@buzlarkralicesi
|
-14- ❝Ebru❞ Aynı günün akşamı geçen davette sohbet ettiğimiz Feride Hanım ve Orhan Bey'le yemeğe çıkmıştık. Akel sanki bütün gün kavga etmemişiz gibi öyle güzel rol yapıyordu ki beni bu oyunculuk yeteneğiyle nasıl kolayca aldatabildiğini daha iyi anlamıştım. Eşine tapan koca rolünü Oscarlık yapıyordu. Onu tanımasam beni gerçekten sevdiğine inanırdım. Neyse ki onu çok iyi tanıyordum. Artık. Elbette bu kadar zahmete kimsenin kara kaşı kara gözü için girmiyordu Akel. Onun tek amacı Orhan Bey'in gözünü boyayıp onunla iş yapabilmekti. Orhan Bey'se kalender adamdı. Öyle küçük rollere kanacak türden biri gibi görünmüyordu tanıdığım kadarıyla. Akel'in her fırsatta birlikte iş yapma arzusunu açmasına karşılık "Aile benim için çok önemlidir Akel." diyerek söze girdi Orhan Bey. Pek sevecen, babacan adamdı ama sıra iş konuşmaya gelince otoritesini ortaya koyuyordu. "İş her türlü yapılır zaten. Bana güven veren, lafı sözü bir olan, ailesine önem veren bir insan lazım. Benim için önemli olan böyle biriyle iş yapmaktır. Çünkü ailesi olan adam başkadır. Kaybetmekten korkacak şeyleri vardır, bu yüzden işine sıkı sıkı tutunur ve itinayla yapar her işini." Sanki aile kavramıyla ilgili çok şey biliyormuş gibi aşağı yukarı salladı başını Akel. "Tabii ki, ben de sizin gibi düşünüyorum Orhan Bey." Bu noktada aile adamı olduğunu kanıtlamak için bana döndü. Yani hiç olmadığı biri gibi davranmak için beni kullandı. Yakaladığı elimi avuçları arasına alıp öptü. "Ailem benim her şeyim." Gözlerimin içine baktığında kendine bile yalan söyleyecek kadar rezil biri olduğunu yeniden gördüm. Onun gibi yalandan hatta daha yavan bir tebessümle karşılık verdim. Sesimi çıkarmadım. Sona yaklaşmıştım zaten. Ondan kurtuluyordum. Yüzüp kuyruğuna gelmişken her şeyi mahvetmeye niyetim yoktu. Orhan Bey bizim sahte mutluluğumuza bakıp gülümsedi. Karısı Feride Hanım'ın "Şunlara bak Orhan, nasıl yakışıyorlar? Tıpkı bizim gençliğimiz." sözüne karşılık ise ağır ağır salladı başını. Ancak onu kandırmak bu kadar kolay olmayacaktı, kuş beyinli Akel'in aksine bunu görebiliyordum. Görmüş geçirmiş biriydi Orhan Bey. Her hâlinden belliydi bu. Akel gibi bir çapulcunun üç beş lafına para yatıracak göz yoktu onda. Kaşları havalandı bana bakarken. "Karın çok hanımefendi biri Akel, onun kıymetini bil." "Bilmez miyim efendim?" Bana dönen bakışlarında aşk değil para hırsı görüyordum. Ya da gerçek yüzünü gördüğüm için her bakışına olumsuz anlam yüklemem bu yüzden daha da kolay hâle gelmişti, ikisinden biri. Gözleri benimkilere değerken "Ben de her geçen gün ona daha çok âşık oluyorum." dedi. Yeniden uzanıp elimi öptü. Artık eskisi gibi midem bulanmıyordu. Çünkü bitmek üzere olduğunu, sonuna geldiğimizi biliyordum. Bu gecenin son gecem olduğunu. O yüzden bu kadar rahattım. Feride Hanım merakla "Çocuk düşünüyor musunuz?" diye sorduktan sonra kısa sessizliğimizin ardından Orhan Bey'in uyaran bakışı üzerine mahcubiyetle ekledi. "Yanlış