Yeni Üyelik
52.
Bölüm

☾ Rio'da Bir Gece | 50

@buzlarkralicesi

-50-

❝Lâl❞

Donup kalmıştım. Birçok şey yapabilirken hiçbir şey yapamayacak kadar şoktaydım. İçim korkuyla dolmuştu. Leke. Kırmızı. Kan. Bebeğim. Yine aynı şeyler olacaktı. Korkuyordum.

O an durumun farkına varan Fahir Bey "Aç oğlum kapıyı, aç!" dedi arabasının başında duran adamına. Ön kapımı açıp beni kucakladığı gibi kendi arabasına götürdü. Birini arabamı çekmesi için görevlendirirken diğer adamı da arka kapıyı açmıştı. "Çabuk!" Sakin kalmaya çalışan adam benden daha panik görünüyordu. "Hocam korkmayın siz, ben şimdi sizi yetiştireceğim hastaneye."

Bense sakin ve soğukkanlı kalmam gerektiğini kendime dikte ettiğim için sesim bile endişesini gizlemeye çalışan bir sıradanlıkla çıkıyordu. "Ben sakinim. Siz Valentino'ya haber vermeyin, çok endişelenir o şimdi. Önemli bir toplantısı vardı İtalya'da. Nasıl geleceğini bilemez, çok panik yapar. Haber verilmesin."

"Tamam hocam, siz sakin olun."

Gerçekten de çok kısa sürede hastaneye varmıştık. Fahir Bey çok ilgilenmişti, sağ olsun. Hastaneye getirildiğimi öğrenen Montrel de soluğu burada almıştı. Yüzü kâğıt gibiydi çünkü Valent'e ne hesap vereceğini düşünüyor olmalıydı. Fahir Bey yanımdayken Montrel'e döndüm. "Valent'e haber verme, çok panik olur. Ben geldiğinde söylerim."

"Olmaz efendim, bu kez daha çok kızar."

"Ya sen beni dinle. Anlatacağım diyorum ben sonra."

"Siz bunları düşünmeyin."

Montrel'i geride bırakırken Selvi'nin kontrolüne girmeden hemen önce kalbim çok hızlı atıyordu. Ona, bebeğime bir şey olma ihtimali kalbimi yerinden söküp çıkarıyordu sanki.

Yeniden aynı şeyleri yaşamaya, o yıpranmaya gücüm yoktu. Bu kez aynı şey olursa yeniden cesaret edemezdim yeni bir bebeğe, bir aile kurmaya. Her şey tepetaklak olurdu. Öte yandan Valent'in üzüntüsünü düşünemiyordum bile. Bizi koruyamadığı için kendini yiyip bitirirdi bu kez. Yıkılırdı. Bu hayatta en çok istediği şey baba olmaktı.

Her seferinde gözlerinde görüyordum önceki kaybımızın onda bıraktığı acının izlerini. Bu sefer o da çok yıkılırdı, belki de toparlanamazdı. Umutla karnıma dokundum. Anneyi ve babayı bırakmak yok, miniğim, sen güçlü bir bebeksin.

Kontrole girdik. Birkaç dakika sessiz geçti. O birkaç dakika belki de benden birkaç yıl alıp götürmüştü. Ancak sonucu iyi oldu. Ultrasonda dikkatle inceleyip bakan Selvi "Önemli bir şey yok, sadece biraz panik yapmışsın. Bebeğin durumu gayet iyi. Sakin ol." dedi.

Öyle bir yük kalkmıştı ki üstümden. Derin bir oh çekip nefesimi bıraktım. Kendimi yalnız hissetmemek için aralık kalan kapıda merakla bekleyen Fahir Bey iyi haberi alınca benimle aynı rahatlama tepkisini verdi.

Aradan birkaç saniye bile geçmeden içeri soluk soluğa Valentino girdi. Hemen yanımdaki yerini aldı. Ayağının tozuyla gelen adamın yüzünden ne kadar korktuğu ve endişelendiği belli oluyordu. Sağ eli saçlarımda ve yanağımda gezindi. "Bebeğim, iyi misin? Çok korktun mu?"

"Ben..." Onu sakinleştirmek bana düşüyordu. Gülümsedim. "Biz iyiyiz. Sağ olsun Fahir Bey yardım etti." İki adamın sessizce ve sadece baş işaretiyle dostça anlaşması üzerine Valent'in gözleri yeniden bana döndü. "Sana kim haber verdi?"

"Montrel aradı tabii ki. Haberi aldığımda uçaktaydım, henüz kalkmamıştık. Aprondan döndüm. Çok endişelendim."

"O kadar söyledim sana haber vermemesi için."

"Haber vermemek de ne demek, Lâl? Saçmalama."

"Önemli bir toplantın vardı, seni de telaşlandırmak istemedim. İki ayağın bir pabuca girmesin diye-"

Ciddi ve otoriter ses tonuyla "Sence toplantı mı önemli siz mi önemlisiniz?" dedi hesap sorarcasına. "Hiçbir şey sizden daha önemli değil." Yüzündeki korku emarelerini hâlâ atabilmiş değildi.

"Ya henüz ortada bir şey yoktu ki. Bak, iyiymişiz işte."

Elimi tuttu adam. Saniyeler içinde sesi yumuşadı biraz. "Nasıl hissediyorsun?"

