@buzlarkralicesi
|
-10/2- Sabah kahvaltıya indiklerinde Arya da Tibet de kurt gibi açtı. İki gün evden ayrı kalmak bile ev yemeklerini özlemelerine yetmişti doğrusu. Onların bu iştahlı hâlini gören Servet Bey ise memnun bir gülüşle "Yavaş oğlum yavaş, arkanızdan atlı kovalamıyor ya. Kıtlıktan mı çıktınız?" derken oğlunun ve gelininin yanı başında olmasından ve bu yeni düzenden mutluydu doğrusu. Herhangi bir yanıt gelmesine fırsat kalmadan Arya'ya döndü. "Arya kızım, sana ne diyeceğim bak. Annenlere haber ver, bu akşam bize davetliler. Ha sen haber veremem, tepkilerinden çekiniyorum dersen ben arar orta yolu bulurum merak etme." Bu akşam yemeği organizasyonu başta Arya'yı biraz tedirgin etse de aslında işe yarayabilir ya diye geçirdi içinden. "Tamam, tabii olur. Ben arkadaşım Mira aracılığıyla onlara ulaşırım merak etmeyin." Yemek organizasyonunun onaylandığını gören Pırıl ise her zaman olduğu gibi alışveriş fırsatını kaçırmak istemediği için atılıverdi. "Madem akşama güzel bir yemek organizasyonumuz var, bugün bir alışverişe çıkalım mı Aryacığım?" Çocuksu bir hevesle ekledi. "Hem yeni ciciler alırız kendimize! Sen de ilk defa benimle alışverişe çıkma zevkine erişmiş olursun. Seni en şık yerlere götüreceğim, yeni sezon ürünler gelmiş çıldıracaksın!" Arya pek istekli olmasa da Tibet'e baktı, ondan sessiz bir onay alınca "E olur, tabii." dedi kibarca. Uzun uzun, bitmek bilmeyen alışverişler hiç ona göre değildi ama aileye uyum sağlamak için duygu ve düşüncelerindeki sınırları esnetmeye karar vermişti. Daha sakin ve uyumlu olmak için çaba göstermeliydi, bu da anlaşmanın bir parçasıydı. Hem bu tatlı insanlarla anlaşılmayacak ne vardı ki? Servet Bey yarı sitemkâr bir ifadeyle "Habire alışveriş için her fırsatı değerlendir e mi Pırıl? Giyecek hiçbir şeyin yok çünkü." derken Arya'ya döndü. "Sen sakın üzerine alınma güzel kızım, benim lafım Pırıl Hanım'a. Gittiğinde sen de göreceksin, bitmek bilmeyen bir alışveriş aşkı var." "Ya gerçekten alınacağım artık kocacığım." "Keşke biraz alınsan be Pırıl. Ama yok! Servet'in malı deniz, yemeyen keriz." Onların tatlı didişmeleri Tibet'i ve Arya'yı güldürürken sofrada istemsizce birbirileriyle bakıştılar ve düşündüler. Yıllar sonra onlar da böyle tatlı tatlı didişen evli çiftler olabilirler miydi? Ne saçmalıyordu Arya, bu anlaşmalı bir evlilikti. Yıllar boyu falan da sürmeyecekti. Tibet şirkete gitmeden önce kendisini iş icabı kapıya kadar uğurlayan Arya'ya kredi kartını uzattı. "Bunu al, yanında olsun. Alışverişte lazım olacaktır." Kendinden emin bir biçimde açıklayarak ekledi. "Pırıl kredi kartlarını patlatmaya bayılır." Şaka yollu "Biraz da koca parası yemenin tadını çıkar." diyerek göz kırptı. Kızın yanağından bir öpücük çaldıktan sonra "İyi eğlenceler karıcığım, akşamı iple çekeceğim!" diye bağırarak rolünü büyüttü. Güldü Arya. "Babanla Pırıl ne güzel anlaşıyorlar ama değil mi? Karagöz ve Hacivat gibi." Onları seyretmek bile keyif vericiydi gerçekten. Tam bir aile enerjisi veriyordu bu kahvaltı masası. Bulunduğu