@buzlarkralicesi
|
-1/1- Uykulu gözlerini araladığında mutfaktaki tabak çanak sesinin daha fazla kafa şişirmesine tahammülü kalmamış gibiydi. Ayaklarını yataktan aşağı sarkıtırken “Öf be Mira! Vallahi çekilmiyorsun bazen!” diye söylenmeye başlamıştı bile. Henüz ayılmamışken pencereden sızan güneş huzmelerinin kamaştıran gözlerini ovuşturdu elleriyle. İyi kızdı, hoş kızdı şu Mira ama bazen cidden hayattan yıldırıyordu insanı. Şimdi de mutfakta çıkardığı tabak çanak gürültüsü yetmiyormuş gibi o karga sesiyle şarkı söylemeye başlamıştı. “Çırptım, çırptım, karıştırdım. Merdivenlerden aşağıya inerken hâlâ uykusuzluktan çıkmak üzere olduğunu hissettiği gözlerini ovuşturuyordu Arya. “Keşke bana kek yapmak yerine huzur verseydin Mira, şuan buna kekten daha çok ihtiyacım olduğu kesin! Ya bir tutam sessizlik istedim, çok mu şey istedim?” Hiçbir şey olmamış gibi neşeli bir ifadeyle ev arkadaşına döndü Mira. “Aaa günaydın kuzum!” “Gün aymadı benim için henüz! Ya çekimim var benim, gözlerimin altı mor mu çıkayım istiyorsun?” “Offf Arya sabah sabah kafa ütüleme aşkısı yaa! Sanki Muhteşem Yüzyıl Hürrem Sultan'ı canlandıracaksın. Altı üstü bir çiklet reklamı, o da daha oynayacak mısın belli değil. Adı üstünde, deneme çekimi deneme! Kalkıp da bana Hollywood starı kaprisleri yapma çok rica edeceğim ama!” Gözlerini kısarak “Sen benim işimi mi küçümsüyorsun, heykeltıraş bozuntusu!” derken tam mahalle kavgası havasına girmişti. “Canım ben hobi olarak yapıyorum onu, hobi! Sense tüm hayatını, her şeyini bu oyunculuk işine adamışsın. Hayır ekmek parası da kazandırmıyor, orası ayrı bir trajedi.” Boş vermiş bakışlarla masayı işaret etti. “Hadi boş çene çalma da otur şöyle şuraya. İki lokma bir şey ye, iskeletor!” “Ben bu masadaki hiçbir şeyi yiyemem Miracığım, bunu en iyi sen bilirsin. Avokado ve fıstık ezmesi varsa onları koy bu masaya.” “Ananın evinde de avokado ve fıstık ezmesi vardı değil mi? Mis gibi köy ekmeği, köy peyniri, sele zeytinine burun mu kıvırıyorsun sen?” Ellerini tıpkı bir mahalle kavgasına hazırlanır gibi beline yerleştirdi Mira. Mahalle karısı moduna girme sırası ondaydı anlaşılan. “Hanım hanııım, köylü milletin efendisidir! Sen oyuncu bozuntusu oldun da özünü mü beğenmiyorsun?” “Ay kurban olayım demagoji yapıp beni daha da çıldırtma Mira! Zaten sabaha senin bet sesinle uyandım, şansını zorlama bak.” “İyi be, otur artık sarı çiyan.” “Sabahtan beri yardırıyorsun bana, fark etmedim sanma.” Durup durup ev arkadaşının laf sokmalarına daha da kuruldu ve gecikmiş tepkisini gösterdi. “Sen nesin acaba? Kızıl bela!” “Kızım ben böyle şeylere kırılmam, benim acı eşiğim çok yüksek. Yeni şeyler dene.” Peyniri çatalla parçalara bölerken “Eee ne yapacaksın bakalım bugün, buluşacak mısın o adaletsizce yakışıklı, kaslı, zengin züppe, Allah’ın belası zalımın oğlu bay karizma Tibet Ünal'la?” “Canım benim sen de övüyor musun gömüyor musun bir karar ver. Böyle çok tutarsız oluyor be anacım.” “Ne yapayım? Adam hem çok yakışıklı hem de tam bir baş belası! Hem kızların sevgilisi hem de Allah’ın cezası. Magazin programında her gördüğümde içim gidiyor yeminle!” “Miracığım... Canım benim psikolojik desteğe ihtiyacın varsa benimle paylaşabilirsin biliyorsun değil mi? Ben hep senin yanında olurum.” Sahte acıma ve şefkatle