"İyiyim. Selvi kontrol etti, iyiymişiz. Bir sorun yok yani."

Valent aldığı nefesi rahatlamış bir biçimde bıraktı. "Buna sevindim. Buna sevindim." Sayıklıyordu. Hâlâ bu endişesiyle yolda kalp krizi geçirmeden gelebilmesine şaşırıyordum.

Doğrulup yanağını avuçladım. "Endişe edilecek bir şey yok, her şey yolunda. Artık rahat bir nefes alır mısın?"

Kulağıma uzanıp "Rahat nefesi bunun sorumlularını geberttiğimde alacağım." diye mırıldandı. Yüzündeki sert ve acımasız yüz ifadesi yeniden bana döndüğünde yumuşadı. Eli elimi sıkı sıkı tuttu.

Akşam yine prensesler gibi eve onun kucağında geldiğimde yine başa döndük diye geçirdim içimden. Tam bu hamileliğin normal bir süreç olduğu konusunda Valent'i ikna etmeye çalışırken, onu bu sürece alıştırırken yeni bir kargaşayla panik dalgası normalde her daim sakin olan Valentino Riccardo'nun bünyesini esir almıştı.

Merdivenlerden onun kucağında çıktım. Odamıza girdi ve çarşafları aralayıp usulca yatağa yatırdı beni. Üzerimi şefkatle örterken "Valentino, hava yeterince sıcak." dedim gülerek.

O ise söylediklerimi duymuyormuş gibi yüzüme hipnotize olmuş bir biçimde beni izlerken sağ eli saçlarımı, yanağımı, çenemi okşuyordu. Aniden başını boynuma gömdü derin bir iç çekerken. "Bugün sizi kaybedeceğim diye öyle korktum ki. Bunun bir tarifi yoktu, Lâl."

Ellerimi onun gür saçlarına daldırdım. "Hiçbir şey olmadı, bak. İyiyiz biz." Okşadım durdum saçlarını.

Kendini ikna etmek ister gibi "İyisiniz." diye mırıldandı sayıklarcasına. "İyisiniz." Sakinleşmiş bir biçimde geri çekildi adam. Ben de usulca yerimden doğruldum. Aniden elektrik çarpmış gibi bakışları beni takip etti. "Ne yapıyorsun sen?"

"Üstümü değiştireceğim, Valentino. Eğer izin verirsen."

"Bekle burada." Kıyafet dolabıma uzandı ve en üstte duran tozpembe pijama takımlarımı alıp getirdi. "Ben yardım edeceğim."

"Abartma, Valentino. Bunu söylemekten dilimde tüy bitti ya, yapma şöyle şeyler."

"Çok konuşuyorsun, gel bakalım buraya." Öne doğrulup yatakta yan dönmeme ve ayaklarımı sarkıtarak oturmama yardımcı oldu. Pantolonumu ve lekelenmiş iç çamaşırımı çıkardı. Hâlâ o küçük kırmızı lekenin silik varlığı ikimizi de olumsuz etkilemeye yetiyordu. Ceketimi ve atletimi de çıkarttıktan sonra arkama uzanıp iç çamaşırımın kopçasını çözdü.

Çıkardığı kıyafetleri köşeye bırakırken yumuşak hamlelerle önce pijamamı giydirdi. Bense hafifçe kalçamı kaldırarak ona yardım etmiştim. Onun yorulmamdan kastı buydu. Popomu hafifçe kaldırmam. Sonra pijama üstümü giydirirken bir anne şefkatiyle davranıyordu bana.

Tamamen giyindiğimde karşımda duran adamın yüzünü avuçlayıp merhametinden öpmek istedim. Başını göğsüme yasladım ve bu kez ben onu saçlarından öptüm. Rolleri değişmişiz gibi iç geçirerek "Seninle ne yapacağıma dair en ufak fikrim yok, Valentino Riccardo." dediğimde dudaklarının kıvrılarak güldüğünü görebiliyordum.

Başını kaldırıp yaramaz bir çocuk gibi "Benimle birçok şey yapabilirsin, Lâl Riccardo." dedikten sonra ekledi. "Ama şuan yeri ve zamanı değil. Fazlasıyla yoruldun ve dinlenmen gerekiyor." Yatağa uzanmamı sağladıktan sonra dalgın elleri karnımı okşadı. Beklemediğim bir biçimde dudakları göbeğime kapandı. Sonra üstümü örttü. Alnıma dolgun dudaklarından yayılan yumuşacık bir öpücük kondurduktan sonra usulca odadan çıktı.

Bense yan dönüp uyumaya çalıştım. Gerçekten yorucu bir gün olmuştu. Karmaşayla dolu garip bir gün. Ama bir daha böyle bir gün yaşamamam için Valent'in gerekli önlemleri alacağını biliyordum. İçim rahattı. Şuan sıcak ve yumuşak yatağımdaydım, Başkan'ın mahzeninde değil. Onunla bizim evimizde, bizim yatağımızda, güvendeydim.

Valentino Riccardo'ya güvenmem için bir sebep daha.

❝Valentino❞

Telefonum çaldığında uçağın kapısından yeni girmiş, yerime oturmuş boş boş dışarıya bakıyordum. Bazen bir şeyleri yapmak ya da bir yerlere gitmek istemeyiz, bir şey olsun da gitmeyelim diye içimizden geçiririz ya, tam o duygudaydım.

