@buzlarkralicesi
|
-6/1- Dünkü aile faciasının ardından ertesi gün şirketteki odasında arkadaşlarıyla adeta bir konsey kurmuştu Tibet. Bir yanda Efe, bir yanda Aras konu hakkındaki düşüncelerini en dürüst şekilde paylaşmaktan çekinmiyordu. Tibet ise kurduğu kusursuz planının bir anda suya düşmesine mi yansın yoksa güya terk edilmesine rağmen babasının gözünde suçlu olanın kendisi oluşuna mı? Bilemedi. "Bu memlekette terk edilmek de suç olmuş! Babam nasıl yüklendi bana, bir görseniz!" Kendinden emin tavrıyla "Sen eğer yalandan da olsa evlenseydin bunların hiçbiri başına gelmeyecekti." diyerek tersledi Aras. "Keşke bu ayrılık konusunda o kadar acele etmeseydin. Belki kızın fikrinde bir değişiklik olurdu, ne bileyim başka kız falan bulurduk." Kesin bir ifadeyle araya girdi Efe. "Hayır, Tibet en doğrusunu yaptı. Eğer plana sadık kalıp evlenseydi devamında her şey daha da kördüğüm olacaktı. En iyisi oldu Tibet hakkında." En yakın arkadaşını ondan koruyan Efe'ye ukalâ bir edayla "Sen onun avukatı mısın?" diye haddini bildirirken gerçekten avukatı olduğu gerçeğini hiç aklına getirmemişti doğrusu. Efe ise gayet rahat ve hazırcevap bir biçimde "Evet." yanıtını verdi tek kaşı yukarıda meydan okuyarak. "Teknik olarak Tibet'in avukatıyım ben." Bakışlarında bu defa kendisinin cevap beklediği açıktı. "Ve onun iyiliğini düşünmek zorundayım." Sağ eliyle yüzünü kapatırken iç geçirdi adam. Hâlâ Arya'nın bir sebepten vazgeçip geri dönebileceğini düşünüyordu fakat bu inancının boşa çıkacağından neredeyse emindi. Boşa bir umuttu bu. Eğer anlaşmaya sadık kalsaydı her şey çok daha farklı olabilirdi. Ama ne yazık ki olmamıştı. Şimdi ise hem mirastan reddedilme tehlikesiyle hem de babasının öfke dolu önyargısıyla karşı karşıyaydı. Ve ne olacağına dair en ufak bir fikri bile yoktu. Telefonun çalışı ve asistanının annesi Neslişah Hanım'ın geliş haberini verişi üzerine bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştı Tibet. Annesi durduk yere kendisini ziyarete gelmezdi. Mutlaka bir karın ağrısı vardı kadının. Ama ne? Aras "Hadi kardeşim, sen bir görüş Neslişah teyzeyle. Bakalım ne için gelmiş. Ben de şu yeni gelen resepsiyonist kızın yanına gideyim biraz." diyerek kaş göz hareketiyle imada bulundu. "Anlarsın ya, birbirimizi yakından tanımış oluruz." Yüzünü ekşiterek Aras'a bakarken kapıya doğru yürüyen Efe "İğrençsin, bunu biliyor muydun?" demekten kendini alıkoyamadı. Her zaman doğruluktan ve dürüstlükten yana olmuştu ve öyle olmaya da devam ediyordu. Arkadaşlarının çıkışıyla odada merak dolu heyecanlı bir bekleyiş sürüp gidiyordu Tibet'in cephesinde. Neslişah Sultan yine ne sebeple gelmiş olabilirdi? Maruzatı neydi? Birkaç dakika sonra annesinin gelişiyle ayağa kalktı ve "Hoş geldin anneciğim." diyerek sarıldı kadına. "Seni beklemiyordum." "Hoş bulduk. Oğlumu ziyarete gelemez miyim?" "Gelirsin tabii de... Zamanlama manidar." Oğlunun karşısındaki koltuğa oturan kadın gerçek amacını saklayamayacağını anladığında çabalamayı bıraktı ve rahatlığından ödün vermeksizin "Hadi bize birer kahve söyle." dedi. "Seninle konuşacaklarım