@buzlarkralicesi
|
-22/1- Geçen 2 haftanın sessizliği hem Nağme'yi hem de Yağız'ı içten içe çürütüyordu. Nağme kalbi kırık ancak kırdığı kalbin ağırlığını da taşırken yalnızlığın acısıyla harmanlanmış bir acıyı yaşıyordu. Yağız'ı özlüyordu. Yalnız kalıp düşündüğünde ona büyük bir haksızlık yaptığına karar vermişti. Yağız normal şartlarda ona hiçbir zaman kötü davranmamıştı. Kalbi kırıldığında yaptığı şey affedilemezdi ama bu canavarı kendisi yaratmıştı, bu yüzden her zamanki gibi onu suçlayıp işin içinden çıkamıyordu. Yağız ise yaptıklarına bin pişmandı. O adam kendisi değildi sanki. İlk kez bu denli kontrolü kaybetmiş, öfkesiyle hareket etmişti. Deliler gibi pişman olduğu için de o eve dönemiyordu. Fakat öte yandan kalbi de öylesine kırıktı ki nasıl bir tepki vereceğini, Nağme'yle karşılaştığında nasıl davranacağını bilemez hâldeydi. Fakat genç kadınla bir ortak noktaları vardı ki o da deli gibi özlem duyduğuydu. Günler boyu kadının söylediklerini aklında evirip çevirmesi de cabasıydı. Ben ne kadar seni anlarsam anlayayım sen bir kere olsun beni anlamaya çalışmadın? Ama sonrasında ne olacağını hiç düşünmedin Yağız Koçbeyli! Sen sadece kendini düşündün! Kendi zevklerini ve kendi hayatını!" Ne demek istemişti Nağme? Neden birdenbire söylemek istediği şeylerden vazgeçip bir gizem olarak sırlara gömülmüştü sözleri? Neden bir bulmacanın parçası gibi susmuştu? Bunların hepsi aklından bir türlü silinmeyen ve dönüp duran sorulardı. 
Yağız da "Tabii Sonia." yanıtını verdi dalgınca. "Odana uğrarım." Karısının kendisine ne alaka ya dercesine bakışını hiç umursamadı. Toplantı bitimi Aylin'le odasına geçen adam sessizliğe büründü koltuğunda otururken. Karısının tepesinde söylendiği şeylerin hiçbirini duymuyor ve umursamıyordu. Ta ki kadının sözleri hararetlenene kadar. "Yağız sana söylüyorum, beni duymuyor musun?" "Efendim Aylin, ne söylüyorsun yine?" "Sonia'yla ne alaka da görüşüyorsun?" "Neden böyle aptalca bir soru sorduğunu anlamadım Aylin. Birincisi, Sonia da bu şirkette söz sahibi biri ve pekâlâ işle ilgili konuşabiliriz. Her şeyi geçtim, o benim dostum." "Hayır Yağız, o senin dostun falan olamaz! Sonia benim kocamın dostu falan olamaz!" "Neden?" Alaycı bir biçimde tek kaşını kaldırdı adam. "Senin nefret ettiğin herkesten ben de nefret etmek zorundadır mıyım?" Aynı dalgacı tavırla tıksırırcasına güldü. "Sanki bir elmanın iki yarısıymışız gibi." "Sonia'ya çok yüz verme Yağız bak o kadar söylüyorum." Usulca ayağa kalktı ve her zamanki sert ve otoriter tavrını takındı genç adam. "Şunu bir netleştirelim Aylin, sen bana hesap soramazsın ya da emir veremezsin. Ne yapmam gerektiğini söyleyip durmaktan vazgeç istersen." Söyleyecek bir şey bulamayan Aylin ise öfkeyle kollarını kavuşturup söylenmeye başladı. "Elin piçi geldi şirketin tam ortasına oturdu. Eve düşen yıldırım gibi!" "Aylin, Sonia piç falan değil. Senin babanın marifeti. Çocuk iki kişi tarafından yapılır, kadın evinden getirmedi sonuçta bu çocuğu." Alayla ekledi. "Eminim babanın da çok katkısı olmuştur." Karısının taraflı tepkisini