Bu toplantının önemli olduğunu ve gitmem gerektiğini biliyordum, normal şartlarda da giderdim ama Lâl'i yalnız bırakmak istemiyordum. Öte yandan içimde henüz yepyeni bir baba heyecanı varken işlerle ilgilenmek bile gelmiyordu içimden. Muhtemelen eski Luigi'ye bunu sesli bir şekilde söyleseydim yargılayıcı bir göz devirmeyle karşılık verirdi ancak şu anki Luigi'nin ne tepki vereceğinden emin değildim. Herhâlde o da benim gibi heyecanlı olduğu için duygularıma hak verirdi.

Ekranda Montrel'in adını gördüğümde bekletmeden aynı hızla açtım telefonu. Sanki o an bir şeylerin ters gittiğini hissetmiş gibiydim. Lâl'in buna sürekli evham dediğini biliyordum ama bu bana göre bir öngörüydü. Olabilecek tehlikeleri önceden fark edip önlem almaktı.

Tüm dikkatimi vererek "Evet." diye yanıtladığım telefonun diğer ucundaki adamı dinlediğimde bu kadar ciddi bir şey beklemiyordum.

"Efendim, Lâl Hanım hastaneye kaldırıldı."

"Ne?"

"Trafikte iki araba sıkıştırdı, Lâl Hanım da panik yapmış-"

Kaşlarım öfkeyle çatılırken içimde tarifi zor bir endişe yükseldi. "Siz o sırada ne halt ediyordunuz?"

"Efendim, biz de trafikte sıkışm-"

Söylediklerini dinlemeksizin telefonu suratına kapatıp yan tarafımdaki koltukta oturan Pietro'ya durumu anlattım. Gelemeyeceğimi, benim yerime gitmesini söyledim ve hızla uçaktan indim.

Keşke Montrel'e kızıp telefonu kapatmak yerine önce Lâl'in nasıl olduğunu sorsaydım. Böylece yol boyu delirmiş olmazdım. Hastaneye giderken eğer arabayı ben sürüyor olsaydım en az beş kere kaza yapardım. Öfkemi körükleyen endişe tüm vücudumu esir almış bir biçimde her saniye yükseliyordu.

Hastane kapısından içeri girip Lâl'in olduğu odaya yürürken ayaklarım tutmuyor gibi hissettim. Adımlarım endişeden hissizleşmişti. Kapıyı aralayıp onu ultrasonda kendinde gördüğüm an biraz daha sakindim. Beklediğimden iyi görünüyordu.

Saçlarını ve yanağını okşarken "Bebeğim, iyi misin? Çok korktun mu?" diye sordum. Bunu kimlerin yaptığını çoktan öğrenmiştim ve cezalandırılmaları için Adnan Sezer'i yakalatmıştım. Luigi konuyla yakından ilgileniyordu. Yolda son derece net bir biçimde onun geberdiğinden emin ol ve kayda al, gözlerimle göreceğim demiştim. Güvendiğim Luigi'yi de bu işin başında görevlendirdiğim için rahattım. Şimdi ilgilendiğim şey en az benim kadar korkulu gözlerle bana bakan kadındaydı.

"Ben..." Yumuşak tebessümü bile beni sakinleştirememişti. "Biz iyiyiz. Sağ olsun Fahir Bey yardım etti." Gözlerimle adama teşekkür ettikten sonra Lâl'e baktım. O ise "Sana kim haber verdi?" sorusunun cevabını daha çok merak ediyor gibiydi.

"Montrel aradı tabii ki. Haberi aldığımda uçaktaydım, henüz kalkmamıştık. Aprondan döndüm. Çok endişelendim."

"O kadar söyledim sana haber vermemesi için."

Montrel'in böyle bir şeyi bana haber vermemesini düşünemiyordum. Herhâlde bu hayattaki son günü olurdu. "Haber vermemek de ne demek, Lâl? Saçmalama."

"Önemli bir toplantın vardı, seni de telaşlandırmak istemedim. İki ayağın bir pabuca girmesin diye-"

Beni düşündüğünü bildiğim hâlde ciddi yüz ifademle "Sence toplantı mı önemli siz mi önemlisiniz?" yanıtını verdim. Onun için ne kadar endişelendiğimi göremiyor muydu? Onlardan daha önemli hiçbir şey olmadığını. Hâlâ yaşadığım korkuyu atlatabilmiş değildim. "Hiçbir şey sizden daha önemli değil."

"Ya henüz ortada bir şey yoktu ki. Bak, iyiymişiz işte."

Elini tutarken "Nasıl hissediyorsun?" diye sordum merakla.

"İyiyim. Selvi kontrol etti, iyiymişiz. Bir sorun yok yani."

Artık daha sakindim. Tamamen içimdeki korkuyu atabilmek için "Buna sevindim. Buna sevindim." diye tekrarladım kendi kendimi ikna etmeye çalışırcasına.

Doğrulup yanağını avuçladım. "Endişe edilecek bir şey yok, her şey yolunda. Artık rahat bir nefes alır mısın?"