karışık tavrını sürdürürken gözlerinde arkadaşının saçmalıklarına cık cıklayan kınayıcı mahalle teyzesi bakışları hâkimdi. “Ne yapayım Arya? Ne yapayım, sen söyle! Adam öküz gibi yakışıklı Allah’ıma kitabıma! Hayır, yakışıklı olana da yakışıklı demeyeceksen Allah bu bakan gözleri, ahanda bu dili niye verdi bize, ha? Sorarım sana, niye verdi?” “Gözlerini haramdan sakın Mira!” Sabah sabah cırlak sesini çıkardığı için arkadaşına esefle baktı. Sonunda onu da kendisi gibi çıldırtmayı başarmıştı, mutlu muydu acaba? “Evet, Arya Hatipoğlu'yla Dosta Doğru programına hoş geldiniz!” “Sen geç dalganı geç, Allah tarafından çarpılınca ben de geçeceğim dalgamı.” Duvardaki saate baktığında koca bir yaygara kopardı Arya. “Allah, yandık! Çok geciktik Mira, kalk! Simten bu defa bizi idare edemez. Hem o playboy bozuntusu da şimdi erkenden gitmiştir oraya.” Masadan kalkarken peynirli ekmeğinden bir ısırık daha koparmaya çalışan Mira’yı kolundan tutup çekiştiriyordu. “Hadi kızım, kalksana!” “Var ya bazen çok yoruyorsun Arya, ha! Bazen dediğim de yirmi dört saatin yirmi üç saati falan!” Alelacele hazırlanıp çıktıktan sonra otobüsü kaçırdıkları gibi bir de boş taksi bulamama sorunuyla karşı karşıyaydılar. Bu şekilde kırk dakikaya yakın bir süre geçtiğinde Arya öfkelenmeye başlamıştı. Gelen geçen taksiye el etmekten bir hâl olmuştu ama asla durmuyorlardı. Hiçbiri boş değildi. Bu saatte trafik tıkalı olacağı için de gecikeceğiyle ilgili endişeliydi ve bu onu daha çok sinirlendiriyordu. “Allah'ım sen sabır ver bana! Koskoca oyuncunun uğraştığı angarya işe bak!” Yüzünü kırıştırarak alaycı bir yüz ifadesi takındı yanı başında kollarını kavuşturan Mira. “Ay pardon sayın Hollywood yıldızımız ya, maalesef limuzinimiz bozulmuş bak görüyor musun aksiliği? Hay Allah!” “Ha diyorsun ki Arya illa gel üstümden paspas gibi geç, ha Mira?” “Kızım tanınan bir oyuncuymuşsun gibi davranıp kaprislere başlamak için biraz erken değil mi? Sataşma falan yok sadece soruyorum.” “Canım arkadaşım, Miraların gülü... Ben tanınan bir oyuncu olsam Tibet denen bu adam ajansta neden beni seçsin? Biz de biliyoruz herhâlde ünlü bir oyuncu olmadığımızı. Ama şimdiden kaprislere başlayayım ki, ünlü olunca ay bak ünlü oldu nasıl değişti, götü kalktı, demesinler değil mi ama?” Onaylarcasına başını sallayarak “Aslında düşününce çok mantıklı geldi şuan. Neden öyle oldu o?” diye sorguladı içinde bulunduğu durumu Mira. “Çünkü ben her zaman haklıyım bebeğim, ondandır.” Tam en yakın arkadaşına laf yetiştirirken aniden önünden geçip giden taksiye el etse de artık çok geçti. Üstelik taksi boştu. “Hay Allah’ım ya, bak görüyor musun? Beni lafa tuttun, tek şansımız olan taksi de kaçtı! Safi zararsın Mira, biliyorsun değil mi?” “Hıı tabii, ben ajansta çalışmaya başladığımda Simten'e çok iyi bir oyuncu arkadaşım var, diyerek seni önerince öyle dememiştin ama!” “Ay var ya senin diline düşenin hâline yanarım!” Yol kenarında taksi beklerken sabırsızca el etmeye devam ediyordu fakat pek ümidi kalmamıştı. En sonunda boş bir taksi durduğunda gözleri parlıyordu Arya ve Mira'nın. Taksici camı açıp dışarı baktı. “Nereye abla?” Arya hafifçe cama doğru eğildi ve “Karşıya gideceğiz.” dedi umutla. Bakışlarıyla kendini acındırıp abi ne olur bizi geri çevirme dese de bu kez oyunculuk