Yeni Üyelik
24.
Bölüm

♚ Sahte Karım ve Kuyruklu Yalanımız | 14

@buzlarkralicesi

-14-

Aradan günler geçmişti ve bu birkaç gün içinde Arya Tibet'e karşı son olanlarda dolayı hâlâ tavırlıydı. İnsanların içinde belli etmemeye çalışarak bu evlilik oyununu sürdürüyordu ancak baş başa kaldıklarında soğuk davranmaya devam ediyordu. Gazete haberinden dolayı hâlâ öfkeliydi.

Sabah kahvaltıda Servet Bey neşeli bir edayla Arya'ya dönüp "Eski ev arkadaşın Mira'yı bu akşam yemeğe davet et." diye bir teklifte bulundu. Aynı şekilde oğluna da "Sen de o serseri Aras'ı tak peşine getir, ne zamandır yüzünü gördüğümüz yok." derken gizli amaçları olduğunu gençlere pek de çaktırmadı. Ama esasında Tibet'in Aras'a uyup boş boş gezip durmasından, evli olduğunu unutup saçma sapan gazete haberlerine malzeme olmasından pek rahatsızdı Servet Bey. Daha önce bunu kaba kuvvetle çözmeyi denemişti ancak işe yaramadığını görünce taktik değiştirme kararı almıştı. Eğer planı tutarsa Aras'ın da başını bağlayıp bir şekilde bu serserilik takımını dağıtacaktı. Böylece Tibet de kendisine kötü örnek olan arkadaşlarından kurtulmuş olacaktı. Bahanesi de "Uzun zaman oldu kalabalık yemek masası görmeyeli. Arya kızımın ailesi geldiğinde pek güzel vakit geçirmiştik." olmuştu. Kalabalık aile ortamlarını sevdiği yalan değildi ancak bu seferki amacı başkaydı. Hayırlı bir iş içindi bu organizasyon.

Arya başta "Mira yeni ev arkadaşını evde yalnız bırakmayabilir ama ben yine de teklifte bulunayım." dese de Servet Bey'in ikna edici tavrı karşısında pek şansı yok gibi görünüyordu.

Yanıt olarak "E onu da getirsin canım." deyiverdi Servet Bey. "Amaç zaten kalabalık aile ortamı oluşması. Mira yeni ev arkadaşını da alsın bu akşam gelsin." Herhangi bir cevap almadığı oğluna dönerek "Sen de Aras'ı çağırmayı unutma sakın." diye hatırlattı başına kakarak.

"Siz nasıl isterseniz muhterem babacığım." Babasına saygıda kusur etmeyen Tibet, bu teklifin altındaki gizli amacı çözecek durumda değildi çünkü günlerdir Arya'nın tavrıyla cebelleşiyordu. Ailesinin yanında mutluluk oyunu oynadığı sahte karısıyla günlerdir kanlı bıçaklıydı. Birtakım şirinlikler yapıp kendini affettirmeye çalışsa da işe yaramamıştı. Anlaşılan bu basit şirinliklerle bertaraf edilecek bir sorun değildi. Onu çok kızdırmıştı. Öte yandan Arya'nın ona bu denli öfkeli olması hoşuna da gitmişti. Çünkü bir insan önemsemediği birini kıskanmaz, umurunda olmayan birine kızmazdı.

Evden çıkıp şirkete gitmek için arabasına bindiğinde babasının ültimatomlarını iletmek üzere Aras'ı arayıp hoparlöre aldı. "Alo, Aras..."

Bir dokun, bin ah işit misali telefonu açar açmaz Aras arkadaşına içini dökmüştü. "Abicim ne yapmışsın ya sen öyle geçen gece?"

"Sorma Aras ya, babam çok fena fırçaladı oğlum beni. O da yetmezmiş gibi Arya da bir güzel kalayladı. Günlerdir yüzüme bakmıyor."

Tam "Arya ne alaka?" konusuna takılacakken daha önemli sorunları olduğunu fark ederek geçiştirdi Aras. "Ayrıca ortada fırçalanacak bir şey olsa içim gam yemeyecek." Azarlar gibi çatıverdi yakın arkadaşına. "Oğlum o geceki kızla hiçbir şey olmamış! Senin o gece takıldığın kız benim kıza senin dedikodunu yapmış. Abi rezillik! Allah aşkına sen bilmiyor musun bizim âlemde bu alay konusu olur!"

