Yeni Üyelik
24.
Bölüm

❦ Tutku Meyvesi | 12/2

@buzlarkralicesi

-12- / 2

Savunmasızdı.

Sokaklarda yolunu kaybetmiş gibi uzun uzun, düşünceli bir biçimde yürürken hâlâ o adamın deli saçması hatta sapıkça teklifini kabul ettiğine inanamıyordu. Evet, ona göre sapıkçaydı hatta belki saplantılı. Bir adamın evliyken başka kadınlarla olabilmesini anlıyordu, doğru karşılamıyordu ancak bu defalarca rastladığı olaylar olduğu için anlıyordu. Lakin neden illa bir kadını seçip ondan çocuk sahibi olmak istediğine bir türlü anlam veremiyordu. Kendisi de bu manyakça denilebilecek teklife çaresizlikten evet demişti. Hem de hiç tanımadığı bir adamın teklifine... Hangisi daha manyaktı acaba? Üstelik adından başka hiçbir şey bilmiyordu. Kimdi, neciydi, nasıl bir adamdı? Hiçbirini bilmeksizin balıklama atlamıştı ve güvende hissetmiyordu.

Teklifi kabul etmişti. İçinden defalarca kabul ettiğine rağmen buna inanamıyordu. Ve kendine yediremiyordu. Her yolu denemişti, tüm çareler tükenene kadar denemişti. Aksini hiç kimse inkâr edemezdi. Abisinden habersiz İlknur ablasıyla bile telefonda görüşmüştü bir faydası olur veya babasına donör olabilir diye. Ama nafile. Hâlbuki abisi öğrense onun canına okurdu, çok kızardı. Bunu göze alıp aramıştı uzun zamandır görüşmediği ablasını. Can havliyle ona sığınmıştı. Çözüm olabilir sanmıştı. Babasının hayatı söz konusu olduğu için yapmıştı bunu. Her evlat yapardı. Vakti zamanında ablası İlknur, ailenin onaylamadığı bir adamla kaçarak evlendiği için reddedilmişti. Bu yüzdendir ki uzun süredir görüşmemekteydiler. Tabii babası için görüşmeleri sayılmazsa.

Olmamıştı işte. Bu çare de onların yarasına merhem olamamıştı. O kapı da yüzüne kapanmıştı. Ablası uyumlu bir donör çıkmamıştı ne yazık ki. Tüm çareler tükenmişti.

Verdiği bu karar, evet dediği bu şey onu öldürecekti. Gerçek Nağme'yi yok edecekti bu teklif. Ama şuan düşünmesi gereken son şey kendisiydi. Görünüşe bakılırsa bu aile için biri kurban verilmeliydi ve bu kurban seve seve kendisi olabilirdi.

Onu böyle bir çaresizliğe sürüklediği için Yağız denen o lânet olası adamdan nefret ediyordu. Tiksiniyordu. Ayrıca onun gibi varlıklı, tüm imkânlar elinin altında olan birinin neden böyle bir yol tercih ettiğini de anlayabilmiş değildi. Psikopat bir manyak veya saplantılı bir sapık falan çıkarsa hiç şaşırmazdı. O an kendi kendine tekrar "Bu adam normal değil." diye söylendi.

●●●

Planının tıkır tıkır işliyor oluşundan memnuniyet duyan Yağız ise o sırada şirkete kendisini ziyarete gelen annesine verdiği karardan bahsetmekte gecikmemişti. Semiha Hanım öyle ya da böyle planından haberdar olacaktı zaten. En son duyan kendisi olursa buna çok öfkeleneceğini biliyordu, bu yüzden süreci ertelemek istemedi ve bu taşıyıcı annelik mevzusunu çıtlattı. Hatta bunun için birini bulduğundan bile bahsetti. Kısa da olsa Nağme'yi anlattı.