oldukça çocukça buluyordu. "Bu sebepten ötürü Sonia'ya öfkeli olmaktan vazgeç. Asıl kızman gereken Erdinç Bey bence." "Ooo, kaç yıllık kocam Sonia'nın avukatı olmuş baksanıza!" "Ben kimsenin avukatı değilim, sadece her zaman doğrunun yanındayım hepsi bu." İfadesiz bir suratla kadına baktıktan sonra "Sonia'ya uğrayıp çıkacağım." dedi. Tam odadan çıkacakken duraksadı. "Aslında konuşmamız gereken çok daha önemli bir mevzu var. Sonia'dan daha önemli." "Laf çarpıtmayı bırak da ne söyleyeceksen söyle Yağız." "Ben ilişkimizin geleceğini göremiyorum Aylin. Sen de farkındasındır, gün geçtikçe birbirimizi yıpratıyoruz." "Ne demek istiyorsun Yağız, daha açık konuş." Konuşmanın gidişatını bildiği hâlde gayet sakin bir biçimde kocasının söyleyeceklerine odaklandı. Eski Aylin olsa bu durumda camı çerçeveyi sağ bırakmazdı. Onda çok büyük gelişmeler olduğunu kendisi de Yağız da görüyordu. "Ben boşanmak istiyorum Aylin." "Boşanmak mı istiyorsun?" "Bu ilişkinin daha fazla bu şekilde yürümeyeceği açık." Elleri ceplerinde odayı adımlarken "Bu kararı verirken çok düşündüm, ani bir karar değil yani." diyerek kadının aklındaki soru işaretlerini giderdi. "Sen de aramızdaki sorunların çözülmeyecek boyutta olduğunun farkındasındır." Hiçbir şekilde adamın söyledikleriyle ilgilenmiyordu. Direkt aklındaki soruyu sordu Aylin. "Başka biri mi var?" "Ne saçma bir soru bu?" Genç kadına göre bu ilişkinin bitmesi için illa başka bir kadın olması gerekiyordu. Uzun zamandır evliliklerinin iyi gitmediği çok açıktı, buna itirazı yoktu. Ama neden bu zamana kadar değil de şimdi? Gerçi bu tezinin çok da sağlıklı olmadığını şu açıdan anlayabilirdi, iki sene önce de Yağız böyle bir istekle karşısına çıkmıştı fakat biraz daha düşünmek için bu fikri biraz rafa kaldırmışlardı. O zamandan bu zamana hiçbir şeyin değişip gelişmediği açıktı. Bu yüzden düşündüğü başka kadın ihtimali üzerinde çok durmadı. Çok önceden verilmiş, rafa kaldırılmış ve zaman aşımına uğramış bir karardı bu. "Taşıyıcı annelik meselesi ne olacak? Evliliğimizi kurtarmak için böyle bir şey..." "Ben bu çözümün de evliliğimizi kurtaracağını düşünmüyorum Aylin, çünkü görünüşe göre tek problemimiz çocuk değil." Bu konuşmanın bu kadar sakin geçeceğini düşünmemişti adam. Şaşkındı ama memnundu da. "Tamamıyla farklı fikirlere sahibiz. Hiçbir konuda anlaşamıyoruz. Bunu şimdi mi anlıyorsun diyebilirsin. Hayır tabii ki. Ama biz ilk zamanlar böyle değildik Aylin, zamanla yabancılaştık. Yalnızlaştık. Zıt iki kutup hâline geldik. Birbirimizi anlamıyoruz artık. Olaylara aynı pencereden bakmıyoruz eskisi gibi." Kollarını kavuşturup kocasına baktı Aylin. "Önerin nedir?" "Bir süre ayrı yaşamayı teklif ediyorum. Sen de bu süre içinde anlaşmalı boşanma teklifimi düşünmüş olursun." "Kabul." Aylin'in boşanma süreçlerine bu kadar ılımlı bakmasını hayretle karşılayan adam istemsiz de olsa bu şaşkınlığını gözler önüne serdi. "Ne?" "Kabul, Yağız." Gayet olgun bir tavırla başını onaylarcasına salladı genç kadın. "İtiraf etmeliyim ki ben de çocuk sahibi olmaya hazır değilim. Bu ilişkiyi