Yeni Üyelik
35.
Bölüm

❦ Tutku Meyvesi | 18/1

@buzlarkralicesi


-18/1-

Aracı hastanenin önünde durdurdu şoför. Arka koltuktaki Yağız ve Nağme bir an sessizce bakıştı yalnızca. Bir sürü duygu ve düşünceyi gözlerinde barındıran genç kız o an babasını görebilmek için her şeyini verebilirdi. Ancak abisi ve Serra'nın içeride olduğunu biliyordu ve ailesinden kimse onu görmemeliydi.

Nağme'nin aklından geçenleri gözlerinden okumakta hiç de zorlanmayan Yağız "Sen gelmiyorsun." dedi. "Buradan direkt eve götürecek seni şoför. Sizinkiler den kimsenin görmemesi gerekiyor."

Genç kız "Babamı görmek için yanıp tutuşuyorum ama..." dedi dürüstçe. Bunun mümkün olmayacağını da biliyordu üstelik. "Haklı olduğunu biliyorum." Konuyu uzatmaması gerektiğinin farkındaydı. Öte yandan Yağız'da da aklı kalacaktı. Malûm, karısının bu operasyondan haberi yoktu. Annesinin var mıydı? Belirsizdi. Peki, onun yanında kim kalacaktı? Ona nefret dolu ve kızgındı ancak bu onun babasının hayatını kurtardığı gerçeğini değiştirmiyordu. "Peki, sana kim refakat edecek? Bir ihtiyacın olursa..."

"Sen orasını düşünme. Ben her şeyi organize ettim. Ameliyattan sonra bir süre çiftlik evinde seninle kalacağım. Eve dönemem bu hâlde. Annem durumu kısmen bilse de karımın haberi yok. Kimseye açıklama yapmak istemiyorum."

"Tamam, beni haberdar edersin değil mi?"

"Merak etme, seni habersiz bırakmam. Gelişmelerden haberin olacak. Sen sakın evden çıkma. Kendi güvenliğin için."

Onaylarcasına başını salladı kız. Kendi güvenliği için evde kalması gerektiği kısmını pek anlamasa da bunun sebebini ailesinden biriyle karşılaşma tehlikesine yordu. Başka ne olabilirdi ki? Kendi güvenliği için... Yağız denen bu adamın karanlık bir yanı da mı vardı yoksa? Tüm bunları sorgulamak için o kadar geç kalmıştı ki üstünde durma gereksinimi bile duymadı. Araçtan inen adamı seyretti usulca.

Şoför ise dikiz aynasında kıza bakarken "Merak etmeyin." dedi yatıştırıcı bir ses tonuyla. "Ağam bir söz verdiyse tutar."

"Ya işler ters gider de tutmak mümkün olmazsa?" Tüm negatif ihtimaller aklına doluşmuştu o an istemsizce.

"O söz verirken her şeyi düşünür. Tüm ihtimalleri göz önünde bulundurmuştur o. Endişelenmeyin. Babanız iyi olacak."

Etrafındaki insanların Yağız'a bu kadar güvenmesi ve tanrılaştırmasına anlam veremiyordu. Her şeyden önce, onun da ötesinde bir güç vardı ki her şey onun elindeydi. Yağız tüm olanları yönetemezdi en nihayetinde. Yine de tüm bunlara rağmen böyle bir durumdayken teselliye ve yüreklendirilmeye ihtiyacı vardı. Ancak içi hala rahat değildi. Ya yılında gitmeyen bir şey olursa? O zaman ne yapardı bilmiyordu.

●●●

Berkan Tuna'yla hep takıldıkları mekâna bu kez tek başına gelmenin yalnız burukluğunu yaşıyordu. Öte yandan yakın arkadaşının böyle bir aşka düşüp gözünün önünde günbegün eriyişine de üzülüyordu. Öyle ki, bu acı onu buraları terki diyar eyleyecek kadar yakıyordu.

Kendine hafif bir içki söyledi ve yavaşça tabureye oturdu. Etrafa sıradan bir ifadeyle göz gezdirirken su sıralar sık sık gördüğü kız ilişti gözüne. Tuna'yla buraya ne zaman gelseler bu kız da yalnız veya arkadaşlarıyla onların etrafında oluyordu. Bu kadarı tesadüf olabilir miydi? Mantıksızdı. Kuşkulu bakışlarla gözlerini kısıp birkaç saniyeliğine kıza baktıktan sonra önüne getirilen içkisine döndü.