Semiha Hanım ise o an uzun yıllardır beklediği toruna kavuşma ümidiyle büyülenmiş gibiydi. Kendisi geleneksel bir kadındı. Taşıyıcı anne kavramına da bir o kadar uzaktı. Oğlu bu fikirden bahsettiğinde o kızı Aylin'in kuması olarak görmekten hiç çekinmedi. Onun dünyasında oğlunun anlattığı şeyin karşılığı da buydu zaten. Yağız'ın verdiği karara gelince... Aklına yatmıştı. Buna sevinmiş hatta bundan mutluluk duymuştu. Sadece bu fikrin Aylin'den çıktığın inanmakta güçlük çekiyordu, hepsi bu. Onun gibi kadınlar kocalarını paylaşmak isteyen türde karakterlere sahip değildi. Ayrıca oğlunun bu konu hakkında Aylin'e bir şey söylememesi için ricada bulunması hatta tabiri caizse kendisini bu yönde tembihlemesi de şüphe uyandırıcıydı. Ancak onun ilgilendiği tek şey uzun zamandır yollarını gözlediği toruna kavuşma fikriydi. Aylin'in haberi varmış, yokmuş veya olur vermiş, vermemiş bunlarla ilgilenmiyordu. Oğlunun reaksiyon bekleyen soru dolu bakışlarına karşılık "Oğlum, benim bu fikre aklım yattı." dedi.

"Sevindim."

"O kızla görüşmek istiyorum. Beni onunla görüştür hemen."

Merakla "Neden? Ne yapacaksın ki?" diye sordu Yağız. Annesi nişin Nağme'yle görüşmek istiyordu ki? Böyle bir şeye gerek duyma sebebi neydi? Kadının aklında ne olduğunu merak ediyordu doğrusu. Fakat annesi doğurduğuna hesap verecek mizaçta olmadığı için direkt "Görüşmek istiyorum dedim, o kadar. Sen getir kızı." yanıtını verince çok da üstelemedi adam. Nasılsa fikrine olumlu bakmış, kendisine destek çıkmıştı. Sonunda Aylin ve annesinin çatışmadığı bir hususta uzlaşma sağlayabiliyorlardı. Her ne kadar Semiha Hanım'ın taşıyıcı annelikten farklı şeyler anladığının farkında olsa da bozuntuya vermedi. Sonuçta Nağme'yle aralarındaki anlaşma bakiydi. Onlar aralarında anlaşmanın gereklerini konuşmuşlardı, gerisi şuan için bu konunun hiçbir yanını öyle ya da böyle zedelemiyordu. Kendisine beklentiyle bakan annesine "Ne? Şimdi mi çağıracağım?" diye sordu abartısız bir alaycılıkla.

"Tabii oğlum, neden olmasın! İkimiz de burada toplanmışken ara, gelsin işi yoksa. Konuşalım biraz."

"Anne, emin misin?"

"Yağız, eminim diyorum arasana hadi."

Bu durumdan pek de memnuniyet duymadığı hâlde koltuğundan kalkıp şehri tüm ihtişamıyla gözler önüne seren camın önünde durdu ve genç kadının numarasını işaretledi.

Üçüncü çalışta aramasını yanıtlayan kızın ses tonu buz gibiydi. "Efendim?"

"Merhaba."

"Ne var?"

"Neredesin? Şirketten çok uzaklaşmadığını umuyorum."

"Neden soruyorsun?"

"Eğer vaktin varsa gelebilir misin? Annem seninle görüşmek istiyor." Ses tonundan bunu her ne kadar tasvip etmese de ricaya dönüştürdüğü anlaşılıyordu.

Şaşkınlığına mani olamayan Nağme ise "Nasıl yani?" diye sordu. İster istemez sesi yükselmişti sokak ortasında. "Onun da mı haberi var?"

"Evet."

"Ya siz nasıl bir-"

"Düşündüğün gibi değil. Her neyse, bu konuyu sonra konuşuruz zaten. Sen şimdi gelebiliyor musun?"

Genç kız "Neden görüşmek istiyor?" sorusunu yöneltti burnundan solurken. Anlam vermesi güçtü böyle bir şeye.

"Bilmiyorum, söylemedi." Göz ucuyla annesine imalı bakışlar serpiştirirken "Israrla seninle görüşmek istiyor." diyerek memnuniyetsizliğini bir kez daha belli etmekten kaçınmadı. "Sanırım tanışmak niyetinde."

"Tamam, geliyorum."

