Yeni Üyelik
3.
Bölüm

𖥸 Siyah Yıldızlar | 2

@buzlarkralicesi

-2-

❝Ebru❞

Eve döndüğümüzde Akel'in ağzını bıçak açmıyordu. Öyle öfkeliydi ki yanına bile yaklaştırmadı. Ben de üstüne gitmedim. O balkona çıkıp sigara içerken ben de uyumak için hazırlandım. Üstümü değiştirirken pijamamı aldığım yerde onun ceketi duruyordu. Bir tarafı gereğinden fazla kabarıktı. İçinde bir şey vardı. Meraklandım ama yakalanma korkusu da yaşıyordum. Şimdi bu kadar sinirliyken ceketinin ceplerini karıştırdığımı görseydi kıyameti koparırdı.

Bunun hoş bir şey olmadığının farkındaydım ve genellikle yaptığım bir şey de değildi. Akel'in özel alanlarına saygı duyuyordum ama merak da ediyordum. Temkinli bir biçimde etrafıma baktıktan sonra ceketinin cebine baktım. Bir şey yoktu. İç cebine uzandım zorlanarak. Bir şey vardı ama ulaşamıyordum. Ceketi askıdan çıkarmak zorunda kaldım.

Bu kez daha kolay bir biçimde iç cebine uzandığımda koyu kırmızı kadife bir kutu vardı içinde. Ne çok büyük ne de çok küçüktü. Usulca kutuyu aralayıp baktığımda çok şık bir künye olduğunu gördüm. Taşları parıldıyordu. Dudaklarım düz bir çizgi hâlini alırken kapattığım kutuyu göğsüme bastırdım suçluluk duygusuyla. Beni düşünmüştü. Bana almıştı. Bense içten içe ona ne kadar kızmıştım bana bağırdığı için. Üstelik eşyalarını karıştırmak gibi bir saygısızlık yapmıştım.

Hemen fark ettirmeden kutuyu ceketinin iç cebine geri koyup yeniden askıya astım. Demek Akel bana hediye almıştı ve vermek için doğru zamanı kolluyordu. Ne romantik. Gerçi pek böyle şeyleri yoktu Akel'in ama bu kez içinden gelmişti herhâlde. İşle ilgili bu kadar kaygı duyarken bir de buna masraf yapmıştı. Beni düşünmüştü. Canım kocam.

Hevesle pijamalarımı giyip yatağa girdim ve gözlerimi kapadım. Akel'in doğru zamanı kollayıp bana hediyemi vermesi için sabırsızlıkla bekleyecektim. Bayramlığını giymeye hazırlanan hevesli çocuklar gibi gözlerimi yumdum heyecanla.

Sabah uyandığımda ise Akel evde yoktu. Erkenden hazırlanıp çıkmış olmalıydı. Duymamıştım bile çıkıp gittiğini. Saate baktığımda normalden bir saat erken kalkmıştım. Dün geceki huzursuzluktan uyku da tutmamıştı zaten. Öyle dönüp durmuştum.

Bir duşa girip kendime geldim. Siyah ve beyaz çizgileri olan gri blazer ceket ve etek takım elbisemi giydim. Saçlarımı kuruttum, hafif dalgalandırdıktan sonra sade bir makyajla cansız yüzümü renklendirmeye çalıştım. Dün geceden dolayı biraz gergindim ve galiba bu yüzden olacak ki karnıma hafif kramplar giriyordu. Sanırım artık durum ciddi bir boyuta gelmişti, iyi ki annemi dinleyip doktora gitmek için izin almıştım.

Ayakkabılarımı giyip çantamı aldım ve hazırlanıp çıktıktan sonra arabaya binerken bile tedirgindim. Dünkü kazadan dolayı biraz çekinmiştim. Yol boyunca aklıma doluşan düşünceler beni esir alırken ya kötü bir şey çıkarsa düşüncesi içimi kemiriyordu. Akel'i arasam da ulaşamadım. Cevap vermedi. Meşguldü sanırım.

Hastaneye geldiğimde kan tahlili gibi bir takım testler yaptırdıktan sonra doktorun yanına döndüm. Güler yüzlü ve sakin bir kadındı ve sanırım bu tavrı yeterince endişeli olan beni biraz sakinleştiriyordu. Test sonuçlarım geldiğinde masadaki kâğıda bakan kadının yüzü biraz düşmüştü. Umarım kötü bir şey değildir, Allah'ım. Belki de gereksiz bir şekilde kişiselleştiriyordum. Belki benimle ilgili bile değildi. Başımı hafif eğerek kaşlarımı çattım ve tedirginliğimi gizlemedim. "Şey, kötü bir şey mi var sonuçlarımda?"

