Yeni Üyelik
11.
Bölüm

𖥸 Siyah Yıldızlar | 10

@buzlarkralicesi

-10-

Akşam yemeği hazırlıkları için mutfaktayken zilin çaldığını duydu Ebru. Bu saatte bir misafir beklemiyorlardı. Biraz merak etse de Akel ve Belkıs Hanım'ın salonda olduğunu bildiği için hazırlıklarına devam etti.

Kapı sesine "Allah Allah, kim ki bu saatte?" diye kalkarak giden Akel meraklıydı. Belkıs Hanım da onun gibi merakla başını eğmiş, kapıya bakıyordu.

Kapıyı açar açmaz karşısında "Sürpriiiz!" diyen Yeşim'i görünce yüzü kaskatı kesildi Akel'in. Buz gibi oldu. Elinde de karton bir paket sallıyordu. "Akşam yemeğine yetiştim inşallah."

Donup kalan Akel bakışlarıyla ne işin var burada dese de Yeşim oralı değildi. "E içeri almayacak mısın beni?" Başını içeri uzattı. "Ebru nerede?"

Elini havluyla kurulayarak kapıya doğru gelen Ebru, Yeşim'i görmeyi beklemiyordu. O olaydan önce de arada çat kapı gelme gibi çılgınlıkları vardı ama o zaman Ebru için kaçık arkadaşıydı Yeşim. Şimdiyse kocasıyla yatan, arsız ve utanmazca gelip huzur bozmaya çalışan bir ayrıkotuydu.

Elbette içindeki bu hisleri açığa çıkarmadan eski samimiyetini takınmaya çalıştı. "Aa, canım hoş geldin." diyerek göstermelik sarıldı Yeşim'e.

"Hoş bulduk canım, buradan geçiyordum bir uğrayayım dedim." Elindeki paketi Ebru'ya uzattı. "Nefis bir şarap getirdim."

"Teşekkür ederim canım ama ben pek içmiyorum biliyorsun. Akel'le siz içersiniz."

Belkıs Hanım akşam akşam yapılan bu münasebetsizliği pek hoşnut karşılamasa da tebessüm etmeye çalışarak "Hoş geldin kızım." dedi.

Yeşim her zamankinden daha saygılı ve uysal bir ifadeyle karşılık verdi. "Hoş bulduk efendim, nasılsınız?"

"İyiyim kızım, sağ ol."

Ebru yalıkazığı gibi dikilen kocasına bakış attıktan sonra arkadaşına döndü. "Hadi sen içeri geç canım, ben akşam yemeği için hazırlıkları tamamlayayım." Neden böyle suspus olduğunu bildiği kocasına döndü. "Akel misafirimizi niye içeri davet etmiyorsun? Aşk olsun."

"Pardon hayatım." Öfkesini gizleyen imalı bir bakışla içeri buyur etti Yeşim'i. "Buyur Yeşim, tekrar hoş geldin."

"Hoş bulduk Akelciğim." Saçlarını savurarak içeri geçti kadın. Belkıs'ın hemen karşısındaki koltuğa kurulup oturdu. "Ebru geldiğinizden bahsetti, ben de yolum düşmüşken sizi de bir göreyim dedim."

"İyi yapmışsın kızım, hoş geldin."

Görünürde bir şey yoktu. Ancak Belkıs Hanım Yeşim denen bu kadını biraz garip bulmuştu. Pek hazzetmemişti. Kendisine sıcak davranıyordu, samimiydi ama bir şey vardı. Sanki kendi eviymiş gibi rahat hareket etmesi, istediği yere oturması, fazla laubali tavırları pek de hoşuna gitmiş sayılmazdı. Ama sıcak kızdı Yeşim. Samimiydi. Hani şu içi dışı bir olan tiplere benziyordu. Hem belki de Belkıs Hanım'ın önyargısıydı bu. O herkese karşı tedbirli yaklaşırdı. Eski topraktı sonuçta. Görmüş geçirmişti. Hem kötü biri olsa Ebru onunla arkadaşlık eder miydi?

İlerleyen zamanlarda Belkıs Hanım ve Yeşim arasındaki sohbet ilerlemiş, birbirilerine alışmışlardı. Yeşim hâlini hatırını soruyor, Belkıs Hanım'ın anlattıklarını ilgiyle dinliyordu. Cana yakın kızdı şu Yeşim.

"Çocuklar, izninizle ben bir lavaboya gideyim." diyerek yanlarından ayrılıp tuvalete gitti. İşi bitip salona döneceği zaman önce mutfağa uğrayıp gelinine baktı. Başını kapıdan içeri soktu usulca. "Kızım, yardıma ihtiyacın var mı?"

Salatayı doğrayan Ebru gülümseyerek kadına döndü. "Her şey hazır Belkıs anne, salatanın sosunu kattıktan sonra masa hazır."

"Tamam yavrum, tek başınasın diye bir yoklayayım dedim."

"Sağ ol, teşekkür ederim. Sen dinlenmene bak."

Belkıs Hanım gülümseyerek sessizce odaya döndüğünde garip bir gerilim hissetti. Yeşim bıraktığı yerde oturmuyordu. Akel'e biraz daha yaklaşmış, harıl harıl bir şeyler konuşuyor gibiydiler. Adını koyamıyordu ama bir garipti. Yeşim'in Akel'e bakışları, Akel'in gergin duruşu... Elin kızını tanıyamazdı ama oğlunu avcunun içi gibi biliyordu. Onun tavırlarında bir tuhaflık sezmişti. Sesini çıkarmadan yerine geçip oturdu.