var." Onaylarcasına başını sallayıp telefondan kahveleri söylerken tam da tahmin ettiği gibi bir şeyler döndüğüne emin oldu Tibet. Şuan tek merak ettiği ise gerçek manada neler döndüğü ve olacakların onu nasıl etkileyeceğiydi. Çünkü ailede son döneme damgasını vuran tek mesele kendi hayalî sevgilisi ve onunla yalandan ayrılığıydı. Kendisinin ise bu heyecanı kaldıracak ne gücü ne de Sabri kalmıştı. "Eee anne, çıkar ağzındaki baklayı." "Oğlum, seni biriyle tanıştırmak istiyorum." "Biriyle derken?" "Bak, ben açıkçası evlenmene karşı değilim. Karşı olduğum şey, ailemize getireceğin kişinin bizi taşıyamayacak olmasıydı. Bu son olaylar da gösteriyor ki sen artık evlenmeye hazırsın." Eski eşi Servet Bey'in onu buraya göndermesinin en etkili sebeplerinden biri de hitabetinin kuvvetli olması, iyi konuşan ikna edici biri olarak manipülasyonu gayet iyi becerebilmesiydi. Esasen tüm bunlar Servet Bey'in başının altından çıkıyordu. Eski eşiyle oturup konuşmuşlar, aile dostlarının kızıyla Tibet'i tanıştırmaya karar vermişlerdi. Kararlılıkla "Madem öyle," diye devam etti kadın. "Biz de sana ve ailemize uygun bir gelin adayı bulduk." "Anne ne diyorsun sen? Ne evlenmesi?" "Oğlum iki gün önce ortalığı birbirine yıkıyordun evleniyorum diye, şimdi ben evlilikten bahsedince mi heyheylendin?" "İyi de ben herhangi biriyle evlenmekten bahsetmiyordum, sevdiğim kişiyle evlenecektim! Onunla da yürümedi, ayrıldık!" "Bak, ne güzel işte!" Tebessüm ederek ikna edici sözlerle üste çıktı Neslişah Hanım. "Demek ki o kızla yürümedi. Tamam, olabilir. Ama biriyle olmadı diye de aşka ve evliliğe kapıları kapatmana gerek yok. Hem ben hemen evlenin demiyorum ki. Önce bir tanışın bakalım kafa yapılarınız uyuyor mu?" İkaz eden bir tonla ekledi. "Bak çok eteği belinde bir kız. Terbiyeli, ahlaklı, evi çekip çeviren cinsten. Bir tanı." "Bırak Allah aşkına anne ya! Ben başkasını istemiyorum. Ayrıca ayrılık sonrası bile bir nekahet dönemi olur. Öyle iki gün sonra başka biriyle olmaz ki!" Zaman kazanmaya çalışıyordu ama çırpındıkça battığının da farkındaydı doğrusu. Anne ve babası bir olduğunda eli çok güçsüzleşiyordu. En azından annesi onun yanında olsaydı her şey çok daha farklı olacaktı. Neslişah Hanım ise hâlâ tavırlı olduğu eski eşiyle tek bir sebepten bir araya gelmişti, o da oğlunun bu aşk acısıyla tekrar saçma sapan bir kızı karşılarına çıkarıp onları rezil rüsva etme ihtimalinin verdiği korkuydu. Uyarıcı bir tavırla yanıtladı kadın. "Bak, baban zamansızca aramızdan göçüp giderse sana tek kuruş kalmayacak. Bu şirket için harcadığın emekler, her şey boşa gidecek. Dımdızlar ortada kalacaksın. Bana zaten hiç güvenme. Eğer beş kuruşsuz sokakta kalmak istemiyorsan dediklerimi iyi düşün. Ha fikrin değişmezse amenna. Ama sonra gelip bana ağlama." Tibet'i o doğurmuştu ve onun zaaflarını çok iyi biliyordu. Bunları kullanmaktan da hiç çekinmeyecekti. "Bu kızla bir tanış bakalım, anlaşabilecek gibiyseniz baban senin bir an önce evlenmeni istiyor. Ha tüm bu söylediklerime rağmen tanışmam diyorsan yine de sen bilirsin. Ben annelik görevimi yapıp uyardım." Havalanıp