Yeni Üyelik
6.
Bölüm

♚ Sahte Karım ve Kuyruklu Yalanımız | 2/2

@buzlarkralicesi

-2/2-

Aradan geçen 1 hafta boyunca herkes olağan hayatına devam ettiği için Tibet de Arya da henüz verdikleri kararın ve yaptıkları anlaşmanın ciddiyetini kavramış sayılmazdı.

Telefonun ısrarla çalmasıyla yorganın altındaki kafasını hışımla çıkardı kadın. Telefonun çalması yetmiyormuş gibi bir de komodinin üzerindeki saat alarmı zır zırr çalmaya başlayınca Arya elini komodinin üzerinde gezdirerek el yordamıyla çalar saati buldu ve hışımla duvara fırlatmaktan çekinmedi. Genelde de sivri dilli ve nevrotik bir karakter olduğu arkadaşları tarafından sıkça söylenirdi ancak Allah aşkına, kim uykusunu almadığında dengesini şaşırmıyordu ki?

"Böyle bir ses yok ya! Hangi insan evladı birini uykudan böyle uyandırır? Sadist misiniz siz?"

Arya aynı el yordamını kullanarak ev telefonunu komodinin üzerinde bulup hışımla açtığında tüm sinirini arayandan çıkaracaktı, o ilk ses tonundan belli olmuştu. "Ne var, ne?" Telefonun diğer ucundaki kişinin yanıtını beklemeksizin daha kim olduğunu bile bilmeden saydırmaya devam etti kız. "Bu saatte daha karga marifetini yememiş! Sen kimsin be? Beni neden arıyorsun?''

Genç adam ise başta şaşırsa da müstakbel karısının sabah mahmurluğuyla verdiği tavra gülerek ''Harika bir sabaha uyanmışsın anlaşılan" dedi alayla. Hattaki ses uykulu oluşundan mıdır nedir, genç kızınkinden daha kalın geliyor gibiydi. Bu yüzden doğru kişiyle konuştuğundan emin olmak istercesine yöneltti sorusunu. "Arya, sensin değil mi?" Şaka yollu takılmaya pek meraklı karakteri bu fırsatı kaçıracak gibi değildi. "Benimki de soru! Senin gibi kim huysuz ve uğursuzca konuşabilir ki telefonda?"

Henüz zoraki açabildiği gözlerini devirerek yanıtladı Arya. "Aradığınız kişiye şuanda ulaşılamıyor, lütfen sinirleri yatıştıktan sonra uygun bir saatte tekrar deneyiniz.''

Tibet kıkırdayarak ''Bak, seninle telefonda çene çalmak isterdim ama hemen buluşmamız lazım." dedi ve aciliyetini dile getirdi. Kendisi genç kızın aksine pek bir keyifliydi. Herhâlde bu anlaşmayla beraber hayatının istediği düzene girişinden ötürü oldukça rahatlamış görünüyordu. "Hazırlan, buluşalım.''

"Yok ya, buluşalım öyle mi? Başka emrin var mı beyzadem?" Hâlâ çapaklı olduğuna neredeyse emin olduğu gözlerini kısarak kolundaki saate baktı. "Bu saatte hem de!'' Saat henüz yedi buçuktu. Bir insan evladı diğer bir insan evladını bu saatte kaldırır mıydı ya? Bunu yapabilmesi için o kişiye kastı olması gerekirdi.

Tibet durumu pek de inkâr edecek değildi. Keyifli olduğu için daha ılımlı yaklaştı. "Biraz erken olabilir ama biz bir iş yapıyoruz Arya. Konuşmamız gereken konular var. Bazı şeyleri acilen görüşmemiz lazım. Yarın ailemle konuşacağım ve akabinde seni tanıştıracağım. O zaman da ikimize yöneltilen sorulara tutarlı cevaplar vermeliyiz."

"Offf... Ne bela adamsın sen be? Anlaşmanı kabul ettik diye uykunuzu da da satmadık ya! Uykumu bile istila ediyorsun, kurtuluş yok mu senden?"