Serra ise Berkan'la göz teması kurmaktan kaçınmıyordu. Tuna'nın nerede olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu ve gözü onu arıyordu. Buraya hep bu adamla gelirdi ana şimdi Tuna adamın yanında yoktu. Günlerdir buraya her geldiğinde ona rastlamayı umuyordu. Ona bir adım atmayı. Bugün de o günlerden biriydi. Şimdi cılız da olsa bir ihtimal belirmişti aklında. Ya utanıp çekinerek adamı uzaktan seyretmekle kalacaktı ve eline hiçbir şey geçmeden kalkıp gidecekti ya da gözünü karartıp adamın yanına gidecek ve Tuna'yı soracaktı.

Uzun zamandır Tuna'nın peşinde olan Serra ikinci şıkkı tercih etti. Adamın yanındaki bar taburesine otururken "Merhaba." dedi cüretkâr bir edayla.

Berkan ise kızın cüreti karşısında ufak bir şaşkınlık yaşasa da "Merhaba." diyerek durumu kontrol altına aldı.

"Siz Tuna'nın arkadaşısınız, değil mi?"

"Tuna'nın?" Aralarındaki mesafeyi hemen aşan kıza şaşkınlıkla bakmaya devam ediyordu. Bahse girerdi ki Tuna'yla birebir tanışmamıştı ve uzaktan pusu kurup izlediği adamı sanki yakın arkadaşlarmış gibi sorması ise tüm bu olan tuhaflıklardan yalnızca bir tanesiydi. Tuna'yı en iyi tanıyan arkadaşı olarak bu kadınla tanışık olmadığına neredeyse emindi. Zaten her geldiklerinde uzaktan uzağa onu süzdüğüne de defalarca şahit olmuştu. Bunu bilmek için ermiş olmaya gerek yoktu. Çok geçmeden sıradan yüz ifadesini takındı ve "Evet, Tuna'nın arkadaşıyım."

"Kendisini uzun zamandır göremiyorum buralarda. İyidir umarım."

"Tuna iyi... de ben sizi pek çıkaramadım. Kendisinin uzun yıllardan beri arkadaşıyım ama..." İma dolu bakışlarla gözlerini kıstı ve kuşkulu ifadesini gizleme gereği bile duymadan kıza bakmaya devam etti. "Siz tanışıyor muydunuz kendisiyle?"

"Iı... Şey, sayılır. Yani biz tanıştık ama o beni hatırlamaz."

Berkan kendiyle asla kaybetmeyeceği bir bahse daha girerdi ki Serra denen bu kız Tuna'nın zengin, yakışıklı bir veliaht oluşuna vurulmuştu ve onu zerre tanımadığı hâlde sırf bu yüzden peşinde koşuyordu. Evet, evet kesinlikle sırf bu yüzden Tuna'nın peşindeydi. Hatta olayın Tuna'yla veya onun kişiliğiyle uzaktan yakından alakası yoktu. Onun yerinde zengin ve yakışıklı bir başkası da olsaydı kızın tavrı değişmezdi. Ve bunu kanıtlamanın basit bir yolu gelmişti aklına. Kibarca tebessüm ederek elini uzattı. "Ben de Berkan. Kendisinin şoförüyüm."

Nazikçe gülümseyen kızın yüzü solmuştu. O ana kadar kendisine nezaket dolu tavırlarla yaklaşan kız artık memnuniyetsiz ve buyurgan bir edayla karşılık vermeye başlamış, aralarına aniden mesafe koyuvermişti. Ağzının içinden "Memnun oldum, Serra." diye geveledi isteksizce.

Kız çantasından çıkardığı kağıda bir şeyler karalayıp adama uzattı. "Bu telefon numaram. Numaramı değiştirdim de. Tuna'ya ulaştırırsan sevinirim. Bu önemli."

"Hay hay." Memnuniyetle gülümseyen adam zafer kazanmış gibiydi. Serra denen bu kız tam da tahmin ettiği gibi biri çıkmıştı.