yerden memnundu genç kız. Çapkın bir playboyla evli olmak dışında tabii. Alışveriş sırasında Arya anlamıştı ki, Servet Bey ve Tibet'in dediği kadar vardı. Pırıl mağazalardan çıkmak bilmiyor, kıyafet ve ayakkabılardan kendini alamıyordu. Hele bir ayakkabı aşkı vardı ki genç kız onu ayakkabı denerken izlediğinde denediği ayakkabıları mı yoksa Servet Bey'i mi daha çok sevdiğini düşünmekten kendini alıkoyamamıştı. Alışveriş sonrası Arya Mira'yla buluşmak için Pırıl'dan ayrıldığında evin yakınlarında seçtikleri buluşma mekânına giderken kendisini bekleyen tatsız sürprizden haberdar değildi. Yolunu kesen arabayla afalladı ve karşısında Yavuz'u buluverdi. "Senin ne işin var burada?" "Konuşmaya geldim." "Konuşulacak bir şey yok. Boşa harcayacak vaktim de yok Yavuz, çekil önümden." "Lütfen, bir kere olsun beni dinle Arya!" "Ben seni çok dinledim Yavuz, bir yere varamadık. Yaptıkların bardağı taşıran son damlaydı. Bitti. Bir daha karşıma çıkma." Konuşmak isteyen adamı arkasında bırakıp kararlı bir biçimde yürümeye başladı. İlişkinin içindeyken fark edemediği birçok şey şimdilerde dank ediyordu kafasına. Üçüncü bir göz gibi bakıyordu da biten ilişkisine, aslında Yavuz hep oyalamıştı onu. Babası gelin olarak kendisini onaylamadığı için hiçbir zaman evlilik yoluna girmemişti onunla. Evlilik meraklısı bir kadın olmadığı için bu Arya'nın çok da gözüne batan bir durum olmamıştı ama Yavuz bir sevgili olarak da doğru dürüst sahiplenmemişti ki onu. Bu ilişki nereden bakarsa baksın bitmesi gereken hatta belki de hiç başlamaması gereken bir ilişkiydi. Bu ilişkide Yavuz tarafından hep arka plana atılmış, değer görmemişti. Yavuz hiçbir zaman yanında durmamıştı. Son yaşananlar ise ardında bıraktığı adama da dediği gibi bardağı taşıran son damla olmuştu. Mira'yla buluşmaya gittiğinde hâlâ tüm bu yaşananları düşünmekten kendini alamıyordu, onun bu durgunluğunu fark eden arkadaşına elbette rol yapamazdı. Onu en iyi tanıyan kişilerden biriydi Mira. Buraya gelirken başına gelen olayı olduğu gibi anlattı ve ondan da aynı tepkiyi ve onayı almıştı. Sadece Mira daha açık sözlü ve ağzı bozuk bir biçimde "O dangoz seni hiç hak etmiyordu zaten kanka boş ver. Giden gitmiştir, gittiği gün bitmiştir!" diyerek dile getirmişti durumu. Onun bu dürüstlüğüne bayılıyordu zaten. Bazı ortamlarda bu kabalığı onu zor duruma düşürse de dobra insandan zarar gelmeyeceğini biliyordu Arya. Ve bu tür konularda Mira her zaman haklı çıkmıştı. Yavuz meselesinde çıktığı gibi. Hazır gaza gelmiş arkadaşına katıldı Arya. "Haklısın valla, ben gideni değil giden beni kaybetmiştir!" Keyifle gülüştükleri birkaç saniyenin ardından asıl konuya girdi kız. "Neyse, annemlere yemeği sen haber verirsin değil mi? Ben arasam da telefonlarımı açmazlar şimdi biliyorum." "Merak etme ben hallederim o işi. Gerekirse başlarının etini yerim, zorla gönderirim onları yemeğe. Hem zaten evlendiğinizi söyleyince Aziz amca öfkelenme pozlarına girse de böyle biraz yumuşar gibi oldu, daha ılımlı yaklaştı. Bütün akşam arkadaşıma rezil