@buzlarkralicesi
|
-8- ❝Ebru❞ Eve geldiğimde yukarı, odama çıktım. Üstümü değiştirip günlük kıyafetlerimi giydim. Kendime kahve yapmak için mutfağa indim ve çok geçmeden kapı sesini duyduğumda yeni bir şok karşıladı beni. Hayret, iki gün üst üste Akel Bey erkenden evde. Başına taş düşmüş olmalı. Erken gelmesine şaşırmıştım. Uzun zamandır böyle şeyleri yoktu, genelde ya yalvar yakar olduğumda eve erken gelirdi ya da işleri bahane edip çoğunlukla gecikirdi. Başını mutfaktan içeri sokup "Hoş buldum!" dedi sahte bir şirinlikle. Hoş geldin demeyişime kendince sitem ediyor olmalıydı. Ağzımın kenarıyla "Hoş geldin." dedim içimde gelmese de. Kahve makinasıyla ilgilenirken yüzüne bakmıyordum. O ise bir süre sessiz kaldıktan sonra tezgâhta, fırında gözlerinin bir arayış içine girdiğini gizlemedi. "E hani, yemek yok mu?" Kayıtsız bir ifadeyle "Yemek yapmadım bugün." dedim kahve makinasının başında. "Neden?" "Zaten geç geliyorsun diye dışarıda yemişsindir dedim." "Lafımı da sokarım diyorsun." Sanki çok düşünüyormuş gibi beni öne sürdü. "E sen yemek yemiyor musun?" Omuz silktim. "Canım istemedi." Pek benlik hareketler olmadığı için şaşıran adam "Allah Allah..." dedi. "Sende bir gariplikler var ama hadi hayırlısı." Beni kendine değil de evine kadın almış gibi hissettirmeye çalışan adamın söyledikleriyle o kadar da etkilenmiyordum artık. İç geçirdim ve "Bir mutfak robotuyla evlenmemiş olman ne üzücü." diyerek lafı gediğine oturttum. Benim laf sokmalarıma, söylediği her şeye bir cevabım olmasına şaşıran adam dumura uğramış gibiydi. Ya, Akel Bey, isteyince ben de cazgır olabiliyormuşum değil mi? O vur ensesine al lokmasını kadın yok artık karşında. Kısa bir şaşkınlığın ardından "Tamam canım, kızma." deyiverdi önemsemeden. "Demek ki benim karım bugün yorulmuş, yemek yapamamış. Olsun." Ceketini soymadan baş işaretiyle harekete geçirmeye çalıştı beni. "Hadi hazırlan, dışarıda yiyelim." "Nazik teklifin için teşekkür ederim ama yorgunum ben." "E dışarıdan söyleriz o zaman." Telefonu eline aldığında bana döndü. "Ben pizza söyleyeceğim, sen ne yersin?" "Ben aç değilim, yemeyeceğim. Sen kendine söyle. Afiyet olsun." Herhangi bir cevap vermesini beklemeden yeterince şaşırmış adamı arkamda bırakıp yukarı, yatak odasına çıktım. Üzerinden çok zaman geçmeden arkamdaki ayak seslerini duydum. Yok sayılmak onun karakterine büyük gelen egosunu zedelemiş olmalıydı. Yatağın yanında duran dosya çantamı alırken içeri Akel girdi. "Neyin var senin Ebru? Ne bu hareketler?" Onun aksine gayet sakindim. "Ne gibi?" "Bir havalar, bir şeyler... Ne oluyoruz?" Çantadan ihtiyacım olan dosyayı çıkardım ve ona döndüğümde dudağımın kenarıyla güldüm. "Akelciğim sen kendini biraz fazla mı önemsiyorsun acaba? İnsanların işleri güçleri var, bütün gün çalışıp yoruluyorlar. Ben her gün kaç tane öğrenciyle uğraşıyorum senin haberin var mı?" Tam anlamıyla göz teması kurmadan kaşlarımı kaldırdım tavrını önemsemeksizin. "Her şey seninle ilgili olmak zorunda değil." Yüzüne bakmadan rahatça konuşmam bile onu öyle rahatsız etmişti ki. Alışık değildi en nihayetinde. Onun ağzının içine bakan, tüm ihtiyaçlarını bilip gideren, onun rahat ve