Yeni Üyelik
26.
Bölüm

♚ Sahte Karım ve Kuyruklu Yalanımız | 16

@buzlarkralicesi

-16-

Müthiş bir baş ağrısıyla gözlerini araladıklarında Tibet de Arya da uyku sersemligiyle birbirilerine baktılar. İkisi de cin çarpmış gibi yatakta zıpladıklarında olana bitene anlam vermeye çalışıyorlardı.

Tibet "Başım çatlıyor." diye mırıldanırken kızın tepkisini ölçmeye çalışıyordu. Hiçbir şey hatırlamıyordu. Acaba Arya hatırlıyor muydu?

Şaşkınlıkla yataktan doğrulan kız da şakaklarını ovalarken "Neler oldu?"

"Bilmiyorum, hatırlamıyorum ki."

Kendisine bakan adama "Tamam, arkanı dön sen buraya bakma!" derken olanları çözmeye çalışıyordu.

"Sana bakmıyorum kızım ben zaten! Gözümü bile açamıyorum başımın ağrısından. Ben dün gece neler oldu onu hatırlamaya çalışıyorum."

"Tamam, arkan dönük hatırlamaya çalış! Ben şimdi giyineceğim, bir aklımız başımıza gelsin konuşuruz. Afyon'um patlamadı benim daha."

"Benim çok patladı sanki Arya! Fesuphanallah!"

İkisi de toparlandıktan sonra kahvaltıya inmeleri gerektiğinin farkındaydılar. Tibet yardımcıya aşağıya inemeyeceklerini haber verdikten sonra odaya geri döndü. Bu halde masaya inerlerse Servet Bey'in çenesinden kurtulamazlardı. Tibet haytası iki günde gelini de kendine benzetti, diye söylenirdi. Yatak odasına geri döndüğünde Arya başını tülbentle sıkı sıkı bağlamış oturuyordu. Tibet de Arya gibi dün gece neler olduğunu hatırlamıyordu. "O başındaki tuhaf şey ne öyle? Yaprak Dökümü Hayriye Tekin'e dönmüşsün."

"Bakıyorum da Türk dizilerine bayağı hâkimsin. Ne yapayım, başım ağrıyor!"

"Benim de beynim allak bullak, hiçbir şey hatırlamıyorum. En son gece kulübündeydik, buraya nasıl geldiğimizi bile hatırlamıyorum."

Arya ise eğer bir şey olsaydı mutlaka hatırlardık ya da anlardık diye düşündüğü için bu konunun kapanması gerektiğini düşünüyordu. "Dün geceyi unutalım."

"Hatırlamıyoruz ki zaten."

"Tamam işte, ben de diyorum ki hatırlamayalım."

Başını yana yatırarak onayladı adam. Tibet'in de buna bir itirazı olmazdı sonuçta. Arya'nın söylediklerini kabul etse de şirkete giderken yol boyunca gece olanlara takılmıştı kafası. Hâlâ merakla hatırlamaya çalışıyordu. Neler olmuştu? Her şeyi unutacak kadar içmiş olamazdı. Daha da önemlisi, Arya'ya olan duygularıyla ilgili de bir sürü kargaşa yaşıyordu kendi içinde. Şirkete geldiğinde odasında Efe ve Aras'a Arya'ya olan duygularından bahsetti çaresiz. Başka kiminle paylaşıp akıl alabilirdi ki?

Efe anlattıklarını ağırbaşlı ve soğukkanlı bir ifadeyle karşılayıp "Bence duygularının peşinden gitmelisin." diyerek dostunun duygularını desteklerken Aras'tan aynı tepkiyi alamamıştı Tibet.

Aras "Saçmalama oğlum!" diye girdi araya. "Aşk bizim gibi adamlara yaramaz! Sonra her şey karışır bak benden söylemesi."

Aklı karman çorman olan Tibet ise "Ne yapacağım ben şimdi?" diye söylenirken en korktuğu şey oldu ve Aras yine her şeyi çok biliyormuş gibi araya girdi.

"Senin ilacını biliyorum ben kardeşim, merak etme."

"Aman sakın yine âlemlere ak, çapkınlık turlarına çık falan deme. Senin çözümlerin de bir bana yaramıyor zaten." Başını iki yana salladıktan sonra ekledi. "Oğlum ben Arya'ya karşı bir şeyler hissederken başkalarıyla olamam ki."

Aras ise "Öyle bir şey değil bu." dedi ve açıklama bile yapmadan "Bir telefon görüşmesi yapıp geliyorum." diyerek odadan çıkıverdi.

Kendi derdine düşmüş Tibet ise onun ne yaptığını anlamadığı gibi anlamaya da çalışmıyordu. Onun derdi kendine yetiyordu zaten.

