@buzlarkralicesi
|
-59- ❝Lâl❞ Lucca'nın gelişinden dolayı akşam yemeği hazırlıklarıyla ilgilenirken bir yandan da telefonda Wendy'yle konuşuyordum. Sesi daha iyi geliyordu. Eski neşesine dönüyor gibiydi. "Bu Lucca da nereden çıktı birdenbire anlamıyorum ki..." diye ofladı sıkıntıyla. "Bizimkilerin çocukluk arkadaşıymış. Valent de akşam yemeğine çağırdı, tanışacağız işte bu akşam." "Yalnız tanıştığından pek memnun kalmayabilirsin, benden söylemesi." Merakla kaşlarımı çattım sanki telefonun diğer ucundaki kız görebilecekmiş gibi. "O niyeymiş?" "E geçen gün de bize kahveye geldi. Pek bir münasebetsiz. Çapkının teki, belli. Kızlardan bahsederken kaşı gözü ayrı oynuyor." "Sana bir yanlışı mı oldu?" "Yok canım daha neler. Öyle biri değil de... Fütursuz işte. Kızlardan bahsederken jöle gibi oynuyor." Güldüm Wendy'nin benzetmelerine. "Aman Wendy, bir akşamlık idare ederiz ne yapalım? Kocamın çocukluk arkadaşı sonuçta." "Bir gecelik idare edilir de işte ne bileyim... Luigi'yi oraya buraya çağırıp duruyor. Hayır, çapkın da bir şey. Bizimkilere kötü örnek olacak diye korkuyorum. Luigi'yle aramız biraz gergin zaten." "Merak etme, olmaz bir şey. Bizimkiler ne zaman ne yapacağını bilir. Çocuk değiller sonuçta." Wendy'yi rahatlatan şeyler söylesem de bir yanım aynı korkuları yaşıyordu. Valent'den emindim ama adamı henüz tanımıyordum sonuçta. Ya şeytan gibi kanına girerse diye düşünmeden edemiyordum işte. Kötü düşünceleri kafamdan attım telefonu kapattığımda. Yemek hazırlıkları bitti sayılırdı. Ayakta durmaktan yorulmuştum. Ayaklarım da ağrımıştı. Perhide'm de azarlayarak beni salona gönderince yapacak bir şeyim kalmamıştı. Boş odaya çıkıp bu hafta gelen kargoları kurcaladım. İkişer, üçer tane gönderilen ürünler vardı. Onları ayırdım, Luigi geldiğinde Wendy'ye gönderecektim. Pek bir severdi böyle şeyleri. Hele depresyona girdiğinden beri kafası dağılsın diye Instagram'da paylaşımlar yapar olmuştu. Eskiden medyada kısa bir reklam geçmişi olduğu için azıcık ünlüydü. Blog yazılarıyla ve Instagram paylaşımlarıyla kafasını dağıtıyordu. Estetik paylaşımları da iyi beceriyordu doğrusu. Benim hesabıma bile el atıyordu bazen. Manzara fotoğrafları, yeni kozmetik ürünlerini deneme ve giyimle ilgili paylaşımları oldukça ilgi görüyordu. Seviyordu böyle şeyleri. Ben de ona iyi gelen her şeyi destekliyordum. Kargolarla uğraştıktan sonra salona geri döndüm. Tam o sırada içeri Valentino girdi. Arkasından da garip bir neşeyle Valent'den birkaç santim kısa, esmer bir adam giriverdi. Sinekkaydı tıraşı ve gereğinden fazla neşeli gülüşüyle "Buonasera, signora!" diye giriş yaptı tiyatro sahnesine giriş yapar gibi. Ondan arta kalan zamanda "Biz geldik." dedi Valent, her zamanki sakinliğiyle. Misafirperver bir gülüşle "Hoş geldiniz." diyerek yanlarına gittim. Elimi uzattım el sıkışmak için. "Ben Lâl, tanıştığımıza memnun oldum." "Bilmez miyim? Valentino kaç kez bahsetti biliyor musun? Gelene kadar bile yüz kez adını andı." Adam nazikçe elimi öptü. "Memnun oldum, ben de Lucca." Reverans yapar gibi eğildi. Bir soytarı mı yoksa şovmen mi olduğunu henüz anlayamamıştım ama nezaketen gülümsedim. "Beni aşk yuvanıza davet ettiğiniz için teşekkür ederim, sizinle tanışmak için sabırsızlanıyordum." Bakışları kısa bir an karnıma gittiğinde Valent'e dönüp devam etti. "Dostum, çok hızlısın. Ne acelen vardı acaba?" Benim bozulma ihtimalimden çekiniyormuş gibi hızla ekledi. "Tabii, güzelliğiniz göz önüne alınırsa Valent'in acelesini hoş görmek gerek. Sizi elinden kaçırmak istememiş olmalı." Valent'le bakıştığımızda bu adam böyle işte idare et der gibi yarı mahcup, göz devirir biçimde bakıyordu. Dudaklarım düz bir çizgi hâlindeyken tebessüm ettim. "İltifatlarınız için teşekkür ederim." Uzanıp Valent'in ceketini çıkardım. "Alayım canım." Onları masaya buyur ettim. "Buyurun, yemeğe geçelim." Muntazam bir biçimde hazırlanmış masadaki yerlerimizi aldığımızda Lucca masadakilere iştahla bakıyordu. "Her şey ne kadar güzel görünüyor... Pietro ne kadar güzel yemekler yaptığınızı söylemişti de inanmamıştım." Gülümsedim başımı sallayarak. "Afiyet olsun." Masanın üstünde ellerimi birleştirirken daha ilk andan anlamıştım, Lucca sağlam ayakkabı değildi. Bir yalaka mı desem, garip, rahatsız edici bir yavşaklığı vardı. Bana sökmezdi tabii ama Wendy'nin söylediği kadar tedirgin olunacak adamdı doğrusu. Zararsızdı ama fütursuzdu da. Bu adam bizim hayatımızda yer almayacaksa sorun yoktu lakin yer alacaksa bir an önce başını bağlamakta fayda vardı. "Siz evlenmeyi düşünmüyor musunuz?" "Ah, yok!" Şiddetle karşı çıktı. "Yanlış anlama ama bana göre şeyler değil. Ben özgürlüğüme düşkün biriyim. Öyle beni evde bekleyecek, hesap soracak, gezip tozmama karışacak biriyle bağlılık yemini edebilecek biri değilim." Ne sanıyordu bu adam evliliği, hapis hayatı falan mı? Garipti doğrusu. Her gün her gün gezmek olmazdı tabii. Evli insanın da sorumluluk bilinci olmalıydı. Ama evlendiğinde hapse gireceğini, hiçbir yere gidemeyeceğini, arkadaşlarıyla dışarı çıkamayacağını mı sanıyordu? Anlamıyordum. Anladığım