kurtarmak için böyle sağlıksız bir karar vermek istemiyorum. İçimden geldiği için anne olmak istiyorum. Seni kaybetmemek için ya da annenin çenesini kapatmak için değil." "Boşanma teklifini düşünmeyi kabul ediyorsun yani." "Evet, birbirimizden biraz ayrı yaşamamız daha iyi olacak sanırım. Böylece ikimiz de bu kararın doğruluğu hakkında düşünmeye zaman buluruz." Kuşkucu bir biçimde gözlerini kısarak karısına baktı Yağız. Aklında kurnazca bir plan mı vardı yoksa bu konuda samimi miydi? Anlamak zordu. Ancak şimdilik temkinli olsa da mevzunun olgunlukla ve uzlaşarak çözüldüğüne memnuniyet duydu. "İki medeni insan gibi konuştuğumuz için teşekkür ederim Aylin. Doğrusu bu kadar olgun yaklaşacağını düşünmemiştim ama beni şaşırttın." "Beni sevmeyen bir adamı zincirle eve bağlayacak değilim." "Haklısın." Derin bir nefes aldı ve rahatladı adam. "O halde... Sen hiç rahatını bozma, ben evden ayrılırım." Onaylayan kadının yüzüne son bir kez baktı. Yalana veya samimiyetsizliğe dair bir emare aradı. Ona güvenmesi kolay değildi. Yollar içinde histerik bir kadın hâlini aldığından ötürü bu kadar olgunluk ona bile fazlaydı. Ancak bu hususta herhangi bir şey söylemeksizin nezaketini bozmadı Yağız. "Hoşça kal, kendine iyi bak." diyerek odadan çıktı. Koridorda Sonia'nın odasına doğru yürürken telefonu çaldı. Günlerdir arayan Nağme'den başkası değildi ekrandaki isim. Bir süredir geçiştiriyordu, ya telefonu açmıyordu ya da soğuk bir biçimde yanıtlayıp geçiştiriyordu. Ama bu her gece başını yastığa koyduğunda onu düşündüğü, her saniye aklından onu geçirdiği gerçeğini değiştirmiyordu. Yaptığından hicap duyuyordu. Esasında artık ona kırgınlığının bile önüne geçmişti bu utanç. Onun yüzüne nasıl bakacağını bilemiyordu. Cesaretini toplayıp usulca yanıtladı aramasını. "Alo, Nağme." Bu kez ses tonu daha ılımlı ve özlem doluydu. Nağme de ondan farklı sayılmazdı. Hasretini ve ona olan duygularını dizginlemeye çalışsa da ne kadar başarılı olduğu tartışılırdı. "Yağız, merhaba. Nasılsın?" "İyiyim, teşekkürler. Sen nasılsın?" "İyiyim. Şey..." Tüm cesaretini toplayarak konuşmaya devam etti Nağme. "Aslında senden bir şey isteyecektim." "Nedir?" "Yağız, ben ablam İlknur'u eve davet etmek istiyorum. Konuşacak şeylerimiz var. Hem... Burada çok yalnızım. Ve..." "Tabii ki yanına gelebilir ama Nağme..." Bu konuyu açmaktan hoşlanmasa da söylemek zorunda olduğunu hissediyordu genç adam. "Bizim durumumuzdan haberi var mı? Yani ne diyerek onu davet edeceksin?" "Konu da bu zaten. Bak, biliyorum sen ailenden kimse bilmese iyi olur demiştin. Ben ailemden kimseye bunu söylemedim ama ablam başından beri biliyor. Bunu sana anlatmadım çünkü fevri bir tepki vermenden çekindim." Adamdan bir yanıt gelmesini beklemeden kendini savunmaya aldı. "Ama emin olabilirsin, ablamdan sır çıkmaz. Başından beri nasıl çıkmadıysa yine kimseye söylemez. Zaten sana da anlatmıştım ailedeki durumu, biliyorsun ailenin geri kalanıyla görüşmüyor. Söyleme gibi bir ihtimali yok." Yağız ise genç kadının beklediği gibi fevri bir tepki vermek yerine bunu anlayışla