Yeni Üyelik
20.
Bölüm

❦ Tutku Meyvesi | 10/2

@buzlarkralicesi

-10- / 2

Şaşkınlıkla kaşlarını çattı kız. Adamın söylediklerine anlam veremiyordu. "Ne?" Yanlış duyduğuna emindi. Aklı başında hiç kimse böyle bir teklifte bulunmazdı zaten. Yo, bu mümkün değildi. Kesinlikle yanlış duymuştu.

Yağız "Yeterince açık olduğumu düşünüyorum." diyerek az önceki sözlerini onayladı. Genç kızın önyargıyla yaklaşacağını bildiğinden kendini açıklama gereksinimi duydu. "Bak, ben ve eşim uzun yıllardır çocuk sahibi olamıyoruz. Eşim de böyle bir çözüm buldu."

"Yani... An-Anlamadım."

"Biraz karışık bir mesele. Çünkü sana teklif etmek istediğim şey biraz daha farklı."

Nağme soru dolu gözlerle adamın yüzüne bakarken neye uğradığını şaşırmış görünüyordu. Hiçbir şey anlamamıştı. Boş gözlerle bakıyordu öylece.

"Eğer teklifimi kabul edersen, sahip olacağımız bu çocuk senin ve benim olacak. Yanı bu bebeğe doğal yollarla sahip olacağız. Beni anladın, değil mi?"

Yağız'ın ima ettiği şeyi elbette anlamıştı ve hayret etmişti. Ne demek oluyordu bu? Nasıl bir saçmalıktı? Ne tür bir sapıklıktı? Şaşkınlık ve öfkeyle gözleri açıldı ve hışımla ayağa kalktı. "Ne saçmalıyorsun sen be? Sapık mısın yoksa manyak mı?"

Temkinli bakışlarla etrafına bakarken "Otur şuraya herkes bize bakıyor." diye uyarıda bulundu. Böyle bir tepki alacağını biliyordu. Keşke gözlerden uzak bir yerde görüşseydik, diye geçirdi içinden. Bunu daha önce düşünmeliydi, artık çok geçti.

Kızın ise sakinleşmeye hiç niyeti yoktu. Haklı olarak içinde bulunduğu bu duruma anlam veremiyordu ve kendisine edilen teklifin fütursuzluğuna ve ahlaksızlığına şaşıp kalmış durumdaydı. Hâl böyle olunca kibar davranacak değildi elbet. "Etmezsem ne olur, manyak!" Hışımla kendini dışarı atarken Yağız'ın da peşinden geldiğinin farkındaydı ancak umursamadı, ta ki genç adam kolundan tutup durdurana kadar. Mecburi bir biçimde adama dönerken kolunu onun elleri arasından kurtardı öfkeyle. "Bırak beni, ahlaksız herif!" Adamı aşağılarcasına şöyle bir süzdü. Kısılmış gözlerle bakarken "Demek bazıları için zengin olmak böyle bir şey." dedi. O an sinirden ne söylediğini hiç bilmiyordu. Meselenin zenginlikle ya da manyaklıkla veya herhangi başka bir şeyle alakalı olup olmadığı da umurunda değildi açıkçası. Sadece adama haddini bildirmekti niyeti. "Bazıları zengin olunca insan deliriyor, manyak saplantıların esiri oluyor. Her şeyi, her duyguyu tatmak için sapık bile oluyor ha?"

Kızın sıraladığı cümlelerle ister istemez güldü adam. Artık sinirden mi gülüyordu yoksa alaycı bir gülüş müydü kendisi bile ayırt edemez hâldeydi. Sağ elinin baş ve işaret parmağı burun direğinde gezinirken sakinleşmeye çalışıyordu. Söylediklerine göre kızın tavrını normal karşılamalıydı. Kim olsa aynı tepkiyi verirdi sonuçta. Hatta belki bir başkası olsa o masayı kafasına bile geçirebilirdi, kız yine sakin ve insaflı karşılamıştı ona göre. Bu yüzden uzlaşmacı bir tavır takındı Yağız. "Bak, bu ne basit bir saplantı, ne de parayla birine, bir şeye sahip olma isteği. Açık konuşacağım, ilk gördüğüm andan beri etkiledin beni. Babanı kurtarmak, beni ikna etmek için yaptıkların da öyle. Eğer basit bir taşıyıcı anne isteseydim yüklü bir miktar karşılığında bu görevi üstlenecek yüzlerce profesyonel insan var, bulmak zor değil. Hele sadece birlikte olmak istediğim ya da kendisinden çocuk sahibi olmayı arzuladığım birini bulmak için paraya bile ihtiyacım yok. Bak bana, böyle bir şeye ihtiyacım var gibi mi duruyorum? Parayla bir kadın tutacak kadar çaresiz gibi biri miyim? Ya da sapık birine mi benziyorum?"

