@buzlarkralicesi
|
"Dün gece neredeydin?" "Şirkette çalıştım geç saatlere kadar." Artık öyle alışmıştı ki kadının selamsız sabahsız hesap sorma çabalarına, ilk zamanlardaki gibi sana da merhaba gibi iğneleyici ifadeler kullanmıyordu. Merdivenlerden yukarı çıkarken not isteyerek hocayı darlayan öğrenci gibi peşinden gelen karısını görmezden geldi. Soracağı soruları az çok tahmin ediyordu çünkü. Her şeyi tahmin edebildiği gibi... "Şu taşıyıcı annelik meselesini soracaktım. Biraz konuşalım diyordum ama gelmedin gece." "O konuyu ben halledeceğimi söylemiştim Aylin, aceleye lüzum yok." "Peki, annene bunu nasıl açıklayacağız?" Kadının asıl endişe duyduğu konunun bu olduğunu pekâlâ anlayabiliyordu. Bu yüzden görevi üstlenmekte herhangi bir sakınca görmedi. "Ben söylerim. Usulünce açıklarım, merak etme. Ama öncesinde bir iş seyahatine çıkmam gerekiyor, onun için eşyalarımı toplayıp bavul hazırlamak için geldim. Dönüşte de annemle konuşurum." "Ne seyahati ki bu durduk yere?" "İş seyahati Aylin." "Peki, yardım edeyim toparlanmana. Ya da sen bırak, yardımcıya hazırlatırız bavulu." "Gerek yok, birkaç kişisel eşya alacağım zaten." Taşıyıcı annelik meselesine evet dediği günden beri onunla geçinmeye çalışan, suyuna giden Aylin'den memnundu. Normal şartlarda iş seyahatine gittiğini söylese o seyahati burnundan getirmek için elinden ne geliyorsa yapar, kavga etmeden de konuyu kapatmazdı. Tabii ki her fırsatta kavga çıkarmaya çalışan Aylin'dense bu yeni Aylin işlerini daha çok kolaylaştıracağa benziyordu. Neyse ki her şey planladığı gibi gidiyordu. Bir an önce toparlanıp çiftlik evine gitmeliydi, Nağme'yi orada gereğinden fazla yalnız bırakmak istemiyordu. ●●● Evde yalnız olduğunu bildiği hâlde neredeyse bütün gününü odasında geçirmişti Nağme. Çıkıp evi veya bahçeyi gezmek hiç içinden gelmemişti. Bir ara atıştırmak için mutfağa gitmek dışında gününün neredeyse tamamını odada geçirmişti. Evin yardımcısı Melda Hanım sağ olsun elinden geldiğince bir şeye ihtiyacı olup olmadığıyla ilgilenmişti ancak onun ihtiyaç duyduğu şey buradaki hiç kimsede yoktu. Şuan aile kokusuna ihtiyacı vardı. Abisine sarılırken duyduğu güvene ihtiyacı vardı. Babasını görmeye ihtiyacı vardı. Dış kapının sesini duyar gibi olunca ilk başta korktu fakat evde tamamıyla yalnız olmadığını bilmek ona güven verdiği için bunu umursamamayı tercih etti. Evin içinde tıkırtılar artınca ister istemez tedirgin oldu, sonuçta buranın ne kadar güvenli olduğunu bilemezdi. Hırsız falan mı girmişti acaba? Usulca odadan çıkıp merdivenlerden aşağı süzülürken salon girişindeki açık vitrinde bulduğu ilk vazoyu eline geçirdiği gibi kapıya doğru yürüdü. Tam vazoyu havaya kaldırmışken adamla göz göze gelince rahatladı. Yağız gelmişti. Hırsızdansa onu tercih ediyordu tabii ama normal şartlarda pek de favorisi olduğu söylenemezdi. Nefes nefese "Sen miydin?" derken rahat bir nefes aldı. Alaycı bakışlarını gizlemeksizin bakan Yağız ise kızın cengâverliğinden hoşnut olmuş benziyordu. "Başkasını mı bekliyordun? Ne o, vuracak mıydın bana?" Gözü pek oluşu hoştu doğrusu. "Yabancı olsaydın, evet. Gerçi seni de çok tanıdığımı söyleyemem ama... Ne yazık ki evin sahibisin." Bavulu bir kenara bıraktıktan sonra elindeki alışveriş paketini kıza uzattı. "Bu gece bunu giymeni istiyorum." "Bu ne?" Eline bomba tutuşturulmuşçasına