karşıladı çünkü kadının açıklamasını gayet mantıklı buldu. Hem Nağme'nin ailesinden biri eğer bir şey öğrenirse kendisinden çok genç kadına olurdu olanlar. Bunu iyi biliyordu ve başından beri bunun gizli kalması için özen göstermesinin sebebi de tamamen buydu. "Peki, Nağme. Sen kendini nasıl rahat hissedeceksen..." "Zaten burada kalmayacak, yani günaşırı gelip gider. Karşılaşmazsınız bile." "Nağme, biraz rahat ol. Ablanın evde kalmasında veya karşılaşmamızda bir sorun yok. Ben böyle şeyleri sorun etmem. Zaten ailenin bilmesini senin güvende kalman için istemiyordum. Yoksa benim herhangi bir şeyden korkum yok." Adamın bu açıklamasıyla yüreği ısınmış, sıcacık olmuştu ister istemez. Onu böyle üzerine titrercesine incelikle düşünmesi nedense hoşuna gitmişti. "Peki... Ne zaman geleceksin?" Bunu sormayacağına dair kendini tembihlemişti oysa. Ne ara çıkıvermişti bu sözler ağzından? O an kendine kızdı ve pişmanlıkla gözlerini kaparken alacağı olası ters yanıta hazırlıklı oldu. Fakat bu kez yanılttı kadını Yağız. "Ben de seninle bu konuyu konuşacaktım. Ben bu akşam kalıcı olarak geliyorum." "Kalıcı olarak?" "Gelince konuşuruz bu mevzuları. Ve... Tahmin edersin ki konuşmamız gereken daha ciddi ve kritik mevzular da var." "Tamam, o zaman akşam... Görüşürüz." "Görüşürüz." Telefonu kapattığında içini tuhaf bir heyecan sardı toy delikanlılar gibi. İki haftadır ilk defa Nağme'yle karşı karşıya gelecekti. Ne konuşacağını, nasıl davranacağını hiç bilmiyordu. Nasıl af dileyecekti mesela? Kırılan kalbini nasıl tamir edecekti? Ya da en önemlisi edebilecek miydi? Güven üzerine kurtukları bir anlaşma ve ilişki vardı başlarda. Her iki tarafın da yaptıklarıyla bu güven sarsılmıştı bir kere. Bir daha eski hâlini alabilecek miydi? Bilmiyordu. Bunu zaman gösterecekti. Sonia'nın kapısının önüne geldiğinde usulca kapıyı çalıp içeri girdi. Genç kadın her zamanki gibi tüm ihtişamıyla masasına kurulmuş çalışıyordu. "Merhaba Sonia, nasılsın? Geldiğinden beri doğru düzgün görüşemedik." "Teşekkür ederim Yağızcığım, çok naziksin. İyiyim." Aynı sıcaklıkla karşılık verdi kadın. "Cidden geldiğimden beri hiç görüşemedik." diye eklerken sesindeki imayı karşısındaki adamın da sezdiğine emindi. "Sen nasılsın?" Temkinli tavrını bozmasa da "Ben de iyiyim." yanıtını verdi dostane bir sıcaklıkla. Yağız'ın Sonia'yla en başından beri hiçbir sorunu olmamıştı. Aksine, Aylin'e ve Canan'a nazaran çok daha iyi anlaştıkları kesindi. İstekleri için savaşan ve hakkını söke söke alan cevval bir kadın olarak gizliden gizliye ona saygı bile duyuyor olabilirdi. Fakat şunu da itiraf etmeliydi ki Aylin'den çok daha farklıydı. Ona daha önce hiç o gözle bakmasa da Aylin ve onun kullarındaki diğer çoğu kadından daha güzel, alımlı, dişil enerjisinin farkındaydı ve bunu çok iyi yönetiyordu. Belki de Aylin'le aralarındaki anlaşmazlıkta bu kıskançlığın büyük bir yeri vardı. Çünkü karısı her ne kadar inkâr etse de Sonia'yı kıskandığı bilinen bir şeydi. Bu aile tarafından birçok kere haksızlığa uğrasa da sonunda hak ettiği yerdeydi işte. "Benimle