Yeni Üyelik
25.
Bölüm

♚ Sahte Karım ve Kuyruklu Yalanımız | 15

@buzlarkralicesi

-15-

Kapının ardındaki sesten sonra konuştuklarını birileri duydu mu diye Tibet ve Arya'nın içini korku sarmıştı.

Arya içten içe birilerinin duyduğundan eminken çok tedirgin olmuştu. "Kim duydu acaba?"

Tibet ise "Dur bakalım, daha birinin duyduğundan bile emin değiliz." diyerek daha sakin ve soğukkanlı bir yaklaşım sergiliyordu. Birinin aklı selim kalması gerekiyordu.

"Mira veya Aras duyduysa neyse de başkası duyduysa sıkıntı büyük."

"Onlar duysa neden apar topar kaçsın ki? Zaten bildikleri şey."

"O da doğru ya."

Kapının tıklatılmasıyla her ikisi de korku filmlerinde karşısına yaratık çıkmış insanlar gibi irkildiler. İçeri Pırıl girdiğinde rahatlasalar da Arya da Tibet de onları duymuş olabileceği ihtimaline karşı Pırıl'ı gözlemliyorlardı.

"Gençler neredesiniz ya?" Pırıl ise uzaylılar tarafından kaçırılan ve incelenen Dünyalı gibi duraksadı. "Ne o cin çarpmış gibi bakıyorsunuz?"

Başını iki yana sallayarak "Yok bir şey." diyebildi Tibet.

"Hadi yemeğe gelin." İmalı bakışlarla "Siz şimdi yeni evli çift olarak odalara kapanınca insanların aklına bin bir türlü şey geliyor." dediğinde Arya o an yer yarılsa da yerin içine girse diye düşündü. Ancak utancını baskılayan korku duygusu galip geldi. "Hayır, yeni evli gençlersiniz, ben hâlden anlarım da aşağıda misafirler var."

Soğukkanlı ifadesini koruyan Tibet ise "Tamam Pırıl, şimdi geliyoruz." diyerek kısa kesti kibarca. Eğer o an kısa kesmeseydi Pırıl devam etmesi olası müstehcen imalarıyla ikisini de yerin dibine sokup sokup çıkarmaya devam edecekti.

Pırıl çıktığında Arya onları duyanın bu kadın olup olmadığını düşündü. "Sence o mu duydu bizi?"

"Neden böyle düşündün?"

"Ne bileyim, evliliğimizle ilgili imalarda bulundu ya, o yüzden."

"Saçmalama, Pırıl'ın her zamanki hâli." Baş işaretiyle "Aşağı insek iyi olacak. Yoksa şüphelenecekler." dedi. Hâlâ endişelerinden kurtulamamış kıza tekrar dönerek ekledi. "Pırıl bir şey biliyor gibi görünmüyordu."

"Onu şüpheli listesinden eleyebiliriz mi diyorsun?"

Tam olarak emin olmayan adam, söylediği herhangi bir şeyle ikna olmaya hazır kıza bakarken kararsız bir biçimde başını iki yana salladı. "Bilmiyorum."

Yemeğe indiklerinde Tibet ve Arya gözlerini dört açsalar da şüpheli bir durum göremediler. Her şey gayet olağandı. Masada birbiriyle tanışıklığı olmayan ve yeni tanışan insanlar olmasına rağmen kolaylıkla samimi bir ortam oluşmuştu. Keyifli sohbetler ve şakalaşmalar havada uçuşmuştu.

Misafirler dağıldığında odalarına çekildiler fakat gece Arya'yı da Tibet'i de uyku tutmamıştı. Aralarındaki evlilik aktinin öğrenilmesi demek onlar için kıyamet gibi bir şeydi. Bu zamansız ve önlenemez bir felâket olurdu. Şimdi ne yapacaklardı? Bilmiyorlardı.

Ertesi gün fark ettirmeden evdekileri sorguya çekmişlerdi. Hatta Tibet evdeki yardımcıyı kenara çekip "Akşam sekiz sularında neredeydin?" diye kadının ifadesini alırken sorgusunu fark ettirmeden yaptığına çok emindi.