kanatlanarak kurtulacağı yerde öyle bir çukura düşmüştü ki Tibet, şimdi kendi kazdığı kuyuya düşmüş bağırarak yardım dileniyordu. Ve ona yardım edecek tek kişi de sesini duymuyordu. Ah Arya, ah diye geçirdi içinden. ●●● Arya ise o sıralar odasında sinir krizlerine girip girip çıkarken bir yandan Yavuz'a ulaşmaya çalışıyor fakat elbette lânet olası telefonuna cevap vermediği için ulaşamıyordu. Hayır, aramalarını bir yanıtlasa bir konuşabilseler şuan içinde bulunduğu ciddi durumu ona anlatacaktı ama ne fayda... Gazete haberinden beri hiçbir şekilde telefonlarına çıkmıyordu. Sinirinin geçmesini beklemeliydi, sonra her şey bir şekilde yoluna girecekti ama sorun şuydu ki Arya'nın o kadar vakti yoktu. Hayatı bir kara mizah malzemesi olup çıkmışken Yavuz Bey'in triplerini bekleyebilecek bir zaman dilimi yaratamıyordu ne yazık ki. Eğer biraz daha geç kalırsa bir başkasıyla farklı yollara girmek gibi korkunç mecburiyetler içine girecekti ki kendisi özgür ruhlu biri olarak böyle bir çaresizliğie boyun eğmektense her yolu deneyebilirdi. Kaçabilirdi mesela. Belki babası onu evlatlıktan reddedebilirdi ama hiç tanımadığım biriyle evlenmekten iyidir, diye düşündü haklı olarak. Bir kez daha şansını denedi yüzsüzce. Aradı. Çalıyor, çalıyor fakat açan olmuyordu. Onu çok kızdırdığının farkındaydı. Ancak bu kadar aradığına göre önemli bir şey vardı, Yavuz bunu neden anlamıyor veya bu ihtimali neden göz önünde bulundurmuyordu? En son aramasına da yanıt vermeyince tüm ümidi kırıldı kızın. Fakat yaklaşık bir dakika sonra ondan gelen mesajla heyecanlandı. Kimden: Yavuz En azından yanıt verdiği için biraz olsun rahatladı. Ve bu mesajdan cesaret alıp ona mesaj atmak için kolları sıvadı. Kime: Yavuz Gönder tuşuna bastığında gördüğü şeye inanamadı. "Ne oluyor ya? Delireceğim!" Günlerdir aramalarını yanıtlamadığı, telefonunu kapatıp durduğu yetmiyormuş gibi şimdi bir de onu engellemişti! Buna inanamıyordu. Bu ne demek oluyordu? Ucu açık bir ilişkiye ara verme metodu mu yoksa kesin bir ayrılık mıydı? O tüm bunları düşünürken içeri aniden tüm enerjisiyle Mira girdi. Kapıyı arkasından kapatırken şaka yollu takıldı. "Gelin olmuş gidiyorsun kardo?" Tüm sinirini ev arkadaşından çıkarmaya hiçbir itirazı olmazdı Arya'nın. Futbol topu gibi onu oradan oraya atmak istiyordu. Hele ki ailesinin yanında damat adayınızın yakışıklı ağa arkadaşı varsa bana da ayarlayın dediği an derisini yüzüp çanta yapma fikri bile cazip gelmişti. "Bana bak Mira, çok doluyum sana patlamayayım! Sakın şuan şaka yapma! Sakın!" "Ne oldu ki?" "Daha ne olabilir Mira! Zorla evlendiriliyorum gibi bir şey şuan ben de anlamadım, şoktayım!" "Yok, tamam o var da. Senin güncellenmiş bir sinirin var. Sanki böyle birkaç dakika önce yeni bir güncelleme gelmiş sana. Ne oldu?" "Olanlar yetmezmiş gibi bir de Yavuz beni engelledi! İnanabiliyor musun? Arıyorum, açmıyor. Telefonlarını kapatıyor. Bu da yetmezmiş gibi beni engelliyor!" Omuz silkerek yakın arkadaşının sözüne muhalefet oldu Mira. "Yoo gayet de inanabiliyorum. Yavuz bu tıynette bir insan çünkü. Hayır, sen neresine inanamadın ben de onu