konuşmak istediğin şey neydi?" "Aslında... Yağız, yardımına ihtiyacım var." "Yapabileceğim bir şeyse neden olmasın?" "Bu şirket hakkında senin de hoşuna gidecek planlarım var." Aynı imalı ses tonunu takınarak ekledi. "Ama yönetim kurulundaki bazı çürük yumurtalar -ki sen bunları az çok tahmin ediyorsun- kişisel çıkarlar uğruna benim planlarıma her açıdan olumsuz yaklaşacaklar ve her defasında beni taşlamaya kalkacaklar." "Bak Sonia, şuna emin ol ben şirketin iyiliği için yapılan her şeyin yanında yer alırım. Ama bilmen gereken daha önemli bir konu var ki..." "Aylin'le işler yolunda gitmiyor, biliyorum." Yağız'ın sen nereden biliyorsun der gibi soru dolu bakışlarını üzerinde hissedince güldü kadın. "Tanrı aşkına Yağız, bunu bilmek için sizin de dediğiniz gibi ermiş olmaya gerek yok. Bu yıllardır bilinen bir şey." Ciddi bir biçimde ikaz etmekten geri durmadı. "Ama sen yine de Aylin'e dikkat et. Bak, seni severim bilirsin. Bu ailede bana her zaman dost oldun, ben de aynı şekilde." "Ne gibi?" Sessiz kalan kadınla göz kontağı kurdu Yağız. "Sonia, bildiğin bir şey mi var?" "Nağme'yi biliyorum Yağız." Adamın şaşkın bakışlarına karşılık celallenmesine fırsat vermeden herhangi bir yanlış anlaşılmayı önlemek adına hemen atıldı. "Bak bunu sakın tehdit olarak algılama, sakın! Ben bu konuyla ilgili hiç kimseye tek kelime etmeyeceğim, buna emin olabilirsin. Bana güven. Ama Aylin'e... Asla!" Kadının dostane uyarısıyla aklında koca bir ikaz lambası yandı Yağız'ın. "Sen nereden öğrendin?" "Ben buradaki her şeyi bilirim ve biliyorum Yağız, orasını karıştırma. Ama benden başka kimse bilmiyor, kimseye de bu konuda hiçbir şey söylemem. Ben sadece dostça uyarıyorum, çünkü benim rahatlıkla ulaştığım bu bilgi Aylin'in kulağına giderse hem boşanmanız tehlikeye girer hem de o zavallı kıza Aylin'in yapabileceklerini düşünmek bile istemiyorum." Onaylarcasına başını sallarken "O kız iyi biri. Gerçekten. Ben bunca hayat tecrübesiyle artık kimin gözüne baksam iyi mi kötü mü ayırt edebilirim. Sen de görmüş geçirmiş bir adamsın, birlikte olduğun kadını ben anlatmayayım sana. Sadece ben seni gerçek bir dost olarak gördüğüm için uyarıyorum, dikkatli ol. O kızın zarar görmesine izin verme. Aksi hâlde Aylin'in boşanma teklifini bu kadar ılımlı karşılaması, sorunsuz kabullenmesi hayra alamet değil. Hakkında araştırma yapacaktır, peşine adam takabilir. Sen zaten akıllı adamsın, temkinli olacağına eminim ama benden de bir dost tavsiyesi, Aylin'e sakın güvenme. Hele samimiyetine, asla." Henüz on dakika önce odada karısıyla konuşmalarını harfi harfine bilen kadının ya çok iyi dinleyen ajanları vardı ya da daha iyisi, odalara dinleme cihazı takmıştı. Yoksa bu kadar bilginin başka bir açıklaması olamazdı. Başını sallarken "İyi bir istihbarat ağın var, tebrik ederim." dedi gülerek ve "Uyardığın için teşekkür ederim." diye de ekledi. "Ama Sonia, bir şeyden emin olmak istiyorum." Genç kadın elini kalbine koyarak tüm samimiyetiyle "Sırrın benimle güvende. Buna adın gibi emin ol." dedi Yağız'ın herhangi bir şey söylemesine gerek