@buzlarkralicesi
|
-23/2- Çiftlik evine geldiğinde araçtan indi adam. Yol boyunca Aylin'in ne kadar tehlikeli olabileceğini düşünmüştü. Nağme'yle güzel vakit geçirip birbirilerini daha iyi tanımak için bir tatil planlamıştı ama Aylin'in cemiyetteki yerini ve her yerde gözü olabileceğini pek hesaba katmamıştı anlaşılan. Onun işgüzar arkadaşlarının Nağme'yle kendisini görüp Aylin'e yetiştirebileceği ihtimalini nasıl atlamıştı anlamıyordu doğrusu. Neyse ki o an Sonia durumu toparlamıştı. Yoksa ona kalsaydı o an her şeyi ortaya döküp tüm yalan dolanları tüketir, dürüstçe her şeyi söylerdi. Kapıyı Melda Hanım'ın açması üzerine tüm düşünceli tavrını bir kenara bırakıp rahat görünmeye çalıştı. Böyle kritik bir dönemde Nağme'yi de tedirgin etmek istemiyordu. Zaten Aylin'in varlığı ve haksızlığa uğraması genç kadına suçluluk duygusunu yeterince tattırıyordu. "Nağme nerede?" "Salondalar Yağız Bey." Ufak bir baş işaretinin ardından evde ilerledi ve sönük şöminenin önünde oturmuş elindeki kitabı kurcalayan kadını seyretti usulca. Gelişinden habersiz, huzurlu bir biçimde kitaba konsantre olmuştu. Öyle güzel görünüyordu ki... Öyle masum, sahici, doğal... "Merhaba." dedi sakince. Bakışları kendisine dönen kadının karşısına oturdu. "Nasılsın?" "Hoş geldin." Tebessüm etti Nağme. Onu karşısında gördüğüne sevinmişti. Bütün gün kitaplarla ve birtakım şeylerle ilgilenmişti ve sıkılmıştı. Melda Hanım'a mutfakta yardım edip sohbete daldığı sıralarda sıkıntısı biraz geçse de onu da işlerinden alıkoymak istemiyordu. Kendi başının çaresine bakmalıydı. Yağız genellikle işleriyle ilgilenen işkolik biriydi, onu çözmüştü. O işleriyle ilgilenirken kendine yeni meşgaleler bulmalıydı. Kitap okumayı seviyordu mesela. Kitap okuyabilirdi. "Nasılsın? Günün nasıl geçti?" İkilemde kalmış ifadesini yansıtmamaya çalışarak başını salladı ve "İyiydi." dedi. İş yerinde yaşadıklarını Nağme'ye yansıtmak istemiyordu. Hem şimdilik onun bilmesi gereken ciddi bir şey yoktu ortada. Kendi çizebilirdi bu konuyu. Geçmişte yaptığı tüm hatalardan arınıp çıkacaktı karşısına. Aylin'e de Nağme'ye de haksızlık etmek istemiyordu. Bu yüzden boşanma mevzusunu uzatmadan bir sonuca bağlamak için elinden geleni yapacaktı. Fakat her şeye rağmen içindeki his Nağme'ye bir problem olduğunu söylüyordu. Adamın bakışından, yüz ifadesinden anlayabiliyordu bunu. Her zamanki sert, güçlü duruşunun altında söylemediği bazı şeyler vardı sanki. "Sen iyi misin?" Bu soru karşısında şaşırdı adam. "İyiyim. Neden sordun?" Her zamanki olağan tavrını korumakta ısrarcı oldu. Onun gibi içindeki duygu ve düşünceleri dış görüntüsüne yansıtmayan birinin yüzünden nasıl anlamıştı kadın? Biraz hayret etmişti doğrusu. Elini adamın yanağına götürüp hafifçe okşadı kadın. "Sanki bir şey var gibi. Bilmiyorum, emin değilim... Belki de ben kuruntu yapıyorum." Tavrında naif ve şefkatli bir eda vardı ve karşısındaki adamın iş hayatında yaşadığını tahmin ettiği pürüze pek burnunu sokmak istemese de onu böyle görmeye alışık değildi. "Bir şey olmadığına eminsen sorun yok." Yanağındaki