@buzlarkralicesi
|
-21/2- Sessizce kahvelerini yudumladıkları sırada Yağız anlatamadığı sırrının yerini tutmasa da genç kıza çocukluk anılarını anlattı. Nağme ise bu zamana kadar Yağız'ın Kilisli olduğunu bilmediği için şaşkındı. "Bu sence de inanılmaz bir tesadüf değil mi?" diye sordu. "İkimizin de Kilisli olması." Sorusunda şaşkınlığın yanı sıra ima da vardı. Adamın onu seçmekteki özel sebeplerden birinin bu olabileceği üstünde dururken kuşkucu görünüyordu. "Sen biliyor muydun?" "Seni araştırdığımda öğrenmiştim. Yani senden önce ama en başından beri değil." Kadının kafasındaki soru işaretleri şanlı sanal bir projeksiyonla ona yansıyormuş gibi sakince ekledi. "Sana sunduğum teklifin bununla uzaktan yakından alakası yok." Âdeta aklını okuyan adamdan gözlerini kaçırarak omuz silkti kız. "Ne alakası var canım? Aklımdan bile geçmedi." Onun kendisini yalancı çıkarma çabalarına karşın "Sana kötü bir yalandı olduğunu söylemiştim. Niye ısrarla yalan söylüyorsun?" derken keyifle gülüyordu adam. Karşısındaki kadının mahcup ve çocuksu hâlleri oldukça eğlendiriyordu kendisini. Utançtan kızarmış yanakları da bir o kadar cezbediciydi. Herkesin içinde onu öpmemek için kendini zor tutuyordu. Tuhaf bir bağlılıktı bu. İlginç bir çekim. Büyülü bir cazibe. Onun bile adını koyamadığı gizemli bir şeydi. Kendisiyle göz teması kurmamakta ısrarcı küçük inatçı keçiye keyifle tebessüm etti adam. Ne kadar da masum, sahici ve bir o kadar dikbaşlı. Üstelik dilbazdı da. Mizacı gereği böyle insanları pek de sevmezdi. Bu yüzden kısa bir süre önce biri gelip de ona böyle birinden hoşlanacağını söyleseydi güler geçerdi belki. Ancak olmuştu işte. Bu da kalbin mantıktan farklı bir terazide yer aldığını en açık şekilde gözler önüne seriyordu. Kahvelerini içip kalktıklarında göl kenarının gözden uzak ıssız bölgelerinde park ettiler araçlarını. Bagajtan çıkardığı paketi kıza uzattı Yağız. "Bedenini tahmin etsem de Melda Hanım'dan yardım aldım." "Bu ne?" Tek kaşını kaldırarak "Çıplak yüzmeyi düşünmüyorsun herhâlde?" diye sordu adam. Çapkın bir gülüşle ekledi. "Gerçi beni bozmazdı ama... Etrafta kimse olmadığı sürece sorun yok." "Saçmaladın iyice." Adamın onu kışkırtıp kızdırmaya çalıştığı açıktı. Onun oyununa gelmemek adına sakin kaldı kadın. Onu çileden çıkarıp kızdırmayı sevdiği bilinen bir gerçekti. "Bakmazsan bagajın arkasında değiştirebilirim üstümü." Gözlerini deviren adam "Baksam da bakmasam da bir şey değişeceğini sanmıyorum. Ben o vücudun her zerresini ezberledim." derken çapkın bakışları kızı baştan aşağı süzüyordu. Gözleri işlevini tamamladıktan sonra güven veren bir ses tonuyla "Ama bakmayacağımdan emin olabilirsin, rahatça giyin." diye eklemeyi ihmal etmedi. "Burası oldukça ıssız ve gizli, kimsenin bizi göremeyeceği saklı bir cennet gibi. Bu yüzden rahatına bak." Ayrı yerlerde üstlerini değiştirdikten sonra usulca göle girdiler. Kendisini boydan boya süzen adama beklediği yanıtı verdi. "Bedenime tam uydu." "Evet, cuk oturmuş." Gözlerini kızdan alamayan