Yeni Üyelik
67.
Bölüm

☾ Rio'da Bir Gece | 65 | FİNAL

@buzlarkralicesi

-65-

2 YIL SONRA

❝Lâl❞

Birkaç adım geri gidip masanın müthiş düzenine baktım. Yüzüme geniş bir gülümseme yayıldı. Her şey hazır görünüyordu. Bugün kızımız Ada'nın doğum günüydü ve harika bir kutlama olmasını istiyordum. O henüz 2 yaşında olsa da hatıralarında, fotoğraflarda çok güzel bir doğum günü geçirmiş olduğunu görsün istiyordum.

Son kez masa örtüsünün kenarlarını düzelttikten sonra masaya tabakları getiren Nina'ya gülümsedim ve merdivenlerden yukarı çıkarken saatime baktım. Valentino da neredeyse gelirdi.

Son günlerde yoğun bir iş temposu olduğu için şikâyetçiydi ama bugün Lily'nin doğum günü olduğundan, ne olursa olsun erken geleceğini söylemişti. Gülümsedim. Rüya gibi bir adamla birlikteydim. Harika bir evliliğimiz vardı. Elbette arada pürüzler, tartışmalar oluyordu ama tuzu biberiydi bunlar. Hayatımızdaki ağırlıklardan kurtulduğumuzdan beri her şey beklediğimden güzel gidiyordu.

Valent'e gelince, o zaten bulutların üzerindeydi. Ben zamanla bebeğimiz olduğuna alışır, kızına olan ilgisi azalıp normale döner diye düşünsem de pek öyle olmadı. Dün gece uyumaya hazırlanırken pıtı pıtı ayaklarıyla odamıza gelen Ada Hanım bu gece babasıyla aşk tazeleyerek uyumayı uygun görmüştü. Aramıza yatıp uyuduğunda Valent'in yüzündeki sevgi görülmeye değerdi. E nasıl mutlu olmasın? Adamın iki aşkı da yanındaydı. Bunu düşünürken ister istemez bir gülücük yayıldı dudaklarıma. Kızına bağlılığı bende bu etkiyi yaratıyordu. Arada bir yalandan kıskanıyormuş gibi rol kessem de bana olan sevgisini her saniye hissettiren bir adama karşı ne kadar rol yapabilirdim ki? Hemen yelkenleri suya indiriveriyordum işte.

Odamıza çıkıp aynada kendime baktım. Vişne çürüğü hafif dekolteli ve uzun etekli tiril tiril bir elbise giymiştim. Bahar havasını yansıtıyordu. Saçlarım açıktı ama tepeden toplamaya karar verdim. Son kez makyajımı tazelerken zil çalmıştı. Valent gelmiş olmalıydı. Heyecanla aynadaki son hâlime baktıktan sonra hızlı adımlarım odanın dışını buldu. Merdivenlerden aşağı indiğimdeyse gelenin Valent olmaması üzerine heyecanım söndü. Kurye Nina'ya bir kutu bırakıp gitti.

Kapıyı kapatan Nina kutunun üzerine baktı ve sıradan bir şeymiş gibi "Wendy Hanım'ın Lily'ye hediyesi." diye açıkladı.

Başımı salladım. Bunu hep yapardı. Wendy buradan gittiğinden beri yine aynı Wendy'ydi. Bazen günübirlik bize uğrar, sonra yeniden dünya turuna devam ederdi. Bugünlerde de Malta Adası'nda olduğunu biliyorduk sadece. Bizimle öyle çok detay paylaşmazdı ama bol bol fotoğraf atar, görüntülü arar, hemen hemen her akşam yeğenine iyi geceler öpücüğü göndermeden uyumazdı. Canım Wendy'm.

Kalbi kırık bir aşk hikâyesinden çıktığını bildiğim arkadaşımın hayatında kimse olmamıştı. Bu gidişle olacağı da yoktu. Aynı şekilde Luigi'nin de hayatına kimseyi almadığını biliyorduk. Valent'den kaçmazdı. İkimizin de hâlâ bu ilişkinin düzelebileceğine inancı olsa da aradan iki yıl geçtiği için gitgide bu duygudan uzaklaşmaya başlamıştık. Çünkü Wendy geleceği günleri bile Luigi'nin burada olmadığı zamanlardan seçiyordu. Ne diyebilirdim ki? İç geçirdim.

İki dakika sonra iyi insan lafın üzerine aradı. Wendy görüntülü arıyordu. Bekletmeden hemen açtım. "Wendy!"

"Kızım nerelerdesiniz, arıyorum açmıyorsunuz."

"Asıl sen nerelerdesin kaçak kız? Bir gün İspanya'dasın, bir gün Malta Adaları'nda. Çat orada, çat burada, çat kapı arkasında!" Benim sözüm üzerine gözlerini devirip gülmüştü. "Yüzünü gören cennetlik valla."

İmalı bir biçimde beni süzen kız ise "Siz de görmeyeli pek bir güzelleşmişsiniz Lâl Hanım, yüzünüz parıl parıl parıldıyor maşallah." demekten kendini alıkoymadı. "Eniştem geldi mi?"

"Yok, daha gelmedi. Ama yoldadır, gelir şimdi."

Gözleri arar gibi etrafıma baktı. "Benim yeğenim nerede? Teyzesinin gülü nerede, hemen onu görmek istiyorum! Hemen! Bana bak Lâl, beni yeğenimden ayıramazsın tamam mı? O görüntülü aramamı da iki dakika geç açarak ne yaptığını anlamadım sanma! Hemen benim lokum suratlımı buraya getir, hemen!"