Onun geldiğini görünce Akel toparlandı, Yeşim'se oturduğu yönü Belkıs Hanım'a doğru çevirdi. Hiçbir şey olmamış gibi sohbete devam ettiler.

Ebru salatayı masanın ortasına koyduğunda "Yemek hazır, buyurun." diyerek herkesi davet etti.

Akşam yemeği küçük ve sıradan sohbetler dışında sessiz, normal geçti. Yeşim şen sohbetiyle masayı canlandırırken Ebru ile Akel soğuk bakışmalar eşliğinde yemeklerini yiyorlardı.

Yemekten sonra kahveler içildi. Akşamın ilerleyen saatlerinde Yeşim ve Akel arasında sadece onların anlayabileceği bir bakışma yaşandı ve Yeşim yavaş yavaş ayaklandı. "E bana müsaade artık. Ebrucuğum, her şey mükemmeldi. Ellerine sağlık."

"Rica ederim canım, yine bekleriz."

Akel başını sallayarak Yeşim'le el sıkıştı. "İyi akşamlar." dedi gözlerini kaçırarak.

Belkıs Hanım'sa kenetlenen ellerine baktı kısa bir an. Mesafeli bir tebessümle "İyi akşamlar kızım." diyerek uğurladı.

Akel, Ebru gibi kapıya kadar uğurlamak için gitmedi. Yeşim gittikten birkaç dakika sonra "Bir telefon etmem lazım." diyerek arka cebinden telefonunu çıkarıp bahçeye yöneldi.

Belkıs Hanım otuz yıllık oğlunu iyi tanırdı. Onda bir hâller olduğunu bir bakışta şıp diye anlardı. Hislerine de güvenirdi kadın. Sonuçta eski topraktı. Akel'in bir şeyler sakladığını anlayabiliyordu. Onun peşinden gidip telefonda konuştuğu kişiyi ya da bir şey çeviriyorsa ne çevirdiğini anlamak için bir bahaneye ihtiyacı vardı. Bunu gelinine hissettirmeden yapmalıydı. Atılacak çöpleri bahane etti.

Ebru ne kadar "Anne görevli alıyor çöpleri, zahmet etme sen." dese de itiraz etti kadın.

"Olsun kızım, kokuyor sonra."

Çöpleri alıp bahçeye inerken hisleri boşa çıksın diye içinden dua ediyordu. Ne yazık ki duaları kabul olmadı. Bahçeye indiğinde Yeşim ve Akel'i gördü. Fazla samimi değillerdi ama fısır fısır konuştuklarını duyabiliyordu. Hislerinde yanılmadığını biliyordu. Maalesef.

Sessizce konuşmalarını dinlerken Akel'in ağzının içinden öfkeyle "Ne yaptığını sanıyorsun sen Yeşim? Bizi bitirmek mi niyetin? Ben sana bir daha buraya gelme demedim mi kızım, manyak mısın sen?" dediğini duyabilmişti.

"Seni özledim, dayanamadım." Herhangi bir cevap vermesine fırsat olmadan Akel'in dudaklarına yapıştı. Adamın onu itip korkuyla etrafına bakmasını umursamadan "En azından ne zaman geleceğini öğrenmek istedim." dedi.

"Gelemem şu sıralar. Annem geldi, Ebru'nun gözü üstümde, görmüyor musun ne durumda olduğumu? Kafayı mı yedin de buraya geliyorsun?"

Belkıs Hanım gördüklerine ve duyduklarına inanamıyordu. Olduğu yerde donup kalmıştı. Sağ eli istemsizce ağzına giden kadın o an orada öleceğini sanmıştı. Keşke ölseydi. Ölseydi de bunları görmeseydi.

Yeşim arsızca sırnaşırken adamın yakalarını tutup onu kendine çekti. "Yarın bana gelmezsen..."

Gözleri büyüdü Akel'in. "Sen beni tehdit mi ediyorsun?" Kaşları çatılmıştı. Yarın gidemeyeceği çok açıktı. Annesi evdeyken çok riskliydi. Ne yapmaya çalışıyordu bu kadın?

"Tehdit etmiyorum. Ama ben senin kenarda bekletebileceğin bir kadın değilim Akel, ayağını denk al. Bu gece de buraya bunu anlaman için geldim. Evliliğini bitirmek tek hamleme bakar." Adamın bir şey söylemesine fırsat bırakmadan devam etti. "Ama yapmıyorum."

"Bunu sonra konuşuruz Yeşim. Beni sıkıştırma." Tehditkâr bir biçimde ekledi. "Sakın." Sert bir tutuşla kadını duvara yaslayıp öpmeye başladı.

Onların arkasındaki duvara yaslanan Belkıs Hanım ise az önce şahit olduğu her şey yüzünden şok içindeydi. Oğlu aşkla evlendiği karısını aldatıyordu. Hem de karısının arkadaşıyla. Nefesi kesildi. Ne yapacağını, nasıl davranacağını bilemedi. Şaşıracak kadar bile vakti yoktu. Dikkat çekmeden eve geri dönmeliydi. Biraz kendine geldikten sonra çöpleri attı ve sessizce yukarı çıktı.

Mutfaktaki işleri biten Ebru, onu kapıda karşıladı. Görür görmez bir terslik olduğunu anlamıştı. Belkıs Hanım'ın yüzü bembeyazdı. "Belkıs anne, iyi misin?" Kadını kolundan tutup içeri girmesine yardımcı oldu. "Gel şöyle, otur."