Yağız onun ne denli çözülemeyen bir gizem olduğunu düşünüyordu. Bir bilmece gibiydi. Gizliydi. Sade ve sahici olmasının yanı sıra bu karmaşıklık nereden geliyordu? Sade olan her şey sıradan değil miydi hep? Bu defa neden ezberi bozulmuştu böyle? Ona bakarken nefesi kesiliyordu. Sakince kadına yaklaşıp karşı çıkamayacağı cinsten göz teması kurdu onunla. Ve beklenen oldu. Eğilip dudaklarına dokundu dudakları. Önce yavaş ve yumuşak bir biçimde kavradı o tatlı dolgun dudakları. Bal gibi usul usul tattı. Doymak ne mümkündü? Zamanla şefkatli bir öpüşten çok şehvetli bir dansa dönüştü dudakların birbirini kavrayışı. Kızın ıslak saçlarından tutup kendine yaklaştırdı. Elleri sırtından kalçalarına inerken artık sıfır mesafe vardı aralarında. Genç kadının ince bacaklarını becerikli bir hamleyle beline sardı ve sırtındaki bikini iplerine gitti eli. Onun gergin vücudunun hafifçe titrediğini hissedebiliyordu. İpleri çözdü ve kadife gibi yumuşak hareketlerle elleri kadının ince sırtında ve kıvrımlı kalçalarında gezindi. Gözlerden uzak gizli bir mabedde birbirilerine kenetlenmiş oldukça özel ve heyecanlı bir anın tek şahitleriydiler. Adamın dudakları kadının boynundan köprücük kemiklerine, oradan da kısmen çıplak göğüslerinde gezinirken başını geriye atmış nefes nefese kalan kadının sessiz tatminini hissedebiliyordu. Nağme ise bir anda nasıl bu kadar heyecan verici bir anın başrolü olduğunu anlayamamış bir biçimde dudaklarını göğüslerinde gezdiren adamın tatlı işkencelerine karşı koymaya çalışıyordu. Tutkulu dil darbeleri ve tatlı ısırıkları kadını kendinden geçiriyordu. Elleri adamın saçlarında çılgınca gezinirken nefes almaya çalışıyor, zaman zaman dudaklarından kaçan inleyişleri dizginlemeye çalışıyordu. Elleri kadının sırtında, göbeğinde ve göğüslerinde gezinirken dudaklarıyla ellerinin gezindiği o dolgunlukları takip ediyordu ve nefesini kontrol etmeye çalışırken "Seni istiyorum." dedi tutkuyla. "Burada. Şimdi." "Biliyorum." Kadının sessiz karşılığıyla cesaretlendi ve ustaca hareket eden elleriyle kadının kalçasını kendine doğru bastırdı ve hafif bir birleşmeyle ikisi de kesik kesik inleyişlerin esiri oldu. Elleri Nağme'nin saçlarında gezinirken tutkuyla onları kavrayıp dudaklarını dudaklarında tekrar ve daha ihtiraslı bir biçimde birleştirdi. Dakikalarca içinde gidip gelirken dudaklarının tadını almaktan kendini alıkoyamadı. Bir süre sonra dudakları ayrıldığında "Tadıldıkça bıkkınlık vermeyecek tek dudaklar senin dudakların." diye fısıldadı kadının kulağına. Nağme ise kendinden geçmiş bir biçimde başını geriye atmışken tüm bedeni bir mengene gibi adamın vücudunu sarmış, elleriyle onun kaslı kollarını kavramıştı. Bu andan zevk alması sanki ayıpmış gibi, günahmış gibi kendinden utansa da bu tatmin hissinden hoşnut olduğu adama tutkuyla karşılık vermesinden belliydi. Adamın başını göğsüne bastırdığında nefesi kesik kesikti ve bu kez kendi sunmuştu ona tomurcuk gibi baş gösteren göğüslerini. Engel olamayacağı şeyler için boşa kürek