tek şey, nerede akşam orada sabah bir hayat yaşadığı ve ayakbağı istemediğiydi. "Anlıyorum." Benim sessizliğime karşılık sorgular gibi yüzüme baktı Lucca. "Seni korkuttum değil mi?" Arkasına yaslanarak tek hecelik bir kahkaha attı. "Bu bana hep olur." "Hayır, korkmadım." Korkmamıştım. Beni böyle şeyler korkutmazdı zaten. Dedim ya, bana sökmezdi. O yüzden duruşumu bozmadan masada birleştirdiğim ellerimin parmaklarını kenetledim. "Renkli bir karaktersin, sevdim." dedim imalı bir biçimde. O andan itibaren Lucca'yla aramızda bir güç savaşı başlamış gibiydi. Onu tehlike olarak görmememe mi içerlemişti yoksa kendime güvenimden mi rahatsız olmuştu pek anlamadım ama evlilik müessesesinin bu kadar pembe bir rüya olması durumunu dışı yaldızlı bir yalan olarak görüyor gibiydi. Sonuçta birlikte çapkınlık yaptığı çocukluk arkadaşını almıştım elinden. Beni rakip olarak görmesi doğal sayılabilirdi. Şarabından bir yudum alan adam, kaşları havalanırken düşünceli görünüyordu. "Açıkçası bir gün Valentino'nun evleneceğini söyleselerdi inanmazdım. Başına silah dayanmış, tehdit mi ediliyor acaba derdim." Tam o an alayla arkadaşına döndü bakışları. "Ki onun gibi tehditlere pabuç bırakmayacak biri için bu bile inandırıcı değil. Zita'yla bile-" "Lucca." Ellerini teslim olurcasına hafifçe kaldırdı. "Tamam, o isim yasak. Unutmuşum, pardon." Valent'le bakışmalarından sonra devam etti. "Günün birinde bir resme, rüyaya âşık olup onu bulacağını, evleneceğini düşünmezdim." Demek Andrea mevzusuna kadar biliyordu. Eh, çocukluk arkadaşı olduklarına göre bunu bilecek kadar samimi olmaları normaldi. "Demek bu kadar şaşırdın." "Şaşırdım. Hem de çok." "Neden?" Bakışlarım cevabını bildiği hâlde soracağım soruya hazırlanırken Valent'e kaydı. "Benden önce o kadar çapkın mıydı arkadaşın?" "Hem de nasıl!" Valent'in kısa öksürüğüyle onun da yasaklı bir muhabbet olduğunu anlayıp sesini kesti. Oysa ben öğrenmekten çekinmezdim çünkü artık çekinilecek bir şey yoktu. Valent'e güveniyordum. Yemeğin başından beri minimum kelime kullanan Valent'in çenesi açıldı sonunda. "Gerçek aşkı bulduğunda Lucca, evlilik bir hapis hayatı gibi gelmez. Sevdiğin, âşık olduğun, sonsuza kadar yaşamak istediğin kişiyle hayatını birleştirmek hâline gelir evlilik. Rüya gibidir." Tek kaşını kaldıran adam alayla "Kâbus da bir çeşit rüyadır." derken aniden kaşlarını çattı gülerek. "Hem bu kadar iddialı konuşmak için biraz erken değil mi? Siz yeni evli sayılırsınız sonuçta." "Biz yeni evli olsak da üç yıldan fazla süredir tanışıyoruz, Lucca. Ayrıca Lâl ile uzun bir süre aynı evde yaşadık, birbirimizi tanıdık. Evlendikten sonra da hiçbir şey değişmedi." Onaylayarak başımı salladım. "Sevgiliyken nasılsa şimdi de öyle." sözüyle doğruladım kocamın dediklerini. Lucca ise sanki evlilik müessesesini kötü göstermek için yeminli gibiydi. "Buna katılmıyorum. Evlilikle sevgili olmak nasıl aynı şey olabilir ki? Mesela sevgiliyken anlaşamayıp ayrılmak kolay. Ama evliyken ayrılmak, boşanmak o kadar basit bir şey değil." Karnıma baktı. "Bir de çocuk varsa..." Bakışları bana döndü. "Mesela biz bu gece Valent'le çıksak, bir iki kadeh bir şeyler içmeye gitsek karısı olarak sorun etmez misin?" Başımı iki yana salladım. "Etmem. Neden edeyim?" Gerçekten sorun etmezdim. Her akşam olmayacağı takdirde Valent'in arkadaşlarıyla kaliteli zaman geçirmesini isterdim. Kafası dağılırdı. Nitekim Valent pek öyle biri değildi. Çok arkadaşı olmadığı gibi en yakını Luigi ve Pietro'ydu, onları da yakından tanıyordum. Gece çıkma gibi bir adeti de yoktu acil bir işi olmadığı sürece. Neden Valent'e tasma takmışım gibi davranılıyordu ki bu masada? "Valentino benim kölem değil, Lucca. Onun da özel alanları var, olmalı. Zaten o beni merakta bırakacak bir harekette de bulunmaz." Yüzünde gevrek bir gülümsemeyle "Güzel!" dedi Lucca. "O hâlde yemekten sonra çıkmamızı da sorun etmezsin." "Elbette etmem." Valentino sakince araya girdi. "Ben gelemem, Lucca. Saat geç oldu ve-" Lucca arkasına yaslandı ve sanki bu anı bekliyormuş gibi "İşte başladık." diye mırıldandı benim de duyabileceğim bir tonda. "Valentino Riccardo ve bahaneleri başladı." Küçümseyici bir bakışla arkadaşına takıldı. "Görmeyeli ne kadar sıkıcı bir adam olmuşsun." Lucca'nın ben demiştim der gibi imalı bakışları gözüme gözüme giriyordu. Sanki Valent'i eğitimli bir köpekmiş gibi eğitmişim de ben istemiyorum diye dışarı çıkmıyormuş gibi davranıyordu. Ben o hissi alıyordum. Bir şey kanıtlama gayesine girme ihtiyacım yoktu ama Valent'i arkadaşının yanında mahcup etmek istemedim. Sanki ağzımın içine bakıyormuş da ben ne dersem onu yapıyormuş gibi görünmesini istememiştim sanırım. Bu yüzden Valent'e dönüp "Çıkın canım, sana da biraz değişiklik olur. Ne zamandır dışarı çıkıp kafa dağıtmıyordun." dedim sakince ikna edercesine. "Lâl." Hadi, der gibi başımı salladım sadece. O an Valent'in ikna olur gibi durduğunu görünce zıpkın gibi ayaklandı Lucca. "E iyi o hâlde, hadi kulübe gidelim! Giderken Luigi ve Pietro'yu da alırız." Kulübe mi? E herhâlde kulüp, Lâl. Bu şeytanın