@buzlarkralicesi
|
-7- ❝Nikolai❞ Romantik biri sayılmam. Dürüst olmam gerekirse aşk söz konusu olduğunda romantizmin yanından bile geçmem. Bir süre öncesine kadar aşka dahi inanmazdım. Anna'yla olanlardan sonra aşka küsmüştüm. Kadınların sevebileceğine dair inancımı kaybetmiştim. Ama planlamadığım bir şey oldu. Düşüncelerimi değiştiren bir şey. Âşık oldum. Hem de düşmanımın kadınına. Duygularını işine karıştırmaya ben, Nikolai Miloradov, bir anda duygularıma esir düşmüştüm. Bunun sebebi olan kadın, Lâl. O başkasına âşıktı. Başkasına aitti. Düşmanıma. Şimdiyse ait olduğu adamın ölmediğini, yaşadığını öğrenmişti. Ona öfkeliydi ama bir gün öfkesinin geçeceğini biliyordum. Valentino Riccardo. Önce Anna'yı almıştı elimden. Sonra Lâl'e sahip olmuştu. Kalbime söz geçiremediğim her kadını bir bir ekseni etrafına almayı başarması sinirlerimi bozuyordu. Ama bu bazılarının sandığı gibi bir intikam oyunu ya da hırs değildi. Lâl'e sahip olma saplantısı da değildi. Onu kıskandığım için Lâl'e âşık olmamıştım. Bu gerçek aşktı. Saf, sahici. Daha önce yaşamadığım türden. Anna'ylayken bile hissetmediğim bir duyguydu. Adının aşk olduğunu anlamam bile zamanımı almıştı. Ona sahip olamayacağımı biliyordum. Ama bilmek, vazgeçebileceğim anlamına gelmiyordu. Defalarca vazgeçmeye çalıştım Lâl'den. Kendi içimde bitirmeye çalıştım bu duyguyu. Tükensin diye elimden geleni yaptım ama olmadı. Bu elimde olan bir şey değildi. Asla bana gelmeyeceğini bilsem de günün birinde gelme ihtimaliyle çarpıyordu kalbim. Hiç gelmeyeceğini bildiğiniz bir şeyi beklemenin belirsizliği tüketicidir, yaşamayan bilmez. Dün gece aramızda bir şeyler geçtiğini sanan Lâl, apar topar gitmişti. Kim bilir kendini ne suçlu hissediyordu. Aklında ne büyük bir karmaşa hâkimdi. En kötüsü de beni bir fırsatçı olarak görüyordu. Sarhoş olmasından faydalanıp onunla seviştiğimi sanıyordu. Beni tanımış olmasını isterdim. Bunu beklerdim ama sevdiği adamın düşmanına ne kadar güvenebilirdi ki? Kendi çerçevesinde o da haklıydı. Arka cebimden telefonumu çıkarıp Lâl'i aradım. Ama elbette tahmin ettiğim gibi ulaşamadım. Açmıyordu. Üstüne gitmek istemiyordum ancak onu merak ediyordum. Buna engel olamıyordum. Son kez şansımı denemek için kliniği aradım. Telefona her zamanki gibi asistanı çıktı. "Alsancak Merkez Klinik C, buyurun?" "Merhaba." Artık adımı söylememe dahi gerek kalmadan beni tanıdı kadın. "Niko Bey, nasılsınız?" Gayet arkadaş canlısı ve sıcakkanlı cevap veren kadına "İyiyim, teşekkürler." demekle yetindim. Lâl'in arkadaşı olduğumu düşündüğü için bana her zaman sıcak davranırdı. Genellikle klinikte Lâl'i beklediğim için de fazla mesaimiz olmuştu kendisiyle. Bana çay ve kahve ikram etmekten bıkmış bile olabilirdi. Buradan bile hayatımın büyük bir kısmının Lâl'i beklemekten ibaret olduğunu anlayabilirdiniz. "Lâl Hanım'ı soracaksınız biliyorum ama bugün gelmedi. Muhtemelen gelmeyecek de." Bunu tahmin etmiştim. Bir anda her yerden yok olması, ortadan kaybolması benim beklediğim bir şeydi. Lâl bir kaçış ustasıydı. "Peki, nerede olacağıyla ilgili bir şey söyledi mi?" "Maalesef." "Anladım, teşekkürler." "Bir notunuz varsa ben-" "Yok, ben kendim görüşürüm kendisiyle." Telefonu kapattığımda canım sıkılmıştı. Evine gidebilirdim elbette ama bu kadar üstüne gitmem ne kadar doğruydu? Henüz öfkeliyken evine kadar gidip okları üzerime çevirmek istemiyordum. Valentino Riccardo yeni ortaya çıkmışken hem de. Hem Lâl'i boğmamak için hem de onun Riccardo'yla meselesini çözmek adına içimdeki