tedirgin oldu önce. Paketi ve içeriğini inceledikten sonra iç çamaşırı gibi edepsiz bir şey olmadığını görünce titreyen elleri biraz sakinleşti. Paketin içindeki güzel, kırmızı bir elbiseydi. Ancak bir iç çamaşırı kadar olmasa da öfkelenmişti kız. "Romantik komedi mi çekiyoruz burada?" "Ne?" "Bu kırmızı elbise falan ne oluyor yani?" "Unuttun mu, her şey benim istediğim gibi olacak." Gözleriyle Nağme'nin elindeki paketi işaret ederek "Bekliyorum." demeyi de ihmal etmedi. "Biz sevgili değiliz, bunun farkındasın değil mi?" "Farkındayım, ama böyle bir ambiyans yaratmanın kimseye zararı olmaz. Kaliteli bir birliktelik istiyorum. Hadi, bekliyorum." Israrcı ve emir veren tavrı kızı tam anlamıyla deli etmeye yetiyordu. Ters ters baktıktan sonra merdivenleri çıkıp odasına girdi. Giyinirken söylenmekten de çekinmiyordu. "Yok, yok! Ben emin oldum artık. Bu adam manyak! Kesin çeşit çeşit fantezileri de vardır bunun ha, manyak ya nasıl olsa!" Sabah çıkan gerginlik aklına geldi aniden. Öfkesini dizginlemeyi öğrenmeliydi. En azından kısa bir süreliğine. Aşağı indiğinde salonda mükellef bir sofra hazırlanmıştı ve yalnız olduklarını fark etti. Mum ışığı, romantik bir ambiyans... Sahi, bu adamın amacı neydi? "Bunlar ne?" "Akşam yemeği. Bütün gün doğru dürüst bir şey yemediğine eminim." "Tabii emin olursun, Melda Hanım yetiştirmiştir hemen." Böyle aptalca şeylere ayıracak vakti yoktu. Zamanla yarıştığını her saniye kendine hatırlatırken mum ışığı ve romantik bir sofrayla ilgilenecek hâli var mıydı gerçekten? "Saçmalama da ne olacaksa bir an önce olsun. Benim oyun oynayacak hâlim de vaktim de yok." "Önce oturup yemek yiyeceğiz dedim." "Bak, bu durumu şirinleştirmeye çalışma. Birbirini arzulayan iki sevgiliyi oynamamıza gerek yok! Burada herkes her şeyi biliyor. Boşa zahmet etme, beni de yorma. Bu bir anlaşma ve ben de anlaşmaya uyacağım. Artık şu lânet olası odaya çıkalım, yeter!" "Beni etkilemek, fikrimi değiştirmek için evime ve şirketime çiçekler yollayan kız mı söylüyor bunları?" Dalgacı tavrı çehresinden okunuyordu. İfadesiz bir biçimde puslu gözlerini kıstı. "Her şeyi bu kadar zorlaştırmak zorunda mısın?" Onun istediği şey böyle duygusuzca yaşanacak bir şey değildi. Nağme ise adamın söylediklerini duymazdan gelmeyi seçmişti. İlgilendiği tek şey babasının geçireceği operasyondu. "Yarın babam için hastaneye yatacak mısın? Yani... Bu gece her şey yolunda giderse." "Evet." "Tamam, hadi o zaman." "Gerçekten bu kadar duygusuz yaklaşmaya devam edecek misin?" Aşağılık bir metreslik ilişkisini gerçek aşk klişesine ve düzeyli bir ilişki kimyasına adapte etmeye çalışan bu adamı rüyasından uyandırması gerekiyordu. Bunu anlamıştı. Üstelik artık bu saçmalıklara uyum sağlayacak gücü de sabrı da kalmamıştı. Heey, kendine gel! Bir peri masalı değil bu! Senden ve benden olmasını istediğin bu bebek bir tutku meyvesi olmayacak! Aksine, büyük bir günahın tohumundan başka bir şey olmayacak! Hayal dünyasından çık artık. Bunun bir anlaşma olduğunu söyleyen sendin." Söylediklerinin tamamıyla arkasındaydı. Bu bebek bir aşk veya tutku meyvesi olmayacağı gibi gizli bir günahın tohumu, aşağılık bir ilişkiden doğan utancın tezahürü olacaktı. Onun gibi gerçekçi bir adam tüm bunları nasıl kabullenemiyordu? Tüm hevesini yerle bir eden kadına çatık kaşlarla baktı bir