Barmen bir giden kıza bir de Berkan'a bakarken imalı bir ifadeyle güldü. "Yine işler açık desene."

Omuz silkerek tek hecelik alaycı bir gülüş sergiledi Berkan. "Boş versene oğlum. Böyleleri Tuna'yla benim hayatımdan çok gelip geçti." Kendinden emin bakışları kapıya yürüyen Serra'da birleşti. Kendisinden hızla uzaklaşan kızın arkasından bakarken elindeki kâğıdı yırtıp atmakla saklamak arasında kaldı.

●●●

Çiftlik evinde tek başına bekleyen Nağme oldukça gergin ve endişeliydi. Öyle ki bu hisler heyecanını bile bastıran cinstendi. Babası ameliyat olurken yanında olamamak korkunçtu onun için. Ancak böyle olmak zorunda olduğunu da içten içe biliyordu. İşler yolunda gitmezse diye de çok korkuyordu. Gergin bir bekleyişti bu. Ya bir şeyler yolunda gitmezse? Eli kolu bağlı, çok çaresiz hissediyordu. Herkes onu uzaklarda bilirken oraya gidebilmesi mümkün değildi. Keşke ablası İlknur gidebilseydi en azından. Hiç değilse babasının haberlerini ondan alabilirdi. Ancak ona da abisi Salim ölür de izin vermezdi. Araları inanılmaz derecede açıktı. Hatta araları açık ifadesi bile hafif kalıyordu yaşananların yanında. Mahşere kadar sürecek bir düşmanlık güdüyor olabilirdi abisi. Yağız'ın yanında duran adamından da henüz haber yoktu. Ameliyat henüz sonlanmamıştı anlaşılan.

Evin yardımcısı Melda Hanım genç kızın endişesinin farkındaydı. Haddi miydi bilmiyordu ama onu öyle çaresiz görünce mutfaktan elinde taze sıkılmış portakal suyuyla çıkageldi.

Salonda bir o yana bir bu yana sabırsızca volta atan Nağme ise iyilik meleği gibi yetişen kadının elindeki portakal suyunu hiç istemese de aldı. Kadın o kadar uğraşmıştı sonuçta. İkram edilen bir şeyi geri çevirmek kabalık olurdu. "Teşekkür ederim." O an hiçbir şey yiyip içmek gelmiyordu içinden. Buna rağmen annesi yaşındaki kadının iyi niyetine nezaketle karşılık verdi.

"Affınıza sığınarak ağamla aranızdaki konuşmalara biraz kulak misafiri oldum." Genç kızın geldiği günden beri nazik ve saygılı duruşu bu cesareti vermişti kadına. Yoksa herkesle böyle cesur ve içten konuşamazdı. "Tam olarak ne olduğunu anlamadan da babanız için dua ettiğimi bilmenizi isterim. Allah'ın izniyle yakında çok güzel haberler alırsınız."

Usulca nazik bir baş işaretiyle karşılık verdi Nağme. "Umarım, teşekkür ederim."

Dış kapıdan elinde erzaklarla içeri giren seyis "Anne, bunları nereye koyayım?" sorusunu yöneltti.

"Sen mutfak tezgâhına bırak, ben kilere yerleştiririm."

Ayvaz annesine kolaylık olsun diye hiçbir karşılık vermeden kilere giderken Nağme'nin boş ve düşünceli bakışları bir anlık bu anne oğula kayıverdi. Merakla "Oğlunuz mu?" diye sormuş bulundu.

"Evet."

"Bahçede çalışan amca da eşiniz herhâlde."

"Evet, uzun yıllardır Yağız beyimin yanında çalışırız. Kendisi çok iyi biridir." Kızın temkinli, kuşkulu ve kararsız ifadesinden Yağız'a pek de güven duymadığı açıktı. "Siz de ne olursa olsun ona güvenin, olur mu?"

Genç kız belli belirsiz başını sallasa da aklı tek bir soruda yoğunlaşıyordu. Güven denilen şey neydi? Birine güvenmek nasıl bir şeydi ve insanlar nasıl kişilere güvenmeliydi? Bunu kimse öğretmemişti ona. Öte yandan insanın her zaman verdiği sözleri eksiksiz tutamayacağını da çok iyi biliyordu Nağme. Bu yüzdendi endişesi.

...

Loading...
0%