Anlamıştı adam, Arya denen bu kız sabahları huysuz ve meymenetsiz olan tiplerdendi. Sessizce güldü fakat hattın diğer ucundaki kadına karşı otoritesini sarsmamak için bunu gizleyerek ciddi bir ses tonu takındı. "Bana bak küçük hanım, ben senin patronunum ve hemen buluşmamızı emrediyorum."

"Ah canım benim ya, ben de neler neler istiyorum da olmuyor işte ne yaparsın." Yataktan huysuzca doğruldu ve uykusunu açan öfkesine lanet mi yoksa teşekkür mü edeceğini bilemedi. "Sen bana emir veremezsin! Uykumun da patronu değilsin ya!" Kendini durduramadığının farkında olmaksızın söylenmeye devma etti. "Nasılsa her şeyi istediği zaman elde ediyor ya beyimiz. Şuna bak ya, rüyalarımın da patronu sanki!"

Keyifli bir alaycı ses tonuyla "Sabah sabah hiç çekilmiyorsun küçük hanım." dedi Tibet. "Neyse, sen hazırlan sonra şirketin önündeki kafede buluşalım. Ben sana konum atarım." Sinirleri yeterince tepesinde olan kızı daha da delirtmek için son sözlerini daha dalgacı bir edayla dile getirdi. "Seni seviyorum, görüşürüz müstakbel karıcığım!" Tibet telefonu yüzüne kapattığında Arya'nın çıldırdığını tahmin edip koltuğuna yaşlanmış, keyiflenmeye başlamıştı bile.

Pek de yanılmış sayılmazdı. Huysuzlanmıştı kız. Hatta içinde bulunduğu durumda huysuzlanmak terimi çok hafif kalıyordu. Arya telefonu duvara fırlatmaktan için adeta kendiyle savaşıp komodine sinirle bırakıverdi. "Sakin ol kızım Arya, sen sinirlenince telefon kıracak kadar zengin değilsin. Sen Bihter Ziyagil değilsin, aptallık etme!" Mira'nın kendisine öğütlediği gibi gözlerini kapatıp derin derin nefesler aldı. "Nefes al, nefes ver. Nefes al, nefes ver... Olmuyor işte! Sabır sabır, ya sabır! Paraya ihtiyacım olmasa bu kendini beğenmiş züppeye gününü gösterirdim ya, neyse." Sonra içine Polyanna kaçmış gibi biraz da kendini bipolar bir karakter hissederek sakince "Belki de olayların iyi tarafından bakmalıyım. Erken uyanmak her zaman zinde tutar insanı." deyiverdi kendi kendine.

Muhtemelen kendisini koridordan geçerken duymuş olan Mira ise kulak misafiri olmaktan hiçbir utanç duymaksızın seslendi. "Ağzını burnunu kırayım deme müstakbel kocanın ve de gelecekteki eniştenin. Kocişimin yakışıklılığını bozmanı istemem. Unutma, kaporta çiziksiz teslim edecektin, taahhütnamemiz var!"

"Ay iğrençsin Mira ya! Kociş ne be, popiş gibi? Yemin ediyorum soğudum senden." Bezgince yataktan kalkıp kıyafet dolabını açarken Mira'nın gagasını kapatmaya niyeti olmadığını anlamıştı çünkü hâlâ kapı arkasından konuşmaya devam ediyordu.

"Ha bu arada, kahvaltı hazır. Aaa ama sanırım senin yemeye vaktin yok. Olsun canım, müstakbel kocan sana güzel bir kahvaltı ısmarlar."

"Bak valla şimdi gelirsem oraya-"

"O yooo, Tibet Ünal'ın müstakbel karısına bu ağızlar yakışmıyor kanka. Lütfen ama hassas olalım artık bu konularda biraz." Hışımla kapıyı açıp kendisine kötü kötü bakan arkadaşını karşısında görünce kedi gibi pıstı Mira. "Aman sustum. Ama adamcağız haklı. Sabah sabah hiç çekilmiyorsun." Ve evet, bu Mira'nın susmuş hâliydi.