Doktorun yanıt vermesini beklediğim o birkaç saniye bana birkaç yıl gibi gelmişti. Sakin ses tonuyla "Ebru Hanım öncelikle tebrik ederim, hamilesiniz." diye söze girdi kadın.

Bu mutlu haber vermekten biraz uzak bir tavırdı hatta hamilesiniz dediğini kulaklarımla duyduğuma emin olmasaydım bir hastalık haberi veriyor bile sanabilirdim. Ama aldığım haberden sonra bunu düşünecek durumda değildim. Hamileydim. Yıllardır beklediğim şey olmuştu sonunda. Doğru duyduğuma bile emin olamayacak kadar şaşkındım. "Hamile miyim?" diye sordum teyit etmek istercesine. "Gerçekten mi?"

"Evet. Ama..." Duraksadı doktor. Doğru kelimeleri seçmeye çalışıyor gibiydi. "Biliyorum pek sırası değil ama bu konuyla ilgili konuşmamız gereken şeyler var Ebru Hanım."

Merakla kaşlarımı çattım. "Ne gibi?" Sakin kalmaya çalışarak yutkundum. "Onun... Sağlığıyla ilgili bir sorun mu var?" Bunca zaman beklediğim şey gerçek olmuştu. Bir bebeğim olacaktı. Ama ben ağız tadıyla mutlu olamıyordum. Neden? Neler oluyordu? Tam dileğim kabul oldu derken bir terslikle her şeyin altüst olmasından korkuyordum.

"Hayır, sizin sağlığınızla ilgili bir sorun bu."

"Nasıl yani?"

"Önce emin olmak için bir pelvik muayene yapalım isterseniz, sonra daha detaylı konuşuruz."

Belli belirsiz başımı sallarken içimde endişeyle pır pır uçak bir kuş vardı sanki. Muayene bitene kadar içim içimi yedi. Uzandığım yerden doğrulup oturduğumda bir yanıt bekliyordum. "Sorunun ne olduğunu söylemeyecek misiniz?"

"Ebru Hanım, öncelikle sakin olun." Usulünce anlatmaya çalışarak söze girdi. "Önümüzdeki tabloya bakılırsa riskli bir hamilelik sürecinde olduğunuzu düşünüyorum. Bu konuda çeşitli parametreler var ama bunlardan biri de kemik çatınızın dar olması ve vücudunuzun hamile kalmak için uygun bir dönemde olmaması."

İnanmaz bakışlarla sinirden güldüm. "Ama ben hamileyim."

"Zaten bu yüzden biraz tedirginim sizin için. Bu hamilelik ilerlediği takdirde sağlığınızı tehlikeye sokacak komplikasyonlar gerçekleşebilir." Dürüst bir biçimde ekledi. "Benim tavsiyem bebeği doğurmamanız yönünde."

"Ama anlamıyorsunuz, ben 3 yıldır bekliyorum bu haberi. 3 yıl! Şimdi bana bebeğinden vazgeç diyorsunuz."

"Ben elbette böyle bir şey söyleyemem. Son karar sizin. Ben sadece tehlikelerden bahsediyorum." Olumsuz bir baş işaretiyle "Sizi anlıyorum ama..." dediğinde sözünü kestim.

"Bu risk tablosunda... Doğumdan sonra ikimizin de sağlıklı olma ihtimali nedir?"

"Çok düşük."

Aldığım dürüst ve karamsar yanıttan sonra ayakta kalmaya çalıştım ve yutkundum. Yanaklarımdan ardı ardına süzülen yaşları ellerimle sildikten sonra kararlı bir biçimde doktora döndüm. "Ben bebeğimi görmek istiyorum."

Kimileri aptalca düşündüğüm sonucunu çıkarabilirdi ama ben bunun bir işaret olduğunu düşünüyordum. Evliliğimiz ölme noktasına gelmişken bu bebeğin birdenbire çıkagelmesi yeniden umutlarımı yeşertmişti. 3 yılın sonunda gelen bir işaretti bu, mucizeydi. Belki de bu bir sınavdı. Geçmem gereken bir sınav. Belki de hiçbir şey olmayacaktı. Sadece bir seçim yapmam gerekiyordu. Zaten annelik de biraz fedakârlık değil miydi?

Bu konuda olumsuz düşündüğünü benden gizlemeyen kadın belli belirsiz onaylayarak başını salladı ve ultrason için hazırlandım.

Ceketimi çıkarıp sedyeye uzandım ve beyaz penyemin göbeğini sıyırdım. Soğuk jelin varlığını hissettiğimde hafif ürperdim. Ultrason probu gezindiğinde gözlerim ekrana kilitlendi. Onu görmek için sabırsızlanıyordum.

