@buzlarkralicesi
|
-10/1- Nikâh cüzdanını gören Servet Bey oğlunun böyle ciddi bir yola adım atmayacağını düşündüğü için inanamasa da cüzdanı kurcalayınca sahte olmadığını anlayıp biraz daha sakinleşti. Önce kıza, sonra da oğluna baktıktan sonra "Siz evlendiniz şimdi yani öyle mi?" diye sorarak teyit bekledi. "Evet babacığım, bak bu da gelinin!" Kolunu omzuna atmış olduğu kızı babasına gururla takdim etti Tibet. Arya ise hemen kayınpederinin elini öptü. "Merhabalar, ben bu olaydaki Arya oluyorum." Az önceki yırtıcı tavrından eser kalmamıştı, gayet munis ve terbiyeli bir aile kızı tavrına bürünen kız "Tanıdığıma çok memnun oldum." diyerek ekledi. "Ben de memnun oldum kızım." Gelinine gösterdiği şefkatten çok uzak bir tavırla oğluna döndü yaşlı adam. "Ulan madem evlendiniz, niye kaçıyorsun eşşoğlueşşek? Evin yolunu bilmiyor musun? Al kızı, çık gel!" "Yani aslında babacığım... Biraz da tepkinizden korktuk." Saygıdan ceketini iliklerken kibarlıktan kırılmak üzereydi. "Böyle her şey biraz ani gelişince sizin rızanızı alamadık muhterem babacığım, malûm." Bu numaralara karnı tok olan Servet Bey ise sağ elini sallayarak "Hadi oradan be!" diye söylendi. "Rızamı bekleyen böyle kaçak göçek iş mi yapar? Sen bu numaraları saf anana yuttur! Ben senin ciğerini bilirim, ciğerini!" Hâlâ elleri iliklenmiş ceketinde duran adam babasının önünde eğilerek "Saygılar, muhterem babacığım." diyerek herhangi bir ekleme yapmadan kenara çekildi. Babasıyla tartışmaya girip konuyu uzatacak kadar kafayı yememişti henüz. Arya karşısındaki yaşlı adama karşı daha cesur ve dürüsttü. "Aslında her şey biraz benim yüzümden oldu. Son ana kadar Tibet onunla evlenmeyi kabul edeceğimi bilmiyordu Servet Bey amca." Adamın yüzüne birkaç saniyeliğine bakarak düzeltti. "Servet baba." Bu düzeltmeden memnun olan adamın ise gelinine pek bir kanı kaynamıştı. Bir süre oğlunu koruyan bu kızı süzdükten sonra Tibet'e döndü. "Sen bu kıza dua et, yoksa seni evimin önüne elektrik direği bile yapmazdım ben şu saatten sonra." Çenesini ovalayıp biraz düşündükten sonra söze girdi adam. "E madem bir bok yedin, hadi toparlanın bizim eve gidiyoruz. Artık ev tutana kadar bizde mi kalırsınız yoksa bizimle mi yaşarsınız orası size kalmış. Ama o zamana kadar böyle otel köşelerinde olmaz." Tibet bu tepki üzerine onları beklemek için dışarı çıkan babasının arkasından Arya'ya elini uzattı ve ilk savaşı kazanmanın ardından senkronize bir biçimde ellerini çak yaptılar. Genç adam babasının bu tavrını çok iyi biliyordu. Normalde ana avrat dümdüz giderdi ancak hem Arya'nın yardımlarıyla hem de babasının gelinini gözünün tutması üzerine her şey yolunda gitmişti. Bundan memnundu Tibet. Durumu en az hasarla atlattığı için keyifliydi bile aslında. Toparlanıp evin yolunu tuttuklarında ev ahalisi büyük bir coşkuyla onları bekliyordu. Üstelik mükellef bir akşam yemeği karşılamıştı onları. Arya her ne kadar söylemese de kurt gibi acıkmıştı. Sofrayı görünce guruldayan midesi bayram etmişti bile. Tibet masaya oturmadan Arya'yı ev sakinleriyle tanıştırdı. "Hepinizle tanıştırayım, eşim Arya." Baturalp gözlerini Arya'dan alamazken