Katıla katıla gülerek "Tamam, tamam. Şimdi seni onun yanına götürüyorum." diyerek salona doğru yürümeye başladım.

"Hediyem geldi mi?"

"Geldi, geldi. Az önce kurye teslim etti."

"Çok güzel."

Salona girdiğimde Lily büyük salonun ortasında kendisine kurulmuş olan korunaklı oyun alanında oynarken köpeğimiz Max de bir köşede onu seyrediyordu. Arada bir de birlikte oynuyorlardı. "Kızım bak, Wendy teyzen seni görmek istiyor." Kamerayı birbirilerini görebilecekleri şekilde çevirdim.

Ada ise Wendy'nin yüzünü görür görmez heyecanla mavi gözleri ışıldarken el sallamaya başladı. Wendy ona methiyeler düzüyordu. "Teyzesinin gülü! Lokum suratlısı! Senin o poğaça yanaklarını yerim ben, yerim!" Ada'nın ısırmalık yanaklarını görünce benim gibi Wendy de kendini tutamıyordu. Şimdi burada olsaydı kesin öpe öpe bitirmişti.

Merakla Wendy'ye döndüm yeniden. "Ne aldın?"

Gururla böbürlenerek yanıt verdi çılgın arkadaşım. "Elbette bir kızın olmazsa olmazı, Barbie evi."

Gözlerimi devirerek güldüm. "Wendy."

"Ne? Daha 2 yaşındaki çocuğa çilekli lipgloss alacak hâlim yoktu ya. O kadar da sorumsuz bir yetişkin değilim!"

Söylediklerine gülmeye devam ettim. "Beni gülmekten gebertiyorsun, Wendy."

"Hadi, hadi oyalama beni. Akşam yatmadan önce Lily'yi yine arayacağım. Nina'yı tembihle, ben aramadan uyutmasın çocuğu. Geç saatte aramam zaten. Öptüm."

"Tamam, görüşürüz." Yüzümde neşeli bir tebessüm bırakarak kapattı telefonu arkadaşım. Onu özlüyordum. Her fırsatta yanıma gelse de bu onu özlememe engel değildi. Birlikte geçirdiğimiz zamanları, aynı evde, aynı şehirde kaldığımız dönemleri özlüyordum. Buna engel olamazdım.

Telefonu kapattıktan sonra Lily'yi kucaklayıp odasına götürdüm. "Benim güzel kızım, seni doğum günün için güzelce bir süsleyelim. Baban geldiğinde ne güzel olmuş benim kızım desin." Gözlerimi devirerek ekledim. "Hem Wendy teyzen hep ne der, bir kadın her zaman bakımlı olmalı. Buraya gelince sana bildiği her şeyi öğreteceğine eminim." Ya da öğretmese daha mı iyi olurdu? Bilemedim. Güldüm bu düşündüklerime.

Odasında özel bir askıda olan beyaz tüllü elbisesini çıkarıp giydirdim. Birlikte zevkle şarkılar şakıyarak güzel vakit geçirirken zil çaldı. Bu kez Valent'in geldiğine neredeyse emindim. Bu yüzden heyecanla "Babamız geldi!" dedim ve baba lafını duyar duymaz ellerini çırpan Ada'yı kucağıma alıp odadan çıktım. Kucağımda kızım olduğu için o kadar hızlı inemesem de gözlerim kapıda kimin olduğunu arıyordu. Valentino, Luigi ve Pietro'yla gelmişti. Nihayet.

Kucağımdaki Ada, babasını gördüğü an eliyle gel gel işareti yaparak heyecanla seslenmeye başladı. "Baba! Babba!"

Onu görür görmez düz yüz ifadesi neşeyle dolan Valent ise "Kızım! Prensesim!" dedi ve bana döndü. Merdivenlerden iner inmez kollarına aldı bizi. "Hayatım, geciktiğim için üzgünüm."

"Merak ettim. Nerede kaldın?"

"İşler uzayınca geç kaldık. Ama en hızlı şekilde gelmeye çalıştık."

Pietro suçlayıcı bir biçimde başını sallarken "Yolda öyle hızlı geldik ki onun yüzünden kaza yapacağız sandım." diyerek kuzenini bana şikâyet ediyordu.

"Valentino, tamam gecikmeyin dedim ama canınızı da tehlikeye atın demedim." İçeri buyur ettim hemen kapıda kalan Luigi ve Pietro'yu. "Hadi içeri geçin."

"Üzgünüm ama kızımın doğum günü kutlamasını kaçıramazdım."

Yalandan takılarak "Sizin sefil canınız umurumda değil diyorsun yani." diye söylendi Pietro.

Onlar didişirken salona geldiğimizde Ada'yı yere bıraktım. Valentino onun beyaz tüllü elbisesini görünce bana döndü.

"Nasıl, beğendin mi babası? Bugün doğum günü diye giydirdik, süsledik kızını. Saçlarını da taradık bak, lüle lüle oldu." Altın sarısıyla karamel arasında değişik bir saç rengi vardı ve gariptir ki taradığımızda lüle lüle oluyordu saçları.

Valentino ise "Bu nedir?" diye sordu Lily'nin kıyafetini işaret ederek.

"Ne olacak, elbise işte."

