Yeni Üyelik
10.
Bölüm

☾ Rio'da Bir Gece | 8

@buzlarkralicesi

-8-

❝Lâl❞

Sabah kliniğe uğramadan önce imzalamam gereken birkaç evrakı Aydın Hoca'ya bırakmak için hastaneye uğradığımda bir hengâme karşıladı beni. Hastanenin yeni sahibi için hummalı bir hazırlık ve telaşe vardı. Benim için büyük bir üzüntü olan şeyler bazıları için mutluluk ve yeni bir başlangıçtı.

Bugün ilk danışanım bir süredir bana gelen ve gelişme kaydettiğimiz Fahir Bey'di. Benimle ilgili önyargıları olsa da ilk gelişi kadar tepkili değildi artık bana karşı. Kendisi de bunu dile getirmekten çekinmiyordu.

"Doktor hanım, sizinle konuşmak bana çok iyi geldi. Biliyorum, doktor değilsiniz ama beni iyi ettiğinize göre benim için bir doktorsunuz." Nasıl rahat hissediyorsa öyle hitap edebilirdi, itiraz etmedim. Cesaretle konuşmaya devam etti. "Söylediklerinizi hayatımda uygulamaya başladığımdan beri çok şey değişmeye başladı. Yavaş yavaş iyileştiğimi hissediyorum."

"Buna sevindim." Parmaklarımı birbirine kenetlediğim ellerimi masaya koydum. "Ama ben iyileştim deyip terapiyi bırakmak yok. Bebek adımlarıyla gideceğiz. Anlaştık mı?"

"Anlaştık tabii. Siz beni iyi edin de." Kısa bir an sessiz kaldıktan sonra çekingen bir ifadeyle ceketini ilikledi. "Bir de şey soracaktım ben size." Gizli bir şey söyleyecekmiş gibi iyice eğildi bana doğru. Sıkıntısını yüzünden anlayabiliyordum.

"Buyurun." Kararsız bir sessizlik. "Çekinmeyin, sorun lütfen."

"Şimdi... Bu durumdan dolayı birçok konuda etkilendim ben. Hani diyorum... Ben iyileştikçe hanımla özel münasebetimiz de düzelir mi? Yani... Bir süredir yaşadığım sorunlar bu yüzden olmuş olabilir mi?

Eğilip bükülerek meramını zar zor anlatan adamı utandırmamaya çalışarak yanıt verdim. "Hım..." Oturduğum yerde kıpırdandım. "E-Evet, olabilir. Kendinizi baskı altında hissettiğiniz için sorun yaşıyor olabilirsiniz. Biz terapiye devam edelim, zamanla düzelmezse üzerine konuşuruz. Gerekirse ben sizi alanında iyi, uzman bir arkadaşıma yönlendiririm."

Hiddetle karşı çıktı Fahir Bey. "Yok, olmaz! Başka kimseye anlatamam ben bunu. Bu benim özelim. Sizi aileden gördüm, ondan anlattım."

"Fahir Bey, tıpta ayıp olmaz. Ben kesin şundandır diyemem. Doktor da değilim. Doktor olsaydım da her alanın belli uzmanları var biliyorsunuz. Ama terapiye devam edelim bakalım, psikolojik mi değil mi bir anlayalım. Ona göre bir yol izleriz."

Adam başını sallayarak onayladığında üzerindeki utangaçlığı biraz atmış gibi görünüyordu. Muzır bir şekilde gülümsedi. Sanki yaramazlık yapmış bir çocuk gibi "Ben size bir itirafta bulunacağım." dedi.

"Buyurun."

"Size ilk gelirken bu bebe nereden benim derdime çare bulacak diye geçirmiştim içimden. Genç olduğunuz için çok güvenememiştim. Bir de kadın olduğunuz için." Mahcup bir bakışla "Utandırdınız beni." diye ekledi.

Laf sokmaktan uzak bir ifadeyle başımı salladım. "Umarım bundan sonra gençlere ve kadınlara bu kadar önyargılı yaklaşmazsınız."

"Yok, tövbe! Ben dersimi aldım." Göz ucuyla bana bakarak ekledi. "Hele adamımı dövdüğünüzü gördükten sonra." Gülüştük. Yüzü ciddiyete bürünürken aramızdaki kısa sessizlik son buldu. "Harbi kadın çıktınız."

"Sağ olun." İç geçirdim. "Ama hâlâ bana ailenizle ilgili bir şey anlatmadınız. Sanırım hâlâ yeterince güvenmiyorsunuz bana."

