Yeni Üyelik
36.
Bölüm

☾ Rio'da Bir Gece | 34

@buzlarkralicesi

-34-

❝Lâl❞

Onun beni harekete geçirmesi, provoke edip geri çekilmesi içten içe öyle sinirlerimi bozmuştu ki kırmızı görmüş boğalar gibiydim. Suitin diğer kanadında telefon görüşmesi yapan adamı yok sayarak üzerimi değiştirdim. Biraz sahile inmek istiyordum.

Bugün hava oldukça güzel görünüyordu. Biraz yürür, sahilde güneşlenir, belki yüzerdim. Ondan ne kadar uzak olursam o kadar iyiydi. Sonuç olarak balayına çıktık diye her anımızı birlikte geçirecek hâlimiz yoktu. Bu süreci ne kadar uzakta geçirirsek bizim için o kadar iyi olurdu. Hem ne demişler, ateşle barut yan yana durmaz.

Odadan çıkmadan önce "Ben sahile iniyorum!" diye seslendim ve yanıtını beklemeden çantamı alıp çıktım. Arkamdan bir şeyler söylediğini duydum ama duraksamadan asansöre doğru yürüdüm.

Sahil kenarında hava güneşli ve neşeliydi. Soğuk havaları hiç sevmezdim. Güneş bana enerji ve mutluluk verirdi. Valentino bunu da çok iyi bildiği için balayı olarak Küba'yı seçmişti. Onun bazen inanılmaz düşünceli hâlleriyle beni üzen bencil hâlleri çarpışınca dengem şaşıyordu. Benim kimyamı bozuyordu.


Sahilde güzel bir yer bulup çantamı koydum. Pareomu çıkardım. Güneş gözlüğümü takıp güneşlenmek için uzandım. Bu ışıl ışıl sıcaklık beni şarj ediyordu sanki. Biraz sessizlikle uzanırken yanıma biri yaklaştı ve güneşimi kapattı. Gözlerimi kısarak gözlüğümü başıma taktım. Kavruk tenli yabancı bir adam karşımda dikilmiş bana bakıyordu. Ben de aynı bakışla karşılık verdim.

Ben hayırdır hemşehrim der gibi bakarken adam İspanyolca bir şeyler söyledi ama pek anlamadım. Sadece İngilizce "Üzgünüm, sizi anlamıyorum. Turistim." dedim.

Kısa bir an sessiz kaldıktan sonra memnuniyetle gülümseyen yabancı adam bu kez İngilizce konuşmaya başladı. "İngilizce bilmenize sevindim. O hâlde İngilizce konuşuruz." Neden benimle iletişime geçtiğini anlamaya çalışarak nezaketimi korurken "Nereden geliyorsunuz?" diye sordu adam.

"Türkiye'den geliyorum."

Kaşlarını kaldırdı. "Türk müsünüz?"

"Evet."

Sormadığım hâlde "Ben buralıyım." dedi adam. Benimle konuşmak için epey hevesli görünüyordu. Onaylayarak başımı salladım nazikçe. Onunla konuşmaya pek de istekli olmadığımı anlamasını bekledim. Ancak o konuşmayı daha da ilerletmekte gecikmedi. "Açık konuşmak gerekirse sizi görür görmez etkilendim. Ve sizinle tanışmak istedim."

Kibarca adamı reddetmek üzereydim ama buna fırsatım olmadı. Benim yanıt vermeme gerek kalmaksızın ikimizin arasına uzun boylu bir gölge girdi. Beyaz şortu ve lacivert tişörtüyle oldukça atletik görünen sahte kocam, benimle tanışmak isteyen yabancı adamla aramızda duruyordu. "Lâl, bir sorun mu var?" Çene kasları seğiriyordu.

Bakışlarım yanımda bir adamı görmekten rahatsızlık duyan sahte kocamdan az önce benimle tanışmak isteyen yabancıya kaydı. Valentino gelmeden önce kibarca adamın tanışma teklifini reddedecekken şimdi sessiz kalmayı tercih ettim. Bakalım Valentino Riccardo ne kadar saçmalayacaktı?