Bu zamana kadar kendisini koridordan duymuş olabileceğini sandığı ev arkadaşına gözlerini belertti Arya. "Paralel telefondan bizi mi dinledin?"

"Ya o tam olarak..." Genç kız tam kendini savunacakken sabah sabah üşendiğini fark etti ve omuz silkmekle yetindi. "Evet, tam olarak öyle oldu aslında."

"Senin gibi bir arkadaş yanıma gönderildiğine göre Allah tarafından sınanıyorum."

●●●

Öğle saati geldiğinde Aras'la şirketten çıkan Tibet anayola saparken bir yandan da kendisini öğütleyen dostunu dinliyordu.

"Bak her şeyi konuşun, sonra cadalozluk yapıp şartlara uymamazlık yapmasın. Sonra arkadaşımdan mahrum bırakmasın beni."

"Saçmalama oğlum ya, ne mahrum kalması? Ben halledeceğim merak etme sen." Kendine tekrar eder gibi "Zaten bu bir anlaşma." dedi Tibet. Bu bir anlaşmaydı. Her iki tarafın da kendine göre kazanç sağlayacağı bir anlaşma. Öte yandan sabahki didişmeleri aklına gelince ister istemez tebessüm etti adam. "Zaten sabahın köründe aradım deyince bir güzel fırçaladı beni. İşimiz kadınlara kalırsa olacağı bu." Ne kadar gizlese de keyifli olduğu kadar korkuyordu da. "Ya keşke hayatta evlilik diye bir şey olmasaydı ne Aras."

"Aynen, al benden de o kadar! Yani ne işe yarıyor ben anlamadım ki! Ayrıca aile kurmak bu kadar külfetli olmak zorunda mı be kardeşim?"

"Ne diyelim, Allah yardımcımız olsun."

Fırsatını bulmuşken lafı sokuşturdu Aras. "Arya gibi bir cadaloza çattığın için Allah bir kez daha yardımcı olsun. O kız senin iliğini kemiğini kurutacak gibi görünüyor ya neyse."

"Bakarsın daha erken ağrısız sızısız kurtuluveririz bu işten ha, ne dersin?"

Kendisine göz kırpan dostuna güldü Aras. "Hadi tamam," deyiverdi geçiştir vaziyette. "Yine dört ayak üstüne düştün. Huysuz muysuz ama taş gibi kız."

"Dostum ben güzele güzel demem güzel benim olmayınca."

"Hımhımla burunsuz, birbirinden uğursuz hesabı ha?"

"O ne demek be?"

Omuz silkti ve "Bilmem, babaannem çok kullanıyor. Konuyla ilgili diye düşündüm." diyerek güldü adam.

Tibet ise başını iki yana sallayarak dostunun gülüşüne karşılık verdi. "Edi'yle Büdü gibi olacağız, ben de öyle hissediyorum."

"Hem belki birlikte çapkınlığa çıkarız, o da playgirl falanmış mesela." Göz kırparak kahkaha attı Aras. Kendisine gülerek karşılık veren dostunun anlık dalgınlıklarını içinde bulunduğu duruma bağlıyordu. "Kardeşim sen beni şu yol üzerinde bırak ben giderim. Oto galeri de şurada zaten. Karşıdaki trafiğe girme, çıkamazsın bu saatte. Ben arabamı bakımdan alıp bizim bara geçeceğim. Sen yetişir misin akşama? Gecelere akarız, âlem yaparız falan."

"Bu gece annemlerle konuşacağım, gelemem herhâlde."

Tibet'in omzuna dokunarak "Gazan mübarek olsun kardeşim." dedi ve araçtan indi. "Sen git huysuz yengeyle buluş."

Dostunun şakayla karışık söylediği söze gülerken "Bak yenge deme fena olur." dese de bu tabir hoşuna bile gitmişti aslında.

"Ne diyeyim, bacanak mı diyeyim kıza? Hayret bir şey ya."