"Yok, ondan değil de... Yani..."

Israrcı olmamaya gayret gösterdim. "Tamam, ne zaman hazır hissederseniz demiştik. Zamanımız bol."

Fahir Bey'i uğurladıktan sonra gelen danışanımla terapi bittiğinde öğlen olmuştu. Yemeğe çıkmak için hazırlanırken bizimkiler sürpriz yaptı. Kapıda Ahmet'i görünce tam senin burada ne işin var diye sevinip şaşıracakken arkasından Giray ve Wendy'nin de geldiğini fark ettim. "Arkadaşlar, bu ne güzel sürpriz?"

Ahmet grubun temsilcisi olarak söze girdi. "Baskın basanındır dedik, geldik. Kaç gündür bizden ayrı takılıyordun, biz de gelip seni kaçıralım dedik."

"Evin ve Türkü nerede?"

"Onlar yemekhaneye geçtiler."

Onaylayan baş işaretimle "Hadi yemeğe gidelim." derken Şebboy geldi yanıma.

"Lâl Hanım, size bir paket geldi." Meraklı bir bakış attığımda "Büyük bir paket." diye ekledi Şebboy. "Bizzat sizin teslim almanız gerekiyormuş."

Böyle bir paket beklemiyordum ama arkadaşlarla meraklı bir biçimde kliniğin girişine doğru ilerledik. Kuryeden paketi teslim aldığımda gerçekten büyük bir paket olduğunu gördüm. Ancak büyüklüğüne göre çok da ağır bir şeye benzemiyordu. Karton kâğıdı yırttığımda paketten büyük bir tablo çıktı. Bu bendim. Benim portrem.

Herkes en az benim kadar şaşkın ve meraklı bir biçimde bakarken Ahmet "Hayranın mı var?" diye sordu.

Giray "Sapığın diyecektin herhâlde." diye karşılık verdi arkadaşına. "Baksana, kızı çizmiş bir de buraya kargolamış. Deli midir nedir?"

"Kadın değilim ama bence kral hareket. Öyle sapıklık bir durum yok, çırılçıplak çizmemiş sonuçta." Ahmet'in yürek ferahlatıcı sözlerinden sonra Giray karmaşık bir yüz ifadesiyle başını yana yatırdı.

Bense donup kalmıştım. Nefes alamıyordum. Tablonun her yanına baktım bir imza var mı diye ama yoktu. İmzasını atmamıştı. Ancak tablonun arkasına tutturulmuş bir not vardı.

"Zamanı geldi."

 

Allak bullak olmuş bir biçimde kapının iç kısmında bizi seyreden Şebboy'un eline tutuşturdum portreyi. "Odama bırakır mısın?"

 

"Tabii Lâl Hanım."

 

Öğle yemeğinde bu konu masanın tartışma konusu olmuştu. Ahmet bu olayı şık bir jest olarak görürken Giray sapıklık olarak nitelendirmişti. Türkü konuya bir yorum getirmese de Evin'in Ahmet gibi düşündüğünü anlamak zor değildi. Wendy ve ben ise Valentino'yla alakalı olmasından şüpheleniyorduk. Masada konuşmadan bakışmıştık ve bakışmalarımız her şeyi anlatıyordu.

 

Yemekten sonra koridorda yürürken hemşire yanımıza geldi. "Lâl Hanım, Aydın Hoca sizi çağırıyor."

 

"Hayırdır inşallah? Kötü bir şey yoktur umarım."

 

"Yok, hastanenin yeni sahibiyle alakalı."

 

Ahmet merakla "Gelmiş mi yeni sahibi?" diye sorarken hemşire başını salladı. "İyiymiş."

 

Hemşire yeniden bana döndü. "Hastanenin yeni sahibi için karşılama komitesi düzenlenmiş. Tanışma toplantısı gibi bir şey olacak. Sizi de aralarında görmek istiyorlar."

 

İsteksiz bir biçimde "Tamam." desem de hemşire gittikten sonra yorumumu dillendirmekten çekinmedim. "Ne görgüsüz adam ya. Bir de kendine karşılama komitesi hazırlatmış."

 

Giray "Ne biliyorsun, belki o istemedi. Senin Başkan yaranmak için işgüzarlık yapmış olamaz mı?" dediğinde başımı salladım. Haklı olabilirdi.

 

"Olamaz diyemiyorum maalesef." Başkan'dan her şey beklenirdi sonuçta.