çekmeyi bırakalı çok olmuştu artık. Anlaşma bitene dek karşı koymayacaktı. Onu da kendini de kandırmayacaktı. Memnuniyetle dudakları arasına aldı kadının bu kez istekle, arzuyla sunduğu dolgun göğüslerini. Dili ve dudakları arasında ihtirasla eserken kadının hafifçe saçlarını çekerek inleyişi üzerine daha da istekle, şevkle, cesurca ve biraz daha sertçe dişledi o tomurcukları. Daha hırçın ve sert bir biçimde gidip geliyordu kadının derinliklerinde. Artık inleyişlerin yerini daha da hoyratça seslerin aldığı o an hiç bitsin istemedi Yağız. İlk kez arzuyla, istekle kendisini sunan kadının kalçalarını avuçlarken derin nefesler alıyordu. İlk defa bu denli gizlememişti kadın zevk aldığını, istediğini, onu arzuladığını. Bildiği şeyleri hissetmek bir başkaydı adam için. Nefesini kontrol altına almaya çalışırken "Senden vazgeçemiyorum." diye mırıldandı sertçe. "Bana ne yaptın bilmiyorum. Büyü mü, sihir mi anlamıyorum. Ama tenindeki sıcaklık..." Masum ve bir o kadar arzu uyandıran kadınsılığı yasaklığın tatlı kasırgasında kavuruyordu adamı. Hiçbir şey söylemeden kendini arzuyla ve şehvetle sunan kadına ihtirasla karşılık verdi Yağız. O izin verdikçe istemişti, o istedikçe daha fazlasını vermişti ve zevkin doruklarına tırmanmıştı. Daha önce böylesi bir tutkuyu hissettiğini hiç sanmıyordu. Ondan ayrılamıyordu. Bu birleşmeyi bitiremiyordu. Anlaşma bittiğinde ne yapacaktı bilemiyordu. Onun teni, ruhu, varlığı olmadan nasıl devam edeceğine dair en ufak bir fikri yoktu. Onu her gün, her dakika, her saniye yatağında istiyordu ve isteyecekti de. Boşansa da onu elde edebilir miydi? Pek emin değildi. Birlikte olurken bir uyum yakalamışlardı ama duygusal manada kadın hâlâ ondan nefret ediyordu. Onun zor ve çaresiz durumundan faydalandığı için de asla affetmeyecekti belki de. Ancak onun teninin kokusu olmadan, bedeninde can bulmadan nasıl yapabilirdi bilmiyordu. Alışmıştı ona. Bağlanmıştı. Kadın ise gideceği günü iple çekiyordu, bu her hâlinden belliydi. Onu sadece erkeksi becerileriyle yanında tutamayacağını da çok iyi biliyordu. Nağme'yi kaybetmek istemiyordu ancak kendisini korkutmamak için bunu direkt ona söyleyemiyordu. Takıntılı bir ruh hastası olduğunu düşünsün istemiyordu. Üstelik bunu boşanmadan önce söylerse hiçbir şey ifade etmeyeceğini de düşünüyordu. Ne yapacağına dair en ufak bir fikri yoktu fakat o anın tadını sonuna kadar çıkarmak istediği açıktı. Bugün belki de onlar için bir milattı. Kadın ilk kez kapılarını açmıştı adama. İlk kez bedenini şevkle, istekle sunmuştu. İlk defa aynı ateşte kavrulup tutkuyla pişmişlerdi. Belki de bir tutku meyvesi birleştirecekti onları, kim bilir... Akşam üzeri eve döndüklerinde ikisi de oldukça yorgundu ancak tatlı bir yorgunluk olduğu her hâllerinden belliydi. Yağız keyifli ruh durumunu gizleyemeyecek kadar neşeliydi. Güzel bir akşam yemeği masası karşılamıştı onları. Genç adam yardımcıya döndü ve "Bugün erken gidebilirsiniz Melda Hanım. Yalnız kalmak istiyoruz." dedi ve ekledi. "Siz de dinlenmiş