Neyse ki yanındaki Arya onu kolundan çekip "Saçmalama Tibet, Sherlock Holmes müyüz biz?" diye fısıldadığında polisiye filmlerdeki dedektifler gibi davrandığının farkına varıp kendine çeki düzen verdi.

Ne yapsalar da gerçeği bir türlü anlayamamışlardı. İşin içinden bir türlü çıkamadıklarını anlayınca Mira ve Aras'ı şirkete çağırıp durumu anlattılar. Başlarına ne geldiyse odalarda gizli gizli konuşmaktan gelmişti, bu yüzden evde buluşmak yerine Tibet'in şirketteki odasında toplanmışlardı.

Durumu arkadaşlarına anlatan Arya "Peki, ne yapacağız şimdi?" diye sorduğunda endişeli görünüyordu. Bu durumun açığa çıkması Tibet'i olduğu kadar onu da zor duruma sokacaktı çünkü en az Tibet'in babası kadar otoriter ve sert bir babası vardı. Gizli saklı aniden evlenmesini sırf damadını gözü tuttuğu için sineye çekmişti ancak bu kadarına asla göz yummayacağını iyi biliyordu genç kız. "Babam öğrenirse çok kızar! Mahvolurum ben!"

Gözlerini belerten Tibet sahte karısına bakarak "Arya benim babam öğrenirse beni pompalı tüfekle kovalar." dedi dürüstlükle. "Ben senden de beter durumdayım. Biraz sakin olur musun şimdi?" İç geçirdikten sonra sağ eliyle ensesini kaşıyarak ekledi. "Konuştuklarımızı kimin duyduğunu bir şekilde öğrenmemiz lazım."

Komplo teorileriyle endişe içindeki dostlarını daha iç açıcı ruh hâline sokmayacağının farkında olan Aras ise farklı bir felaket senaryosuyla konuya katılım sağladı. "Ya konuşmalarınızı kayıt altına aldıysa ne yapacağız? Hepimiz bir şehir ismi seçip Dali maskesi takarak kaydı çalmaya mı çalışacağız?"

Bu şakayla karışık teori karşısında burnundan soluyan Mira alaycı bir tavırla onayladı. "He aynen, sen Zonguldak olursun ben de Afyonkarahisar." Dayanamayıp adamın ensesine şaplak attığında "Salak." diye söylenmekten kendini alamadın.

Aras ise hafif bozulmuş bir biçimde "Ya ne vuruyorsun kızım?" diye söylense de abartılı bir tepki vermedi. Arkadaşlarına dönerek "İkimiz de konuyu biliyoruz, dolayısıyla bizi şüpheli listesinden çıkarabilirsiniz. Geriye Pırıl, Servet amca, Şebnem ve evdeki yardımcılar falan kalıyor. Kim olabilir ki başka?"

Tibet "Eğer babam duymuş olsaydı masada gülüp eğlenmezdi, odaya dalıp benim canımı alırdı." yanıtladı büyük bir dürüstlükle. "Dolayısıyla onu da listeden çıkarabiliriz."

Bakışlarıyla yakın arkadaşını onaylayan Aras "Bence Pırıl'ı da listeden çıkarabiliriz çünkü duysaydı saklı tutamazdı asla, tavuk gibi yumurtlardı hemen. Bir şekilde belli ederdi yani, rahat durmazdı." diye ekledi.

Başını iki yana sallayan Mira "Yok, bu işin içinden böyle çıkamayacağız. Kimin duyduğunu ya da birinin duyup duymadığını nasıl anlayabiliriz ki?" diye söylenirken aklına Şebnem'in duymuş olabileceği geldi. O da duyduğuna dair bir sinyal vermemişti, sıradan davranmıştı ama yine de gerçeği öğrenmeliydi. "Ben bugün Şebnem'in ağzını da arayacağım, sonuçtan size haberdar ederim."

Bu beyin fırtınasıyla bir yere varamayacaklarını anladıklarında Mira gitmek istedi, Aras da onu eve bırakabileceğini söyleyince birlikte çıktılar.

Tibet'in odasında baş başa kaldıklarında aralarında kısa bir sessizlik oluştu. Daha sonra adam "Ne yapalım biz de birer kahve içelim bari." dedi hafif sıkılmış bir ifadeyle.