"Bu elbise değil, bebeğim." Gözlerini devirdi. "Benim kızıma gelinlik giydirip ne yapmaya çalışıyorsun acaba? Amacın küçük yaşta beynine evlenmeyi kodlamak mı?"

Gülmemek için kendimi zor tutarken "Ne?" diye sordum. Şok olmuştum. O ciddi yüz ifadesiyle bunu söylerken bile ciddiye alamıyordum çünkü gerçekten çok komikti.

"Kızıma gelinlik giydirip aklını bulandırma lütfen. Çıkar şunu."

Tatlı tatlı kızan adama alt dudağımı ısırarak baktım. Luigi ve Pietro'yla göz göze geldiğimizde Pietro'yla eş zamanlı kaşlarımız havalandı. Gözlerim hayretle büyümüştü. "Ama sen her geçen gün kotayı aşarak beni şaşırtıyorsun Valentino. Seninle ne yapacağımızı bilmiyorum. Vallahi bak." derken tatlı kıskançlığına gülmekle meşguldüm. Hayır, çatlasa da patlasa da kızının bir gün yuvadan uçacağı gerçeğini kabullenemediği gibi her geçen gün daha da kıskanç hareketlerde bulunuyordu. Cidden komikti.

"Ne varmış hâlimde? Kızımın hep benimle olmasını istemek anormal bir şey mi?"

"Şuan için normal. Ama otuz sene sonra da aynı şeyi yaparsan oğluna âşık toksik annelerden farkın olmaz bak benden söylemesi. Çok korkuyorum vallahi kızını Kız Kulesi'ne kapatacaksın diye." Yanımıza gelen Nina'ya kucağıma aldığım Lily'yi verdim. "O pembe elbisesi var ya, şeker pembesi olan, onu giydirelim mi?" diyerek gönderdim onları. Sonra onlar giderken alaycı bir bakışla "Siz uygun görür müsünüz baba hazretleri? Giydirelim mi şeker pembesi kıyafetini?" diye sordum.

Beni yargılayan bakışlarla başını iki yana salladı Valentino. "Dalga geçmen hiç hoş değil. Kızım o benim, her şeyim. Elbette her zaman yanı başımda olmasını isteyeceğim. Ondan ve senden uzak kalmayı düşünemem bile." Bunu söylerken bana bir adım yaklaşmış, beni kollarına almıştı bile. Çenesini alnıma dayarken fısıldadı. "Seni çok özledim." Kollarını ayırdığında ilgiyle yüzüme baktı. "Nasılsın? Bugün çok yoruldun mu?"

"İyiyim ya, Perhide'mle Nina her şeyi hâlletti. Bana bir şey bırakmadılar. Perhide'm bir yemekler yaptı ki sorma."

"Sabah hâlsizdin biraz. Geçti mi?"

"Geçti, geçti."

Bunu duyduğuna memnun olan adam alnıma bir öpücük kondurdu. "Son günlerde işler o kadar yoğundu ki sizi çok özledim. Bu hafta sonu bir tatil yapalım. Bir yerlere gidelim, ne dersin?"

Heyecanla gözlerim büyürken "Gerçekten mi?" diye sordum. Gülerek başını salladığında sevincimi gizleyemedim. Başımı yana yatırdım. "Olur."

O sırada telefonuma peş peşe mesajlar geldi. Masadan alıp baktığımda "Hah, Wendy'den bir sürü fotoğraf gelmiş yine." Bakışlarım Valent'e döndü. "Lily'ye aldığı doğum günü hediyesi geldi sizden önce. Barbie evi almış."

"Ne hoş."

Biz aramızda konuşup telefondaki fotoğraflarına bakarken Luigi de ilgiyle fotoğraflarda göz gezdiriyordu. Yüzünde tatlı bir tebessüm, bir hasret var gibiydi. "O nasıl, iyi mi?" diye sordu.

Luigi'ye döndü bakışlarım. "İyi, sizden önce görüntülü aradı Lily'yi görmek için. Gayet iyi görünüyordu."

"Sevindim."

Aramızda bir sessizlik oluştuğu sırada Nina kucağında üstünü değiştirdiği Lily ile yeniden salona teşrif etti. Sevinçle "Benim güzel kızım pembeler içinde ne de güzel olmuş! Prensesim benim!" diyerek sevdim onu.

Nina'nın kucağından özlemle alan Valentino hemen yanaklarından öptü ve kokusunu içine çekti. "Kızımı çok özledim ben. Bu hafta sonu bizi onunla kimse ayıramaz."

Sahte bir kıskanma ifadesiyle "Ben bile mi?" diye sorarken Luigi ve Pietro çoktan yemek masasına oturmuşlardı bile.

O her zamanki iç gıcıklayıcı sesiyle kulağıma uzanan adam ise "Senden beni kimse ayıramaz." diye mırıldandı. "Özellikle bu gece seninle ilgili çok özel planlarım var."

Başımı öne eğerek güldüm. "Çocuk var kucağında, terbiyesiz."

Kaşları havalandı. "Sen kaşındın."

Işıldayan gözlerimle "Asıl benim seninle bu gece çok özel planlarım var Valentino Riccardo." diyerek üstünlük kurar gibi baktım yüzüne.

"Ne hoş." Dudakları kıvrıldı. "Neymiş o?"

"Akşam öğrenirsin."