olursunuz." "İyi de sofrayı?" "Yarın toplarsınız." Nağme ise "Ben toplarım." diyerek girdi araya. "Sen dinlenmene bak Melda teyze." Güleryüzlü bir ifadeyle kadını uğurladıktan sonra masaya oturdu. "Ne güzel şeyler hazırlamış." "Evet, çok güzel gerçekten." İmalı bir ifadeyle göz gezdirdi kadının yüzünde. "Oldukça da yorgun ve açım. Nedense." Kulaklarına kadar kızarırken duymazdan gelmeyi tercih etti kadın. "Bir duş alıp geliyorum." "Tamam, ben de duş alıp üstümü değiştirmeliyim." Kadının ters ve imalı bakışlarına karşılık tek kaşını kaldırdı. "Ne? Bu evde bir tane banyo yok. Beni istemiyorsan..." Soğuk bir nezaketle "Bugünlük bu kadar aksiyon yeter." derken adama soktuğunu sandığı lafı iade etti. Cümlesinde göl kenarındaki maceralarını hatırlatan iğneleyici bir imayla "Gitti ateşli kadın, geldi mürebbiye ha?" derken kadının öfkeyle kendisine bakışlarını yakaladı ve keyifle kahkaha attı adam. Onu kızdırmak her zaman hoşuna gidiyordu. Sanki bir bedende iki karakter taşıyordu kadın. Biri doğruluk timsali, kuralcı bir mürebbiye. Hani şu tüm hayatını eğittiği çocuklarına adamış ve bu uğurda evde kalmış kimsesiz tiplerden. Diğeri ise tutkularına yenik düşmüş, aşkıyla her türlü maceraya sonuna kadar gidebilecek dişiliğinin farkında olan ateşli ve ihtiraslı bir kadın. Hangisi savaşı kazanıp hüküm sürecekti bu bedende bilmiyordu ama şuna emin olmuştu artık, Yağız her iki kadına da deliler gibi arzu duyuyordu. Her iki kadını da sevmişti, her iki kadını da istiyordu. Akşam yemeğine oturduklarında romantik bir sessizlik hâkimdi havada. Genç adam salona erken indiğinden ötürü akşam yemeği eşliğinde fonda romantik bir müzik hazırlamıştı. Nağme ise ilk etapta yadırgasa da hoşuna gittiği için bir şey söylememişti. İkisi de kurt gibi aç olduğu için yemek boyunca konuşmuşlardı fakat adam yemek boyunca kaçamak bakışlarını kadında gezdirmekten geri durmamıştı. Hem göl kenarındaki o tutkulu anları geçiriyordu aklından. O anlar... Unutulmazdı. Sadece iki bedenin tek vücut olması değil, bazı kararların da dönüm noktasıydı. Yağız göl kenarında bir karar vermişti. Aylin'den boşanacaktı. Bunu hem kendisi için yapacaktı hem de Aylin için. Uzun zamandır birbirilerine eziyet ettiklerinin farkındaydı. Ve her ne kadar tahammül edilemez bir kadın hâline gelse de Aylin de kandırılmayı hak etmiyordu. Bunca yıllık karısına dürüst olmayı borçluydu. Bunu yapacaktı. Nağme'yle gelecekleri için yapacaktı. Çünkü hissediyordu, bir gelecekleri olacaktı. Umarım yanılmam, diye düşündü o an. Onun doğru kadın olduğuna emindi fakat kendisini kabul edeceğine o kadar da emin sayılmazdı. Çünkü zoraki bir anlaşmayla birleşmişti yolları. Ve yine bir anlaşma için yanında duruyordu kadın. Yatakta başlayan bu anlaşma tüm aşiretinin ve varlığının veliahdı doğduğunda sona erecekti. Yolları ayrılacaktı. Henüz ortada bir bebek olmadığı için bu çok uzun bir zaman dilimi gibi görünebilirdi ancak Nağme hamile kaldığı andan itibaren zamanla yarışacaklardı. Dokuz ay göz açıp kapayıncaya kadar