"İyiyim kızım, tansiyonum oynadı sadece." Ebru'nun yardımıyla koltuğa oturunca bir şey belli etmemeye çalıştı.

"Ama ben sana dedim değil mi? Neden zahmet ediyorsun ki sen? Çöpleri alıyorlar."

"Ne bileyim kızım, yardım olsun diye."

"Ben sana bir su getireyim."

Ebru su getirmek için mutfağa gittiği sırada hiçbir şey olmamış gibi anahtarla Akel girdi içeri. "Eee, çayın yanında çerez merez bir şey yok mu? Ebru?" Ondan ses gelmeyince salona geçen adam annesinin donuk yüzüyle karşılaştı. "Anne, iyi misin sen?" Anahtarı yerine bırakıp ona doğru yürüdü. Annesinin ona düşmanca baktığını ama hiçbir şey söylemediğini görünce anlam veremedi.

Mutfaktan elinde su bardağıyla gelen Ebru ise kocasının sorusunu yanıtladı. "Tansiyonu oynadı. Ben şimdi ilgileniyorum."

Akel Ebru'ya dönüp gözlerini devirdi. "Eh be Ebru, annemi çalıştırıyor musun?" Şefkatli bakışları annesine döndü ve elini tuttu. "İyi misin anne?"

Belkıs Hanım ise az önce gördüklerinden sonra öz oğlunun yüzüne bile bakamıyordu. Sertçe çekti elini. "Ben iyiyim, bir şeyim yok!" Garipliği sezmesinler diye az önce yükselen sesini düzene soktu. "Biraz dinlenirsem geçer."

Ebru ilgiyle kadının yanında eğildi. "Bir şeye ihtiyacın var mı?"

Elini kızın elinin üstüne koydu gözlerini güven veren bir ifadeyle kapatarak. "Yok kızım, sağ ol. İyiyim ben."

İkna olan kadın başını salladı. "Tamam o zaman, sen biraz dinlen. Ben duşa gireyim diyorum ama seni yalnız bırakmış olmam değil mi? Akel yanında sonuçta."

"Oy kızım benim, ince düşüncen için sağ ol. Ben yalnız değilim, sen git soyun dökün. Okuldan geldiğinden beri bir nefes alamadın."

"Olur mu canım, estağfurullah. Gelirim ben birazdan."

Ebru'nun merdivenlerden yukarı çıktığını izleyen Belkıs dikkatle bekledi. Yerinden kalktı, merdivenin başından Ebru'nun odasına ve banyoya girdiğinden emin olana kadar bekledi. Hafif su sesi geldiğini duyunca rahatladı.

Annesinin bu tuhaf hareketlerine anlam veremeyen Akel ise "Anne hayırdır?" diyerek sorguladı. Olan bitene anlam veremiyordu. Ta ki yanına gelip kendisine okkalı bir tokat patlatana kadar. Şok oldu adam.

Belkıs Hanım ise bir tokatla içi soğuyacak gibi değildi. Tükürür gibi konuştu oğlunun suratına. "Senin Allah belanı versin! Yazıklar olsun! Benim o sütüm sana haram olsun!"

Olup bitenlere dair en ufak bir fikri olmayan Akel şok içindeydi. Yanağını tutuyordu şaşkınca. "Anne ne yapıyorsun ya?"

Hiçbir şeyden haberi olmayan oğlunun pişkinliğinden midesi bulandı. "Sus! Sus, ben gördüm." Bu kez "Sizin rezilliğinizi gördüm." diyerek açıkladı.

"Ne rezilliği?"

Sesini kısarak ölüm fısıltısıyla karşılık verdi Belkıs Hanım. "Yeşim denen o kadınla bahçedeki oynaşmanı." Söylediklerine bile inanamadı, haya etti. Utançla ağzını kapattı kirlenmiş gibi. "O edepsiz, ahlaksız kadın utanmadan evinize, sofranıza kadar oturdu. Sonra da bahçede, evinizin önünde... Allah'ım ya Rabbim ben ne günah işledim de bana bunları yaşattın!" Istırap içinde acı çekerek çıkıyordu bu cümleler dudaklarından. "Ölseydim de bugünleri görmeseydim keşke! Seni doğuracağıma taş doğursaydım."

Olanlar kafasına yeni dank ettiğinde Akel'in dudaklarından "Anne..." kelimesi çıktı yalnızca. Durumun ciddiyetini anladıkça tutuştu da tutuştu. Annesi onu Yeşim'le bahçede görmüştü. Konuşurken, öpüşürken... Tam bir kâbustu bu. Hızla açıklamaya çalıştı. "Anne, düşündüğün gibi değil, yemin ederim. Tamamen yanlış anlama-"

İşaret parmağını sallayan Belkıs Hanım ise bunlara pabuç bırakacak kadın değildi. "Sakın!" dedi uyarırcasına. "Sakın beni aptal yerine koyma Akel. Ebru'nun gözleri senin aşkından kör olmuş olabilir ama beni kandıramazsın. Seni ben doğurdum. Beni kandırmayı düşünme bile." İğrenerek baktı oğluna. Maalesef oğlu olan adama. "Midem bulanıyor suratına bakınca." Yüzü buruştu gerçek bir iğrentiyle. "Bundan sonra benim oğlum değilsin."

