Yeni Üyelik
22.
Bölüm

♚ Sahte Karım ve Kuyruklu Yalanımız | 12

@buzlarkralicesi

-12-

Güneşin alnında arabayla balayı için yola çıktıklarına inanamıyordu Tibet ve Arya. Ne kadar engellemeye çalışsalar da Servet Bey Nuh demişti peygamber dememişti.

Arabada çıplak ayaklarını cama doğru uzatmış yayvan yayvan oturan Arya, yanında arabayı süren adama döndü. "Ne yapacağız biz şimdi otelde?"

"Tatil."

"Çok aydınlatıcı oldu gerçekten Tibet." Alaycılığı bir kenara bırakıp asıl konuya geldi Arya. "Ortada gerçek bir evlilik yokken ne balayı, ne tatili yapacağız söyler misin?"

"Başka şansımız mı var Arya? Babamın ne kadar direttiğini sen biliyorsun." Aklına bir fikir gelmişcesine ekledi. "Ayrı ayrı takılırız olmazsa. Sen tatiline bakarsın, ben eğlenceme." Yanındaki kızdan onay bekler gibiydi. "Olmaz mı?" Memnuniyetsiz bir biçimde düşüncelere dalan kıza döndü. "Kızım idare edeceğiz işte birkaç gün." Arkadan gelen korna sesiyle konuşmaları bölündü. İkisi de dönüp arkadan yanlarına doğru gelen arabaya baktıklarında arabada Aras ve Mira'nın olduğunu gördü. "Aras bu!"

Gördüklerinde şaşıran Arya "Mira da yanında!" diye ekledi. "Ne işleri var burada?"

"Ne bileyim ben."

Gürültüyle ve coşkuyla kornaya basan Aras sanki onları duymuş gibi "Sizi yalnız bırakmak istemedik!" diye bağırdı.

İşte şimdi bu anlamsız balayı tatili Arya ve Tibet için arkadaşlarıyla biraz daha çekilir hâle gelmişti.

Akşam balayı oteline varmışlardı. Nezih ve güzel bir oteldi ilk bakışta. Otel odasından içeri girdiklerinde oda mumlarla ve çiçeklerle, yatak da güllerle süslenmişti.

Düşünceli bir edayla "Bayağı özenmişler, baksana." dedi Tibet.

Normal şartlarda çok romantik bir balayı odası olan odaya utangaç bakışlarla göz gezdirirken "E gerçekten evli sandıkları için, öyle olmuş." yanıtını verdi Arya.

Aynı havadan sudan konuşur gibi utana sıkına hâller genç adamı da esir almıştı. Elini uzatıp "Bu hazırlık boşa gitmesin, ne dersin?" dedi Arya'ya bakarak.

"Nasıl yani?"

Tibet müzik sistemini çalıştırıp tekrar elini uzattı. "Benimle dans eder misiniz Arya Hanım?"

Birkaç saniye düşündükten sonra başını salladı ve kendisine uzanan eli tuttu genç kız. Dans etmeye başladılar.

 

 

Ne güzel geçmişti bütün bir yaz
Başımda kavak yelleri esen o yaş
Bense hanımeli kadar beyaz
Çalmıştınız kalbimi bilmeden biraz
Bense hanımeli kadar beyaz
Çalmıştınız kalbimi bilmeden biraz

 

Uyumlu bir ritimle dans ettiği kadına bu kadar yakınken, saçlarının konusu burnuna dolarken benzersiz bir huzurun kollarında hissediyordu kendini Tibet.

 

Sen bana, ben sana komşu evlerde
Kök sarmaşıklar gibi sarıldık o yaz
Çaresiz erken inen akşamla
Veda edip ayrıldık biterken o yaz

 

Bunun bitmek üzere başlamış bir evlilik oyunu olduğunu hatırladıklarında ikisinin de içi biraz burulsa bile anın tadını çıkarmanın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anlamışlardı. Kendilerini müziğin büyüsüne kaptırmış dans ederlerken her şeyi unutmuşlardı. Bunun anlaşmalı ve sahte bir evlilik olduğunu, mecburiyetlerini, sorumluluklarını... Hepsini. Akıllarına gelen tek şey o an ne kadar güzel zaman geçirdikleriydi.