yeteneğinin pek de işe yaramayacağı ortadaydı. “Ben karşının taksisi değilim, gidemem abla kusura bakma.” Taksi hareket ettikten sonra Arya sinirle saçlarını karıştırdı. “Bıraksan ölürsün değil mi? Parasıyla değil mi kardeşim neyse parası vereceğiz işte! Kim çıkardıysa bu karşının taksisi şeyini ya! Taksi taksidir abi, karşının çaprazın taksisi mi olur!” Saatine baktığında keyfi iyice kaçıyordu. “Geç de kaldık zaten. Yürüyerek gitseydik yolu yarılamıştık var ya.” Bu uçuk fikirle birbirine bakan iki kız yavaş yavaş yürümeye başlamışlardı. Yol üstünden geçen bir dolmuşa bindiklerinde ise sıcaktan ter içinde kaldıkları yetmezmiş gibi dizleri tutmaz hâlde yorulmuşlardı da. Arya çantasından pet şişesini çıkarırken “Offf... Ne zormuş karşı yakaya geçmek, bir gezegenden bir gezegene göç etmek gibi.'' diye söyleniyordu. Derin bir nefes verdikten sonra onayladı Mira. “Valla birçok konuda çatışıyor olabiliriz ama ilk defa bu kadar aynı fikirdeyim seninle.” Telefon çaldığında arayanın kim olduğunu tahmin etmek Arya için çok da zor olmasa gerekti. Nitekim yanılmamıştı da. “Alo, Simten...” “Arya, nerelerdesin kuzum? Ajanstayım, bekliyorum.” “Sorma başımıza gelenleri Simten. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete.” “Ne oldu? Mira da mı yanında?” “Evet, biraz gecikeceğiz ama geliyoruz. Allah’ını seversen bizi biraz idare et.” “Tamam ama çabuk olun. Tibet Bey de yoldaymış, gelmek üzereymiş. Daha ilk günden pişman etmeyelim adamı.” “Tamam canım, görüşürüz birazdan.” Telefonu kapattığında söylenmekten kendini alıkoyamıyordu Arya. “Ayol onu pişman etsek ne olur, adam Allah’ını kaybetmiş peygamberini arıyor. Oyunculuk ajansından sahte eş aramak nedir ya? Nasıl bir yokluktasın sen Allah aşkına?” “Aaa öyle deme kanka, bak bu adamların etrafındaki kadınlar daha tehlikeli. Engerek yılanı gibi! Bu kadınlardan birine elini versen kolunu kaptırırsın, tabii ya.” Başıyla kendi sözlerini onaylarken bu işlerin uzmanıymış gibi çok bilmiş bir tavır takınmıştı Mira. “Numaracıktan diye evlenirsin sonra kadın bir kancayı takar sana, boşanamazsın. Bir de çocuk yaptı mı senden, kadının artık ömrü billah sırtı yere gelmez, sen de yandığınla kalırsın. Hayır boşanmaya kalksan koca bir servet ödersin. Çok riskli işler bunlar.” “Sen jet sosyetedensin de benim mi haberim yok Miracığım? Bayağı bilirkişi gibi konuşuyorsun da.” “Jet sosyete değilim ama çok gördüm, duydum böyle şeyleri. Bu tür olaylar için profesyonel kişiler lazım, senin gibi.” Kafasındaki soru işaretlerini durdurmaya genç kız ise sesli düşünmeye devam ediyordu. “Ya her şeyden önce bir insan neden sahte evlilik yapmak ister ki?” “Valla birçok sebep var ama hepsi dolaylı da olsa paraya dayanıyor hayatım.” “Nasıl yani? Tibet denen bu adam zaten zengin, ne parası anlamadım.” “Ay sen iyice alık alık bakmaya başladın Arya, gri beyin hücrelerin solmuş gibi bebeğim. Ne oldu senin eşsiz zekâna?” Kendisine ters ters bakan kıza açıklayıcı bir ses tonuyla yanıt verdi. “Bebeğim bu adam zengin de, babadan zengin. Yani paranın kaynağı baba. Şimdi şahsen ben güzele güzel demem güzel benim olmayınca. Tibet Ünal da o misal herhâlde, ne bileyim. Belki babası geleneksel biridir ve oğlunu evlendirip başını bağlamak istiyordur. Tanımıyorum ki kesin, net bir şey