İşte şimdi tam anlamıyla bitmişti Akel. Bu heyecanlı maceranın sonuna gelmişti. Nefesini tuttu bir süre. Annesine ne diyeceğini bilemiyordu. Panik içindeydi. Ellerini tuttuğu annesine yalvarmaya başladı. "Anne... Anne lütfen Ebru'ya söyleme. Yalvarırım."

"Kapa çeneni, rezil." Her konuştuğunda oğluna olan sevgisini yitiriyordu.

"Bak, neler yaşadığımı bilmiyorsun. Boşluktaydım. Ebru benden uzaklaştı. Çocuk konusuyla kafayı bozdu, benimle ilgilenmemeye başladı. Ben de bir hataya düştüm. İnsanım, hata yaptım!"

Bu söylediklerinin Belkıs Hanım'ın gözünde zerre anlamı yoktu. Onu daha da küçültmekten başka işe yaramıyordu. "Hâlâ konuşuyorsun, pislik. Sus! Sesini bile duymak istemiyorum, sus. Oğlum olduğuna utanıyorum."

"Anne... Anne ne olur..."

"Bir de kızın arkadaşıyla yapıyorsun. Aldatman yeterince iğrenç bir şey değilmiş gibi. O kadına da yazıklar olsun!"

Ayaklarına kapandı annesinin. "Anne ne olur Ebru'ya söyleme." Annesi elini sertçe çektiğinde ayağa kalktı yeniden. Ona arkasını dönen kadının peşinden gitti. "Bir hata yüzünden Ebru'yu kaybetmek istemiyorum. Ne olur Ebru'ya söyleme."

Merdivenlerden inen Ebru "Neyi söylemeyecekmiş Belkıs anne?" diye sorduğunda ikisi de aniden donup kaldı. Akel'in kalbi o an boğazında atıyordu sanki. Korkudan nefesini tuttu. Annesi böyle bir şeyi affetmezdi, biliyordu. Şimdi bittiğinin resmiydi.

Belkıs Hanım'ın ise gerçekler gırtlağına kadar dizilip dolmuştu. Dudaklarını zorluyordu söyleyecekleri. Bir oğluna baktı, bir Ebru'ya. Oğlu zerre umurunda değildi. Yok olup gitseydi gözünün önünden umurunda olmazdı. Ama Ebru'nun hayallerini başına yıkmaya ne hakkı vardı?

Bir kadın olarak bunu söylemesi gerektiğinin farkındaydı. Ama Ebru da onun kızıydı. Ve Akel'i ne büyük aşkla sevdiğini biliyordu. Düşünmeden karar verip bir yuvayı yıkmak ne kadar doğruydu bilemedi. Tabii ortada bir yuva var mıydı orası da muammaydı ama...

Belkıs "Kızım..." diye söze girdiğinde tüm gemileri yakmıştı. Ebru'nun bunu öğrenmeye hakkı olduğunu düşündü. Ancak onu durduran Akel'in yalvaran bakışları oldu.

"Anne, lütfen."

Bunu söyledikten sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordu. Ve bunu söyleyebilecek gücü o an kendinde bulamıyordu. Ebru'nun yıkılmış yüzünü görmeye dayanamazdı. Bu gece yaşadığı şok bile ona öylesine fazla gelmişti ki...

"Akel'in yemek sürprizini öğrendim kızım. Onu konuşuyorduk." diyerek son anda çark etti kadın. O an için ilk aklına gelen bu olmuştu. Ani verdiği bir kararla işleri karıştırmak istemedi ama içi içini de yedi. Ebru'dan böyle bir şeyi saklamanın verdiği ağırlık şimdiden sırtına yük olmuştu bile.

Ebru ise hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi "Ne yemeği?" diye sordu. Akel'in Yeşim'le bahçede yaşadıklarını görmemişti ama daha korkunç bir sahneye şahit olduğu için kocasının onu aldattığını biliyordu. Ama müthiş intikam planı için susmayı daha uygun buluyordu. Gözden kaçan tek detay, Belkıs Hanım'ın bundan haberi olmadığıydı.

"Akel yarın akşam için yer ayırtmış. Baş başa bir akşam yemeği."

Korku ve adrenalinle geçen birkaç saniyenin ardından rahat bir nefes alan Akel'se "Yani senin de ağzında bakla ıslanmıyor anne." diyerek kolunu annesinin omzuna attı. Onun ne kadar rahatsızlık duyduğunu hissedince de kolunu toparlayıverdi. Şuan annesiyle ters düşmeyi hiç tercih etmezdi.

Ebru ise kocasına dönüp "Belkıs anne buradayken ne baş başa yemeği Akel? Ayıp değil mi? Nereden çıktı bu?" dediğinde çok sıradan bir bakış hâkimdi yüzünde.

"Ben yabancı mıyım kızım, aaa!"

Gülümsedi Ebru. Sadece gülümsedi. "Ben bir kahve yapayım bize."

"Olur yavrum, ellerin dert görmesin."

Ebru mutfağa gittiğinde oğluna nefret ve mide bulantısıyla bakan Belkıs Hanım bu gecelik olanların üstünü örttüğü için hem bir rahatlama hem de büyük bir vicdan azabı hissediyordu. Bunu sonsuza dek sürdürebileceğinden ise hiç emin değildi.

O gece için sustu Belkıs Hanım. Bütün gece de dönüp durdu, içi içini yedi. Bu iş böyle gitmezdi, biliyordu. Bir çözüme kavuşmalıydı Ama eski topraktı sonuçta, yuvaların bu kadar kolay yıkılmayacağına inanıyordu. Bu yüzden tüm gece gözüne uyku girmeyen kadın, gelini hazırlanıp okula gider gitmez oğlunun şirketinin yolunu tuttu ve onunla baş başa kaldığında ağzına geleni söyledi.