Aynı tedirginlikleri içinde taşıyan Arya onayladı. "İyi hadi söyle bakalım iki kahve." Birkaç dakika sonra telefonu çalan kız merakla aramayı yanıtladı. Arayan bir yönetmendi ve bir proje için kendisine görüşme teklif etmişti. Arya bunca keyifsiz olayın ardından böyle iyi bir haber aldığı için mutluydu. Sevinç çığlıkları atmamak için kendini zor tutuyordu. Durumu aynı heyecanla yanında merakla kendisine bakan Tibet'e anlattığında aynı coşkuyu paylaşamadılar.

Yönetmenin adını duyan Tibet temkinli bir biçimde yaklaştı. "Tankurt denen bu adamın adını daha önce duymuştum. Ünlü bir yönetmen olduğu doğru. Ama ününün pek de iyi olduğunu söyleyemem." Bu durum aklına pek yatmamıştı. Kendisine soru dolu gözlerle bakan kızı da aydınlattı. "O yönetmen hakkında pek iyi şeyler duymadım, ne olur ne olmaz sen dikkat et." Aniden aklına gelen fikirle ekledi adam. "Hatta yalnız gitme, ben de yanında geleyim. Sahipsiz sanmasın seni."

"Tibet saçmalama, sen benim sahibim değilsin." Tibet'in ne demek istediğini anladığı için gereksiz hassasiyet göstermekten son anda kaçınan kız açıkladı. "Bak öyle ya da böyle benim tek başıma bir şeyleri başarmam lazım, her yere benimle sen gelecek değilsin sonuçta. Ne o öyle velim gibi yanımda mı gezeceksin? Olmaz öyle şey, ben gider gelirim."

"Bu durum hiç içime sinmiyor ama dediğin gibi olsun. Sen yine de çok dikkatli ol."

"Tamam, merak etme sen. Görüşmeye çağırıyor şimdi hazırlanıp gitmem lazım."

"E kahveler?"

"Başka zaman içeriz artık. Anca hazırlanırım ben."

Tibet endişelerinin ölçüsünü kaçırmış bir biçimde alelacele uyarıda bulunmaya başladı. "Bak açık gazoz falan verirse içme sakın. Halka açık yerde buluşun, Allah muhafaza tacizde falan bulunursa yaygarayı kopar hemen. Otel restoranı veya lobiye falan çağırırsa aman sakın ha!"

Gözlerini deviren Arya ise alaycı bir biçimde "Tamam babacığım." yanıtını verdi. Bu uyarıları en son lise yıllarında ebeveynlerinden duymuştu. Tibet'i biraz olsun sakinleştikten sonra şirketten çıkan Arya tam görüşmeye gideceği sırada Yavuz'un aramasıyla tüm planları tepetaklak oldu. Adam ısrarla beş dakikasını ayırmasını isteyince mecburen kabul etmek zorunda kaldı. Hâlbuki onunla görüşmek istediği de yoktu ancak Tibet'i kızdırmak için görüşmeye başlamıştı bir kere. Öte yandan Yavuz'un neler söyleyeceğini de merak etmiyor da değildi. Bu kadar acil söyleyecek neyi olabilirdi ki?

Çağırdığı mekâna gittiğinde Yavuz çoktan gitmiş onu bekliyordu. Masaya oturduğunda peşin peşin konuştu Arya. "Fazla vaktim yok Yavuz, ne söyleyeceksen çabuk söyle. Bir iş görüşmesine yetişmem lazım."

Arya'nın kendisiyle eski samimiyet veya özenle konuşmadığının farkında olan Yavuz ise direkt konuşmak istediği konuya girdi. "Açık konuşacağım Arya, artık senden bir dakika bile ayrı kalmak istemiyorum. O adamla evli kalmanı da istemiyorum, hemen boşanın." Ceketinin cebinden çıkardığı yüzük kutusunu Arya'ya uzattı. "Evlen benimle."