bir şey söylediysem lütfen kusura bakmayın, üç yıldır evli olduğunuzu söylemiştiniz. Ben de davette Ebru'yla konuşurken sanki bebek istiyormuşsunuz gibi bir sinyal almıştım, o yüzden sordum." Anlayışlı bir biçimde başımı sallasam da herhangi bir yanıt vermedim. Artık benim için bir önemi yoktu. Davette konuştuğumuz sırada hamile olduğumu, beklediğim o bebeğin Allah tarafından bana bahşedildiğini bilmiyordum. Sonra onu bir kelebeğin ömrü kadar kısacık sürede kaybedeceğimi de. Muhtemelen Akel de hayatı boyunca bunu bilmeyecekti. O yüzden zihnime bir hüzün çökse de gülümsemekle yetindim. Hiçbir şeyden habersiz Akel'se "Çok istiyoruz." dedikten sonra masanın üzerinde duran elimi nazikçe tuttuğunda gözlerime baktı. "Artık her zamankinden daha çok." Bu gece Akel Efendi'ye bir hâller olmuştu. Hiç olmadığı kadar romantik ve bana bağlıydı. Sadece Orhan Bey'e rol yapmak için bile fazlaydı tüm bunlar. Aşağı yukarı salladı başını. "Ve olacağına inanıyorum. Yakında size müjdeli bir haber verebiliriz yani." Orhan Bey olayların iç yüzünü bilmeksizin "İnşallah." dedi. Oysa nereden bilebilirdi ki evliliğimizin bu gece hatta daha öncesinde bittiğini? Havada kalan küçük bir dua zerresi olarak çıkıvermişti dudaklarından. Bir daha gerçekleşmesi mümkün olmayacak bir dilek misali. Yemekler bitti, tatlılar yenmeye başlanmıştı. Akel saygıyla ceketini iliklerken "Peki, bu yeni işle ilgili ortaklık teklifim hakkında ne düşünüyorsunuz?" diye sordu Orhan Bey'e. Sakin ve saygılı bir biçimde sormasına rağmen içinde ne fırtınalar koptuğunu çok iyi biliyordum, görebiliyordum nasıl sabırsızlandığını. Beni aldattığını anlayacak kadar tanıyamamıştım belki ama en azından bu kadar tanıyordum onu. Kıvranıyordu. Orhan Bey'in ağzından olumlu bir söz duymak için âdeta kıvranıyordu. Orhan Bey sevecenliğini kaybetmeden iş konusundaki ciddiyetini ortaya koydu. "Bunu düşüneceğim, Akel. Bana sorarsan aceleye getirmeyelim. Ben bunun üstüne bir yatıp düşüneyim taşınayım, sonra seninle yeniden konuşuruz." Havası sönmüş bir biçimde "Tabii efendim, nasıl isterseniz..." derken saygıyı elden bırakmıyordu fakat hevesinin kursağında kaldığını ben biliyordum. Eve döndüğümüzde artık bana nefes aldırmayan sanki bana ait değilmiş gibi giydiğim kıyafetlerden hemen kurtuldum. Ben aynanın karşısında soyunuk hâldeyken içeri Akel girdi. Bakışları üzerimde gezinirken artık gözlerinin bile üzerimde olması rahatsız hissettiriyordu. Sanki üç yıldır yatağımı paylaştığım adam değil de bir yabancıydı benim için. İç çamaşırlarımın üzerine askılı geceliğimi geçirdim hızlıca. Bana doğru gelen adamsa yumuşak bakışlarını gözlerime dikmişti. Elleri çıplak kollarımı kavrarken gözlerime eskisi gibi aşkla bakıyordu. Ya da bu bakışı taklit etmeyi çok iyi başarmıştı. Bense gözlerine bakarken hiçbir şey hissetmiyordum. "Bir şey mi söyleyeceksin Akel?" Başını iki yana salladı adam. Sadece usulca "Seni seviyorum, Ebru." dedi mırıldanırcasına. "Sadece bunu