Nağme adamın sözüyle onu alıcı gözüyle inceledi, baştan aşağı şöyle bir süzdü. Görünüşe göre gerçekte parayla kadın tutacak kadar düşmüş birine benzemiyordu. Zenginliğinin yanı sıra oldukça yakışıklı ve karizmatikti, itiraf etmeliydi. Mekânda otururken Yağız'a hayran hayran bakan kadınları fark etmemek mümkün değildi. Adamın böyle bir şeye ihtiyacı olmadığı konusunda hemfikirdi. Ama yine de tuhaf geliyordu. Çok saçma. Amacını çözemiyordu. Onun da söylediği gibi o kadar kadın varken neden kendisi? Kafası karışmıştı.

Direnci kırılacak gibi duran kıza "Peki karşılaştığımızdan beri hiç sana asıldım mı? Seni rahatsız edecek şekilde davrandığımı gördün mü?" sorusunu yöneltti Yağız.

İsteksiz de olsa dürüstçe davrandı ve başını iki yana salladı Nağme. Gerçekten de öyle sapıkça ya da asılır gibi bir tavrı hiç olmamıştı. Gayet beyefendi davranmıştı. Hatta fazla yüksekten bakan, herkese tenezzül etmeyen biri gibiydi hep.

Onaylandığını görünce devam etti adam. "Bu o kadar basit bir şey değil. Bu kadar basite indirgenecek bir şey değil, emin ol."

"Peki benden ne istiyorsun? Delirdin mi?"

Gitmek için tetikte bekleyen kızın kolunu hafifçe tuttu yeniden. "Hayır, sadece böyle olmasını istiyorum. Sen de bu konuya biraz profesyonel bakarsan bu kadar kafan karışmaz, beni anlamaya çalışabilirsin. Eğer teklifimi kabul edersen hem babanın ameliyatı için donör olurum, hem de operasyonun tüm masraflarını karşılarım. Üstelik babanın tedavisi için ne gerekiyorsa yaparım. Buna sadece babanı kurtarmak içi evet dediğin bir iş olarak bakarsan-"

"İş mi?" Oldukça cömertçe bir teklifti ancak aynı zamanda manyakça olduğu da yadsınamazdı. Adamın da söylediği gibi onca imkânı ve seçeneği varken niçin böyle olmasını istiyordu ki? Amacı neydi? "Delirmişsin sen!" Kolunu kurtardığı gibi hızlı adımlarla çekip gitti Nağme. Böyle bir teklife evet demesi, kabul etmesi mümkün değildi. Babasını kurtarmak için her şeyi yapardı. Ama bunu değil. Bu teklif, kendisi gibi birinin ahlak kurallarını yakıp geçen bir teklifti ve Nağme'nin böyle bir şeyi kabullenmesi imkânsızdı.

Otobüs durağına doğru söylene söylene yürürken telefonu susmak bilmiyordu. Tuna tekrar arıyordu ancak genç kızın onunla konuşacak bir şeyi kalmamıştı, neredeyse yüzüncü kez reddetti aramasını. Bu saçma teklifin verdiği şaşkınlıktan acısını bile unutmuştu. Beyni uyuşmuştu sanki. Ama Tuna'ya olan öfkesi ve yaşadığı hayal kırıklığı hiç de unutulacak gibi değildi. İnsanın böyle bir şeyi unutması ne yazık ki o kadar kolay olmuyordu.

...

Loading...
0%