söyleyeyim.” “Olabilir aslında var ya. Düşününce daha mantıklı bir sebep gelmiyor aklıma.” Biraz dalıp gittikten sonra kınayan bir yüz ifadesiyle cık çıkmadı Arya. “İyice dejenere olmuş bu sosyetenin marjinal çocukları ya. Bu gençlik nereye gidiyor?” “Senin gittiğin yere şekerim!” Tek heceli bir kahkaha attıktan sonra devam etti Mira. “Tatlım sen iyi kızlar cennete, kötü kızlar her yere şarkısındaki kötü kızlardansın havan kime pardon?” Dostunun yüzüne gözlerini kısarak pis pis baktıktan sonra ne diyeceğini bilemez hâldeydi. “Sen biricik ev arkadaşını at, git sosyetenin serserilerini savun. Var ya ölü yatırımsın Mira!” ●●● Tibet aracını ajans binasının önünde park ettiğinde kolundaki saate baktı. İyi, henüz on dakika gecikmişti. Binadan içeri girer girmez tüm çalışan kızların gözleri onu keserken kendisi çapkınlık yapmak için doğru bir yerde olmadığının farkındaydı. Bu yüzden içi gitse de hiçbirine yüz vermeden direkt Simten Hanım'ın odasına geçmişti. Gecikmiş olma endişesiyle gelmişti ama anlaşacağı hanımefendi henüz ortalarda yoktu. Oturduğu yerden sabırsızca tekrar saatine baktı. Ajanstan gönderilen kız gecikmişti. Her yere böyle gecikerek gelecekse ohoo çok işi vardı Tibet'in. Sıkıntıyla ofladı, bu işin bir an önce son bulmasını istiyordu. Ayrıca kendisini böyle bir durumun içine soktuğu için babasını da kolay kolay affedeceğini sanmıyordu Tibet. Kendi hakkı olan parayı almak için bile babasının arkasından oyun çevirmek zorunda kaldığına da hâlâ inanamıyordu. Telefonu çaldı ve arayanın annesi olduğunu gördüğünde sabırsızca ofladı adam. Telaşa kapılmıştı. Sanki yapmaya çalıştığı şey alnında yazılıyor, ses tonundan okunabiliyormuş gibi eli ayağı birbirine dolanmıştı. “Eh be anne, sırası mı şimdi?” Bekletmeksizin aramasını yanıtladı çünkü biliyordu ki annesi Neslişah Hanım bekletilmekten asla hoşlanmazdı fakat babasıyla bir davete gittiğinde bekletmeye bayılırdı. “Alo, anne?” “Oğlum, nasılsın?” “İyiyim anneciğim, sen?'' “Ben de iyiyim. Babana uğramak için geldim şirkete. Sana da bir bakayım dedim ama yoksun. Neredesin?” “İyi yapmışsın annem de ben şirkette değilim, bir arkadaşımla yemeğe çıktık.” Tibet saatine bakıp duruyordu endişeyle. Bu yüzden annesinin “Bu arkadaşın kız mı?” sorusunu geçiştirmekle yetindi. “Hayır anneciğim.” “Bak bugünlerde hareketlerine iki kat daha dikkat et, babanı zor zapt ediyorum. Son skandallardan sonra adamın tansiyonu kaça fırladı biliyor musun sen?” “Tamam, sen merak etme canım annem. Bak şimdi kapatmam lazım, akşam görüşürüz. Öpüyorum çok.” Tebessüm ederek “Tamam deli oğlan, alırım akşam ifadeni. Görüşürüz.” diyerek konuyu uzatmadı. Bunun için neredeyse duacı olacaktı Tibet. Birçok konuda olduğu gibi yalan konusunda da profesyonel olmuştu ama ilk kez bu tür bir konuda yalan söylediği için eli ayağına dolanıyordu. Sanki babasının kasasını boşaltıyor gibiydi. Bu durumu atlatması zaman alacaktı belli ki. ... * YAZAR NOTU: Evet canlarım, ilk bölümü yayınladık en nihayetinde. 💖 Öncelikle yeni kapak tasarımımız için veyl02 arkadaşıma çok teşekkür ediyorum, harika bir iş çıkardığı gibi yeni bölüm yazma hevesi depoladı içime resmen. Ellerine sağlık canım. Evet, yeni bölüm için bekletmemeye çalışacağım. Sizleri seviyorum, kendinize çok çok iyi bakın ve beni özleyin olur mu? 