Bu ani teklifle neye uğradığını şaşıran Arya ise ne diyeceğini bilemiyordu, şok olmuştu. Eskiden heyecanla balıklama atlayacağı bu teklif şimdi onda hiçbir duygu uyandırmıyordu. Şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemeyen Arya tam da içinden geldiği gibi hiçbir şey söylemeden öylece masadan kalkıp gitti. Çok ani olmuştu her şey. Yavuz'la eskisi gibi olamayacağı işte o zaman dank etmişti kafasına. Yavuz'la yapamayacaktı, onu çok kırmıştı. Hep bir kenara itmişti Arya'yı. Sırasını beklemeye mahkûm olan genç kız ise yalandan bir evlilikle de olsa kendisini yarı yolda bırakmayan Tibet'i bile kendine daha yakın buluyordu artık. En basitinden iş görüşmesine gideceğim dediğinde bile Yavuz ne işi diye detayları sormazken yedi yabancı Tibet korumacı tavırlar sergileyerek saçma da olsa kendince uyarılarda bulunma gereği duymuştu. Yavuz'un onun için doğru bir adam olmadığını fark etmesi işte böyle ani bir biçimde gerçekleşmişti.

Yönetmen Tankurt'la iş görüşmesi için kendisine atılan konuma vardığında ise lüks bir otelin restoranına geldiğini fark etmişti. Resepsiyondan aldığı bilgiyle içeri girip adamla el sıkıştığında masada çiçekler ve mumları görünce garipsemişti Arya. Bu da neyin nesiydi böyle? Bir iş görüşmesi için bunlar fazla değil miydi? Ne saçmalıktı bu? İşle ilgili konuşacaklarını sanırken adamın gereksiz samimi tavırları kızı rahatsız etmişti. Mesafeli bir edayla "Projenin detaylarını konuşalım isterseniz." dediğinde adamdan aynı karşılığı alamamıştı. Adamı işin ciddiyetine çekmeye çalıştıkça yönetmen bundan pek de nasibini almış görünmüyordu.

"O kolay canım. Dilerseniz detayları konuşmak için daha rahat bir yere gidelim, odama çıkalım. Birer kadeh şarap eşliğinde detayları konuşuruz."

O zamana kadar sabırlı davranmaya çalışan Arya aniden patladı. "Sen ne diyorsun be?" Elindeki su dolu kadehi adamın üzerine boca ediverdi. Çantasıyla bir iki paraladıktan sonra orayı terk etti. Hoşuna gitmese de Tibet'in haklı çıktığı aşikârdı. Eve döndüğünde durumu Tibet'e anlattığında beklediği gibi adam onunla dalga geçmemişti ya da haklı çıktığı için keyfi yerine gelmemişti. Olayı vurgulamaya çalışır gibi "Dediğin çıktı yani anlayacağın. Umarım mutlusundur." dediğinde Tibet'in olanı biteni anladığından emin olmak istedi. Çünkü onun tanıdığı adam bu durumla dalga geçer veya keyiflenirdi ancak Tibet'in yüzünde daha çok öfkeli bir ifade hâkimdi.

"Ne mutlusu kızım? Ben orada olacaktım da onun ağzını yüzünü bir güzel dağıtacaktım! Al işte, izin vermedin ki yanında geleyim! Benim karıma sarkıntılık etmek neymiş görecekti!" Duraksadı Tibet. "Yavuz nasıl karşı çıkmadı bu işe, anlamıyorum doğrusu." En büyük ümidi aslında Yavuz'un bu teklife karşı çıkmasıydı, böylece kendisi bir şey söylemek zorunda kalmadan Arya bu teklifi geri çevirmek zorunda kalacaktı. Ancak beklediği gibi olmamıştı hiçbir şey.

Omuz silken Arya "Bilmem." dedi önce. "İş görüşmesinden bahsettik ama bir şey demedi, sormadı bile."

Bunu söyleyip söylememe konusunda gidip gelse de kendini tutamadı Tibet. "Sen yine bana kızacaksın belki ama bence o seni kıskanmıyor." Kendisine tepki vermeden soru sorar gibi bakan kıza açıklamada bulundu. "Bir erkek sevdiği kadına karşı koruma içgüdüsü beslemiyorsa o kadını gerçekten sevmiyordur."

Arya Tibet'in sözleriyle kızmak yerine derin düşüncelere daldı. Bütün gün onun düşündükleri de Tibet'in söylediklerinden farklı değildi ki sonuçta, neden şimdi adama kızacaktı? Haklı bulduğu yanlar olsa da onu geri püskürtme gereği duymuştu, onun akıl verme hamlesini kendi özel hayatına saldırı olarak algılamıştı. "Her gece başka kadınla gözlerini açan bir adamın aşk tavsiyesi vermesi de ne bileyim Tibet..."