Yabancı adam meraklı bakışlarını bana dikerken "Bu beyefendi sizin-" diye mırıldandı.

Sözünü tamamlamasına fırsat vermeden rahatsız olduğunu belli eden sert bakışlarına ilave olarak soğuk ve sakin bir sesle "Eşiyim." yanıtını verdi, Valentino Riccardo. Yabancı adam geri çekilirken gergin bir ifadeyle önce üzerimdeki bikiniye baktı adam.

Alıcı gözüyle beni süzerken etrafın da dikkatini çektiğimi hatırlamış olacaktı ki rahatsızlıkla dudakları düz bir çizgi hâlini aldı. "Çıkmadan önce seslendim, neden beni beklemedin?"

Tek kaşım havalandı. "Niye bekleyeyim ki? Her yere birlikte gitmek zorunda mıyız?"

Az önceki yabancı adam uzaktan da olsa hâlâ bana bakıyordu. Elini uzattı her şeyin farkında olan Valentino. "Hadi, gidelim buradan."

"Neden?" Başımın üstündeki gözlüğümü yeniden havalı bir biçimde takarken keyfimi bozmadım. "Ben memnunum burada güneşlenmekten."

"Ama ben memnun değilim."

Sıradan bir ses tonuyla "E sen git o zaman." dedim yalnızca. Garip bir şey söylemişim gibi dik dik bana baktığında ise "Ne?" dedim. "Bütün balayı boyunca ördek ailesi gibi beraber gezecek hâlimiz yok."

Çenesini kaşırken hâlâ karşımda dikiliyordu. Ve sakinleşmeye çalıştığı her hâlinden belliydi. "Lâl, beni kızdırmaya mı çalışıyorsun?" Hâlâ kaçamak bakışlarla beni süzen yabancı adama sanki ne bakıyorsun der gibi meydan okuyan gergin bir bakış attı. O zaman adam biraz çekinip başını çevirdi ve bana bakmayı kesti. "Hayır eğer bunun için uğraşıyorsan tebrikler, başardın."

"Neden seni kızdırmak isteyeyim, Valentino? Her şey seninle ilgili olmak zorunda mı?" Bakışlarımı denize çevirirken "Kendini dünyanın merkezi sanmaktan vazgeç. Ben burada keyifle güneşleniyordum sadece." diye söylendim sakince. Kısa bir an duraksadım. "Keyfimi kaçırdın işte. Gidiyorum." Sakince yerimden kalkıp pareomu giydim, çantamı toparladım ve otele doğru yürüdüm.

Arkamdan gelen adam söylediklerime anlam vermeye çalışırken "Ne ilgisi var şimdi bunun?" diye söylendi.

Bir süre sessizliğimi koruyup yürümeye devam ettim. Otelin önüne geldiğimizde "Hep senin etrafında fütursuz kadınlar varken sorun yoktu. Şimdi ben biri tarafından beğenilince mi sorun oldu anlamadım." dedim yalnızca. Sanki umurumda değilmiş de ne demeye çalıştığını anlamıyormuş gibi davrandım.

Biz konuşurken çoktan odamızın önüne gelmiştik. İçeri girdiğimde arkamdan gelen adamın öfkeli ve kıskanç suratına baktım. "Senin sahte karın, insanların ilgisini çekebilecek kadar güzel bir kadın. Bunu ne kadar çabuk kabullenirsen o kadar kolay olur senin için." Ruhu bedeninden çekiliyormuş gibi garip ve rahatsız bir ifadeyle bana bakarken bundan zevk aldım ve devam ettim. "İnsanlar bana bakabilir, beni arzulayabilir Riccardo."

Bakışları gittikçe sertleşiyor ve gözleri koyulaşıyordu. Çenesini sıkarken "Kimse seni arzulayamaz, Lâl." dedi dişlerinin arasından. "Benim karımı kimse arzulamaya cüret edemez."

"Biri tarafından arzulanmam ihtimali bile seni delirtiyor değil mi? Çıldırıyorsun."

"Evet, çıldırıyorum!" Öfke gözlerinden alev alev dolup taşarken bunu inkâr etmiyordu.