🥰😘 -1/1- Uykulu gözlerini araladığında mutfaktaki tabak çanak sesinin daha fazla kafa şişirmesine tahammülü kalmamış gibiydi. Ayaklarını yataktan aşağı sarkıtırken “Öf be Mira! Vallahi çekilmiyorsun bazen!” diye söylenmeye başlamıştı bile. Henüz ayılmamışken pencereden sızan güneş huzmelerinin kamaştıran gözlerini ovuşturdu elleriyle. İyi kızdı, hoş kızdı şu Mira ama bazen cidden hayattan yıldırıyordu insanı. Şimdi de mutfakta çıkardığı tabak çanak gürültüsü yetmiyormuş gibi o karga sesiyle şarkı söylemeye başlamıştı. “Çırptım, çırptım, karıştırdım. Merdivenlerden aşağıya inerken hâlâ uykusuzluktan çıkmak üzere olduğunu hissettiği gözlerini ovuşturuyordu Arya. “Keşke bana kek yapmak yerine huzur verseydin Mira, şuan buna kekten daha çok ihtiyacım olduğu kesin! Ya bir tutam sessizlik istedim, çok mu şey istedim?” Hiçbir şey olmamış gibi neşeli bir ifadeyle ev arkadaşına döndü Mira. “Aaa günaydın kuzum!” “Gün aymadı benim için henüz! Ya çekimim var benim, gözlerimin altı mor mu çıkayım istiyorsun?” “Offf Arya sabah sabah kafa ütüleme aşkısı yaa! Sanki Muhteşem Yüzyıl Hürrem Sultan'ı canlandıracaksın. Altı üstü bir çiklet reklamı, o da daha oynayacak mısın belli değil. Adı üstünde, deneme çekimi deneme! Kalkıp da bana Hollywood starı kaprisleri yapma çok rica edeceğim ama!” Gözlerini kısarak “Sen benim işimi mi küçümsüyorsun, heykeltıraş bozuntusu!” derken tam mahalle kavgası havasına girmişti. “Canım ben hobi olarak yapıyorum onu, hobi! Sense tüm hayatını, her şeyini bu oyunculuk işine adamışsın. Hayır ekmek parası da kazandırmıyor, orası ayrı bir trajedi.” Boş vermiş bakışlarla masayı işaret etti. “Hadi boş çene çalma da otur şöyle şuraya. İki lokma bir şey ye, iskeletor!” “Ben bu masadaki hiçbir şeyi yiyemem Miracığım, bunu en iyi sen bilirsin. Avokado ve fıstık ezmesi varsa onları koy bu masaya.” “Ananın evinde de avokado ve fıstık ezmesi vardı değil mi? Mis gibi köy ekmeği, köy peyniri, sele zeytinine burun mu kıvırıyorsun sen?” Ellerini tıpkı bir mahalle kavgasına hazırlanır gibi beline yerleştirdi Mira. Mahalle karısı moduna girme sırası ondaydı anlaşılan. “Hanım hanııım, köylü milletin efendisidir! Sen oyuncu bozuntusu oldun da özünü mü beğenmiyorsun?” “Ay kurban olayım demagoji yapıp beni daha da çıldırtma Mira! Zaten sabaha senin bet sesinle uyandım, şansını zorlama bak.” “İyi be, otur artık sarı çiyan.” “Sabahtan beri yardırıyorsun bana, fark etmedim sanma.” Durup durup ev arkadaşının laf sokmalarına daha da kuruldu ve gecikmiş tepkisini gösterdi. “Sen nesin acaba? Kızıl bela!” “Kızım ben böyle şeylere kırılmam, benim acı eşiğim çok yüksek. Yeni şeyler dene.” Peyniri çatalla parçalara bölerken “Eee ne yapacaksın bakalım bugün, buluşacak mısın o adaletsizce yakışıklı, kaslı, zengin züppe, Allah’ın belası zalımın oğlu bay karizma Tibet Ünal'la?” “Canım benim sen de övüyor musun gömüyor musun bir karar ver. Böyle çok tutarsız oluyor be anacım.” “Ne yapayım? Adam hem çok yakışıklı hem de tam bir baş belası! Hem kızların sevgilisi hem de Allah’ın cezası. Magazin programında her gördüğümde içim gidiyor yeminle!” “Miracığım... Canım benim psikolojik desteğe ihtiyacın varsa benimle paylaşabilirsin biliyorsun değil mi? Ben hep senin yanında olurum.” Sahte acıma ve şefkatle karışık tavrını