Valent merakını gizlemese de ser verip sır vermeyeceğimi biliyordu. Masaya oturup yemeğimizi yedik. Akşama doğru henüz hava kararmamışken Lily'nin oyun evinden arkadaşları geldi, onlar birlikte eğlenirken biz de aileler olarak güzel bir davet düzenlemiştik. Bir şeyler içtik, sohbet ettik.

Lily arkadaşlarıyla olmaktan mutluydu. Çok sosyal bir çocuktu. Eğlenmeyi seviyordu. Konuşkandı. Henüz çok güzel konuşamasa da dilinden düşmeyen kelimenin baba olduğunu tahmin etmeyen yoktur. Tam bir babacıydı hanımefendi. Ama biz de evde yalnız kaldığımızda öyle güzel eğleniyorduk ki. Birlikte yapboz yapıyorduk, ona yeni şarkılar öğretiyordum, masal okuyordum, köpeğimiz Max'le bahçede yürüyüşe çıkıyorduk. Daha şimdiden küçük parmaklarını piyanonun üzerinde gezdirip şarkılar söylüyordum ona. Büyüyünce ilgi duyarsa ona piyano çalmayı da öğretecektim. Gerçekten arkadaşımı doğurmuş gibiydim. Çocukça eğleniyorduk.

Boş kalan vakitlerimde ise Türkiye'den danışanlarıma online terapi veriyordum. Canım istediğinde ara ara yeni besteler ve şarkılarla ilgileniyordum ve bu beni doyuruyordu ama eskisi kadar sık değildi. Zaten turnelere ve konserlere gitmek şuan için zordu. Belki Lily biraz daha büyürse olabilirdi diyordum ama... Belki.

Tüm davetliler memnuniyetle ayrıldıklarında yine biz bize kalmıştık. Luigi salonda Lily'yle oynuyordu. Aralarında sıcak bir bağ vardı. Buzdolabı Luigi'yi böyle görmek biraz garipti ama Lily de onu öyle seviyordu ki. Babası olmadığında en popüler kişi oydu, hemen boynuna atlıyordu. Luigi'nin ona sevgiyle bakışı inanılmazdı. Birlikte legolardan ev yaptıklarını görünce duvara yaslanıp zevkle onları izledim.

Yanıma gelen Valentino "Ne kadar güzel anlaşıyorlar değil mi?" derken omuzlarımı kavramıştı yumuşakça.

Bense Luigi Efendi'ye laf sokma huyumdan bir türlü vaz geçemediğim için "Eh, Lily onun zekâ yaşına daha uygun bir arkadaş ya, ondandır." yanıtını verdim.

Güldü Valentino. Laf soksam da, didişsek de Luigi de dâhil olmak üzere bu ailenin her üyesine büyük bir bağla bağlıydım. Birimizden birine bir şey olsa diğerimiz yaşayamazdı. Luigi'nin başına bir şey gelse üzülecek ilk kişi olacağımı Valent de çok iyi bildiğinden ona takılmalarımı zevkle izliyordu. İlk zamanlardan beri epey yol kat etmiştik. Aile olmayı birbirimize sahip çıkarak öğrenmiştik.

Luigi ve Pietro da izin isteyip gittiklerinde baş başa kaldık. Sofrayı topladıktan sonra yorulduğu için hemen odasına geçen Perhide'min ardından Nina'yı da gönderdim. Bugün çok yorulmuşlardı. Lily Hanım da hoplayıp zıplayıp kurtlarını döktüğü için hafif uyukluyordu. Koltukta sızarken onu götürüp üstünü değiştirdim. Usulca yatağına yatırdığımızda bir süre yanı başında uyurken seyrettik.

Usulca saçlarını okşayan Valentino "İşteyken onu öyle çok özlüyorum ki toplantının ortasında kaçıp eve gelmek istiyorum. Normal mi?" diye sordu yüzüme bakarak.

Komik bulduğum için güldüm. Tam adamına soruyordu. "Biz de senden uzak kaldığımızda öyle hissediyoruz babası." Ama yavaş yavaş tatlı dille ona kızının bir gün büyüyüp yuvadan uçacağını alıştırmam gerektiğinin de farkındaydım. "Tabii ki Liliana senin ilk göz ağrın, böyle hissetmen normal ama... Sen yine de bir gün büyüyüp bizi sıkıcı bulacağına, kendi hayatına gideceğine yavaş yavaş alışsan iyi edersin. Yani tabii bu elbette illa ki evlenmek olmayabilir. Mesela üniversite için, iş için gidecek."

"Gitmese olmaz mı?" Gerçekleri söylediğimin farkında olan adam, kızının küçük elini okşarken iç geçirdi. "Buna nasıl alışabilirim bilmiyorum, Lâl. Bu tıpkı senin yanımda olmama ihtimalin gibi bir şey."

Tebessümüme gizlenmiş umuda sarıldım. "Öyle deme. Lily gittiğinde yalnız olmayacaksın ki. Ben hep senin yanında olacağım. Hatta belki sen baş başa kalmamızdan daha çok zevk alan taraf olacaksın." Esrarengiz bakışlarımdaki davetkârlığı sezen adam mesajı almıştı.

Usulca yatağın yanında doğrularak bana yürüdü. "Öyle mi dersin, mia bella?" Bana attığı her adımla geri geri yürüdüm. Beni duvara yasladığında ise aramızdaki mesafe sıfırdı. Gözlerime baktı. "Seninle baş başa olmaktan asla sıkılmam, bunu biliyorsun."

