@buzlarkralicesi
|
-9- 3 AY ÖNCE ❝Valentino❞ 2 yıl. Ölmemiştim. Ama ölmekten korkunç şeyler yaşamıştım. Büyük bir yaşam mücadelesi. Ve herkesin öldüğümü sanması gerekiyordu. Gerçekçi olması gerektiği için Lâl de böyle bilmeliydi. Çünkü en yakınlarım bile beni yok etmek için fırsat kollarken bu oyunu kuralına göre oynamam gerekiyordu. Profesyonel bir biçimde ortadan kaldırılmıştım. Herkes bir komploya kurban gittiğimi düşünmüştü. Pek yanıldıkları da söylenemezdi. Bir tuzağa düşürülmüştüm ama yalnız değildim. Pietro ve Luigi de bu işin içindeydi. Kurtulmamı sağlamışlardı ancak bu öyle profesyonelce bir plandı ki bunun için önce gerçekten yok edildiğime inanmaları gerekiyordu. Bir süre önce Castelli ailesinin peşimde olduğunu, beni yok etmek istediğini Manrico da dâhil ailede herkes biliyordu. Fabricio Castelli'yi öldürmüştüm. Bu büyük bir şeydi. Ve bir bedeli olmalıydı. Buna karşılık onlar da beni yok etmek isteyeceklerdi. İstediklerini ona verdim. Fiziksel özellikleriyle bana benzetilen bir ceset. Bu durumda ne yazık ki evlenmek üzere olduğum, sevdiğim kadın da öldüğüme inanmak zorundaydı. Çünkü onu başka türlü kendimden uzak tutamayacağımı biliyordum. Eğer ölmediğimi, sadece yaralandığımı bilirse ne yapar eder Pietro ve Luigi'nin canına okur, bir şekilde beni görmeye gelirdi. Daha önce de olduğu gibi. Kimse onunla başa çıkamazdı. En ufak bir hata, bu profesyonelce planı yerle bir edebilirdi. Ve en önemlisi, onun canını da tehlikeye atabilirdi. Bunu göze alamazdık. Fotoğrafını okşadığım kadına baktım. "Sana bir söz verdim. Geri döneceğim, mia bella." Göğsüme bastırdığım fotoğraf, beni öldü sanan ama geçtiği her sokağın köşesinde hâlâ beni bulmayı uman kadına aitti. Sevdiğim kadına. Lâl'e. Gerçeği öğrendiğinde benden nefret edeceğini biliyordum. Karşısına çıkmaya cesaretim yoktu. Ancak ona verdiğim sözü er ya da geç yerine getirecektim. Ona geri dönecektim. Çünkü onun benden başka kimsesi yoktu, benim ondan başka kimsem olmadığı gibi. Kapı çaldı. Fotoğrafı çekmeceye koyup "Gel." dedim. İçeri Montrel girdi. Lâl'den uzak duruyor olabilirdim. Öldüğümü sanmasına izin veriyor da olabilirdim ama her anını izliyordum. Onu izliyordum. Montrel elinde zarfla çekingen bir biçimde içeri girdi. Merakla "Ne oldu?" diye sordum bu hâline karşılık. "Elimde hoşunuza gitmeyecek fotoğraflarla geldim." Kaşlarım çatıldı merakla. "Nedir?" Kısa bir sessizliğin ardından "Getir." dedim yalnızca. Montrel elindeki ikilemde kalmış bir biçimde zarfı masaya bıraktı ve geri çekildi. Zarfı açtım ve içindeki fotoğrafları inceledim. Fotoğraflarda Lâl vardı. Ama yalnız değildi. Kucağında pembe beyaz tenli, güzeller güzeli bir kız bebek vardı. Ve yanında arkası dönük, Lâl ile samimi olan bir adam. Sarılıyorlardı. Bir bebek. Benim bebeğim. Ve bir adam. Sarılıyorlardı. Hayır. Allak bullak olmuştum. Montrel adamın kim olduğunu henüz bilmediklerini söylediği için bu beni daha da alevlendirdi. Beynimden vurulmuş gibi odada dolanıp duruyordum. Delirmiş gibiydim. Lâl'in kucağında bir bebek vardı. Bir adam ona sarılıyordu. Bir adam. Ona sarılıyordu. Ve o adam ben değildim. Kaç saat boyunca o hâlde olduğumu bilmiyordum. Öfkeyle elimdeki fotoğrafları masaya vurdum ve kapıyı çarpıp çıktım. Arka odaya girdim. Benim ani girişimle alçak masada bazı dosyaları inceleyen Pietro, Luigi ve Manrico irkildi. Oturan Pietro aniden kalktı o şaşkınlıkla. Onların kendine gelmesini dahi beklemeden kararımı bildirdim. "Bu iş çok uzadı. Geri dönüyorum." ... *
••• SOSYAL MEDYA HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI |
0% |