sürdürürken gözlerinde arkadaşının saçmalıklarına cık cıklayan kınayıcı mahalle teyzesi bakışları hâkimdi. “Ne yapayım Arya? Ne yapayım, sen söyle! Adam öküz gibi yakışıklı Allah’ıma kitabıma! Hayır, yakışıklı olana da yakışıklı demeyeceksen Allah bu bakan gözleri, ahanda bu dili niye verdi bize, ha? Sorarım sana, niye verdi?” “Gözlerini haramdan sakın Mira!” Sabah sabah cırlak sesini çıkardığı için arkadaşına esefle baktı. Sonunda onu da kendisi gibi çıldırtmayı başarmıştı, mutlu muydu acaba? “Evet, Arya Hatipoğlu'yla Dosta Doğru programına hoş geldiniz!” “Sen geç dalganı geç, Allah tarafından çarpılınca ben de geçeceğim dalgamı.” Duvardaki saate baktığında koca bir yaygara kopardı Arya. “Allah, yandık! Çok geciktik Mira, kalk! Simten bu defa bizi idare edemez. Hem o playboy bozuntusu da şimdi erkenden gitmiştir oraya.” Masadan kalkarken peynirli ekmeğinden bir ısırık daha koparmaya çalışan Mira’yı kolundan tutup çekiştiriyordu. “Hadi kızım, kalksana!” “Var ya bazen çok yoruyorsun Arya, ha! Bazen dediğim de yirmi dört saatin yirmi üç saati falan!” Alelacele hazırlanıp çıktıktan sonra otobüsü kaçırdıkları gibi bir de boş taksi bulamama sorunuyla karşı karşıyaydılar. Bu şekilde kırk dakikaya yakın bir süre geçtiğinde Arya öfkelenmeye başlamıştı. Gelen geçen taksiye el etmekten bir hâl olmuştu ama asla durmuyorlardı. Hiçbiri boş değildi. Bu saatte trafik tıkalı olacağı için de gecikeceğiyle ilgili endişeliydi ve bu onu daha çok sinirlendiriyordu. “Allah'ım sen sabır ver bana! Koskoca oyuncunun uğraştığı angarya işe bak!” Yüzünü kırıştırarak alaycı bir yüz ifadesi takındı yanı başında kollarını kavuşturan Mira. “Ay pardon sayın Hollywood yıldızımız ya, maalesef limuzinimiz bozulmuş bak görüyor musun aksiliği? Hay Allah!” “Ha diyorsun ki Arya illa gel üstümden paspas gibi geç, ha Mira?” “Kızım tanınan bir oyuncuymuşsun gibi davranıp kaprislere başlamak için biraz erken değil mi? Sataşma falan yok sadece soruyorum.” “Canım arkadaşım, Miraların gülü... Ben tanınan bir oyuncu olsam Tibet denen bu adam ajansta neden beni seçsin? Biz de biliyoruz herhâlde ünlü bir oyuncu olmadığımızı. Ama şimdiden kaprislere başlayayım ki, ünlü olunca ay bak ünlü oldu nasıl değişti, götü kalktı, demesinler değil mi ama?” Onaylarcasına başını sallayarak “Aslında düşününce çok mantıklı geldi şuan. Neden öyle oldu o?” diye sorguladı içinde bulunduğu durumu Mira. “Çünkü ben her zaman haklıyım bebeğim, ondandır.” Tam en yakın arkadaşına laf yetiştirirken aniden önünden geçip giden taksiye el etse de artık çok geçti. Üstelik taksi boştu. “Hay Allah’ım ya, bak görüyor musun? Beni lafa tuttun, tek şansımız olan taksi de kaçtı! Safi zararsın Mira, biliyorsun değil mi?” “Hıı tabii, ben ajansta çalışmaya başladığımda Simten'e çok iyi bir oyuncu arkadaşım var, diyerek seni önerince öyle dememiştin ama!” “Ay var ya senin diline düşenin hâline yanarım!” Yol kenarında taksi beklerken sabırsızca el etmeye devam ediyordu fakat pek ümidi kalmamıştı. En sonunda boş bir taksi durduğunda gözleri parlıyordu Arya ve Mira'nın. Taksici camı açıp dışarı baktı. “Nereye abla?” Arya hafifçe cama doğru eğildi ve “Karşıya gideceğiz.” dedi umutla. Bakışlarıyla kendini acındırıp abi ne olur bizi geri çevirme dese de bu kez oyunculuk yeteneğinin