 

●●●

 

Sabah otelin havuz kenarındaki barda Aras'la kokteyllerini yudumlarlarken dün akşamki keyifli dakikalar aklına gelivermişti Tibet'in. Neden böyle hissettiğini anlamıyordu. Daha önce hiç böyle karmaşık duyguların kucağına düştüğünü hatırlamıyordu. Nedenini de çözemiyordu doğrusu. Ancak bildiği bir şey vardı ki, Arya'yla çok güzel vakit geçiriyordu. Mutluydu. Eğleniyordu. Bir sorunla karşı karşıyayken bile rahattı.

 

Dostunun hâlinde bir tuhaflık olduğunu hisseden Aras "Hayırdır abicim, neyin var böyle?" diye soruverdi.

 

"Neyim varmış ki? Hiçbir şeyim yok, oturuyorum öyle."

 

"Bir tuhafsın, düşüncelisin."

 

"Yok bir şeyim be oğlum. Her şey yolunda işte." Sağ eliyle ensesini kaşıyarak devam etti. "Sahte evliliğimiz gayet iyi gidiyor, her zaman istediğim gibi özgürüm."

 

"Eee sorun ne o zaman?" Tibet'in söylediklerinden hiçbir şey anlamayan Aras ise neler olduğunu çözmeye çalışıyordu.

 

"Bilmiyorum. Sadece... Özgür olmama rağmen kimseyle olmak gelmiyor içimden."

 

İmalı bir yüz ifadesiyle "Oğlum, yoksa sen..." dese de buna çok ihtimal vermiyordu.

 

"Arya'ya âşık olduğumu mu ima etmeye çalışıyorsun yine?"

 

"Yok be oğlum, erkeklik fonksiyonlarında mı bir sorun var demek istemiştim."

 

"Oha be oğlum!" Bunu gururuna yediremeyen adam şişinerek "Yok öyle bir şey tabii ki." diyerek reddetti bu durumu. Düşünceli bir ifadeyle iç geçirdi. "Bilmiyorum Aras, her şey çok güzel. Fazla güzel yani. Arya'yla çok eğleniyoruz, güzel vakit geçiriyoruz. Keyfim yerinde yani. Ama dün akşam ilk defa onunla anlaşmamızın bir sonu olduğu aklıma geldi ve içim bir tuhaf oldu, anlatabiliyor muyum?"

 

Bu konuda bilirkişiymiş gibi pozlar keserek "Oğlum bu sahte evlilik formatından senin kafan ambale olmuş." diye girdi söze. "Tabii, evlilik ayağına kızla sürekli dip dibesiniz ya, ona âşık olduğunu sanıyorsun. E ateşle barut yan yana durmaz sonuçta, böyle şeyler hissetmen çok normal."

 

"Nasıl yani, geçici mi diyorsun?"

 

"Tabii oğlum, ne olacak başka? Bu gece bir âlemlere akalım, piyasa yapalım bak görürsün Arya falan kalıyor mu aklında."

 

Onaylarcasına başını salladı Tibet. Belki de arkadaşı haklıydı. Hani bir söz vardı, neydi o? Bir erkek ve bir kadın gerektiği kadar süre bakışırsa veya baş başa kalırsa birbirine âşık olur. Bunun gibi bir şeydi işte, tam hatırlamıyordu. Belki de Arya'yla yaşadığı hislerin açılımı da bundan ibaretti, kim bilir? Havuz kenarından Arya ve Mira yaklaşıyordu. Elini başına götürüp içinden "Ben uzak durmaya çalıştıkça yine bir şekilde yaklaşıyoruz." diye mırıldandı Tibet.