süre. "Öyle mi?" Bu ilişkinin onun penceresinden nefretle ifade edileceğini tahmin ediyordu ancak bu kadar açıkça kin kusması kendi açısından beklenilir bir şey değildi. Kızı kolundan sertçe tutup merdivenlerden yukarı sürüklemeye başladı. "Ne yapıyorsun?" Kendisini duymazdan gelen adamın sert tepkilerine karşılık "Bırak, canımı yakıyorsun!" diye tekrarladı. "Demek tutku meyvesi olmayacak..." Tüm bunları genç kızı rahatlatmak için yaptığını anlayamayacak kadar nefret doluydu demek. İşi yokuşa sürmek için elinden ne gelirse yapacaktı Nağme, bunu anlamıştı. İlk etapta beklentisi de bu yöndeydi adamın, doğru. Ancak en azından o da olayları kolaylaştırma çabasına katılır, uyum sağlamaya çalışır diye düşünmüştü. Yanılmışım, diye geçirdi içinden. "Sen ne sanmıştın ki? Bırak diyorum, ne yapıyorsun?" "Senin istediğini! Başından beri ruhsuzca sevişmek istemiyor muydun?" "İğrençsin. Bırak!" Odaya geldiklerinde Yağız kızın kolunu bıraktı. Bir süre yalnızca bakıştılar ve bu işin bir an önce olup bitmesi için başından beri acele eden kız hızla adamın dudaklarına yapıştı. Bunu öylece bir anca nasıl yapabildiğine kendi bile şaşırdı üstelik. Onun sert öpüşüne istemsizce karşılık vermeye başlamıştı Yağız. Hayal ettiği bu tür bir başlangıç değildi ancak en azından Nağme'nin de bir çaba harcadığını görebiliyordu. Genç kadın beceriksiz ellerle gömleğinin düğmelerini çözmeye çalışırken kendisi de Nağme'nin sırtındaki fermuara uzanmıştı. Kızın boynuna süzülüp teninde gezen dudakları alev alevdi. Tutkuyu en derinlerinde hissediyordu. İliklerine kadar. Onun hissettiklerini kadının da hissetmesi için o an her şeyini verirdi. Nağme'nin kıyafeti yere süzülürken adam nazik bir hamleyle onu yatağa yatırdı. Nağme ise titriyordu ancak bu defa vazgeçmeye hiç mi hiç niyeti yoktu. İçinde bitmek bilmeyen devinimlere hâkim olmayı öğrenmek zorundaydı. Kızın bir kuş gibi kanat çırparak hızla atan kalbini ve vücudunun titreyişini hissedebiliyordu Yağız. Bu yüzden "İyi misin?" sorusunu yöneltme gereksinimi duydu. "Devam edemeyecek gibiysen..." "Hayır, iyiyim ben. Durma." Güçlüydü o. Bu zamana kadar birçok şeyle başa çıkmıştı. Kız kardeşine göre annesizliğe, yoksulluğa, tüm dertlere karşı daha dirayetliydi. Karakterinin pes eden bir yanı yoktu. Bununla da başa çıkabilirdi. "Durmanı istemiyorum." Ancak kendine güvenemedi, bu yüzden "Bundan sonra ben dur desem de durma." diye de ekledi. Yağız bir süre genç kızın gözlerine baktı. Gözlerinde kurumuş sonbahar yapraklarındaki rengin hüznü gizliydi. Hazin bir hikâye saklanmıştı o ışıltıya. O gözlerde gördüğü cesarete hayran kaldı. Boyun eğmeyen, isyankâr bir bakıştı o. Dudakları kızın sol köprücük kemiğinde gezinirken bir eliyle rahatlatmak amacıyla kızın gerilen boynunu okşuyordu. Nağme'nin yüzünü kendi yüzüne yaklaştırdı ve dudaklarıyla o tatlı dudakları tutku dolu bir mühürle taçlandırdı. Nazik bir hareketle usulca süzüldü içine. Kızın istemsiz de olsa dudaklarından fırtına gibi kopan inleyiş hoşuna gitmişti. Geçen her saniyenin tadını almak istercesine gezindi derinliklerinde. Kendisine sertçe bakan çehrenin yumuşadığını hissedince rahatladı Yağız. Hafifçe geri çekilip tekrar kadınlığına indiğinde kızın elleriyle belini sıkıca kavramasından hoşnuttu. Nağme ise o an ne hissedeceğini bilemez hâldeydi. Aklı, ruhu, bedeni, her