@buzlarkralicesi
|
-12- Belkıs Hanım sabah kalktığında evde ses seda yoktu. Erken kalktığı için çocuklara mükellef bir kahvaltı hazırlamaya karar verdi. Öncesinde yatağının çarşaflarını yenilemek istedi. Eski çarşafları kirlilere attıktan sonra oturma odasındaki dolaba yöneldi. Kapıyı açtığındaysa onu beklenmedik bir sürpriz karşıladı. Gelini Ebru koltuğa kıvrılmış uyuyordu. Usulca odadan çıktığında yine bir şeylerin ters gittiğini anlamak onun için zor değildi. Ve bunun sebebinin oğlu olduğunu da. Gelininin oturma odasında uyuduğunu bildiği için yukarı çıktı ve gayet rahat bir şekilde yatak odasına baskın düzenler gibi girdi. Oğlu Akel yatakta geniş geniş yatıyordu. Bu görüntü kadını daha da öfkelendirdi. Adamın üzerindeki yorganı sertçe çekiştirdi. "Kalk, kalk! Domuz gibi uyuyorsun bir de." Gözlerini aralayan Akel'se böyle bir uyandırma merasimi beklemiyordu doğrusu. Memnuniyetsizce gözlerini ovalarken "Ya anne ne oluyor gene?" dedi çatlamış sesiyle. "Ne rahat adamsın sen ya?" "Ne yapmışım ben gene?" Düşük olsa da Ebru'nun duyma ihtimaline karşı sesini daha da kısan kadın "Hem kızı aldat, bir de üstüne odasından et." derken oğluna gözlerini pörtletmişti. "Sen ne rezil bir çocuk oldun böyle? Ben seni böyle mi yetiştirdim? Nerede görülmüş böyle bir şey?" "Kendi gitti anne." "Geri getirecektin!" O da annesi gibi sesini kısarak yanıt verdi. "Ona dokunmama izin vermiyor." "Pis pis konuşmaya başladın gene! Kapa çeneni!" "İstediğin kadar kulaklarını tıka, gelinine bir hâller olmuş anne. Benimle aynı yerde yatmaya bile tahammülü yok." İmalı bir bakış ve ona eşlik eden ses tonuyla "Neden acaba?" diye söylendi Belkıs Hanım. Oğlunun yediği naneleri çok iyi biliyordu. Bilmese belki oğlunun onu kandırması kolay olabilirdi ama eski toprağı kandırmak o kadar kolay mıydı? "Madem seninle aynı yerde yatmak istemiyor, efendi gibi sen ceketini alıp çıkacaksın, terk edeceksin odayı. Karını odasından etmeyeceksin! Erkek ol biraz, erkek gibi davran!" Hayret ediyordu Akel. Annesinin Ebru'ya bu anlayışlı ve korumacı tavırlarına gerçekten şaşırıyordu zaman zaman. Ebru'ya âşık olduğu zamanlarda her şey yolundayken annesiyle karısı arasındaki bu ilişki onu son derece memnun ederdi. Diğer arkadaşları sürekli karısı ve annesi arasındaki çatışmalarda arada kalmaktan şikâyet ederken Akel bunları anlamazdı bile. Hiç öyle durumlarda kalmamıştı ki, nereden bilsin? Annesi ondan çok Ebru'ya anne gibi davranırdı. Zaten evlilik içinde yaşanan sorunların üzerine bir de annesiyle karısı bu kadar iyi anlaşmasa evde durulmazdı. Şimdiyse çarklar tersine dönmüştü Akel için. Annesinin onu atıp Ebru'yu bu kadar koruması zaman zaman canını sıkmaya bile başlamıştı. Toz kondurmuyordu Ebru'ya. Oysa onunla evlilik hayatı yaşamayan, son günlerde onu sürekli tersleyen, onunla aynı yatakta bile yatmayan Ebru'ydu. Kusurları hiç görünmüyor muydu? Küçük bir çocuk gibi annesini Ebru'yla paylaşamadı o an. "Anne, sen niye böylesin ya? Benim derdime çözüm bulacağına Ebru'nun tarafını tutuyorsun. Diğer anneler böyle mi? El üstünde tutuyorlar oğullarını, erkek ol da karına kendini ezdirme diyorlar. Onlar ne diyor, sen ne diyorsun?" "Sus! Kusurunu bilip susacağına bir de üste çıkıyorsun." Samimi bir açıklamayla oğluna bir adım daha yaklaştı Belkıs