Kızın o anki buz gibi soğuk sesiyle kim karşı karşıya gelse donardı herhâlde. Yağız annesiyle onun gelişini beklerken ortamda sessizlik hâkimdi. Umarım annem her şeyi mahvedecek bir şey yapmaz, diye düşünüp tereddütte kalmaktan kendini alamıyordu üstelik. Onun bir Demir Leydi'den farksız olduğunu zaman zaman unutabiliyordu ne de olsa.

Aradan kırk beş dakikaya yakın bir zaman geçtiğinde kolundaki saate sabırsızca bakarken gergin bekleyiş sürüyordu adam için. Annesi Semiha Hanım ise hiç olmadığı kadar rahattı. Nasılsa çok yakında bir torunu olacağı için muhtemelen ondan mutlusu yoktu şuan.

Beş dakika sonra kapı çaldığında içeri giren yardımcısının ne diyeceğini gayet iyi bilen adam onun "Yağız Bey, Nağme Hanım geldi." demesine kalmadan "Al içeri." yanıtını verdi.

Kısa bir sürenin ardından içeri girerken kendini Yağız'dan çok daha gergin hissediyordu genç kız. Sergilenmek istenen bir şeymiş gibi hissetmekte haklı mıydı yoksa abartıyor muydu emin değildi ancak daha önce hiç bu kadar gerildiğini hatırlamıyordu.

Semiha Hanım ışıltılı bir tebessümle "Merhaba kızım, hoş geldin. Ben Semiha Koçbeyli." diyerek aynı zarafetini kaybetmeksizin elini uzattı.

Nağme cılız bir biçimde el sıkışırken aklı allak bullaktı. Henüz verdiği kararı bile sindirememişken böyle bir tanışmaya ne kadar hazırdı bilemiyordu doğrusu. Saygılı bir ifadeyle "Merhaba, Nağme ben." diyebildi yalnızca.

Yağız'a laf düşmeksizin "Buyur, otur karşıma." dedi şuan için Demir Leydi olmaktan çok uzak şeker pembesini andıran sevimlilikteki kadın. Sessizce söylediği gibi oturan kıza baktı Semiha Hanım. Şuan kesin bir karara varmak mümkün değildi elbet ama ilk bakışta kanı ısınmıştı ona. "Kızım Yağız çok iyi bilir ki ben öyle lafı pek dolandırmayı seven biri değilim. O yüzden direkt konuya giriyorum. Oğlumla yaptığınız anlaşmadan haberdarım. Ve bu fikir benim aklıma yattı. Çok uzun yıllar istediğim, beklediğim bir torun hayaliydi bu. Neredeyse ümidimi kesmiştim ki sen çıkmışsın karşımıza. Ne zamandır da oğluma söylüyordum zaten ama yanaşmıyordu." Baştan aşağı kızı süzerken Nağme'yi gözü tutmuştu. Beğenmişti. Oturmasını kalkmasını bilen saygılı bir gence benziyordu. Büyüğünü, küçüğünü bilir gibi duruyordu. Hayalindeki itaatkâr gelin adayına çok uyuyordu. Keşke yıllar önce oğlumun karşısına çıksaydı da en has gelinim olsaydı, diye geçirdi içinden.

Kabalık etmek istemese de kafasındaki soru işaretlerine yanıt aradığını saklama gibi bir niyeti yoktu. Dürüstçe "Çok özür dilerim, size saygısızlık etmek istemem ama beni neden çağırdınız anlamadım." diye sordu Nağme.

Yağız ise bu iki kadının sohbeti arasına girmiyordu. Hatta pür dikkat iki kadının kimyasının birbiriyle ne kadar uyuştuğunu memnuniyetle seyrediyordu. Bu geçici bir anlaşma olsa dahi uzun süre yüz yüze bakacakları için Nağme'nin annesiyle anlaşması önemliydi onun için. Ve ilk etapta anlaşmış gibi duruyorlardı.