bile duymadan. "Ben senin kötülüğün için hiçbir şey yapmam. Senin bana çok iyiliğin dokundu. Ben de sana iyiliğim dokunsun istiyorum. Hepsi bundan ibaret." "Tamam, bunu duymak beni rahatlattı." Ayağa kalkıp kadına elini uzattı. "Her şey için teşekkür ederim Sonia, hatırlat da bir gün bir yemek yiyelim. Sen de böylece şirket hakkındaki planlarından bahsedersin. Yapabileceğim ne var bir bakalım." Adamla el sıkışırken tebessüm etti Sonia. "Ah, elbette! Ne zaman istersen. Bu arada..." Sesini alçaltarak "Onunla da tanışmak isterim müsait bir zamanda." dedi memnuniyetle. "Bu kez yanına yakışan gerçek bir kadın buldun desene." Aynı şekilde sesini alçaltarak "Ben de öyle umuyorum." derken şakayla karışık güldü adam. Sonia'nın bu konuda hassas davranışları ve bir arkadaş olarak uyarısı hem hoşuna gitmişti hem de onu harekete geçirmişti. Sonia'nın istediği zaman ne kadar tehlikeli olabileceğini biliyordu. Bunca zaman görmüş geçirmiş bir adam olarak kimin dost kimin düşman olduğunu bilecek kadar insan tanımıştı. Sonia'nın da kendisine dost olduğundan şüphesi yoktu. Ha Canan Hanım, Erdinç Bey ve Aylin için böyle bir garanti verebilir miydi? Bunu düşünürken güldü adam. Sanmıyordu. 
Ve tüm ihtişamıyla merdivenlerden aşağı inen kadına takılı kaldı gözleri. Çok güzeldi. Her zamankinden daha güzel. Üzerinde masmavi bir elbise vardı. Saçları kıvır kıvır, dalgalıydı ve mükemmel ihtişamına eşlik ediyordu. Nağme'nin gözlerindeki heyecanı da görünce biraz daha rahatladı. Demek ki duyguları karşılıklıydı. Ancak gözlerindeki kırgınlık kalbine cam kırıkları gibi batarak yaralıyordu. O bunu hak etmişti. Nağme de en az adam kadar heyecanlı ve özlem doluydu. Onu karşısında gördüğü an kalbi pır pır etmişti, hızla atmaya başlamıştı. Bir yandan da içini koca bir kıskançlık bulutu sarmıştı. Haftalardır karısıyla birlikteydi Yağız. Kıskanmaya hakkı yoktu, biliyordu ama deli gibi kıskanıyordu kadın. Acaba onunla birlikte olmuş muydu? Nağme'ye dokunduğu gibi dokunmuş muydu ona da? Şimdi imkânı olsa ondan bir bebeği olsun ister miydi mesela? Hâlâ karısına karşı bir tutku, ihtiras, arzu duyuyor muydu? Şehvetle öpmüş müydü dudaklarından? Onunla tek vücut olmuş muydu yataklarında? Bunları düşünmekten delirecek gibi olmuştu günlerdir bu dört duvar arasında. Tüm bunları bir kenara bırakarak tüm sakinliği ve soğuk nezaketiyle "Hoş geldin." diyerek karşıladı adamı. Adam ise köpek gibi pişman olduğunu hiç gizlemiyor gibiydi. Ne hissediyorsa gözlerinden okunuyordu. "Hoş bulduk." "Melda Hanım güzel yemekler hazırlamış. Akşam yemeğine geçelim istersen." Uysal bir biçimde başını sallayarak onaylayan adam Nağme'yle karşılıklı akşam yemeği için oturdular masaya. Yemek boyunca tek kelime etmeksizin ilgilendikleri tek şey karınlarını doyurmak gibi görünse de ikisi de kaçamak bakışlarla birbirlerini gözlüyor gibiydi. Akşam yemeği bittiğinde ve Nağme'nin de yardımıyla Melda Hanım tarafından sofra toplandığında Yağız ona erken ayrılması için izin verip gönderdi. Baş başa kalmak istiyordu kadınla, konuşulacak şeyler olduğu açıktı. 
