@buzlarkralicesi
|
-7/2- Arya, Yavuz'dan ümidi kesmiş gibiydi esasen. İçeri girerken babasıyla açık açık konuşmayı düşünüyordu. Tibet'ten başka çaresi olmadığının kendi de farkındaydı. Ancak teklifini reddetmişti bir kere, geri dönemezdi. Yavuz'a gelince... Arayacak olan şimdiye dek defalarca arar, ulaşırdı. Belli ki onu çoktan gözden çıkarmıştı adam. Bundan sonra tek başınaydı ve bu işin çaresine bakmalıydı. Mira'nın "Neden reddettin yine adamı?" sorusuyla ifadesiz kalmıştı kız. Gururundan reddetmişti. Zaten bu gurur insana her türlü saçmalığı yaptırıyordu. Düştüğü hâle baka baka delirecek gibi oluyordu ve Mira da bunun farkındaydı. Dostuna herhangi bir yanıt vermeden "Anneannem uyuyorken ve annem de alışverişteyken tam zamanı. Babamla baş başa konuşacağım Mira, bir süre ortalardan kaybol." dedi Arya. Bu kez kararlıydı. Babasıyla açıkça konuşacaktı. Mesajı alan kız ise "Anlaşıldı, mesaj alınmıştır." diyerek çantasını kaptığı gibi dışarı attı kendini. Onun da kendine göre hesapları vardı elbet. Ve babasıyla konuşmanın Arya'ya bir faydasının olmadığını da adı gibi biliyordu. Babasıyla yalnız kalan Arya şöyle okkalı bir kahve yaptı ve merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. Heyecanlıydı. Çekiniyordu hatta korkuyordu. Babası oldukça sert, otoriter bir adamdı. Dolayısıyla onun karşısında nasıl dimdik duracağını henüz kendi de bilmiyordu. Odada gazetesini okuyan adama yaklaştı ve kahvesini uzattı. "Babacığım, kahve yaptım sana." Kahveyi alan adam ise "Teşekkürler kızım." dedikten sonra imalı bakışlarla "Benim kızım büyümüş de bana kahve yaparmış." diye ekledi. Güldü Arya. "Abartma baba, sanki ilk defa yapıyorum." "Uzun zamandır ilk defa diyelim." Belli ki babasının keyfi yerindeydi. Eşref saatine denk gelmişti. Mutlu oldu ve biraz daha cesaretlendi mevzuyu açmak için. "Babacığım, aslında benim sizinle konuşmak istediğim önemli bir maruzatım olacaktı." Mahalle ağzından eski İstanbul Türkçesi'ne geçmesi sadece iki dakikasını almıştı. Neredeyse filhakika, mamafih gibi kendine yabancı kelimeler kullanmasına saniyeler kalmış gibiydi. "Söyle bakalım, dinliyorum." Derin bir nefes aldı Arya. "Baba, açık konuşacağım." Şimdi de Tatar Ramazan'a bağlamıştı. Acaba cesaretinin dozunu fazla mı kaçırıyordu? Olan olmuştu bir kere, geri vites yapmak olmazdı şimdi. Girmişti bir yola, ilerleyecekti. "Ben Hüseyin'le evlenmek istemiyorum. Gereğinin yapılmasını arz ederim." Sözünü bir dilekçe gibi bitirdiğine göre karın ağrısını net bir şekilde açıklamanın verdiği rahatlıkla nefesini bırakabilirdi artık. Birkaç saniye ifadesiz bir şekilde kendisini süzen yaşlı adama dikti gözlerini. Nabzını yokluyor, tepkisini ölçüyordu. Ne düşünüyordu? Böyle heykel gibi durarak ne yapmak istemekteydi? Bu işin oluru var mıydı bilmek istiyordu. Hemen celallenmediğine göre ılımlı yaklaşıyor olmalıydı. Huşu içinde saygıdeğer babasının tepkisini bekledi. Biricik aile reisi, evinin direği... Yalnız bir şeyi gözden kaçırıyordu, içinden yalakalık yapmasının ona hiçbir fayda sağlamayacağı gibi bir şeyi mesela. Ona göre uzun gelen sessizliğin ardından kendisini yanıltan bir fırtına koptu aniden. Tüm otoritesiyle "Sen ne diyorsun Arya? Ortada verilmiş bir söz var, ben Aziz Efendi sözünden döndü dedirtmem! Bu evlilik olacak!" diyerek ağırlığını koydu Aziz Bey. "Ama baba-" "Daha fazla bana karşı geldiğini duymak istemiyorum! Konu kapanmıştır." Kalkıp giden adamın arkasından bakarken kendini çaresiz ve ağlamaklı hissediyordu. Son şansını da böyle harcamıştı işte. Bu zamana kadar babasına hiç karşı gelmemişti, gelmek de istemezdi amma ve lakin hâl böyleyken başka çare var mıydı? Bilmiyordu. Düğüne kadar bu işin çaresine bakmalıydı. Annesi nişan hazırlıklarına başlamışken ve nişana bu kadar az bir süre kalmışken yapabileceği bir şey yoktu ama düğüne kadar bir şeyler düşünmek zorundaydı. O adamla evlenemezdi. ●●● Mira'nın ise daha sağlam bir planı vardı. Arya'dan daha sağlam bir planı. Ünal Holding'in önünde durmuş temkinli adımlarla maruzatını bildirdiği güvenliğin onayından geçer geçmez asansöre attı kendini. Ne yapacağını iyi biliyordu o. Arya gibi gitgelleri yoktu. Belki de kendi hayatı dışında bir konuda karar verdiği için bu kadar berraktı aklı. Aynı şeyler kendi başına gelseydi bu kadar metin olup aklı selim davranamazdı. Terzi kendi