kocanı kahve içmek için kafeye götürmesini beklemiyordun herhâlde. İçimde garip bir rahatsızlık hissi oluşsa da hiç çaktırmadım. Serinkanlı davrandım. Yemekten kalktığımızda kapının önünde Valent'in ceketinin yakalarını düzeltiyordum. Lucca dışarıda bekliyordu. Kaşları çatılan Valent "Bak, kalmamı istiyorsan bir bahane uydurup gitmem." dedi. Beni üzmemek için bunu söylemesi çok tatlıydı. Ama ben onun arkadaşlarına karşı evlenip kafeslenmiş zavallı adam imajında olmasını istemiyordum. Bu yüzden başımı iki yana sallayıp ceketinin yakalarındaki tozları silkeledim. "Hayır, bu akşam gidip eğleneceksin. Biraz nefes alacaksın, anlaştık mı?" Kaşları havalanan adam sanki benden bir şey bekler gibi bekledi ve beklediğini alamayınca hayrete kapılmış gibi baktı. "Ne yani, uslu dur uyarısında bulunmayacak mısın bana?" Hep yaptığım o şakayla karışık uyarılardan bahsettiğini görünce başımı öne eğip güldüm. Gözlerine baktım. "Sen nerede nasıl davranacağını iyi bilirsin. Hadi, şimdi git ve arkadaşlarınla güzel vakit geçir." Bakışları bana saygı duyar gibi parlayan adam dudaklarımdan bir öpücük çaldıktan sonra "Geç kalmam, merak etme." dedi. "Tamam, keyfine bak." Dudaklarımız yeniden birleşecekken Lucca kapıdan içeri başını sokup o güzel anı mahvetti. "Hadi dostum, daha ne kadar bekleyeceğim?" Gözlerini devirerek "Geldim, Lucca." diyerek bana baktı ve gülümsedi. "Beni bekleme, uyu tamam mı?" Başımı salladım. O gittikten sonra sofra toplandı ve salonda biraz oyalandım. Televizyonda bir şeyler izlerken yalan yok, içime kuşku düşmedi değil. Valent'den şüphem yoktu ama o deccal arkadaşını hiç gözüm tutmamıştı. Bana kalsa görüşmelerini de istemezdim ama çocukluk arkadaşıydı sonuçta. Ortada bir sebep yokken onunla bir daha görüşmeyeceksin diyemezdim. Bu çok saçma olurdu. Ayrıca bana yapılmasını istemediğim bir şeyi ben de ona yapmak istemezdim. O kendi kararlarını verebilirdi sonuçta. Birbirimizin sahibi değildik ya. Düşünmeden edemiyordum. Neredeydiler? Ne yapıyordular? Orada kızlar var mıydı? Güzel miydiler? Böyle bir sürü saçma sapan şeyler. Zihnimden atmaya çalıştım bu düşünceleri. Sonuçta kocama güveniyordum. Bu düşüceler yersizdi. Odaya çıktım ve yatağa uzandım. Belki biraz uyursam bu düşüncelerden sıyrılabilirdim. Gözlerimi kapattım, koyunları saydım. Onun kokusuna, saçlarımı okşayarak beni uyutmasına öyle alışmıştım ki uykum gelmiyordu. Sağa döndüm olmadı, sola döndüm olmadı. Huzursuzca yatakta doğruldum. Biraz bebeğimle konuşup rahatlamaya baktım. Sonra bebeğimizin odasına gittim. Henüz yerleştirilmeyen eşyalarını katladım biraz. Oyalandım. Kapım tıklatıldı. Kısa süre sonra içeri Perhide'm girdi. "Yavrum, sen ne yapıyorsun burada?" "Kızımın eşyalarını katlıyordum öyle zaman geçsin diye." Önümdeki küçük pufta kendine yer buldu kadın. "Kızım sen ne yaptın?" "Ne yapmışım?" "Evli adam öyle akşam bekâr arkadaşlarıyla dışarı gönderilir mi?" Omuz silktim safça. "Ne var ki bunda?" "Olmaz yavrum. Alışır, hep ister sonra. Alışmış kudurmuştan beterdir diye boşuna mı derler?" Karnıma baktı. "Bak, karnın burnuna geliyor. Evli bir adam karısını bırakıp bekâr arkadaşlarıyla eğlenmeye gidemez. Adam da istemedi zaten. İsteksiz gitti. Sen niye öyle yaptın?" "Ya Perhide'm, ben Valentino'ya güveniyorum. O öyle şeyler yapmaz. Ayrıca arkadaşının yanında mahcup olmasın istedim. Bak, evlendin, hapis hayatı yaşıyorsun, biz gezip tozuyoruz, sen nanayı yedin der gibi bakmasın dedim." "İyi de adam anasının gözü! Öylesine koca mı emanet edilir? Normal arkadaş olsa neyse. Bu adam var ya, o yolun yolcusu." İçime yeterince kurt düşmemiş gibi bir de Perhide'min evliliğe geleneksel bakış açısı ufkumu açmıştı doğrusu. Ne güzel. "Birinin içinde varsa kırk kilit de vursan yapan yapacağını yapar sultanım, sen takma kafanı bunlara." Aşağı yukarı başını salladı kadın. "Sen benden daha iyi bilirsin kocanı tabii." Aniden gözleri büyüdü uyarır gibi. "Ama sen yine de dikkatli ol. Erkek kısmını çok boş bırakmaya gelmez." Onun bu sözüyle gülmeden edemedim. "Peki, peki." dedim geçiştirir gibi. Perhide'm çıktığında katladığım kıyafetleri raflara yerleştirdim. Tüm düzenlemeler bittiğinde öyle güzel olacaktı ki kızımın odası. Heyecanla gülümsedim. Çok geçmeden aşağıdan dış kapının sesi geldi. Aradan iki buçuk saatten az zaman geçmesine rağmen aralık kapıdan başımı uzattığımda Valent'le karşılaştım. "Sen mi geldin?" Yüzüm aydınlandı. Onu görür görmez boynuna atladım. "Hoş geldin." "Hoş buldum." "Erken geldin." Reddeder gibi başını sallarken "Tam zamanında geldim." yanıtını verdi. Açıklama beklediğimi düşünen adam omuz silkti. "Sıkıldım." Sanki içim içimi yememiş gibi cool tavrımı bozmadan "İyi yapmışsın." dedim sıradan bir ifadeyle. Karşımdaki adamsa benim nefes alışverişini bile biliyordu. Bakışları anlamlıydı. Uzun uzun bana baktı ve sormama fırsat kalmadan "Bu akşam sana bir kez daha hayran kaldım biliyor musun?" dedi. Bu sözü hoşuma gitse de sebebini merak ediyordum. "Neden?" "Lucca'nın tüm saçma davranışlarına olgunlukla karşılık verdin. Sonra bana olan güvenin..." "Valentino, biz