anlamadım yani." Gergin ortamı yumuşatmaya çalışan kız eğilip arkadaşının gözlerine dikkatle baktı. "Yüzünde sanki 'Allah canımı alsa da kurtulsam!' ifadesi var." "Öyle çünkü. Duygularıma tercüman oldun." Çözüm üretmeye çalıştığı her hâlinden belli olan kız "Bak ne diyeceğim..." diye söze girdi. "Eğer Yavuz'dan hayır yoksa -ki yok gibi görünüyor- sen ciddi ciddi şu Tibet'in teklifini düşün derim." Gözlerini irileştirerek "Delirdin herhâlde!" diye karşı çıktı Arya. "Babamın evlatlıktan reddetmesini falan mı istiyorsun?" "Ha sen o zaman beşik kertmen olan ağayla evlenip otuz beş tane çocuk doğurmayı planlıyorsun." "Saçmalama be!" Arkadaşını azarladıktan hemen sonra kızın ağzından laf almaya çalışır gibi merakla dikti gözlerini. "Ağa olduğunu nereden biliyorsun? Annemler mi söyledi?" "Yoo, şimdi ben uydurdum." Sırtındaki yastığı Mira'ya fırlatırken açılan kapıdan içeri annesi Gönül Hanım girdi. O ise anne tavuğun etrafına üşüşen civciv gibi yanaştı annesine hemen. "Anne babamın şaka yaptığını falan söyleme geldin değil mi? Gazete haberini görmüş, çok kızmış ve bana böyle bir şaka yapmaya karar vermiş değil mi? Ya da tüm bu olanlar bir kâbus değil mi? Hadi anne, bana duymak istediklerimi söyle!" Kızının yüksek beklentilerine karşılık "Sözlün geldi, salonda seni bekliyor." yanıtını verdi Gönül Hanım. "Ama benim duymak istediklerim bu değildi!" Kendini eski Yeşilçam filmlerinde Hülya Koçyiğit'in yaptığı gibi yatağa atan arkadaşına "İşte hayatta her zaman istediklerimizi duyamıyoruz kanka, yapacak bir şey yok." demekle yetindi Mira. Sanki arkadaşı görüyormuş gibi kollarını ne yapalım dercesine açmıştı çaresizce. Yüz ifadesinde ise hiç de çaresizlik barındıran ifadeler yoktu. Daha çok rahat görünüyordu Mira. Eee sonuçta zorla evlendirilecek olan kendisi değildi. Sadece yakın dostunun üzüntüsünü paylaşıyordu hepsi bu. "Çok pardon, damadın adı neydi Gönül teyze?" "Adı Hüseyin kızım." Fazla beklemeksizin "Hazırlan istersen." diyerek araya girdi Gönül Hanım. Belli ki sevgili kızının yataklara zıplayıp ağlamalı depresyonu geç bitecekti. "Sözlün sanırım bir yerlere çıkarıp gezdirecekmiş seni." Başını yastığın altından kaldıran kız "Fino köpeği miyim ben? Çişe de çıkaracak mıymış?" diye bağırmaya başlamıştı. "Gitmiyorum ben bir yere!" Arya'nın asi hâllerine karşılık annesinin tavrı ise gayet netti. "Bunu babanın yüzüne söylemek ister misin?" "Tabii ki hayır!" "O zaman üstüne adamakıllı bir şeyler giy de gel!" Sabrı taşmış bir biçimde tepki gösterdi kadın. Zaten onun gibi melankolik ve isyankâr birine göre fazla bile sakin kalmıştı. "Bıktım valla sizden ya! Bir yandan babası, bir yandan kızı! Allah canımı alsa da kurtulsam!" Söylene söylene giden annesinin arkasından bakakalırken ne yapacağını bilemiyordu Arya. Gözlerini tavana dikip direkt muhatabına döndü. "Allah'ım, kaderde çocuk gelin olmak da varmış!" Umursamaz tavrını sürdüren Mira "Ne çocuk gelini be, sen olsan kazık gelin olursun." demeseydi keşke. Zira ardından Arya'nın kendisini odanın içinde kovalamasına engel olamayacağını tahmin etmiyor olmalıydı. Nefes nefese "Dur