@buzlarkralicesi
|
-31- ❝Beyza❞ Bahçede kahvemi yudumlarken yardımcı yanıma geldi. "Efendim, Alev Hanım geldiler." "Al içeri." Bu Alev de son günlerde biraz sık gelmeye başlamıştı buraya. Aslında bu benim için iyiydi çünkü canım çok sıkılıyordu. Özellikle geçen gün hastaneye gittiğimde o karizmatik yabancı tarafından kibarca reddedildiğimden beri özgüvenime ağır bir darbe yemiş gibi hissediyordum. Beyza Kozanoğlu'ydum ben. Güzeldim, zengindim, eğitimliydim. Varlıklı ve çekici bir kadın olarak istediğim herkesi elde etmiştim bugüne kadar. Benim için birer tatlı heves gibi geçip gitmişti hayatımdan hepsi. Ama bu kez biraz farklıydı. Daha yoğun. Birkaç dakika sonra girişte Alev'i gördüm. Bana doğru geliyordu. Sinan'dan mesaj geldiğini görünce telefonumu ters çevirdim ve ayağa kalktım. "Hoş geldin Alev." "Hoş bulduk hayatım, nasılsın?" Selamlaştıktan sonra karşımda duran kadın merakla süzdü beni. "Bu ne hâl? Neyin var senin?" Anlamazca dudak büktüm. "Neyim varmış?" "Keyfin yok gibi." "Yoo, yok bir şeyim." Herhangi bir şey söylemesine fırsat vermeden "Ne içersin?" diye sordum. Masadaki kahveme baktı. "E ben de bir kahve alırım." Oturduk ve sohbet etmeye başladık. Kısa süre sonra da Alev'in kahvesi geldi. Ben sessizlikle Alev'in anlattıklarını dinlerken aklım hâlâ dalgındı. Neyi yanlış yaptığımı düşünüyordum. Tam olarak nerede hata yaptığımı. Normal şartlarda bu benim başıma gelen bir şey değildi. Ben istediğim her şeyi, herkesi elde ederdim. Etmiştim de bugüne kadar. Ama o adam... O adamın derdi neydi böyle? Beni neden reddetmişti, neden görmezden geliyordu? Bunları düşünmeden edemedim. Alev ise şirkette olup bitenlerin dedikodusunu anlatan kadın belli ki düşünceli hâlimin farkındaydı. Bunu gözlerinde görebiliyordum. Bu yüzden biraz kendimi toparlayıp dikkatimi ona vermeyi denedim. Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra imalı bir bakış attı bana. "Eee sen de ne var ne yok?" Omuz silktim umursamazca. "Her zamanki gibi. Kayda değer bir şey yok." Keyifle gülümserken dudakları kıvrıldı. "Senin yakışıklıdan haber yok mu?" Anlamazdan geldim. "Hangi yakışıklıdan?" "Canım, yok mu hani şu babanla iş yapan adam. Geçen karşılaşmıştık. Neydi adı? Hah, Valentino Riccardo." Umurumda olsa da umurumda değilmiş gibi davranmakta profesyonel olduğum için "Ne haber olacak canım?" dedim. "Üzerine düşmedim ki. Hoş adam dedim sadece. Bir de peşinden mi koşacaktım?" "Yapma Beyza." Benim içimi dışımı bilen kadın tek kaşını kaldırarak bakmaya devam etti. "Hiç mi görmeye gitmedin? Babanla çalıştığı hastaneyi biliyorsun, muhakkak gitmişsindir." Onun sorgusundan kurtulamayacağımı anladığımda "Gittim." dedim hiçbir şey olmamış gibi. "Tabii aslında babamı görmeye gittim ama... Onunla da öyle koridorda karşılaştık." Önemli bir olayı dinliyormuş gibi oturduğu yerden doğruldu ve gözlerini bana dikti Alev. "Eee?" Bu konu onu neden bu kadar heyecanlandırmıştı ki? Beni heyecanlandırmasını anlayabiliyordum. O adamdan etkilenmiştim. Alev'e de eğlence çıkmıştı tabii. Bir foto romanı bekler gibi merakla bekleyen kadına ne diyeceğimi bilemedim. "Eeesi yok." Ağzına laf vermeye niyetim yoktu. Omuz silktim. "Bir şey içme teklifinde bulundum, meşgulmüş. İçemedik. Bu kadar." Konuyu abartmaması için sıradan bir şeymiş gibi söyledim. Benim için sıradan olmamasına rağmen. Alev'se abartılı tepkiler vermek âdeti olmasına rağmen bu kez yalnızca düşünceli bir biçimde elini çenesinde gezdirdi. "Acaba neden öyle yaptı ya?" Ben de aynı şeyi düşünüp duruyordum ve delirmek üzereydim ama renk vermedim. "Bilmem, gerçekten de meşguldü belki." Gizemli bir ifadeyle "Belki de hayatında biri var." deyiverdi Alev. Sanki rekabeti kızıştırmak ister gibi bir hâli vardı. Dediğim gibi, beni çok iyi tanıyordu. Bu ihtimal hiç hoşuma gitmediği için başımı reddeder gibi arkaya attım önemsemeyerek. "Yok canım, sanmam." "Beyza, kızma ama ben bu