Tebessümle "Yok kızım, yok." derken oldukça anlayışlıydı Semiha Hanım. "Ben severim böyle terbiyeli, sözünü sakınmayan dürüst insanları. Ne demek istediğini de anladım. Haklısın. Seni böyle aniden çağırdık, şaşırdın tabii. Bak ben oğlumun bu kararını destekliyorum. Ama her işin bir yolu yordamı var, seni de bu yüzden çağırdım şöyle etraflıca konuşalım diye."

Annesinin neyi kast ettiğini anlayamayan Yağız "Nasıl?" sorusunu yöneltmekle yetindi. Nağme ise adam lafı ağzından aldığı için onaylarcasına başını sallamıştı.

"Benim de bir şartım var oğul."

"Nedir anne? Ne şartı bu şimdi?"

"Allah'ın rızası alınmamış işten hayır gelmez. İmam nikâhı kıyacaksınız."

Gayet net bir biçimde isteğini dile getiren kadına baktı Nağme şaşkınlığını gizlemeye çalışırken. "Ne?" Bunu pek beceremediği aşikârdı çünkü şaşkınlığı gözbebeklerinden yansıyordu.

"Anne, iyi de-"

Oğlunun itirazlarını kulak ardı ederken oldukça kesin konuşma niyetindeydi Semiha Hanım. "İtiraz edeceksen hiç yeltenme Yağız. Allah'ın rızası olmayan işe benim rızam hiç yoktur. Tek şartım var, o da budur."

"İyi de anne anlattım ya sana, Aylin'in haberi yok bu olaydan. Yani var, ama taşıyıcı annelik olarak-"

"Ben taşıyıcı annelik falan anlamam oğlum, eski kafalıyım sizin deyiminizle. Benim şartım çok basit. Ayrıca madem Aylin farklı biliyor, bırak öyle bilmeye devam etsin o zaman. Bozmayın. Benim şartım sizin planınıza zarar getirmiyor ki zaten."

Yağız Nağme'yi yoklar gibi gözlerini dikmişti kıza. Bu konudaki fikrini anlamaya çalışıyordu. "Ne diyorsun?" Ne sözle ne de yüz ifadesiyle düşünceleri hakkında bir ipucu vermiyordu. Adam da vakit kaybetmeksizin "Kabul eder misin böyle bir şeyi?" diye ekledi. Kafası oldukça karışık görünen kıza annesinin yanında daha fazla baskı kurmamak için Semiha Hanım'a döndü. "Anne biz bunu aramızda konuşalım, izninle."

"Konuşun, çabuk karar verin. Ben çok bekledim, artık bekleyecek vaktim yok."

Yağız baş işaretiyle annesini onayladıktan sonra Nağme'yi annesinden biraz uzak bir köşeye çekti. Ani gelişen bu konu hakkındaki duygu ve düşüncelerini çok geçmeden öğrenmek istiyordu.

Orada dut yemiş bülbüle dönen kız baş başa kaldıklarında aniden çözülüverdi. "Annen ne diyor Allah aşkına? Bu anlaşmanın detayını bilmiyor mu? Taşıyıcı anneliğin tanımını bilmiyor mu?"

Tek kaşını havaya kaldırdı Yağız. "Bizimki tam anlamıyla bir taşıyıcı annelik anlaşması mı ki? Sadece adı öyle kaldı."

Adamın imalı ve kinayeli sözlerinden karakterindeki kibrinin kokusunu alsa da öfkesine yenilmek istemiyordu. Üstelik babasını kurtarmaya bu kadar yaklaşmışken. Tıpkı Semiha Hanım'ın torun beklediği gibi o da çok beklemişti babasının iyileşme umudunu ve bunun gerçek olmasını. "İma ettiğin şey hiç hoşuma gitmedi."

Kadının gönlünü almaktan uzak bir açıklamayla söze girdi Yağız. "Annem geleneksel, eski kafalı bir kadın. Kendisi de söyledi ya, duydun. Bunu inkâr etmiyor. Taşıyıcı annelikmiş, bunun gibi şeylerden anlamaz. Bu yüzden bu anlaşmayı kendi değerlerine uygun hâle getirerek revize etmek istiyor."

Bu fikre hiç de ısınmayan Nağme başını iki yana sallayarak "Böyle konuşmamıştık." dedi yalnızca.