huzurlu olması için ne gerekiyorsa yapan, kendini paralayan karısının yerine ben gelmiştim. Yeni Ebru. Ve Akel onunla tanışmaktan hiç memnun görünmüyordu. Ne yazık, artık onun memnuniyetinin bir anlam ve önemi yoktu. Bir şey söyleyecek gibi olup ağzını açtı ancak konuşamayınca yeniden söze girdim. "Bir şirketimiz yok ama biz de çalışıyoruz, yoruluyoruz Akel Bey." dedim şirin görünen bir alayla. Oysa onunla ilgili hiçbir şey şirin değildi artık benim gözümde. Kapkaranlıktı. Ama onun sözlerini bir çocuğun sözleri gibi kulak arkası edip önemsemediğimi, güldüğümü görünce bu onu daha da zıvanadan çıkarıyordu, farkındaydım. Sonuçta kocamı benden iyi kim tanıyabilirdi ki? Eski kocamı. Sorgular gibi kaşları çatıldı. "Tek sorun bu mu?" Omuz silkerek "Evet, bu." deyiverdim. "Sen ne olmasını isterdin?" Cevabını bildiğim hâlde bilmiyormuş gibi davranıp şüpheyle ona döndüm. "Benim bilmediğim başka bir sebep mi var?" Kekeledi. "Y-Yok, yok tabii ki ama..." Bana karşı belki de ilk defa cevap veremediğini fark eden adam öfkelenmişti. Üste çıkmaya çalıştı. "Yani Ebru, ben seninle vakit geçirmek için işten erken geliyorum, gördüğüm muameleye bak." Kavgadan uzak bir sesle "Bunun için biraz geç kalmadın mı Akel?" yanıtını verdim. "Ne demeye çalışıyorsun sen? Açık konuşsana bir." Tam önümde duran adam, konuşmamızın başından beri ilk defa samimiyetle söylediğim bir şeye takılmış gibi görünüyordu. Gerçekten sorun neyse çözmeye mi çalışıyordu yoksa sadece kavga etmek için uzatıyor muydu bilmiyorum ama üzücü olan kısmı, artık umurumda değildi. Bu yüzden ona açıklamak yerine başımdan savdım."Benim senden bir beklentim kalmadı, Akel. Artık ister erken gel, ister geç. Nasılsa evli olmaktan çok ev arkadaşına dönüştük seninle." Ellerini beline koyan adam "Beni yok mu sayıyorsun?" diye sorarken palazlanmıştı. Sanki vereceğim ters bir cevapla kavgayı alevlendirecek gibiydi. Önemsemedim. Ona istediğini vermeye niyetim yoktu. Kavga edip rahatlamasına, suçu üzerime atıp kendi içindeki suçluluğu bastırmasına ve kapıyı çarpıp o kadına giderken yüreği rahat bir biçimde gitmesine izin vermek niyetinde değildim. Gidecekse bile kavgacı karısından kaçan mağdur koca olarak gitmesine müsaade etmezdim. İlk defa yüzüne tam anlamıyla baktım ve onunla göz kontağı kurdum. Ama yüzümde öfke ya da üzüntü barındırmadan rahat, önemsemez ifademi takındım. "Artık kendime öncelik veriyorum diyelim." Olduğu yerde donup kalan adamdan kısa bir saniye yanıt bekledim ama söylediklerimi henüz sindirememiş görünüyordu. Dosyamı koltuğumun altına alıp "Ben terasta sınav sorularını hazırlayacağım. Sana afiyet olsun." diyerek odadan çıktım. Bu kez şaşkınlıktan olsa gerek, arkamdan gelmedi. Odadan çıkıp terasa geçtiğimde hava biraz serindi. Tam sevdiğim gibi. Efil efil esiyordu. Soğuk bir esinti değildi bu. Tatlı bir esintiydi. Omuzlarımı okşayan şefkatli bir esinti. Masaya kurulup kâğıdı çıkaracakken telefonum çaldı. Arayan oydu. Numarasını kaydetmemiştim ama ezberlemiştim. Ezberim iyiydi aslında. Ah, bir de şu gördüklerimi unutmasam iki kere gördüğüm şeyi kolayca ezberleyebilirdim ama... Teras kapısına kısa bir bakış attıktan sonra aramasını