç gelmedim varsay tamam mı?" "Tamam, Lâl. Gel buraya." Odanın çıkışına yürürken kapıda yakaladım onu. Kapıyı açarken kolundan tutup nazikçe engelledim ve kapıyı tekrar kapattım. Onu kapıya yaslarken bu kadar yakın olmak. Gerçekten ilginç hissettiriyordu. En yoğun duyguları aynı anda hissediyormuşum gibiydi. Tarçınla karışık kakaomsu kokusu burnuma doluyordu. Garip ama mest edici kokusu. O an o kadar yakındık ki sarhoş olmuş hissediyordum. Gözlerine bakarken "Hiç şaka kaldırmıyorsun." diye mırıldandım memnuniyetle. Yakınlaşmamızı kısacık tutan kız hemen yanımdaki boşluktan kendini kurtarıp dönerek uzaklaştı. "Bu bana yardım edeceğin anlamına mı geliyor?" "Elbette. Ne zaman istersen, sana istediğin her konuda yardım edeceğimi biliyorsun." Odada dolanırken ellerimi ceplerime attım. Benden uzaklaşmasına karşılık düşünceli tavrım son bulmuş değildi. Hâlâ kokusunun etkisindeydim. "Bu yüzden buradasın." Ona her şartta ve koşulda tehlike seçmeksizin yardımcı olacağımı iyi biliyordu. Lâl artık beni tanıyordu. Onu yüzüstü bırakmazdım. Onunla her türlü çılgınlığa vardım. Her türlü tehlikeye. Onun varım demediklerine bile. Asıl merak ettiğim noktayı kaşlarımı çatarak sorguladım. "Anlayamadığım, bu kutu kapına bırakıldığında neden ilk aklına gelen ben oldum?" Sorumun yanıtını bekler gibi baktım her zamanki gibi güzel olan kadına. Abartısız kıyafetleriyle öyle dümdüz dururken bile içimdeki aklevi harekete geçirdiğinin farkında dahi değildi. Meydan okurcasına tek kaşını kaldırdı. "Hayatımıza yakın korumam olarak girip Valent'in baş düşmanı Dokuz çıktığın için olabilir mi?" Alaycı ses tonu kontrolüm dışında başımı öne eğip gülmeme sebep oldu. Her zaman olduğu gibi ağzına geleni söyleyen özgüvenli hâliyle beni etkilemeyi başarıyordu. Benden farklı bir biçimde gizem çözmeye hazır gibi "Ayrıca kutuyu bırakan her kimse telefona kendi numarasını Bir diye kaydetmiş. Senin adın da Dokuz ya, belki bu numaraların bir anlamı olabilir diye düşündüm. Sence birbiriyle bir alakası olabilir mi?" diye sorduğunda yüzüm dondu. Gerçekten donup kalmıştım çünkü Bir kod adını kullandığına göre Nox'la bir bağlantısı olabilirdi. Daha da korkuncu şuydu ki, eğer biri Lâl'e telefon şakası yapmıyorsa ya da onu korkutma niyetinde değilse Bir kod adına sahip o kişinin kim olduğunu da biliyordum. Vural Sezer. Ama bu nasıl olabilirdi? Riccardo onu acı çektirerek gebertmişti. Tüm bunları düşünüp dururken dalmıştım. Bunun farkında olan kız gözlerimin önünde dikkatimi çekmek için elini sallıyordu. "Alo!" "Dinliyorum." "Daldın gittin." "Sadece düşünüyordum." Şimdilik emin olmadan bir şey söyleyip onu endişelendirmemeliydim. Bu konuyu araştırıp emin olduktan sonra uyarmam gerekiyorsa devreye girip Lâl'e söyleyecektim. Şuan yapmam gereken tek şey, hiçbir şey bilmiyormuş gibi araştıracağımı söyleyip zaman kazanmaktı. İşin aslını öğrenmeliydim. "Bu