söylemek istemiştim." İç geçirerek başını öne eğdi. "Son birkaç aydır zor zamanlar geçiriyordum. Hâlâ her şeyin yolunda gittiğini söyleyemem. Özellikle bugün kaybettiğimiz ihale bana milyon dolarlar kaybettirdi ama... Sen yanımdayken bunların bir önemi olmadığını fark ettim. Ne kaybedersem edeyim, sen yanımdayken geri kazanırım. Daha önce de hep öyle olmadı mı zaten?" Kafasına taş mı düşmüştü acaba? Onun hakkında düşündüğüm tek şey buydu sanırım. Birdenbire bu kadar değişen birini daha tanımamıştım. Bipolar falan olabilir miydi? Söylediklerine hiçbir tepki vermedim. Sadece yüzüne baktım. Benden bir yanıt beklediği açıktı. "Sence de bunun için biraz geç kalmadın mı?" "Haklısın. Seni çok ihmal ettim." Madem bizim için yarın diye bir şey yoktu, içimdekileri biriktirmenin bir anlamı da yoktu. "Biz eskiden çok mutluyduk Akel. Hani şu paramızın kısıtlı olduğu zamanlardan bahsediyorum. Tamam, belki şuan olduğu gibi her istediğimizi alamıyorduk, sen bana pahalı takılar hediye edemiyordun ama senin her zaman söylediğin o tel gibi ince, ilk evlilik yüzüğümüz bile benim için çok anlamlıydı. Seninle aramızdaki bağ tel kadar ince değildi en azından. Şimdi olduğu gibi." Kollarımı yumuşakça ondan kurtardığımda pencereye doğru yürüdüm. Akşamın görkemli manzarasını seyrederken kollarımı birbirine kavuşturmuştum. "O zamanlar her şey gerçekti. Senin bana olan aşkın, benim sana olan bağlılığım... Ama sen... Para kazandıkça aramızdaki masumiyeti kaybettik sanki." ●●● Akel başını öne eğip Ebru'nun ne söylediğini anlamaya çalıştı. Karısı geçmişlerini anlattığı sırada nostalji yaşarken aklına o pembe zamanlar gelmişti. O zamanlar Ebru bir mağazadan geçtiğinde bir kıyafet beğenirse bir gün sana daha güzellerini alacağım, sadece senin için çalışıp kazanacağım dediği o mutlu günleri. Şimdiyse aldığı bir kıyafetin bile fiyatını dert edinen söylentili, cimri bir adam olmuştu. Evlilik yıldönümünü çiçeksiz kutlamayan adam, geçtikleri evlilik yıldönümünü unuttuğu yetmiyormuş gibi her şeyin var, bir de pahalı hediyeler mi istiyorsun diye üste çıkıp karısını aşağılar, gönlünü kırar olmuştu. Sahi, ne ara bu hâle gelmişlerdi? Ebru bunların hiçbirini söylemedi. Ama Akel hatırladı, anladı. Ona ne kadar haksızlık yaptığını bir nebze olsun fark etmişti. Bunun için Ebru'nun geçmişi hatırlatması bile yetmişti. Kadının parmağındaki ışıltılı yüzükle oynadığını gördüğünde kredisini tüketmek üzere olduğunu hissetmişti. Usulca ona yaklaşıp ellerini tuttu. "Biliyorum, her şeyin farkındayım Ebru. Sana ne kadar haksızlık ettiğimin... Her şeyin. Ama düzeleceğim, sana söz veriyorum. Artık iş stresimi sana yansıtmayacağım. Sana daha çok vakit ayıracağım." Gözlerine baktı güzel karısının. Onu aldatmıştı. Hem de bir kere değil, defalarca. Bunu neden yaptığını bile bilmiyordu. Sorsalar türlü sebepleri vardı. İş stresi, Ebru'nun ilgisizliği, anlaşılmama hissi, heyecan yaşama isteği, bir sürü şey. Ama hiçbiri tam anlamıyla tatmin edici