sabırsızlığı yatıştırdım ve o gün odamdan çıkıp merdivenlerden hızla inmeme rağmen onun evine gitmemek için kendimi durdurdum. Bir iki basamak daha aşağıya indiğimde ise onu gördüm. Adını bile hatırlamadığım o kızı. Şapşal bir ördek yavrusu gibi ortalıkta dolaşıyordu. Yüzü endişeli ve meraklıydı. Nedenini çözemesem de sevimli bir şapşallığı vardı. Belki de bu onun en etkili maskesidir. Beni şaşırtan bir diğer özelliği de Lâl'e çok benzemesiydi. Azize gibi tıpkısının aynısı diyemezdim ama saçları ve onları ayırma şekli, gözlerindeki masumiyet, bebeksi yüz hatları bana onu hatırlatıyordu. Ya da ben aklımı kaçırdığım için gördüğüm herkesi Lâl'e benzetiyordum. Sanırım ikincisi benim delirme hâlime bakılırsa daha mantıklı görünüyordu. Aslında daha tehlikeli bir seçenek de vardı. Lâl'e olan zaafımı bilen biri, onu bilerek ve isteyerek kulübe, odama, yatağıma sokmuştu. Benimle ilgili şeyleri öğrenmek ve birilerine haber uçurmak için tutulan bir ajandı belki. Sonuçta kimse masum değildi. Başta ben. Bu hayatta kimseye güvenmezdim. Eğlendiğim kadınlara hiç. Düşmanlarım için en tatlı yem onlardır çünkü. Bir erkeği, yatağına aldığı kadınlarla yönetme arzusu en eski savaş stratejisidir. İlk defa başıma gelmiyordu. Odalardan birine girmek için arkasına döndüğünde gövdemle yüz yüze geldi şaşkın kız. Bir gece geçirdikten sonra kadınların ne kadar cüretkâr olduğunu görseniz ağzınız açık kalırdı. Buranın kurallarına rağmen beklentiler her zaman vardır. Hele ki bir kadınla yakın ilişki kurduysanız. Ancak çoğunun aksine bu garip kız, yüzüme dahi bakmıyordu. Sanki bir suç işlemiş gibi köşe bucak kaçıyordu benden. Beni şüphelendiren de buydu belki. "Bay Miloradov." Başını önüne eğip öylece durması. Yeterince şüphe uyandırıcıydı. Belki de onun kişiliği buydu. Utangaç, sessiz biriydi. Ancak o zaman da Hydra gibi bir yerde ne işi vardı? Her açıdan soru işaretleriyle dolu biriydi. "Benimle gel." Duyduğu şeyle tedirgin hislerini gizlemeyen kız bir anlığına da olsa bana baktı. Bense onun ne hissettiği ya da düşündüğüyle ilgilenmiyordum. Merdivenlerden yukarı çıkmaya başladım. ❝Ilya❞ Yorgunluktan ne kadar uyuduğumu bilmediğim bir uykudan çıkan bir gürültüyle uyandım. Birinin omzumdan dürttüğünü hissedebiliyordum ama gözlerimi aralamam zamanımı aldı. "Uyan diyorum Ilya, kalk!" Gözlerimi ovuşturarak zar zor yerimden doğrulduğumda "Ne oluyor?" diye sorabildim yalnızca. Vücudum tüm kemiklerim kırılmış gibi ağrıyor, sızım sızım sızlıyordu. Karşımda oda arkadaşım Yulia'yı gördüğümde öfkeli yüzünden neler olduğunu çözmeye çalışıyordum. Uyku sersemi kendime gelmeye çalışırken onun paniklemiş yüzü tamamen bana odaklıydı. "Komodinimin üstündeki paket nereye kayboldu?" Neden bahsettiğini başta anlamadım. Biraz düşündüğümde "Ha, onu ben aldım." yanıtını verdim. O paketin hepimize verilen bir paket olduğunu biliyordum. Anlamadığım tek şey Yulia'nın neden bu kadar gergin ve endişeli göründüğüydü. Onun eşyasını ondan habersiz aldığım için kızmasını anlayabilirdim ama dediğim gibi bu hepimize verilen standart bir şeydi. Neden kızmıştı ki bu kadar? "Ne demek ben aldım?" "Dün gece Bay Ivan aceleyle çağırınca ben..." "İnanamıyorum sana Ilya! Nasıl yani, onu kullandın mı?" Hâlâ neye sinirlendiğini tam olarak anlayamamış saf saf bakışlarla ona bakıyordum. "Yulia, özür dilerim. Bu kadar kızacağını bilseydim ben-" Sağ eli telaşla alnına giden kız "Ne yaptın sen?" diye söylenerek odadan çıktı. Ona ne olduğunu sormaya bile fırsatım olmadı ama kızdığını anlamıştım. Yataktan