seninle öyle şeyler yaşadık ki... Bu hiçbir şey değil." Dürüstçe içimi döktüm. "Bak, benim için zordu. Geçmişim yüzünden kimseye güvenemeyecek kadar yaralıydım ama sen benim yaralarımı sardın. Sana güvenmemi sağladın. Zor olanı başardın. Bu davranışlarım aslında senin bana olan aşkının, bize verdiğin emeğin meyvesi." Söylediklerimin onda bıraktığı hoşnut ifadeyle yüzüme baktı. Bana usulca yaklaştı, yüzümü ellerinin arasına aldı. Tam dudaklarımız birleşecekken Perhide'min sesiyle ayrılıverdik yeniden. "Keçiboynuzu pekmezli sütünü içmeden uyumak falan yok sakın!" Hızlı adımlarla bebek odasına girerken bizi yakın görünce "Amanın." diyerek başını yana çevirdi. Oysa o an bir şey de yapmıyorduk ha. Sesini duyar duymaz bir adım gerilemiştik ama o anlamıştı sanırım. Yüzüm pancar gibi kızardı, kulaklarımın alev almasından anlayabiliyordum. Hâlâ bize bakmaktan imtina eden kadın "Kusura kalmayın çocuklar." derken süt bardağının olduğu tepsiyi komodine bırakıp "O süt bitecek! Kontrol edeceğim." dedi ve çıktı. Yeniden odada yalnız kaldığımızda ise ikimiz de suç işlemiş yaramaz çocuklar gibi birbirimize bakıp gülüştük. Odamıza gittiğimizde ise içime huzur dolmuştu. Artık gönül rahatlığıyla yatağıma uzanıp dinlenebilirdim. İçimdeki garip his beni esir alana kadar öyle sanıyordum. Dilimi damağıma değdirirken içim içimi yer gibiydi. Yüzümdeki müşkül ifadeden bir şey olduğunu anlayan adam meraklı bakışlarını yüzüme dikti. "Senin neyin var?" Aynada gömleğinin kolundaki düğmeleri çözerken arkasına dönmüştü. Bense yatakta bağdaş kurmuş oturuyordum. "Neyim var?" "Yüzünde huzursuz bir ifade var." Yutkundum. O an başıma neyin geldiğini yavaş yavaş anlamaya başladım. "Ben..." Tam söyleyecekken dizlerimin üstünde yükselip işaret parmağımı salladım adama. "Ya bak, söyleyeceğim ama sakın dalga geçmeyeceksin!" "Tamam, hadi söyle." Yatağa yaklaşıp karşımda durdu. "Neyin var?" Çaresizce alt dudağımı ısırdım. İçimdeki dayanılmaz duyguyu aceleyle anlattım. "Ben... Ya ben galiba aşeriyorum gibi bir şey oluyor şuan." Ağzımın içi iştahla sulanırken ellerim dudaklarımın üstüne kapanmış durumdaydı. Bu hissi durdurmaya çalışıyordum. "Canım bir şey istiyor." Hoşuna gittiği yüzünden belli olan adam "Sonunda o gün geldi, ha?" dedi çarpık gülümsemeyle. Yanıma gelip oturdu. Sağ eli çenemi okşarken meraklı bakışları yüzümde dolaşıyordu. Boşta kalan eli karnımı severken sordu. "Söyle bakalım, canın ne çekiyor?" Çok ayıp bir şeyden bahseder gibi sesim kısıldı. "Pomelo." Kısık sesimden hiçbir şey anlamayan adam öylece yüzüme bakıyordu. "Ne?" Bu kez daha sesli söylesem de üstümdeki suçluluk ifadesi kalkmış değildi. "Pomelo." "O da nedir? "Meyve. Ben bir kere yemiştim. Mandalinaya benziyor ama daha değişik. Çok zor bulunan bir meyve." Sağ eliyle burnunu kapatan adam güldüğünü gizlemeye çalışıyordu ama pek gizleyebildiği söylenemezdi. Bozulmuş bir ifadeyle "Gülme." dedim. O ise daha fazla gülmeye başlamıştı. "Valentino, söz vermiştin! Gülme!" Valent'se "Gülmüyorum." diyordu ama bunu söylerken bile gülüyordu. Hiç inandırıcı değildi yani. "Gülme diyorum! Bak, gülersen bir daha aşerirsem söylemeyeceğim!" "Tamam, hayır, gülmüyorum." "Ayrıca bunun sorumlusu sensin. Bu çocuğu ben tek başıma yapmadım." "Ben bu konuda bir şey söylediğimi hatırlamıyorum ama..." "Ama gülüyorsun!" "Ben ona gülmüyorum. Ben sadece... Tanrım..." Açıklayamadığı için daha çok gülmeye başladı. İyice sinirlerimi bozmuştu. Bu kez sinirle yüzüne arkamdaki yastığı fırlattım. O ise tam zamanında, havada yakaladı fırlattığım yastığı. "Sana bir daha aşerdiğimde söylemeyeceğim. Bebeğimizin vücudunda bir şey çıkarsa da sorumlusu sensin!" "Hayır, Lâl." İkna edici bir bakışla "Söyleyeceksin." dedi. "Gülmen için mi? Ah, hayır, sağ ol. Söylemeyeceğim." Karnıma dokundum. "Duyuyorsun değil mi kızım? Baban bize bir pomeloyu çok görüyor. Oysa seni ne kadar istemişti. Erkek milleti işte. Öğren bunları daha şimdiden. Sonra gerçek yüzlerini gördüğünde hayal kırıklığına uğrama." Uzanıp çenemi okşayan adam "Sana o pomeloyu bulacağım." dedi net bir yüz ifadesiyle. Önemli bir ölüm kalım meselesi hakkında söz verir gibiydi. "Sadece birkaç telefon etmem gerek." "Kesin olarak mı?" "Kesin." Küskün gözlerle ona bakarken gülümsedi adam. Odadan çıkarken telefonunda bir numara tuşlamaya başlamıştı bile. Odada yalnız kaldığımda sütümü bitirdim ve biraz arkama yaslanıp uzandım. Sütü içtikten sonra uykum gelmişti, başımı dik tutmakta zorlandım. Gözlerim kapanıyordu. Kendimi uyanık kalmam konusunda telkin etsem de uyku isteğime engel olamadım. Gözlerimi açtığımda sabaha karşı hava yeni aydınlanıyordu. Belli ki uyuyakalmıştım. Banyodan çıkan Valentino uyandığımı görünce "Günaydın." dedi. Gülümsüyordu. Huzurla gerindim. "Günaydın." Tam aşerdiğim pomelo konusunda laf sokacaktım ki bana fırsat vermeden komodinin üstündeki tabağa uzandı. "Pomelonuz geldi, prenses." Önüme koydu tabağı. "Aslında gece gelmişti ama uyuyakaldığın için rahatsız etmek istemedim." Artık ilk anki iştahla istemesem de onu gördüğümde gözlerim