@buzlarkralicesi
|
Sessiz bir sabahtı yine. Kahvaltıda yalnızca çatal bıçak sesleri konuşuyordu ikisi de düelloda gibiydi. Karı kocadan çok iki düşman veya iki yabancıyı andırıyorlardı. Aylin, bu taşıyıcı annelik mevzusu hakkında herhangi bir gelişme olmamasından dolayı mustaripti. Bu konuda fazlasıyla heyecanlı ve sabırsızdı. Yıllardır maruz kaldığı esaretten kurtulacağını hissediyordu. Sonunda kocasıyla eskisi gibi aşkla dolu hayatlarına devam edeceklerine neredeyse emindi. Yağız ise annesinin haber dahi vermeden gitmiş olmasını takmıştı kafasına. Neden haber vermeden gitmişti ki durduk yere? Sıradan bir ses tonu takındı fakat o hâliyle bile hafif sorgular gibiydi. "Annem bu defa neden çabucak gitti? Hem de bana haber bile vermeden..." Kuşku dolu gözlerini zekice kıstı adam. "Yine kavga mı ettiniz?" Kavga, onların rutini hâline gelmişti. Aylin ve Semiha Hanım iki zıt kutup gibiydi. Doğu ve Batı kadar birbirilerinden farklıydılar. Bunun da çok basit bir sebebi vardı, biri gerçekten doğulu ve geleneksel bir ailenin kadın reisiyken diğeri hayatının tamamını batılı bir ailede yetişerek yaşamış sosyetik bir kadındı. E durum böyle olunca hem kültürler ve alışkanlıklar farklı olduğu için tartışma ve anlaşmazlıklar yaşanıyordu, hem de klasik gelin kaynana çatışmasının gereği olduğu için birinin ak dediğine diğeri beyaz demekten çekinmiyordu. Birinin de lafı eksik olmuyordu. Hiç biri diğerinin sözünün altında kalmayı kendine yediremiyordu. "Ay tabii ki hayır," yanıtını verdi Aylin. Yine kolay olanı yapıp kendisini suçlayan kocasına kısa süreli ters bir bakış attıktan sonra koyu kahve gözlerini devirdi. "Dilan'ı çok boş bırakmak istemedi. Onu gördükten sonra tekrar gelecektir. Huyunu bilmiyormuş gibi konuşma. Birkaç hafta kardeşinin yanında kalır, ona kan kusturma görevini başarıyla tamamladıktan sonra geri dönüp hayatı bize zindan etmeye kaldığı yerden devam eder. Merak etme sen." Zehir dilini bir türlü kontrol altına almayan karısına ters ters baktıktan sonra "Annem hakkında konuşurken üslubuna dikkat et." diye uyarıda bulundu. "Aman tamam." Bu konunun uzamasını istemediğinden üzerinde durması. Esasında kocasına sorması gereken daha önemli sorular olduğu için bu keyifsiz konuyu kapatmak onun da işine gelecekti. Gözleri hevesle parladı. "Eee sen buldun mu şu taşıyıcı annelikle ilgili birilerini? Herhangi bir adayın var mı?" Adam ise bakışlarını okuduğu gazetesinden ayırmaksızın kısa ve net bir "Araştırıyorum." yanıtıyla geçiştirdi. Aslında her şeyin hazır olduğundan elbette bahsedemezdi. İşlerin inandırıcı ilerlemesi için yavaştan almayı planlıyordu. Öte yandan Aylin'i kıvrandırmak da hoşuna gidiyordu, çünkü onu uzun zamandır böyle kedi gibi uysal görmemişti. Sürekli ona zıt giden karısı sırf bu teklifi kabul ettiği için birdenbire uyumlu bir kadına dönüşüvermişti ve onun bu hâlinden oldukça memnundu Yağız. "Kendi köyünden birini bulmazsın inşallah. En azından eğitimli ve modern biri olsun." "Bu teklifi tek şartla kabul ettim, hatırlıyorsun değil mi? Her şeyi bana bırakacaksın, hiçbir şeye karışmayacaksın. Ayrıca ben doğacak çocuğum için en doğru kararı veririm." "Öyle tabii de-" "Senin istediğin bir çocuk ve ben de sana onu vereceğim. Sen sadece sonuçla