@buzlarkralicesi
|
-13- Bugün Yeşim'le buluşmak istediğinde planladığı şey bir otel odasının yatağında yarı çıplak uzanmak değildi. Yeşim'e bu ilişkinin bitmesi gerektiğini söylemek için gelmişti buraya. Bunu annesinin ilişkilerini öğrendiği zaman değil, uzun zaman önce yapmayı düşünüyordu aslında. Ama sadece düşünüyordu işte, asıl sorun buydu. Henüz hayata geçirememişti. Her seferinde Yeşim'e hayır diyemiyordu. Bu son diyordu ama asla son olmuyordu. Sonuç yine hüsran, yine yenilgi. Yine vicdan azabının içini kemirdiği düşüncelere dalarken banyodan çıkan Yeşim aynanın karşısında hazırlanıyordu. Onun kendisi gibi derin düşünceleri yoktu. Keyifliydi. Olduğu konumdan memnundu. Çünkü karısına sadakatsizlik yapan o değildi. Ya da ilişkileri ortaya çıkarsa kendisi kadar şey kaybetmeyeceği açıktı. Bu ilişkiden en büyük kaybı Akel yaşardı. Ancak ne olursa olsun kararını vermişti adam. Bugün burada bitecekti her şey. Aynanın önünde hazırlanan Yeşim'in yansımasıyla göz göze geldi kararlılıkla. "Bu sondu, Yeşim. Bir daha olmayacak." Saçlarını havluyla kurutan elleri duraksadı kadının. "Ne?" "Daha fazla devam edemeyiz." Anladığına emin olamıyordu Yeşim. Az önce tutkulu dakikalar geçirdiği adamın ağzından çıkan cümlelerle tezat hareketlerini sorguluyordu. "Nasıl yani?" Yataktan doğrulup oturur vaziyete gelen Akel ise çok düşünmüştü. Bu, anlık verilen bir karar değildi. Heyecanını ya da evliliğini seçmesi gereken bir noktadaysa evliliğini seçerdi. Heyecan güzel şeydi ama sonunda sular durulduğunda her erkek gibi o da güvenli limanına gidip kafa dinlemek istiyordu. Dalgalarla boğuşmak ona göre değildi. Hem heyecanı da kalmamıştı ki bu işin. Annesine yakalanmıştı. Her şeyin açığa çıkması an meselesiydi. Bugün buraya gelmeden önce annesini uğurlamıştı. Bir daha ne zaman geleceği belli değildi ama Yeşim'le ilişkisinin devam ettiğini öğrenirse onu hayatta affetmezdi. Ebru'ya da bir çırpıda gerçekleri anlatırdı. Ebru'yu kaybedemezdi Akel. Onsuz zamanlarını hatırlamıyordu bile. Uzun zamandır onunlaydı. Ebru onun hayatının bir parçası hâline gelmişti artık. Annesi gibi o da bu durumu öğrenirse yine unuttuğu geçmişi gibi karanlığa gömülecekti. Beş parasız, başarısız Akel'e. Bilinçaltı ona bunu bağırıyordu. Ebru olmadan sen bir hiçsin. Şuan yaşadığın hayatı bile ona borçlusun. Onun yerinde başka bir kadın olsaydı buna katlanmazdı. İşini kurarken sana bu kadar destek olmazdı, arkanda durmazdı. Onun yerinde Yeşim olsaydı tahammül eder miydi sanıyorsun? Onsuz sen bir hiçsin. Hiç. O günlere dönmek istemiyordu. Sıfıra düşmek istemiyordu. Hem işsiz hem aşksız kalmak istemiyordu. Tamam, belki Ebru onu terk etseydi işsiz ya da parasız kalacak değildi, birini kaybetti diye diğerini de kaybetmezdi. Ama Ebru'suz zamanlar ona parasızlığı, sefaleti hatırlatıyordu. Hatta daha geçmişe dönerse babası tarafından aşağılandığı sevgisiz zamanlarını. Ebru ona ihtiyacı olan sevgiyi, ilgiyi vermişti hem de karşılıksız. Yeşim'de olduğu gibi o zamanlar Ebru'ya verebileceği bir şey yokken sevmişti karısı