Alt dudağımı ısırdım utangaçça. Tam dudaklarıma uzandığında bakışlarımla uyuyan kızımızı hatırlattım. "Çocuk uyanacak şimdi."

"Haklısın." Geri çekilip kısa sürede beni kucağına aldı ve odamıza götürdü. Yatağa sırtüstü yatırdığında diliyle nemlendirdiği dudakları boynumda gezinirken homurdandı. "Sana bu gece özel planlarım olduğunu söylemiştim."

Elleri vişne çürüğü elbisemin askılarına uzandığında dudakları askıların terk ettiği omuzlarımda gezinmeye başladı. Hâlâ onun dudaklarının vücudumun üzerindeki her hareketinde kalbim ağzıma geliyordu. Uzanıp sabırsızca eteklerimi topladı ve kalçama kadar vücudumu çıplak bıraktı. Parmakları el çabukluğuyla iç çamaşırımı bacaklarımın arasından aşağıya indirirken bir eli çıplak kalan üçgenimin üzerindeydi.

Bu hafta yoğun olduğu için birbirimizden çok uzak kalmıştık. İkimiz de özlemle kavruluyorduk. Yattığım yerde doğrulup yüzünü ellerimin arasına aldım ve kulağına fısıldadım. "Seni çok özledim."

Dudakları tembel ve sabırsız hamlelerle boynumu emerken "Senden farklı olduğumu mu sanıyorsun?" diye homurdandı ve iç geçirdi. Kokumu içine çekerken leziz bir yemeği tadıyor gibi ses çıkardı. "Hımmm..."

Eğilip çıplak kalması için yardımcı oldum. Önce gömleğinin düğmelerini usulca çözmeye çalıştım ancak buna ayırdığım zamana dayanamayan adam parmaklarımı kavrayıp uzaklaştırdı ve gömleğini hızla yırtıp çıkardı. Kopan düğmelerin yatağa yayılmasıyla ilgilenmiyordu. İlgilendiği tek şey aralıksızca baktığı dudaklarımdı. Beni her saniye karşı konulamaz görmesi yeniden kızarmama sebep oldu. Kemerini çözüp pantolonundan kurtardım onu.

Belimde kırışıp katlanmış duran vişne çürüğü elbisemi sakince başımdan çıkarıp kurtardığında üstümdeki iç çamaşırı hariç çıplak kalmama sebep oldu. Yıllardır bunu yapmıyormuş gibi bir özlemle göğüslerimin arasından aşağı inen dili göbeğimde duraksadı. Dizlerinin üzerinde yükselip ilerledi ve kalçalarımı kavrayıp kendine yaklaştırdı. Avuçları kalçamdan yukarı, sırtıma çıktıktan sonra göğüslerimi kavradığında dudakları göğüslerimin hemen altındaki yerde oyalanıyordu. Hızlı nefes alışverişlerini bedenimin üzerinde hissederken heyecanım yükseliyor, kalp atışlarım hızlanıyordu.

Sağ avcu bacaklarımın arasına girdiğinde ıslaklığımı avuçladı. Parmaklarını kadınlığımın sulanmış katmanlarına daldırmaktan bir an bile çekinmedi. O kadar hazırdım ki. Dokunuşlarının oradaki varlığı üçgenimde başlayıp bacaklarıma kadar yayılan bir karıncalanmaya sebep oluyordu. Parmaklarının içime sızıp yaptığı masaja benzer oval hareketleriyle elektriklenip kendimden geçerken başımı yastığa koydum ve bu tatlı işkencenin son bulmasını çaresizce bekledim. İçimdeki yaramaz kız bunun sonsuza dek sürmesini istese de öyle değilmiş gibi davrandım. Ancak inlemelerim beni yalancı çıkarmaya bayılıyordu. "Ah... Valent!" Bir elim uzanıp kollarından birine sarıldığında üzerime çıktı.

Bacaklarımı ayırıp ortasına kurulduğunda az önce parmaklarının karşı konulmaz dokunuşlarla bezediği yeri şimdi sertliği doldurmaya hazırlanıyordu. Sabırsızlığını dizginlemeye çalışarak kontrollü bir biçimde içime girdi. Onun vücudumun herhangi bir zerresinde varlığını sürdürmesi, içime sızması, hareket etmesi, bedenimdeki hâkimiyetini sürdürmesi bedenimdeki kaslardan daha fazlasını harekete geçiriyordu. Hızla atan kalbim, içimdeki gitgelli hareketleriyle hüküm süren varlığına ihtiyaç duyuyordu.

Ellerimi beline sardığımda bacaklarımı kalçasına sarmıştım bile. Beni hafifçe kaldırıp içime daha derinden girmesine izin verdim. O his bitmek bilmedi. Yaşattığı his bir saniye sürmüş gibi damağımda kalırken tatlı işkencenin bitmek bilmemesi acıyı zevke buluyordu. Üzerimdeki hareketleri hızlanırken gözlerindeki şehvet karartılarıyla nefesimi tuttum.

Kontrolün onda olması güzeldi. Uçan bir balonla seyahat ediyormuşum gibi. Ancak kontrolün bende olması için aynı şeyi söyleyemezdim. Valentino bunun hız trenindeymiş gibi hissettirdiğini söylüyordu. Bu yüzden onu biraz hız trenine bindirmek istedim ve ani bir kararla üste çıktım.