adamı biraz araştırdım." Neden diye sorma gereği duymadım çünkü Alev böyle meraklı biriydi her zaman. Bu yüzden direkt "Eee, ne buldun?" sorusunu yönelttim. Benim ilgilendiğimi görünce daha da keyiflenerek anlatmaya başladı. "Adam daha önce kendi ülkesinden biriyle evlenip boşanmış galiba." "Tamam, olabilir." "Bu adam normalde İtalya'da yaşıyormuş ama son birkaç aydır Türkiye'deki işlerine yoğunlaşmış. Sence neden?" Yüzündeki esrarengiz ve imalı ifade her şeyi anlatıyordu. "Bence bu adamın Türkiye'de bir sevgilisi var." Dikkat kesildim. Olabilir miydi böyle bir şey? Aslında Alev'in söylediği mantığa yatkın geliyordu. Bir adam durduk yere ülkesini bırakıp neden burada yaşamaya başlardı ki? Diğer türlü saçmaydı. "Öyle mi diyorsun?" Onaylayarak başını salladı kadın. Bunu yaparken oldukça kendinden emin görünüyordu. Benden çok araştırdığı bu adam hakkında anlatacakları belli ki henüz bitmemişti. "Eskiden çok çapkın adammış. Mankenlerle şarkıcılarla falan anılmış geçmiş zamanda. Ama son 3-4 yıldır pek kimseyle anılmamış magazinde." Kendinden övünmeyi seven kadının keyifle kıvrıldı dudakları. "Magazin benden sorulur, biliyorsun." "Anladım." Normalde devamını anlatması için yalvaracak konumdaydım ama ilgimi belli etmemeye çalışıyordum. Bir de susmayacağını biliyordum, bu yüzden anlatması için gerekli zemini hazırlayıp sustum. Beni şaşırtmadı ve anlatmaya devam etti Alev. "Ama sıkı dur, araştırmalarımda en dikkatimi çeken noktaya geliyorum." Nefesimi tutmuş ne bomba patlatacağını bekliyordum. "Son yıllarda Türk bir şarkıcıyla boy boy haberleri çıkmış. Ama öyle sevgililer gibi basit haberler değil. Bildiğin nişanlanmışlar, evlilik yoluna giden ilişkileri olmuş. Kız bununla yaşıyormuş falan." "Eee neden ayrılmışlar ki?" "Ayrılmışlar falan yazmıyordu. Yani ayrılmalı barışmalı ilişkileri var gibi duruyor ama... Bilemiyorum, hâlâ birlikte olabilirler." Bu epeyce canımı sıkmıştı ama sakinliğimi koruyarak kötü düşünceleri öteledim aklımdan. "Eğer ciddi olsalardı evlenirlerdi herhâlde. Hâlâ evlenmediklerine göre." Öte yandan kızın kim olduğunu, nasıl göründüğünü falan çok merak ediyordum. Çok önemsiz bir detaydan bahseder gibi sordum. "Kimmiş bu kız?" "Lâl Alsancak." Dudak büktüm. Kızı tanıyordum. Daha tehlikeli olanıysa balo tuvaletinde şahit olduğum sahneydi. Aklımdan çıkmıyordu. Kahve teklifi yaptığım gün de Valentino Riccardo'nun yanında görmüştüm. Adamın ona bakışlarını. Yanımıza gelir gelmez zaten benimle ilgilenmeyen adam sanki yanında sadece o kız varmış gibi davranmıştı. Bu daha da canımı sıktı. "Aman canım, bize ne." "Ne o, çabuk pes etmiş gibisin?" Beni harekete geçirmeye çalışan kadına "Pardon?" derken iddialı bir bakış attım. "Hayatım beni tanımıyorsun galiba, Beyza Kozanoğlu ben. Birini istersem alırım, en iyi sen biliyorsun." "E bu kez neden böyle oldu dersin?" "Uğraşmadım çünkü." Omuz silktim boş verircesine. "Uğraşmaya değer görmedim, bu." Pek ikna olmuş gibi durmayan kadın anladım dercesine yapmacık bir biçimde kaşlarını kaldırdı. Bense gizli yenilgimin altında içten içe zilmekle meşguldüm. Kimse bana hayır diyemezdi. ❝Lâl❞ Aşağı indiğimde bizimkiler çoktan eve gelmişti. Bu kadar erken geleceklerini tahmin etmemiştim. Acaba Valentino'yla karşılaştılar mı diye düşünmekten içim içimi yedi. Tam da tahmin ettiğim gibi olanlar oldu tabii. Çocuktan yatağının kırıldığını sonsuza kadar saklayamazdım sonuçta. Büyük bir hayretle odasında, yatağının kenarında dolaşan Ahmet "Ne oldu bu yatağa böyle?" diye bağırdı. O bağırınca diğerleri de merakla odaya doluştu. Sanki müze geziyorlarmış gibi odada dolanıp kırılmış yatağı incelediler. Benim evirip çevirip bir şey söylememe gerek kalmadan "Sevgilinle sevişecek başka yatak mı bulamadınız?" diye söylendi Ahmet öyle her zamanki bilmişliğiyle. "Ya, hayır Ahmet! Düşündüğün gibi değil. Bak-" "Hiç öyle kıvırma." dedi Giray kollarını kavuşturmuş bana