 

Evin ve Türkü acile ineceği için aşağıya inen asansöre doğru gitmek için yanımızdan ayrıldılar. Biz de kalanlar olarak katlarımıza dağılmak için diğer asansörden içeri girdiğimizde iki hemşire bir de teknisyen vardı.

 

Asansör kalabalık olduğu için "Ben insem mi? Sıkışmayalım şimdi." diye bir fikir koydum ortaya. "Bir sonraki asansörü kullanırım."

 

Arkada kalan Giray ise "Yok ya," dedi. "Gerek yok, burada yer var. Geç sen içeri."

 

Onaylayarak asansörden içeri girdim. Biri Zehra hemşire olmak üzere iki hemşire aralarında konuşurlarken teknisyen de sessizce onları dinliyordu.

 

Teknisyen merakla "Hastanenin yeni sahibi miymiş?" diye sordu yalnızca. Muhabbetin evveliyatını bilmiyordum ama görünen o ki hastanenin yeni sahibi orada burada konuşulmaya başlanmıştı.

 

Bizim Zehra hemşire de durur mu, başladı anlatmaya. Dedikoduyu sever ya, geri kalmadı. "Ama nasıl havalı, nasıl yakışıklı, cazibeli bir görsen... Güneş gözlüğünü bir çıkardı, ok gibi bakışları saplandı resmen."

 

Giray havalı bir biçimde sağ elinin arasından saçlarını geçirirken en cazibeli tavrını takındı ve bizim duyabileceğimiz bir sesle konuştu. "Beni yakından görmemiş herhâlde. Kalkmış elin adamına cazibeli diyor."

 

Bizim grup alayla gülerken dudaklarım kıvrıldı. Daha şimdiden hastanenin yeni sahibini kıskanıp onunla kendini kıyaslamaya başlamıştı bile.

 

Teknisyen de tıpkı Giray gibi memnuniyetsiz ve umursamaz bir ifadeyle "Ben niye göreyim kızım, ben kadınlardan hoşlanıyorum." dediğinde bu kez hepimiz sesli bir biçimde gülmüştük.

 

Bu yanıt Zehra hemşirenin hoşuna gitmediği için kaşlarını çattı. "Offf sulu sulu şakalar! Onu mu diyorum ben?" Yeniden hastanenin sahibini anlatmaya başladığında yüzü yumuşamış, jöle kıvamına gelmişti. "Adam heykel gibi diyorum. Özenle çizilmiş sanki. İnanılmaz bir şeydi. Kimseye bakmadan havalı havalı asansörden indi gitti." Düşünceli bir edayla kafasında senaryolar kurmaya başlamıştı kız. "Ay acaba sevgilisi mi vardı ki öyle kimseye bakmadan geçip gitti?"

 

Teknisyen, Zehra hemşirenin son söylediklerinden bağımsız olarak "Bana abartıyormuşsun gibi geldi." diye karşılık verdi dürüstçe. "Ama anlattığın gibi Yunan heykeliyse elbet vardır bir sevgilisi, boş bırakmazlar adamı."

 

"Ya abartmıyorum İrfan! Aaa! Şimdi saçımı başımı yolacağım ya! Ben her gördüğüme yakışıklı mı diyorum Allah aşkına? Adam sırım gibiydi. Uzun boylu, yakışıklı, inanılmaz bir şeydi. Hani senin de dediğin gibi Yunan heykeliydi yani. Bak elim ayağım titriyor, tarif edemiyorum bile yani." Kollarını kavuşturdu küskün bir ifadeyle. "Nasılsa yakında görürsün. Haklı olduğumu da anlarsın."

 

"Tamam, tamam bir şey demedim."

 

Asansör bizim katta durduğunda indik. Wendy bana döndü ve "Hastanenin sahibi şimdiden dedikodular kraliçesi Zehra hemşirenin gündeminde." dediğinde güldüm.

 

Giray kendisine bir saldırı olarak gördüğü adam hakkında konuşurken bozuk atıyordu. "Şuna bak ya, daha geleli bir gün olmadan benim sarsılmaz yerimi almaya çalışıyor."