onu. Şimdiyse bir heyecan uğruna her şeyi kaybedemezdi. Ailesinin başında olmalıydı. Hatta belki de Ebru'yla çok istedikleri o çocuk için daha fazla çaba göstermelilerdi. Başka bir doktora gidebilirlerdi mesela. Böylece karısıyla eski mutlu, huzurlu aile günlerine dönebilirlerdi. Annesi her zaman olduğu gibi bu kez de haklıydı. Ebru'yu kaybedemezdi. Tüm cesaretini toplayıp "Ben ayrılmak istiyorum." dedi Yeşim'in gözlerine bakarak. Genç kadın ise duyduklarına inanamıyordu. Akel'in dakikalar hatta saniyeler içindeki değişimine bir açıklama getiremiyordu. İçine başka birinin ruhu girmiş olsa bile bu kadar çabuk değişemezdi. Neler oluyordu? "Sen kendinde misin?" Yatağın kenarındaki berjerin önündeki çantasını Akel'e fırlattı öfkeyle. "O zaman neden burada benimle birlikte oldun?" Buna gerçekten bir cevabı yoktu Akel'in. Bu yüzden belki de hayatında ilk defa dürüst oldu ve "Bilmiyorum." dedi. Karşısında etkisiz eleman gibi duran, söylediklerine hiçbir açıklama getiremeyen adamı gördükçe sinirleri daha da tepesine çıktı. Akel'in üstüne saldırdı. "Seni gebertirim, pislik herif!" Üzerine çullanan kadını güçlükle zapt eden Akel onu bir kenara savurdu. "Yeter!" Onun bağırmasıyla yere savrulan Yeşim kendine geldi. İrileşmiş gözleriyle Akel'e bakıyordu. "Bu ilişkinin sonsuza dek süremeyeceğini biliyordun Yeşim, bu ikimiz için de sürpriz değil." Yataktan kalktı. "Ben evliyim! Sen en yakın arkadaşının kocasıyla birliktesin! Ne kadar süreceğini sanıyordun?" Dizlerinin üstünde dururken gözleri dolan Yeşim "Neden şimdi?" diye sorarken sinirden çıldırmak üzereydi. "Neden dün değil, yarın değil de bugün? Neden şimdi?" Alayla haykırdı. "Benimle bu yatakta seviştikten sonra aniden bir aydınlanma mı geldi? Karına âşık olduğunu mu hatırladın şerefsiz pislik?" Aşk vardı. Ebru'ya karşı eskisi kadar gücünü koruyamasa da ondan vazgeçemeyeceği kadar etkili duyguları olduğu açıktı. Ama karşısında çıldırmakta olan kadına bunları söylemek pek akıl kârı değildi. Eğer içi rahatlayacaksa gerçekleri yalanlarla bezeyip sunabilirdi Yeşim'e, sorun olmazdı. Bu Akel'in ilk yalanı da olmazdı, sonuncusu da. "Aşkla ilgisi yok Yeşim." Sağ elini saçlarından geçirdi çaresizce. "Annem ilişkimizi öğrendi." "Eee, sorun ne?" Akel'in yüzüne düz bir bakışla bakıyordu Yeşim. "Anneni uğurladınız bugün, gitti. Ne zaman gelecek de görecek bir daha?" "Mesele o değil. Bugün annem öğrendiyse yarın Ebru da öğrenebilir. Ayrıca annem hâlâ ilişkimiz olduğunu anlarsa bu kez affetmez, kendi elleriyle Ebru'nun önüne atar beni anlamıyor musun?" "Ne korkak herifsin!" "Korkaklıkla bir ilgisi yok, Yeşim! Beş parasız sokaklarda kalırsam beni yine sever misin, ha?" Sessiz kalan Yeşim'e baktı ve sağ elini kulağına götürdü. "Duyamadım?" Yeşim'se cevabı net olan soruyu yanıtlamak yerine "Sana inanamıyorum." dedi dişlerinin arasından. "Ebru'yu kaybetmek istemiyorum Yeşim. Tamam, seni de kırmak istemiyorum. Sana karşı da bir şeyler hissettim, inkâr etmiyorum ama aşk değildi, sen de biliyorsun." Az önceki sorusunu yanıtlamamasına rağmen vereceği