Neslişah mesafeli bir biçimde başını salladı. Oğlunun bu son dakika golü kendisini hayal kırıklığına uğratmıştı. Eski kocası telefonda Tibet'in evlendiğini söylediğinde neye uğradığını şaşırmıştı. Duyduklarına inanamamıştı. Yıllardır evlilikten çok uzak olan oğlunun birdenbire hiç tanımadıkları bir kızı aralarına getirmesi Neslişah Hanım'ın dengesini bozmuştu. Memnuniyetsiz tavrı her hâlinden belli olsa da ağzını açıp tek kelime etmedi. Tibet Arya'yı herkesle bir bir tanıştırmaya devam ediyordu. Gerçi bir şey söylemese de Neslişah Hanım'ın kayınvalidesi olduğunu şıp diye anlamıştı hâl ve tavırlarından. Üvey kayınvalidesi Pırıl ise tam tersi bir şekilde o kadar sıcakkanlı, eğlenceli ve renkli bir karakterdi ki onunla tanışır tanışmaz içi ısınmıştı Arya. "Aramıza hoş geldin Arya. Burada olmandan çok mutluyuz." Tibet'in tanıtmasına fırsat vermeden araya girip kendini tanıttı Pırıl. "Ben Pırıl. Üvey kayınvaliden. Sen en genç ve güzel kayınvalide de diyebilirsin. Sonuçta kimsenin bu kadar genç bir kayınvalidesi yoktur değil mi?" Güldü kadın. İçinde bulundukları bu durumda bile alaya alıp gülecek bir şeyler bulduğu için ortamda öyle kolay kolay buz kesmiyordu. Söylediklerinden alınmasın diye "Aman Neslişahcığım sakın sana laf çarpıyorum sanma, ben senin yaşına gelince kim bilir nasıl olurum." derken aslında tesellisiyle bile sinir bozduğunun farkında görünmüyordu. Normalde bu tür patavatsızlıklar itici gelse de Arya Pırıl'ı ve onun bu fazla dobra davranışlarını sempatik bulmuştu. Hatta belki de onda kendinden bir parça görmüş bile olabilirdi. Zira kendisi de dürüst ve dobralıktan yana biri olmuştu hep. Tabii şuan çevirdikleri katakullileri saymazsa. Yemekten sonra salonda oturup biraz sohbet ettiklerinde sıcak bir aile ortamından başka bir şey hissetmemişti Arya. Aralarına hiç bu kadar kolay ve çabuk karışacaklarını düşünmemişti. Neslişah Hanım bile kendisinden hazzetmemesine rağmen eğitimini nerede aldığını, ne işle meşgul olduğunu falan sorup mesafeli de olsa kendisiyle ilgileniyordu. Bu onun için iyi bir gelişmeydi. Telefonu çaldığında ekrana baktı ve Yavuz'un adını görmesi keyifli ruh hâline gölge düşürmüştü. Aramayı reddetse de Yavuz'un vazgeçeceği yoktu. İzin isteyip salondan çıktı ve aramayı yanıtladı. "Ne istiyorsun Yavuz? Bu kadar ısrarla aramanı gerektiren şey ne?" "Arya, lütfen beni dinle." "Senin saçmalıklarına ayıracak vaktim yok, beni arayıp durma." "Arya lütfen kapatma, beni dinle." Telefonun kapanmadığından emin oldu ve kısa bir an sonra devam etti adam. "Arya, özür dilerim. Lütfen beni affet. Bak, bir araya gelip konuşalım. Sana kendimi affettireyim." Telefonun diğer ucunda iç geçirdi ve ekledi. "Seni çok özledim. Yokluğunda kıymetini anladım. Seni kaybetmek istemiyorum, seni kaybedemem Arya." "Artık çok geç Yavuz, beni kaybettin bile. Bak, sen zor zamanımda aileme karşı beni yapayalnız bıraktın. Gazetede çıkan haberin ardından beni dinlemedin bile. Sonra ne kadar zor durumda olduğumu bile bile bana arkanı dönüp gittin, beni yüzüstü bıraktın. Şimdi de ben seni hayatımda istemiyorum. Arama beni bir daha." Daha fazla dinleme gereği