geçerdi. Sahi, bir süredir birlikte olmalarına rağmen Nağme'den herhangi bir sinyal gelmemişti. Bir hamilelik belirtisi hissetmişti de kendisine mi bahsetmemişti acaba? Belki de çok sabırsız davranıyordu. Normalde insanlar çocuk sahibi olmak için aylarını hatta yıllarını harcıyordu. Hemen olmaması normaldi. Ancak bunca zaman baba olma hayaliyle yanıp tutuşurken bu kadar acele etmesi de anlaşılabilirdi değil mi? "Nağme..." Başını kaldırmadan ağzındaki lokmayı çiğneyen kadın "Hımmm...?" diye adamın söyleyeceklerini bekledi. "Herhangi bir belirti hissettin mi hiç?" Soru dolu bakışlarla kendisini süzerken neden bahsettiğini anlamadığı açık olan kadının merakını dindirmek üzere ekledi. "Hamile olabilir misin? Bu tür bir belirti var mı?" Lokması boğazında düğümlenen kadın ardı ardına öksürmeye başladı. Ne diyeceğini bilemedi. Kendisine endişeyle "İyi misin?" diye soran adama evet dercesine başını sallarken vereceği cevabı düşünüyordu. "Hayır." Aslında yanıt açık ve netti. Birdenbire söyleyiverdi. Sabırsızlığına güldü adam. "Doğru, henüz erken olmalı." Kaslarını kaldırarak yorgunca gülümsedi. "Normalde insanlar yıllarını harcıyor, biz de harcadık. Hemen bir sonuç beklenmediğini bilmem gerekir ama... Ne bileyim..." Omuz silkti umursamazca. "Çok istediğin şeyler için sabırsızlık duyman normal değil midir?" Mahcubiyet ve utançla kızaran kadının ağzını bıçak açmazken onu utandırdığı için kendine tatlı tatlı kızdı. "Kadınlar böyle şeyleri erken hisseder, fark eder diye duyardım hep. Annelik içgüdüsü farklı tabii. Babalık gibi değildir muhakkak. Olur ya, eğer bir şeyler hissedersen benimle paylaşmanı isterim." Belli belirsiz başını salladı kadın. Ona nasıl söyleyecekti? Ya da söyleyebilecek miydi? Belki de hiç söylememeliydi. Nasılsa anlayacaktı ve bırakacaktı peşini. Sessiz kalmayı tercih etti. Elindeki çatal bıçağı bıraktı doyduğunu anlatan bir ifadeyle Sanki bunu bekliyormuş gibi ayaklanan adam ise "Benimle dans eder misin?" sorusunu yöneltti Nağme'ye. Sessiz kalan kadının kısa bir an düşündükten sonra ayağa kalkışı üzerine uzattığı elini tutan güvercin gibi elleri hafifçe kavradı. Bir eli kadının elinde, diğeri ince kıvrımlı belinde romantik müzik eşliğinde dans etmeye başlamışlardı. Kendisine bakmaya çekinen kadının çenesini kısa bir an baş ve işaret parmağıyla hava kaldırdı. "Gözlerime bak." O an göl kenarında verdiği karardan bahsetmek istese de bunun çok erken olabileceğini düşündü. Daha hislerinden bile bahsetmemişti. Ya kendisini istemezse? Madem boşanıyorsun neden benimle bebek yapmaya çalışıyorsun diye sormaz mıydı? Bu konuyu her ne kadar detaylı bir biçimde konuşmasalar da kadın onun evliliğini kurtarmak için bebek istediğini sanıyor olmalıydı. Bu yüzden açık konuşmak için yeri ve zamanı olmadığını düşünüyordu. "Bu gözlerden beni mahrum bırakma." "Bak Yağız, göl kenarındaki şeylerin bir anlamı yoktu. Beni yanlış anlamanı istemem." "Benimle sevişmek istedin ama anlamı yoktu." Onaylarcasına başını sallarken alaycı ve geçiştiren