Doktor küçük karartıyı gösterdiğinde kalbim hızla atmaya başlamıştı. "İşte burada... Tahminen 6 haftalık."

Heyecanla kekeledim. "P-Peki o iyi mi?"

"Gayet iyi görünüyor."

"Yani onda doğurmamam için bir sağlık sorunu görünmüyor şuan, değil mi?"

"Evet Ebru Hanım ama sanırım durumun ciddiyetini tam anlatamadım. Bu doğum sizin için tehlike arz ediyor. Bebek sağlıkla dünyaya geldikten sonra bile siz-"

"Anladım, anladım." Bana uzatılan peçeteyle göbeğimdeki ıslaklığı sildikten sonra doğruldum. "Ben eşimle konuştuktan sonra kararımı size bildireceğim."

"Peki Ebru Hanım, siz nasıl isterseniz."

Doktorun yanından ayrıldığımda bu olanlara hâlâ inanamıyordum. Aklım karmakarışıktı. Ne yapacağımı bilemiyordum. Arabaya bindiğimde bir nefes alıp rahatlamaya çalıştım. Başımı direksiyona yaslayıp birkaç dakika düşündüm. Uzun zamandır bu bebeği bekliyorduk, istiyorduk. En çok da ben. Şimdi dileğim kabul olmuştu. İstediğim mucize gerçekleşmişti. Bulutların üstünde gibiydim.

Sürücü koltuğuna yaslanıp karnıma dokundum. "Sen benim küçük mucizem misin?" diye mırıldandım umutla. Tehlikeyi Akel'le paylaşmalı mıydım? Yoksa yalnızca bebek haberini verdikten sonra kenara çekilip kaderin bana biçtiği sonucu mu beklemeliydim? İçimden bir ses risk almamı söylüyordu. Bir şeyi bu kadar isterken, beklerken olduysa risk almaya, fedakârlık etmeye değmez miydi?

Arabayı çalıştırıp okula gittiğimde öğlene kadar boş gözlerle gibi gezinmiştim etrafta. Aklım başımda değildi sanki. Neler olup bittiğinin daha bilincine varamamış gibi şapşal şapşal dolanıyordum öyle. Yeşim'e durumu açıp fikir danışmak istiyordum ancak aksi gibi onun da bugün dersi yoktu. Dolayısıyla okula gelmemişti.

Akel'i aradım, yine açmadı. Toplantıdaydı herhâlde. Eğer açsaydı öğle arasında geleceğimi söyleyecektim ama geri de aramamıştı. Ya sabır. Öğle tatiline girdiğimizde şirkete doğru yola çıktım. Öğle saatlerinde onun şirketi sessiz sakin oluyordu, odasında doğru düzgün konuşabilirdik. Bir karar vermiştim. Bu bebeği istiyordum ve ona tehlikeden bahsetmeme kararı aldım. Doğru bir karar mıydı bilmiyordum ama...

Şirkete geldiğimde kapıdaki güvenlik dışında kimse görünmüyordu ortalarda. Herkes yemeğe çıkmıştı sanırım. "Akel içeride mi?" diye sordum.

Beni tanıyan güvenlik görevlisi nazik bir tebessümle "Hoş geldiniz Ebru Hanım." diyerek karşıladı beni. "Akel Bey en son odasındaydı. Bir misafiri gelmişti ama..."

Misafir kelimesini merak etsem de pek takılmadım. "Tamam, teşekkürler."

Küçük merdivenleri çıkıp kapıdan içeri girdim ve holdeki asansör düğmesine bastım. Kabine girip yönetim katına çıktığımda kalbim pır pır atıyordu. Akel'in de en az benim kadar bu bebeği beklediğini biliyordum. Ona bu güzel haberi nasıl vereceğimi düşünüyordum ve çok heyecanlıydım. Acaba şuan gidip söylemek çok yavan mı kalacaktı? Sonuçta 3 yıldır istediğimiz bir şeydi bu. Onun bana yaptığı gibi sürpriz mi yapmalıydım? Ama ne yapayım, dayanamıyordum. Gerekirse sonrasında aramızda küçük bir kutlama yapardık.

Onun da bu bebeği istediğini bildiğimden, en ufak bir pürüzden bahsedip mutluluğunu gölgelemek istemiyordum. Terk edilmiş bir kasaba gibi sessiz koridorda yürürken kafamda söyleyeceklerimi toparlamaya çalıştım.