Kulağına "Rahat nefesi bunun sorumlularını geberttiğimde alacağım." diye mırıldanırken Luigi'nin bu konunun icabına bakacağına adım gibi emindim. Bu yüzden daha sakindim. Zaten Lâl'i eve götürüp uyumasını sağladıktan sonra bu konuyla yakından ilgilenecektim.

Evimize döndüğümüzde iyiydim. Gerçekten. Karım ve bebeğimin iyi olduğunu öğrendiğimden beri üzerimdeki tüm ağırlık kalkmıştı. Onu kucağımda odamıza çıkardım ve yatağına yatırıp üstünü örttüm. O ise her zamanki gibi söylenmeyi ihmal etmedi. "Valentino, hava yeterince sıcak." Bu kez gülüyordu.

Beni ne kadar yargıladığı umurumda dahi değildi. Dalgın bakışlarım onun üzerindeyken iyi olduğunu görmek büyük bir armağandı benim için. Saçlarını, yanağını, çenesini okşarken sağlıklı olduğunu kendime hatırlatıp rahatladım. Öte yandan bugünkü olayın her şeyin ters gitmesi varyasyonunu düşünmeden edemedim. "Bugün sizi kaybedeceğim diye öyle korktum ki. Bunun bir tarifi yoktu, Lâl."

Narin elleri saçlarımda dolaşıp beni okşarken gözlerimi kapadım. Bu huzurdu. "Hiçbir şey olmadı, bak. İyiyiz biz." Böyle saçlarımı okşamasına izin verirsem saatlerce uyuyabilirdim.

Onu daha da germemek için "İyisiniz." dedim mırıldanarak. Hamileydi ve benim yaptığım gibi gerilmek ona iyi gelmezdi. Bugün yeterince korkmuştu zaten. "İyisiniz." Onun okşamalarıyla uyuyakalmamak için başımı geri çektim ellerinden. Onu uyuttuktan sonra icabına bakmam gereken bir piç kurusu vardı. Gözlerimle görecektim onun parçalara ayrıldığını.

Lâl yataktan kalkmak için yerinden doğrulup manevra yapmaya hazırlanırken duraksadım. "Ne yapıyorsun sen?"

"Üstümü değiştireceğim, Valentino. Eğer izin verirsen."

"Bekle burada." Dolabında bulduğum ilk pijama takımıyla yanına döndüm. "Ben yardım edeceğim." Doktor iyice dinlenmesi gerektiğini söylemişti. Kendini yormasını istemiyordum.

Benim bu tavırlarım ona çok abartı ve komik geliyor olmalıydı ki "Abartma, Valentino. Bunu söylemekten dilimde tüy bitti ya, yapma şöyle şeyler." diye şikâyet etti.

Benimse umurumda bile değildi. "Çok konuşuyorsun, gel bakalım buraya." Onu usulca yatakta yan döndürüp üstünü giydirdim.

Anlamlı bakışlarla yüzümü süzdükten sonra başımı göğsüne yaslayıp saçlarımı öptüğünde iç geçirdi. "Seninle ne yapacağıma dair en ufak fikrim yok, Valentino Riccardo." Güldüm. Aynı şeyleri ben ona defalarca söylemişken işlerin tersine dönmesi... Bu biraz komikti.

Ona karşı şefkati ve tutkuyu aynı anda hissederken gözlerine yaramaz bir bakış attım. "Benimle birçok şey yapabilirsin, Lâl Riccardo." Ona dokunmak için yeterince sabırsızken onun da benim gibi hissettiğine şüphe yoktu. "Ama şuan yeri ve zamanı değil. Fazlasıyla yoruldun ve dinlenmen gerekiyor." Onu usulca yatağa yatırdım.

Ellerim hayatımdaki bir diğer değerli varlığa gitti. Karnındaki bebeğimize. Henüz tanışmamız için çokça zaman vardı ve ben sabırsızdım. Şimdilik onu okşamakla yetiniyordum. Ama çok merak ediyordum. Nasıl biri olacaktı? Bebeğimiz doğduğunda kime benzeyecekti? Beni sevecek miydi? Gözleri, kaşı, saçları, yanakları nasıl olacaktı? Ona dair her şeyi merak ediyordum ve bunları düşünürken sabırsızlığım daha da artıyordu. O an tamamıyla içgüdüsel olarak hafifçe aralanan pijamasının üstünden karnının çıplaklığını öptüm. Dudaklarımdaki sevgi öpücüğünün bebeğimize ulaşmasını umarak.

Pijamasını düzeltip üzerini örttükten sonra alnına bir öpücük kondurdum. İyi ki varsınız ve iyisiniz diye geçirdim içimden. Onları bırakmak ne kadar zor olsa da Lâl gözlerini kapayıp uyumaya çalışırken usulca odadan çıktım.

❝Lâl❞

Trafikte sıkıştırılmamı saymazsak bir süredir hayatım sakin geçiyordu. Özellikle hamile kaldığımdan beri Valent'in gereğinden fazla evhamından mıdır yoksa her şeyin yavaş yavaş tıkırında olmasından mıdır bilmem, eski kaoslu günlerimiz geride kalmıştı. Nazar değmesin. Durum böyle olunca sakin uyandığım her sabah sanki birbirine benziyordu. Olay sanki bugün aslında dündü muhabbetine dönmüştü.