Onun içimdeki hareketlerini hızlı olduğu kadar daha derinlerimde hissetmek için kendimi olabildiğince ittim. Valent'in heyecanlı solumaları eşliğinde kalçalarımı avuçlarıyla yönlendirmesine izin verdim. Ellerim sert gövdesinde birleşirken hâlâ onun dağılmış saçlarına, zevkle ve heyecanla kasılan yüzüne bakıyordum. O mutluluğu görebilmek her şeye değerdi.

Doyumu gökyüzündeymiş gibi zirvede hissederken bedenimi yatağın onun yanındaki boş tarafa serbestçe bıraktım. Bakışlarım tavanı bulurken onun kollarını bana sarışını hissettim. Başım güvenle göğsünde dakikalarca dinlendi. Bana bu kadar güzel bir aile verdiği için bu adama nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyordum. İçinde gram şüphe olmadan yaşamanın verdiği rahatlık, sevilmenin yaşattığı hafiflik öyle paha biçilemezdi ki.

Uyuyan adamı yatakta bırakıp kalktım ve duşa girdim. Çıktığımda kısık gözleri odanın etrafında dolaşıyordu. Beni görünce elleri başının altında birleşirken yüzünde rahat ve dinlenmiş bir ifade vardı.

Sessizce saçlarımı kuruturken heyecanlıydım. Üzerimi değiştirdim. Valentino yüz ifademden bir şeyler olduğunu anlamış gibiydi ama bir şey söylemedi. Sanırım anlatmamı bekliyordu. Benim konuşmaya niyetim olmadığını anladıktan birkaç dakika sonra iç geçirdi ve yatakta oturur vaziyette doğruldu. "Evet, Lâl Riccardo, seni dinliyorum."

Aynada saçlarımı tararken yansımasına baktım. "Ne?" Bilmiyormuş gibi davranmamın bir faydası yoktu çünkü o her şeyi anlıyordu. "Sadece... Lily'nin doğumu geldi aklıma. O gün bana bir şey söylemiştin hatırlıyor musun?"

"Ne gibi bir şey?"

"Yeni bir çocuk için aynı fikirde olmadığını."

"Evet." Sırtını yatağa yaslarken gözleri önünde ve sonra odada gezindi düşünür gibi. "Yeni bir bebek istemiyorum." Kesin bir dille söylemişti bunu.

Sıradan bir ifadeyle saçlarımı tararken "Hâlâ aynı fikirde misin merak ettim doğrusu." deyiverdim öyle.

"Neden bana bunları soruyorsun?"

Omuz silktim. "Bilmem. Belki de senin gözünde aramızdaki aşkın bittiğini düşünüyorumdur. O yüzden benden yeni bir bebek istemiyorsun, olamaz mı?" Elbette böyle düşünmüyordum ama adamın ağzından baklayı çıkarmak için oltayı atmam gerekiyordu.

"Ne?"

Omuz silktim. "Sonuçta erkeklerde aşk bitince ailelerini büyütmek istemezler. Artık bana eskisi gibi âşık olmayabilirsin." Yüzümde mahzun bir ifade vardı.

"Sen ciddi misin?" Gözleri kısıldı adamın. "Ne saçmalıyorsun sen? Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?" Benim onu yanıtsız bırakmam üzerine iç geçirerek açıkladı. "O gün yanı başımda o kadar acı çektin ki yeni bir bebek istemenin bencillik olduğunu düşündüm. Bir daha aynı acıları yaşamanı görmeye dayanamazdım."

"Peki, ben o acıları yaşamaya hazırsam?"

Soran bakışları bana bakarken hiçbir şey anlamamış gibiydi. "Söylediklerinden hiçbir şey anlamadım."

Saçlarımı at kuyruğu bağladıktan sonra yanına gidip ayakucuna oturdum. "Yani diyorum ki... Madem yeni bir bebek istemiyorsun-"

Başını iki yana sallayarak "Ben o anlamda söylemedim." dedi dürüstçe. Öte yandan merakla kaşları çatıldı. "Hem şimdi bunları neden konuşuyoruz ki? Henüz çok erken. Kızımız küçük."

Kaşlarım havalandı sahte bir darılma ifadesiyle. "Ya, demek öyle." Aşağı yukarı usulca salladım başımı. "Madem istemiyorsun, o zaman biz de gidiyoruz Valentino Riccardo." Yataktan kalktım ve bilinçli olarak banyoya doğru yürüdüm.

"Ne? Ne gitmesinden bahsediyorsun Lâl, anlamıyorum." Ne olduğunu anlamayan adam tetikte gibi yerinden doğrulurken "Lily'yi de alıp nereye gitmeyi düşünüyorsun ki? Onunla ne alakası var?" diye sordu.

Beyefendinin götünün tutuştuğundan tam olarak emin olduğumda açık banyo kapısının eşiğinde merakla bana bakan adamın yanına yürüdüm. Elimdeki kutuyu uzatmadan önce "Lily'den bahsettiğimi kim söyledi ki? Biz gidiyoruz dedim." yanıtını verdim imayla.

Normalde her konuda zekâ küpü olan adam konu bu olunca mel mel bakıyordu. Elimdeki kutunun kapağını açıp ona uzattım. Kaşları çatılan adam merakla kutuya bakarken şoka uğradı. İçinde önceden yaptığım gebelik testi duruyordu. Çift çizgi.