bir ifade yakınarak hafifçe tebessüm etti. "Hımmm... Sanırım anladım." "Hayır, anlamadın. Anlamıyorsun. Bak benimle alay etme, ben ne istediğimi çok iyi biliyorum tamam mı? Sadece..." "Senden şimdi bir açıklama beklemiyorum Nağme. Benimle sevişmekten zevk alıyorsun diye seni yargılayacak değilim. Böyle bir şey için çarmıha gerileceğini falan mı sanıyorsun? İlle de bir şey açıklamak zorunda değilsin. Güzel vakit geçiriyoruz, zevk alıyoruz. Anlaşmanın amacı da bu değil miydi zaten?" Tam tahmin ettiği gibi, adamın tek düşüncesi aldığı bedensel zevkti ve geçirdikleri hoş zamanlardı işte. Birlikte yasak maceralar yaşayıp heyecan duyduğu bir kadındı işte, ötesi yoktu. Neden sanki onun hayatında çok önemli bir yer işgal ediyormuş gibi açıklama yapma gereksinimi duyup kendini komik duruma düşürmüştü ki? "Sanırım haklısın. Bence de en iyisi böyle düşünmen. Gerçekten içim rahatladı." Karşısındaki kadını bir nebze olsun rahatlatmak için kullandığı cümlelerin yanlış anlaşıldığından habersiz Yağız ise memnuniyetle başını salladı. Güzel bir dans sonrası keyfi kaçan ve bunu gizleyen kadın "Ben yoruldum, oturabilir miyiz artık?" diyerek dansı bitirdi. "Tabii." Nağme sofrayı toplarken genç adam da ikisine birer bardak kırmızı şarap koymuştu. Kadın sofrayı toplayıp salona döndüğünde elindeki kadehleri göstererek "Şarap?" diye sordu adam. Bir yanıt vermeksizin kadehlerden birini alan kadın Yağız'ın elini tutup kendisini yönlendirmesiyle şöminenin önüne doğru yürüyüp onunla birlikte oturdu. Gündüze nazaran akşamları oldukça soğuk oluyordu burası. Soğuk dağ havası iyice varlığını belli ediyordu ve çoğunlukla şöminenin sıcaklığına ihtiyaç duyuyordu buralarda yaşayan insanlar. Şöminenin önüne oturan Yağız, kadının sırtını göğsüne yasladı ve şaraplarını yudumlarken çıtırdayan odunların sesi eşliğinde huzurla alevlere bakarken gözü daldı. Kollarıyla kadının bedenini sardığında onun bir kuş gibi titrediğini hissedebiliyordu. "Üşüyor musun? Yoksa sadece benden mi korkuyorsun?" Her ikisi de, demeyi çok istedi kadın. Her ikisi de. Bunu gerçekten çok isterdi. Adamın tehlikeli oluşundan değil de daha çok kalbinin kırılmasından korkuyordu. Hassas kalbinin bir erkek tarafından ayaklar altında ezilmesine dayanabileceğini sanmıyordu. Çok kaçmıştı ondan. Ancak saklanabileceği bir yer bulamamıştı. Yine döndüğü yer adamın kolları olmuştu. Onun bedeninde bulmuştu yine kendini. Öyle çok kızıyordu ki kendine. Böyle birine karşı bir şeyler hissedecek kadar basiretsiz olamazdı. Onun çaresizliğinden yararlanan ve sadece bedenini isteyen bir adama karşı bazı duygular hissetmek onun için aşağılayıcıydı. Adamın isteği belliydi. Kadının ona zevk vermesini istiyordu. Ve bir de bebek... Hepsi bu. Sonra bitecekti her şey. Kapanacaktı bu defter. Adını bile unutacaktı belki. Hatırlamayacaktı onu. Şöminenin karşısında böyle düşüncelere dalıp gitmişti işte. Yanıt vermemeyi tercih etti kadın. Ya da kaçamak yanıt vermeyi. "Hava serin." "Bana sokulabilirsin." Daha sıkı sardı