Hanım. "Oğlum, öyle diyen anneler doğru mu yapıyor sanıyorsun? Oğlunu paylaşamayan anneler yüzünden kaç yuva yıkıldı bugüne kadar sen biliyor musun? Senin babaannen de öyleydi, ne oldu? Mutlu muydun çocukluğundan, aile hayatımızdan? Olmaz öyle şey. Sen adam olacaksın, adam gibi davranacaksın. Gül gibi karını elinde tutmayı öğreneceksin. Gönlünü kırdıysan da almasını bileceksin." Yatakta başını ellerinin arasına almış olan adam düşünüyordu. Nasıl birkaç gün içinde bu hâle geldiklerini ciddi ciddi düşünüyordu. Nerede o ağzının içine bakan karısı Ebru, nerede şimdiki kadın. Bir evde iki yabancıya dönmüşlerdi. Duraksayan Belkıs Hanım'ın aklına yeni ve tehlikeli bir ihtimal çatıverdi o an. Bu sebepsiz huzursuzlukların nedeni aklından geçen olabilir miydi? "Bana bak, Ebru anlamış olmasın." Yeşim denen o kadını düşününce yüzü istemsizce buruştu. "O ahlaksız kadın bir şey söylemiş olabilir mi?" Buna ihtimal vermiyordu Akel. Annesine ayrıldım, ayrılacağım gibi şeyler söylese de henüz Yeşim'le konuşmamıştı çünkü. Ha konuşsaydı, ayrılmak istediğini söyleseydi belki de hırsından yapabilirdi böyle bir şey. O da bir ihtimal. Ancak her şeyin yolunda olduğu bir anda, henüz Yeşim'le ilişkisi bitmemişken o kadın böyle bir şey yapmazdı. Büyük balığı kaçırma hatasına düşmezdi. Tereddüt etmeden hayır der gibi başını arkaya attı Akel. "Yok, sanmıyorum. Yeşim yapmaz öyle şey." Oğlunun hâlâ o kadına itimat etmesine öfke duyan Belkıs Hanım "Onun neler yaptığını gördük. Konuşturma şimdi beni." diyerek iğnelemekten çekinmedi. Ona göre evli adamla bile bile birlikte olan kadından her şey beklenirdi. Anne oğul baş başa verseler de bu işin sırrını çözemediler. Ebru da uyanıp kahvaltı sofrasına oturduklarında tüm sabahlarını bir sessizlik esir almış gibiydi. Akel ve Ebru bir evde iki yabancı gibi birbirilerine bakarken Belkıs Hanım da bu iki gencin durumu ne olacak diye kara kara düşünür olmuştu. ❝Ebru❞ Buz gibi soğuktum. Akel'e karşı duygum buydu. Kahvaltı masasında bile yüzünü görmeye tahammülüm yoktu. Eğer Belkıs anne olmasaydı muhtemelen bir bahaneyle kahvaltıyı dışarıda yapar, masaya oturmadan çeker giderdim. Muhtemelen Akel de Belkıs anne burada olmasa koştura koştura metresinin koynuna giderdi, orası ayrı. Kahvaltı bittiğinde her zamanki gibi Belkıs anneyle birer kahve içtik ve okul için yollara düştüm. Araba kullanırken omuzlarımın ve belimin tutulduğunu hissettim. Gece alışık olmadığım bir yerde yatmak vücuduma iyi gelmemiş olmalıydı. Ama Akel'le olmaktan iyiydi neticede. İlk iki dersten sonra bir ders kadar boşluğum vardı. Öğretmenler odasında kitabımı okurken kapı tıklatıldı. Aralanan kapıdan içeri hiç beklemediğim biri girdi. Doğu. Onu burada gördüğüme şaşırmıştım. Ne işi olabilirdi ki burada? Dün geceyle ilgili mi konuşacaktı acaba? Gerçi konuşulacak bir şey de yoktu hani. Başını kapı aralığından içeri sokan adam muzır bir ifadeyle "Müsait misiniz öğretmen hanım?" diye sorduğunda tebessüm etmenin ona yakıştığını düşündüm. Her zamanki ciddi yüz ifadesine alıştığım için de öyle düşünüyor olabilirdim tabii. Gözlerim büyüdü. "Doğu." Yerimden kalktım. "Senin ne işin var burada? Bizim birlikte görünmemiz-" "Biliyorum." Usulca başını salladıktan sonra elleri ceplerine gitti rahatça. "Ben senin için gelmedim ki. Müdürünüzle