konuda elimden geleni yapacağım. "Peki, benim ne yapmam gerekiyor?" "Müsait olduğunda kutuyu, notu ve telefonu bana getir. Araştırmam için gerekecek." "Ya gizemli kişi bunları sana getirdiğimi öğrenir de aramızdaki iletişimi tamamen koparırsa?" Haklıydı. Düşündüm kısa bir an. "O zaman size gelirim. Kutunun ve notun fotoğraflarını çekerim. Telefonla ilgili de tanıdığım bir adamımı getiririm, kime ait olduğunu öğrenmesi için ne gerekiyorsa yapar." İkna olmuş gibi başını yana yatırıp onayladı. "Tamam o zaman. Bu kadar yani." "Evet, bu kadar." Biraz duraksadıktan sonra "O zaman ben... Gideyim." dedi Lâl. Ben belki kalmak istiyordur da benden teklif bekliyordur diye düşündüm aptal bir âşık gibi. Öyle olmadığını bile bile ümit etmek deniyordu buna. O yüzden hemen gitmesin diye "Bugün Nadia'nın doğum günü." dedim. Bu konuda da zaman kazanmak ister gibiydim. Kapıya yürüyen kadın durup yeniden bana döndü. "Biliyorum." "Gelecek misin?" "Söz vermedim. Gelebilirim." "Tamam, bekliyor olacağız." Ellerim ceplerimde ona kapıya kadar eşlik ederken sordum. "Arabanla mı geldin? Adamlarımdan biri bırakabilir dilersen." "Sağ ol, arabamla geldim. Kendim giderim." Başımı sallamaktan başka yapabileceğim bir şey kalmadığı için odadan çıkmak üzere olan kızı seyrettim. O ise sanki kalbimin içindekileri görüyormuş gibi çıkmadan yeniden bana döndü. Kalbim hızla çarpmaya başladı. "Nikolai." Hayır. Bu kez kalbim atmayı bıraktı. Adımı onun güzel dudaklarından duymak heyecanımı körükledi. "Teşekkür ederim." Sakin ve arkadaş canlısı durmaya çalışarak "Saçmalama. Her zaman her konuda yanında olacağımı biliyorsun." dedim yalnızca. Heyecanımı belli edip onu ürkütmek istemiyordum. Duygularımı gizleme konusunda tam bir ustaydım. Bu bir kaçma ustasıyla bir Poker Face'in hikâyesiydi. O her yerden kaçma konusunda büyük ustaydı, bense duygularımı maskelemekte çok iyiydim. Koridora kadar ona eşlik edip veda ettikten sonra içeri girmemi işaret edip merdivenlerden aşağı inen kızı dalgın gözlerle izlemeye devam ettim. Kapı çaldığında içeri siyah mini bir elbiseyle ve davetkâr bakışlarla bir kadın girdi. Soru dolu bakışlarımı kızın üzerinde gezdirirken ne yanıt vereceğini az çok tahmin ediyordum. Ve beklediğim gibi de oldu. "Beni Bay Ivan gönderdi." Bana doğru yürüyen kadın utangaçlığını maskeleyen cüretkâr dokunuşlarla omuzlarıma dokundu. "Bu akşam belki eğlenebiliriz diye." Etrafımda tam tur döndükten sonra tam önümde durdu ve itaatkâr bir biçimde diz çöktü. "Belki sizi memnun etmeme izin verirsiniz." Elleri pantolonuma uzanırken bir adım ger çekildim. Göz teması kurmaksızın "Bu gece eğlence yok. Çıkabilirsin." dedim. Her şeyi berbat etmek istemiyordum. Bu kez değil. İstemiyordum. "Yalnız kalmak istiyorum." Şaşkın bakışlarla bana baktıktan sonra kısa süre içinde ayağa kalkan kadın çıkış kapısına doğru yürüdü. Yüzündeki hayal kırıklığı