@buzlarkralicesi
|
-6- ❝Nikolai❞ Sabaha kadar kulübün önünde kaç sigara bitirdiğimi bilmiyordum. Artık odaya dönmem gerekiyormuş gibi hissediyordum. Öfkeyle odadan çıkıp Ivan'la kavga ettiğim için yeniden o odaya girmekle girmemek arasında kaldım. O kızla yüz yüze gelmeye hazır değildim. Bu yüzden yeni bir oda açmaktansa Lâl'in kaldığı odamda duş almayı tercih ettim. Lâl'in sarhoş olup dağılması, hayallerimdeki kadının odamda, yatağımda yatması ve tanımadığım bir kızın bana yaşattığı şok. Ne geceydi ama. Aklım karmakarışıktı. Hissiz gibiydim. Sanırım neyi hissedeceğimi tam olarak bilemediğimdendi. Sessizce odama girdiğimde Lâl yatakta uyuyordu. Onu uyandırmamaya çalışarak parmak uçlarımda banyoya yürüdüm. Duşun sıcak suyu altında ıslak saçlarımı arkaya atıp yüzümü sertçe yıkadığımda hâlâ aklım yerinde değil gibiydi. Bu durumdan neden o kadar etkilenmiştim ki? Ben bir aziz değildim. İlk yaptığım kötülük de bu değildi. Kadınlar benim için her zaman gelip geçici olmuştu Lâl'den önce. Neden Lâl'den tahrik olduğum için o kızla yatmış olmak beni bu kadar garip hissettirmişti? Kendimi bile anlayamıyordum. Normal şartlarda böyle şeyler beni etkilemezdi bile. Kız kendi istemiş, kendi gelmişti. İlk birlikteliğinin olup olmaması ise beni ilgilendirmezdi. Lâl'in iç dünyamdaki varlığına ihanet ettiğim için mi bu kadar öfkeliydim kendime yoksa âşık olduğum kadını hayal ederek o kızla birlikte olup onu kullandığım için mi tam olarak bilemiyordum. Kendimi suçladım. Suyun sıcaklık ayarını artırıp kendimi yakana kadar kaynar suyun altında duş almamın sebebi belki de buydu. Burada, kendi cehennemimi yaşatmak. Tanrı'nın varlığına bile inanmayan biri için fazlasıyla garip bir cezalandırma yöntemi. O kızın kim olduğunu ve bunu neden yaptığını anlamaya çalışıyordum. Bu işin içinde bir şey olup olmadığını çözmeye odaklanırken iç sesim beni suçlamakta gecikmedi. Korkunç, kötü bir adamsın. İlk deneyimini acı bir şekilde yaşattığın zavallı bir kızdan bile şüpheleniyorsun. Onu bir güzel becerdin ve şimdi sana bunu sunmasınınaltında bir art niyet arıyorsun. Hanginiz daha kötüsünüz acaba? Kendimi suçlama seansım bittiğinde suyu kapattım. İki dakikadır Lâl'in odadan, şeffaf camdan beni seyrettiğinin farkındaydım. Üzerimdeki bakışları hissederken sakinliğimi korudum ve görmüyormuş gibi davrandım. Belime sardığım havluyla odaya döndüğümde kadın sıkı sıkıya üzerindeki çarşafa sarınmıştı. Yüzünde dehşete düşmüş bir ifade vardı. Muhtemelen uyanıp kendini çırılçıplak bulduğunda dün gece bir şeyler yaşadığımızı düşünüp korkmuştu. Hâlâ kendisini ölmüş numarası yapıp kandıran Riccardo'ya âşık ve ona sadıktı. Beni üzen kısımsa sarhoşken ondan faydalanabileceğimi düşünmesiydi. Bunu yapmazdım. Bedeninin her zerresine dokunmak için yanıp tutuşurken bile bunu yapmazdım. Ama o beni başından beri kötü tanıdığı için -ki bunda benim katkım çok büyüktü- bir türlü değer yargılarım olabileceğine ikna değildi. Havluyla saçlarımı kurularken sanki tüm bunları düşünüp kendimi suçlamıyormuşum gibi "Uyandın demek." dedim sıradan bir sesle. İçimdeki hesaplaşmanın seslerini duysa korkardı. Herkese karşı acımasız olan Nikolai Miloradov, sıra kendine geldiğinde kat be kat daha acımasızdı. Ağzımdan çıkacak her kelimeye dikkat kesilmiş kadın ilk sözüm üzerine daha fazla dayanamayıp "Biz... Ne yaptık?" diye sordu. Onu yatıştırmama ihtiyacı vardı "Sakin ol." O an benim de zihnim allak bullak olduğu için biraz zaman kazanmaya çalışıyordum. Tam bir şeyler söylemek, aramızda hiçbir şey geçmediğini anlatmak için ağzımı açmıştım ki telefonum çaldı. Ivan arıyordu. Yine işlerle ilgili bir sürü zırvalık dinleyecektim ama önemli olabilirdi. Bu yüzden komodinden telefonu alırken özür diler gibi bir yüz ifadesiyle "Buna bakmam gerek, önemli olabilir." dedim. "Sen duşa girebilirsin