Hayatımızın rayına oturup sakinleşmesi benim için son derece iyi bir gelişmeydi ama normalden daha fazla dinlenmek zorunda olduğum için sıkılmıyor da değildim.

Trafikte geçen o korkulu günün ertesinde yine sessiz bir huzurla uyanmıştım. Usulca yerimden doğruldum. Aslında çaktırmadan yavaş yavaş kliniğin yolunu tutmak istiyordum ama Selvi laf arasında Valent'e dinlenmemi önerdiğini söylediği için bu pek mümkün olmayacaktı sanırım.

Yatakta hareket ettiğim sırada aralanan kapıdan Valent girdi içeri. Sanki beni suçüstü yakalayan bir polis gibiydi. "Orada dur bakalım."

"Bir şey yapmadım!" Ellerimi havaya kaldırdım. "Vallahi silahsızdım!" Biraz davetkâr çıkmasına engel olamadığım sesimle ekledim. "İstersen üstümü arayabilirsin."

Dudakları kıvrılan adam yatakta tam karşıma oturdu. Geceliğimin üzerinde elleri gezinen adam aşağılara, geceliğin iç kısmındaki çıplak vücuduma dokunurken "Rüşvet teklif ederek firar etmeyi düşünüyorsan küçük hanım..." diye mırıldandı. "Ben şerefli bir polisim."

Güldüm. "Tahmin ettiğim şeyi söylemeyeceksin değil mi?"

"Evet, Lâl. Bugün evde kalıp dinlenmelisin." Azarlamaya hazır bir ebeveyn gibi baktı gözlerime. "İtiraz kabul etmez bir konu bu."

Ellerimi iki yana açıp umutsuzca yatağa vururken ofladım. "Offf... Sen şimdi gidip aksiyonlu mafya işlerinle uğraşacaksın, ben de burada oturup sıkıntıdan patlayacağım. Haksızlık bu!"

"Seni de mi çatışmalara götürmeliyim?" Yan gözle yargılarcasına baktıktan sonra yeniden söze girdi. "Birincisi, hamile olan ben değilim. Bebeğimizi taşıdığın için kendine dikkat etmeli, bol bol dinlenmelisin. En azından kısa bir süreliğine. İkincisi, çatışma, aksiyon falan yok merak etme. Sadece bazı toplantılarım var ama erken bitirmeye çalışacağım. Sen bu sırada uslu dur, geldiğimde belki seni bir sürpriz bekliyor olabilir."

Gözlerim ışıldadı. Sürpriz deyince merakımı cezbetti. "Ne sürprizi?" diye dikeldim. Beni kandırmak bu kadar kolaydı işte.

"Uslu durursan görürsün." Yataktan kalktı ve arkasını dönmeden önce uyaran bakışlarını dikti yüzüme. "Ama uslu durmazsan sürpriz yok."

"Tamam, tamam uslu duracağım. Söz veriyorum." İkna olmayan adama samimiyetle başımı salladım. "Hem vallahi hem billahi."

İkna olmaya çalışır gibi başını yana yatıran adam eğilip alnımdan öptü ve vedalaştıktan sonra gitti. Tabii o gitti diye sıkı yönetim bitti mi? Hayır. Nina dakika başı dibimde bitti. Önce vitaminleri içirmek için peşimde dolanıp durdu. Sonra o arkamda portakal suyu ve sütle, ben önde evde köşe kapmaca oynadık resmen.

Mükellef bir kahvaltı yapmak zorunda bırakıldım. Evet, işkence gibi bahsediyordum çünkü yemek zorundaydım. Vitamin ve protein almam gerekiyordu ve Don Riccardo bu konuda asla taviz vermiyordu. Ne diyebilirdim ki? Söylenen her şeyi yaptım.

Sonra dünkü olay yüzünden hastaneden arkadaşlarım beni ziyarete geldi. Ahmet'in zevzekliği, Giray'la şakalaşmaları derken biraz da öyle vakit geçti. Ama Türkü'den aldığım bir haberle içim mahzunlaştı.

"Annem rahatsızlandığı için artık doktorluğa memleketimde devam etmem gerekiyor." demişti Türkü. Ona çok alışmıştım. Sanki hislerimiz denkmiş gibi ekledi. "Sizlerden ayrılacak olmak benim için de çok üzücü."

"Peki, yeniden buralara gelebilme gibi bir imkânın olacak mı?"

"Bilmiyorum, duruma göre bakacağız. Zaten oraya gitmem bile zor oldu."

Bir anda buradan oraya gitmek için işlemleri nasıl hızlandırdığını merak etmiştim. Açıkçası detaylara da pek hâkim değildim. Ama kısa bir zamanımız olduğu için de sorgulamaya gerek görmedim. Neyse ki hemen dönmüyormuş. Hafta sonu bir veda partisi yapardık belki aramızda, kim bilir.

Onlar gittikten sonra yine el elde baş başta yalnız kalınca evde çok sıkıldım. Biraz dergi kurcaladım ama yok, bunalmıştım. Yerimde duramıyordum. Kurtluydum ben kurtlu. Çalışmaya alışınca evde oturmak yük olurmuş insana.

En sonunda televizyonda saçma ama garip bir şekilde saran günlük bir dizi gördüm. Konuya ortadan dalsam da ilgimi çekmişti. Nasıl olduğunu anlamadan dalıp gitmiştim. Öte yandan aklım erken geleceğini söyleyip hâlâ gelmeyen Valentino'daydı.