ve memnuniyetsizliği görebiliyordum ama aldırmadım. Düşüncelerimi esir almış başka bir şey vardı. Başka biri. Belki de hiç gelmeyecek biri. Lâl Alsancak. O an için tek dileğim, akşam Nadia'nın doğum gününe gelmesiydi. Riccardo'nun ölümünün ardından geçen 2 yıl boyunca Lâl Alsancak'la savaş baltalarını gömmüştük. Bana kati suretle sevgili olmayacağımızı, ona dokunamayacağımızı söylemişti ancak artık düşman da değildik. Arkadaştık. Bu da bana yeterdi. Çünkü bir şekilde onun yakınında var olabiliyordum. Arkadaşlarının tanıdığı bir ortak arkadaş olmak, Işık'ı kucağımda uyutabilmek, onunla güzel zamanlar geçirmek. Bir arkdaştan da fazlası olmuştum zamanla. Ailesinden biri gibi olmanın verdiği mutluluk bile yetiyordu. Ancak kim bilir, belki bir gün daha fazlası olurdu. Riccardo hayattayken bu mümkün değildi, anlamıştım. Ancak o artık yoktu. Ölmüştü. Hem de benim katkım olmayan bir yolla ölmüştü. Lâl belki sonsuza dek başkasıyla olmayacağını söylüyordu ama insandık biz. Lâl de bir insandı. Duyguları, arzuları vardı. Rahibe değildi ve rahibe hayatı yaşamayı hak etmiyordu. Belki Riccardo'nun olmadığını, olmayacağını kabullendiğinde, hayatına yeni birini almaya hazır hissettiğinde Riccardo kadar sevmese de birini sevmek, birinin onu sevip korumasını, kollamasını isterdi. Sevilmek isterdi. Bir aile kurmak isteyebilirdi. O an hiç gelmese de o zamana kadar bekleyecektim. Bugün kapıya yaslandığı an belki tesadüfen olan o yakınlaşmada bir umut ışığı yanmıştı benim için. Kalbimin ortasında bir tohum filizlenmişti. Belki bir sebepten yakınlaşırdık. Onun düşmanıyken dostu olmak bile gerçek dışı, imkânsızken olmuştu işte. Kim bilir, bir gün gelir de arkadaştan öte, iki sevgili olabilirdik. Beni onun kadar sevmese de olurdu. Benim sevgim ikimize de yeterdi. Akşamki doğum gününde gözlerim bahçeyi taradığında heyecanla gülümsedim. Gelmişti. Umutlanmamalıydım, biliyordum, buraya Nadia için gelmişti. Nadia'nın doğum günü için gelmişti ve özel bir sebebi yoktu ama lânet sebebinin ne olduğunun bir önemi var mıydı? Gelmişti işte. Yine göz kamaştıran bir güzelliği vardı. Bir çiçeğin tazeliğini barındırıyordu üzerinde. Işıl ışıl parlıyordu. Kucağında da heyecanla el çırpan Işık. Ona ışıkları göstererek "Ne güzeller değil mi?" diye konuşuyordu Lâl. İkisi de öyle ışıl ışıldı ki benim olsunlar isterdim. Benim ailem olmalarını isterdim. Lâl benim karım olsun, onunla böyle sarı bukleli güzeller güzeli bir kızımız olsun. Bahçede koşturan bizim çocuğumuz olsun. Yavaş ol artık Nikolai. Onlara doğru yaklaştığımda geldiklerine mutlu olduğumu gizleme gereği duymadım. "Geleceğine ihtimal vermiyordum. Hoş geldin." "Hoş buldum." "Nadia çok sevinecek." Mutlu bakışlarım kucağındaki Işık'a döndü. "Bu ne güzel sürpriz!" O da beni gördüğüne mutlu görünüyordu. Lâl'in izniyle kucakladım küçük kızı. İçime güneş doğmuş gibi hevesli