@buzlarkralicesi
|
-8/1- Beklenen gün gelip çatmıştı. Hem Arya'yla Hüseyin'in hem de Tibet'le Gülnur'un nişan günü her iki taraf için de oldukça kritik bir gündü ve hazırlıklar tüm hızıyla sürüyordu. Görünüşe göre her şey Mira'nın planındaki gibi ilerliyordu. Onun isteği üzerine Tibet de babasının dünden razı olduğu ve tertip ettirdiği nişanını Arya'nınkiyle aynı güne ayarlamıştı. Aslında bunu yaparken çok da zorlanmamıştı. Babası nişanla alakadar olduğunu düşünüp oğlunun bu teklifini hemen kabul etmişti. Ne kadar erken o kadar iyiydi Servet Bey için. Akşam nişanı olan biri için fazlasıyla rahat görünen Tibet odasında hazırlanma taklidi yaparken yatağına oturmuş onu seyreden arkadaşına aynadan bakıp "Ne var oğlum, ne bakıyorsun?" diye sormakla yetindi. Her ne kadar bu nişanın bozulması için hali hazırda planı olsa da gergin hissediyordu ve bu gerginliğini en yakın arkadaşı Aras'tan çıkarmayacaktı da kimden çıkaracaktı Allah aşkına? "Oğlum var ya yine dört ayak üstüne düştün ya ona gülüyorum ben." "Ne demek bu?" "E deli meli dedik ama seni yine bu çukurdan kurtaran Mira oldu baksana. O dahiyane planı sayesinde bugün özgürlüğüne kavuşuyorsun." Ceketini giyerken "Ya abartılacak bir şey yok oğlum." dedi ve dostunun karşısındaki koltuğa oturdu. "Aslında basit bir plan. Üstün zekâ ürünü değil. Ama iş görür." Koca bir kahkaha patlattı Aras. "Ulan ne nankörsün var ya. Daha birkaç gün öncesine kadar ben ne yapacağım diye tutuşuyordun. O basit dediğin planı bile düşünememiştin. Şimdi ne oldu?" Derin bir nefes alıp bıraktı Tibet. Dışında onu koruyan rahat tavrını bir kıyafet gibi çıkarıp yanına koyduğunda esasen içindeki heyecanlı ve endişeli adamı ortaya dökmüştü. "Ya bakma aslında mesele Mira ya da planı değil. Ben son anda planda aksaklık olur da bu evliliğe mahkûm olurum diye korkuyorum. Ya Arya kabul etmezse? Ben her şeyimi bu plana bağladım, Gülnur'la evlenmeyi bile bu plana göre kabul etmiştim. İşler yolunda gitmezse geri de dönemem." Karşısındaki adamın omzuna dokundu ve rahatlatan bir ifadeyle "Rahat ol abi ya, her şey yolunda gidecek." dedi Aras net bir şekilde. "Zaten korkulacak bir şey yok. Her şey tıkır tıkır işleyebilecek kadar basit tasarlanmış. Sen sadece hedefe kilitlen." İmalı bir biçimde göz kırptı. "Anlarsın ya." Kadınlar konusunda yeteneklerini kast eden arkadaşına temkinli bir biçimde bakarken içinde tuhaf bir his vardı. Evlilik ona bu kadar uzak bir kavramken önünde iki seçenek vardı; ya evlenecekti, ya da evlenecekti. Dolayısıyla artık sadece kiminle evleneceğinin bir önemi vardı. E insanın bildiği şeytan bilmediği melekten iyiydi. Dolayısıyla Arya'yla evliliği hususunda bir sorun çıkmaması için içinden dualar ediyordu. ●●● Akşam saatleri yaklaşırken en az Tibet kadar gergin ve endişeli biri daha vardı, o da Arya'dan başkası değildi. Onun Tibet'ten fazlası vardı, eksiği yoktu. Zira ardında dönen planlardan zerre haberdar olmadığından ötürü Hüseyin'le olacak olan bu evliliğe mahkûm olmuş hissediyordu. Aile büyüklerinin seçtiği nişan kıyafetini giymiş, aynada umutsuzca kendisine