yanıtı adı gibi biliyordu Akel. Parasız insanı bu devirde annesi bile sevmezdi ama Ebru sevmişti. Bu yüzden bilmiş bir ifadeyle ekledi. "Senin de bana derin bir aşk beslemediğini ikimiz de biliyoruz." Yerinden kalkan Yeşim onun önünde diz çöktüğü için kendinden nefret etti. O eski, hiçbir şeyi umursamayan kadın oldu saniyeler içinde. Aynanın önünde saçlarını toplarken sinirle gülmeye başladı. "Ah, Akel ah! Sen böyle saf olmaya devam et." Çantasını alıp çıkmak üzereyken az önce günah dakikaları geçirdiği adamın karşısına dikildi. İşaret parmağını adamın göğsünü deler gibi batırdı. "Ebru'yu kaybetmekten kork. Kork çünkü başına gelecek." Ne demek istediğini anlamadı ve paniğe kapıldı Akel. Bu bir tehdit miydi? İlişkilerini açıklamakla mı tehdit ediyordu onu? Çıkmak üzere olan kadının kolundan tuttu. "Ne demeye çalışıyorsun sen?" Kaşları çatıldı. "Beni tehdit mi ediyorsun aklın sıra?" Kolunu adamın sert elinden zorla kurtardı. "Hayır, aptal! Tehdit falan etmiyorum, sadece gördüğümü söylüyorum." Elbette basit bir itirafla Ebru'yu uyandırabilirdi. Kocasının onu aldattığı haberini ona uçurabilirdi ve tereyağından kıl çeker gibi ayırırdı onları. Ama bu durumda hem dostundan olurdu hem de Akel'in nefretini kazanırdı. Dolayısıyla belki de dönüşü olmayan bir yola girer, Akel'le bir gelecekleri olmazdı. Bunların hiçbirini istemediği için riske girmedi Yeşim. Ne tehdit etti ne de Ebru'ya haber uçurmak geçti aklından. O daha sinsi ve manipülatif bir yöntem seçti. Daha kadınca. Akel'in beynini yıkamak daha akıllıcaydı. "Sen burada benimle karını aldattığın için vicdan azabından kıvranırken karın boş mu duruyor sanıyordun?" Kaşları çatılan adam başta Yeşim'in ne demeye çalıştığını anlamadı. Çünkü ima etmeye çalıştığı her neyse Ebru'nun harcı olmadığını biliyordu. "Belki de bu evlilikte sadakatsiz taraf yalnızca sen değilsindir, ha Akel?" Alayla dudaklarını büktü. "Ah, yoksa sen kendini vazgeçilmez mi sanmıştın? Dışarıda her türlü boku yiyip yine o karının sıcak koynuna döndüğünde seni her şartta kabul edeceğini falan mı düşünmüştün?" Dişlerini öfkeyle sıkan adam, Yeşim'in çenesini sertçe tutup sıktı. Onu öfkeyle duvara çarptı ve duvarla arasında bırakırken kaşları çatıldı. "Ne diyorsun lan sen?" "Geçen gün hoş bir adamla gülüşürken gördüm onları. Hatta adamı da bir yerlerden tanıyorum..." Yalandan kaşlarını çatıp düşünür gibi yaptı. Adı gibi bildiği, tanıdığı adamın ismini zikretti. "Şu inşaat şirketinin sahibi yok mu? Hani senin rakibin. Doğu Karaçay. Bizim okula geldi geçen gün. Ve bil bakalım kiminle görüştü?" Kaşları havalandı ve sahte bir şaşkınlıkla ekledi. "Aaa, senin karınla! Öğretmenler odasında bir gülüşmeler, kıkırtılar. Ebru'yu da bir görsen, ayaküstü ne biçim flörtleşti adamla." Dudakları abartıyla büküldü. "Adam da adamdı hani. Uzun boylu, yakışıklı." Çenesini daha sert sıktığı kadının suratına bakarken sinirden kan beynine sıçramıştı. "Yeşim..." diye hırladıktan sonra bağırdı. "Yeşim!" Sertçe duvara çaldı kadını. Odada deli gibi dolanmaya başladı. "Ateşle