Odasının önüne geldiğimde kulağıma çalınan tuhaf seslerle olduğum yerde kaldım. Aralık kapıda gizlenip neler olup bittiğini anlamaya çalıştım. Akel masasının önünde ayakta, dudaklarına yapıştığı kıvırcık saçlı kadın masasında oturmuş bacaklarını onun kalçalarına sarmıştı. Kadının inleme sesleri kulaklarıma dolarken içimden bir şeyler koptu. Sertçe yutkundum. Akel kadını kucaklayıp masaya yatırdığında ve kadının yüzünü gördüğümde şaşkınlığım ve hayal kırıklığım ikiye katlanmıştı. "Ah, Akel!" Bu kocamın kulağına inleyen... Yeşim'di bu. Kocam ve en yakın arkadaşım. Yıkılmıştım.

Birkaç saniye duvara yaslanıp sakinleşmeye çalıştım. Başım dönüyordu. Gördüğüm şeye bir anlam vermeye çalıştım. Yanlış gördüğüme inanmak istiyordum. Ama değildi. İnanamıyordum. Hâlâ şoktaydım. Şimdi ne yapmalıydım? Bilmiyordum. Beynim durmuştu. Bildiğim tek şey artık burada kalmamam gerektiğiydi. Buraya ait değildim. Akel'e ait değildim. Âşık olduğum adam bu değildi. Beni aldatan bu adam, âşık olduğum adam değildi.

Apar topar şirketten çıktığımda elim ayağım titriyordu. Yere düşen çantamı tek hamleyle yerden aldım. Buz gibi soğuktu tüm bedenim. Nefes alamadım. Gökyüzüne kaldırdım başımı, tüm oksijeni içime çekmeye çalıştım ama olmuyordu. Nefes alamıyordum. Kendimi arabaya attığımda kramplarım iyice belirginleşmişti. Elim karnıma gitti. Sakinleşmeye çalıştım. Derin bir nefes alıp arabayı çalıştırdım.

Evden birkaç eşyamı topladım ve küçük bir el çantasıyla çıkıp gittim. Yolda karşıma çıkan ilk otelin önünde durdum. Kendime bir oda tuttum. Annemi arayıp olanı biteni anlatmak için çok erkendi. Zaten bunları konuşacak gücü de kendimde hissetmiyordum. Şaşkındım. Ben bunları hak edecek ne yapmıştım? Kocam beni en yakın arkadaşımla aldatıyordu. Her gün derdimi paylaştığım kadın arkamdan kuyumu kazmıştı. Ben bu durumu anneme nasıl anlatabilirdim ki? Bunu herhangi birine nasıl anlatırdım? Onlardan çok ben utanırdım.

Otel odasına girdiğimde ayakta bile duramıyordum. Şuan eşyalarımı bırakıp okula dönmem gerekiyordu ama kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Gözyaşlarım yüzümün her zerresini ıslatırken eşyalarımı yatağın kenarına bıraktım ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Kaderime isyan ediyordum. Banyoya girip küveti doldururken ne yapacağımı bilemez hâldeydim. Bundan sonra nasıl bir adım atmam gerektiğini bilemiyordum.

Arka odada telefonum çalıp duruyordu. İki kere çalıp sustu. İlk arayan annemdi, herhâlde doktor randevumun nasıl geçtiğini merak ediyordu. İkinci arayan ise Akel'di. Düzüştüğü sevgilisinden ayrılıp defalarca kendisini arayan karısı aklına gelmişti demek. Umutsuz ve boş bakışlarımı telefondan ayırıp banyoya döndüm ve küvete girdim. Bir adım atacak hâlim yoktu. Vücudum kaskatı kesilmişti, sıcak su beni biraz gevşetip rahatlatsa da ağrılarımı dindirmemişti. Ellerim gitgide artan kramplarımın kaynağı olan bacaklarımın arasına gittiğinde hafif bir kızıllığa bulandı. Şaşkına döndüm, ne yapacağımı bilemedim. Çok korkmuştum, küvetten doğrulup kalkmaya çalışsam da yumuşak bir biçimde kayıp tekrar suyun içinde buldum kendimi. Korkudan mıdır bilmem, vücudum kaskatı kesildi, kilitlenip kaldım. Gözlerim bir an kararsa da her şeyi hissedebiliyordum ama hareket edemiyordum. Felç olmuş gibiydim. Telefon uzakta olduğu için birilerinden yardım da isteyemiyordum. Bir süre gözlerim tavana kilitlenmiş bir biçimde öylece kalakaldım. O an çaresizliği en derinlerimde hissederken ne kadar kimsesiz olduğumu fark ettim. Ne kadar yalnız olduğumu. Gözlerimden sicim gibi akan yaşların arasında nefes almaya çalıştım. Bebeğim. Yıllardır beklediğim ve son anda kavuştuğum mucizem. Kavuştuğumu sandığım. Ama hiç kavuşamadığım. Mucizem ellerimin arasından kayıp gidiyordu.