Parmağını sallayarak "Bana bak, bu ilişkiyi bir an önce bitir Akel." derken biraz daha sakindi. "Senin gittiğin yol, yol değil." Oğlunun gereken dersi aldığına inanmak istiyordu. Dün gece karısını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya geldiğinde yüzünün aldığı şekli görmüştü. Bu korku ona bir ömür yeterdi. "Karın anlamadan bu iğrenç rezilliği bitir. Bundan sonra da kendini karına, ailene adayacaksın. Yuvanı yıkma öylesi bir kadın için."

Masasında oturan adam ise kendisini annesine anlatmak için yırtınıyordu âdeta. "Bir kerelik bir şeydi zaten anne, yemin ederim! O kadın peşimden koştu, ayarttı beni. Yoksa ben Ebru'yu seviyorum. Onu kaybetmek istemiyorum. Onsuz yapamam."

"O zaman aklını başına topla! Bir daha da böyle bir şey yapma. O rezil kadınla da derhâl ilişkini bitir." Kesin bir bakış attı. "Derhâl."

"İlişkimiz bile yok, tek gecelik bir şeydi, ben şeytana uydum-"

Elini kaldırdı kadın. "Detayları duymak istemiyorum! Yeterince iğrençsiniz. Ben söyleyeceğimi söyledim, o kadınla ilişkini kes. Girip çıkmasın evinize öyle yılan gibi." Masum, iyi kalpli gelinini düşününce içi ezildi kadının. "Zavallı Ebru, hiçbir şeyden haberi yok kızımın. Okuldan eve, evden okula garibim. Bir de bağrına basmış o kadını arkadaş diye. Ah Ebru, ah!"

Akel sessizce onu dinlerken içindeki suçluluk duygusu çığ gibi büyüyordu. Yaptığı şeyi annesinin gözünden dinleyince onun bile midesi bulandı. O da böyle olsun istememişti. Tek gecelik bir hata olarak bakmıştı başta. Ama sonra... Bir gece daha, bir gece daha... Engel olamamıştı işin büyümesine. Nasıl bu duruma düştüğünü anlamamıştı. Kendini bir anda Yeşim'le yasak bir ilişkinin içinde bulmuştu. Yaşattığı korku, heyecan ve tutkudan hoşlanmıştı. Bu yüzden devam ettirmişti istemsizce. Engel olamamak da hoşuna gitmişti. Belki de işine gelmişti, bilmiyordu. Ama sonuna gelmişti. Hiç olmaması gereken bir şey olmuş, annesi ilişkilerini öğrenmişti. Artık bunun bitmesi gerekiyordu. Zaten er ya da geç olacak olan bu değil miydi?

Oğlunun düşünceli yüz ifadesini zerre umursamayan kadın yeniden söze girdi. Bu kez sesi daha tehditkârdı. "O kıza bunu yapmana izin vermem Akel. Onu aptal yerine koyamazsın. O masumun seni sevmek dışında bir suçu yok. Eğer Yeşim denen o kadınla ilişkine devam edersen evlatlıktan reddederim seni."

"Hayır, anne. Olur mu öyle şey?"

Defahatle tekrarladı kadın. İyice beynine girsin diye tekrar söylemekten çekinmedi. "O kadınla ilişkini kes. Hemen."

"Yemin ederim anne, bir daha olmayacak. Bir daha görüşmeyeceğim o kadınla. Söz! Yeter ki Ebru'ya bir şey söyleme."

Öyle kötü hissediyordu ki kendini Belkıs Hanım, yarın öbür gün buradan gittiğinde sakladıklarının sorumluluğunu alabilecek kadar bile güvenmiyordu doğurduğu çocuğa. Hayal kırıklığını gizlemeyen bir bakışla "Senin sözüne de güvenim kalmadı, Akel." dedi kadın. "Evladım olduğuna bile inancım yok artık."

"Anne, ne olur yapma bunu bana. Yeterince vicdan azabı çekiyorum zaten."

"Dün gece kadını duvara sıkıştırıp öperken hiç de vicdan azabı çekmiyordun Akel, oynama bana!" Başını iki yana sallarken onu ayıplamaktan vazgeçmedi. Yeniden parmağını salladı hiddetle. "İlk ve son kez erkeklik yap, verdiğin sözü tut." Çantasını alıp ayaklandı. Yeterince yalan dinlemişti, daha fazlasına gücü yoktu. Tek dileği, oğlunun içinde kalan son merhamet kırıntısıyla verdiği sözü tutmasıydı. "Artık arkanda annen olmadığını da bil. Bu son arkanda duruşumdu." Kapıya doğru yürürken son kez oğluna baktı. "Bundan sonra cenazeme bile gelme."

Duyduğu son söz üzerine gözleri doldu Akel'in. "Anne, ne olur deme öyle." Yerinden kalktı.

"Sakın peşimden gelme Akel. Benim senin gibi oğlum yok artık. Ebru anlamasın diye ses etmeyeceğim, şüphelenmesin diye kalacağım sizde. Başka bir anlam çıkarma. Birkaç güne de evime dönerim artık." Son kez oğluna bile bakmadan "Hadi selametle." deyip çıktı odadan.