oynuyorsun." "Ben değil, karın oynuyor." Çenesi zonklamasına rağmen konuşmaya, karşısındaki adamı zehirlemeye deva etti. "Sen değil miydin bir süredir bana soğuk davranıyor, acaba bir şeylerden mi şüpheleniyor diye?" Kollarını kavuşturan kadın bilmişlikle devam etti sözlerine. "Belki de bir şeylerden şüphelenmiyordur da senden ümidi kesmiştir. Belki sen burada benimleyken o da yalnız ve soğuk yatağında yatmak istememiştir, rakibinin yatağını ısıtıyordur kim bilir?" Bu kadar ileri gittiğini duyduğu an kendine hâkim olamadı Akel, arkasında konuşan kadına aniden dönüp sert bir tokat attı. "Kes sesini!" Sonra bu yaptığına kendi de inanamadı ama yüzleştiği şeyin ne olduğuna o an anlam veremedi. Yeşim'e tokat atacak kadar onu çileden çıkaran şey neydi? Ebru'nun da onu aldatma ihtimali mi? Bunun mümkün olmadığını biliyordu. Neden bu kadar sinirlenmişti? "Ebru yapmaz öyle şey." Bu kez sesi ölüm sakinliğinde çıkmıştı. Tokat yediği için öfkeli olan Yeşim'se sertçe yutkundu. Adamın karşısına öfkeden parıldayan bıçak gibi keskin bakışlarıyla dikildi. "Asla asla deme, Akel. Belki Ebru'ya sorsak o da senin hakkında bunu söylerdi ama az önce benimle yataktaydın." Son kez Akel'e bakmadan "Bunu bir düşün." dedi ve odadan hışımla çıkıp gitti. Yeşim gitse de sözlerinin etkisi terk etmiyordu Akel'i. Ebru öyle şey yapmazdı, buna emindi. Ama son günlerdeki davranışı da karısını yansıtmıyordu. Bambaşka biri olmuştu birdenbire. Öte yandan davet gecesinde Doğu denen şerefsizin karısıyla konuştuğunu görmüştü. Hiçbir fırsatı kaçırmıyordı herif. Onu her yerden sıkıştırmayı ihmal etmiyordu. Sadece iş hayatında değil, özel hayatında da ayağına dolanıyordu. Ebru'dan emindi. Ama Doğu'nun ne yapacağını bilemezdi. Onun gibileri iyi bilirdi Akel. Geleneksel takılırlardı ama yatağından kaç kadın geçtiğini yalnızca onlar bilirdi. Onların gelenekselliği el değmemiş eş adayı seçerken geçerli olurdu. Diğer erkeklerden farkı olmazdı yani. Belki Ebru'nun duygusal boşluğundan faydalanıp onu kandırmaya çalışmış olabilir miydi? Bu düşünce eve gidene kadar beynini fare gibi kemirip durdu. Yolda kaç kez delirecek gibi oldu, sayamadı adam. ❝Doğu❞ Son günlerde keyifliydim ve bunun sebebini hiçbir şekilde açıklayamıyordum. Ebru'yla son konuşmamızda eve bayram sevinci yaşayan çocuklar gibi gelmiştim. Boynum tutuldu demişti, herhâlde yerimi yadırgadım. Bu öfkeden gözlerimi kapayıp uyuyamadığım gece Akel'le aynı yatakta yatmadıkları anlamına geliyordu. Yani hayalimde canlandırdığım gibi korkunç şeyler olmamıştı. Olabilirdi de. Bundan bana neydi? Ebru hâlâ nikâhı altında olduğu adamla, resmiyette kocası olan adamla birlikte olabilirdi de. Bana hesap verecek değildi ya. Bu beni neden böylesine rahatlatmıştı? Neden mutlu olmuştum bundan? Özellikle son zamanlardaki hislerim hiç hoşuma gitmiyordu. Beni utandırıyordu. Anlamını çözemiyordum ama Ebru'yla manevi olarak bu kadar ilgilenmek kendime öfkelenmeme sebep oluyordu. Abartılacak bir şey yoktu. Sonuçta Ebru evli bir kadındı. Bense prensipleri olan bir adamdım. Aramızda bir