Gaza basarken kahkahasını durduramıyor şu Tibet. Yalandan da olsa evleneceğine hâlâ inanamıyordu. Bir rüyada gibiydi sanki. Konuya bakış açısına göre kâbus da denebilirdi tabii. Ama güzel bir kâbus. Sonucunda istediği her şeye sahip olabileceği bir kâbustu.

●●●

Yarım saattir Tibet Efendiyle sözleştikleri kafede bekleyen Arya öyle sabırsızdı ki ayaklarının masa altından ritim tutmasına engel olamıyordu. "Ben anladım, bu adam benim sabrımı sınıyor. Tabii ya! Yoksa bunun başka bir açıklaması olamaz. Ama o hele bir gelsin, ben onu öyle bir sınayacağım ki..." Söylenme huyundan da vazgeçemiyordu çünkü varolan öfkesini bastırmanın en iyi yolu buydu. Her kadın gibi dırdır etmek en etkili terapisiydi.

Yaklaşık on beş dakika sonra Tibet hiçbir acelesi yokmuş gibi elini kolunu sallaya sallaya gelip masaya oturduğunda bu durum genç kızı daha çok sinirlendirmişti. Sanki sabahın köründe arayıp rahatsız eden ve alelacele buluşmak isteyen kendisi değilmiş gibiydi. Allah Arya'nın keçilerine mukayyet olsundu!

Adamsa öyle rahat ve keyifliydi ki yayvan bir biçimde koltuğa oturup güneş gözlüğünü çıkardı ve karizmatik bir ses tonuyla "N'aber bebek?" diyerek göz kırptı.

"Neredesin sen?"

"Aaa sen de hemen kafa açma. Hem daha evlenmedik bile, ne bu hesap sormalar bakalım?" Kendisine gözlerini kısarak kötü kötü bakan kıza güldü. "Yandık valla, seninle işimiz var."

"Bana bak Tibet Efendi, eğer evleneceksek ve burada da birbirimizi daha iyi tanımak için buluştuysak bilmen gereken en önemli şey, bekletilmekten hiç hoşlanmam."

Tek kahkahayla karşılık verirken alaycıydı adamın sesi. "Hah! Ben de bekletmeye bayılırım, tek hobimdir inanır mısın?"

Kadın öfkeli bir edayla beyaz topuklu sandaletiyle adamın ayağına bastığında Tibet'in dudaklarından feryat dolu bir inleme çıktı. "Benim de tek hobim kendini bilmez erkeklere haddini bildirmektir. Ve biliyor musun, bu işi çok iyi yaparım!"

"Aaa!" Canının acısını unutmaya çalışırken sinirle güldü. "Bunun için henüz erken karıcığım. Düğünde yaparsın, malûm adettendir." Öte yandan kızı bu kadar delirttiği için gizli bir keyif duyuyordu.

"Bak benim goygoy yapacak hâlim yok, ne konuşacaksak konuşup halledelim işim gücüm var benim."

"Sanki bizim yok!"

"Ne kafa şişiriyorsun o zaman?"

Tibet sabır çekerek ceketinin cebinden çıkardığı kâğıdı kıza uzattı.

Merakla kâğıda bakan Arya ise şaşkın ördek gibi "Bu ne, sözleşme mi?" diye sordu.

"Yok, onun için avukatıma talimat verdim. Hazırlanır hazırlanmaz birlikte inceleyip imzalayacağız." Elindeki kâğıdı sallarken "Burada hoşlandığım ve hoşlanmadığım şeyler var." yanıtını verdi. "Bu bilgileri ailemle tanışacağın güne kadar ezberlersin, sonrası Allah kerim." Sonradan aklına gelen bir detayı da eklemekte gecikmedi. "Ha, bu arada unutmadan... Sen de bir liste yaparsan iyi olur. Ailemin yanında senin hakkında konuşurken pot kırmamış olurum."

"Hımm, tamam hallederiz." İlgisiz bir biçimde kâğıdı alıp çantasına tıkıştırdı.

Tibet ise şaşırmıştı. "Ne o? Hiç mi merak etmiyorsun? Hemen attın çantaya."