istersen. Wendy'den rica ettim, kıyafetlerini getirdi. Banyodaki dolapta duruyor." Daha doğrusu Ivan'dan rica etmiştim. Wendy'yi aramak için bahanesi olsun isteyen, bana akıl verirken cömert davranan ama kendine gelince Hint fakiri olan dostuma. Telefonu açtığımda Lâl tüm vücudunu mumyaladığı çarşafla banyoya kaçtı. Üstünde durmadım. Gülünç buldum ve istemsiz bir tebessümle kıvrıldı dudaklarım. Suitin camla ayrılmış diğer yanına geçip Ivan'la işleri konuştum. İtalya'daki Club Hydra ile ilgili bazı pürüzler vardı, onunla ilgili şeyleri netleştirip telefonu kapattıktan sonra odanın diğer tarafına döndüğümde sessizlik ve boşluk karşılamıştı beni. Oda bomboştu, banyoya baktığımda orada da yoktu. Gitmişti. Oysa ben aramızda bir şey geçip geçmediğini merak ettiğinden kalır, bir açıklama bekler diye düşünmüştüm. Böyle şeyleri genelde erkekler yapar. Yani ertesi sabah tüyme işini. Ama dediğim gibi Lâl, türünden biraz farklı biriydi. Garipti. Ama artık hiçbir garipliğinin şaşırtmadığını fark ettim. Sanırım onun garipliklerine öyle şaşırmıştım ki şaşırtmadığı tek bir gün şaşıracağım paradoksuna düşmüştüm. Onunla konuşmalı, dün gece aramızda bir şey geçmediğini anlatmalıydım. Ancak bunun için acele etmedim. Uygun bir zamanda kliniğe uğrayıp onu görecektim. Şimdi başımdaki diğer derdi halletmeliydim. Lâl'in kaldığı odadan çıktıktan sonra adımlarım geri geri gitse de diğer odaya doğru yürümeye zorladım kendimi. Bu kızın kim olduğunu öğrenmeliydim. Gece çıktıktan sonra odaya ağrı kesici bırakılmasını istemiştim. O tür ağrıların nasıl hissettirdiğini iyi bilirdim. Ama kapının yanındaki duvarlarda her odaya özel yapılmış sipariş haznesine baktığımda ağrı kesici olduğu yerde duruyordu. Oda kapısını kartla açar açmaz onunla burun buruna geldim. Yüzü omzumun bile altına gelen ufak tefek kız şapşal şapşal yürürken gövdeme çarptı. Yüzündeki yorgunluk emarelerini görmek zor değildi. Utangaç bir biçimde bana bakmaktan imtina ederek yanımdan geçip gitmeye çalıştı. Yürürken zorlanan ağır aksak adımlarını görebiliyordum. O an düşünme fırsatım dahi olmadan "Dur." diyebildim sadece. İstemsiz de olsa sert çıkmıştı sesim. ❝Ilya❞ Kendime geldiğimde sabah olmuştu. Tüm vücudum sızım sızım sızlıyordu. Yorgun bedenimi yataktan kaldırmak benim için çok zordu ama o gelmeden gitmeliydim. Çatık kaşları ve sert yüz hatları hâlâ zihnimdeki yerini koruyordu. Üzerimden kalkıp öfkeyle giderkenki dehşet veren bakışları, kapıyı çarpışı. Hâlâ aklımdaydı hepsi. Yeniden geldiğinde beni burada görürse yine kızmasından korkuyordum. Hiçbir zaman hiçbir şeyin hayal ettiğim gibi olmamasını geçersek, dün gece hiç de hayalimdeki gibi olmamıştı. Beyaz atlı prensini bekleyen saf bir kız. Benim için bile çok klişeydi. Karşısındaki kadının bedenine şefkatle ve sevgiyle yumuşakça dokunan o adamlar sadece masallarda ve okuduğum kitaplarda mıydı? Bu sanırım pembe rüyalarımı fazlasıyla sarsan bir gece olmuştu. Tek kelimeyle korkutucu. Tüm vücudum derin bir sızıyla sarsılıyorsa da umursamadım ve yataktan kalkıp yere saçılmış iç çamaşırlarımı ve kıyafetimi giydim. Ona ne yapmıştım ya da bana neden kızgındı bilmiyordum ama bir daha gözüne görünmesem iyi olurdu. Benden hoşlanmamıştı. Bunu anlamam için çok da zeki biri olmama gerek yoktu. Hızlı adımlarım kapıya doğru sürünürcesine bedenimi taşırken sert bir gövdeye çarpmamla başımı kaldırıp onunla yüz yüze gelmem bir oldu. Hemen indirdim bakışlarımı bana tepeden bakan o devden. Korktuğumuz her şeyin bu kadar çabuk başımıza gelmesi gerekmezdi, değil mi? Onu fantastik hikâyelerdeki canavar devlere benzetmeme şaşmamalı. Bakışlarındaki ifade granit gibi sertti. Etrafında dolanıp onu daha da kızdırmamak için yavaşça kapıya yürüdüm ama beklemediğim bir biçimde sert bir "Dur." kelimesi yerimde çivilenmeme sebep oldu. Onun