"Biliyorum. Ama sen de gördün, her şey çok ani gelişti. Ayrıca senin için hiçbir şey değişmeyecek ki. Zaten teklifi kabul etmiştin. Bahsettiği şey resmî nikâh değil sonuçta."

Aklında evirip çevirdiği bu konunun, bu şartın kendisini böylesine korkutacağını hiç sanmazdı. Bir kere bu durumun onun için bir bağlayıcılığı olmasından ürküyordu. Henüz karşısındaki adamı bile tanımazken böyle bir fikre nasıl sıcak bakabilirdi ki? Teklifi kabul ederek bile büyük bir risk almıştı. O an bir karar verdi. Doğru ya da yanlış. Umurunda değildi. Yeterince risk almışken böyle bir engelde takılmak istemiyordu. "Tek bir şartla kabul ederim." derken soru dolu bakışlarla kendisine bakan adamın gözlerini devirişini yakalamıştı. Ne yani, onun da şartları olamaz mıydı? Madem bir anlaşma yapmışlardı...

Yağız ise bıkmış bir ifadeyle gözlerini devirerek "Herkesin de bir şartı şurtu var." diye söylendi fakat kızın ne tür bir şart koşacağını da merak etmiyor değildi. "Söyle, nedir?"

"Bu nikâhın benim için bir bağlayıcılığını olmayacak. Anlaşma bittikten sonra çeker giderim. Bu konuda sana güvenebilir miyim?"

"Seni alıkoyacağımı düşünmüyorsun herhâlde. Ayrıca sen de biliyorsun ki imam nikâhının böyle bir bağlayıcılığı yoktur."

Bu nikâhın resmi bir bağlayıcılığı olmadığını çok iyi biliyordu. Ancak Yağız'ın kendini bu oyuna kaptırma ihtimaline karşı şartını ortaya koymalıydı, bundan hiç çekinmedi Nağme. "Seni tanımıyorum ve her ihtimali düşünmeliyim. Kendim için."

"Tamam, şartını kabul ediyorum. Bu konuda bana güvenebilirsin. Oldu mu artık her şey?"

Nağme belli belirsiz başını sallarken içi tuhaf bir biçimde rahatlamıştı. Tanımadığı bir adamın sözüne de nasıl güvenecekse... Lakin şaşırtıcı bir biçimde güvenmişti de. Bunun sebebini bilmiyordu ama adam her ne kadar tuhaf bir manyak gibi gelse de gözüne, ciddi ve sözünün ehli biri gibi imaj çizmişti onda. Bu istemsizce gelişmişti. Yani adamdan nefret ediyordu, onu tanımıyordu ve birçok konuda da güvenmiyordu fakat sanki bu konuda hiç olmadığı kadar güvenilir gelmişti. Nasıl bir yola girdiğine dair en ufak bir fikri yoktu ama eğer bu yola girdiyse bir noktada karşısındaki adama güvenmeliydi. Güvenmek zorundaydı.

Yağız Nağme'yle birlikte annesinin yanına döndüğünde "Şartını kabul ediyoruz ana." dedi kısaca. Kadının memnuniyeti gözlerinden okunuyordu. Ve annesinin rızasını almayı oldukça önemseyen Yağız için bu iyi bir gelişmeydi.

Semiha Hanım ise akşama doğru eve döndüğünde oğluyla konuştukları gibi gelini Aylin'e bu konuda tek laf etmedi. Her şeyden habersiz, hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam etti. Bunca yıldır beklediği torun haberini almaya bu kadar yaklaşmışken gelininin bunu mahvetmesine izin veremezdi.