Efe "Sen Aras'ı dinleme. Sen büyüdün, hayatın orada akşam burada sabah geçmeyeceği yavaş yavaş anlıyorsun. Hayatının aşkını buldun belki de. Sevmenin ve sevilmenin değerini yavaş yavaş fark ediyorsun. Aras ise henüz büyümedi, belki de hayatına henüz her şeyden vazgeçecek kadar sevebileceği biri girmedi. Ancak böyle duygular hayatta çok zor bulunan şeyler. Her zaman gerçekten sevebileceğin birileri karşına çıkmıyor." dedikten sonra Tibet'in omzuna dokundu ve ekledi. "Bu fırsatı yakalamışken her şeyi mahvetme."

Aras odaya döndükten uzun bir süre sonra kapı çaldı ve asistan beklenen misafirin geldiğini söylediğinde odada her şeyin kontrolü altında olduğunu bilen ve şaşırmayan tek kişi Aras'tı. Onaylayarak "Bekletmeden içeri alın." dedi yalnızca.

Asistan odadan çıktıktan sonra Tibet merakla sordu. "Ne misafiri bu?"

"Sana senin hâlinden anlayacak birini getirdim oğlum, overlok makinası ayağına geldi! Sana aşktan yanıp kavrulmuş bir kardeşimizi getirdim, böylece onun neler yaşadığını dinleyip kararını kendin verirsin. Aşk denen bu ateşe kendini atıp atmayacağını da iyice bir düşünürsün."

Aras öyle kesin konuşuyordu ki, sanki gelen kişi aşkın ne menem bir şey olduğunu anlatıp kendisini aşk denen bu illetten vazgeçirecekti. Herkes merakla içeri giren adamı beklerken kapı açıldı ve içeri Burç girdi. Tibet'in yakın sayılabilecek bir arkadaşı Burç Aksoy. Babaları gibi kendileri de uzun yıllar tanışır ve çok iyi anlaşırlardı. Bir süre önce Burç'un da birini sevip evlendiğini duymuştu ama detayları tam anlamıyla bilmiyordu. Şimdiyse arkadaşı Aras'ın onu akıllandırması için getirdiği kişi Burç'tan başkası değildi.

Samimi bir selamlaşmadan sonra "Senin hâlinden Burç anlar kardeşim." diye girdi söze Aras. "Kendisi de seninkine benzer bir kadere maruz kaldı. Ben durumu kendisine anlattım." Aras durumdan öyle bir bahsediyordu ki, konuya vakıf olmayan herhangi biri Tibet'in amansız bir hastalığa yakalandığını düşünebilirdi doğrusu.

Tibet Arya'ya olan duygularını tarif ederken gözleri parlıyordu. Bunun farkında bile değildi ancak onunla ilgili bir şeyler anlatırken heyecanlanıyordu. "Onunlayken çok eğleniyorum, çok mutluyum. Didişmelerimiz bile çok keyifli. Anlaşmanın biteceği, ayrılacağımız günü düşündükçe kötü hissediyorum. O gün eninde sonunda gelecek ve ben o günün gelmesini istemiyorum."

Burç bu işlerin kompedanı olduğunu anlatırcasını başını bilge bir biçimde salladı ve Yaşadık kardeşim, onun da en çetrefillisini yaşadık merak etme." dedi. Tibet'in yaşadıklarını çok iyi anlıyordu çünkü zamanında o da yaşamıştı. "Alara'ya olan duygularımı fark etmeden önce ben de bunları yaşadım. İşte aşk böyle bir şey."

Aralarında bir süre sessizlik yaşadıktan sonra beklentiyle Burç'a baktı ancak herhangi bir yanıt alamadı Tibet. "Eee, buraya teşhis koyup hasar tespiti yapmaya gelmedin herhalde kardeşim. Ne yapacağımızı da söyle bari, nasıl kurtulurum ben bundan? Nasıl eski hâlime dönerim?"

Aras yoğun bakımda bir hastası varmış gibi Burç'un yakasına yapıştı. "Peki yaşayacak mı doktor bey? Onu kurtarabilecek miyiz?"

Amansız bir hastalıktan bahseder gibi çaresiz yüz ifadesine bürünen Burç ise hem Tibet'in hem de Aras'ın sorusunu "Aşk ne öldürür ne yaşatır kardeşim, insanı süründürür." cümlesiyle yanıtladı. Ancak biricik karısı aklına geldiğinde yüzü aniden aydınlandı adamın. "Ama dünyanın en güzel duygusudur da aslında. Kendinizi tek birine adamak, onunla var olmak dünyanın en güzel şeyidir. Onunla sonsuz bir hayat düşlemek... Aşk her şeye rağmen yaşanmalıdır."

Aras istediği gibi bir yanıt alamayınca Burç'a kinle baktı. "Şimdi aşk için ölmeli aşk o zaman aşk falan de de ağzının ortasına bir tane çarpayım!"