bakarken içinden Yavuz'a lânet okuyordu. Bu onların resmi nişanı olabilirdi. Çok mutlu olabilirdik, aptal diye düşünürken bu Firdevs Yöreoğlu kırması düşüncelerin onu hiçbir biçimde mutluluğa götüremeyeceğini çok iyi biliyordu. Kapıyı çalmadan içeri dalan Mira ise arkadaşını baştan aşağı süzdü. "Gelin olmuş gidiyorsun bebeğim." Normalin çok üst düzeyinde bir mizahi tavır vardı üzerinde. Gereğinden fazla keyifli görünüyordu ve bu şüphe uyandırıcı olsa da kimsenin bunu görecek hâli yoktu. Hele Arya'nın... Gülerek kızın üzerindeki nişan kıyafetini düzeltmeye başladı. "Ama önce nişanlanman lazım, evlilik bir üst level. Küçük Hüseyincikler için daha vaktin var." "Dalga mı geçiyorsun Mira? İçinde bulunduğum durum senin için alay konusu mu?" Kendisine ters ters bakıp öfkelenen kızın göz devirişine gülerken daha sinir bozucu göründüğünün farkındaydı ama sonuna kadar planı açıklamamaya yemin etmişti. Çocuklara söz vermişti. Şimdi ise bu tavrının tek açıklaması Arya'nın gözlerini açmaktı. O böyle bir hayat istemiyordu. Peki, neden hâlâ bu nişan kıyafetinin içinde ölüm fermanının imzalanmasını bekliyordu? Babası ve ailesi daha fazla üzülmesin diye. Ne fedakârlık ama. Gözleri yaşarmıştı doğrusu. Bunu reddediyordu Mira. En yakın arkadaşının göz göre göre sırf ailesi için hayatını mahvetmesini seyretmeyecekti. Buna izin veremezdi, seyirci kalamazdı. Arya'yı kendine getirmek için onu tahrik ediyordu. Ona korkunç geleceğini gösteriyordu. "Sadece gözlerini açmak istiyorum Arya." "Bu nişan, bu evlilik benim seçimim değil Mira. Bunu sen de biliyorsun." "Senin seçimin değil ama buna baş kaldırmak senin seçimin! Bir şeyler yap!" "Ne yapayım?" "Ne yaparsan yap, yeter ki kabullenme bu evliliği!" Uyarıcı bir ses tonuyla "Bak köprüden önceki son çıkıştasın, uyandırayım duruma." diye ekledi. Sabrı taşmış bir biçimde nefes aldı Arya. "Babamın karşısına geçtim, bu evliliği istemediğimi söyledim. Daha ne yapayım ben Allah aşkına?" "Kaç kız! Valla bak, kaç!" Tüm ikna yeteneğini kullanarak gaz vermeye devam etti Mira. "Arkana bile bakmadan kaç! Ben sana kaçman için yardımcı olurum." "Offf saçmalama Mira, ne kaçması? Nereye kaçacağım?" "Sen de şimdi Emre Altuğ'un Gidecek yerim mi var şarkısına bağlama bebeğim ya, bal gibi de var işte gidecek yerin." Gizli bir sır verir gibi kıza yaklaştı ve hafifçe fısıldadı. "Sen he de, Tibet alır götürür kaçırır buralardan seni." "Mira ne diyorsun Allah aşkına, ben hayır dedim bir kere adama. Hatta biri de geçti yani, bayağı bayağı seri olarak hayır dedim yani." Bir an sanki bu fikri düşünür gibi olsa da "Artık geri dönüşü yok." dedi kararlılıkla. Arkadaşı tam ağzını açıp bir şey söyleyecekken hem onu hem de kendi iç sesini susturdu. "Hayır Mira, artık her şey için çok geç." "Hayır, değil!" İkisinin de dışında bir ses yükseldi odada. Kapıyı aralayıp içeri giren adam, bakışlarıyla her şeyin daha farklı olabileceğine dair bir umut serpiştirdi kızın yüzüne. Sesin geldiği yöne, kapıya doğru döndü Arya. Şaşkındı. "Tibet! Senin..." Arkasından kuyruğu gibi gelen Aras'ı da gördükten sonra sesi