Odasında yalnız kalan Akel kendini kötü hissetmişti. Hayatı boyunca her zorluğunda yanında olan annesi de ona sırtını dönmüştü. O an bu dünyada yalnız olduğunu anlamıştı.

❝Ebru

Bugün okuldan erken çıkmıştım. Belkıs anne sabah Akel'i ziyarete gideceğini söylediği için evin boş olduğunu biliyordum. Bu bulunmaz bir fırsattı.

Eve geldiğimde vakit kaybetmeden soyunup dökündüm ve üstteki çalışma odasına çıktım. Gerekli evrakları ararken işimize yarayabileceğini düşündüğüm birkaç belge buldum. Benim işlerle alakam olmadığı için Akel öyle ortalıkta bırakırdı. Nereden bilecekti ki arkasından iş çevireceğimi? Kişi kendinden bilmeliydi işi aslında ama... Beni o kadar zeki bulmuyor olmalıydı. Bu dünyada tek zekâ sahibi kendisiydi onun gözünde.

Doğu'yu aradım. İkinci çalışta açtığına memnun oldum çünkü fazla vaktim yoktu. Eve birileri gelmeden bu konuyu çözmek istiyordum.

"Ebru."

"Merhaba Doğu." dedim elimdeki dosyaları karıştırırken. "Şimdi birkaç evrak buldum. Ne anlama geldğini pek bilmiyorum, işe yarar mı ondan da emin değilim ama rakamlar var. Bazı şirketlerle anlaşma detayları, ödemeler, fesihnameler, ihale bilgileri falan."

"Bu kadar çabuk mu?"

"Evde kimse yokken halletmek istedim. Şimdi bu evrakların fotoğraflarını çekip atacağım. Umarım işe yarar bir şeyler vardır aralarında." Sağlama almak için sordum. "Senin için fotoğrafları yeterli mi?"

"Yeter de artar bile. At bakalım, içinde işe yarar bi şeyler var mı Refik'le inceleyelim."

"Tamam." Telefonu kapatmadan belgelerin fotoğraflarını dikkatle çekip gönderdim. Tam o sırada aşağıdan kapı sesi duyar gibi oldum. Temkinli olmam gerekiyordu. Hızlı bir biçimde dosyaları muntazam bir biçimde dizip aynen yerine koydum. "Birileri geliyor galiba, kapatıyorum."

"Tamam, sonra görüşürüz." Ben tam kapatmak üzereyken Doğu'nun "Ebru." deyişiyle duraksadım.

"Efendim?" Her ihtimale karşı çalışma odasını terk ettim. Düşük bir ihtimal de olsa gelen Akel'se odasında görünmem benim için iyi olmazdı.

"Teşekkür ederim."

Dudaklarım kıvrıldı. "Daha yeni başlıyoruz." Telefonu kapattım.

Aşağıya indiğimde gelen Belkıs anneydi. Nedense şaşırmamıştım, Akel'in eve bu kadar erken geldiği nerede görülmüştü? "Hoş geldin Belkıs anne."

"Hoş bulduk kızım." Çantasını asarken düne göre biraz daha iyiydi ama hâlâ biraz keyifsizliği üzerindeydi. "Erken gelmişsin."

"Evet, bugün dersim erken bitti."

"Madem öyle..." Pardesüsünü soydu. "Seninle anne kız bir kahve içelim kızım olur mu?"

"Olur."

Kahvelerimizi getirdiğimde Belkıs anne her zamanki köşesinde oturmuş, kara kara düşünerek camdan dışarı bakıyordu. Benim geldiğimi görünce gülümsemeye çalıştı. "Ellerin dert görmesin kızım." diyerek kahvesini aldı.

"Afiyet olsun."

"Otur güzel kızım yanı başıma."

Tam karşısına ilişiverdim. Ne konuşacağını merak ediyordum doğrusu. Dünden beri ne kadar düşünceli olduğunun farkındaydım. "Bir şey mi oldu Belkıs anne?"

"Yok kızım, ana kız sohbet edelim dedim."

Üstelemedim. Sakinlikle kahvemi yudumlamaya başladım. Öte yandan kadının huzursuzluğunu tüm benliğimde hissedebiliyordum. Buraya geldiğindeki ruh hâliyle şu anki durumu arasında dağlar kadar fark vardı.

İç geçirdi Belkıs anne. "Halil.. Akel'in babası, çok zor bir adamdı. Yemeğin tuzundan kavga çıkarırdı, çayın deminden kavga çıkarırdı. Hep bulurdu bir şeyler. Ne bulsa bahane eder, yaygarayı koparırdı. Zehir gibiydi. Çok çektim."

Bu konuları biraz biliyordum. Akel babasından pek bahsetmezdi ama aralarının kötü olduğunu ve annesine de Akel'e de çok çektirdiğini iyi biliyordum.

"Dışarıya da öyle melekti ki sorma. Herkes Halil abi ne iyi adam, melek gibi, ailesine ne iyi baba der dururdu. Kimse bilmezdi yavrum, nereden bilsin? Kimse evinde, dört duvar arasında ne olduğunu bilmez ki. Ne bana ne Akel'e hiç sevgisini göstermedi. Hep aşağıladı oğlunu, başarılarına aferin bile demedi. Bir kere başını okşayıp gurur duymadı."