parladı. Sonuçta benim canım çok zor bulunan bir şey istemişti ve Valentino bunun için her şeyini seferber edip bulmuştu. Parlayan gözlerimle gülümsedikten sonra benimle dalga geçmesinin intikamını almak istedim. Yüzümü ekşiterek tabağı ittim. "Teşekkür ederim ama artık canım istemiyor." "Ne demek canım istemiyor?" Yüzü ciddileşmişti. Omuz silktim umursamaz bir edayla. "Canım istemiyor işte. Aşermem geçti." "Ama... Ama..." Sayıklamaya başladı adam. "Ama yemezsen bebeğimizin vücudunda izi kalabilir, duymadın mı? Bir dilim de olsa ye." Güldüm. "Sen ciddi misin?" Son derece ciddi görünüyordu bu arada. "Gerçekten buna inanıyor musun Valentino?" "Bence temkinli olmanın zararı yok." Tabağı yeniden bana doğru itti. "Lütfen bir dilim ye." Başımı yana yatırıp güldüm ve "Ah, Valentino..." diye inledim. Onunsa yüzü son derece ciddiydi. Başımda mürebbiye gibi bekliyordu. Söylediğini yapıp bir dilim yedim. "Al, yedim işte. Oldu mu?" "Oldu." Tabağı kenara koyduğumda adam rahatlamış bir biçimde giyinmeye başladı. Onu hazırlanırken izlemek en büyük zevklerimden biri olmuştu. Bu kadar az uyuyup nasıl böylesine enerjik kalabiliyordu bu adam? Ben olsam düşer bayılırdım herhâlde. Giyindikten sonra aynadaki bakışları bana döndü. "Sana bir şey söylemem gerek." "Dinliyorum." Merak etmiştim doğrusu ne söyleyeceğini. "Dün gece sen uyurken Lucca aradı." Şu deccalin adı geçmişti yine. Sessizce dinlemeye başladım. "Gitmeden önce bir veda yemeği düzenliyormuş. Bu akşam için bizi çağırdı." "Luigi, Pietro ve sen." "Evet." "Anladım." Bu akşam da çıkacak olması biraz keyfimi kaçırsa da önemsemedim. Omuz silkerek karşılık verdim. "Tamam, keyfinize bakın." "Bak, aslında dün de gitmek istemedim. Bu akşam da gitmek istemiyorum ama veda gecesi gibi bir şey olduğu için-" "Sorun yok, Valent. Bana açıklama yapmak zorunda değilsin, biliyorsun." "Gecikmemeye çalışacağım." Tamam der gibi salladım başımı. Şu Lucca'yı kazasız belasız uğurlasaydık da benim elimde kalmasaydı. Hamile hamile hormonlarımla dövecektim yoksa şu yayvan herifi. Bir de öyle yayvan yayvan gülüşü yok muydu? Tam ağzına çakmalık. Valentino öyle biriyle nasıl arkadaşlık kurmuş, onu da anlamak güçtü. Gerçi benim de bana uymayan ve sonradan yollarımızın ayrıldığı çok arkadaşım olmuştu. Şaşmamak gerekti. Güzel bir kahvaltı sonrası Valent'i gönderdikten sonra içime bir sıkıntı düştü. Bu Lucca takmıştı benim kocama. Valent'i yoldan çıkarmaya adamıştı sanki kendini. Yuvamızı yıkacaktı. Ben Luigi'ye kumam derdim ama Lucca yaman çıkmıştı doğrusu. Öğleden sonra Valent'i aradım. "Akşam yemeğine yetişemezsin herhâlde değil mi?" Onsuz yemek yemek bile gelmiyordu ki içimden. Alışmıştım varlığına. Böyle de yapışık ikizler gibi yaşanmazdı, farkındaydım. Herkesin özgür bir alanı olmalıydı ama ben hamileydim. İlgiye en çok ihtiyacım olan dönemdi bu. Mazur görülmeliydi biraz. O da benim huyumu bildiğinden "Yetişmeye çalışırım." dedi ancak hemen ekledi. "Ama gecikecek gibi olursam beni bekleme, acıkırsan ye." "Tamam canım, iyi eğlenceler." Tam telefonu kapattığım sırada arkamdan bir ses duydum. "Yine ne eğlencesiymiş bu?" Sorgulayarak yanıma geldi Perhide'm. Yüzünde memnuniyetsiz bir ifade vardı. "Şey, Valent'in arkadaşı Lucca dönüyormuş. Dönmeden bir veda yemeği yiyecekler bu gece." "Gündüzlerin suyu mu çıktı da gece yiyorlar yemeği?" Aksi bir yüz ifadesiyle ekledi. "Ayrıca gece yenen yemek mideye oturur!" Sözlerindeki imayı anladığımda gülmemek için kendimi zor tuttum. "Ben sana dedim ama değil mi? Bak, bir kere ipini salarsan hep ister dedim. Gebe hâlinle seni bırakıp gidecek kadar ne arkadaşmış bu?" "Abartma sen de Perhide'm. Sanki Valent'i tanımıyormuş gibi." "Benim kocana lafım yok, efendi adam. Ama atalarımız ne demiş, itle yatan bitle kalkar." Durup durup benden çok kuruldu kadın. Sanki kocası tarafından evde yalnız bırakılan kendisiymiş gibi. Güldüm içimden. O eski toprak olduğu için ona tersti tabii. Bana da çok düz olduğu söylenemezdi ya, neyse. "Hem o ne biçim arkadaşmış öyle? Evli, hamile karısı olan arkadaşını düşüp kalkmak için peşinde gezdirmek de neyin nesiymiş? O adamın gözü göz değildi, benden söylemesi Lâl." "Tamam canım, bu akşam son zaten." Öte yandan Lucca'nın gözünün göz olmadığı konusunda hemfikirdik. İşi şakaya vursam da Lucca'yla olduğunu bildiğim için içim hiç rahat değildi. Kafamda olmayacak senaryolar kol geziyordu. Ya kocamın içkisine ilaç atar da koynuna kadın sokarsa? Ya kocamın namusunu kirletirse? Saçmalama Lâl. İyice delirdin. Senin için saçmalamanın bir sonu yok değil mi? Bu düşünceler beni çok yormuştu. "Ben yukarı çıkıyorum. Biraz uzanacağım." "E bir şeyler yeseydin kızım." "Yok, şimdi canım istemiyor. Valentino gelince birlikte yeriz." "O zor gelir bu akşam, benden söylemesi." Perhide'min iyiliğim için söyledikleri de pek yardımcı olmuyordu doğrusu. Duymazdan gelip yukarı çıktım. Bu zamana kadar hep ikinci kadınlarla uğraştım durdum. Asıl tehlikenin bir erkek olabileceğini hiç düşünmemiştim ama Lucca can sıkıcı konuşmaları ve gevşekliğiyle yanıldığımı gösteriyordu. Aptalca