yanıtladım. "Alo." "Merhaba, Ebru. Bu saatte arıyorum ama rahatsız etmiyorumdur umarım." Saate baktım. Henüz erkendi. Başımı iki yana sallayarak "Yo, hayır." dedim. "Terasta çocuklara sınav soruları hazırlıyordum." "Öyle mi?" Duraksadı. Sanki sohbet kısır bir döngüye girecekmiş gibi hissediyor olduğunu düşündüm. Sanki işim var, kapat demişim gibi mi olmuştu acaba? Bilmiyordum ama çok geçti artık. "Aslında kocan evdeyken aramanın doğru olmayacağını düşündüm ama sen Akel eve hep geç gelir dediğin için..." "Gariptir ki bu akşam erken gelmiş." Yanlış anlamaması için hemen ekledim. "Ama merak etme, o aşağıda yemek yiyor. Ben üst kattayım." "Güzel." Acil bir şey söyleyecek gibi durmuyordu sesi. Biraz da kendisine tezat oluşturan çekingen bir ton hâkimdi sesinde. "Ben aslında nasılsın diye seni merak ettim. O yüzden aradım. Yani rahatsız ediyorsam kusura bakma ama..." "Yok canım estağfurullah. Rahatsız değilim." Kendime sakladığım bir gerçeği de açıklamakta sakınca görmedim. "Aslında sınav hazırlama bahanesi de Akel'den uzak kalmak içindi. İki gündür peşimde dolanıp duruyor, bunaldım. Yüzünü bile görmek istemiyorum. O yüzden işim var dedim peşimi bıraksın diye." Rahat bir nefes veren adam "Ha, öyle... Anladım." derken kısa bir düşünme anının ertesinde öksürdü. "Yani seni rahatsız etmesi hoş değil tabii... Bu durumdan en kısa sürede kurtulman için elimden geleni yapacağım." "Her şey yolunda, merak etme." "Sana nasıl davranıyor?" Gözlerimi devirerek yanıtladım. "Bir haltlar yemiş gibi." Gerçekten de o olaydan sonra eve döndüğümden beri süt dökmüş kedi gibi davranıyordu. "Her saniye kavga arayan adam gitmiş, yalandan bana ilgi gösteren, beni önemsiyormuş gibi davranan, kur yapıp peşimden koşan bir adam gelmiş gibi. Çok garip ve rahatsız edici." "Kur mu yapıyor?" Bu sorunun cevabını neden merak ettiğini anlayamasam da sessiz kaldım. Sonuçta biz hâlâ evliydik. Maalesef. Burada ne oluyor sanıyordu ki? Ancak bu yabancı adamın durumdan rahatsız olduğunu anlamak benim için zor değildi. "Orada benimle olan anlaşman yüzünden durman çok büyük bir fedakârlık ama içim hiç rahat değil Ebru." "Merak etme, üç yıl onunla yaşadım. Biraz daha dayanırım." "Son günlerde çok zor şeyler yaşadın. Bu yüzden... İyi misin, iyileştin mi, nasıl hissediyorsun diye merak ettim. Bir şeye ihtiyacın var mı?" Bebekten bahsediyor olmalıydı. "Ben iyiyim, merak etme. Ondan kurtulduğumda daha iyi olacağım." Son cümlemi kurarken bakışlarım teras kapısını gözlüyordu. "Bedenim iyileşiyor ama ruhumun ve kalbimin iyileşmesi o kadar kolay olmayacak." "Olanlardan dolayı üzgünüm, Ebru. Bazılarına hâlâ kendim sebep olmuşum gibi hissediyorum ve-" "Alakası yok, Doğu. Bunların yaşanması gerekiyordu, yaşandı. Bizim seninle sadece yollarımız kesişti. Ortak bir düşmanımız olduğunu keşfettik, bir anlaşmaya tutuştuk hepsi bu. Kendini suçlamanı gerektiren bir durum yok, rahat ol sen." "Yine de orada olduğun için biraz huzursuzum ve kendimi suçlu hissediyorum. Normalde kendi işim için birini böyle bir durumda bırakmak âdetim değildir ama... Düşmanın âdil oynamıyorsa senin de hile yapman gerekebilir." Kısa bir sessizliğin ardından hızla ekledi. "Yine