aşağı ayaklarımı sarkıtırken başım zonkluyordu. Hâlâ tam olarak dinlenmiş hissedemiyordum. Bir de Yulia'nın bana kızmasını dert edinmiştim. Kendimi suçlu hissettim. Ondan özür dilemek için hazırlanıp odadan çıktığımda dışarıdaki kalabalıkta onu göremedim. Bu kadar hızlı yok olmasına anlam veremedim. Onu neden bu kadar kızdırdığımı anlamamıştım ama oda arkadaşımın bana kızması istediğim son şeydi. Tam odaya geri girmek için arkamı dönmüştüm ki karşımda onu gördüm. Nikolai Miloradov. İfadesiz bakışları üzerimde geziniyordu. Bense dün geceden sonra gözleri benim üzerimdeyken utançla kollarımı kavuşturmaktan kendimi alıkoyamadım. Gözlerimi kaçırdım. O ise direkt yüzüme bakıyordu. "Bay Miloradov." "Benimle gel." Ses tonu öyle donuk çıkmıştı ki beni neden çağırdığını düşünürken aklımdan milyonlarca farklı senaryo geçti. En kötüsü de beni buradan göndermesi olmuştu. Neden benden şüpheleniyormuş gibi hissediyordum? İçim garip bir korkuyla doldu. Gürültülü müziğin arasında merdivenlerden yukarı çıktık. Kartla odasına girdiğinde sessizlik içinde kapıya kadar onu takip ettim. Kapının önünde tereddütle durdum. Sanki yasaklı bir bölgedeymişim gibi bekledim. İçeri girmediğimi gören adam bakışlarıyla beni takip etti. "Gel." dedi sıradan bir sesle. Ne öfke ne merak ne de başka bir ifade duyumsayamıyordum sesinde. Kararsızlığımı gizlemeye çalışarak titreyen adımlarımı içeri taşıdım. İçki konsoluna kadar takip ettim adamı. Aramızda birkaç adım vardı. Ellerimi önümde birleştirdim ve delirten sessizliğin son bulmasını bekledim. Kendine bir içki alan adam "İster misin?" diye sordu bardağını göstererek. Şaşkınca başımı iki yana salladım. Teklifini tekrarlamadı. Eliyle yatağın üstünü göstererek "Ayakta kalma, otur." dedi. Oturup oturmama konusunda yeni bir kararsızlık yaşarken beni buraya neden getirdiğini anlamaya çalışıyordum. Yeniden mi yapacaktık? Ya da benim dışımda benim bilmediğim başka bir şey gelişiyordu da bunun hesabını mı soracaktı? Nedense dün geceki kötü tecrübeme rağmen ikinci seçenek daha korkunç gelmişti. Benim oturmak yerine düşündüğümü gören adam emreder gibi tekrarladı. "Otur." Bu kez reddedemeyeceğim bir otoriteyle söylediği şeyi kabul ettim. Sessizlikle yatağa oturduğumda içkisini yudumlayan adam yüzünde garip bir ifadeyle bana döndü. Herhangi bir sohbetin parçası olmaksızın "Kimin adamısın?" diye sordu aniden. Öylece. Birdenbire. Bana yöneltilen soruyla donup kaldım. Tüm vücudum altüst olmuş zihnimle uyumlu biçimde buz kesti. ... * YAZAR NOTU: Hi guys! 🌙 Öncelikle bölümümüze hoş geldiniz. Bir küçük açıklama yapayım. Önümüzdeki birkaç bölüm bu bölümde olduğu gibi geçiş bölümü tarzında olacak. Kısa bulabilirsiniz ya da sıkılabilirsiniz belki bilemiyorum ama beni ve kitaplarımı düzenli olarak takip edenler bilir ki zamanla tempo yükselecektir. Şimdiden birazcık çıtlatayım dedim. Evet, yeni bölümü nasıl buldunuz? Ilya ve Nikolai arasındaki bu gergin konuşma nasıl ilerleyecek? Buraya yazabilirsiniz. Sizce Niko haklı mı? Yani Ilya karanlık bir geçmişi olan biri gibi duruyor, onun da tahmin ettiği gibi Niko için gönderilmiş bir yem mi? Ya da tahminimizin ötesinde bir şeyler var olabilir mi? Neler oluyor? Düşüncelerinizi buraya yazabilirsiniz. Şimdilik bu kadar, hikâye ilerledikçe çok daha derinlikli konulara girip çıkacağımıza emin olabilirsiniz. Bol yorumlarınızı bekliyorum. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! ❤️ ••• SOSYAL MEDYA HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI |
0% |