 

Güldük. Hepimizin düşündüğü şeyi Ahmet dillendirme cesareti gösterdi. "Ulan Giray, adamın senden haberi var mı da acaba senin yerini almaya çalışıyor? Az mantıklı konuş ya." Sonra bana döndü. "Gördüğün gibi hastanenin yeni sahibi şimdiden efsane. Hadi sen git toplantıya katıl da bize nasıl biri olduğunu anlat sonra." İmalı bir yüz ifadesiyle "Zehra hemşirenin dediği kadar yakışıklıysa da bari bu adamı kaçırma. Anlarsın ya." dedi ve göz kırptı. Zevzek. "Hem hastaneyi de geri alırsın, bir taşla iki kuş."

 

Tam cevabını verecektim ki "Niye tek gidiyormuş?" diye itiraz etti Giray. "Biz de onunla gidelim. Kapının önünde biraz durup bakarız bu lavuk kimmiş neyin nesiymiş."

 

Wendy "Giray işimiz gücümüz yok adamı mı röntgenleyeceğiz Allah'ını seversen?" derken abarttığını vurgulayan bir bakış attı.

 

Giray'ın ise ikna olacağı yoktu. "Ben gidiyorum, ister gelin ister gelmeyin."

 

Çocuk avutur gibi omzuna dokundum. "Hadi tamam gel, gel." Uzun boyuna rağmen eğildiği için kolumun altına alabildiğim Giray'la şakalaşırken gülüştük. Hastanenin satılmasından dolayı pek keyfim olmasa da bu ekip beni bir şekilde güldürmeyi başarıyordu.

 

Toplantı odasının önüne geldiğimizde kapı ardına kadar açıktı ve takım elbiseli adamlar konuşa konuşa içeri gidiyordu. Muhtemelen kuruldan adamlardı.

 

Ben toplantı odasından içeri girerken masada kapıya en yakın sandalyede oturan Aydın Hoca bizimkileri de yanına çağırdı. Bazı dosyaları teslim edip bir şeyler anlatırken biz Başkan'la göz göze geldik. Masadaki yerime oturdum ve Başkan'la muhatap dahi olmadım.

 

Wendy bizimkilerin Aydın Hoca'yla işi bitsin diye beklerken yanıma geldi, havadan sudan konuşuyorduk. Tam o sırada hiç beklemediğim bir şey oldu. Kapıdan içeri Pietro ve Luigi girerken kendimi tuhaf bir atmosferde gibi hissettim. Onların burada ne işi olabilirdi ki? Arada bir telefonla görüşüyorduk ama burada olmalarını bir mantığa oturtamadım.

 

Çok geçmeden arkalarından bir assolist edasıyla o girdi. Valentino. Valentino Riccardo.

 

Hayır, bu olamazdı.

 

Bunun bir gerçekliği yoktu. Olamazdı. Bunun en mantıklı açıklaması şuydu, ben kafayı sıyırmıştım. Haftalardır aklımla oynanması için yaşadığım her şey sonunda beni delirtmişti. Belki o şeyleri de ben uydurmuştum. Delirmiştim ya sonuçta, olabilirdi. Onları da kafamda uydurmuş olabilirdim.

 

Sertçe yutkundum. Nefes almaya çalıştım. Şok olmuş bir biçimde kapıdan içeri girenlere baktım. Yerimden kalkamıyordum. Hareket edemiyordum. Kitlenmiştim.

 

Wendy'ye döndüğümde o da en az benim kadar şaşkın bir biçimde Luigi'ye bakıyordu. Olayları anlamaya çalışırken bakışları üç adamın etrafında dönüp duruyordu.

 

Valentino'nun özür diler gibi mahcup ve derin bakışları uzun bir süre üzerimde gezindikten sonra masadakilere "Merhaba." diyerek hitap ederken bakışları hâlâ bende geziniyordu.

 

Aydın Hoca her şeyden habersiz ayağa kalktı ve Valent'in karşısına geçip elini uzattı. "Hoş geldiniz."

 

Valentino başıyla onaylayarak el sıkıştığında nefes alamadığımı hissediyordum. Sanki bir el boğazımı tutup sıkıyor gibiydi. Wendy şaşırdığına göre, Aydın Hoca bir boşlukla el sıkışamayacağına göre Valentino gerçekti. O buradaydı. Gelmişti. Yaşıyordu.


Kendimi zorlayıp oturduğum yerden ayağa kalktığımda dizlerimin bağı çözülecekmiş gibi hissettim. Bir adım atıp bana yaklaşan adam herkesin gözünün onda olmasını umursamadan kulağıma eğildi. "Sana verdiğim sözü yine tuttum. Bu kez geç olsa da..." Tutkulu bir fısıltıyla üfledi o cümleyi kulağıma. "Beni özledin mi?"