endişeli bir fısıltıya döndü. "Sizin ne işiniz var burada?" Öte yandan gözleri aralık kapıdan etrafı tarıyordu. Biri onları görse nasıl açıklardı bilemiyordu doğrusu. Bir masal kahramanı gibi havalı tavrını takınmış Tibet ise iki elleri de belinde, göğsü gururdan kabarmış bir biçimde "Seni kurtarmaya geldim." dedi. Bakışları ve duruşu oldukça kararlı ve kendinden emindi. "Ne saçmalıyorsun sen be?" Mira kapının hemen girişinde duran Aras'a kaş göz işareti yaparak "Hadi biz çifte kumruları yalnız bırakalım da konuşsunlar." dedi hafif kısılmış bir ses tonuyla. Olayın hâlâ dalgasında olan Aras ise "Yok, dur şimdi. Arya ayak direrse yardıma ihtiyaç olabilir." Kızın soru dolu bakışlarla ne kast ediyorsun manasına gelen tavrına karşılık açıklama gereği duydu. Hatta bunu el hareketleriyle de destekledi. "Kafasına çuval geçirip kaçırmamız gerekebilir yani. Tibet ise şaşkınlıkla fevrilik arasında kendisine çemkiren kıza yanıt verirken aynı havasını koruyordu. "Hazırlan, kaçırıyorum seni." "Tibet, saçmalama! Nişanım var benim bugün." Alaycı bir ifadeyle üzerindeki kıyafeti gösterdi. "Bak, bu da nişan kıyafetim. Yakışmış mı?" Sıradan bir yüz ifadesiyle "Güzele ne yakışmaz hayatım, yakışmış tabii. Ama işte bizim evliliğimiz biraz ani olacağı için nişan kıyafetine falan gerek kalmayacak. Biz o aşamaları direkt atlatacağız çünkü." yanıt veren adam ise yolundan dönecek gibi değildi. Hem günlerdir Mira'nın hem de sabah Aras'ın verdiği gazlarla bu kızı ikna etmeden buradan gitmeyecekti. Arya bir Tibet'e bir de Aras'a bakıyordu. En son Mira'da gözleri buluşunca herkesin gayet sıradan bir olaya tanık oluyormuş gibi davrandığını görünce tekrar Aras'a döndü. "Gelmeden bir şey mi içti bu, ne diyor?" Kadınları ikna eden vahşi cazibesini kullanırken bunun zor da olsa Arya üzerinde de etkisi olacağına neredeyse emindi. Bu yüzden karizmatik tavırlarına hız kesmeden devam etti. Sağ elini saçlarından geçirirken "Hayır, bir şey içmedim Arya. Gayet kendimdeyim." deyiverdi. "Senin bu evliliği istemediğin aşikâr. E hem ailene olan fedakârca duyguların hem de bana hayır demiş olmanın verdiği gurur seni yolundan dönmen konusunda engelliyor, hepsi bu." Şakadan çok uzak bir tavırla hatta belki de hayatı boyunca en ciddi konuşmasını yapmaya hazırlandı Tibet. "Ama hayat böyle geçmez. Kendi yaşamının iplerini eline almalısın. Ailemize bizi yetiştirdikleri için borçluyuz ama hâlâ kabullenemedikleri bir şey var. Biz büyüdük artık. Ve bu bizim hayatımız. Kendi kararlarımızı kendimiz vermeliyiz. Sevmediğin biriyle olamazsın, bunu sen de biliyorsun." Kararsızlıkla kendisine bakan kızın ikna olmak üzere takındığı duruşundan cesaret aldı. "Şimdi birlikte bu kapıdan çıkacağız ve her şey çok farklı olacak. Çok farklı ve çok güzel." Sorumluluklarından sıyrılmak için kendisiyle anlaşmaya oturan bu çocuksu adama ne kadar güvenebilirdi bilmiyordu doğrusu. Yavuz'dan daha güvenilir olduğu kesin, diye geçirdi içinden. Ancak bunu ailesine nasıl yapardı? Bilemiyordu. İçi hiç rahat değildi. Bunu yapsa da sonunda pişmanlık duymaktan korkuyordu. Anlaşma