 

"Kızlar, hayırdır?" Aras meraklı bakışlarla kızları süzerken "Önemli bir şey yoksa dükkanın önünü kapatmayın, burada çok fena hatunlar var. Kısmetimizi kapatmayın." dedi çekinmeden.

 

Mira ise "Biz de size çok meraklı değiliz. Bir grup doğa yürüyüşüne çıkıyor, biz de onlara takılıyoruz. Arayıp da bulamazsanız haberiniz olsun." derken burnundan kıl aldırmayan bir tavrı vardı. Sonra arkadaşı Arya'nın koluna girerek "Hadi gidelim kanka. Âlemlere akma vakti." dedi ve herhangi bir yanıt dahi beklemeden gitti.

 

Aras ve Tibet iki kızın da umursamaz tavırlarıyla şaşkına dönmüştü. Mira ve Arya'nın tavrı onlarda soğuk duş etkisi yaratmıştı. "Bunlar biz olmadan nereye gidiyorlar ya? Kimlerle takılıyorlar?"

 

Tibet boş vermiş bir ifade takınmaya çalışarak "Oğlum bize ne? Sen demedin mi biraz uzak kalalım da herkes kendi hayatını yaşasın diye." dese de aklı hâlâ Arya'nın nereye gittiğindeydi.

 

"Öyle olur mu oğlum? Dün bir bugün iki, kimler girdi bu kızların aklına belli değil. Ya çapkın, kızları yatağa atmaya çalışan kurnaz erkekler ağlarına düşürdüyse bu kızları?" Kendi de dâhil Tibet'i kandırırken "Hayır, şimdi bizimle geldiler ya onları böyle kötü niyetli erkeklerden korumak bir yerde bizim görevimiz." deyiverdi.

 

"Dur bir gözden geçirelim..." Tibet parmaklarıyla saymaya başladı. "Çapkın, kızları yatağa atmaya çalışan, kurnaz erkekler." Onaylarcasına başını sallayan arkadaşına hazırcevap bir ifadeyle yanıt verdi. "Oğlum sen bizden bahsediyorsun farkında mısın?"

 

"Tibet saçmalama, şimdi sana açıklamaya çalışırken kızların izini kaybedeceğiz." Adamı kolundan tuttuğu gibi peşinde sürüklemeye başladı.

 

Kızları takip etmeye başladıklarında bir grubun otel etkinliklerinden biri olarak doğa yürüyüşüne çıktığını görmüşlerdi. Gencinden yaşlısına, kızlı erkekli bir sürü insan vardı grubun içinde. Durum tam olarak Aras'ın tahmin ettiği gibi bir etkinlik çıkmadığı için ofladı Tibet. "Of be abicim, emeklilerin dağ gezintisi grubunun peşine taktın bizi. Baksana, burada sadece genç ve yakışıklı erkekler yok, sıkıcı emekli yaşlı teyzeler, amcalar falan var."

 

Yanlış anlaşılma olduğunun farkında olsa da geri adım atmadı Aras. "Ama genç ve yakışıklı erkekler de var görüyorsun ki."

 

"Neyse hadi tamam, madem geldik buraya kadar kızların yanına gidelim. Böyle iki sap arkalarından takip edecek değiliz ya." Öte yandan Tibet Arya'dan asansörde mahsur kaldıklarında yarım kalan sorusunun yanıtını almak niyetindeydi. Arya'nın hâlâ Yavuz'u sevip sevmediğini öğrenmek istiyordu.

 

Aras Mira'nın yanına yanaşırken Tibet de Arya'ya el hareketiyle kendini gösterip yanına koşmuştu.

 

Onu gördüğüne şaşıran Arya imalı bir tavırla "Hayırdır, burada ne arıyorsun? Siz çapkınlık turunda değil miydiniz?" diye sordu.

 

Tibet ise elleri ceplerinde "Hiç, öylesine biz de yürüyüş yapmaya karar verdik." derken abartılı bir biçimde nefes alarak "Biraz doğa havası alalım dedik." diye ekledi. Kaşlarını kaldırarak kendisine alayla bakan kıza yanıt verdi. "Ne yani, bütün temiz havayı kendinize mi saklayacaktınız anlamadım."