bakarken. "Gelirken kapıda Valentino'yla karşılaştık. Üstü başı düzgündü falan ama yüzündeki keyifli ifadeden her şey anlaşılıyordu." Bilge bir ifadeyle ekledi. "E ben de bu işlerden anlamayacaksam kim anlayacak?" "Hayır arkadaşlar, bakın göründüğü gibi değil! Gerçekten!" Ben açıklamaya çalışırken en yakın arkadaşım Wendy bile söylediklerime inanmıyordu. Bu muhabbet buradan dönmez der gibi başını iki yana sallarken Pipo bana hiç yardımcı olmayan açıklamalarda bulundu. "Siktir git Valentino! Siktir git Valentino!" Kuştan al haberi. Bu muhabbet artık cidden buradan dönmezdi. Zaten itiraz etmeme bile fırsat bırakmadan "Ne yaptınız bu yatağa? Üstünde mi tepindiniz Allahsızlar?" diye söylendi Ahmet. Yatağının başında ellerini başında birleştirmiş tarlası yanmış köylü gibi ağıt yakıyordu. O an ne diyeceğimi pek bilememiştim. Rezil olmuştum. Neyse ki bu duyguya çok da yabancı sayılmazdım. Daha önce çeşitli yerlerde rezil olmuştum. "Ya tamam Ahmet, abartma. Ben alacağım sana yeni yatak. Vallahi bak." Herkesin bıyık altından birbirine gülmesi üzerine konuyu kapattık ama akşam boyunca hep gözlerle imalar devam etti. Mutfakta akşam yemeğini hazırlarken yardımcı olmak için gelen Wendy usulca yanıma yaklaştı ve tezgâha yaslandı. "Kızım insan en azından en yakın arkadaşından saklamaz ya. Ne o öyle gündüzleri can düşmanıyız dalgaları geceleri bebek gibi sevip düşman gibi si-" "Wendy!" "Ay tamam ya, Ahmet'le takıla takıla ağzım bozuldu işte." Göz ucuyla onda da bir şeyler olduğunun farkındayken o konu hakkında sesimi çıkarmadım. "Ama gördüğüm kadarıyla sen bu duruma pek de şaşırmadın." "Eh, odandaki aynanın önünde ertesi gün hapını görünce şaşılacak pek de bir şey kalmıyor ortada." "Sen benim odamı mı karıştırdın?" "Hayır tabii ki. Tokamı almaya gitmiştim, kabak gibi aynanın önünde bırakmışsın tableti, ben de gördüm." Hazır sorgu başlamışken ben de asıl merak ettiğim soruya geçtim. "Sizin Luigi'yle yine aranızda bir şeyler mi oluyor?" Hiç ikna edici görünmeyen bir ifadeyle omuz silkti. "Yok daha neler! Ne alaka canım?" Tam onu sıkıştıracaktım ki zil çaldı. Salataya sosunu döktükten sonra masaya götürdüm. O sırada iki adam Ahmet'in odasından eski yatağını çıkarıyordu. "Neler oluyor?" diye sordum merakla. Giray "Yatağın katil zanlısı yerine yenisini göndermiş." açıklamasını yaptı. Kısa süre sonra götürülen yatak yerine yeni ve daha kaliteli bir yatak getirilip yerleştirildi ve adamlar evden çıktığında Ahmet yeni yatağında neşeyle zıplıyordu. Bu hâliyle bayramlığını giymiş çocuklar gibi şendi. Üzgün ve öfkeli hâlinden eser yoktu. Elleriyle yatağa vururken güldü. "Ehe ehe, zaten yatağım da çok eskimişti. İyi oldu aslında ya." Yatağına hayran hayran bakarken kaşları hayretle havalandı. Yatağına uzanıp sırtüstü zıpladı. "Hay maşallah enişte, beline kuvvet!" Yine dangıl dungul konuşan Ahmet'in ensesine bir şaplak attım. "Kapa çeneni Ahmet!" "Ne dedim? Kötü bir şey demedim ki? Beline kuvvet dedim." Kati suretle "Tek kelime daha edersen üzerinde şiddet uygularım." diye uyardığımda fermuarı çekmeyi başarmıştı Ahmet Efendi. Sonucunda herkesin hâlinden memnun olmasıyla akşam yemeğine oturduk ve sessizce yemeğimizi yedik. Giray ve Evin'in bana bakarak aralarında kıkır kıkır gülüşmelerini kendime yormamaya çalışsam da ne çare? Görünen köy kılavuz istemezdi sonuçta. Ertesi gün iş çıkışı döndüğümüzde evde hummalı bir hazırlık vardı. Herkes Aydın Hoca'nın bu akşamki davetine hazırlanıyordu. Ben sade bir şeyler giymeyi düşünüyordum. Geçen gün baloda giydiğim gibi şatafatlı bir şeye gerek yoktu ama özensiz görünmek de istemedim. İnce askıları olan, diz üstünden itibaren tüllere dönüşen pudra rengi bir elbise giymiştim. Zil çaldığında gümüş taşlı küçük halka küpelerimi takıyordum. Aşağı indiğimde salonumuzun ortasında asla olmaması gereken biri vardı. Valentino Riccardo. Özellikle dün yaşananlardan sonra asla burada olmaması