Büyük ölçüde haklı olan Arya'yı yalanlayamadığı için Tibet öylece kalakaldığı için öfkelenip burun kıvırdı. "Sen bilirsin kızım, yaşa ve gör o zaman ne diyeyim? Yaşa ve gör." Ceketini alıp çıkarken Arya'nın sorusuyla duraksadı.

"Nereye?

"Aras'la takılacağız. Ayrıca sahte karıma hesap mı vereceğim?"

"Öyle mi Tibet Bey? İyi, ben de gidiyorum."

"Sen nereye?"

"Mira'yla felekten bir gece çalacağız, sahte kocama hesap vermek zorunda olmadığıma göre. Eğlenmek bizim de hakkımız!"

Kendisini itip odadan çıkan kızın arkasından bir süre hayretler içerisinde bakakalan Tibet hemen harekete geçti ve Arya'yı takip etmeye başladı. Yolda Aras'ı da alıp onların içtikleri yere doğru yola çıktı. Pusuda bekleyen Tibet, yakın dostunun "Niye geldik abi buraya?" sorusuyla kendini savundu.

"İçmeye gitmeyecek miydik işte oğlum?"

"İyi de kızların takıldığı mekâna niye geldik? Başka mekân mı kalmadı? Biz eğlencemize bakalım."

Tibet "Oğlum işin gücün eğlence bilmem ne! Bir dur ya!" diye azarladıktan sonra ekledi. "Bu kız yine başını belaya sokacak gibi. Yakınında olsam iyi olur. Sonuçta benim karım."

"Abicim sahte karın, sahte!"

"Sahte mahte! Karım sonuçta." Bu duruma iyiden iyiye alışmış olan Tibet artık sahte ve gerçeği ayırt edecek kadar denge kuramıyordu Arya'yla ilişkisine. Onun bu sahiplenici tavırlarını ise Aras hayretle seyrediyordu. Bu anlaşmadaki dengelerin bozulduğunu fark etmek onun için zor değildi. Arya'ya göz kulak olayım derken kızların yanına yaklaşan çocukları hırpaladıktan sonra Tibet de sarhoş olduğunda durumdan iyice emin olmuştu Aras. Gece karakolda bitmesin diye Mira'dan sonra Tibet ve Arya'yı da kendi evlerine bırakmıştı. Gecenin vukuatsız bir biçimde bittiğini sanıp evine gönül rahatlığıyla gittikten sonra Aras'ın bile bilmediği karmaşık bir sabah onları bekliyordu.

Sabah uyandıklarında Tibet ve Arya aynı yatakta hiç ummadıkları bir biçimde uyanmışlardı. Bu belirsiz ve silik gecenin sabahı nasıl bir kaosun ortasında kalan iki sahte eş bundan sonrası için nasıl bir tepki vereceklerdi?

...

*

YAZAR NOTU: Hi guys! ✨ Sizleri keyifle selamlamak isterdim ama yeni bölümü geciktirdiğin için birazcık keyfim kaçık. Sebebini de bilmeyenler için kısa bir açıklayayım. Covid testim pozitif çıktı arkadaşlar, geçmiş olsun dileklerini duvarımda ileten herkese sonsuz teşekkür ederim! 💞 Durum böyle olunca, yani Covid olduğumu öğrenince bu ve diğer hikâyelerim için yaptığım yayın takvimi ve planı tamamen bozuldu, eğer toparlayamazsam bazı gecikmeler olabilir. Eğer olursa duyurumu yapacağım, o yüzden yazar notlarımı ve duvarımdaki duyurularımı takip etmeniz çok iyi olacaktır. Günlerdir hâlsiz ve hastayım, yaklaşık 1 haftadan fazladır doğru düzgün bir şey yapamadım, bölüm yazamadım ve yeni video çekemedim. Hepsini yoluna koyacağım inşallah. 💞 Vote ve yorumlarınızı bekliyorum, YouTube kanalıma her takip bir geçmiş olsun diyorum ve kanal ismimi şöyle bırakıp gidiyorum: Gülay Sena Dündar. Umarım yeni bölümü beğenmişsinizdir, yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz. ✨

Loading...
0%