bitip de Tibet'le boşandıklarında ailesinin ne diyeceğini çok iyi biliyodu. Biz demiştik Arya. Bizi dinlemedin. Bu kötü evliliğin sorumlusu sensin. Bile bile bunu yaşamaya değer miydi? Peki, sevmediği bir adamla evlenmeye değer miydi? "Tibet, olmaz..." dedi sıkıntı içinde. "Bunu yapamam. Ailem için." Ellerini havaya kaldıran Tibet ise "Tamam," dedi pes etmiş bir sakinlikle. Mira ve Aras'a bakarak "İkiniz de şahitsiniz, dil döktüm anlamadı." açıklamada bulundu. Onlardan da onay aldıktan sonra "Benden günah gitti o zaman." sözünden sonra beklenmedik bir anda "Ya Allah!" diyerek kızı sırtına attı aniden. Neye uğradığını şaşırmış Arya ise "Ne yapıyorsun sen ya? Tibet! Bak indir beni çok kötü olacak şimdi!" diye bağırmaya başlamıştı. Mira ve Aras ise gayet keyifli bir biçimde seyrediyordu bu manzarayı. Hele Mira arkadaşının "Ya müdahale etsene, bir şey yapsana!" çağrılarını dikkate bile almadı. "Kusura bakma Aryacığım, her şey senin iyiliğin için. İnan bak her şey senin iyiliğin için valla bak!" Kendisine işaret parmağını sallayarak sen görürsün tehditi savuran dostuna ise keyif dolu bir umursamazlıkla omuz silkti. Sırtındaki kızla birlikte aşağı inerken "Merak etme bebeğim, seni ben kaçırıyorum ben! Tibet Ünal! Her şeyin sorumlusu olarak beni gösterebilirsin. Bu içini rahatlatacaksa benim için sakıncası yok." diyordu. Yavaş yavaş davetlilerin akın ettiği kısma geldiklerinde kimsenin bakışları onu durduramıyordu. Hatta davetlilere "Sevgili dostlar, nişan iptal! Çünkü ben gelin adayını kaçırdığım için eğer oyuncu değişikliğine falan gidilmezse işte malûm durum." Sırtındaki kızı göstererek ekledi. "Dağılabilirsiniz!" Gözleriyle acaba Aziz amca buralarda mı diye etrafı tarayan Mira ise Arya'nın annesi Gönül Hanım'a yakalanmıştı. Can havliyle kendisine doğru yaklaşan kadından kurtuluş olmadığının farkındaydı ve kaçmaya da çalışmadı. "Gönül teyzeciğim." "Mira, ne oluyor kızım ne bu rezalet? Arya nereye gidiyor öyle? Bakıp duracağına bir şey yapsana, kızımı kaçırıyorlar! Eyvahlar olsun!" Olayları dramatize etmek için yer arayan kadın belki de ilk defa bu kadar geçerli bir olay yakalanmıştı. "Ay, Aziz! Aziz neredesin koş! Koş kızımızı kaçırıyorlar! İmdat! Polis, polis yok mu?" Etrafta yaygara koparan kadına bakarak kendi kendine "Çağır, çağır. İtfaiyeyi de çağır." diye söylenmekten çekinmedi Mira. "Gönül teyze bir sakin ol ya! Kızını falan kaçırdıkları yok. O sevdiği adamla mutluluğa giden yolda şuan, sakin." Kendisine soru dolu bakışlarını dikmiş kadına şimdi üç ciltten oluşan bir aşk masalı uydurması gerektiğinin son derece farkındaydı. ... * YAZAR NOTU: Eveeet sevgili okurlar, yeni bölümümüzü nasıl buldunuz? Bu bölümden sonra her şeyin değişeceğini hatta belki de daha eğlenceli hâle geleceğini söyleyebilirim çünkü içinden çıkılmaz bir durumu bertaraf eden çiftimiz evlilik yoluna gidiyor. Beklenmedik gelişmelerle mevzu uzasa da artık bu sahte evliliğin gerçekleşme sürecine adım atıyoruz! Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, sevgiler ve de bol kokulu öpçükler! 😘 Siz galp ben! ♥️ |
0% |