"Neyini merak edeceğim ki?" diyerek omuz silkti Arya. "Ukalâ bir playboyun listesi. Ne kadar merak uyandırıcı olabilir?"

Kızın baygın baygın bakan umursamaz gözlerine bakarken kıkırdadı. Onunla tanıştığı ilk andan itibaren tanıdığı diğer kadınlar gibi olmadığını anlamıştı. Hele ki Aras'a posta koyuşu. "Hiç merak etmiyorsun yani."

"Ya anlamadım şimdi sen kendini dünyanın merkezi falan mı sanıyorsun, nedir yani?"

Kadının laf sokmalarına duymazdan gelerek dirseğini masaya koydu ve yüzünü eline yasladı. Arya'nın aksine ilgiyle "Peki, sen nelerden hoşlanırsın? Ya da nelerden hoşlanmazsın?" sorusunu yöneltti.

"Ukalâlıktan ve bekletilmekten hoşlanmam."

"Onu biliyoruz canım. Başka?"

Tibet'i taklit ederek "Böyle hem geç kalıp hem de havalı havalı gelip oturan, gözlüğünü çıkarıp 'N'aber bebek?' diyen pişkin playboylardan hiç hazzetmem." diye aktardı rahatsızlığını.

Dayanamadı ve taklidini yapan kadına keyifli bir kahkaha patlattı adam. Gerçekten oldukça sevimli bir taklitti. "Vay arkadaş, sen de ne çok biriktirmişsin böyle?"

Kolundaki saate baktı kız. "Hepsi bu kadarsa gitmem gerek. Mesai saati geçmeden bankada olmalıyım, kardeşimin harç parasını yatıracağım."

"Kardeşin mi var?"

"Evet, bir erkek kardeşim bir de ablam var. Senin?"

"Ben tek çocuğum."

Kinayeli bir yüz ifadesiyle "Belli." diyerek iğnelemekten çekinmedi Arya. İşi buydu, cadalozluk yapmak!

Başını eğip karizmatik bir biçimde güldü ve devam etti. "Yani babamın ikinci eşinden bir üvey kardeşim var ama daha küçük. Tıpkı tahmin ettiğin gibi şımarık büyütülen bir tek çocuğum."

"Şaşırdık mı? Hayır."

Tebessüm ederek saatine baktı adam. Bu kızla laf dalaşına girmek ister istemez hoşuna gidiyordu. "İstersen seni ben bırakayım, mesai saati bitmeden yetiştiririm seni." Belki arabayla birlikte giderlerken yine didişirlerdi de Tibet günlük kavga kotasını doldururdu. Bu düşünceyle teklifte bulunmuş olabilirdi genç adam.

"Aman yok, ben giderim."

"Israr ediyorum."

Bir adamın ısrarcı bakışlarına bir de kolundaki saate baktı. Aslında ilaç gibi gelecekti. Bu yüzden daha fazla nazlanmadan "Eh, iyi tamam." deyiverdi. "Madem o kadar ısrar ettin."

"Önden buyurun bayan huysuz."

"Eh, öyleyimdir huyum kurusun."

Yolda ise Tibet'in tahmin ettiği üzere pek de bir laf dalaşı olmadı. Muhtemelen Arya şoförü oylayıp kazaya sebep olmamak için gagasını kapatmıştı kısa süreliğine de olsa.

Arya ise onun düşündüğünün aksine "Bir şey soracağım sana." diye giriverdi söze.

Adam sanki bu anı bekliyor gibi "Sor bakalım." dedi. " Ben de bu kız öldü mü diyordum. Biraz daha konuşmasaydın nabzına bakacaktım. Sor, sor. Yine zehrini akıt."

Tibet'in alaycılığından bunalan kız azarladı teoride patronu, prensipte kocası olan adamı. "Bir sus be, ciddi bir şey soracağım."

"İyi, sor tamam bekliyorum."

"Sırf miras için mi evlenmek istiyorsun? Yani para için." Bu adamı çok tanımıyordu ama nedense sahte evlilik kararı almasındaki tek sebebin miras olduğunu düşünmüyor, belki de düşünmek istemiyordu. Tamam, şımarık ve çapkın bir playboy olabilirdi ama dışarıdan bakıldığında o kadar da paragöz durmuyordu.