pek de işe yaramayacağı ortadaydı. “Ben karşının taksisi değilim, gidemem abla kusura bakma.” Taksi hareket ettikten sonra Arya sinirle saçlarını karıştırdı. “Bıraksan ölürsün değil mi? Parasıyla değil mi kardeşim neyse parası vereceğiz işte! Kim çıkardıysa bu karşının taksisi şeyini ya! Taksi taksidir abi, karşının çaprazın taksisi mi olur!” Saatine baktığında keyfi iyice kaçıyordu. “Geç de kaldık zaten. Yürüyerek gitseydik yolu yarılamıştık var ya.” Bu uçuk fikirle birbirine bakan iki kız yavaş yavaş yürümeye başlamışlardı. Yol üstünden geçen bir dolmuşa bindiklerinde ise sıcaktan ter içinde kaldıkları yetmezmiş gibi dizleri tutmaz hâlde yorulmuşlardı da. Arya çantasından pet şişesini çıkarırken “Offf... Ne zormuş karşı yakaya geçmek, bir gezegenden bir gezegene göç etmek gibi.'' diye söyleniyordu. Derin bir nefes verdikten sonra onayladı Mira. “Valla birçok konuda çatışıyor olabiliriz ama ilk defa bu kadar aynı fikirdeyim seninle.” Telefon çaldığında arayanın kim olduğunu tahmin etmek Arya için çok da zor olmasa gerekti. Nitekim yanılmamıştı da. “Alo, Simten...” “Arya, nerelerdesin kuzum? Ajanstayım, bekliyorum.” “Sorma başımıza gelenleri Simten. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete.” “Ne oldu? Mira da mı yanında?” “Evet, biraz gecikeceğiz ama geliyoruz. Allah’ını seversen bizi biraz idare et.” “Tamam ama çabuk olun. Tibet Bey de yoldaymış, gelmek üzereymiş. Daha ilk günden pişman etmeyelim adamı.” “Tamam canım, görüşürüz birazdan.” Telefonu kapattığında söylenmekten kendini alıkoyamıyordu Arya. “Ayol onu pişman etsek ne olur, adam Allah’ını kaybetmiş peygamberini arıyor. Oyunculuk ajansından sahte eş aramak nedir ya? Nasıl bir yokluktasın sen Allah aşkına?” “Aaa öyle deme kanka, bak bu adamların etrafındaki kadınlar daha tehlikeli. Engerek yılanı gibi! Bu kadınlardan birine elini versen kolunu kaptırırsın, tabii ya.” Başıyla kendi sözlerini onaylarken bu işlerin uzmanıymış gibi çok bilmiş bir tavır takınmıştı Mira. “Numaracıktan diye evlenirsin sonra kadın bir kancayı takar sana, boşanamazsın. Bir de çocuk yaptı mı senden, kadının artık ömrü billah sırtı yere gelmez, sen de yandığınla kalırsın. Hayır boşanmaya kalksan koca bir servet ödersin. Çok riskli işler bunlar.” “Sen jet sosyetedensin de benim mi haberim yok Miracığım? Bayağı bilirkişi gibi konuşuyorsun da.” “Jet sosyete değilim ama çok gördüm, duydum böyle şeyleri. Bu tür olaylar için profesyonel kişiler lazım, senin gibi.” Kafasındaki soru işaretlerini durdurmaya genç kız ise sesli düşünmeye devam ediyordu. “Ya her şeyden önce bir insan neden sahte evlilik yapmak ister ki?” “Valla birçok sebep var ama hepsi dolaylı da olsa paraya dayanıyor hayatım.” “Nasıl yani? Tibet denen bu adam zaten zengin, ne parası anlamadım.” “Ay sen iyice alık alık bakmaya başladın Arya, gri beyin hücrelerin solmuş gibi bebeğim. Ne oldu senin eşsiz zekâna?” Kendisine ters ters bakan kıza açıklayıcı bir ses tonuyla yanıt verdi. “Bebeğim bu adam zengin de, babadan zengin. Yani paranın kaynağı baba. Şimdi şahsen ben güzele güzel demem güzel benim olmayınca. Tibet Ünal da o misal herhâlde, ne bileyim. Belki babası geleneksel biridir ve oğlunu evlendirip başını bağlamak istiyordur. Tanımıyorum ki kesin, net bir şey söyleyeyim.” “Olabilir