hissediyordum. Kucağımdaki küçük şeyin de benimle olmaktan mutlu hissettiğini görebiliyordum. "Hoş geldiniz küçük hanım. Görüşmeyeli nasılsınız?" Her karşılaştığımızda olduğu gibi kur yapan utangaç bir yüz ifadesiyle başını göğsüme yaslayıp saklandı benden. Yeniden Lâl'e döndüm neşeyle. "Hadi, dilersen geçelim. Nadia'yı sürprizlerine kavuşturalım." Kutlama boyunca herkesin yüzü gülüyordu. En çok da Nadia'nın. Lâl ile onun içimn seçtiğimiz hediyelere kelimenin tam anlamıyla bayılmıştı. Lâl'in de yüzü gülüyordu. Nadia'yla sohbet ederken keyifliydi. Onları bölmeden öyle uzaktan izledim. Lâl'de farklı bir şey vardı. Büyü gibi garip bir şey. Herkesleiyi anlaşıyordu o. Küçükle küçük oluyordu, büyükle büyük. Gülümsediğinde güneş doğuyordu sanki. Nadia'yla bile bu kadar iyi anlaşması onda bir büyü olduğunu kanıtlar nitelikteydi. Bu durumdan en çok da ben mutluydum. Burada benden daha mutlu biri varsa o da Işık'dan başkası değildi. Balonlar ve kutlama ortamından çok memnun ve eğleniyor gibi görünüyordu. Balonlarla oynarken Lâl'in bakışları onu bir an olsun gözden kaçırmıyordu. Bense Işık ile ilgilenmekten tam anlamıyla zevk alıyordum. Eline balon verdiğim kızın en sevdiği şeyi yaptım ve onu sırtıma atıp ışıltılı bahçede gezdirmeye başladım. Lâl'in kaçamak bakışları bizi süzerken memnuniyeti gözümden kaçmıyordu. Işık'la bizim çocuklar gibi eğlenmemiz onu da eğlendiriyordu. Biz Işık'la oynarken bir an Lâl ortalardan kayboldu. Nadia'ya sorduğumda "Getirdiği tatlıları servis için mtutfağa gitti." dedi. Ben de Işık'ı kısa bir süre Nadia'ya emanet ettikten sonra mutfağa doğru yol aldım. Amacım bugün buraya geldiği için, Nadia'ya yaptıklar için, her şey için teşekkür etmekti. Her şeyi berbat etmek, istediğim son şeydi. Onu mutfakta dolapları karıştırırken gördüğümde "Zahmet etmeseydin, Polina hazırlardı." dedim usulca mutfağa girerek. "Ne zahmeti canım, tabakları bulabilirsem-" Tabakları arayan kıza yardımcı olacakken aynı yöne uzandık ve burun buruna geldik. Yine onun kokusuyla baş başaydım. Dayanılmaz güzel kokusuyla. Saniyeler içinde geri çekilmediği için cesaret aldım ve belki de şimdi zamanıdır diye düşündüm. Hadi Nikolai. Tam zamanı. Dudaklarım dudaklarına yaklaştı ve değmek üzereyken olmadı. Geri çekildi Lâl. "Nikolai, yapma." Kızmaktan çok uzak bir şekilde çıkmıştı sesi. O an ne diyeceğimi bilemedim. Onu rahatsız etmek, arkadaşlığını kaybederek her şeyi mahvetmek istediğim son şey bile değildi. Bu yüzden panik bir hâlde "Özür dilerim. Lâl, özür dilerim." diye mırıldanmaya başladım. Düşünceli bir biçimde ensemi ovarken içimdekileri daha fazla tutamadım. "Ama seni anlamıyorum, Lâl. Gerçekten." Sadece biraz gerçekçi düşünmesine ihtiyacım vardı. Ne zamana kadar yalnız kalmayı planlıyordu? Riccardo yoksa sonsuza dek başka erkek olmayacak mıydı yani? Ölene dek yalnız mı kalacaktı? Ölen birine ihanet etmiş olmazdın