Yeni Üyelik
13.
Bölüm

♚ Sahte Karım ve Kuyruklu Yalanımız | 6/2

@buzlarkralicesi

-6/2-

Tibet, arabada arkadaşı Aras'la konuşurken şaka gibiydi biliyordu ama annesinin ayarladığı bir yemeğe gidiyordu. Ve evet, inanılmaz olansa asla buluşmam dediği o kızla tanışmaya gittiğiydi.

Aras "Nasıl hissediyorsun kardo?" sorusunu yöneltirken alacağı yanıtı iyi kötü tahmin edebiliyordu.

Açık ve net bir şekilde "Yemin ederim ağlamamak için zor tutuyorum." diyen Tibet ise kafasını direksiyona vurmamak için kendini zor tutuyordu. "Resmen annemle babamın bulduğu bir kızla tanışmaya gidiyorum şuan! Babamın istediği biriyle evlenip sıkıcı bir hayatım olacak, öldürseler daha iyi!"

"Tamam kardeşim, sakin ol. Sanki bugün tanıştınız, yarın evleniyorsunuz. Gider buluşursun; Servet amcalara da beğenmedim, kafam tenim uyuşmadı dersin oldu bitti." Tuhaf bakışlarını kendine diken arkadaşına omuz silkti adam. "Tamam, tenim uyuşmadı demezsin canım lafın gelişiydi o."

"Kendi hayatlarını mahvettiler, şimdi sıra benimkine geldi! Delireceğim ya!"

"Tibet, oğlum bak delirme sakin ol önce. Sen metanetini korursan biz yine bir yolunu bulup bu işin içinden çıkarırız seni." İkaz eden bir ses tonuyla ekledi. "Ama sen o Efe'nin söylediklerine çok da kaptırma kendini. Bak, onun dediği gibi doğrusunu yaptın da ne oldu? Daha beter duruma düştün. Şimdi o bay çok bilmiş nerede? Hayır, nerede şimdi onun o her konuda ürettiği dahiyane fikirleri?"

"Ya Aras bir dur oğlum ya. Şimdi Efe'yle sidik yarıştırmanın sırası mı?" Derin bir nefes alıp iç geçirdi adam. "Resmen görücü usulü biriyle tanışmaya gidiyorum ya, ölmek istiyorum şuan!"

Tibet'in yaptığı ani frenle sarsılan genç adam "Şimdi ölmenin sırası değil oğlum!" diye haykırdı endişeyle. "Ben arabada yokken öl öleceksen. Ben daha çok gencim, henüz ölmek istemiyorum. Daha ne sarışınlar, ne esmerler geçecek hayatımdan kim bilir..."

"Hemen sat beni sen zaten! İki ince bacak görünce beni sat, adi herif!"

"Tamam be oğlum, halledeceğiz dedik ya!"

Sözleştikleri mekânın önüne geldiklerinde aracını park etti Tibet. "Geldik sanırım, burası."

"Neslişah teyze mi tanıştıracak sizi?"

"Öyle dedi annem, bilmiyorum." Ayakları geri geri gidiyordu Tibet'in. "Allah'ım keşke gelmese kız. Keşke babası izin vermese, başkasını seviyor olsa. Ne bileyim bir şey olsa da gelmese!"

Yola koyulan adamı aniden durdurdu Aras. "Bak oğlum, işi şansa bırakmayacağız. Taktik yapacağız. Kızın seni istememesi için ne gerekiyorsa yapacağız."

Aniden aklına gelen çılgın fikirlerle korkuya kapıldı ve "Bak ben asla ve asla eşcinselim falan demem, ona göre!" diyerek baştan kurallarını belli etti. Komedi konulu dizi filmlerde gördüğü bu taktiğin ne kadar bayatladığı şöyle dursun, ona ters bir durumdu da. Nitekim biraz düşününce bunun saçma olduğunu anlayarak sakinledi. "Zaten, gazetedeki çapkınlık haberlerimden sonra da hiç inandırıcı olmaz."

"Yok be oğlum, ne eşcinseli? Bak şimdi beni iyi dinle. Aşırı kıskanç ve maço bir tip gibi davran. Kadınlar böyle erkeklere ifrit olur! Daha ilk buluşmada giyimine kuşamına karış, ne bileyim böyle kıskanç bir şey ol!"

"Numara yaptığım anlaşılmasın?"

"Niye anlaşılsın canım? Neslişah teyze sizi tanıştırdıktan sonra gider zaten. Kız da seni tanımıyor ki nasıl anlayacak?"

Bu fikir pek aklına yatmasa da şuan daha işe yarar bir fikri yoktu. Bu cılız ümit ışığına sarılmak zorundaydı. Nasıl olursa olsun içinde bulunduğu durumdan kurtulmak istiyordu ve gereken neyse yapmaya hazırdı.

Annesinin ve tanışacağı kızın bulunduğu masaya gittiklerinde nasıl davranacağını bilmiyordu.

Neslişah Hanım "Ah, Tibet de geldi!" diyerek oğlunu coşkuyla karşıladıktan sonra hızla tanıştırma faslına geçti. "Tibetçiğim, bak bahsettiğim Gülnur."

Yeni gelin gibi hevesle süzülen Gülnur ise elini uzattı. "Merhaba Tibet, memnun oldum." El sıkışırlarken bakışından, süzüşünden belliydi adamdan ilk bakışta hoşlandığı.