Kendi şokumu atlatamadığım için Başkan'ın şaşkınlıkla delirmek arasında gidip geldiğini ancak yaralı bir hayvan gibi bağırmaya başladığında anlamıştım. "Ne bok dönüyor burada? Ne demek oluyor bu?"

Gayet özgüvenli bir biçimde dikildi ve ellerini ceplerine soktu. "Anlaşılmayacak bir şey yok, hastanenin yeni sahibi benim."

Başkan hiddetle başını iki yana sallarken kendi kazdığı kuyuya düşmenin verdiği öfkeyle çıldırmış gibi görünüyordu. "Hayır. Bu... Bu olamaz!" Bana döndü pörtlemiş öfkeli gözleriyle. "Senin haberin var mıydı bundan?" Cevap verebilecek durumda değildim. Zaten bir an olsun kendini düşünmeyi bırakıp etrafına baksa benim de en az onun kadar şaşkın olduğumu görebilirdi. Yanıt alamayınca iyice çıldırdı. "Aranızda danışıklı dövüş müydü bu?"

Aydın Hoca da garibim, neler olduğunu çözmeye çalışıyordu. "Şerif, ne saçmalıyorsun sen? Kızla ne alakası olabilir?" Sonra bana döndü. "Lâl, kızım... Neler oluyor?"

Bir cevabım yoktu. Çünkü neler olduğunu ben de anlamamıştım. Beynim durmuştu. Aydın Hoca gibi en köşede sessizliğini koruyan Zuhal de bana bu durumla ilgim olup olmadığımı sorgulayan bakışlar atarken bununla ilgilenebilecek durumda değildim. Ellerim, vücudum buz kesmişti.

Valentino gayet sakin bir ifadeyle Başkan'ın karşısına dikildi. "Lâl'in bir suçu yok. O da sizin gibi şuan öğrendi."

Bense olanları hâlâ karanlık bir bulut üzerinden öylece izliyor gibiydim. Saçma bir rüyanın içindeydim. Sanki Valent'in yaşamasını o kadar çok istemiştim ki onu kendi hayal dünyamda yaratmıştım. Etraf aniden kararmaya başladı. Her şey bulanıklaştı. Gözlerim benden bağımsız kapanırken beni kollarına alan Valent'in yüzüyle bilincimi yitirdim.

Gözlerimi araladığımda bir odadaydım. Valentino yanı başımda ayılmamı bekliyordu. Rüya değilmiş. Gerçekmiş. Odada yalnızdık. Hâlâ rüyaymış gibi geliyordu. Gerçek değilmiş gibi.

Saçlarımı okşayıp okşamama konusunda kararsız kalan elleri yanıbaşımda dururken "Daha iyi misin?" diye sordu adam.

Eli yanağıma değdiği an şeytan çarpmış gibi ayağa dikildim. Ellerimi saçlarımdan geçirirken sakinleşmeye çalışıyordum. Bu gerçek değil. Bu gerçek değil. Gözlerimi kapayıp içimden ona kadar saydım ve gözlerimi açtığımda hâlâ karşımdaydı. İnanamıyordum. O ölmüştü. Gözlerimle görmüştüm. İstemesem de gerçek buydu. İyi ama şimdi nasıl? Nasıl?

Korka korka bir adım attım ve ellerimi Valent'e yaklaştırdım. Yanağına dokundum. Sıcacıktı. Gerçekti. Korkuyla geri çekildim. Ne yapacağımı bilemedim. Uslu uslu gerçekliğini keşfetmeme zaman tanıyan adam köpek yavrusu gibi mahcup bana bakıyordu. Bense bununla ilgilenmiyordum. Gözlerim dolup taşmıştı. Kontrolüm dışında tuhaf, dengesiz hareketler yapıyordum. Yanağındaki sıcaklığı hatırladım. Az önce duyumsadığım o sıcaklığa koştu yine ellerim. Sıkı sıkı sarıldım ona. Gerçekti. Karşımdaydı. Kollarını bana sardı. Onu öyle özlemiştim ki. Hasretim sıkı sıkı sarılmakla geçecek gibi değildi. Peki ya bu zamana kadar neredeydi? Madem yaşıyordu, neden daha önce değil de şimdi? Neden gelmemişti?

Vücudum baştan ayağa aniden amansız bir öfkeyle dolup taştığında artık şoku atlatmıştım. Aksine, büyük bir öfke yumağı büyüyordu içimde anbean. Elimi acıtacak kadar sert bir tokat patlattım suratına.