Hareket kabiliyetimi tekrar kazandığımda güç bela küvetten çıkıp kendimi suyun altına attım ama her şey için çok geç olduğunu biliyordum. Aynadaki yüzüme baktığımda çökmüş gözlerimin altı da oldukça acınası görünüyordu.

Tüm umutlarını bir günde kaybeden, mucizesini bir küvetin soğuk nefesinde bırakan acınası biri ne kadar tehlikeli olabilirdi? En az kaybedecek şeyi kalmayan biri kadar.

Bir günde her şeyini kaybetmiş biriydim ben. Kocamı, aşkımı, ailemi, bebeğimi. Belki de bazıları hiç benim olmamıştı. Ben sahip olduğumu sanmıştım.

Yanıma çok fazla bir eşya alamadığım için iç çamaşırlarımı, üstüne sabahki kıyafetlerimi ve dağınık saçlarıma aldırmadan otelden çıktım. Asansörde saçımı tepemde toplayacak kadar vaktim olmuştu. İçimdeki ses çok geç olduğunu fısıldasa da o küçücük umuduma tutundum. Belki de geç değildi.

Yorgun bedenimi asansörden dışarı bıraktığımda adım atmak benim için çok zordu ama kendimi zorladım. O küçücük umut için kendimi adım atmaya zorladım. Bakışlarım kayarken kendimi yürümeye zorladım. Bitkindim. Arabama doğru yürürken siyah büyük bir araba önümü kesti. Sürücü kapısından inen adam hiç de yabancı değildi. Orta boylu, saçları üç numara kesilmiş takım elbiseli bir adamdı bu. "Ebru Hanım."

Ona bakarken kendimi odaklanma konusunda zorluyordum. Söylediklerini bile zar zor anlayabiliyordum. Uğultu hâlinde geliyordu sesleri kulağıma.

"Bizimle gelmenizi rica etmek zorundayım."

"Siz... Kimsiniz?"

"Ben Refik. Doğu Beyim sizinle görüşmek ister, lütfen zorluk çıkarmayın."

Normal şartlarda zorluk çıkarırdım ama şuan o kadar bitkindim ki kimseye zorluk çıkaracak hâlim yoktu. Karşımdaki adam kolumdan tutup beni nereye sürüklüyorsa oraya gidiyordu yolunu kaybetmiş sarsak adımlarım. Arabanın önüne geldiğimizde kayan kapının ardında oturan adam dün gece Akel'le kavga etmemizin müsebbibinden başkası değildi. Gizemli bakışları memnuniyetle üzerimde gezinirken bir anda gözleri meraklı bir ifadeye büründü. Arabadan inip bana doğru yürüdü. Bakışları eteğime kaydığında harelerinde şaşkınlık geziniyordu. "İyi misin?" diye sorduğunu hayal meyal algıladım ama bir yanıt veremeden gözlerim karardı. Son hatırladığım onun kollarına bayıldığımdı.

...

*

YAZAR NOTU: Hi guyss! ⭐ Bu Cuma benim için biraz hüzünlü bir Cuma. Çünkü ilk kez Rio'da Bir Gece'ye yeni bölüm yazma telaşım yok çünkü final oldu. 🥹 Ama yeni aşklara, yeni kitaplara yelken açtık. O yüzden ben de kalbimdeki boşluğu bu Cuma Siyah Yıldızlar'la doldurmaya karar verdim. 🌿

İkinci bölüm olduğu için çok konuşma fırsatımız olmadı. Siyah Yıldızlar'ı nasıl buldunuz? Duygu ve düşüncelerinizi buraya yazabilirsiniz. Bu bölüm şaşırdığınız şeyler oldu mu? Ya da tam olarak bunu bekliyordum dediğiniz yerler? Hadi biraz bu bölümün dedikodusunu yapalım hem de tam burada.

Çok kilit bir noktada bitti bölüm. Sizce yeni bölümde neler olacak? Tahmin ve teorilerinizi buraya yazabilirsiniz. Gerçi henüz teori için çok erken ama aklımda inanılmaz şeyler var ve yazmak için sabırsızlanıyorum. 😍 İlginize göre bölümler erken gelecektir, tamamen size bağlı olarak. Uzatmayayım. 🥹 Yorumlarınızı hasretle beklerim. 🩷Hepinizi aşırı çok seviyorum. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar
Tiktok: @buzlarkralicesiofficial

Loading...
0%