şeyi karmakarışıktı. Bu birliktelikten zevk almıyordu, zaten içinde bulunduğu şartlarda böyle bir şey mümkün değildi. Ancak etraftan duyduğu arkadaşlarının yorumu kadar sert ve korkutucu bir birleşme de sayılmazdı. Adamın kuş tüyü dokunuşlarıyla rahatlamış gibiydi. Vücudundaki o tatlı sızı uykusunu getirirken adamın tekrar ettiği hamleleri yüreğinin hoplamasına sebep olmuştu. Duyduğu heyecan ve adrenalin had safhadaydı. Yağız geri çekilip yanına uzandığında Nağme yatağın kendine ait olan tarafa iyice sinip çarşafı üzerine çekti. İstediği olmuştu işte. Sonunda sahip olmuştu ona. Daha az acı veren basit yöntemler varken Yağız denen bu adam en zor olanını seçmişti. Sanki peşinde kuyruk olan başka kadınlar yokmuş gibi... Düşünmek istemiyordu. Aklı hem bomboş hem de karmakarışıktı. Artık ikisi birden nasıl oluyorsa... Adama arkasını dönerek uyumaya çalıştı. Bu düşüncelerle pek de kolay değildi ancak öylesine yorulmuştu ki, on dakika içinde uykuya daldı. Gecenin ilerleyen saatlerinde yatağın diğer tarafında küskünce uyuyan kızı seyretti bir süre. Bundan sonra ne olacağını o da bilmiyordu. Her şeyi planlayan adam henüz bunu planlamamıştı. İlkler hep unutulmaz olurdu. Kızın ilk birlikteliklerinde gönüllü olmayacağı onun için bilinen bir şeydi fakat en azından korktuğu kadar kötü geçmemesi ilerleyen zamanlarda kadının da kendisine karşı bir şeyler hissedebileceğinin sinyallerini veriyor olmalıydı. Yataktan usulca kalktı. Birkaç saniye huzursuzca uyuklayan kızın kıpırdanmalarını seyrettikten sonra altına bulduğu ilk siyah eşofmanı giydi ve balkona çıktı. Çıplak gövdesi gecenin serinliğinde hafif ürperse de saniyeler içinde alıştı. Bakışları yatakta uyuyan kadına kaydı tekrar. Onu seyretmekten zevk alıyordu. Gökyüzüne döndü ve düşüncelere dalıverdi. Uzun zamandır böyle bir heyecan duymamış, böyle güzel bir gece geçirmemişti. Bu tür duygulardan öyle uzaklaşmıştı ki, içindeki kıpırtılara oldukça yabancıydı. Hiçbir kadınla birlikte olurken böyle bir haz duyduğunu hatırlamıyordu. Ya da öyle duyguların üzerinden öyle uzun zaman geçmişti ki, neredeyse unutmaya yüz tutmuştu. Ne kadar doğru bir karar verdiğini bir kez daha anlamıştı. Ondan çocuğu olsun istiyordu. Bebeğinin annesi Nağme olsun istiyordu. Bencilce bir istek olduğunu kabul ediyordu ancak bu dileğe karşı koyamıyordu. Gecenin sessizliğini çalan telefonunun sesi bozunca kızı uyandırmamak adına alelacele yanıtladı aramayı. Yardımcısı bu saatte aradığına göre araştırması için görevlendirmiş olduğu meselede çok önemli bir ipucu yakalamış olmalıydı. "Alo..." "İyi geceler Yağız Bey, bu saatte rahatsız ettiğim için özür dilerim ama saat kaç olursa aramamı söylediğiniz için-" "Bir gelişme mi var?" "Araştırmamı istediğiniz kişi... Mehmet Sönmez. O yaşıyor olabilir." "Ne?" Bir gece aniden aldığı bu haberle alt üst olan huzuru asla geri gelmeyecekti, bunu hissediyordu. "Nasıl öğrendin bunu? Bu kadar zaman nasıl gizlenebilmiş olabilir?" "Araştırmalarım sürüyor Yağız Bey ama kimlik değiştirerek yaşamını sürdürdüğünden şüpheleniyorum. Biraz daha bilgi topladıktan sonra daha net bir sonuçla geleceğimden emin olabilirsiniz." Duyduklarıyla şok olan adam, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordu. Eğer o adam gerçekten yaşıyorsa yarım kalan savaş en acımasız şekilde sürecekti. ... |
0% |