"Ama şunu anlamalısın artık. Erkekler beni arzulayabilir. Hatta benimle ilgili edepsiz fanteziler de kurabilir." Dudaklarım kıvrıldı. "İnsanların akıllarını okuyamayız sonuçta değil mi?"

"Lâl, beni delirtme!" Öfkeyle kollarımı tutup sıktı ve beni odanın derinliklerine sürüklerken kucaklayıp camın önündeki masaya oturttu. Bakışları bir an olsun gözlerimden ayrılmıyordu. "Sen, benim, karımsın." Tane tane konuşuyordu. Ürkütücü bir sakinlikle. "Kimse seni arzulayamaz." Kaşlarını kaldırmış ikna edici bir biçimde yüzüme bakıyordu. "Benim dışımda." Homurdanır gibi konuşurken dudakları hesapsız kitapsız boynumda ve çenemde gezinip beni yoldan çıkarıyordu.

Gözlerimi kapayıp dudaklarının hissine vardım. Onun dokunuşlarının hoyratlığı ve dinginliği. Aynı anda. İç geçirirken bir yemeği doyasıya yer gibiydi. Karnıma dayanan sertliği durumun ciddiyetini yeterince gösteriyordu. Başını kaldırdığında burun buruna geldik. Dudaklarımız milimetrik bir açıyla birbirine yaklaşmışken nefes kadar yakındık birbirimize. Dudakları benimkileri kana kana içmeye hazırken nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Bu tehlikeli yakınlığı telefonun çalış sesi bozdu. Dudaklarımızın birleşmesi hayalini de.

Masada geri çekildiğimde çalan benim telefonumdu. Valentino da benim gibi isteksiz bir biçimde geri çekildi. Usulca masadan indiğimde arayanın Fuat eniştem olduğunu gördüm. Önemli bir şey olmasa aramazdı. En son Başkan'a ve Vural'a dava açma konusunda görüşmüştük. Onunla ilgili bir gelişme olabilirdi. Bekletmeden açtım. "Enişte."

"Lâl, bu dava konusunu konuşacaktım seninle müsaitsen."

"Evet, dinliyorum."

Kısa bir sessizlikten sonra "Emin misin?" diye sordu adam. "Çünkü araştırmaların sonuna geldik sayılır. Eğer işlemleri başlatırsam kısa sürede kâğıt gidecek evlerine. Son kez sormak istedim."

"Çok bile geç kaldım, enişte. Onlara dünyanın kaç bucak olduğunu göstermek istiyorum. Tüm gücümle savaşmak istiyorum."

"Tamam, sen öyle diyorsan... Ben sonuna kadar arkandayım. Dosyayla ilgili araştırmalarımı tamamlar tamamlamaz açıyorum. Sen de hazırlıklı ol."

Sanki telefondan beni görcekmiş gibi başımı salladım. "Niko'yu sana yönlendiriyorum, Başkan'la DNA testimizin sonucu kendisinde. Güvenli bir yerde saklıyor. Sana ulaştıracak. Konuşmuştuk zaten."

"Tamam, çok iyi olur. Bu Başkan'la aranızda görülecek dava için en önemli kanıtlardan biri. Tüm şahitler ve delillerle bizzat ben ilgileneceğim."

"Sağ ol, enişte. İyi ki varsın."

"Sen de iyi ki varsın, Lâl. Işık için ne kadar önemli olduğunu biliyorsun."

Işık. Onun bahsi açılınca içim buruldu. Dönünce en kısa sürede ona annesi olmadığımı söylemek zorundaydım. Bunu yapmak benim için çok zordu. Küçük bir çocuğun hayallerini yıkmak. Ama ben onun annesi değildim ki. Hep annesiymişim gibi hissetmiştim ama değildim işte. Söylemeseydim onu kandırmış olurdum. Ona yalan söylemiş olurdum. Bu benim için büyük bir yüktü. Döndüğümde onunla konuşacaktım ve gerçekleri usulünce söyleyecektim. Kafası karışacaktı, üzülecekti ama alışacaktı. Hem ben her zaman onun yanında olacaktım. Pek de bir şey değişmeyecekti.