Tüm ilgim ve nezaketimle dinlesem de Belkıs annenin birdenbire bana bunları neden anlattığını anlamıyordum. Başımı öne eğdim. Sevgisiz bir ailenin kırıp döktüklerinin sonu yoktu, bunu görebiliyordum. Belki de Akel biraz da o yüzden böyle biri olmuştu. Onu aklamak için böyle düşünmüyordum, artık gerekçelerin de bir önemi yoktu benim için. Ama o an ilk kez Akel'den bir çocuğum olmadığına memnuniyet duydum. Muhtemelen o da babası gibi bir baba olurdu çocuğuna. Belki de gerçekten her şerde bir hayır vardı.

"Akel sevgiyi seninle tattı Ebru. Ne yalan söyleyeyim, ben elimden geldiğince sevgimi verdim. Ama sevgisiz bir hayatta evladına da faydan olmuyor."

"Haklısın."

Belkıs annenin ne kadar çektiğini tahmin ediyordum. O öyle iyi biriydi ki kendi çektirdiklerini gelinine çektirmektense ben yaşadım, gelinim yaşamasın diye hep el üstünde tutmuştu beni. Bir gün olsun gönlümü kırmamıştı, kızı yerine koymuştu hep. Bu öyle bir olgunluktu ki bir kez daha takdir ettim onu.

O an beklemediğim bir soruyla karşı karşıya kaldım. "Akel'i hâlâ seviyor musun Ebru?"

Bir tokmak gibi kafama inen bu sorunun anlamını çözemedim ve şaşkınlığımı gizleme gereği de duymadım. "O da nereden çıktı şimdi Belkıs anne?"

"Yavrum dünyanın binbir türlü hâli var. Aşk er ya da geç biter, cicim ayları da öyle. Ama sevgi ve saygı kalıcıdır. Eğer kocanı seviyorsan ona sahip çık, Ebru." Uyaran bakışları imalıydı. "Kimseye de güvenme." Kaşlarını kaldırarak söylediği bu cümle nasihat barındırıyordu. "Arkadaşmış, kardeşmiş, bunlar boş. Devir o devir değil artık. Yuva dediğin kolay kurulmuyor. Biz neler çektik, ah bir bilsen. Şimdiki aklım olsa evlenir miydim? Ama önümde pek de bir seçim şansı yoktu." Hemen savunmaya geçti. "Ha sen de çek istemem, asla! Sakın öyle isterim sanma. Benim seçim şansım olmasa da senin var. Senin için her şey farklı olabilir. Oğlum için konuşmuyorum, senin için konuşuyorum. Mutlu olman için yapamayacağım şey yok."

"Bilmez miyim Belkıs anne?" Gülümsedim elini tutarken. "Ben sana anne diyorum. Bu benim için ne kadar değerli."

"Sen de benim kızımsın, bunu iyi biliyorsun. Her zaman yanındayım kızım, bunu asla unutma. Ne zaman darda kalırsan beni arayabileceğini biliyorsun. Akel benim oğlum değil, sen benim kızımsın."

"Neden böyle konuşuyorsun Belkıs anne, bir şey mi oldu?" Belkıs annenin sözleri beni onore etmişti ancak birdenbire böyle derin konulara girmesi ve imalı konuşması şüphe uyandırıcıydı. Aklımda tek bir soru oluştu, acaba bir şeylerden mi şüphelenmişti? Bunu direkt olarak soramazdım. Benim bu ihanetten habersiz kalmam en büyük silahımdı. Ama Belkıs annenin neyi bildiğini merak etmiyor da değildim.

Kadın dudağında cansız bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Gelin kaynana toprağına çekermiş ya, ondan. Ben çektim, sen çekme isterim. Akel'in bir yanlışı olursa hemen bana bir haber uçur, onun kulağını çekerim." Yanağıma dokundu şefkatli anne eli. "Sana kıyamam güzel kızım."

Elimi yanağımın üzerindeki eline koydum. "Sağ ol Belkıs anne." Maalesef tüm bunlar için çok geç, Belkıs anne. Bence bilseydin torununun katillerini sen de affetmezdin.

Akşam Akel eve geldiğinde o da bir garipti. Kapıdan içeri girer girmez hiç olmadığı birine dönüşmüştü. Elinde çiçek buketi. Birden aşka gelmişti sanki. Hemen bana sarıldı. "Ebru..." Yanaklarımı öptü. İğrenç pislik. "Canım karım nasılmış? Bugün çok yorulmuş mu?"

Garip bir bakışla ona baktıktan sonra hemen arkama baktım. "Bana mı söylüyorsun?"

"Tabii sana söylüyorum, benim kaç tane güzeller güzeli karım var?" Elindeki buketi uzattı. "Bunlar dünyanın en güzel kadınına."

Yarımağız tebessüm ettim çiçekleri alırken. "Teşekkür ederim." Ancak şaşırdığımı da saklamadım. Dün konuşulan akşam yemeğine istemeye istemeye hazırlanmak için yukarı çıktım.

Hazırlığım tamamlanana kadar Akel aşağıdan "E hadi Ebru, alt tarafı yemek!" diye seslenip durdu sabırsızca.

Son kez aynaya baktığımda bu hazırlık ona çok bile diye geçirdim içimden. Hiçbir şeyi hak etmiyordu zaten. Hiçbir şeyi onun için yapmıyordum artık. Sadece aynada kendime güzel görünmek için hazırlanmıştım. Olması gereken de buydu.