görüşmeye gelmiştim, görüştüm." Kaşlarım çatıldı merakla. "Ne sebeple?" "Okulda ihtiyacı olan öğrencilerin giyim ve kırtasiye masraflarıyla ilgili bağış yapmak, başarılı öğrenciler için de burs vermekle ilgili birkaç konu konuştuk kendisiyle. Sağ olsun, yardımcı oldu. Okul aile birliği gerekli kişileri belirleyecekmiş. Seninle görüşmemi istedi." Kaşları havalanmıştı. "Yani tamamıyla müdürünüzün yönlendirmesiyle geldim. Seni şuan burada görüyorum, hiç de tanımıyorum." Güldüm. Her şeyi nasıl da kuralına uydurmuştu öyle? Öte yandan çocuklar için iyi bir şeyler yapmaya çalışması güzeldi. Takdir etmiştim. "Çok güzel düşünmüşsün. Onca işin arasında bunları planlaman falan... Ne diyeceğimi bilemedim, Doğu." "İhtiyacı olan öğrenciler ve ihtiyaç listesi yaparken bana yardımcı olursan yeterince şey söylemiş olursun." Muzır bir tebessümle karşılık verdi Doğu. O an yine merakla kaşlarımı çattım. "Benim anlamadığım, böyle bir şey için neden direkt olarak sen geldin? Refik'i ya da başka birini de görevlendirebilirdin. Bu kadar işinin arasında..." Bana bir açıklama yapmak yerine anlamazdan ve bilmezden gelen bir ifadeyle kaşlarını çattı. "Siz Refik'i nereden tanıyorsunuz Ebru Hanım? Ben sizi ilk kez burada gördüm." Tek kaşını kaldırdı sahte bir şüpheyle. "Yoksa beni mi takip ediyorsunuz?" Başımı öne eğip güldüm. "Abartma istersen." Aniden hatırladım. "Hem davet akşamı da karşılaşmıştık unuttun mu? İlk karşılaşmamız bu değil yani." Sadece ikimizin anladığı bir dilde konuşuyorduk sanki. Birbirimizin gözlerine bakarken de öyle. Beni anladığını hissederken yakındık. Sanki çocukluk arkadaşımla konuşuyor gibi bir rahatlık vardı. İçimi biliyordu. Kalbimi biliyordu. Belki de acılarıma kadarını. Dün akşamki tatsız karşılaşmamız ve Akel'in sergilediği tiyatro geldi aklıma. "Ya dün akşam... Öyle saçma sapan bir tesadüf oldu ki ben-" O konuyu açınca yüzündeki keyifli ifade yerini durgun bir tebessüme bıraktı. "Sen nereden bilebilirdin ki benim orada iş toplantısında olduğumu? Tesadüf işte." "Dünya küçük." "Hatay daha küçük." Son sözünü onaylayarak başımı salladım gülerek. Doğu ise benim aksime daha ciddi bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Bir şey söylemek üzere olduğunu hissediyordum. "Ebru, ben... Aslında... Bunu sormaya hakkım yok, biliyorum. Belki de sana ne diyeceksin ama birlikte bir yola girdiğimiz için sormak zorunda hissediyorum." Kollarımı kavuşturmuş onu dinlerken ne söyleyeceğini merakla bekliyordum. "Dinliyorum." "Akel resmiyette senin kocan. Bir zamanlar öyle ya da böyle birbirinizi sevdiniz." Düzeltir gibi başını salladı. "En azından sen onu sevdin. Bu yüzden... Kafamda bazı soru işaretleri var. Birlikte iş yaptığım kişinin kafası benim gibi net olsun isterim." Dudaklarım düz çizgi hâlini alırken neyi kast ettiğini şıp diye anlamıştım. "Ha sen diyorsun ki şimdi öfkelisin, ya ileride Akel'e olan sinirin geçer de onu affedersen..." İnkâr etmedi. Ben de böyle düşünmesini garipsemedim. Doğu'nun beni anladığını hissediyordum ama sonuç olarak o benim bedenimde ya da zihnimde yaşamıyordu ki. Benim neler hissettiğimi tam olarak anlamasını bekleyemezdim. Bu haksızlık olurdu. "Sonuçta zamanında sevmişsin, âşık olmuşsun, evlenmişsin. Belki şuan canın yanıyor. Ya sonra?" "Sonrası yok, Doğu." Yüzüm net