söküğünü dikemezdi ya sonuçta. Asistanın kendisini takdim etmesiyle birlikte Tibet'in odasına girdi Mira. Yanındaki arkadaşı yine yapışık ikizi gibi yanındaydı. Neydi adı? Ha, Aras. "Merhaba Tibet, biliyorum son görüşmemizin ardından yirmi dört saat bile geçmedi ama konuşmamız gereken önemli bir konu var. Senin ve Arya'nın hayatını kurtaracak önemli bir şey." Gözlerini devirerek yanındaki arkadaşına da bakıp laf dokundurdu. "Hazır Siyam ikizin de buradayken konuşalım şu konuyu, ha?" Başını iki yana sallayan Aras ise "Taktı bu kız da bana ha." diye söylenirken bunu sessizce dile getirdiğini sanıyordu. Ta ki karşısındaki kızın kendisine gözlerini belerterek baktığını fark edene kadar. "Sen kimsin ya, niye takacakmışım ben sana? Geri zekâlı megaloman? Benim buraya geliş sebebim farklı." Laf dalaşını uzatmamak adına konuyu kısa kesip asıl mevzuya geldi. Tibet'in karşısına geçti ve iki elini masasına koyduktan sonra gözlerine baktı. "Sana reddedemeyeceğin bir teklifim var Tibet." İki adam da Mira'ya bakarken merak içerisindeydi. Özellikle Tibet biraz da gergindi. "Mira, yatağıma at kafası bırakmayacaksın değil mi bu konuşmadan sonra?" Gülerek adamın karşısına otururken "Ya salak mısınız nesiniz..." demekten kendini alıkoyamadı. "Bak şimdi, mevzu başka. Arya senin teklifini kabul etmek istiyor hatta bunun için can atıyor çünkü o adamla evleneceğime ölürüm daha iyi diyor." "E niye ikidir teklifimi kabul etmiyor o zaman Mira? İlkinde son anda caydı, şimdi de kabul etmiyor." "Gurur, Tibet. Tabii ki cevap gurur. Ama bilirsin işte, fazla gurur gö-" Kızın sözünü öksürüğüyle kesen Aras "Eee çözümün nedir o hâlde?" sorusunu yöneltti alelacele. "Buraya kadar geldiğine göre bir planın olmalı." Zafer kazanmış komutan edasıyla otuz iki diş güldü Mira "Tabii ki var." yanıtını verirken. Yorgun bir edayla koltuğuna yaslanırken "Umarım vardır," dedi Tibet. "Zira eğer yoksa babam beni üç vakte kadar o domestik evlilik delisi kızla evlendirecek. Üstelik bu sefer fikrimi sormaya da niyeti yok." Kız ne yaptığını bilen kontrollü biri olarak "Bak, sen babanın sözünden çıkmayacaksın. O kızla nişanlanmayı kabul edeceksin." diyerek başladı planını anlatmaya. Elbette bu sözün üzerine cin çarpmışa dönen Tibet konuşmanın devamına sabır gösteremeden "Ne demek kabul edeceğim?" diyerek ayağa kalktı aniden. "Bize bulduğun çözüm bu mu? Sonraki çözümün ne, Arya'nın Hüseyin'den olan bebeklerine çeyrek altın takmam mı?" Muhteşem planını saçma endişeleriyle bölen adama "Yahu bir dur be, bir dur! Ananın karnında dokuz ay nasıl bekledin sen?" diye patladı Mira. "Bak, sen nişanı kabul edeceksin ama kızla evlenmeyeceksin." Gözlerini kısarak "Nasıl olacak o?" sorusunu yönelten ise bu kez Aras olmuştu. Bu kızın dilinin altından ne tür bir bakla çıkacağını merak etmişti artık. Bir an önce dökülseydi keşke. "Ama siz sürekli lafı ağzıma tıkarsanız anlatamam işte!" Delirmemek için derin nefesler aldıktan sonra sabır çekti ve Tibet'e döndü kız. "Bak, Arya'yla Hüseyin'in nişan tarihi belli. Sen de ne yapıp ne edip o tarihe alacaksın o kızla olan nişanını. Sonra, nişana tabii ki katılmayacaksın. Önce Arya'yı nişandan kaçıracaksın, böylece her şeyden habersiz aileler bir müdahalede bulunamayacaklar. Sonra ertesi gün yıldırım nikâhı kıydık diyerek çıkacaksınız ailelerin karşısına. E iki tarafın ailesi de artık bir şey yapamayacak, kabul edecek." Kendisine bön bön bakan adamlara "Yıldırım nikâhı ne biliyorsunuz, değil mi?" diye sordu alaycı bir tavırla. İkisinden de onaylar bir tavırla yanıt alınca "Neye şok geçiriyonuz o zaman? Bunu da mı düşünmediniz?" derken bu denli basit bir plana bile şaşkınlıkla bakan iki adamın zekâ seviyesini al birini vur ötekine şeklinde tanımlayabileceğini anlamıştı. Plan mantıklı gelmişti Tibet'e fakat bir boşluk vardı. "Ya iyi de, Arya gelmezse?" Güven veren bir ifadeyle başını sallayarak "Arya gelir, bana güven." dedi gönül rahatlığıyla. "Sadece kaçırdıktan sonra evlilik için ikna etme kısmını sana bırakıyorum. Onu da becermek senin gibi cazibeli bir adam için zor olmasa gerek, ha?" Göz kırptı Mira. Gerekli gazı verip adamı şişirdiğine göre görev başarıyla tamamlanmıştı. Tibet, aldığı bu gazın ardından sağ eliyle saçlarını arkaya atarken her şeyi yapabilecek gücü kendinde buluyor gibiydi. Gerisi ise kadere kalmıştı artık. ... |
0% |