Yüzü yana savrulurken gözlerini kapadı adam. Bir karşılık vermedi. Verecek bir karşılığı var mıydı ki zaten? 2 yıl. 2 yıl beni öldüğüne inandırmıştı. Beni düğün günümüzde bırakıp gitmişti. Cesedi geri dönmüştü. Ben mahvolmuştum. Ondan sonra ben diye bir şey kalmamıştı geriye. Ölmüştüm. Kim bilir o 2 sene boyunca hangi cehennemdeydi, ne boklar yemişti. Benim ne durumda olduğum umurunda olmuş muydu acaba? Sanmam.

"Lâl, haklısın. Özür dilerim. Her şeyi anlatacağım-"

Cümlesini tamamlamasına fırsat kalmadan bu kez diğer yanağına daha şiddetli bir tokat patlattım. "Orospu çocuğu." Dudaklarım benden bağımsız bir biçimde nefretini kusuyordu. "Sen... Sen bunu nasıl yaptın? Benimle nasıl böyle oynadın?"

Yeni bir tokada karşı hazırlıklı olan adam kollarımı dirseklerimden tutup durdurdu beni. Yüzü yüzüme yaklaştı. "Oynamadım. Bak, çok haklısın. Ama beni dinlemelisin."

Ellerimi sertçe çekip kurtardım ondan. "Neyini dinleyeceğim senin? Adi pislik!" Kızgınlıklarım, kırgınlıklarım dolup taşıyordu içimde. İstemsizce alt dudağım titriyordu, gözlerimden ardı ardına yaşlar süzülüyordu. Hem de kim için? Arkasına bile bakmadan beni terk edip giden bu adam için. Ellerim yumruk hâlini aldığında sertçe gövdesini yumruklamaya başladım. "Bunu bana nasıl yaptın? Nasıl yaptın, piç herif!"

Ellerimi tutan adamla burun buruna geldiğimizde benim aksime çok sakin bir biçimde karşılık verdi. "Her şeyi anlatacağım. Yeter ki dinle."

Hayal kırıklığına uğramış ve yıkılmış bir biçimde geri adım attım. Ondan uzaklaşabildiğim kadar uzaklaştığımda yüzüne iğrenç bir boka bakar gibi bakıyordum. "Seni dinlemeyeceğim." Başımı iki yana sallarken sözlerim sayıklar gibi çıkmaya başlamıştı. "Hayır. Bu kez değil. Bu kez olmaz." Öfkeyle ateş saçan gözlerimi yüzünde gezdirdim. "Bu defa beni kandırmana izin vermeyeceğim."

Hışımla odanın çıkışına ilerlediğimde kapı kolunu kavrayan elim, adamın sözüyle donup kaldı.

"Kızımı görmek istiyorum."

...

*


YAZAR NOTU: Hi guys! 🌙 Bu bölümü ZilanAlk , kelebek9866 , EmineBtn9 , filmseverkoala , Sheyda24 , SenagulCakr , YagmureceTurhat , PidePidee , _merymi_ okurlarıma armağan ediyorum! 🎁 Önce bir duyuru yapmam gerekiyor, aksini duyurmadığım takdirde önümüzdeki hafta maalesef yeni bölüm yayınlayamayacağım. ☹️ Bir seyahat olayım var o yüzden muhtemelen haftaya yeni bölüm gelmeyecek. Ama siz yine de Instagram hesabımı takip edin, olur da yeni bölüm gelecek olursa oradan duyururum zaten. 💜 Gelelim bu haftaya... Bölümümüzü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. Sizce Valentino 2 yıldır neredeydi, neden ve nasıl Lâl'den uzak durabildi? Sebepleri ve gerekçeleri neler? Buraya yazabilirsiniz. Lâl buna tepki olarak ne yapacak sizce, ne tepki verecek? Buraya yazabilirsiniz. Yeni bölüm hakkındaki istek sahnelerinizi, tahmin ve teorilerinizi buraya yazabilirsiniz. Sevgiler, bol kokulu öpçüklerrr! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
Twitter: @buzdanjuliet
YouTube: Gülay Sena Dündar
Tiktok: @halikarnastabirgece
Tiktok Kişisel: @buzlarkralicesiofficial

HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI
@halikarnastabirgece
@lalalsancakofficial
@valentinoriccardoofficial
@lalentinofanclub
@lalentinowithlove

Loading...
0%