bir ifadeyle inkâr ediyordu. Doğu'nun hâlâ Akel'e karşı bir şeyler hissetmem ihtimalini aklından geçirmesine öfkelenmek istedim ama yapamadım. Adamın ne suçu vardı ki? Üstelik bu düşüncelere kapılmasına dün gecenin sebep olduğunu çok iyi biliyordum. "Bak, Akel'le yollarımız hiç kesişmeyecek şekilde ayrıldı. Ben her şeyi sineye çektim, her şeyi affettim. Affederdim de. Tüm o huysuzluklarını, beni aşağılamasını, bana kötü davranmasını aptalca bir şekilde iş hayatına bağlayıp görmezden gelebilirdim. Ama ihanet..." Başımı iki yana salladım kesin bir dille. "Bunu affedemem, Doğu. Herkesin bir dur noktası vardır. Benim affedemediğim tek şey de bu. Yalan, ihanet. Bunlara affım olmaz." "Peki, sen öyle diyorsan..." Başını yana yatıran adamın hâlâ tam olarak ikna olmadığının farkındaydım. Onu ikna etme gibi bir gayem de yoktu ama "Aşkı diyorsan da... O bizim aramızı terk edeli çok olmuş zaten. Bizimki sadece alışkanlıkmış." demekte bir sakınca görmedim kendimce. "Bunları duyduğuma gerçekten memnun oldum Ebru, gizlemeyeceğim. Çünkü ben..." Duraksadı ve bir şey söylemek üzereyken ciddi bir dille başka konuya geçer gibi oldu. "Ben başladığı işi bitiren bir adamım. Birlikte yürüdüğüm kişinin de benim gibi net olmasını isterim. Bunu bilmek beni rahatlattı." "Sevindim." Tutulan boynumu ovdum memnuniyetsizce yüzümü buruştururken. Merakla bana bakan adam "İyi misin?" diye sorsa da geçiştirdim. "Önemli değil ya, boynum tutulmuş. Yerimi yadırgadım." Herhangi bir tepki vermeyen adam "Neyse... O zaman ben gideyim." dediğinde aniden keyiflenmiş görünüyordu. "Bir ara listeler hakkında görüşürüz o hâlde." Tamam der gibi başımı salladım. "Haberleşiriz." Onun öğretmenler odasından çıkışını izledikten sonra yerime oturdum. Bir süre düşüncelere dalarken Doğu gelmeden önce ne yaptığımı düşündüm durdum. Sahi, ne yapıyordum ben? Masadaki kitaba ilişti gözlerim. Ha, kitap okuyordum. Elime kitabı alsam da aynı satırı defalarca okuduğumu ve hiçbir şey anlamadığımı fark edince çaresiz, ara verdim. Zil çalınca da derse girmek için hazırlandım. Dolabımdan kitapları alıp hızla çıkmak istedim. Yeşim'le karşılaşmak istemiyordum. ... YAZAR NOTU: Hi guys! 💙 Muhtemelen bu bölümü yayınlarken Siyah Yıldızlar 10 Bin okunma olmak üzeredir ve olmuş bile olabilir! Öncelikle bu muhteşem ilginizden ötürü sonsuz teşekkür ederim! Çok mutlu olduğumu gizleyemeyeceğim. 😍 10 Bin okunma için teşekkür ederim! Bu ekstra bölümü de yoğun ilginize bir teşekkür olarak yayınlamak istedim. Yeni bölümümüzü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. 💞 Hayalinizdeki Ebru & Doğu sahnelerini buraya yazarsanız çok mutlu olurum. Bir de ben geçenlerde Instagram hesabımda 21. Bölümde hikâyeye yeni birinin katılacağından bahsetmiştim ama sanırım o kişi 23. Bölümde falan katılacak, bugün yeni bölümü yazarken yaptığım düzenleme sırasında fark ettim. Bakalım o karakter hakkındaki duygu ve düşünceleriniz ne olacak? Ve sizce yeni karakterimiz kim olabilir, kiminle ilgili ve nasıl biri? Tahminlerinizi buraya yazabilirsiniz. Neyse, çok uzatmadan sizlere veda edeyim, daha yeni bölüm yazacağım. Yani siz bu bölümü okurken ben çok uzaklardan bir bölüm yazıyor olacağım. 🤭 Bol yorumlarınızı bekliyorum kesinlikle. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA |
0% |