Aylin, kayınvalidesi Semiha Hanım'la akşam yemeği masasında yalnız oturmaktan rahatsızdı. Çünkü ne zaman onunla baş başa kalsalar en az bir konuda tartışmayı başarıyorlardı. İlk andan beri yıldızları barışmamıştı, kabul. Ama onun oğluyla evliydi, bunu kabullenmek bu kadar zor muydu? Her fırsatta saldırmak, iğnelemek ona ne kazandırıyordu? Üstelik bunu neden yaptığını da çok iyi biliyordu. Sırf ona bir torun veremediği içindi bütün bunlar. Aptal değildi, anlıyordu. Onu başından beri bir gelin olarak kabul etmemişti zaten, onun hayalindeki gelin olmadığını biliyordu. Bunun üstüne çocuğunun olmaması işleri daha zora soktu. Bu yüzdendir ki geri kafalı olarak tanımlayabileceği bu kadınla asla anlaşamayacaklardı. Ayrıca kocasının da bu saate kadar nerede kaldığını çok merak ediyordu doğrusu. Annesi geldiğinden beri yemek saatleri hariç vaktinin çoğunu çalışma odasında geçiriyordu. Sanki kendisiyle köşe kapmaca oynuyor gibiydi. Belki de ikisi arasında kalmaktan, kavgaların şahit olmaktan bıkmıştı. Ancak bu kadın onun annesiydi ve onun için gelmişti. Her fırsatta Aylin'i huysuz kaynanasıyla baş başa bırakmak da neyin nesi oluyordu?

İçinden böylesi isyanla söylenirken zil çalmıştı. Yardımcı kapıyı açtığında gelenin tahmin ettiği gibi Yağız olduğunu gördü. Bundan mutluluk duysa da ona olan öfkesi daha ağır basıyordu sanki.

Oğlunun gelişiyle mutluluğu gözlerinden okunan Semiha Hanım ise dolu dolu bir "Hoş geldin aslanım." dedi. Geldiğinden beri oğlunu doğru düzgün göremez olmuştu. Artık gelini olacak o kadından nasıl köşe bucak kaçıyorsa...

"Hoş bulduk anacım, nasılsın?"

"İyiyim, sen?"

"Her zamanki gibi."

Oğlunun yüzündeki mutsuzluğu görebiliyordu. Ve bu bir anne için öyle acıydı ki... Ona göre büyük bir hata yapmıştı Yağız. Kendisine uygun olmayan bir kadını eş olarak seçmişti. Üstelik bu Allah'tan bir işaret olsa gerek, çocukları da olmamıştı. Şimdi verdiği karardan pişmanlık duyduğu her hâlinden belliydi ancak kararlılık ve inatçılık konusunda babasına öyle çekmişti ki, hatasından geri dönemiyordu. İnadı buna müsaade etmiyordu.

Aylin ise kocasının gelişini coşkuyla karşılayan bir kadının duygularından çok uzaktı ve soğuk bir ifadeyle "Hoş geldin." demeyi uygun buldu.

Onunla aynı duyguları paylaştığını gizleme kaygısı olmaksızın ağzının içinden "Hoş bulduk." diye geveledi Yağız.

Yaşlı kadın, kendisine göre hem suçlu hem güçlü olan gelinini ters bakışlarla süzdükten sonra aynı bakışlar oğlun dönerken hiç olmadığı kadar şefkatliydi. "Yemeğe oturmuştuk oğlum, gel."

"Üstümü değiştirip geliyorum, siz başlayın."

Semiha Hanım başıyla onaylarken Aylin'se merdivenleri çıkan kocasını yatak odasına kadar takip etti. Bir karın ağrısı olduğu barizdi ve Yağız bunu elbette fark etti. Ancak bilmezden gelmek kolayına geldiği için sessiz kalmayı tercih etti.

Aylin'in ise olayın üstünü örtmeye hiç niyeti yok gibiydi. Hatta hiç vakit kaybetmeden olaya bodoslama daldı. "Annen kalmaya gelmiş."

"Evet."

"Ne kadar kalacak burada?"

Ceketini çıkarırken "Ne saçma bir soru bu," diye söylendi adam. "Daha gelir gelmez ne kadar kalacaksın diye soracak değilim ya. Oğlunun evi, tabii ki kalacak."

"Yağız benim de annem var ama her saniye gelip dibimizde bitmiyor. Bizde kalıp başımıza ekşimiyor."

"Hangimizin annesi daha çok geliyor, o konuyu tartışmayalım istersen. Her saniye gelmiyor, kısmını da bir daha düşünmeni tavsiye ederim. Zira Allah'ın her günü bizde."

Aniden "Ne demek şimdi bu?" diye celallendi Aylin. "O benim annem Yağız, elbette ne zaman isterse gelir!"