gerektiği konusunda şüpheye yer yoktu. O ise elleri ceplerinde salonda dolaşırken evi inceliyordu. Köşedeki duvara yaslanıp aralarında konuşan Wendy ve Giray da onu. Eteklerimi tutarak merdivenlerden inerken öfkeli bir şaşkınlık içindeydim. "Senin ne işin var burada?" Sesimi duyduğu an arkasına dönen adamın ilgili bakışları baştan aşağı süzdü beni. Bugün normalden pek bir yakışıklıydı. Jilet gibi giyinmişti. Beyaz gömleği, siyah takım elbisesi ve arkaya taranmış saçlarıyla kapak mankenlerine benziyordu. Hiçbir şey olmamış gibi sıradan bir ifadeyle "Ahmet'in yeni yatağından memnun olup olmadığını merak ettim." derken yüzündeki imalı ifade beni utandırdığı kadar kızdırmıştı da. Ben boğalar gibi burnumdan solurken Ahmet köşedeki odasından çıkmıştı bile. "Yataktan çok memnunum enişte çok teşekkür ederim!" Çocuklar gibi şen bir hâlde cevap veren Ahmet'in enişte kelimesini kullanması yüzünden kan beynime sıçradı ve oracıkta kendisine çelme attım. Yeri boylayan arkadaşını Giray kolundan tutup kaldırırken Valentino "İyi misin?" diye sordu. Ahmet sanki her gün onu zincirlere vurup dövüyormuşum gibi sıradan bir ifade takınmış, eliyle beni göstererek "İyiyim, her zamanki hâli işte. Neler çekiyoruz bir bilsen." diye söylendi. Usulca yanına yanaşıp "Bir daha ona enişte dersen seni beyin kanaması geçirene kadar döverim." diyerek tehdit ettim. Aynı kısık sesle karşılık verdi Ahmet. "Adamla yatağımda yaptıklarından sonra çok iddialı sözler bunlar Lâl Alsancak." "Ahmet!" "Yalansa yalan de!" "Yalan!" Kaşları havaya kalkan Valentino, farkında olmadan yükselen sesimizden dolayı konuşmamızın ana fikrine vakıf olmuştu. "Yalan mı?" İşlediğimiz günahın her saniyesini beynine kaydetmiş adama bakarken daha fazla kıvıramazdım. "Çarpıtılmış demeyi tercih ederim." Ahmet'e döndüm ve açıkladım. "Orada hayallerinde canlandırdığın türden bir şey olmadı." Tam o sırada hiç beklemediğim birinden ihanete uğradım. Masanın üstünde duran Pipo kuş beynine kaydettiği her şeyi resmen orada, herkesin içinde kustu. "Ah, Valentino! Ah, Valentino!" Hain kuş. Pis ispiyoncu. Sana verdiğim susamlı krakerler haram zıkkım olsun. O sırada bir devekuşu olmayı diledim. Eğer bir dilek hakkım varsa devekuşu olmak istiyordum çünkü ancak bu sayede içinde bulunduğum durumdan başımı kuma gömerek kurtulabilirdim. Sağ elimle yüzümü kapatmaya çalışırken Ahmet Allah bereket versin der gibi bir bakışla karşılık verdi. "Haklıymışsın, orada hayallerimde canlandırdığım türde bir şey olmamış. Belli ki daha da ötesinde bir şeyler olmuş." Herkes en az benim kadar utanmış ve benden farklı olarak durumdan zevk almış görünüyordu. Fısıldaşıp gülüşüyorlardı. Valentino'yu sorarsanız, o utanması arlanması olmayan biri olduğundan dolayı yalnızca başını öne eğip karizmatik bir bakışla çenesini kaşıdı. O da en az diğerleri kadar durumla eğleniyordu. Oradan çıkmanın tek yolunu kullandım ve "Davete gecikiyoruz, çıkmamız gerek artık." diyerek çıkışa yürüdüm. Kimsenin o durumda daveti düşündüğü falan yoktu. Herkes arkamızda evden çıkarken Valentino bana yaklaştı ve beni arabasına buyur etti. "Davete benimle gelmeni istiyorum." "Ben de neler neler istiyorum ama olmuyor işte. Sen de alışırsın." Güldü adam. Beni ikna edecek sihirli kelimenin bu olmadığını bildiği için tekrar denedi şansını. "Davete benimle gelir misin?" Ben tam hayır diyecekken ısrar etti. "Hadi ama. İnat etmenin ne anlamı var? Üstelik arkadaşların aramızda geçenleri bildiği hâlde kime güçlü iradeni ispatlıyorsun?" Israr eden yumuşak bakışlarıyla kapımı açtı. "Hiç vazgeçmeyeceksin değil mi?" Kesin bir tavırla anlamlı bakışları birleşti ve gözlerime baktı. "Hiç." Sonuçta onunla gitmenin bana bir sorun yaratmayacağını, aksine bunun Başkan'ı ve Vural'ı daha da öfkelendireceğini bildiğim için teklifini sessizce kabul ettim ve Giray'a dönüp "Yakala!" diyerek arabamın anahtarını fırlattım. Tek seferde tutup