Arya, dur artık! Bak sana tüyo vereceğim!" "Ne tüyosu be? Sabahtan beri dalga geçmekten başka bir işe yaramıyorsun zaten!" "Bak şimdi beni iyi dinle, adam böyle bizim tahmin ettiğimiz gibi kıro, maço bir tip çıkarsa sen böyle hoppa tavırlarla onu kendinden soğutabilirsin." İddialı bir bakışla tek kaşını kaldırdı Mira. "Karşı taraf evlenmekten vazgeçerse bu senin suçun olmaz sonuçta." Hayat kurtaran fikriyle göz kırptı. Arya'nın da aklına yatmıştı aslında. Şuan sadece adamın düşündükleri gibi biri çıkması için binlerce dua edebilirdi. Yeter ki onu bu durumdan kurtarsındı. Genç kız ise en yakın arkadaşının düşünceli hâlini görünce bir şaka daha patlattı. "Hüseyin ve Arya... Nikâh davetiyesinin üstünde bir hayal ettim de..." Alaycı bir ses tonuyla ekledi. "İsminizin uyumu gözlerimi yaşarttı valla." Dayanamayıp eline aldığı yastıkla dövmeye başladı Mira'yı. Bu durumda bile sakinliğini koruyup şaka yapıyor olmasına ne demeliydi peki? Tabii onun tuzu kuruydu. Böyle saçma bir olayın içine sokulan ve zorla evlendirilmeye çalışılan kendisi değildi nasılsa. Ama Allah var, kıyafet dolabından giyeceklerini seçerken bir hayli yardımcı olmuştu. Adam onların tahmin ettiği türde katı prensipleri olan biriyse Mira'nın Arya için seçtiği bu dekolteli bluza ve mini eteğe katlanmayacaktı. Geleneklerine bağlı biri olması hâlinde bu iş ilk buluşmada biterdi. Böylece Arya da zorla evlenme sorunundan kurtulurdu. On, on beş dakika sonra hazır ve nazır bir şekilde salona inen Arya, koltukta oturan arkası dönük adamla muhatap olmak bile isteniyordu ama ne yazık ki düşmüştü bir kere böyle bir çukura. Gönül Hanım merdivenlerden inen kızını görünce "Hah, Arya da gel-di." derken son kelimesini gizleme çalıştığı büyük bir şaşkınlıkla hecelemişti. Düzgün giyin, sözünü kızının çok yanlış anladığı kesindi. Babası Aziz Bey ise ters ters bakarken misafirin varlığı söyleyeceklerini dizginlemesine sebep oluyordu. Arya'yla göz göze gelmemek için karısına döndü onaylamayan kızgın bakışları. Arya aile üzerindeki etkisinin farkındaydı ve bundan hoşnuttu da. Onları rahatsız edebildiğine göre olası müstakbel eşini de oldukça rahatsız etmiş olmalıydı. Adamın tuhaf karşılayan bakışları da bunu destekliyor gibiydi. Kendisine doğru yürüyen adama zoraki bir biçimde elini uzattı. "Merhaba, Arya ben." İsteksizliği tüm tavırlarından okunuyordu aslında. "Merhaba." El sıkışırken "Hüseyin." diye tanıttı kendini gülümseyerek. Mira ise "Arya ve Hüseyin. Devlerin aşkı. Doğunun ve batının sentezlendiği o büyük aşk..." diye mırıldanmaktan kendini alamıyordu. Öyle ki yanı başındaki ev arkadaşının dirseğini midesine geçirmesi bile onu durduramıyordu. Alaycı bir ifadeyle "İyi tarafından bak, en azından adı Abuzettin falan değil. Hayır, adı Abuzettin olanları tenzih ediyorum ama... Dede ismi yahu!" diye fısıldayıp durdu tıksırırcasına gülerek. Arya'nın ise o an aklında olan tek şey, bunları hak etmek için ne yaptığıydı. Son kırk sekiz saat içinde başına gelenlerin uzun bir kâbus olmasını dilese de hepsi bir bir başına gelmişti ve tüm bunların olduğuna hâlâ inanamıyordu. ... |
0% |