de kendini tehlikede hissedersen hiçbir şeyi hesaba katmadan çıkıp git oradan. Ya da beni ara. Tamam mı?" Bıyıkaltından güldüm. "Kim, Akel mi bana zarar verecek? Gülerim buna." Gözlerimi devirdim bu komik ihtimale. "Doğu sen beni düşünme. Ben başımın çaresine her hâlükârda bakarım." Güldüm. "Göründüğüm kadar narin biri değilimdir." Gülüşünü ilk kez telefondan duyduğum adam abartılı bir biçimde "Ona ne şüphe." diye karşılık verdi. "Önemli bir şey bulursam seni ararım." "Anlaştık." "Başka söylemek istediğin bir şey yoksa ben..." Kapatma teklifini yaptığım için saniyeler içinde pişman olsam da bu telefonun eninde sonunda kapanacağını biliyorduk değil mi? Yine de Doğu denen tanımadığım bu adamla konuşurken kendimi güvende hissetmiştim. Yıllardır evli kaldığım adamın aksine. "Yok, tabii. Görüşürüz yeniden. Söylediğim gibi kendine dikkat et. Acil bir şey olursa da numaramı biliyorsun." "Teşekkürler, sen de kendine iyi bak. Hoşça kal." Telefonu kapattım. Tam o anda aşağıdan bana seslenen Akel'in sesini duydum. "Ebru poşet çaylar nerede?" Ağzımın içinden "Cehennemin dibinde. Evde olmazsan bilmezsin tabii." diye söylendim ister istemez. "Üçüncü mutfak dolabının orta rafında!" O an bu kadar refah içinde yaşamadığımız ilk yılımız geldi aklıma. İzmir'e taşındığımız o ilk evdeki hayatımız ne güzeldi. Eski püskü bir evdi ve bütçemiz anca o kırık dökük eve yetiyordu. Ev sahibi de tesisatı yenilememek için kırk takla atmıştı ama o kırık dökük evin dolabını doldurmak için üç kuruş paramızla alışverişe çıkarken bile ne mutluyduk. Dişimizden tırnağımızdan artırıp alıyorduk her şeyi. Akel o evi çok severdi. Her şeyi birlikte alırdık, kendi evi gibi sahiplenir hatta dolaptakileri birlikte yerleştirirdik. Evin tüm tamirat işleriyle uğraşırdı. Pek becerikli olduğu söylenemezdi hatta tamire kalkıştığı her şeyin ardından biz borçlu çıkardık ama evimizin sıcaklığı daimiydi. O evde her şeyin yerini bilir, işleri dışında her anı evinde, yanımda geçirirdi. Orada birbirimize aittik. Henüz hiçbir sınavdan geçmemiş iki genç olarak mutluyduk ve hep öyle kalacağımızı sanıyorduk. Meğer para insanı değiştiriyor sözü ne doğruymuş. Artık o günlere dönmek imkânsızdı. ❝Doğu❞ Telefonu kapattığımda rahatsız ve huzursuzdum. Dişlerimi sıktığımı ise sonradan fark ettim. "Kur yapıyor bir de şerefsiz köpek." "Kim kur yapıyor abi?" Odaya girdiğini fark etmediğim Refik, garip bir biçimde kaşlarını çatarak bana bakıyordu. "Ters bir durum varsa müdahale edelim. Sana asılan biri mi var?" Gözlerimi devirdim. "Ne saçmalıyorsun sen Refik Allah'ını seversen?" Konuyu ancak bu kadar yanlış anlayabilirdi. "Ebru'yla konuşuyorduk." Bir anlığına onun varlığını önemsemeden kendi kendime konuşmaya başladım. "Hem gül gibi karını aldat, sonra da hiçbir şey olmamış gibi ona yanaşmaya çalış. Şerefsiz pezevenk." "Emret, hemen evden kaldıralım adamı abi. Ormanlık bir alana götürüp kolunu bacağını kıralım, eve geri bile dönemesin puşt götveren." "Şşşt..." diye durdurdum sert bakışlarımla. "Şimdi hiçbir şey yapmak yok. Zamanı gelince ben onu dayak yemekten beter edeceğim." "Hayır abi sen Ebru Hanım için endişelenip öfkelenince ben-" Sanki