bizimkilerle arabaya bindiler. Açtığı kapıdan içeri girmeden önce yanımda kokusu burnuma dolan karizmatik ve kendinden emin adama döndüm. "Valentino Riccardo. Bu olanları farklı yorumlamanı istemem. Biz seninle iş yapıyoruz. İş. Anladın mı?" "Anladım." İmalı bir ifadeyle ekledi. "Bir kere söylenince anlıyorum biliyor musun?" Sorgular gibi gözlerini kıstı. "Ama sanırım sen bunu benim anlamam için söylemiyorsun. Kendini ikna etmek için tekrarlıyorsun." "Valentino bak giderim." "Tamam, tamam." Eliyle buyur etti beni arabaya. "Buyurun, Lâl Alsancak." Ben binmek üzereyken kulağıma eğildi ve "Bu gecenin sonunda sana bir şey söyleyeceğim." dedi. Beni en tilt eden şeylerden biri. Sırlar, gizemler ve ötelenerek beklenti uyandıran belirsizlikler. "Neden şimdi söylemiyorsun?" "Çünkü bu çok özel bir şey. Ve tamamen baş başa kaldığımızda söylemek istiyorum." "Ne oldu, benden hamile misin yoksa?" Katılarak güldü adam. "Ah, Lâl." "E bu gizem ne o zaman?" "Dedim ya, bu özel bir konu." Önemsemeyen bir tavırla omuz silktim ve arabaya bindim. Kapımı kapattı ve arkadan dolanarak yanımdaki koltukta yerini aldı. Hiç konuşmadan davete gittik. Yolda tek kelime etmedik ama yanımdaki adamın yüzünde güller açıyordu. Ne söyleyecekti acaba? İşin yoksa bütün gece bunu düşün. Ben konuşmayınca o da konuşmadı ve yol boyunca bu beynimi delen sessizlikle davet yerine geldik. Davetin olduğu yere geldiğimizde çok özenli bir hazırlıkla karşı karşıyaydık. Aydın Hoca'nın evinde, havuz başında düzenlenen sade ve şık bir kokteyldi bu. Müzeyyen Hanım beni gördüğüne çok mutlu oldu. Kollarını açarak mutlulukla bana sarıldı. "Lâl! Seni gördüğüme ne kadar memnun oldum anlatamam." Beni karşısına alan kadın dikkatle süzdü. "Sen kilo mu verdin? Yüzün kanlı canlı, parıl parıl. Her zamankinden daha dinç ve mutlu görünüyorsun. Kazadan sonra bu kadar iyi olmana sevindim." Sürekli ziyaret edip arayan neşeli, güler yüzlü kadına karşılık başımı yana eğip "Eh, bu sefer de kefeni yırttık diyelim." dedim sıradan bir ifadeyle. Katıla katıla güldü. "Ah, Lâl. Sen ve senin şu eğlenceli esprilerin." Müzeyyen Hanım eşi Aydın Hoca'dan birkaç yaş küçük, yaşına rağmen genç görünen, güzel ve bakımlı bir kadındı. Benimkinden farklı olarak kızıl saçları daha kırmızıya çalıyordu ve bana sorarsanız bu ona çok yakışıyordu. Her zaman zarif ve güler yüzlü bir kadındı. Benden sonra süzdüğü ilk kişi elbette yanımdaki Valentino olmuştu. "Hoş geldiniz, Valentino Riccardo. Sizinle tanışmayı çok istemiştim. Aydın sizin için hastaneye yeni bir soluk getirdi diyor." Kadınla el sıkışan Valentino nazik bir ifadeyle "Teveccühü." yanıtını verdi. "Türkçe'yi çok iyi konuşuyorsunuz." "Uzun yıllar Türkiye'de yaşadım, bazı işler yaptım." Göz ucuyla imalı bir bakış attı bana. "Nişanlımın da öğrettiği çok şey oldu." Müzeyyen Hanım bir ona bir de bana kaşlarını kaldırarak neşeli bir şaşkınlıkla bakarken benim uyaran suratım üzerine zoraki düzeltti Valentino. "Yani eski nişanlım." Sanki gerçekten yanlışlıkla yapmış gibi samimiyetsiz bir bakış attı ikimize de. "Alışkanlıklar." Müzeyyen Hanım anladığına dair anlamlı bir bakış attıktan sonra bizi içeri buyur etti. Bütün yol boyunca susan adam kısa bir an bana baktıktan sonra "Bu gece çok güzelsin. Her zamankinden daha çok..." İç geçirdi. "Valentino, kapa çeneni. Neydi o az önceki şovun? Başkan'ı sinir etmek için seninle davete geldim, yaptığın saçmalıklara bak. İnsanı verdiği kararlardan pişman ediyorsun ya." "Sinirlenince daha güzel olduğunu söylemiş miydim?" "Ha bu yüzden beni sinir hastası yapmayı tercih ediyorsun yani. Şimdi yaptığın tüm bu saçmalıklar bir anlam kazandı." Onu arkamda bırakarak hızlı adımlarla içeri girdiğimde herkes havuz başındaki masalarda içkilerini yudumluyordu. Aydın Hoca ve Doğan Bey'in keyifli sohbetine katılım gösterirken yakınımızdaki köşede geçen gün Valentino'nun yanında gördüğüm kızın da burada