Şöminenin önünde karşılıklı koltuklarda otururlarken sessizliği Yağız bozdu. "Nağme, ben..." Bir türlü o kelimeler dudaklarından çıkmıyordu. Boğazında düğümleniyordu sanki. Ve kadının yüzüne bile bakamıyordu. "Ben o gece için özür dilerim. Ne olursa olsun sana öyle davranmamam gerekiyordu. Sana zorla..." Genç kadın ise hiç olmadığı kadar cesur ve kararlı bir biçimde "Yağız," diyerek söze girdi sertçe. Ne dediğini bilen, dimdik ve güçlü bir kadın gibi durdu Yağız'ın karşısında. "Sen bir şeyler söylemeden önce bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Bu zamana kadar birçok duyguyu bastırdım içimde. Anlaşma için de yaşadığımın geceler için de yalnızca seni suçladım. Kendimi aklamaya çalıştım hep bencilce. Kendimi kandırdım. O gece de olduğu gibi hep kendimi kandırdım. Ama hayır, bu defa öyle olmayacak." Ne demeye çalıştığını anlamayan ve merakla kendisini dinleyen adama baktı kararlı gözlerle. "O gece için sana çok kızgınım Yağız, tahmin edemeyeceğin kadar kızgınım hem de. Ama şu konuya açıklık getirmek istiyorum, o gece sen bana zorla sahip olmadın. Ben... O gece ben de seninle birlikte olmak istedim. İstemiyorum desem de bu seni cezalandırılmak içindi. Zorla beraber olmanın ne demek olduğunu biliyorum, bu olgunluğa sahibim. Beni anlamadığını düşündüğüm her an kalbim kırılıyor. Ama lanet olsun ki o geceyi ben de istedim. Bunu kendime bile itiraf edemedim. Bazı değer yargılarım vardı kendime göre, kurallarım vardı. Ama sen... Benim kurallarımı yıktın, ezberimi bozdun. Duygularımı, o gece gibi diğer tüm geceler seninle birlikte olmayı istediğimi kendime itiraf etmem çok zamanımı aldı. Serde gururum var ya, her şey onun yüzünden oldu zaten. Ben sana o gece için kızgınım. Ama bana zorla sahip olduğun için değil, bana aşkla dokunmak yerine nefretle dokunduğun için kızgınım Yağız. Beni şefkatle kendine bağlayıp öfkenle duygularımı nefrete dönüştürmeye çalıştın. Bana değersiz bir meta gibi davrandığın için kızgınım. Böyle hissetmediğini bile bile kızgınım. Ben neyi istediğimi ya da istemediğimi bilecek yaştayım. O gece hiçbir şey benim isteğim dışında gerçekleşmedi hatta ben de sana karşılık verdim. Bunu biliyorsun. Ama bana şefkatle değil de öfkeyle dokunduğun için kızgınım sana, kırgınım. İşte sana tarifsiz öfkem bu yüzden." İlk kez karşısında bu denli çelik gibi durup tüm hislerini dobra dobra söyleyen kadına hayranlıkla baktı genç adam. "Nağme..." "Sözüm bitmedi, söyleyeceğim bir şey daha var ki bunun için kendimle çok savaştım." Derin bir nefes alıp cesaretini korudu. "Evet, Yağız ben bir süredir senin de bildiğin üzere korunuyordum. Ve bunu senden sakladım. Bu affedilemez bir şeydi, sonuçta ortada bir anlaşma vardı ve sen anlaşmaya uyduğun hâlde benim buna verdiğim karşılık kabul