bir sebep değildi, kendini kandırdığının farkındaydı Akel. Ama yuvasına dönmüştü artık. Tıpkı annesinin söylediği gibi bundan sonraki tek gayesi karısını, ailesini mutlu etmek olacaktı. Bu yüzden hevesle "Hatta işe bu ayın sonunda baş başa bir tatile çıkmakla başlayabiliriz." dedi. Bir sonraki adımı ise balayı gibi güzel bir tatil yaparlarken ailelerine yeni bir üye kazandırmak, Ebru'dan bir bebek yapmak olacaktı. Böylece aile bağları daha da güçlenecek, Ebru tamamen ona ve ailesine ait olacaktı. Hem hamile kaldıktan sonra belki doğum izni falan diye işten izin alır, sonra da dönmezdi. E minicik bebeğini bırakıp okula dönecek hâli yoktu ya, evde kalırdı herhâlde. En azından bebekleri büyüyene kadar. Daha şimdiden doğması bir yana, ortada bile olmayan bebekleri hakkında düşünürken heyecana kapıldı Akel. Kendisine ait bir bebek. Belki de soyunu devam ettirecek, zamanı geldiğinde işleri devredeceği, gurur duyacağı bir çocuk. Ebru'yu ona daha çok yaklaştıracak bir parça. Karısını tamamen ve sonsuza dek kendisine bağlayacak bir bağ. ❝Ebru❞ Akel'in dudaklarından çıkan sözlere inanamıyordum. Bana baş başa tatil yapmaktan falan bahsediyordu. Bunu işleri ilk yükselmeye başladığı zamanlarda bir kere yapmıştık sadece. Sonrasında ne Akel teklif etmişti, ne de ben söylediğimde yanaşmıştı. Hep işlerinin yoğunluğunu bahane edip durmuştu. Şimdiyse kendisi tatil yapmaktan bahsediyordu. Hem de baş başa. Uzanıp kulağıma fısıldadı."Hem kim bilir, belki de şu baş başa tatilimiz balayı gibi geçer, bir bebek müjdesiyle geri döneriz. Olmaz mı? Hep istemiyor muydun?" Saçlarımı arkaya doğru iterken bana fazlasıyla yakındı. Gözlerime bakıyordu. "Artık zamanı geldi bence. Bizim bir bebeğimiz olmalı." "Hayırdır Akel, sana bir ölüm iyiliği gelmiş." Dudakları kıvrılırcasına sinirden gülecekken son anda sakinliğini korudu. "Senin kıymetini daha iyi anladım diyelim. Belki de bunları yaşamamız gerekiyordu. Bu zorlukları..." Düşünceli bir ifadeyle bana döndü. "Sen de bir bebeğimiz olsun istemiyor muydun? Başımın etini yiyordun hani." İstiyordum hem de çok, yalan yok. Ama bu bahsettiği evre, bize hediye gibi gelen o meleğin bizi terk edişinden önceydi. Şimdiyse hissettiğim tek şey yorgunluk ve hayal kırıklığıydı. Ve sonsuza dek Akel'i affetmeyeceğimi de iyi biliyordum. Bu yüzden bir adım geri çekildim. "Önce evliliğimizi rayına oturtalım, sonra yeniden bu konuyu konuşuruz." Benden bu cevabı beklemediği açık olan adam afalladı. Herhangi bir cevap vermese de tutuştuğu açıktı. Haftalar önce ondan bir çocuğu olsun diye deli olan kadın bu gece ötelemişti bebek meselesini. Eh, tabii bu sevgili kocam Akel Bey'i epey bir düşündürecekti. Usulca sokuldu boynuma. "Sensiz geberiyorum be Ebru. Ne olur beni kendinden uzak tutma artık. Dayanamıyorum." Çıplak omzumu okşadı elleri. "Beni uzaklaştırma. Senden uzak kalmaya dayanamıyorum." Geçen geceki gibi bir kavga olmasın diye ılımlı yaklaştım. Yanağını okşadım usulca. "Hadi uyuyalım