şey olamazdı. Bu mümkün değildi. Ama yine de Ebru'nun Akel'den boşanma ve intikam alma konusunda kararlı olduğunu duymak içimi rahatlatmıştı. Hoşuma gitmişti. Bu düşüncelerle tebessüm ederken içeri kapıyı tıklatarak Refik girdi. Ceketini iliklerken bana bir şeyler anlatan adama bulaştı dudaklarımdaki tebessüm. "Abi, hayırdır?" "Ne hayırdır? Sen geldin." Benden bir yanıt almak ister gibi beklemesine anlam veremedim. Belli ki bir haber getiren oydu. "Onu demiyorum abi, yüzünde güller açıyor." İmalı bir ses tonuyla "Anlayalım yani." dedi sadece. "Ne saçmalıyorsun Refik?" Sanki içimi okuyacağından tereddüt eder gibi huzursuz oldum. Hemen konuyu değiştirdim. "Sen ne için geldin?" "Bugün ihale günü. Bir saat sonra." Kendinden emin bir ifadeyle ekledi. "Her şey hazır." "Güzel." Düşünceli bir ifadeyle çenemi kaşıdım. "O Akel itinin yenilgiye uğrarken yüz ifadesini görmeyi çok isterdim ama... Kendisi yerine başkasını göndermiş." "Kazanacağından o kadar emin yani." Gülerken dudaklarım keyifle kıvrıldı. "Orası hiç belli olmaz. Yarış çizgisine varana kadar kazandım demeyeceksin." Kendim için de geçerliydi bu. O yüzden her zaman temkinli olurdum. Son ana kadar işin peşini bırakmazdım. Her şeyi kontrolüm altında tutardım. Telefonum çaldığında Refik'e döndüm ve "Sen çıkabilirsin." dedim yalnızca. Arayan Şahnur Hanım'dı. Onunla epey işim olduğunun farkındaydım. Bu yüzden odamla yalnız kalıp konuşmak istedim. Benimle bu hayatta cesurca konuşabilen tek kadın, telefonu açar açmaz icraate başlamıştı. "Neden hemen açmıyorsun telefonu? Emir erin mi var burada? Çalıyor da çalıyor." Güldüm sadece. "Eee Şahnur Sultan, mahalle bakkalı işletmiyoruz burada." Tebessümüm daha da yumuşadı onun sesini duyunca. "Nasılsın bakalım hanım ağa?" Ona hanım ağa demem pek bir hoşuna giderdi. Nedendir bilmem, rahmetli babam da hep öyle derdi. Belki de bu yüzden kaybettiği kocasının ona taktığı lakabı benden duymak hoşuna gidiyordu, kim bilir. "İyiyim, sen aradığım bu hayırlı işe icazet verirsen benden mutlusu olmayacak." Gözlerimi devirdim. Tahmin etsem de "Neymiş o?" diye sordum çünkü maalesef Şahnur Sultan kafasına bir şey taktı mı bundan yok sayarak kurtulamazdınız. O kafasına koyduğunu yapardı. "Bizim Hacer'in kızı Nazire." İşte, yine başlıyorduk. "Bu yaz ziyaretlerine gittim ahretliğimin. Görsen, nasıl boy atmış. Bir içim su olmuş. Mayalar gibi kız. Bir gören bir daha bakıyor. Güzelliği köyün dedikodusu olmuş, her akşam ayrı bir görücü geliyor. Kapılarında nah böyle kuyruk!" "Allah daim etsin anacığım, ne diyeyim şimdi ben buna?" Ofladım. "Eşeklik etme Doğu, neyi kast ettiğimi sen çok iyi biliyorsun." "Anne, defalarca konuştuk bunu, biliyorsun. İstemiyorum." "Kaç yaşına geldin oğlum, ne zamana kadar bekâr kalmayı düşünüyorsun? Soyumuzu mu kurutacaksın, beni torunsuz mu bırakacaksın? Kurban olayım, he de. Benim de kucağıma bir torun ver ne olursun." "Anacığım, yapma. Bak, benim ağzımdan bir kelime çıktıysa aksini söylemem daha biliyorsun. Üsteleme." Homurdandı isteksizce. "İyi, peki, peki. Ama kızı