oldum, Hüseyin nişanda öyle kaldı falan diye söylenip durdu ama yapacak bir şey yok. Evlenmişsiniz sonuçta. Evlilik deyince akan sular duruyor sizinkilerde biliyorsun." "Ay biliyorum, biliyorum sorma. Kaç yıl evlilik diye başımın etini yediler bir bilsen." "Neyse en playboyundan bir damatları oldu artık hayırlı uğurlu olsun." "Bak dalga geçip durma çarparım ağzının ortasına şimdi Mira. Zaten götümün hattını şaşırdım. Her şey o kadar hızlı gelişiyor ki durdurun dünyayı inecek var diye bağırmak istiyorum ya." "Aynen ya, şöyle Afyon dinlenme tesislerinde falan oturup nefes alalım bir tost most bir şey yiyeyim kanka ya ben sizin bu aksiyonlara yetişemiyorum valla." Haklıydı doğrusu. Son günlerde olanlara Arya'nın kendisi de yetişemiyordu. Uyum sağlamak onun için de kolay değildi. Bir sabah uyandığında otel odasındaydı, başka bir sabah uyandığında Tibet'in evinde, onun ailesiyle yemekteydi ve onunla evliydi. Tüm bunlara alışmaya vakti bile olmamıştı. Eve döndüğünde Tibet'le akşam yemeği için giyinip hazırlandıklarında Arya alışveriş tecrübesinden bahsetmeden geçmemişti elbette. "Pırıl dediğiniz kadar varmış ya, kadın alışverişe âşık resmen. Onun bir alışverişinde aldıklarıyla ben ömrümü geçirebilirim." Güldü Tibet. "Pırıl öyledir. Ama tatlı kadındır, anlaşırsınız." "Yok çok tatlı kadın, kanım çok ısındı zaten." Öte yandan akşam yemeği için heyecanlıydı da Arya. "Bu akşamı atlatabilecek miyiz sence Tibet? Ben biraz korkuyorum." "Merak etme, ben yanındayım." Bu sözü duymayalı o kadar zaman olmuştu ki. Tibet'in sözüyle içi biraz olsun rahatlamıştı kızın. Yalnız olmadığını hissetmişti. Karşısındaki adamı "Bak babam çok geleneksel ve otoriter bir adamdır." diye uyarmayı ihmal etmedi. "Görür görmez hemen elini falan öp tamam mı? Bu sana artı puan kazandırır." "Sen o işi bana bırak, ben hürmette kusur etmem babana karşı. Rahat ol. Sadece sakin olmaya bak, gerisi bende. De..." Son anda Tibet'in düşünceli tavrı meraka ve kuşkuya düşürmüştü Arya'yı. "De ne?" Hesap sorar gibi ya da çok merak edip üstüne düşer gibi görünmek istemiyordu ancak merak etmekten de kendini alıkoyamıyordu Tibet. Sağ elini ensesinde gezdirirken "Bugün Yavuz'la buluşmuşsunuz galiba." deyiverdi öyle havadan sudan bahseder gibiydi. "Öyle bir şey olmadı. Yani buluşmadık. Yoluma çıktı, da ayrıca sana ne bundan?" "Hayır beni ilgilendirdiğinden değil de bir erkek gözüyle uyarma gereği duydum." Merakla "Ne konuda?" diye sorarken karşısındaki adamın ne demek istediğini anlamaya çalışıyordu. Arya'nın tersinin ne kadar pis olduğunu bilen adam ise temkinli bir biçimde yaklaştı. "Bak, işine karışmak istemem. Senden azar işitmeye de niyetim yok ama bana kalırsa o adam seni gerçekten sevmiyor. Seni hiç hak etmiyor." Karşısındaki kızın kendisine kaşlarını kaldırarak bakışına karşı toparladı. "Hayır yani sen daha iyi bilirsin ama ben de erkek dünyasından olduğum için senin göremediklerine karşı seni uyardım. Sonuçta aynı taraftayız, anlarsın ya." Göz kırptı Tibet. Doğruydu. Ailelerine karşı bir evlilik