Telefonumu kapattığımda beklentiyle bana bakan adama ters bakışlar attım. Az önceki hararetli tartışmamız hiç olmamış gibi davrandım. Sanki telefon çalmasaydı hiç sevişmeyecekmişiz gibi. "Ne?"

Elleri ceplerinde olan adam bana baktı. "Yaptığın şeyden mutlu musun?" Ne demek istediğini anlamaya çalıştım. "Bana ne yaptığının farkında mısın?" Onu zevk tepelerine çıkarıp sonra da istediğini vermemiştim. Rahatlamasına izin vermemiştim. Sanırım bunu kast ediyordu.

Onu umursamıyormuş gibi arkama döndüm. "Valentino, sen olayı çok yanlış anlıyorsun. Gerçekten." Tıpkı onun beni provoke edip istediğimi vermediği gibi, aynı şekilde davrandım. Üzerimi değiştirmek için bavuluma uzandım. Fermuarını çekip açtım. Gözlerine bakarak iddialı bir ifadeyle "Bu evliliğin sahte olduğunu aklından çıkarma." dedim. Bu hâlimle oldukça havalı ve ikna ediciydim. Ta ki bavuldan giymek için çıkardığım şeyin penye olmadığını anlayana kadar. Penye yerine elime geçense şuursuz arkadaşım Wendy'nin tıkıp durduğu seksi iç çamaşırlarımdan biriydi.

Bakışları elimdeki iç çamaşırında takılı kalan adam kaşlarını kaldırdı ve imayla karşılık verdi. "Olur, çıkarmam."

❝Valentino

Birinin Lâl'i beğeniyle süzmesi hissi. Bu beni delirtmek için yeter de artardı bile. Sahile gelip aralarına girdiğimde o adamın Lâl'e bakışlarını görmüştüm. Yiyecekmiş gibi bakmıştı. Tanrım, bana sabır ver. Elimden bir kaza çıksın istemiyorum. Gerçekten.

"Lâl, bir sorun mu var?"

Aramızdaki ilişkiyi sorgulama cüretinde bulunan adam "Bu beyefendi sizin-" sözünü tamamlamasına bile izin vermeden karşılığını verdim.

"Eşiyim." Adamın gidişini seyrettikten sonra Lâl'e döndüm. Karıma. Bu sözü söylemek için ne çok beklemiştim. Şimdiyse biri onu benden almaya çalışıyordu. "Çıkmadan önce seslendim, neden beni beklemedin?"

Durumdan son derece memnun olan kadın meydan okurcasına baktı yüzüme. "Niye bekleyeyim ki? Her yere birlikte gitmek zorunda mıyız?"

O adamın evli olduğumuzu bile bile Lâl'e bakışları cinai duygularımı uyandırmıştı. Onu benden başkasının sevip arzulaması söz konusu bile olamazdı. Buna asla tahammül edemezdim. Elimi uzattım adamın bakışlarına karşı. Karıma bakma cüretinde daha fazla bulunursa başına gelecekleri tehditkâr bakışlarımla izah etmeye çalıştım. Umarım anlamıştır. "Hadi, gidelim buradan."

"Neden? Ben memnunum burada güneşlenmekten."

"Ama ben memnun değilim."

"E sen git o zaman." Sakin ve umursamaz tavrına dikkat çekmek için yüzüne baktım. Beni delirtmek için yaptığını bilmesem daha da çıldırırdım ama şuan biraz daha kontrollü davranabiliyordum. "Ne? Bütün balayı boyunca ördek ailesi gibi beraber gezecek hâlimiz yok."

Sakin kalmaya çalıştım çenemi kaşırken. "Lâl, beni kızdırmaya mı çalışıyorsun?" Dersini almamakta ısrar eden o yabancı adamı az sonra İtalyan mafyasıyla tanıştıracaktım. Tabii uyarıcı bakışlarımdan ders çıkarmazsa. Cüretkâr bakışlarımı adama diktiğimde önüne döndü sonunda. "Hayır eğer bunun için uğraşıyorsan tebrikler, başardın."