"Ve özgür bir hayat için." diye ekledi adam. Sadece miras için olmadığı doğruydu. Babasının baskılarından da bıkmıştı uzun zamandır. Bir de bu şartlı vasiyet bardağı taşıran son damla olmuştu. Bu sahte evlilik, eski eğlenceli günlerine dönmesi için iyi bir paravan olacaktı ona. "Babam beni hep kendi istediği gibi bir evlat hâline getirmeye çalıştı. Benim kendi karakteri ve istekleri olan bir birey olduğumu hesaba katmadı hiç. Bu evlilik hem beni özgürlüğüme kavuşturacak hem de ailemi mutlu edecek."

"Boşandığımızda hiç üzülmeyecekler mi sanıyorsun?"

"Daha evlenmedik bile, ne çabuk boşadın beni öyle?"

"Dalga geçme. İçinde bulunduğum hikâyeyi kafamda oturtmaya çalışıyorum. Sence de bu biraz bencillik olmuyor mu?"

Omuz silkti adam. "Belki de öyledir, kim bilir. Belki ben kendinden başkasını düşünmeyen para delisi bir ahmağımdır." Dalıp gitti gözleri yola. Genç kıza tavır almış değildi fakat onun gözünde nasıl göründüğünü çok iyi biliyordu.

"Aman başlama sakın duygusallıklara. Ağlayan playboyu da hiç çekemem şimdi."

Güldü adam. Dışarıdan insanları yaftalamak ne kadar kolaydı değil mi? Ancak gördüğü şeyleri yorumladığı için yanında oturan kıza da gönül koyamıyordu. Çünkü neler yaşadığını, nasıl kalp kırıklıklarına göğüs gerdiğini ve neler sonucu bu hâle geldiğini yakınında olmayan kimse bilemezdi sonuçta.

Ne olursa olsun ikisi de çok farklı insanlardı. Arya sert kabuğunun ardına gizlenmiş, sorumluluklarının bilincinde, kendine has bir kızdı. Tibet ise sorumluluğun s harfinden bile anlamayan, nerede akşam orada sabah bir playboydu. Bu gerçeği hiçbir şey değiştirmeyecekti.

Arya'yı bankaya bırakıp eve döndüğünde bunu uzun uzun düşündü adam. Hatta öyle dalıp düşünmüştü ki akşam olmuş, ailenin toplandığı yemek vakti yaklaşmıştı bile. Bu akşam önemli şeyler konuşacağını söyleyerek annesini yemeğe davet etmişti.

Masaya geldiğinde babası Servet Bey, onun ikinci eşi Pırıl, annesi Neslişah Hanım ve üvey kardeşi Baturalp yerlerini almışlardı. En çok da annesi akşam yemeğine hangi önemli konu için çağırıldığını merak ediyordu. Tahmin edileceği üzere ne kadar tartışma yaşanmamış temiz bir boşanma olsa da eski kocasının yeni eşiyle aynı masada oturmaktan hazzetmiyor oluşu çok doğaldı.

Günün yorgunluğuyla masadaki yerine oturdu. "İyi akşamlar herkese, afiyet olsun."

Meraklı yarımağız bir tebessümle "Sağ ol oğlum." diyerek söze girerken oğlundan bir açıklama bekledi fakat herhangi bir atak gelmeyince sabırsızca sordu Neslişah Hanım. "Bizimle konuşacağın önemli mesele nedir merak ettim doğrusu?"

Servet Bey merakını cezbeden başka bir konuyla sohbete dalıverdi. "Bugün şirketten de erken çıkmışsın deli oğlan, nerelerdeydin?"

"Hepsini anlatacağım ama isterseniz önce yemeğimizi yiyelim."

Heyecanla açık kumral saçlarını savurdu Pırıl. "Valla ben bile heyecanlandım Tibet, yemeğin sonunu bekleyemeyeceğim. Bir tüyo versen?"