Nerede kalmıştı bu adam?

❝Valentino❞

Arabadan inip eve doğru yürürken daha kapı açılmadan bir ağlama sesiyle irkildim. Lâl'in sesiydi bu. Korkuyla açılan kapıdan içeri attım adımımı. Salondaki koltukta oturmuş bağıra bağıra ağlıyordu.

Ceketimi hızla soyarak yanına gittim korkuyla. Önünde eğilip etrafına baktım. "Lâl, bebeğim! Neler oluyor, iyi misin?"

Beni gören kız önce hemen boynuma atladı. Bana sıkı sıkı sarıldıktan sonra ne olduğunu anlamaya çalışır gibi üstünü başını kontrol ettim. "Bir şeyin mi var?" Cevap veremeyecek kadar hıçkırıklara boğulan Lâl başını iki yana sallayarak konuşmaya hazırlandı ama ağlama krizinden bir türlü kurtulamıyordu. "Bebeğim, ne oldu?"

Elinde buruşmuş peçeteyle pespembe olmuş burnunu silerek televizyonu gösterdi. Nihayet biraz kendine geldiğinde sarsıcı hıçkırıklarının arasında anlatmaya başladı. "Adam... Karısını kolundan tutup böyle sokağa attı! Aynen böyle!" Elleriyle gösterirken oldukça etkilenmiş görünüyordu.

Kaşlarım çatıldı. "Hangi adam?"

"O... Dizideki adam." Ben bu kadar dehşet şekilde ağlamasına bir dizi mi sebep oldu diye garipserken Lâl anlatmaya devam etti. "Kızın kaynanası kötü tamam mı? İstemiyor kızı. Kız garsonmuş, ailesine yakışmazmış bilmem ne. Klasik işte. Kaynanası kıza iftira attı, sonra adam da inandı. Ya sen bunca yıllık karını hiç mi tanımadın, nasıl inanırsın? İnandı işte! Neyse, bu Habeş maymunu aldı kızı sokağa attı! Çocuğunu da vermedi!"

"Habeş maymunu mu?"

"Aynen, salak gibi nefes alıp veriyor zaten! Gırtlağını sıkacağım o olacak!" Yeniden peçeteyle burnunu sildi. "Ya o kadar sinirlerimi bozdu ki anlatamam Valentino! Bir de ben birinden soğuyunca nefes alış verişi bile sinirimi bozuyor biliyor musun? Kinleniyorum ben. Kindarım biraz."

"Bilmez miyim?" Gözlerimi devirmek üzereyken onun tüm dikkatinin bende olduğunu fark edip vazgeçtim. Şimdi bir de bunun yüzünden kavga edip küsmesin diye düşündüm. Hamileydi, hormonları vardı ve aşırı derecede alıngan, duygusal olması normaldi. Ona yeniden sarıldıktan sonra yüzüne baktım. "Bir tanem, bu bir dizi sadece."

"Ne demek dizi ya? Bu sadece bir dizi olabilir ama aynı zamanda bu, ezilen gelinlerin ve annelerin sesi! Gerçekte de var böyle şeyler! Yok mu? Var işte! Bak, kadın nasıl sokakta kaldı! Yazık değil mi ona? Çocuğunu da vermediler, yavrusundan ayırdılar! Daha süt kuzusuydu o!" Yeniden, bu kez daha şiddetli bir şekilde ağlamaya başladı. Ne yapacağımı bilemedim. Bu dünyada çözemeyeceği sayılı şey olan ben, bu krizi yönetme konusunda sınıfta kalmıştım sanırım. Kadın ben yokmuşum gibi karnındaki bebeğimizle konuşmaya başladı. "Bebeğim benim, ben seni hiç bırakmam! Hiç! İstemiyorsa baban gitsin bizi bırakıp!"

Şaşkınlıkla yüzüne bakarken ne diyeceğimi bilemedim. "Kim? Ben mi?" Şok olmuştum. Konu nasıl bana gelmiş olabilirdi ki? "Ben mi sizi istemiyorum?"

"Sen tabii!" İşaret parmağını salladı. "Bana bak Valentino, beni istemiyorsan çeker gidersin ama ben çocuğumu kimselere vermem anlıyor musun?"

"Ben mi seni bebeğimizden ayıracağım?"

"Sen! Kim bu bebeğin babası? Şuan senden bahsediyoruz!" Şüpheyle gözlerini kısarken daha büyük bir krizin kapıda olduğunu anlamıştım ama bu kadar şiddetli olacağını hiç düşünmemiştim. "Bir dakika, yoksa sen... Sen ne ima etmeye çalışıyorsun?"

"Ne ima etmeye çalışıyorum?"

"Bu çocuk benden değil mi demek istiyorsun sen?"

Son saçmalamasının ardından ben de şoke olmuştum ve "Hayır!" diye bağırdım. Kısa bir an sesimle karşımdaki kadını da kendim gibi şok ettikten sonra sakinleştim. "Lâl, bebeğim, öyle bir şey olabilir mi sence?" Kollarından tutup omuzlarına masaj yaparken sakinleştirmeye çalıştım. "Bak, senin biraz sinirlerin bozulmuş. Ballı süt yaptıralım sana."