ses tonunu duymak bile beni ürkütürken emredici konuşması korkudan tir tir titrememe sebep oluyordu. Onun karşısında dimdik ve güçlü durmak istiyordum ama tek hamlesiyle beni paramparça edebilirmiş gibi geliyordu. Edebilirdi de. Dün gece kanıtlamıştı. Bu yüzden Hydra'nın hükümdarı karşısında güçlü ve dik durmak zordu. Olduğum yerde durdum ve korkarak da olsa yeniden ona doğru döndüm. Ama hâlâ o sert bakışlarla göz göze gelmeye cesaretim yoktu. Ellerimi birleştirip söyleyeceklerini bekledim. Ya beni kovarsa? Nereye giderdim? "Adın ne senin?" Kolay bir sorudan başlaması tuttuğum nefesi bırakmama yardımcı olmuştu. Bildiğim bir soruyu yanıtlamak bile soranın sert ifadesine bakılırsa zordu. Onun karşısında dilim tutulmuştu. Yutkundum. Öksürerek sesimi düzene soktum. "Ilya." "Kim gönderdi seni?" Bu soruda ima hissetsem de direkt olarak doğruyu söyledim. "Bay Ivan." Bildiği ya da tahmin ettiği yanıtını alan adamın anlık baktığım yüzü öfkeyle kasıldı. Sağ elinin avuç içi çenesini kaşırken bir şeyler yapmam gerektiğini hissettim. Beni kovmaması için bir şey yapmalıydım. Buradan gönderilirsem hayatta kalamazdım. "Özür dilerim." Dudaklarımdan çıktığına bile emin olamadığım o sessiz cümle üzerine "Neden?" diye sordu adam. İlk defa ses tonunda sert ve acımasız bir ton dışında merakı hissettirmişti. Neden özür dilediğimi ben de bilmiyordum. Onu neden kızdırdığımı bilmediğim gibi. Aradığını, beklediğini bulamamış olmalı ki kızmıştı. Onu mutlu edememiştim ya da bilmeden kızdıracak bir şey yapmıştım. Ve bu bana pahalıya patlayacaktı. "Neden kızdırdıysam." derken sesim cılız çıkmıştı. Sert bakışlı dev ilk kez bir şeyi açıklamak için sakin bir ses tonu takınmıştı. "Seninle ilgisi yok." Sonra düzeltti. "Yani var ama..." Aldığı nefesi geri bıraktı sağ eli ensesinde çaresizce gezerken. Eminim benim kadar çaresiz değildir. Ezilmesi tek adıma bakan bir böcek koca bir deve karşı. Hangimiz kazanırdık? Cevabı belliydi. Kimin daha çaresiz olduğunu tartışmaya bile gerek yoktu. Söyleyeceklerinin bittiğine emin olacak kadar sessizliğe maruz kaldıktan sonra sessizce başımı çevirip kapıya döndüm yeniden. Onun sesi üzerine elim kapının üzerinde dondu. "Acele etmek zorunda değilsin. Duşa gir, üstünü değiştir, toparlan. Ben çıkıyorum." Çıkmak için dönmeden once "Hazneye bıraktığım ağrı kesicileri kullan. İyi gelecektir." diye ekledi. İkimiz de çıkmak üzereyken eli kapının üzerindeki elimi buldu ve ateşe çarpar gibi geri çekildi. Bir gecede bu kadar iğrenti mi uyandırmıştım bu adamda? Kendimi bir kez daha değersiz hissetsem de dışarı yansıtmamak için derin bir nefes alıp adamın çıkması için geri çekildim. Tek adımda odanın dışına çıkan adamın ardından ben de çıktım ve onun tersi yönüne, aşağıdaki odalara giden merdivenlere doğru yürüdüm. Elbisemin yakalarını kapatır gibi birleştirirken kimseye görünmeden odama indim. Önce bir duşa girip suyun altında kendime gelmeye çalıştım. Olanlara anlam vermek benim için zordu. Bu yüzden düşünmeyi bıraktım ve banyodan çıkıp giyindim. Yatağa uzandım. Hiçbir şeyi düşünmeden uyumaya ve dün geceyi unutmaya çalıştım. ... * YAZAR NOTU: Hi guys! 🪩 Amanınnn... Ne bölümdü ama? 🙈🙊 Sizin de Ilya'nın Niko tarafından sevilmediği sahneler okumak kalbinizi kırıyor mu? Hayır yazarken benim kalbimi çok kırıyor da. 🥲 Yeni bölümü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. Şimdi gelelim Niko'nun hikâyesine... Sizce bu noktadan sonra olaylar nasıl ilerleyecek? Niko Ilya'ya âşık olacak mı, olacaksa nasıl olacak? Peki ya Ilya'nın başındaki belalar da neyin nesi? Tahmin ve teorilerinizi buraya bekliyorum. Güzel yorumlarınız için teşekkür ediyorum ve yorumlarınızı bekliyorum. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! ❤️ ••• SOSYAL MEDYA HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI |
0% |