ki. O ölmüştür. Kavuşmak mümkün değildir artık. Kalbini herkese kilitlemenin anlamı neydi? "Neden?" "Ne neden?" "Neden bunu yapıyorsun? Valentino öldüğü hâlde neden kendini yalnızlıkla cezalandırıyorsun? Neden seni sevmeme, yaralarını sarmama izin vermiyorsun? Benden sana zarar gelmez." "Nikolai, biliyorum." "O zaman neden-" "Çünkü bu sana haksızlık olur, Nikolai. Ben Valent'i seviyorum. Ve ölene dek sevmeye devam edeceğim. Seni sevmeyeceğim. Kalbimde başkası varken sana haksızlık edemem. Hele ki bana olan duygularını bildiğim hâlde bunu yapamam." Söyledikleri beni heyecanlandırmıştı. Hâlâ bir şansım olduğunu hissettiriyordu. Belki de boş bir umuttu. Ama umuttu. "Ya ben haksızlığa uğramaya hazırsam? Bunu istiyorsam?" Ben buna hazırdım. Savaşmaya hazırdım. Gerekirse haksızlığa uğramaya da hazırdım. "Nikolai, olmaz. Anlasana." Yutkundu çaresiz bir hâlde. "Bunları konuşmuştuk. Lütfen böyle yapma." Beni sevmediğini gözlerinde görebiliyordum. Beni kırmak istemediğini de. Ne yapabilirdim ki? Teslim oldum. "Tamam. İstediğin gibi olsun." Elleri tezgâha dayanmış kız düşünceli bir ifadeyle "Biz... Gitsek iyi olacak. Işık'ın uyku saati geldi." dedi ve mutfaktan çıktı. Kalbinin hızlı atışı kulaklarıma dolmasına rağmen onu zorlayamazdım. Tıpkı benim kalbimin atışı gibi hızlı atıyordu. Ama karşı çıkıyordu. Kendisine de bana da karşı çıkıyordu. Belki izin verseydi, kendini kollarıma bıraksaydı çok farklı olacaktı. Çok güzel bir ilişkimiz olabilirdi. Ancak o istemiyordu. Bu benim isteğimi ve arzumu daha da güçlendiriyordu. Ölü birine bile sadakat duyan bir kadının aşkını kazanmak. Kim bilir nasıl kıymetli bir hazine olurdu. Kazanabilseydim. ... * YAZAR NOTU: Hi guys! 🌙 Ay, çok heyecanlıyım çünkü Rio'da Bir Gece'ye veda etmemize 2 bölüm kalmışken ondan yadigâr kalan Nikolai Miloradov'un hikâyesine devam ediyorum. Bundan böyle her Perşembe yeni bölümlerimiz gelecek, takipte kalın. Ve bol yorumlarınızı bekliyor olacağım. Bu çok önemli. 😍 Açık konuşmak gerekirse bugün başım biraz kalabalık olduğu için bölümü tekrar okuyup kontrol edemedim, o yüzden hata varsa affola. ❤️ Ama zaten yazma sürecinde 2-3 kere okuduğum için böyle paylaşmakta sakınca görmedim, klavyenin azizliğine uğradığım yerler olduysa da affınıza sığınıyorum. Gelelim bölümümüze... Yeni bölümümüzü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. Ilya ve Niko arasındaki yakınlaşma ya da yakın temas sizce yakın mıdır ve nasıl gelişecek? Tahminlerinizi de buraya alabilirim. Son olarak, bu bölümü BFA6136 , thelonewarriorrrrr , rabiaolgun1 , Hanylmaz , filmseverkoala , Sheyda24 , watpadd_kitabi0 Devilgirl99psycho , zozkarlikli , gecegolgesi7 okurlarıma armağan ediyorum ve şimdilik sizlere veda ediyorum. Haftaya Perşembe görüşmek üzere! 🫡🌸 Sevgiler, bol kokulu öpçükler! ❤️ ••• SOSYAL MEDYA HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI |
0% |