Sonunda bunu kabul eden kız oflayarak "Ya, evet Valentino, çok sinirlerim bozuldu!" dedi ama bunu söylerken öyle ince bir sesle söylemişti ki narinliği küçük bir kız çocuğunu andırıyordu. Meğer ağlamaktan sesi kısıldığı için öyle çıkıyormuş. "Ya sonuçta kimse yola boşanma niyetiyle çıkmıyor ki. Bu adamla kız da nasıl severek evlenmişler bir görsen. Ama o yaman kaynana yok mu? Şirret! Yılan! Onu bir elime geçirirsem-" Duraksadı. "Ama asıl suç adamda biliyor musun? İnsan kendi karısını tanımaz mı ya?"

"Tanır." Dudaklarım kıvrıldı. "Ben seni tanıyorum. Her hücrenle." Onu sakinleştirmeyi başarmışa benziyordum. Eğilip pembeleşen burnundan öptüm. "Ve seni üzecek hiçbir şey yapmam. Bunu biliyorsun."

Mahzun bir bakışla aşağı yukarı salladı başını. "Bebeğimden ayırmazsın."

"Ayırmam." Şakayla karışık kaşlarım havalandı. "Ha sen bebek ağlamalarından bıkıp bizi terk edersen orasını bilemem." Benim şakama karşılık güldü. Gülerken kırpıştırdığı gözlerinden biriken son yaşlar da akmıştı. Usulca gözyaşlarını ve ıslak yanaklarını sildim. "Böyle bir sebepten de olsa ağlamanı istemiyorum. Eve girdiğimde nasıl endişelendiğimi biliyor musun?"

Elinin tersiyle gözlerini ovaladıktan sonra "Özür dilerim." dedi masumca. "Zaten bir sürü saçmaladım. Vallahi mantığım falan yok oldu gitti. Hormonlarım her şeyimi esir aldı." Böyle bir güzelliğe nasıl kızabilirdim ki?

Kumandayı elime alıp televizyonu kapattım. "Böyle şeyler izleyip kafanı bulandırmalarına izin verme. Güzel şeyler izleyelim. Romantik bir film bulalım, birlikte izleyelim." Yeniden hatırlamış gibi ekledim. "Ama önce ballı süt."

Başını sallarken "Tamam, ballı süt." dedi gülerek. "Bugün içtiğim ikinci ballı süt olacak. Bal kilo yapar ama."

"Bir şey olmaz."

Yeni yeni kendine gelen kız bomboş ellerime baktı. "E hani benim hediyem?"

"Kapının önünde."

"Bir şey diyeceğim, araba falan aldıysan arabam var."

"Hayır, araba değil." Montrel'i aradım ve getirmesini söyledim. Heyecanla bakışları kapıya kilitlenen kız, hediyesini gördüğünde çok sevecekti.

Kısa bir süre sonra Montrel elinde Husky cinsi bir yavru köpekle belirince Lâl aklı çıkacakmış gibi sevinmişti. "Hiiii!" Montrel'in verdiği köpeği kucağına alınca inanamadı. "Bu benim hediyem mi? Yani şimdi bu benim mi?"

"Evet, beğendin mi?"

"Beğenmek mi? Bayıldım!"

Omuz silktim. "Sen evde yalnız çok sıkıldığını söyleyince evde kaldığın zamanlarda sana arkadaş olur diye düşündüm. Hem doğum yaklaştığında evde kalacağın zamanlar daha da sıklaşacak. O zaman sıkılmazsın."

"Bebeğimizle birlikte büyürler."

Başımı yana yatırarak "Teknik olarak bu şirin şey daha büyük olacak." dedim. "Ama araştırdım, evde hayvan beslemek bebekler ve çocuklar için de faydalıymış. Hayvan sevgisi aşılarmış. Ayrıca bu cins köpekler sahiplerini korurlarmış, Husky'ler ailelerine düşkün canlılarmış."

Yavru köpeğin başını okşayan kız onunla konuşmaya başladı. "Demek sen büyüyünce dosta güven, düşmana korku salacaksın ha?"

Nihayet onu mutlu görmek güzeldi. Ben de bundan mutluluk duyuyordum. Nina'dan akşam yemeğinin hazır olmak üzere olduğunu öğrenince yukarı çıkıp üstümü değiştirdim. Lâl ise hâlâ salonda yavru köpeği seviyor, onunla oyunlar oynuyordu.

Odaya çıkıp gömleğimi soyduğumda telefonum çaldı. Arayan Pietro'ydu. Biraz gerildim ama kontrolümü kaybetmeden açtım. "Evet."

"Cario Castelli. Az önce beni aradı. Hem Castelli ailesi hem de Fanucci ailesini temsilen. Seninle görüşmek istiyor." Bir süre sessizce dinledikten sonra hiçbir şey söylemeyince devam etti Pietro. "Senden cevap bekliyor."

"Beklesin."

Zita'yı öldürdüğüm için Fanucci ailesiyle, Fabricio Castelli'yi öldürdüğüm için de Castelli ailesiyle düşmanlığımız sürüyordu. İtalya'nın iki büyük ailesi de beni bitirmek için ittifak kurmuş durumdaydı. Henüz karşı taraftan bir savaş hamlesi gelmemişti ancak bu hiç olmayacağı anlamına gelmiyordu. Bu yüzden hem sürekli tetikteydim hem de gergindim. Lâl hamileydi. Bir bebeğimiz olacaktı. Her şeyin yeniden karmakarışık ve tehlikeli olmasını istemiyordum. Ona sezdirmemeye çalışırken daha da geriliyordum.