edilemezdi. Ama... Korktum Yağız. Beni anlamanı beklemiyorum. Bir kadın değilsin. Dahası, bir anne değilsin. Evet, henüz ben de bir anne değilim ama şu bir gerçek ki kadınlar erkeklerden daha erken hissediyor bu duyguyu. Bir erkek ancak bebeğini kucağına aldığında baba olduğunu hisseder, onunla geçirdiği güzel vakitlerde yavaş yavaş bunun bilincine varır. Ama kadınlar öyle değil. Rahmine düştüğü andan itibaren anne olduğunu hisseder bir kadın. Hatta buna bile gerek kalmıyor bazen. Bunun hayali bile yetiyor." Yutkundu kadın. Boğazı kurumuştu. "Ben... Artık gizlemeyeceğim Yağız." Ona karşı duyguları olduğunu söyleyemezdi. Evli bir adama bunları itiraf edemezdi. Sana âşık oldum, diyemezdi. O kadar da değil, diye geçirdi içinden. Ancak bilmesi gereken diğer konuyu ondan daha fazla gizleyemezdi. Hele ki bunca şey yaşandıktan sonra. "Ben bebeğimi bırakıp gitmek istemiyorum Yağız. Bunu yapabileceğime emin değilim. Biliyorum, bu anlaşmaya aykırı ama yapamıyorum işte. Sırf bu yüzden hamile kalmak istemedim. Başka bir kadına teslim etmek için bir bebek doğurmak istemedim. Bebeğimi doğurup başka bir kadına vermek istemiyorum. Ne olur, anla beni." Bu büyük itiraftan sonra adamın ifadesiz yüzünü seyrederken her türlü tepkiye hazırlıklıydı Nağme. "Biliyorum, senin istediğin şey böyle bir şey değildi. Bu yüzden... Bırak beni gideyim Yağız. Bu anlaşmayı boz. Ben sana borcumu bir şekilde öderim. Ama benim duygularımla daha fazla oynama. Benden bebeğimden vazgeçmemi bekleme. Bunu isteme benden." Dakikalarca hiçbir tepki vermeyen adamın gözlerine baktı Nağme. Ellerini karnına sararken öyle korkuyordu ki ters bir tepki almaktan. İçi içine sığmıyordu sanki. Beklediği o dakikalar bir asır gibi geliyordu genç kadına. Adamın ifadesiz bakışlarla sessiz kaldığı her saniye Nağme'nin ömründen ömür götürüyordu. Ya bebeğimi bana ver ve sorunsuz bir şekilde hayatımdan çık derse, o zaman ne yapardı? ... * YAZAR NOTU: Hikâyeyi okurken hayal ettiğiniz karakterleri, hikâye, kurgu ve çiftle özdeşleştirdiğiniz müzikleri burada benimle paylaşmaktan çekinmeyin. 💖 Belki ben de beğenir ve paylaşırım ilerleyen bölümlerde. Ve tabii ki burada hayal ettiğiniz sahneleri de benimle paylaşmayı unutmayın. Bu arada, beni diğer sosyal ağlarda takip etmek isteyenler için Instagram'da aktif olduğum ve kişisel hesabım olan @buzlar.kralicesiioffical, hikâyelerimin ve kitaplarımın hesapları @gulaycahikayeler ve @gulaysenadundarkitaplari ayrıca Twitter'da @buzdanjuliet hesabımdan beni takip edebilirsiniz. Duygu ve düşüncelerinizi benimle paylaşmaktan çekinmeyin ve en büyük zevkimin yorumlarınızı okumak olduğunu bilerek bol bol yorum yapmayı unutmayın. Sizi ve yorumlarınızı çok aşırı seviyorum. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘
|
0% |