kadını. Elleri kadının karnında birleşti. "Çok yakında burada bir bebek olacak. Senden ve benden... İkimizden bir parça." Hiçbir tepki vermeyen kadının tedirgin hislerini anlayabiliyordu. Sığ bir denizde yüzüyormuş gibi korkuyordu. Ona kendini bırakmaktan korku duyuyordu. Daha önce kırılmıştı çünkü. Kalbi kırık hiçbir kadın kolayca bir erkeğe sırtını yaslayıp güvenemezdi. "Ben çok heyecanlıyım. Ya sen?" "Ben hiçbir şey hissetmiyorum." "Aslında evet, bir şeyler hissetmek için çok erken. Hele bir onu varlığını hissetmeye başla, kayıtsız kalamayacaksın." "Belki de ben anaç biri değilim. Anneliğe dair şeyler hissetmiyorum. Belki de... Doğru kişi değilim." "Şuan böyle hissetmen çok normal. İnan bana. Hamile kalınca her şey çok farklı olacak." Kadının düz karnını okşadı Yağız. "Burada bir bebeğin varlığını hissettiğinde her şey çok farklı olacak." Duygusuz kalmaya özen göstererek "Bir şey hissetmeme gerek yok." dedi kestirip atarcasına. "Ben onu sadece doğuracağım. Annesi olmayacağım." İstese de olamayacaktı. Babası Yağız, annesi biyolojik olarak kendisi olsa da başka bir kadına anne diyecekti. Yalan mıydı yani? Kendini bu duruma hazırlamak zorundaydı. Daha fazla acı çekmemek için. Kadının net yanıtıyla buz kesti adam. Onun bu tavırlarına anlam veremese de korkusuna ve gerginliğine veriyordu. "Ben yorgunum, uyuyacağım. İyi geceler." Aniden ayaklanıp merdivenlere yürüdü kadın. Arkasından bakakalan adamın birkaç saniye sonra peşinden geldiğini hissetse de arkasına dönmedi. Yatak odasına girdiklerinde hiçbir şey söylemeden lavaboya girdi. Yüzüne birkaç kez su çarptıktan sonra aynada kendine baktı. Şuan bir rüyada olduğunu bilmeye ihtiyacı vardı. Her şey kendi hayal ürünü olsaydı keşke. Babasının hastalığı, anlaşma, kendisinin doğuracağı fakat başkasının annelik edeceği bebek, Yağız. Her şey hayal gücünün aptalca oyunları olsaydı ne güzel olurdu. O hayali bir karaktere bağlanmaktan, ona alışmaktan korkuyor olsaydı ve bu rüyadan uyandığında hıçkırarak ağlayıp Allah'a şükretseydi. Düşüncesi bile rahatlatıcıydı. Ancak odaya döndüğünde onu çok daha sert bir gerçekliğin beklediğini adamın elindeki doğum kontrol tabletini ve onun öfke dolu bakışlarını gördüğünde daha iyi anlamıştı. ... * YAZAR NOTU: Güzel yorumlarınız ve ilginiz için sonsuz teşekkür ederim canlarım. 💖 Küçük bir açıklama yapmam gerekiyor sanırım. Bu hafta bildiğiniz üzere her hafta olduğu gibi Çarşamba günü haftada 1 bölüm yayınlamadım. Çünkü küçük bir değişikliğe gitmeyi düşünüyorum, daha verimli bir gün seçmek istiyorum yeni bölüm için. Şu konuda hiçbir şey değişmeyecek, haftada 1 bölüm gelmeye devam edecek. Sadece günü değiştirmeyi düşünüyorum. O yüzden bu önümüzdeki hafta yeni bölümün ne zaman geleceği henüz belli değil. Bu önümüzdeki haftadan sonra belirli bir günde düzenimiz devam edecek. 😍 Veee can alıcı soruya geliyorum; Sizce bölüm sonundaki olay sonucu Yağız'ın tepkisi ne olacak ve Yağız ile Nağme ilişkisinin dengesi ne türde ilerleyecek? Tahminleri alayım. ✨ |
0% |