düşüncelere kapılmamak için oyalanabileceğim bir şeyler buldum. Dergileri kurcaladım. Kerem'i görüntülü aradım. Biraz uzanıp dinlendim derken akşam oldu zaten. Kaç gibi geleceğini bilmiyordum ama gecikmeyeceğini söylemişti. Usulca aşağı indim. Hafif bir sancım vardı ama abartılacak cinsten değildi. Doktor demişti zaten, böyle sancılar olabilir diye uyarmıştı. Bebeğin büyümesiyle rahim genişlermiş. Elimde telefonla salondaki koltuğa oturdum, camdan dışarıyı seyretmeye başladım. Valent'i arayıp aramama konusunda çok gidip gelmiştim ama aramama kararı aldım. Dakika başı arayıp darlayan kadınlar gibi yapmak istemedim. Kırk yılın başında dışarı çıkmıştı, zehir etmenin anlamı yoktu. Ben düşüncelere dalmışken Nina geldi. "Efendim, akşam yemeğiniz hazır. Masada servis mi açalım, burada mı yersiniz?" Canım istememişti. Saate baktım. Valent geç kalmam demişti. Onu beklemeye karar verdim. "Şimdi aç değilim Nina, canım istemiyor. Sonra yerim." Biraz duraksasa da isteksizce onayladı ve mutfağa geri döndü. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Perhide'm geldi. Bilgiç yüz ifadesiyle bana bakıyordu. "Ulu sözü dinlemezsen ulur durursun böyle. Kocanı camlarda beklersin." "Yapma Perhide'm Allah aşkına ya." Ofladım. Zaten canım sıkkındı. "Yavrum, ben senin huzurunu kaçırmak için söylemiyorum bu sözleri. Bunların hepsi tecrübe." Biraz yüzüme baktıktan sonra "Hadi, kalk da yemeğini ye. Öyle aç acına durulmaz." dedi. İştahım yoktu. "Aç değilim, canım istemiyor sultanım." Abartılı bir tepki verdi sözlerime. "Aaa, aç değilim de ne demekmiş? İki canlısın sen kızım, ne demek aç olmamak?" Omuz silktim. "Değilim işte sultanım. Midem allak bullak zaten." Saate baktım yeniden. Geç kalmam demişti ama... Geç kalacak gibi duruyordu. İsteksizce yerimden kalkıp odama çıkma kararı aldım. "Ben odama çıkıyorum." Tam bir adım atarken yine o küçük sancı. Yüzümü ağrıyla ekşittiğimde kaşları çatıldı kadının. "Ne oldu kızım? İyi misin? Gel, gir koluma! Gel!" Beni beklemeden kendi gelip girdi koluma. "Önemli bir şey değil, abartma sen de. Küçük bir sancı. Doktor olabileceğini söylemişti." "Yemek yemiyorsun, ondan oluyor!" "Her şeyi de ona bağlarsın şimdi." "Kocanı arayalım kızım. Bak, sancın da varmış. Gelsin, yanında dursun." "Abartma Perhide'm ya. Valentino doktor mu? Gelip de ne yapacak? Adam kırk yılın başında arkadaşlarıyla dışarı çıkmış. Rahatsız etmeyelim şimdi." Memnuniyetsiz bir bakışla sustu kaldı kadın. Ben de bir şey söylemeden onun da yardımıyla merdivenleri çıktım. Yatağıma uzanıp biraz uyumaya çalıştım. Yorgun göz kapaklarım ağır ağır aşağı inerken vücudumdaki huzursuz kasılma gevşeyiverdi. Kendimi uykunun kollarına bıraktım. ❝Valentino❞ Lucca, Club Rio'nun yeni hâlini gördüğünde gözleri ışıldadı. Elleri ceplerinde kulübü gezerken "Eğlencenin yeni merkezi burası ha?" dedi keyifle. İlgisizce onun için hazırlatılan locayı gösterdim. "Eğlenmene bak. Ben bir telefon görüşmesi yapacağım." Alaycı bakışları gözlerimi buldu. "Ne o, karını arayıp rapor mu vereceksin?" "Lucca." "Tamam, tamam bir şey demedim karına." Gözlerimi devirerek baktığım adamı geride bıraktığımda gürültüden uzaklaşmak için kapının önüne çıktım. Lâl'i gecikebileceğime dair haber vermek için aradım. Çaldı ama açmadı. Uyuyor olmalı diye düşünüp rahatsız etmedim. Yeniden kulübe döndüğümde Lucca kendi locasında kadınlarla eğleniyordu. Ben de kendi locama geçtim. Elbette yalnız başıma. Luigi ve Pietro'nun yukarıdaki görevlilerle konuşup yanıma dönmesini beklerken Lucca'nın locasından bir kadın çıkıp yanıma doğru geldi. Başımı aksi yöne çevirdim görmezden gelir gibi. Ancak yanılmamıştım, benim locama girdi usulca. Öfkeli gözlerimi kadına çevirdiğimde "Ne var?" diye sordum. "Bay Lucca beni sizin yanınıza-" "Dışarı çık." Tekrar etmeme gerek kalmadan donuk bakışlarımdaki sert ifadeden ne dediğimi anlayan kadın dışarı çıktı. Lucca'nın bu ölçüsüzlüğüne inanamıyordum. O hep biraz uçarı, çapkın ve sınırlrı zorlayan biri olmuştur ama bu kadarını yapacağını düşünmediğim için öfkelenmiştim. On dakika sonra Lucca locama doğru gelirken burnumdan soluyordum. Hiçbir şey olmamış gibi içeri giren adamdan öfkeli gözlerimi sakınmadım. Onun ise bakışlarımdan anlamaya niyeti yoktu. Cüretkâr bir biçimde karşımdaki köşeye oturan adam "Eskisi gibi felekten bir gece çalmayı özlemişim." diyerek iç geçirdi. Sorgular gibi yüzüme baktı. "Sen özlemedin mi? Utanmazca bunu sormasaydı benim mekânımda misafir olduğu için yaptığı bu terbiyesizliği görmezden gelebilirdim ama bu cüreti beni daha da öfkelendirmişti. "Özlemedim, Lucca." diye tısladım öfkemi gizlemeksizin. "Ben evliyim artık. Karım var. Bebeğim olacak. Mutluyum." "Yani?" Bunu anlayamamasına şaşırmadım. Kaşlarını kaldırıp "Ne var bunda?" diye sordu hiç üstüne alınmadan. "Karını aldatan ilk erkek sen mi olacaksın?" "Ne saçmalıyorsun sen Lucca?" "Geçmişi hatırla, Valentino. Ne kadar eğleniyorduk." "O zamanlar Lâl yoktu." "Bak, tamam, kabul ediyorum karın güzel bir kadın. Gerçekten. Ama..." Kestirip atmamdan rahatsız olmuş adam pasif