olduğunu fark ettim. Doğan Bey'in kızı. Yanında olgun bir kadınla Valent'e bakarak sohbet ediyorlardı. Sinir olsam da kendimi dizginlemeyi başarabiliyordum. Gelişme vardı bende. Eskiden olsa Isabella'ya yaptığım gibi saçlarına asılırdım. Tabii o zaman nişanlıydık. Şimdi hangi sıfatla yapacaksın bunu acaba, Lâl? Az önce paylayıp kenarda bıraktığın adam için hiç tanımadığın bir kıza racon kesmeyeceksin, değil mi? Doğan, her zamanki vakur havasıyla "Seni kızım Beyza'yla tanıştırmak istiyorum." dedi bana. "Çok iyi anlaşacağınıza eminim." O sırada kendi adını duymuş olan kız hemen yanımızda bitti. Ben de kendisine baktıktan sonra Doğan'a döndüm. "Biz ayaküstü tanıştık kendisiyle." Yine de el sıkıştım. "Lâl Alsancak, memnun oldum." "Beyza Kozanoğlu." "Aaa öyle mi, nerede tanıştınız?" Merakla soran adama döndüm ve tüm sakinliğimle coolluğumu asla bozmadan "Geçen gün Bay Valentino Riccardo'yu ziyareti sırasında tanıştık." cevabını verdim. Daha önce tanıştıysak -ki baloda karşılaştığımızı hayal meyal hatırlıyor gibiydim- bilemiyordum. Bundan haberi olmayan Doğan kızına garip bir bakış attıktan sonra normale döndü. Sanki söylememem gereken bir şey söylemişim gibi gizli bir düşmanlıkla baktı Beyza denen kız bana. Normalde bakan biri bunu fark etmezdi belki ama ben Yılan Dili ve Edebiyatı'nı bildiğim için sorun yaşamıyordum. Kıl olmuştu bana kız. Beyza sorgular gibi bakışlarla bana bakarken "Siz Valentino'yla nereden tanışıyorsunuz?" diye sordu. Nereden mi tanışıyorduk? Demek nereden tanışıyorduk... Daha dünkü kızın gelip gecemin gündüzüme karıştığı adamı nereden tanışıyorsunuz diye sorması da ne bileyim. Bir de direkt adıyla hitap etmiyor muydu Delirecektim. Sanki askerlik arkadaşı. Biz çok yakından tanışıyorduk da sen ne ara kaynak yaptın demedim tabii ki. Öyle avam hareketler yapmıyordum artık. Sinirlerime hâkim oluyordum. "Biz nişanlıydık kendisiyle." Omzuma dokunarak orada olduğunu hissettiren Valentino Riccardo sanki bana nispet yapar gibi "Eski nişanlı." diye düzeltmesi saç baş yoldurur cinsten sinirlerimi bozmuştu ama herhangi bir tepki vermedim. Beni kışkırtmaya çalışıyordu. Aklınca az önceki muhabbetin rövanşını alıyordu benden. Sakin ol, Lâl. Sakin ol. Dış mihrakların oyununa gelme. "Evet, nişanlıydık demek eskiden nişanlıydık anlamına geliyor ya zaten Valentino." Öldürücü bakışlarımı arkamdaki adama attığımda hiçbir şeyden haberi olmayan saf bir ifadeyle bana bakıyordu. "Belirtmeyince kızıyorsun diye yanlış anlaşılmaya mahal bırakmadım, hepsi bu." Ellerimle eteklerimi toplarken sinir olmuş hâlimi gizlemeye çalışarak gülümsedim. "Müsaadenizle." Başımla selamladım ve yanlarından ayrıldım. Bizimkilerin yanına döndüğümde oynatmaya az kaldı, doktorum nerede safhasındaydım. Giray da sanki ben yeterince öfkeli değilmişim gibi "Bu Doğan Kozaoğlu'nun kızı da taşmış ha. Konuştuğu biri yoksa ben buna yazarım." diyerek beni daha da çıldırtmaya çalışıyordu. Ahmet "Hiç boşuna yazma kardeşim, görmüyor musun Valentino'ya bakışlarını?" sözüyle uyardı arkadaşını. "Yuh ama yani! Bütün kızları da o alamaz kusura bakmasın. Bizim de ekmeğimizle oynamasın burada!" "Onun bir şey aldığı yok oğlum, ben olanı söylüyorum." Sinirden başıma ağrılar girerken "Ahmet kapa çeneni, yok öyle bir şey." dedim susmaları için. "Neden olmasın? Sizin aranızda bir şey yok ki. Hem sana ne? Adam ister Beyza'yla olur, ister yoldan geçen başkasıyla. Sen demedin mi aramızda bir şey yok diye? Hayır sen değil miydin sürekli adama köpek çekip duran, ne oldu şimdi? Kıymete mi bindi?" "Ahmet sus yoksa şimdi yangın var diye çığlık atacağım. Valentino seni parayla mı tuttu ya?" "Beni kimse parayla satın alamaz küçük hanım. Ben her zaman objektif haberin peşindeyim." "Allah'ım sen bana sabır ver ya! İnsanın sizin gibi dostları varken düşmana hiç ihtiyaçları olmuyor gerçekten." Oradan da eteklerimi toplayıp kaçar gibi yanlarından geçerken