Merdivenlerden indim usulca. "Geldim, Akel patlama." Söylenmeyi de ihmal etmedim. "Gerçi Belkıs anne varken ne yemeği anlamış değilim ama... Keşke başka zaman yapsaydık. Evde misafir varken yalnız bırakmak nerede görülmüş?" Zaten onunla baş başa bir yerlere çıkmak istemiyordum, bu da işin bahanesiydi biraz. Her şey yolundaymış gibi onunla kokteyl kokteyl gezecek değildim.

Aşağı indiğimden beri dalgınlıkla beni seyreden Akel'i görmezden gelerek Belkıs anneye baktım. "Ben misafir miyim kızım? Aşk olsun."

"O zaman siz de gelin. Hiç içime sinmiyor böyle."

"Ayol yaşlı kadın hâlimle çifte kumruların yanında ne işim var?"

"Olur mu öyle şey Belkıs anne, başımızın üstünde yerin var."

Sıcacık gülümsedi kadın. "Yok kızım, o işin şakası. Benim hiç hâlim yok. Biraz dinlenmek istiyorum, siz karı koca gidin, kırmayın beni."

Israr kıyamet kabullendim. Öyle ya da böyle bu akşam Akel'le yemeğe çıkacaktım, anlaşılmıştı. Beni gördüğü andan beri büyülenmiş gibi bakan adam elimi tuttu merdivenlerin son basamağından inmeme yardımcı olurken. "Çok güzelsin canım karım, o kadar beklediğime değmiş."

Belkıs anne imayla "Dünyanın en güzel karısı senin karın." diyerek düzeltti. "Kıymetini bil." Aralarındaki yüksek gerilim hattından dolayı artık emindim. Belkıs anne bir şeyler biliyordu.

Akel'in ayırttığı mekâna yemeğe geldiğimizde kocamın yıllardır göstermediği romantik ve centilmen yanıyla ilk defa tanışıyordum. Sandalyemi çekti, usulca yerime oturdum. Tam siparişlerimizi verecekken hemen yanımızdaki masada onunla göz göze geldik. Doğu. Buradaydı. Hem de yanımızdaki masada. Yanında takım elbiseli adamlarla, belli ki iş konuşurken. Onun da gözleri tıpkı benim gibi şaşkın ve meraklıydı, bana dikilmişti.

İkimiz için de beklenmedik bir sürpriz olduğu kesindi. Bozuntuya vermedik. Birbirimizle alakamız yokmuş gibi davranmaya devam ettik. Siparişlerimizi verdikten sonra Akel'le baş başa kalmıştık.

Masada duran elimin üstüne koydu elini. "Buraya geldiğim için çok mutluyum." Karısını aldatan ikiyüzlü bir pisliğe göre son derece iyi performans sergilediğini söyleyebilirdim. O an elimi çekmek istesem de yapmadım. Son zamanlarda yeterince dikkat çekmiştim zaten. Tamamen işim bitene kadar Akel'i işkillendirmek istemiyordum. Zırvalıklarını dinlemek zorunda kaldım. Gözlerimin içine bakarak konuşmaya devam etti. "Son zamanlarda seni çok ihmal ettim, biliyorum. Ama bu değişecek." Elinin altındaki elimi okşamaya başladı. "Bundan sonra tüm zamanlarımı sana ayırmak istiyorum.

Eliyle garsonu çağırdı ve kulağına bir şeyler söyledi Akel. Neler çeviriyordu yine acaba? Şovmenliği tutmuştu bu gece. Bu da yetmezmiş gibi yan masadaki Doğu tam karşısındaki adam konuşurken kaçamak bakışlarla beni izliyordu. Bu rahatsız ediciydi.

Kısa süre sonra romantik bir müzik çalmaya başladı. Ayağa kalkıp elini uzattı Akel. "Benimle dans eder misin? Eskisi gibi."

O an her şeyi bırakıp oradan çıkıp gitmek istedim. Elimi tutması bile midemi bulandırırken onunla dans etmek mi? Bu kutsal intikam yolunda öyle büyük bir fedakârlıktı ki. "Akel, yapmasak olmaz mı?"

"Lütfen, Ebru."

Israrına karşı çıkamadığım için köşeye sıkışmış hissettim. Emrivaki yapıp elimi yumuşakça tuttu, beni yerimden kaldırdı. Önce tuttuğu elime centilmence bir öpücük kondurdu. Sonra ellerini belime koydu. Dans etmeye başladık.

Eskiden Akel'le dans ederken kalbim yerinden çıkacak gibi hissederdim. Ona yakın olmak beni heyecanlandırırdı. Duygularıma engel olamazdım. Dilim tutulur, nefes alamazdım. Şimdiyse tahammülsüzlükten yanında boğulduğum için nefes alamıyordum.

Dans ederken bana yaklaştıkça yaklaşan adam "Sana yeniden âşık oluyorum, Ebru." diye mırıldandı. Beklemediğim bir anda dudaklarımdan bir öpücük çaldı.

...

YAZAR NOTU: Hi guys! 🌟 Ayyy ne güzel ve uzun bir bölümle geldim değil mi? Bu bölümü Marie_jin , rabiaolgun1 , Devilgirl99psycho okurlarıma armağan ediyorum. 💝 Evet, bölümümüzü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. Bu bölümü okurken neler hissettiğinizi merak ediyorum açıkçası. Bu konuda biraz konuşalım mı tam da burada? Ve son olarak hayalinizdeki istek sahnelerinizi de buraya yazmanız beni mutlu eder açıkçası. İsteklerinizi önemsiyorum. 💙 Sevgiler, bol kokulu öpçükler!

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar
Tiktok: @buzlarkralicesiofficial

Loading...
0%