bile duymadan telefonu adamın suratına kapattı. Tam o sırada yanına Pırıl gelince irkildi. Konuşmalarını duymuş olabilir miydi? Kısa bir an şüphelense de kadının sevecen ve sıradan tavırlarına bakılırsa hiçbir şey duymadığı aşikârdı. Her şey yolundaydı. "Ah, canım eğer müsaitsen sana odanızı göstereyim. Tibet esniyordu salonda. Hem biraz soyunup dökünürsünüz, dinlenirsiniz." Pırıl'ın düşünceli tavrına karşılık onaylarcasına başını salladı Arya. "Çok teşekkür ederim, çok iyi olur." Tibet ve Arya odalarına kapandıklarında önce sırayla duş alıp temiz pijamalar giymenin ve temiz çarşaflara yatmanın, kısacası ev konforuna ulaşmanın keyfini çıkardılar. Sırtüstü yatağa uzanıp tavanı seyrettiklerinde günün kritiğini yapmaya başladılar. Söze "Üvey annen bayağı kafa kadın ya, bayıldım ben." diyerek Arya girdi. "Ha anneme bayılmadın yani." "Şimdilik nötrüm. Zira ikimiz de misafirlikte zorla tanıştırılan iki utangaç çocuk gibiydik. Sonuçta birbirimizi henüz tanımıyoruz ama ilk intibaya bakarsak beni pek sevmedi." "Üzerine alınma, annem herkese karşı başta öyle mesafelidir." "Eh, iyi madem." Salondan telefon görüşmesi için kısa bir an ayrıldıktan sonra Arya'nın durgunlaştığını fark eden Tibet ister istemez biraz merak etmişti. Bir şey olmuştu da kendisinin mi haberi yoktu? "Bir şey soracağım, iyi misin sen?" "İyiyim tabii, niye sordun?" "Ne bileyim, bir durgunsun sanki." "Az mı atraksiyon yaşadık? Yorgunum hâliyle." diye geçiştirse de Yavuz meselesine sıkılmıştı canı. "Uyuyup dinlenirsem bir şeyim kalmaz." "E iyi madem hadi uyuyalım. Ben de üzerimden kamyon geçmiş gibiyim. Hâlâ inanamıyorum her şeyin bu kadar iyi gittiğine. Acaba bölüm sonu canavarı falan mı gelecek?" "Ay Tibet saçmalama da ışığı kapatıp yat. Her şey yolunda işte daha ne istiyorsun?" "Daha seninkilerle tanışmadık, belki baban beni yaşatmaz." "Valla o konuda ben de garanti veremiyorum Tibet Ünal, sonuçta adamın tek kızını kaçırdın." Hafiften tırsan Tibet "Ne yapar ki acaba? Yani sonuçta evlendik. Ayaklarıma beton döküp denize falan atmaz değil mi? Ya da sabah uyandığımızda yatağımıza at kafası bırakmış olmaz umarım." derken söylediklerine çok inanıyor gibiydi. Onun bu dehşet içindeki hâline gülerek "Benim babam Don Corleone mi Allah'ını seversen? Ya saçmalama da yat Tibet hadi." Birbirilerine söylene söylene uyuyakalmışlardı. Sonuçta ikisi de çok yorgundu ve kolay bir şekilde atlatsalar da büyük badireler atlatmışlardı. Tibet babasını memnun gördüğü için mutluydu. Arya'nın ise ailesinden ötürü bir yanı buruktu ama çözecekti. Yeni bir gün ne fırsatlar getirecekti karşılarına kim bilir. ... * YAZAR NOTU: Hi guysss! Böyle kısa kısa bölümleri sık sık atıyorum ki hikâyenin yokluğunu hissetmeyin, uzun süre beklemeyin diye. Ancak bu ısınma turları, zamanla bölümleri uzatabilirim. Tabii böyle kısa kısa yayınlarken siz biraz daha kârdasınız çünkü hemen hemen her gün yeni bölüm getirmeye çalışıyorum. Peki siz hangisini tercih ederdiniz? Haftada bir gelen uzun bir bölümü mü yoksa her gün gelen kısa kısa bölümleri mi? Buraya yazabilirsiniz. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 |
0% |