görücülerden biri kaparsa pişman olup kapıma gelme sakın." Sanki ben Nazire dediği kıza deli gibi âşıktım da biriyle evlenince kırk gün kırk gece yas tutacakmışım gibi konuşmasına gülmeden edemedim. "Demem, merak etme." Gönlünü de kırmak istemiyordum. Ama karşıma sürekli gelin adayları getirmesinden de illallah etmiştim. Telefonu kapattığımda dalgınca camdan dışarıdaki manzarayı seyrettim. Şahnur Sultan'dı bu, iki gün sonra başka bir gelin adayıyla yine kapımı çalardı. Bense bu basit konulardansa asıl meseleme odaklandım. Akel'i bitirmek için geri sayım başlamıştı ve hızla sona yaklaşıyorduk. Çok az kalmıştı. ❝Ebru❞ Bugün Belkıs anneyi uğurladığımızdan mıdır bilmem, içim biraz buruktu. Öte yandan buralarda fazla kalmayıp kıyamete şahit olmamasına da memnundum. Akel üzüntüden geberse de Belkıs annenin tek bir gözyaşı dökmesini istemezdim. Onun canının sıkılması en az kendi annemin üzülmesi kadar üzerdi beni. Kapıyı anahtarla açan Akel hışımla çarparak içeri girdi. Arkama dönüp adama baktım. "Ahıra mı giriyorsun Akel, ne oluyor?" "Sen bana anlatacaksın ne oluyor?" Burnundan soluyan adama merakla baktım. "Ne?" Bana yaklaşıp hışımla kolumu tuttu. "Seni Doğu Karaçay'la görmüşler? Okula gelmiş, konuşmuşsunuz!" "Doğu Karaçay mı?" Soğukkanlılığımı korudum. Gayet sakin bir biçimde kaşlarımı çatarak "Eee?" diye sordum. Benim rahatlığım onu iki kat daha öfkelendirmişti. "Eee ne demek Ebru? Eee ne demek? Senin benim rakibimle, düşmanımla ne işin var? Ne işin var, cevap ver!" Aynı yüksek sesle karşılık verdim. "Kendine gel Akel!" Benim de bağırdığımı görünce biraz afalladı. Hep vur ensesine al lokmasını Ebru'ya alışıktı ya, karısının içinden eli maşalı biri çıkınca sinip durdu öyle, şaşkınca yutkundu. "Öncelikle kiminle görüşeceğimi sana soracak değilim. Ayrıca, kim senin dostun kim düşmanın bilemem. Geçen gün okula gelen adamı söylüyorsan, davette karşılaştığımızda bana kim olduğunu söylememiştin. Rakibin olduğunu şuan senden öğreniyorum." Hep o mu yalanlarla kandıracaktı beni, bu kez de ben oyunu kuralına göre oynuyordum. Ve yalanı hayatında kullanmayan deneyimsiz birine göre de fena sayılmazdım. "Eğer davet gecesi adam yerine koyup sorularıma cevap verseydin bilirdim, ona göre davranırdım." Karşılık vermek üzereyken sustu adam. O an ne diyeceğini bilemedi. İlk içeri girdiğindeki öfkesi de dinmişti biraz. Fırsattan istifade konuşmaya devam edecektim, sadece bu süt dökmüş kedi bakışlarını biraz daha izlemek istedim. "Kocam olman, sahibim olduğun anlamına gelmiyor Akel. Ayağını denk al, davranışlarına dikkat et." Beni dikkatle dinleyen adama açıkladım. "Ayrıyeten adamı tanımıyorum, sadece okula yapacağı bir bağış meselesi hakkında konuştuk. Müdür bana yönlendirmiş, okul aile birliğiyle biz ilgileniyoruz. Olan biten bu." "Ya sen niye ilgileniyorsun? Senden başka hoca mı yok?" "İşlerim söz konusu olduğunda uygun bulduğum herkesle muhatap olurum Akel, senden icazet alacak hâlim yok." Cesurca göz teması kurdum. "Ben nasıl senin işlerine karışmıyorsam, sen de benimkilere karışamazsın. İşim