"Neden seni kızdırmak isteyeyim, Valentino? Her şey seninle ilgili olmak zorunda mı?" Huzurla denize dikti bakışlarını. Durumdan zevk alıyordu. Küçük tatlı seksi karım. Gerektiğinde silahım kadar tehlikeli cazibesini kullanmaktan çekinmiyordu. "Kendini dünyanın merkezi sanmaktan vazgeç. Ben burada keyifle güneşleniyordum sadece." Söylenirken duraksadı. "Keyfimi kaçırdın işte. Gidiyorum." Çantasını toparlayıp otele dönerken onu takip ettim.

"Ne ilgisi var şimdi bunun?"

Otelin önünde "Hep senin etrafında fütursuz kadınlar varken sorun yoktu. Şimdi ben biri tarafından beğenilince mi sorun oldu anlamadım." derken onu haksız bulmuyordum. Etrafımdaki kadınlardan bunalması son derece haklı bir durumdu. Ben de bunalıyordum. Çünkü aradığımı bulmuştum ve fazlasına ihtiyacım yoktu. Lâl haklıydı. Ancak beni kışkırtması doğru bir yol değildi. "Senin sahte karın, insanların ilgisini çekebilecek kadar güzel bir kadın. Bunu ne kadar çabuk kabullenirsen o kadar kolay olur senin için." Sakinliğimi korumaya çalışarak nefes aldım. Lâl'de gördüğüm büyülü güzellikleri başkalarının da görme ihtimali beni çıldırtırken Lâl'in tahrik edici sözleri hiç yardımcı olmuyordu. Üstelik gözlerimin içine bakarak söylediği "İnsanlar bana bakabilir, beni arzulayabilir Riccardo." sözü hiç.

Sıkmaktan ağrıyan çenemle dişlerimin arasından "Kimse seni arzulayamaz, Lâl." yanıtını verdim. Bakışlarımdaki korla ısıttım baştan aşağı süzdüğüm kıvrımlı vücudunu. "Benim karımı kimse arzulamaya cüret edemez."

"Biri tarafından arzulanmam ihtimali bile seni delirtiyor değil mi? Çıldırıyorsun."

"Evet, çıldırıyorum!" Bunu neden saklamalıydım ki? O benim karımdı. Sahte veya değil. Bunlar sadece küçük ayrıntılardı. Sonuca odaklanırsak o benim karımdı.

"Ama şunu anlamalısın artık. Erkekler beni arzulayabilir. Hatta benimle ilgili edepsiz fanteziler de kurabilir." O tatlı dudakları kıvrılırken mevcut durumdan son derece zevk aldığı görülebiliyordu. "İnsanların akıllarını okuyamayız sonuçta değil mi?"

"Lâl, beni delirtme!" Kollarını tutup sararken onu masaya oturttum. Hep o beni diğer kadınlardan kıskanırken aldığım zevkin tadına şimdi karşımdaki kadın varıyordu. Haklı olarak. Bu güzelliğiyle insanların dönüp ikinci kez bakması pek şaşırtıcı değildi. Gözlerine baktım ve tane tane konuştum. "Sen, benim, karımsın." Bana bakarken meydan okuyan gözleri ve o kibirli burnu onu daha şiddetli sevmeme sebep oluyordu. "Kimse seni arzulayamaz." Kaşlarım havalanırken ekledim. "Benim dışımda." Onun tadına varmanın zevkiyle baş başayken telefonun zil sesi bizi ayırdı.

Ne kadar zor durumda kaldığımın farkında olan kadın sindire sindire masadan kalkıp telefonu yanıtladı. Ona dokunmak için sabırsızlanırken telefonu kapattığında beni reddetmesi, aramızda geçen tatlı komik çatışma. Hepsi onunlayken bana mutluluk veren şeylerdi.

Beni seviyordu. Ve çoktan affetmişti. Sadece bunu kabullenmek için zamana ihtiyacı vardı. Ben de ona ihtiyacı olan zamanı ve alanı tanıyordum. Yine sonunda bana döneceğini biliyordum. Bedeni gibi kalbi de bana karşı koyamıyordu. Benim de ona karşı koyamadığım gibi.