Şaşkın bakışları yumuşarken "Bu... B-Bu..." diye sayıkladı adam. "Lâl, bu... Düşündüğüm şey mi? Yani çift çizgi tam olarak-"

Gülen gözlerimle başımı salladım. "Evet, Valentino Riccardo. Kızımıza kardeş geliyor demek oluyor bu." Sevinçle gülerken "Hamileyim." dedim. Hayretle bana bakarken ne kadar şaşırdığını ve sevindiğini görsem de ona takılmadan edemedim. "Ha ama istemiyorum dersen biz gideriz yani."

Yalandan arkamı dönüp gider gibi yaparken arkamdan sarılıp kucakladı, beni kendine döndürdü ve havaya kaldırdı adam. "Ne saçmaladığının farkında mısın?" Neşe ve hayret karışımı "Lâl, sen bana nasıl bir haber verdiğinin farkında mısın?" derken dili tutulmuş, ambale olmuş gibiydi. Beni yere indirip sarıldığında "Bir bebeğimiz daha oluyor."

"Evet." Güldüm. "Şüpheleniyordum, sabah test yaptım. Pozitif çıktı."

Mutluluğu katlanarak artan adam yüzümü ellerinin arasına alıp gözlerime baktı. "İnanamıyorum, Lâl... Sen..." Hâlâ sevinçli olduğu kadar şaşkındı da. "Sen bana demiştin ki en az beş sene-"

Başımı salladım ve "Evet." diyerek doğruladım söylediklerini. "En az beş sene geçtikten sonra ikinci çocuğu düşünürüz demiştim ama bunun ne önemi var ki? Bu tatlı sürpriz-"

"Kesinlikle, Lâl. Bu... Bu benim için en tatlı sürpriz." Başımı göğsüne yasladı ve saçlarımdan öptü. "Bebeğimiz olacak. Yeniden."

Kollarından ayrıldım ve yüzüne bakarken omuz silktim. "Hem kim bilir, belki de bu kez erkek olur."

"Ne olacağı umurumda mı sanıyorsun?" Heyecanı yüzünden okunan adamın eli karnıma gitti. "Burada bize ait bir bebek daha var. Tanrım... Bu..." Ne söyleyeceğini bilemez hâlde gözlerini kapattı. "Ne diyeceğimi bilemiyorum, Lâl. Beni yeniden ne kadar mutlu ettiğini bilemezsin."

Gözlerini yeniden açtığında duygulandığını ve kirpiklerinin ıslandığını görebiliyordum. Sağ elim yanağını avuçladı. "Valentino... Benim hisli kocam." Gözlerine baktım usulca. "Valentino, gerçekten sevindin değil mi? Yani kalbimi kırmamak için böyle yapmıyorsun."

Bir adım geri atıp şaşkınca bana baktı. "Sen aklını mı kaçırdın? Ne kadar sevindiğimi göremiyor musun?" Yüzüme sarılan parmakları yanaklarımı okşarken ışıldayan gözleri yüzümü ezberledi. "Senden sayısız çocuğum olsun isterken bunu bana nasıl sorabilirsin?"

"Ama Lily'nin doğumundan sonra doğru düzgün çocuk istediğinden bahsetmemiştin. Belki bu sürpriz seni o kadar da sevindirmez diye ben-"

"Çok istiyorum, Lâl. Sadece senin için endişelendiğim o günü unutamıyorum. Sonuçta bu bebekleri sen dünyaya getiriyorsun. Benim bunu senden istemeye hakkım yoktu. Kızımız ve sen bana yetersiniz diye düşünüyordum ama sen..." Başını iki yana salladı minnettarca kirpikleri hâlâ ıslakken. "Sen bana dünyaları verdin."

"Senin bana mutlu bir aile verdiğin gibi, Valentino Riccardo." Ona sarıldım. "Sen her şeyin en güzelini, en iyisini hak ediyorsun."

"Zaten her şeyin en iyisine ve en güzeline sahibim." derken kollarımdan ayrılmış yüzüme bakıyordu. Gözleri gözlerime kilitlenmişken burun burunaydık. "Bana bu güzel aileyi verdiğin için sana teşekkür ederim, Lâl. Varlığınla hayatımı taçlandırdığın için sonsuz teşekkürler." Burnunu burnuma sürttü.

Peri masalı gibi süren hayatımıza yeni bir meleğin konuk olacağı haberi ailemizi büyütüp mutlu ederken sevdiğim adamın kollarındaydım. Ait olduğum yerde.

Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar diyorlar ya masallarda. Belki de mesele sonsuza dek mutlu yaşamak değildi de sonsuza dek birlikte olabilmekti.

...

*

YAZAR NOTU: Hi guys! 🌙 Bu notu yazmaktan öyle kaçtım ki size anlatamam. Belki kaçarsam finalden de kaçarım diye düşündüm. Bu final bölümünü yayınlamak benim için de zordu. Her ne kadar mutlu son olsa da. Öncelikle bu bölümü başından beri Halikarnas'ta Bir Gece'yi okuyan, takip eden, keşfeden, destek olan tüm canımın içi okurlarıma, Halikarnas delilerine armağan ediyorum. 🎁 Umarım diğer hikâyelerimde de hep birlikte oluruz çünkü seveceğiniz yeni hikâyeler yazmaya devam ediyorum ve edeceğim.