oyunu oynaya başladıklarından itibaren bir takım olmuşlardı ve aynı taraftaydılar. Normalde buna atarlanıp kızacak bir mizaca sahip olan kız ise tebessüm ederek "Sağ ol." dedi kendini aşarak. Arya'daki gelişmenin farkında olan ve şaşıran Tibet ise "Kafana bir şey mi düştü senin?" diye sordu istemsizce. "Yoksa İsrafil sûra üfledi de kıyamet mi koptu? Hayır normal şartlarda kafamın pekmezini akıtırdın da o açıdan yani." "Uf sulandırma bir kere de be!" Hoşnut bir ifadeyle dürüstçe "Beni düşündüğün için teşekkür ederim." dedi genç kız. Gururla şişinerek "E herhâlde kızım." dedi Tibet. "Biz aynı takımdayız. Ekip arkadaşımsın sen benim. Biz bir takımız." İlk defa birinin kendisini bu kadar düşündüğünü anlayan Arya ise çok belli etmese de mutlu olmuştu. "Ekibiz değil mi?" Gözleri parlamıştı. "Tabii kızım, ekibiz. Ailelerimize karşı biz." Keyifle gülüştükten sonra toparlanıp aşağıya indiler. Yemek ise gayet güzel geçiyordu. Aziz Bey başta herkese karşı mesafeli davransa da kızının bu ailenin içinde mutlu olduğunu ve bu ailenin bir parçası gibi davrandığını görünce yumuşadı. Kızı mutlu olduğu sürece o da mutluydu. Üstelik başta ısınmasa da damadı da bayağı terbiyeli bir çocuğa benziyordu, hoşuna gitmedi dese yalan olurdu doğrusu. Başta elini öpüp saygılı davranışları, hepsinden önemlisi kızına karşı niyetini belli edip hemen evlenmesi onun gözünde sözünün eri biri gibi gelmişti. Üstelik Aziz Bey Servet Bey'le de çok iyi anlaşmışlardı. Sanki yıllardır dost gibiydiler. Yemekten sonra salonda otururlarken bir lafını bekler gibi diken üstünde duran kızına döndü Aziz Bey. "Eğer kocanı beğenmeseydim seninle zor barışırdım Arya Hanım! Efendi adammış da sevdiğini ortalarda bırakmamış, niyetini belli edip evlenmiş." Görür görmez içi ısınan Servet Bey'e baktı. "Terbiyeli çocuk yetiştirmişsiniz Servet Bey, sizi tebrik ederim." "Aman efendim, siz de pek cici pek saygılı bir çocuk yetiştirmişsiniz." Oğluna bakarak iç geçirdi Servet Bey. "Bir de bizi çiğneyip evlenmeselerdi, önce rızamızı alsalardı tam olacaktı ama..." Aziz Bey'den de "Al benden de o kadar." diye bir onay gelince Arya ve Tibet çıkmaza düşmüş gibi birbirilerine baktılar ancak bu durum uzun sürmedi. Çocukları daha fazla mahçup bırakmamak için "Neyse, o da nazar boncuğu olsun artık ne yapalım." diye toparladı durumu Servet Bey. "Ben sizi çok sevdim Aziz Bey, bundan sonra sık sık görüşelim isterim." "Olmaz olur mu, tabii! Biz ne yazık ki memlekete dönmek durumundayız, işler güçler bizi bekler. Ama sizi de mutlaka Antep'e bekleriz." Bu güzel aile atmosferini dışarıdan gelen bağırış sesleri bölüverdi. Arya merakla camdan dışarı baktığında bahçede bağıranın Yavuz olduğunu görüp şok oldu. Eli ayağı tutmuyordu sanki. Bu sesin sahibini merak eden meraklı uğultunun arasından hemen Tibet'in kulağına fısıldadı Arya. "Yavuz bu! Ne yapacağız?" İkisi de şaşkın bakışlarla camdan dışarı bakakaldı bir an. İşler bu kadar düzelmişken, her şey bu kadar güzelken durumu nasıl bozmadan toparlayacaklarını düşünüyorlardı. ... |
0% |