"Sabah sabah kafa ütüleme kardeşim." Arkadaşının imaları umurunda bile değildi doğrusu. O gece eski çapkın hayatına dönmek için bir adım atmıştı ama her şeyi eline yüzüne bulaştırmıştı. Zaten Aras'ı dinleyip bir yola çıkarsa olacağı buydu. Gece kulübü çıkışı paparazzilere yakalandığı o kadına türlü bahaneler sıraladıktan sonra kaçar gibi yanından ayrılmıştı. Şuan işlemediği bir suçun cezasını çekerken bu detaylarla kafasını dolduracak değildi. "Açıkçası hakkımda ne düşündükleri umurumda değil. Aklımda biri varken başkasıyla olamadım işte, ne yapayım?"

"Oğlum ben sana Arya'yı unutman için bir fırsat sunuyorum, sen elinin tersiyle geri itiyorsun. Ne çeşit bir manyaksın be sen?"

Aras'ın kendisini yargılayan tavırlarıyla uğraşacak hâli yoktu. "Sen onu bunu bırak da akşama bize davetlisin, ben de ondan aradım seni. Babam seni yemeğe davet etti haberin olsun."

"Sıkıcı Servet amca atmosferine mecbur muyum?"

"Evet."

Şansını denemişti ancak olmadığını görünce daha fazla kaçış yolu olmadığını anlayıp kaderine razı geldi Aras. "Peki, akşam görüşürüz o zaman."

Telefonu kapattığında düşüncelere daldı Tibet. Hiç böyle olmamıştı. İsteyip de elde edemediği kadın olmayan Tibet Ünal şimdi tek bir kadın için bu duyguları hissediyordu. Kırk yıl düşünse tek bir kadına değil kadın varlığına âşık olan kendisini bu hâllerde göreceğine ihtimal vermezdi. Ama olmuştu işte. Tibet Arya'ya âşık olmuştu.

●●●

Mira'yı arayıp akşamki davetten haberdar ettikten sonra bugünü evde geçirmeyi düşünüyordu esasen Arya. Ancak beklenmedik bir biçimde telefonu çaldı. Uzun zamandır ısrarla aramayı kesen Yavuz tekrar aramıştı işte. Bu kez de reddetmeyi düşünen Arya'nın aklı karışıktı doğrusu. Ortada net bir gerçek vardı ki, Yavuz'a eskisi gibi duygular hissetmiyordu. Ancak madem Tibet Efendi özgürce istediğini yapabiliyordu, ben niye yapmayayım diye düşünüyordu. Biraz da Tibet'e inat o telefonu açtı ve Yavuz'un görüşme isteğini kabul etti.

Bir saat sonra sözleştikleri mekânda buluştuklarında Arya Yavuz'un neler söyleyeceğini az çok biliyordu. Beklediği gibi de olmuştu.

Yavuz af dileyerek "Lütfen bana son bir şans ver Arya, hatalarımı telafi edebileyim. Seni kaybetmek istemiyorum." diyerek onu ikna etmeye çalışıyordu.

"Bilmiyorum, Yavuz." En azından karşısındaki adama dürüst olmak istiyordu Arya. Bazı şeyleri bile bile şans isteyecekse bir şans daha verebilirdi ancak hâlâ ona karşı duyguları olduğunu sanırsa onu kandırmış olurdu. "Artık sana karşı eskisi gibi şeyler hissetmiyorum. Beni çok kırdın, yıprattın. Birçok hatana seni sevdiğim için göz yumdum, idare ettim, düzelir sandım ama düzelmediği gibi daha da kötüye gitti. Ben senin için hep ikinci planda kaldım. Boş zamanlarını dolduran biri oldum her zaman. Artık böyle bir ilişki istediğimi sanmıyorum."

"Seni ne kadar kırdığımı yeni yeni anlıyorum. Senin gibi anlayışlı birini bile gelgitlerimle çok zorladım, farkındayım. Ama artık duruldum. Sensizliği tattım ve aklım başıma geldi. Eğer izin verirsen sana yeniden aynı duyguları hissettirmek için, sana yeniden kendimi sevdirmek, kendimi affettirmek için elimden ne gelirse yapacağım."

Normal şartlarda bunu kabul edecek biri değildi Arya. Yeniden Yavuz'a aynı hisleri besleyemeyeceğinin de farkındaydı üstelik. Ancak Tibet'e çok kızgın oluşu bunda büyük bir rol oynuyordu. Bu yüzden "Söylediklerini düşüneceğim, Yavuz. Sana kararımı bildireceğim." diyerek ucu açık bir yanıt verdi.