Akel. Bugün yorucu bir gündü. Bazı şeyleri biraz olsun zamana bırakalım, olmaz mı?" Kısa bir an gözlerime baktıktan sonra isteksiz de olsa onaylayarak başını sallamıştı. Günlerdir ne denese olmuyordu, bana dokunamıyordu. Bundan şüphelendiğini sezebiliyordum. Bu yüzden her şeyi berbat etmemek için onu seven aptal Ebru rolünü bir geceliğine kotardım. Yarın zaten hiç olmayacaktı bizim için. İstemeden de olsa onun bana yaptığı gibi rol yaptım. Acımasızca. İkiyüzlüce. Bunu bana onlar öğretmişti. Kocam Akel ve arkadaşım dediğim kadın Yeşim. Ama gariptir ki Yeşim'e bile o kadar kızgın değildim. Benim en kızgın olduğum kişi Akel'di. O bana evlenirken bir sadakat sözü vermişti ve sözünü tutmamıştı. Ben ona güvenmiştim, sevmiştim, âşık olmuştum. Arkadaşla küsersiniz, yeni arkadaşlar edinirsiniz, bu o kadar da sorun olmaz. Ya aşk? Yeniden âşık olabilir misiniz? Tüm güveniniz yerle yeksan olmuşken bu mümkün müydü? Sanmıyordum. Bu gece bana sarılarak uyumasına izin verdim. Son kez. Tüm vücudum kirlenmiş hissetse de en azından sarılıp masumca uyumasına izin verdim. Sabah uyandığımdaysa yeni bir gündü benim için. Yeni hayatımın ilk günü. Bakalım beni neler bekliyordu? Uyandığımda Akel evde yoktu ama komodinin üzerinde romantik bir not vardı. "Güzel karım öyle güzel uyuyordu ki uyandırmak istemedim. Akşamki ikinci yıl daveti için en güzel şekilde hazırlanacağına eminim, sadece hatırlatmak istedim. Ben de akşama gecikmem.
Seni seviyorum."
Seni seviyorum.
Gelen: +90*** *** ** **
Uzun uzun bu mesaja baktıktan sonra düşünceli bir iç geçirip yataktan kalktım. En güzel şekilde hazırlandım, akşam giyeceğim şeyleri de hazırlayıp yanıma aldıktan sonra çıktım. Son kez evime baktım. Büyük heveslerle ayakta tutmaya çalıştığım ailemin, aşkımın olduğu evimi. Eski evimi. Artık hiçbiri yoktu. Ne ailem, ne aşkım ne de evim buradaydı. Köksüz bir ağaç gibiydim. Bunu en derinlerimde hissederken eski evime vedam zor olmuştu.
Doğu'nun da söylediği gibi iki sokak ötede beni bekleyen arabanın önüne geldim. Daha önce konuştuğumuz gibi Refik'e evim -artık eski evim olduğuna alışmalıydım- ve arabamın anahtarını verdim. Ev anahtarı, eşyalarım içindi. Tüm eşyalarımı alıp ayırttığım otele bırakacaklardı. Akel eve döndüğünde dolabın bana ait olan yerinin bomboş olduğunu görünce şaşırır mıydı bilmem. Bu akşam olacaklara bağlıydı. Araba ise Refik'le gittiğim içindi. Beni Doğu'nun söylediği yere bırakacaktı. Sonrasında bu evlilikte bana ait olan tek şeyi, arabamı aldıracaklardı.
Uzun bir araba yolculuğundan sonra müthiş manzaralı, açık havada lüks bir restorana gelmiştik. Refik arabadan inip kapımı açtı ve ceketini ilikleyerek beni buyur etti. "Doğu Bey sizi bekliyor. Yukarıda."
Onaylayan baş işaretimle arabadan inip Refik'i geride bıraktım. Yukarıda restoranın teras katında ve en güzel manzaralı yerinde Doğu beni bekliyordu. Yanında da bir kadın. Biraz garipsedim. Yalnız görüşeceğimizi sanıyordum.
...
••• SOSYAL MEDYA |
0% |