Tek başıma olsaydım bir an olsun endişe duymazdım. Ancak şuan karım ve karnındaki bebeğimiz varken kaybedecek hiçbir şeyi olmayan o korkusuz adam olamıyordum. Kendim için hâlâ her yere korku salan acımasız, korkusuz adamdım ama aileme yeniden zarar gelecek endişesiyle ani öfke patlamaları yaşıyordum.

"Valent..."

Sesli bir biçimde solurken öfkeliydim. "Ne diyeceğini biliyorum, Pietro. Düşünmem gerek."

"Tamam. Haber bekliyorum."

Telefonu kapattığımda sinirle soludum. Merdivenlerden çıkan ayak seslerini duyunca yüzümdeki gerginliği silmeye çalıştım.

❝Lâl❞

Valent uzun süre dönmeyince henüz adını koymadığım ailemizin yeni üyesini aşağıda bırakıp yukarı çıktım. Yatak odasına girdiğimdeyse Valent zoraki bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Bir şeylerin ters gittiğini yüzünden hissettim. "Valent, bir şey mi oldu?"

"Hayır, her şey yolunda." İlgisizce dolapta bir şeyler ararken benimle göz teması kurmuyordu. Sanki gözlerime baktığında her şeyi anlayacağımı biliyordu.

Geçen gün de gergin bir telefon görüşmesine şahit olmuştum ama yüzlememiştim. Bir şey olmamış gibi davranmıştım. Sanırım hata etmiştim. Ne olduğunu öğrenmeliydim. Onu bu kadar geren şey neydi, bilmeliydim. O her zaman her koşulda bana destek olurken ben köşeme çekilemezdim. Rahat edemezdim.

Ona doğru bir adım daha atıp yanağına dokundum. "Valent, neler oluyor?" diye tekrarladım sorumu.

O an aniden geri çekilip "Bir şey yok dedim ya, Lâl." yanıtını verdi gergin bir ifadeyle. "Neden üstüme geliyorsun?"

Afalladım. O bana karşı kırıcı olmazdı. Şimdiyse öfkeli ve gergin görünüyordu. Aramıza duvarlar örmüştü sanki yeniden. Şaşırsam da ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilemedim. Boğazımda bir yumru oluştu. Abartılacak bir şey olmamasına rağmen duygusallaştım bir anda ama toparlanana kadar konuşmadım renk vermemek için. Kendimi hazır hissettiğimdeyse söze girdim. Bana sesini yükselttiği için kırılmıştım ama "Özür dilerim, üstüne gelmek istememiştim." diyerek alttan aldım. "Sadece bir sorun var sandım."

İşler yüzünden gergin olabilirdi. Bu çok doğaldı. O normal bir işte çalışan sıradan biri değildi ki. Basit bir yaşam süren normal biri değildi. Kim bilir ne sorumluluklar vardı omzunda. Bana sezdirmemeye çalışıyordu. Bir de ben sorguya çekersem elbette sinirlenirdi. O yüzden bu gece çok da üstüne gitmeme kararı aldım.

Zoraki bir tebessümle "Ben yatıyorum. Biraz uyku bastırdı." diye mırıldandım. Saat henüz çok erken olmasına rağmen yatağa doğru yürüdüm. Biraz uyuyup dinlemek ikimize de iyi gelecekti.

Arkam dönük yatağa yürürken Valent seslendi. "Lâl." Kısa bir an ona döndüm. Bu kez yüzünü bana dönmüştü ve bana doğru bir adım attı. Az önce sesini yükselttiği için mahcup görünüyordu. "Sana bağırmak istemedim, üzgünüm."

Kırılmış olmama rağmen "Yok, ben öyle algılamamıştım ki zaten." dedim. Arkama döndüm ve yatağa oturdum. O an elimde olmadan gözlerim dolmuştu. Yine bir bela kapıda diye geçirdim içimden. Bu sessizlik hiç güven vermiyordu. Üşüyordum.

...

*

YAZAR NOTU: Hi guys! 🌙 Bu bölümü Nazlddk , rabiaolgun1 okurlarıma armağan ediyorum. 🎀 Yeni bölümde neler oluyor sizce? Buraya yazabilirsiniz. Finale yaklaşıyoruz, heyecan var mı? Sizce bizi nasıl bir final bekliyor ya da hayalinizde nasıl bir final var? Buraya yazabilirsiniz. Hayalinizdeki Lâlentino sahnelerini de buraya yazabilirsiniz. Yorumların hepsini okuyorum. Çok gevezelik yapmadan sizleri sevgiyle selamlıyorum ve yorumlarınızı bekliyorum. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! ❤️

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
Twitter: @buzdanjuliet
YouTube: Gülay Sena Dündar
Tiktok: @halikarnastabirgece
Tiktok Kişisel: @buzlarkralicesiofficial

HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI
@halikarnastabirgece
@lalalsancakofficial
@valentinoriccardoofficial
@lalentinofanclub
@lalentinowithlove

Loading...
0%