ilgilen. Gerisine karışma. Aksi hâlde-" "Tamam, tamam. Söz verdim bir kere, hiçbir şeye karışmayacağım." Her şeyin planladığı gibi gideceğinden gayet emin ve rahattı Yağız. Uzun zamandır bekliyordu bunu. Bir çocuğu olması için sabırsızca bekliyordu. Ancak kader sanki Aylin'le aralarındaki aşkın bittiğini anlamış gibi çocuklarının olmasına bir türlü müsaade etmemişti. Belki geri dönüşü olmayan bir yola girmesini engellemiş, korumuştu onu. Çünkü kendisi de çok iyi biliyordu ki, Aylin'le evliliği uzatmaları oynuyordu. Kadın da bunun farkındaydı ancak kendine bile itiraf edemeyecek kadar hırslı ve tehlikeliydi. Bu yüzden kısa süreli de olsa onu ehlileştirmenin keyfini çıkarmaya baktı ve çatalını tabağındaki salatalığa batırırken zamanın daraldığını kendine hatırlattı iç sesi. ●●● Eşyalarını toplarken odasına son kez baktı. Kendi rızasıyla ayrıldığı bu odadan -gerçi her ne kadar öyle görünse de buradan, ailesinden ayrılmayı zerre istemiyordu şartlar böyle gerekmişti ama- ayrılmak zor geliyordu. Kaderin yazgısına her zaman inanırdı. Fakat bu defa neden... Neden bu kadar zor ve çetrefilli bir yola sokmuştu onu kader? Niçin acımadan büyük bir yük bırakıp gitmişti omzuna? Nasıl başa çıkacaktı bu ayrılığın verdiği derin hasret ve hüzünle? Her şeyden önce babasını göremediği her gün manevî bir ölümün en acı simgesi olacaktı ona. Hüzünle yeşermiş iri siyah gözleri bir nehir gibi doldu taştı o an. Veda eder gibi gezinmeye devam etti o gözler odasında. Çocukluğu, gençliği geçmişti burada. Ablası ve kız kardeşiyle kalmıştı şu küçücük yerde. Önce ablası terk edip gitmişti onları. Zamanında hem çok kızmış, hem de çok üzülmüştü. Üzerinden vakit geçip de büyüdüğünde kızgınlığın yerini derin bir hüzün almıştı. Büyümüştü galiba. Her şeyi daha iyi anlamıştı. En önemlisi, artık insanları suçlamaktansa anlamayı deniyordu. Ve şimdi de o gidiyordu. Bir zamanlar kızdığı ve üzgünlük duyduğu şeyi kendi yapıyordu. Fedakârlıktı bu onun gözünde. Ancak evini, yuvasını terk ettiği gerçeğini değiştirmiyordu ne yazık ki. Telefonuna gelen mesaj sesiyle irkildi kız. Eğilip yatağın üzerinde duran telefonu aldı eline. Kimden: Yağız "Bu Perşembe, saat 20.00'da Atatürk Havalimanı'nda. Şoför seni alacak." Soluk borusunu yakan derin bir nefes aldı ciğerlerine. Şimdiden genzi yanıyor, hasretle burnunda tütüyordu ailesi. Onlardan ayrı kalacağı bu uzun süre zarfı içerisinde hayatta kalabilecek miydi bilmiyordu ancak bir bebeğe hayat verecekti. Toprağından ayrılmış bir çiçeğin kederi üzerindeyken bir bebeğe hayat verebilecek miydi? Abisinden izni koparır koparmaz Yağız'a durumu kısa ve öz bir mesajla anlatmıştı, karşılığında Yağız'dan gelen mesaj ise vaktinin kısıtlı olduğunu gösteriyordu. Her şeyi anlatmıştı adama. Abisine, ailesine söylediği yalanları. Her şeyi. Havaalanında buluşmalarının sebebi de bu yalanı sürdürmek ve kimseye açık vermemekti elbette. Son anda bir aksilik çıkmasını kimse istemezdi. Korkuyordu Nağme. Bugüne kadar hiç korkmadığı kadar korkuyordu. Vücudu bu korkuyla reaksiyon verir gibi titriyordu tir tir. Abisi ona güvenmişti, o ise bu güveni ayaklarının altında çiğneyerek gidiyordu. Hem de hiç tanımadığı bir adamın sözüne güvenerek... Bu ne tehlikeli bir hayat kumarıydı. ... |
0% |