Neslişah Hanım üzerine vazife olmayan bir konuya dalan Pırıl'ın yüzüne karşı olmasa da sık sık arkasından konuşmayı maalesef huy edinmişti. Başka türlü rahat ettiği de söylenemezdi. Memnuniyetsizce"Sanki seni ilgilendiren bir şey var da kendini ortaya atıyorsun." diye mırıldanırken gözlerini devirdi.

Genç adam ise bu konuyu ne kadar çabuk konuşursa yara bandı çeker gibi o kadar acısız olacağını düşünüyordu. Bu yüzden Pırıl'ın ısrarı işine bile geldi esasen. "Pekâlâ, sevgili ailem. Sizinle önemli bir konuyu konuşacağım. Herkes arkasına yaslansın, dilaltı gibi müdavimi olduğunuz ilaçlarınızı da aldıysanız ben sürpriz haberi veriyorum.

Servet Bey diğer herkeste daha az meraklı bir biçimde önündeki bifteği keserken sıradan bir şey olduğunu düşündüğü haberi soruverdi. "Ne konuşacakmışsın bakalım bu kadar, merak ettik"

"O zaman sizleri daha da merakta bırakmamak adına ben direkt konuya giriyorum. Çok uzatmayacağım." Uzatmayacağını söylerken bile uzattığının farkında varan adam derin bir nefes aldı. "Benim uzun zamandır bir kadınla ilişkim var."

Yemeğinden bir çatal alan Pırıl güldü. "Senin uzun zamandır birden çok kadınla ilişkin var hayatım, hangisini söylüyorsun?" Kendisine keskin bakışlar fırlatan Neslişah Hanım'a da sevimli bir gülücük armağan etti.

Oğlu hakkında küçük bir şakayı bile kaldıramayan kadın ise "Hadsiz." diye mırıldanmaktan kendini alamadı. Kendi oğlu da büyüsün, bakalım erkek evlat büyütmek o kadar kolay mıydı? Görsündü gününü.

Tibet açıklama gereği duyarak "Pırıl abla, öyle değil." yanıtını verdi. "Bu defa ciddi biri ve ben o kadını seviyorum. Hatta..."

Korkuyla kulaklarını kapattı Neslişah Hanım "Ay sakın kız hamile falan deme Tibet, bak kalbime iner oğlum!" diyerek çığlık attı istemsizce.

Pırıl ise bıyık altından güldü. "Annen henüz babaanne olmaya hazır değil Tibet. Aman diyeyim."

Masadaki herkesten daha serinkanlı davranan evin babası Servet Bey ise "Yahu bir durun da çocuk anlatsın be!" sözüyle ortalığı yatıştırma görevini üstlendi.

Babasının yardımıyla oluşturulan sükunetin üzerine patlamaya hazır bir bomba yerleştirmekten bir an olsun çekinmedi Tibet. "Biz evlenmeye karar verdik."

Masadaki herkes önce hep bir ağızdan "Ne?" diye şaşkınlık nidaları koparırken Tibet bu tepkiyi zaten beklediğinden ötürü ilk etapta haberin ev halkı tarafından sindirilmesini bekledi. Gayet aklı selim bir şekilde bakıyordu onlara. Karyarndan dönecekmiş gibi bir hâli de yoktu üstelik.

...

*

YAZAR NOTU: Selamlarca canımlar! 💖 Romantik komedi tayfası burada mı? Peki romantik komediye aç mıyız? Evet mi? O zaman sıkı durun... Tamamlanmış bir romantik komedi hikâyemi sizlere sunuyorum. Bu tür hikâyeleri seviyorsunuz fakat yeni bölümleri bekleyemeyecek kadar sabırsızlanıyorsanız bitmiş olan bu hikâyeme bir bakın derim. Aşağıya hikâye bilgilerini bırakıyorum, isterseniz bir bakıverirsiniz. 💐👇

***

 

Hikâye Adı: BODRUM: Bir Topuklu,Bir Papyonlu
Yazar Adı: -BuzlarKralicesi

 

Loading...
0%