aslında var ya. Düşününce daha mantıklı bir sebep gelmiyor aklıma.” Biraz dalıp gittikten sonra kınayan bir yüz ifadesiyle cık çıkmadı Arya. “İyice dejenere olmuş bu sosyetenin marjinal çocukları ya. Bu gençlik nereye gidiyor?” “Senin gittiğin yere şekerim!” Tek heceli bir kahkaha attıktan sonra devam etti Mira. “Tatlım sen iyi kızlar cennete, kötü kızlar her yere şarkısındaki kötü kızlardansın havan kime pardon?” Dostunun yüzüne gözlerini kısarak pis pis baktıktan sonra ne diyeceğini bilemez hâldeydi. “Sen biricik ev arkadaşını at, git sosyetenin serserilerini savun. Var ya ölü yatırımsın Mira!” ●●● Tibet aracını ajans binasının önünde park ettiğinde kolundaki saate baktı. İyi, henüz on dakika gecikmişti. Binadan içeri girer girmez tüm çalışan kızların gözleri onu keserken kendisi çapkınlık yapmak için doğru bir yerde olmadığının farkındaydı. Bu yüzden içi gitse de hiçbirine yüz vermeden direkt Simten Hanım'ın odasına geçmişti. Gecikmiş olma endişesiyle gelmişti ama anlaşacağı hanımefendi henüz ortalarda yoktu. Oturduğu yerden sabırsızca tekrar saatine baktı. Ajanstan gönderilen kız gecikmişti. Her yere böyle gecikerek gelecekse ohoo çok işi vardı Tibet'in. Sıkıntıyla ofladı, bu işin bir an önce son bulmasını istiyordu. Ayrıca kendisini böyle bir durumun içine soktuğu için babasını da kolay kolay affedeceğini sanmıyordu Tibet. Kendi hakkı olan parayı almak için bile babasının arkasından oyun çevirmek zorunda kaldığına da hâlâ inanamıyordu. Telefonu çaldı ve arayanın annesi olduğunu gördüğünde sabırsızca ofladı adam. Telaşa kapılmıştı. Sanki yapmaya çalıştığı şey alnında yazılıyor, ses tonundan okunabiliyormuş gibi eli ayağı birbirine dolanmıştı. “Eh be anne, sırası mı şimdi?” Bekletmeksizin aramasını yanıtladı çünkü biliyordu ki annesi Neslişah Hanım bekletilmekten asla hoşlanmazdı fakat babasıyla bir davete gittiğinde bekletmeye bayılırdı. “Alo, anne?” “Oğlum, nasılsın?” “İyiyim anneciğim, sen?'' “Ben de iyiyim. Babana uğramak için geldim şirkete. Sana da bir bakayım dedim ama yoksun. Neredesin?” “İyi yapmışsın annem de ben şirkette değilim, bir arkadaşımla yemeğe çıktık.” Tibet saatine bakıp duruyordu endişeyle. Bu yüzden annesinin “Bu arkadaşın kız mı?” sorusunu geçiştirmekle yetindi. “Hayır anneciğim.” “Bak bugünlerde hareketlerine iki kat daha dikkat et, babanı zor zapt ediyorum. Son skandallardan sonra adamın tansiyonu kaça fırladı biliyor musun sen?” “Tamam, sen merak etme canım annem. Bak şimdi kapatmam lazım, akşam görüşürüz. Öpüyorum çok.” Tebessüm ederek “Tamam deli oğlan, alırım akşam ifadeni. Görüşürüz.” diyerek konuyu uzatmadı. Bunun için neredeyse duacı olacaktı Tibet. Birçok konuda olduğu gibi yalan konusunda da profesyonel olmuştu ama ilk kez bu tür bir konuda yalan söylediği için eli ayağına dolanıyordu. Sanki babasının kasasını boşaltıyor gibiydi. Bu durumu atlatması zaman alacaktı belli ki. ... * YAZAR NOTU: Evet canlarım, ilk bölümü yayınladık en nihayetinde. 💖 Öncelikle yeni kapak tasarımımız için veyl02 arkadaşıma çok teşekkür ediyorum, harika bir iş çıkardığı gibi yeni bölüm yazma hevesi depoladı içime resmen. Ellerine sağlık canım. 
Evet, yeni bölüm için bekletmemeye çalışacağım. Sizleri seviyorum, kendinize çok çok iyi bakın ve beni özleyin olur mu? 🥰😘
|
0% |