Ebru'yla ilgili imada bulunuyormuş gibi hissettiğim için rahatsız oldum ve gözlerimi üzerine diktim. "Ben ona mı öfkeleniyorum Refik?" Gerçekten anlamamış gibi alık alık bakarak sordu ellerini önünde birleştirerek. "Neye sinirleniyorsun abi?" "Kız bizim yüzümüzden o evde kalıyor. Hayır, başına istemediği bir şey gelse suçlusu ben olurum. O yüzden." Kendim bile ikna olamadığım bir cevapla baş başa kalınca "Senin işin gücün yok mu tepemde dikiliyorsun?" diyerek Refik'i başımdan kovdum. "Arabayı yıkattım geldim abi." "Tamam, git çay may bir şey iç. Tepemde bekleyip durma." "Tamam abi." Refik gittikten sonra oturduğum yerden dışarıyı seyretmeye başladım. Hayat ne garipti. İnsanlar ne garip... Asla hayal edemeyeceğin kadar güzel, iyi kalpli ve iyi huylu biriyle hayatını birleştiriyorsun. O senin için her türlü fedakârlığı göze alıyor, seni baba yapabilmek için kendi canını bile hiçe sayıyor ama sen öyle şerefsiz bir adamsın ki ona ihanet edebiliyorsun. Ben hiçbir şeye kalbi kırılacak kadar duygusal bir adam olmadım hiç. Ama kısa bir an kendimi onun yerine koyduğumda bile içim acımıştı. Onca sevgi, emek, fedakârlık boşuna mıydı? Bir aşkın, evliliğin bitmesi bu kadar basit sebeplere ve temellere mi dayalıydı? Akel gerçekten hayatının her noktasında şerefsiz ve adi bir adamdı. Sadece iş hayatında dönemeç ve hilelere başvuran açgözlü biri değildi, özel hayatında da öyleydi belli ki. Ben onun yerinde olsaydım, Ebru gibi bir karım olsaydı onu yanımdan bir an olsun ayırmazdım. Onu mutlu etmek için ne gerekiyorsa yapardım. Aklımdan son geçenler, yapıma ve duruşuma ihanet gibi geldiği için sessizce kovdum bu manasız düşünceleri aklımdan. Evli bir kadını dostça bile olsa bu kadar düşünmek benim gibi biri için doğru değildi. ... * YAZAR NOTU: Hi guys! ⭐ Öncelikle bu bölümü BetlKale3 , NapcanyaNenebiktimaq , hilalkopan , ablanstarrbeybiiii , Devilgirl99psycho , kitaaapkurduu1907 , sonsuzevrende , Rmeysaksgl , KbraAkakavak okurlarıma armağan ediyorum. 💝 Yeni bölümümüzü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. Aslında Siyah Yıldızlar'a olan ilginizden çok mutluyum. Bu yüzden başta planım bu olmamasına rağmen haftanın bir gününü Siyah Yıldızlar yeni bölüm günü olarak belirlemek istiyorum. Sizce bu hangi gün olsun? Yalnız, Çarşamba ve Perşembe dışında bir gün seçerseniz daha iyi olur çünkü Çarşamba günleri KADEH, Perşembe günleri de NİKOLAİ MİLORADOV: Milyon Dolarlık Proje hikâyelerime yeni bölüm geliyor. Birbirleriyle çakışmasın. 💥 Gün için önerilerinizi de buraya alabilirim. Bu konuyla ilgili Instagram hesabımda da anket yapacağım, oradan da beni takip edip oy verirseniz sevinirim. Instagram hesabım buzlarkralicesiofficial bilenler bilir. Böylece çoğunluğun isteyeceği bir günü haftanın Siyah Yıldızlar yeni bölüm akşamı olarak belirleyebiliriz. 🪷 Eveeet... Yeni bölüm hakkındaki tahmin ve teorilerinizi de son olarak buraya yazabilirsiniz, gelecekte neler olacak sizce? Döktürün bakalım. ❤️ Her neyse, yeterli miktarda gevezelik yaptığıma göre artik sizlere veda edebilirim. Hepinizi aşırı aşırısı sevmekteyim, bu bilginiz dâhilinde. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA |
0% |