agresif bir ifadeyle ellerini iki yana açtı. "Her gün aynı yemeği mi yiyoruz ki aynı kadınla yatağa girelim?" Dişlerimi sıkıp sakinleşmeye çalıştım. Başımı iki yana salladım düz ve sakin bir ifadeyle. "Bu sözlerin hoşuma gitmedi, Lucca. Buna devam edersen seninle arama mesafe koymak zorunda kalacağım. Ben karımı seviyorum." Kararlı bakışlarımla yüzleşen adam teslim olur gibi kaldırdı ellerini. "Tamam, bir şey demedim." Benim gerçek öfkemin ne kadar yakıcı olduğunu iyi biliyordu. Üstelememesine sevindim. Çocukluk arkadaşımla yumruk yumruğa olmak istemezdim. Usulca yerimden kalkıp giderken locanın girişinde Luigi ve Pietro'yla karşılaştım. Lucca'nın yüzüne bakmadan "Eve geçiyorum ben, siz eğlenmenize bakın." dedim ve kulüpten çıktım. Eve döndüğümde saat gece yarısına geliyordu. Arabadan indim. Odamızın ışığı yanıyordu. Lâl'e gecikmeyeceğimi söylemiştim. Gecikeceğimi haber vermek için aradığımdaysa açmamıştı. Beni beklemişti demek. Usulca eve girdim. Nina merdivenlerden aşağı iniyordu. "Hoş geldiniz, efendim." "Lâl nerede?" "Odasında, uyuyakalmışlar." Sormama gerek kalmadan "Akşam yemeği yemediler, sizi beklediler." dedi. Söylemezse kızacağımı biliyordu. Canım sıkılmıştı. Merdivenlerden yukarı çıktım. Odaya geldiğimde oturur vaziyette uyuyakalmıştı. Bu şekilde uyumaya devam ederse boynu tutulacaktı. Sakince boynunu düzeltmeye çalıştığımda gözleri aralandı. "Valentino..." diye mırıldandı bebeksi, uykulu bir sesle. "Geldin mi?" "Geldim, bebeğim." Belli belirsiz gülümsedi elimi tutarken. Hâlâ gözleri kapanıyordu. Uykuluydu. Biraz yorgun görünüyordu. Nerede kaldığımı sormadı ama merak ettiği belliydi. Gülümsemesinin ardında keyifsizliği gün gibi ortadaydı. "Yemek yememişsin." Omuz silkti. "Sensiz boğazımdan geçmedi. Seninle yeriz diye beklemiştim ama..." Yatakta kımıldanıp oturmaya çalışırken yüzünü ekşitti. "Canım istemiyor." Kaşlarımı çattım. "Canım istemiyor da ne demek? Sen hamilesin. En azından bebek için yemelisin." "Yerim bir şeyler. Sen de açsan birlikte yeriz." Benim yanıt vermeme fırsat kalmadan kapı çaldı. İçeri Perhide Hanım girdi. Elinde sıcak su torbası vardı. "Sancıların nasıl oldu yavrum?" "Sancı mı?" Endişeyle sorgulayan bakışlarım yeniden Lâl'i buldu. "Ne sancısı?" "Biraz karnım ağrıdı ama önemli değil." Gözlerini büyüterek kadına baktı. "Perhide Sultan işte. Abartıyor." El bileğini okşadım usulca. "Neden beni aramadın?" "Kırk yılın başında arkadaşlarınla dışarı çıktın. Böyle bir şey için neden arayıp rahatsız edeyim ki?" Endişeyle karışık öfkeli bir ruh hâliyle söylendim. "Ne saçmalıyorsun sen Lâl? Benim hayatımda sizden daha önemli ne olabilir?" Lâl'in bu anlayışlı tavrı karşısında ezilmiştim. Üstelik Lucca'nın yaptığı terbiyesizlik aklıma geldikçe kendimi daha da suçlu hissettim. Ben Lucca'nın şımarık erkek çocuğu gibi ergence oyunlarıyla uğraşırken Lâl burada sancılar içinde beni bekliyordu. Keşke hiç gitmeseydim. "Benim için sizden daha önemli bir şey yok, anlayamadın mı bunu?" ❝Lâl❞ Valent'in endişesini anlayabiliyordum. Onu sakinleştirmek için çabalarken yangına körükle giden tavrı bana hiç yardımcı olmayan Perhide'me de kızamıyordum. Öncesinde yaşadığımız zor zamanları, düşük yaptığımda olanları bilmiyordu. Valent'in gereğinden de fazla endişelenip delirebileceğini hesaba katamazdı. Ama ben biliyordum. "Benim için sizden daha önemli bir şey yok, anlayamadın mı bunu?" İlgiyle bana bakan adamın öfkeli gözlerinde yanıp sönen endişeyi hissedebiliyordum. Yine aynı şeylerin yaşanmasından öylesine korkuyordu ki. Önceki bebeğimizi de tam bu dönemlerde kaybetmiştik. Şimdi bu aşırıya kaçan öfkesi daha iyi anlaşılabilir nitelikteydi. Elini tuttum usulca. Güven veren bir tebessümle başımı salladım. "Biliyorum. Ama arkadaşlarınla vakit geçirmek en doğal hakkın. Hem zaten önemli bir şey de yoktu, neden arayayım?" Suların durulmasına fırsat vermeyen Perhide Sultan ise durmaya pek niyetli değildi. Golünü atmaya devam ediyordu. "Ne yoktu kızım? Kıvranıp duruyordun, şimdi iyi misin?" Sıcak su torbasını gösterdi. "Bak, şunu koy biraz iyi gelir." "Yok, bebeğime zarar verir belki. Hem geçti, bir şeyim yok benim." Perhide'min söyledikleriyle yüzü allak bullak olan adam "Kalk, doktora gidiyoruz." dedikten sonra itiraza yer bırakmadan ekledi. "Hemen." "Ya, Valentino-" Benimle göz teması kuran adam otoriter bir biçimde yineledi. "Hemen, dedim." Başını yana çevirirken sinirle söylenerek odada geziniyordu. "Zaten Lucca'yla da bir daha görüşmeyeceğim." Meraka kapıldım. "Neden?" Birdenbire bu değişimine anlam verememiştim. Hoşuma gittiğini inkâr edecek değildim ama yine de garipti. Bir şey olduğu kesindi. Valent ise ser verip sır vermiyordu. Benimle göz göze gelmekten kaçınarak odada dolanmaya devam etti ve "Konuşma tarzı hoşuma gitmedi." diyerek kestirip attı. İşin peşini sorgulamama fırsat vermeden bana doğru yürüdü yeniden. "Hadi, sen kalk, hazırlan. Doktora gidiyoruz." Beni yumuşakça kolumdan tutup kalkmama yardım etti. Yeni bir sancıyla sarsılarak ayağa kalkarken Valent'le göz göze geldik. Yüzü endişeliydi. Bense bir