 

"İyi canım, bana ne. İstersen doğa yürüyüşüne katılırsın tabii, üzerime zimmetlemedim sonuçta etkinliği."

 

Havadan sudan sohbet ederlerken grubun arkasında kaldıklarını hatta kaybolduklarını fark ettiler.

 

Telaşla etrafa bakındı Arya. "Gördün mü bak, senin yüzünden kaybolduk."

 

"Kızım, niye benim yüzümden olsun?"

 

"Beni lafa tuttun, gruptan ayrıldık."

 

"Tamam, bir şey olmaz. Ben de zaten biraz yalnız kalalım istiyordum."

 

Merakla "O niyeymiş?" sorusunu yöneltti kız. Tibet neden kendisiyle yalnız kalmak istesindi ki?

 

"Seninle asansörde mahsur kaldığımızda yarım kalan bir konu vardı, hatırlıyor musun?" Biraz daha detay vererek açıkladı adam. "Hani ben sana bir soru sormuştum. Yavuz'a karşı hâlâ hislerin var mı, onu hâlâ seviyor musun diye sormuştum."

 

Kafası karışmış olan Arya ise karşısındaki adamın neden böyle bir soru sorduğuna anlam verememişti. "İyi de, bu sorunun cevabı seni neden bu kadar ilgilendiriyor ki?"

 

"Biz sahte de olsa bir evlilik yaptık, birbirimize karşı en azından bu kadar dürüst olmamız gerek diye düşünüyorum."

 

Arya tam bir cevap verecekken ikisi de yere bastıkları an kendilerini baş aşağı ipten bir tuzağın içinde buluverdiler.

 

Arya'nın attığı çığlık sayılmazsa ilk tepki "Hay anasını satayım, bu ne be?" diye bağıran Tibet'ten gelmişti.

 

Kız her ne kadar "İmdat! Kimse yok mu? İmdat!" diye bağırıp yardım istese de kimsenin seslerini duymadıklarını anlaması uzun sürmedi. Bir süre kurtulmaya çalıştıktan sonra öfkeyle kucağındaki adama çattı. "Hepsi senin yüzünden, farkındasın değil mi?"

 

"Ne?"

 

"Sen beni saçma sapan sorularla oyalamasaydın ben bu tongaya düşmezdim."

 

"Ha, doğa yürüyüşü diye ısrar eden bendim yani öyle mi?"

 

"Of neyse ne, nasıl kurtulacağız buradan onu söyle!"

 

"Telefonuma uzanmaya çalışacağım. Bir kıpraşma."

 

"Ben çok meraklıyım senin kucağında olmaya, sinir şey!"

 

Adam sabır çekerken uzanıp cebinden telefonunu çıkardı ancak kötü haber, telefon çekmiyordu. Tabii ya, bunu tahmin etmeleri gerekirdi. "Telefon çekmiyor, şansa bak."

 

"Zaten bizde şans olsa!"

 

"Grup geri dönmeyecek mi?"

 

Aklında bir ampul yanan kız "Evet, dönecekler!" diye haykırdı. "Dönüşte bizi görürler ve kurtarırlar!"

 

"Tabii o zamana kadar baş aşağı beyin kanaması geçirip ölmezsek."

 

"Abartma istersen Tibet. Hiç kimse gelmeyebilirdi de, azıcık şükret!"

 

Yarım saat sonra tam olarak tahmin ettikleri gibi doğa yürüyüşüne çıkan grup geri dönmüş ve tuzaktan kurtulmaları için yardımcı olmuşlardı. Ancak bu durumdan zararda çıkan tek kişi Tibet olmalıydı, çünkü ikinci kez sorduğu soruya bir yanıt alamamıştı. Arya'nın hâlâ Yavuz'u sevip sevmediğini hâlâ öğrenememişti.

 

...

 

Loading...
0%