Kısa bir not paylaşmak istiyorum, İstanbul'da yaşayanlar, 28 Eylül Cumartesi günü Suadiye Penguen Kitabevi'nde olacağım. Gelmek isteyen herkesi davet ediyorum. Kitap alan, almayan, alacak olan, alacak olmayan, beni görmek isteyen, sohbet etmek isteyen tüm okurlarımı bekliyor olacağım. Şimdiden gelecek olanlara sürprizlerim var diyerek çok öpüyorum.

Gelelim Halikarnas'ta Bir Gece'ye... Size bu notta açıklamam gereken bazı şeyler var. Öncelikle bu kitabın iki finali var, birincisi buydu. Ve bana sorarsanız Halikarnas'ta Bir Gece'nin final bölümü benim için bu bölümdür. Ancak böyle bir kitabın mutlu sondan çok mutsuz sonu kaldıracağını düşünen realist ve mutsuz sonu yakıştıran okurlarım da oldu. Bu yüzden haftalardır size mutlu soncuları da mutsuz soncuları da memnun edecek bir final yapacağım demiştim. İnteraktif hikâyelerdeki gibi düşünün, seçeneklerinize göre alternatif bir sona gidiyoruz. Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi. Benim için bu bölüm finaldi, tekrar ediyorum. Ama mutsuz son severler için de bir final bölümü yazdım, yazarken de ağladım. Hatta o kadar ağladım ki bir daha dönüp okuyabileceğimi bile sanmıyorum. Nasıl yayınlarım onu da bilmiyorum. Allah bana yardımcı olsun. Hazır hissettiğimde o bölümü de yayınlayacağım. Ama son kez söylemeyi bir borç bilirim, Halikarnas'ta Bir Gece'nin final bölümü benim için bu bölümdür. Nokta. Benim gibi bu kitaba mutlu sonu layık görenler sonraki final bölümüne bakmasın. 🥹 Lâlentino çiftimiz böyle hafızalara kazınsın. 🥹🥹

Son kez final bölümümüzü nasıl buldunuz, buraya yazabilirsiniz. Beklediğiniz türden bir final miydi? Ya da siz nasıl bir final hayal etmiştiniz? Buraya yazabilirsiniz.

Başından beri yanımda olan, sonradan katılan, destek olan, arkadaşlarına tavsiye eden ve her anlamda yanımda olan siz tüm okurlarıma sonsuz teşekkürlerimi sunmak istiyorum. İyi ki varsınız. 🩷 Ve umarım var olmaya devam edersiniz. 💖

Ben hız kesmeden diğer kitaplarımla devam edeceğim. Dileyen, kalemimi beğenen herkes kendi zevkine göre kitaplarımdan birini okumaya devam edebilir. Özellikle gündemde olan kitaplarımdan bahsetmem gerekirse Halikarnas'ta Bir Gece'yi sevenler kitabımızın kötü adamı Nikolai Miloradov'un hikâyesine bakabilirler. 💚 Profilimde bulabilirsiniz NİKOLAİ MİLORADOV: Milyon Dolarlık Proje kitabımı. Her Perşembe yeni bölümü sizlerle olacak.

Halikarnas'ta Bir Gece gibi eksantrik, farklı akıcı ve sürükleyici bir hikâye arayanlar için de son zamanlarda hızla yükselişe geçen KADEH kitabımı tavsiye edebilirim. Yarından itibaren her Çarşamba yeni bölümleri sizlerle olacak.

Final konuşması olduğu için de hiçbir şeyi unutmamaya çalışıyorum. O yüzden affınıza sığınıyorum. Unuttuğum bir şeyler varsa ya da sorularınız olursa yorumlara yazabilirsiniz. Ben hepsini yanıtlamaya çalışırım. ❤️

Son olarak yeni hikâyelerimden Siyah Yıldızlar'a ve KUTU'ya da göz atabilirsiniz. Sanırım söyleyeceklerim bu kadar. Siyah Yıldızlar kafa yormayacak çerezlik bir kitap, dinlenmek için tercih edebileceğiniz türden. KUTU daha çok beyin yakan, tek mekânda geçen ve gizemlerle dolu bir kitap. Yine sanırım HBG severlerin ve onun dışında gizem gerilim ya da polisiye severlerin beğenebileceği türden bir kitap.

Açıkçası Halikarnas'ta Bir Gece bitti diye kendinizi boşlukta hissetmenizi, ben şimdi ne okuyacağım diye boşluğa düşmenizi hiç istemem çünkü ben de öyle hissediyorum. Dile kolay, 4 yıl. Alışmıştım. Biraz zor olacak ama âşık olacağınız yeni hikâyeler yazmaya, yeni hayatlara konuk olmaya devam diyelim ve yolumuza devam edelim. Beni Instagram'dan takip ederseniz tüm yeni haberlerden en hızlı şekilde haberdar olursunuz. Ve birlikte eğleniriz. 😍 Orası biraz eğlenceli. 💥 Hem Halikarnas'ta Bir Gece kitap çekilişi yapmayı da düşünüyorum, o yüzden oradan takip etmeniz sizin açınızdan iyi olur. Şimdilik sizlere veda etmek üzere söylüyorum. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! ❤️

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
Twitter: @buzdanjuliet
YouTube: Gülay Sena Dündar
Tiktok: @halikarnastabirgece
Tiktok Kişisel: @buzlarkralicesiofficial

HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI
@halikarnastabirgece
@lalalsancakofficial
@valentinoriccardoofficial
@lalentinofanclub
@lalentinowithlove

Loading...
0%