O giyinmek için suitin diğer yanındaki giyinme odasına gittiğinde telefonum çaldı. Sanırım komodinin üstünde unuttuğum telefon Lâl'in çantasının tam altındaydı. Telefonumu almak için onun çantasını kenara koyarken içinden bir kâğıt düştü. Arayanın Pietro olduğunu gördüm ancak ben yanıtlamadan kapatmıştı. Bu önemli bir şey olmadığını gösteriyordu. Üstelemedim.

Lâl'in çantasından yere düşen kâğıda uzandığımda elime aldığım şeyin bir ultrason görüntüsü olduğunu gördüm. Bu... Bunun ne anlama geldiğini çok iyi biliyordum. Şaşırmıştım.

Elimde tuttuğum ultrason görüntüsüne bakarken "Lâl..." diye mırıldandım. Bakışlarım diğer tarafta arkası dönük giyinen kadın ve ultrason arasında gidip geldi ağır ağır. "Lâl, hamile mi?" Şaşkınlıkla mutluluğu bir arada yaşamıştım.

Bunun başka ne gibi bir açıklaması olabileceğini düşünüyordum ama aklıma başka mantıklı bir şey gelmiyordu. Lâl hamileydi. Öyle görünüyordu. Balayına çıkmadan önce alelacele hastaneye gitmesinin sebebi de buydu belli ki. Öyleyse neden bana söylememişti ki?

Tanrım, hayır. Bebekten kurtulacağı hissiyle dolduğumda ne yapacağımı bilemedim. Bebek konusundaki kararsızdı.

Ultrason görüntüsünü çantasına geri koyduktan sonra ne yapacağımı düşündüm durdum. Sağ elim ensemde gezinirken bir yanım Lâl böyle bir şey yapmaz diyordu. Bana ne kadar kızgın olursa olsun bebeğimizden vazgeçmezdi. Bunu biliyordum. Belki de doğru anı bekliyordu söylemek için. Ya da bana yeterince güvenmek istiyordu. Geçmişim pek parlak değildi. Onu nikâh masasında terk edip gitmiş bir adama güvenmemekte haklıydı.

Tam olarak sebebini anlayamıyordum ama Lâl'in kendine göre planları olduğunun farkındaydım. Güvende hissetmeye ihtiyacı vardı. Böyle hassas dönemdeki her kadın gibi o da güvende hissetmek istiyordu. Huzur istiyordu.

O an bir karar verdim. Haberim yokmuş gibi davranacaktım. Bebeği bilmiyormuş gibi devam edecektim ama gözümü bir an olsun ondan ayırmayacaktım.

...

*

YAZAR NOTU: Hi guys! 🌙 Nasılsınız bakalım? Yeni bölümümüzü nasıl buldunuz? Bölüm hakkındaki duygu ve düşüncelerinizi buraya yazabilirsiniz. Ayrıca da o önceki bölümün yorumları neydi öyle? Waoowwwww! Neredeyse Halikarnas'ta Bir Gece'yi geçmişiz, siz harikasınız! Çok teşekkür ediyorum! Buna göre ben de size bir güzellikler yapmaya çalışacağım. 😍 Bu bölüm söz söylemeden ben söyleyeyim, biraz kısa oldu farkındayım ama bir sonraki bölümde bunu telafi etmeye çalışacağım, kuşkunuz olmasın. Evet, sizce yeni bölümde neler olacak? Bu hamilelik yanlış anlaşmasıyla ilgili başımıza ne işler gelecek? Buraya yazabilirsiniz. Ve tabii ki hayalinizdeki Lâlentino sahnelerini de buraya yazmanın tam zamanı bence. İlginize sonsuz teşekkür ediyorum, yorumlarınız bana, daha çok yazmama dair ilham veriyor. Bu yüzden bol yorumlarınızı bekliyorum. Sizleri aşşırı aşırısı seviyorum! İyi ki varsınız! 🩷 Sevgiler, bol kokulu öpçükler! ❤️

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
Twitter: @buzdanjuliet
YouTube: Gülay Sena Dündar
Tiktok: @halikarnastabirgece
Tiktok Kişisel: @buzlarkralicesiofficial

HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI
@halikarnastabirgece
@lalalsancakofficial
@valentinoriccardoofficial
@lalentinofanclub
@lalentinowithlove

Loading...
0%