Beyza'yla bir bakışmamız oldu. Kız takmıştı bana ya. Sanki babasını öldürdüm. Umursamadan başımı çevirip eve doğru yürüdüm. Hem başım ağrıyordu hem de kaburga kemiğimdeki küçük yaranın sızladığını hissediyordum. Basit bir yaraydı ama dün akşam ters bir hareket yaptığım için biraz kanamıştı, ben de bandajlamıştım. Lavaboya gidip bandajımı açtım ve kontrol ettim. Bir şey yok gibiydi ama ağrıyordu. Tam bandajı kapatırken aralık kapıdan içeri Valentino girdi. Yüzünde ilgili bir ifade vardı. "İyi misin?" "İyiyim, ne var? Dingo'nun ahırına mı giriyorsun? Kapı diye bir şey var." "Kapı denen şeyi kilitlemediğin için şimdi buradayım." "Aman ne komik." Merak etti sorunun yanıtına ikna olmayan adam, samimiyetle tekrar etti. "İyi misin?" "İyiyim, Valentino. Yaramı kontrol ettim. Turp gibiyim maşallah. Sen niye buradasın? Davete gidip eğlensene." Kinayeyle ekledim. "Tüm gözler üstündeyken." Bunu istemeden yapmıştım. Ağzımdan kaçmıştı daha çok. Yoksa onu kıskanıp önemsediğimi düşünmesini neden isteyeyim ki? "Tüm gözler?" "Aman bana ne ya." Yanından geçip giderken yüzüne baktım. "Ne yaparsan yap, Valentino Riccardo." Gerçekte ne düşündüğümü bilen adam sadece elleri ceplerinde keyifle tebessüm ederek karşılık verdi. Onun gülüşü sinirlerimi bozduğu için adımlarımı hızlandırdım ama adamın peşimi bıraktığı yoktu ki. Ben nereye gidersem kuyruğum gibi peşimdeydi. Davetlilerin arasına karıştığımda o da usulca gelmişti. Doğan'ın yanına döndü. Ben de bizimkilerin yanına gitmek için yürümeye başladım. Havuzun kenarından geçerken kasti olduğuna emin olduğum bir şey geldi başıma. Aptal değildim. Geldiğimden beri de bir kadeh bile içmemiştim. Ve gayet kendimdeydim. Yanından geçtiğim Beyza'nın ayağına takılıp kendimi yaz dizilerindeki salak kız gibi havuza düşerken buldum. Aradaki tek fark, yaz ayında değildik ve götüm donuyordu. Suyun altına kadar düştüğümde o kızın ayağına takılıp düşmediğimi çok iyi biliyordum. O kız bana bilerek çelme atmıştı. Sırf babasının yanında bilmesini istemediği bir şeyi söyleyip onu itibarsızlaştırdığım için bana komplo kurmuştu. Ben müneccim değilim ki kardeşim. Babanın bilmesini istemediğin bir şeyse neden göstere göstere yapıyorsun? Hastanenin orta yerinde herkesin konuşacağı şekilde elin adamını neden ziyaret ediyorsun? Ediyorsan da bunun konuşulması neden seni rahatsız ediyor? Kafamda deli sorular. Ben bunları düşünüp suda çırpınarak yüzmeye çalışırken suya birinin atlama sesiyle saniyeler sonra yanımda bir ağırlık hissettim. Gövdemi saran sert kollar beni kendine çevirdiğinde yüzlerimiz birbirine çok yakındı. Endişeli gözleri beni bulunca iyi olduğumu görmek istiyordu. İyiydim. Yüzme biliyordum ve suyun altında nefesimi uzun süre tutabiliyordum. Buna suyun altında varoluşumu sorgularkenki zaman da dâhil. Henüz suyun altındayken dudakları benimkilere yaklaştı ve konuşmaktan çok daha fazlasını yaptı. Beni ne kadar önemsediğini fısıldar gibi öptü dudaklarımı. Suyun yüzeyine çıktığımızda hiç kimse umurumuzda değilmiş gibi birbirine kenetliydi dudaklarımız. Bir süreliğine insanların ne düşündüğünü umursamamak bana zor gelmiş olacak ki nazikçe geri çekildim. Saçlarını geriye atan adam "İyi misin?" diye sordu heyecanla. "Yaralıydın, iyi misin?" Nefes nefese "Ben iyiyim." diyebildim yalnızca. Hem suyun altında hem de onun dudakları tesirinde kalbim hızla atarken nefesimi düzene sokmakta zorlandım. "Sen neden atladın ki?" "Yaralıydın, yüzeye çıkmayınca endişelendim. Sana bir şey oldu sandım. Henüz tam olarak iyileşmedin." Beni tutan ellerinden kavgadan uzak, dostane bir şekilde ayrılırken "Ben iyiyim, merak etme." dedim ve merdivenlere yürüdüm. Herkesin bize tuhaf bakışları eşliğinde tüm ıslaklığımızla insanların arasından geçip giderken Müzeyyen Hanım "Lâl, iyi misiniz tatlım?" diye sordu ilgiyle. "Size havlu getireyim." Diğerlerinin aksine imayla değil de endişeyle bakıyordu. Ancak