Öte yandan hiç hesapta olmayan bir şey olduğunun farkında değildi elbette Arya. Çünkü tam o sırada öğle yemeği için her zaman geldiği yerlerden biri olan o mekâna gelen Tibet, Yavuz'la genç kızı oturmuş konuşurken gördüğünde inanamadı, şaşırdı. Tesadüfen geldiği mekânda Arya'yı eski nişanlısıyla baş başa konuşurken görmeyi hiç beklemiyordu. Hatta çölde kutup ayısı görmek bile onun için daha az şaşırtıcı olabilirdi o an. Kendi kendine "Arya'nın bu herifle ne işi var burada?" diye söylendi. Şaşırdığı kadar öfkelenmişti de. Gerçekten Arya'nın hâlâ o adamla ne işi olabilirdi? Hızla uzaklaştı oradan. Akşam evde bu işin aslını sorup öğrenecekti.

Arya ise akşam eve döndüğünde aklı karmakarışıktı. İçeri girdiğinde Mira, Şebnem ve Aras gelmişler, salonda oturuyorlardı. Onları fark edemeyecek kadar dalgındı. Bütün gün düşünerek yollarda yürümüştü. Bu evlilik sahte değil miydi? Bir sözleşmeden, anlaşmadan ibaret değil miydi? Neden Tibet'in başkalarıyla olmasına bu kadar bozulup öfkeleniyordu? Neden kısasa kısas yapmaya çalışıp onu da öfkelendirmeye çalışıyordu? Anlamıyordu Arya. Kendini çözemiyordu. İçindeki duyguları anlamlandıramıyordu.

Odaya çıkmak üzere merdivene yöneldiğinde holde Tibet'le karşılaştı. Gelir gelmez yoluna çıkan adam soğuk bir ifadeyle "Biraz yalnız konuşabilir miyiz?" diyerek yukarı çıktı. Soğuk tavırları Arya'nın gözünden kaçmamıştı.

Şaşırmış bir biçimde adamın peşinden yukarı çıktı Arya. Neler olup bittiğini anlamıyordu. Onu bu kadar öfkelendiren şeyi merak ediyordu doğrusu. Odaya girer girmez de "Hayırdır Tibet, ne oluyor?" sorusunu yöneltti.

Elleri ceplerinde hesap sorarcasına karşılık verdi Tibet. "Asıl sana sormalı, ne oluyor Arya?"

"Ne diyorsun Tibet sen, kafanı bir yere mi çarptın? Söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum."

"Bugün Yavuz'la gördüm seni."

"Eee, doğru. Hayırdır Tibet sen beni mi takip ettiriyorsun?"

"Saçmalama, tesadüfen rastladım."

"Gördüysen gördün, ne yapalım yani?"

Karşısındaki kadının kayıtsızlığına inanamıyordu Tibet. Bu umursamaz tavır onu daha da kızdırıyordu. "Bunu nasıl yaparsın, Yavuz'la nasıl görüşürsün Arya? Hem de yaptığı onca şeye rağmen! Başımıza açtığı onca derde rağmen!"

Tibet bir noktada haklıydı, Yavuz'un başlarına açtığı dertlere rağmen hâlâ onunla görüşmesi akıl kârı değildi. Ama maksat onu kızdırmaksa daha iyisi olamazdı zaten, başarmıştı bile amaçladığı şeyi. "Kusura bakma ama Tibet, kiminle görüştüğüm beni ilgilendirir! Sana soracak değilim! Tıpkı gazetelere kadınlarla çıkarken senin bana sormadığın gibi!"

"Arya biz evliyiz!"

"Tibet, sen iyi misin? Bizim evliliğimiz sahte, bu bir anlaşma, farkındasın değil mi?"

Tartışmalarını bir kapı tıkırtısı böldüğünde ikisi de önce temkinli bir biçimde birbirine baktı. Arya'yla Tibet korku ve dehşetle kapıya dönüp baktığında adam daha cesaretli davranıp kapıya uzandı, dışarı çıkarak etrafa bakındı. Kimseyi göremedi. Odaya döndüğünde kendisine merakla bakan sahte karısının "Kimmiş?" sorusuna karşılık başını iki yana sallayarak "Bilmiyorum, göremedim." yanıtını verdi.

"Biri duymuş olabilir mi konuştuklarımızı?"

Arya'nın içini rahatlatmak istese de başarılı olamıyordu adam. "Bilmiyorum." dedi yalnızca. İkisi de konuştuklarını birinin duyduğu korkusuyla gerilmişti.

...

Loading...
0%