"Derim kardeşim, istersen onu da derim! Ben evliyim, âşığım ve mutluyum."

Arkadaşını bu kadar mutlu gören Tibet ise çarpık bir tebessümle bakıyordu. Eve giderken yolda Burç'un söylediklerini çok düşündü ve bir karara vardı. Ne olursa olsun duygularını Arya'yla paylaşmalıydı. Ancak eve döndüğünde onu bekleyen sürprizden habersizdi.

Tıpkı Tibet'le aynı duyguları hisseden Arya ise tedirgindi ve panik olmuştu. Bir yandan dün gece neler olup bittiğini düşünürken öte yandan Tibet gibi güvenilmez birine böyle şeyler hissettiği için ne yapacağını pek bilemiyordu doğrusu. İçindeki bu panik hâlinden kurtulamıyordu bir türlü.

Tibet odaya girip "Seninle konuşmam gereken bir şey var." derken adamın heyecanını görmeksizin karşılık verdi Arya.

"Evet, benim de söylemem gereken çok önemli bir şey var." Tibet'in konuşmadığını görünce söze girdi. "Sanırım artık bu oyunu bitirmenin zamanı geldi."

"Ne?"

"Aramızdaki sahte evliliği sonlandırmanın zamanı geldi. Baksana, aradaki dengeyi kuramıyoruz, hata üstüne hata yapıyoruz. Birbirimizin özel alanlarına giriyoruz, etrafa karşı sürekli falso veriyoruz. Biz bitirmezsek çok daha kötü bir şekilde sona erecek." Tüm bunların birer bahane olduğunu kendisi de biliyordu Arya. Asıl sebebin Tibet'e olan duygularından korkmasıydı oysa.

Duyduklarına inanamayan Tibet dudaklarını zorlayan o cümleyi kurarken eve geldiği anki keyfi yok olup gitmişti. "Boşanmak mı istiyorsun?"

"Sen sonsuza kadar evli kalmamızı mı tercih ederdin?" Bakışları sanki Tibet'ten olumlu bir yanıt almak ister gibiydi. Aynı duyguları paylaştığını bilse belki her şey daha farklı olabilirdi.

Öte yandan Tibet karşısında ondan boşanmak isteyen kadına olan duyguları yüzünden başka biri olduğunu, onu sevdiği için eski gece hayatına dönemediğini düşünürken kendini çaresi hissediyordu. Yangından mal kaçırır gibi boşanmak istediğine göre Arya onunla aynı duyguları paylaşıyordu belli ki. Onu zorla yanında tutamazdı. Tibet'e ise bu kararı kabullenmekten başka çare kalmıyordu. "Sanırım haklısın. Sen nasıl istersen, boşanalım." Ne yapabilirdi ki? Ona istemediği bir şey yaptıramazdı ya. Arya'yı az çok tanımıştı, onun kafasına koyduğunu yapan biri olduğunu biliyordu.

Arya'nın ise aklında başka düşünceler vardı. Soru dolu bir yüz ifadesiyle baktı. "Peki, ailelere nasıl söyleyeceğiz?" Bir yandan Tibet'e olan duygularını dizginleyemediği için kendi içinde bahaneler üretmeye çalışıyormuş gibi hissetti. Sanki verdiği karardan yine ürettiği bir bahaneyle geri adım atarak dönecekti.

"Özel bir seramoni gerektiğini sanmıyorum." Kısa bir an düşündükten sonra ekledi Tibet. "Hatta şimdi aşağı inip herkese boşanmak istediğimize dair kararımızı söyleyelim." Uyaran bir ses tonuyla "Kolay olmayacağını bil." dedi adam.

Aşağı indiklerinde ise onları bekleyen sürpriden haberleri yoktu. İçeriye girerlerken Pırıl "Gelin gençler, gelin. Yemek hazır. Aryacığım, sana da sürpriz var salonda." diyerek onları içeri buyur etmişti.

İçeri girdiğinde annesini gören Arya şaşkındı. "Anne..." Henüz bu şaşkınlığı atlatamamışken ortalık daha da karışmak üzereydi. Tam boşanacaklarını söyleyeceklerken annesi Gönül Hanım'ın sürpriz bir biçimde gelmesi yetmiyormuş gibi bir de Servet Bey elinde gazete haberiyle çocukların yanına gelmişti.

Yaşlı adam elindeki gazeteyi sallayarak "Bu ne demek oluyor?" derken hesap sorar gibi bir ifade hâkimdi yüzünde.

Arya ve Tibet önce birbirilerine, sonra gazetede kendileri hakkında yapılmış "SAHTE EVLİLİK" manşetine baktılar ve şok oldular.

...

Loading...
0%