"Benim buna bir itirazım yok, şikâyet eden sensin."

Onu kendi silahıyla vuran kocasına sinir olsa da cevap bulamadığı için öfkeyle çekip gitmeye yeltenirken Yağız'ın sözüyle duraksadı.

Düşünceli bir ses tonuyla "Şu taşıyıcı anne meselesi..." dedi yalnızca adam. Aylin merakından devamını getirecekti, adı gibi biliyordu.

Heyecandan gözleri parlayan kadın ise kocasını haksız çıkarmadı. Meraklı ve soru dolu bir ses tonuyla "Evet?" diyerek cümlenin devamını bekledi.

"Kabul ediyorum."

Şaşırmıştı kadın. Doğru duyduğundan emin olmak istiyordu. Sonra ümitlerinin boşa çıkmasından korkuyordu çünkü. "Gerçekten mi?"

Gecikmeden o muhteşem haberin üzerine "Bir şartım var." diye eklemeyi ihmal etmedi Yağız. Zira bu önemsiz bir detay gibi görünse de onun için oldukça önemli bir şarttı.

Yağız ona ve geleneklerine ters gelen bu teklifi kabul etmişti ya, sunduğu şartın ne olduğunun Aylin için hiçbir önemi yoktu. O yüzden laf ola beri gele "Nedir?" sorusunu yöneltti. Adam eğer bir şart koşacaksa bu mutlaka önemli bir şart olmalıydı, o boş konuşmazdı. Ancak şu aşamadan sonra hangi şartı koşarsa koşsun Aylin'i vazgeçiremezdi çünkü bu çocuk meselesi onun için bir onur, bir gurur meselesi hâline gelmişti. Bu yüzden kocası ne derse desin kabulüydü.

Kati bir suretle kararlı tavrından ödün vermeksizin "Bu meseleyle ilgili her şeyle, bütün detaylarla ben ilgileneceğim. Sen hiçbir şeye karışmayacaksın." dedi bir çırpıda. Şartı buydu. Ne basit bir şarttı değil mi? Karısı muhtemelen içinden derin bir oh çekiyor olmalıydı. Böyle kolay yerine getirilebilecek bir şart sunacağını tahmin etmemiş olduğunu biliyordu. Karısını işte bu kadar tanıyordu. Böyle küçük bir şartı seve seve kabul edeceğini de biliyordu.

Nitekim tahminlerinin hiçbirinde de yanılmadı. Aylin gerçekten çok sevinse de bu şartın basitliğine şaşırdı hatta biraz da kuşkulandı. Öyle ki, emin olmak ve niyetini anlamak için "Nasıl yani?" diye sorma gereksinimi duydu.

"Örneklerimizi vereceğiz, gerekli tıbbi işlemlerden sonra sen olaya dâhil olmayacaksın. Ben bu iş için uygun, güvenilir, iyi araştırdığım birini seçeceğim ve tüm detaylarla ben ilgileneceğim."

Durup düşündü kadın. Yağız bu teklifi kabul ettiğine göre evliliklerini kurtarmak adına bir adım atma niyetindeydi. Yani onun da bir şeyleri onarma isteği olduğu açıktı Aylin için. Ayrıca böyle bir şartı kabul etmenin ne gibi bir zararı olabilirdi ki? Hem o da çok meraklı değildi böyle gereksiz detaylarla başını ağrıtmaya. Onun baktığı tek şey sonuçtu. Kısacası genç kadın için böyle bir şartı kabul etmenin hiçbir sakıncası yoktu. Omuz silkerek "Kabul. Benim canıma minnet." demekle yetindi. Kocasının böyle bir teklifi kabul etmesi bile büyük bir mucizeydi onun için.

Aklında kendince bazı planlar kurmuş olan Yağız ise karısının aptal krizleriyle ayak bağı olmasına izin veremezdi, bu yüzden basit görünen ama oldukça önemli olan bu şartı koşmuştu. Tam baba olacakken, istediği, arzuladığı bir kadından çocuk sahibi olabilecekken her şeyi mahvetmesine müsaade edemezdi.

...

Loading...
0%