şey olmamasını diliyordum. Tutunabileceğim tek şey, doktorun böyle şeylerin normal olduğunu söylemesiydi. Arabada yanımda oturan adamın yüzündeki endişeyi görebiliyordum. Bense soğukkanlı duruşumu koruyup onu sakinleştirmeye çalıştım. "Merak etme, geçti. Şuan ağrım sızım yok." Oysa ben de korkuyordum. Ama bu konuda Valent benden daha hassastı. Yeniden bir şey olursa kendini asla affetmeyeceğini biliyordum. Hem de hiç suçu olmadığı hâlde. Sırf bir akşam arkadaşlarıyla dışarı çıktı diye kendine kızacaktı. Rahatlatıcı sözüm üzerine başını sallamakla yetindi ama doktordan duymadan rahatlamayacağı kesindi. Hızlı bir şekilde hastaneye ulaştık. Doktorumuz biz gelene kadar Valent tarafından haberdar edilmişti bile. Bizi bekliyordu. Ultrasondan bebeğe baktı. O uzun uzun inceleme süresi bana yıllar gibi gelmişti. Nefesimi tutmuş doktorun söyleyeceklerini bekliyordum. Yüzünü bize dönüp "Her şey yolunda." dedi gülümseyerek. "Bir problem görünmüyor. Bebek gayet iyi." İkimiz de rahat bir nefes almıştık. Hele Valentino aldığı nefesi bırakırken yüzündeki rahatlamayı görmüştüm. Elimi tutuyordu. Ben de ona ben sana demiştim der gibi bakıp gülümsedim. Biraz daha bebeği inceleyen doktor bize döndü. "Kız olacağını biliyordunuz değil mi?" Başımı salladım. "Evet. Önceki doktorumuz büyük ihtimalle kız olduğunu söylemişti ama... Bir daha sormadık." "Evet, son anda bir sürpriz olmazsa -ki bu çok düşük bir ihtimal- kız olacak." Tüm hazırlıklarımızı ona göre yapmıştık. Birbirimize bakıp gülümsedik. Yeniden içim ısınmıştı. Valent de kızı olacağı için çok heyecanlıydı. İçimiz rahatlamış bir biçimde eve döndüğümüzde Perhide'm bizden haber beklediği için uyumamıştı, yazık. Ona her şeyin yolunda olduğunu söylediğimizde anca gidebildi. Odamıza çıktığımızda beni yatağa yatıran adam şefkatle üzerimi örttü. Alnıma bir öpücük kondurdu. "Bugün beni çok korkuttunuz." "Ama ben sana bir şey yok demiştim. Sen kendi kendine pimpiriklendin." "Bu sancılar önemli, Lâl. Ben de korktum hâliyle." "Bebek büyürken olabiliyormuş böyle şeyler ama." "Olsun." Omuz silkti. "Doktordan duyduk, rahatladık." Karnıma dokundu. "Gayet iyiymişsiniz." Gülümsedim. Valent'in bize bu kadar bağlı olması hoşuma gidiyordu hatta elimde olmasını istediğim tek şey bu bağlılıktı ve buna sahip olduğum için kendimi şanslı hissediyordum. Ama gece eve geldiğinden beri garip bir gerginlik vardı üzerinde. Birine öfkeli gibi. Ya da bir sorun var gibi. Bunun sebebini merak ettim. Lucca'yla ilgili olup olmadığını. Yada Lucca'yla neden görüşmekten vazgeçtiğini. Bazı tahminlerim vardı. Lucca'nın saçma bir davranışı ya da konuşması buna sebep olmuş olabilirdi. Ya da buna benzer şeyler. Çünkü akşam yemeğe gelen adam nerede ne konuşacağını bilemeyen bir adama benziyordu ve bu tahminlerim tam da onun yapabileceği şeylerdi. Ancak bunu doğrudan soramazdım. Valent'in öfkelenmesinden korktum. Yumuşak bir yüzle yanağını avuçladım. "Sen iyisin değil mi?" Gözlerini devirdi alayla. "Lâl, hamile olan ben değilim." "İyi olup olmadığını sormam için hamile mi olman gerekiyor Valentino?" Bu sözüm üzerine güldü adam. "Geldiğinden beri biraz keyifsiz görünüyorsun. Sorup seni de kızdırmak istemiyorum ama... Merak ediyorum, ne yapayım?" Bana uzun uzun baktıktan sonra "Sen bunları kafana takma." dedi çenemi okşarken. "Kısacası Lucca'yla biraz tartıştık. Önemli bir şey değil." "Tamam, benim için yeterli bir cevaptı." Konunun eksik kalan boşluklarını kafamda doldurmam hiç de zor olmamıştı. Bu yüzden üstelemedim. Yatağımızın boş tarafına dokundum. "Hadi, yanıma gelsene." Ceketini çıkaran adam başını salladı. Tişört ve eşofmanını giydikten sonra yanıma uzandı. Başımı göğsüne yasladım. Bir eli karnımda, diğeri saçlarımda geziniyordu. O saçlarımı okşamaya başladığı an ehlileşiyordum. Ellerim gövdesini okşarken uyuyakalmışım. Dünyanın en huzurlu uykusu. ... * YAZAR NOTU: Hi guys! 🌙 Yeni bölümümüzü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. Yorumlarınız benim için çok önemli, duygu ve düşüncelerinizi okuyarak motive oluyorum ve bu beni son derece mutlu ediyor. 😍 İstanbul'da yaşayanlar için, 28 Eylül Cumartesi günü Suadiye Penguen Kitabevi'nde imza günüm olacak. Halikarnas'ta Bir Gece'yi ve diğer kitaplarımı sizler için imzalayacağım. Kitap alma zorunluluğu yoktur, sadece beni görmek için bile gelebilirsiniz. İlk gelecek olanlara da minik sürprizlerim olacak. Günü yaklaşınca tekrar duyuracağım, her notunu okumayanlar gözden kaçırsın istemem. Evet, bölümümüze gelirsek, neler hissediyorsunuz? Buraya yazabilirsiniz. Yeni bölümde neler olacak sizce, ne hissediyorsunuz? Buraya yazabilirsiniz. Çok yakında KADEH'e ve NİKOLAİ MİLORADOV: Milyon Dolarlık Proje'ye devam ediyorum. Hikâyelerimi ve bölümleri Kitappad'e de koyacağım, Wattpad'e giremeyenler oradan okuyabilirsiniz. Instagram hesabımda da duyuracağım. Her neyse, duyurular bu kadar sanırım. ☘️ Sizleri çok sevdiğimi asla unutmayın. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! ❤️ ••• SOSYAL MEDYA HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI |
0% |