bakışları bandajımın olduğu yere kaymıştı. Merakla dönüp baktığımda hafif kızıllığa rağmen bir acı hissetmediğim için Müzeyyen Hanım'ı da sonradan durumu fark eden Valent'i de sakinleştiren bakışlar attım. "İyiyim, merak etmeyin. Bir şey yok." "Hadi gelin kurulanın." Bizi içeri yönlendirirken sesindeki endişesi yok olmuş değildi. "Yarana pansuman yapalım ve bandajını yenileyelim." Bizi banyonun karşısındaki misafir odasına yönlendirdi. Pansuman malzemelerini teslim almayı bekleyen Valent'e uzattı. Havlularımızı teslim ettikten sonra sakince odadan çıktı. "Soyun." "Ben hallederim, Valentino." Usulca yanıma yaklaşıp elbisemin fermuarını indirirken söylendi. "Sözlerimi tekrar ettirmenden hoşlanmıyorum." "Ben de etrafındaki tüm kadınları büyülemenden hoşlanmıyorum." "Ne saçmalıyorsun sen, Lâl?" "Az önce bir aşk cinayetine kurban gidiyordum." Abarttığımın farkındaydım ama geri adım atmadım. Sonuç olarak Beyza denen o kız Valent'e ilgisi yüzünden bu kadar öfkelenmiş olmalıydı. Aksi hâlde babasının onu ziyaret ettiğini bilmesinden neden rahatsızlık duysun ki? "Of aman neyse ya. Siz erkekler o kadar geri zekâlısınız ki burnunuzun ucunu göremiyorsunuz. Açıklamak için kendimi yoramayacağım. Zaten yeterince yorgunum." "Tamam, uzan şöyle." Yatağa uzandığımda ıslak bandajımı usulca çıkardı. "Umarım acıtmamıştır." "Hayır, iyiyim. Devam et." Yarayı temizledikten sonra yaraya bakarak kaşları çatıldı ve "Kötü olmuş." dedi. "Ay abartma Valentino, kedi götünü görmüş yara zannetmiş." Bana gülmüştü. Her gülüşü sanki batan bir güneşi yeniden doğuruyordu. İnsanların etrafındayken ciddi, despot ve suratsız görünen adam nasıl oluyordu da gülerken bu kadar güzel olabiliyordu? Evet, az önce gülüşünden o kadar etkilenmiştim ki bir erkeğe yakışıklı demek yerine güzel demiştim. Bence bir sakıncası yoktu. Çünkü bir güneş gibi parlayan gülüşü güzel kelimesinin bile ötesinde bir büyüye sahipti. Belki de bu kadar güzel olmamalıydı. Onun gibi bir erkeğe gereğinden fazla yakışıklı olmak yasaklanmalı hatta idam cezası verilmeliydi. Tamam, Lâl, yavaş. Yine freni patlamış kamyon gibi kaptırmış gidiyorsun. Pansumanım tazelendikten sonra doğruldum ve ayağa kalktım. Kıyafetimi giyerken "Teşekkür ederim." dedim sakince. Benim için suya atlayıp yine beni kurtarışını kuru kuru geçiştirmek vicdansızca olurdu. "Sen bana ne söyleyecektin?" Saçlarını kurulayan adam cevap vermekte hiç acele etmiyordu. Onun bu sessizliği sabırlı bir bekleyişten sonra öfkelendirmeye başlamıştı. "Cevap versene Valentino, baş çavuşun eşeği mi anırıyor burada?" Yine aynı keyif barındıran tebessümle az önce berjere bıraktığı ceketine uzandı. İç cebinden dışı ıslanmış kadife bir kutu çıkarıp avcunun içine hapsetti. "Bana Başkan ve Vural'dan intikam almak için sonuna kadar gideceğini söylemiştin. Buna işbirliğimiz de dâhil." "Evet." "Şimdi bir sonraki adıma geldik. Bakalım sahiden de sonuna kadar gidebilecek misin?" "Neymiş sıradaki adım?" Merakla kaşlarım çatıldı. Açtığı kutuyu bana uzattı. İçinde benim yüzüğüm vardı. Su damlası yüzük. "Benimle evlenmek." Kontrolüm dışında ağzım şaşkınlıkla açıldı. Ben şok hâlinde herhangi bir yanıt veremeden az önceki cümlesini soruya çevirdi. "Benimle evlenir misin?" ... * YAZAR NOTU: Hi guys! 🌙 Bu bölümü lin929222222 , Sadett85 , VatDuYuDu , miyavkedi-c-u-k , tuanayndz okurlarıma armağan ediyorum. ☘️ Bölüm sonu canavarlarından kurtulup bölüm sonu sürprizlerine atladık, beklenen an geldi çattı. Bu bölüm ve bölüm sonu hakkında ne düşünüyorsunuz? 😍 Buraya yazabilirsiniz. Sizce Lâl'in cevabı ne olacak? Onu da buraya yazabilirsiniz. Hayalinizdeki Lâlentino sahnelerini de buraya iliştirirseniz bizden iyisi yok. 🌸 Bu güzel bölümü gevezelik yaparak gölgelemek istemiyorum ve bol yorumlarınızı beklediğimi hatırlatarak yazar notumu sonlandırıyorum. 😘 
••• SOSYAL MEDYA HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI |
0% |