kiminle muhatap olmamı gerektiriyorsa onunla olurum. Sen de emziği alınmış çocuk gibi davranmak yerine rakibinle centilmence yarışmasını öğren. Beni de germe. Gelemem böyle gerzekçe kıskançlıklara." Hâlâ söylediklerimin şokunu atlatamamış olan adam, cebinde çalan telefona uzanırken donuk gözlerle bana bakıyordu. Yes tuşuna basıp telefonu kulağına götürdü ve konuşmadan yalnızca dinledi. Yüzündeki tüm kaslar gerilirken "Ne demek?" diye söylendi. Sonraki cümlesi ise yüksek bir öfkeyle bağırarak gelmişti. "1 lira farkla ihaleyi Karaçay'a kaptırdık ne demek?" Telefonun diğer ucundaki konuşan kişiyi dinlemeden kapattı ve koltuğa fırlattı. Hızlı adımlarla merdivenleri çıktı. Yukarıdan gelen tangırtı seslerine bakılırsa öfkeden her yeri dağıtmıştı, kıyamet kopuyordu. Kısa bir süre onun bu delirmiş hâllerini izledikten sonra keyifle bahçeye indim ve Doğu'yu aradım. Aramamı "Birdenbire beni aradığına göre beklediğim haber sahibine ulaşmış." diyerek yanıtlayan adam oldukça keyifli görünüyordu. Her şeyin kontrolü altında olmasının verdiği bir rahatlık vardı sesinde. "İhale?" "Evet." Açıklar gibi "Kazandık." dedikten sonra hemen ekledi. "Sayende." Benim ona ulaştırdığım bilgilerle bu kadar büyük işler döndürmesi göğsümü kabartmıştı doğrusu. Onun çıldırmasına etki edenlerden biri olduğumu bilmek içimi biraz olsun soğutuyordu. Elbette bu kadar basit değildi. Daha başlamamıştık bile. Doğu'nun "Durumlar nasıl?" sorusuyla düşüncelerimden sıyrılıp kendime geldim. "Ne tepki verdi?" "Küplere bindi." Başımı kaldırıp eve baktım. "Öfkeden ortalığı dağıtıyordu en son." "Güzel." Ne yaptığını bilen adamın zevk duyan sözünün ardından benim adımı duydum dudaklarından. "Ebru." "Evet?" "Yarın akşamki davet." Beklediğim şeydi galiba söyleyeceği. Özgürlük biletim. "O gün bugün." İçim aydınlandı, çiçek açtım sanki. Bu gizli esaret bir son buluyordu sonunda ha? Hiç bitmeyecek sanmıştım. "Konuştuğumuz gibi." Aynı şekilde "Konuştuğumuz gibi." diyerek onayladı Doğu. Telefonu kapattığımızda başımı kaldırıp son kez evime baktım. Eski evime. Her zerresinde emeğim olan bu eve. İnanılmazdı ama bu evde geçireceğim son gecemdi. ... * YAZAR NOTU: Hi guys! 💙 Öncelikle bu hikâyeye olan yoğun ilginizden ötürü sonsuz teşekkür ediyor ve aramıza yeni katılanlara hoş geldiniz demek istiyorum! Ben sizden biraz ileride olduğum için keşke bölümler ışık hızıyla geçse de şu an yazdığım bölümleri bir an önce okusanız diyorum. Öyle heyecanlıyım ki. 🥹❤️ Yeni bölümümüzü nasıl buldunuz? Önümüzdeki bölümde bazı şeyler netleşiyor, en azından gelişmeler olacak. Bu konuda ne hissediyorsunuz? Buraya yazabilirsiniz. Hikâyemize yeni katılmakta olan Şahnur Hanım hakkında dedikodu yapmak içinse sizi buraya davet ediyorum. Sizce Şahnur Hanım ve Ebru arasında nasıl bir kimya olacak? 🌜 Yeni bölümde bizi neler bekliyor dersiniz? Tahmin ve teorilerinizi buraya yazabilirsiniz. Şimdilik sizi yorumlarla baş başa bırakıyorum ve bol yorumlarınızı bekliyorum. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! ••• SOSYAL MEDYA |
0% |