Kadın gençleri yalnız bırakmak adına Aras'ı da yanına alıp "Benim işlerim vardı, Aras da beni AVM'ye bırakır zaten. Değil mi oğlum?" dedi ve oradan ayrıldılar.

Tibet hiç tanımadığı bu kızla baş başa kaldığında elini sıkıntıyla ensesinde gezdirirken hafifçe ofladı. Ne konuşacaktı ki adından başka hiçbir şey bilmediği kızla? Gelişigüzel bir "Eee neler yapıyorsun Gülnur?" sorusunu yöneltti. Merak ettiğinden değil, muhabbet açılsın diyeydi isteksiz gayreti.

Kız ise "Ne yapayım işte, ev işleri falan. Yani bakma varlıklı bir aile olduğumuza, ev işleriyle yakından ilgilendirim. Çok güzel yemek yaparım." diyerek dünden razıymış gibi anlatmaya başladığında bir süre sonra ipin ucunu kaçırdı Tibet. Kız o kadar hızlı konuşuyordu ki cümlelerinden tek tük yakaladığı kelimeleri birleştirerek anlam bütünlüğü kazandırmaya çalışıyordu. Ayrıca sürekli yemek, ev işleri gibi ilgi alanlarının dışında domestik şeylerden bahsediyordu.

Genç adam gözlerini kısarak nezaketen samimiyetsiz bir tebessümle Gülnur'u dinlerken Allah korusun es kaza bu kızla evlenme ihtimalini düşündü. Evlense bile bu kızı asla susturamazdı ki! Sürekli, nefes bile almadan konuşuyordu.

"İşte ben de bugün çeyiz alışverişine çıktım, eksiklerim vardı."

"Çeyiz mi?"

"Evet." diyerek heyecanla başını salladı Gülnur. Hevesli bir biçimde utangaç bir edaya bürünerek gözleriyle Tibet'i süzdü. "Hayatın ne getireceğini bilemeyiz ki. Bir bakmışsın ufukta bir evlilik görünmüş, çeyizim eksik mi kalsın?"

Korku dolu bakışlarını gizlemeye çalışırken Allah'ım ben nasıl bir yere düştüm, diye geçirdi içinden. Ömür boyu böyle evlilik delisi kızlardan kaçarken şimdi tam da bu konuda doktora yapmış bir kızla evlendirmeye mi çalışıyorlardı? Delirecek gibiydi Tibet. Şuan planları bozulmasaydı Arya'yla yapacakları sahte evliliğin kıymetini bir kez daha anladı.

●●●

Arya da pek farklı sayılmazdı. Hâlâ beşik kertmesi gibi geleneklerin süregeldiğine inanamamakla birlikte kendini böyle trajikomik bir durumun içinde bulması her şeyden daha acınası geliyordu gözüne. Hüseyin kendisini bir çay bahçesine getirmişti ve karşılıklı çay içiyorlardı. Buraya kadar her şey normal gibi görünüyordu ancak hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlaması çok da sürmemişti.

Adam Arya'nın etek boyuna bakarak "Hep böyle mi giyinirsin?" sorusunu yöneltti hoşnutsuzluk içeren ifadesiyle.

Arya ise hiç alttan almayan gururlu bir tavırla "Evet, benim tarzım bu." diyerek beğenmeyen küçük oğluna almasın dercesine omuz silkti.

"Yalnız ben eşimin böyle giyinmesini istemem. Bize ters böyle şeyler." Kız tam ağzını açıp bir şeyler söyleyecekken "Neyse, konuşuruz bunları." sözüyle geçiştirdi Hüseyin.

Onun bu kaba tavırlarına saç baş yolacak kadar öfkelenen Arya ise adamı oracıkta boğmamak için kendini çok zor tuttu. Ayrıca da her ne kadar haklı olursa olsun Yavuz'un onu böyle bir durumda yüzüstü bırakıp gitmesi de eski nişanlısına nefret duymasını sağlamıştı. Belki gelseydi, alsaydı götürseydi onu buralardan ya da ailesinin karşısına geçip biz aramızda nişanlandık ve birbirimizi çok seviyoruz, evleneceğiz, bizi bundan sonra ancak ölüm ayırır deseydi her şey çok daha farklı ve toz pembe bir hâl alacaktı. Tamam, biraz abartmış olabilirdi. Ölüm ayırır falan. Ama en azından bunca zamandır sevdiği kadını dinlemeden öylece bırakıp gitmesi hiç şık durmamıştı. Zaten aralarında nişanlandıkları zaman evlilik konusunda babasını da karşısına alamamıştı pısırık herif. Şimdi böyle davranmasına şaşırmamalıydı.

Acaba Mira haklı mıydı? Tek çaresi Tibet'le yapacağı şu sahte evlilik anlaşması mıydı? Ancak bu kadar büyük konuşup adamı yarı yolda bıraktıktan sonra dönmeye gururu el vermiyordu. Peki, Mira'nın da dediği gibi karşısındaki bu adamla evlenip milyonlarca çocuk yapmaya daha mı sıcak bakıyordu? Asla!

Ne yapıp edip bir an önce bu işe bir el koymalıydı ama nasıl?

...

Loading...
0%