narin eli alıp dudaklarına götürdü Yağız. "Yorucu iş hayatının ufak pürüzleri. Çözülmeyecek bir şey değil. Sen bunları kafana takma." Konu üzerinde çok da durmak istemedi ve "Açsan yemek hazır, masaya geçelim istersen." dedi Nağme. Esasında kendi de bir hayli acıkmıştı. "Evet, aslında kurt gibi açım." Gülüşmeler eşliğinde masaya geçtiklerinde güzel bir sohbetin ardından üzerindeki gerginliği atmıştı Yağız. Şirkette yaşadığı problemleri büyük ölçüde unutmuş gibiydi. Zaten Nağme'nin yanında olumsuz şeyleri düşünmek pek mümkün olmuyordu. Özünde güler yüzlü, sempatik ve insani rahatlatan bir havası vardı kadının. Bazı kadınlar hayatı zorlaştıran tipte kadınlardı ama bu onların suçu değildi Yağız'ın gözünde. Mutsuz kadınlar çevresini mutsuz ederdi çünkü. Mutlu kadınlar ise mutluluğunu yaşamına yansıtırdı mutlu şekilde. Aylin'in onunla mutsuz olduğunu da buradan net bir şekilde anlayabiliyordu. Ona kalsa bu evliliği bitirmek uzayacak gibiydi. Çünkü genç kadın kendi mutsuzluğunu bile kabul edemeyecek kadar önemsiyordu insanların ne düşündüğünü. Boşansalar ne derlerdi? Cemiyetin tepkisi ne olurdu? Kadınlar ona güler geçer miydi? Evet, cemiyetteki kadınlar... Hiçbiri mutlu olmadığı hâlde mutluluk oyunu oynayan sahte gülen insanlar. Çoğu da aldatılıyordu ve bunun farkında oldukları hâlde rahatlarını bozmamak, dost dedikleri yine o sinsi kadınların arkasından gülüp dalga geçmemesi adına seslerini çıkarmıyorlardı. Bu kadınlara mı rezil olmaktan korkuyordu Aylin? Kimsenin korkularını eleştirecek durumda değildi Yağız. Eskiden olsa ölümüne eleştirirdi. O denli sert ve acımasız bir karakteri vardı. Ama Nağme'yle yolları kesiştiğinden beri farkında olmadan daha hoşgörülü biri olmaya başlamıştı. İnsanları anlamaya çalışan, daha sabırlı ve sakin biri. Nağme... Hayatından bir anda çekip giderse ne yapardı bilmiyordu. Onsuz bu zamana kadar nasıl yaşamıştı hiçbir fikri yoktu. Bir anda onun gideceğini hatırladı. "Eve ne zaman gideceksin?" Abisinin onu neden çağırdığını, onunla ne konuşacağını pek bilmiyordu ama ondan bir gün bile ayrı kalmak istemiyordu. Ona alışmıştı. Çok alışmıştı hem de. Yine de gitmesi gerektiğinin farkındaydı. Onun bir ailesi vardı. Elbette merak edeceklerdi, özleyeceklerdi. Bu konuyu ilk defa açmışlardı. Tatile giderken arabada üstünkörü konuştukları hâlde gidip gitmemesi konusunda bir şey konuşmamışlardı ve açıkçası Yağız'ın bu gidişi onaylayacağına dair şüpheleri vardı. Şimdiyse konuyu açan yine Yağız olmuştu. Tebessüm etti kadın. Güzel. Bir gelişme vardı. "Bilmiyorum. Açıkçası biraz korkuyorum." "Neden?" "Sanki yüzüme baktıklarınla anlayacaklar gibi geliyor." Mahcup bir ifadeyle alt dudağını ısırdı. "Yalan söylemeyi hiç beceremem." Güldü Yağız. "Seni bu yüzden seviyorum zaten." Bunun için neden utandığını anlaması zordu. Yalan söyleyemediği için üzülmemeliydi. Çoğu insan yalan söyleyebildiği için övünürdü. İnsanları aptal yerine koymak zevkli mi geliyordu yoksa gerçek duygularını gizlemek daha mı makbuldü onlar için bilemiyordu ama bunun bir marifet olmadığını çok iyi biliyordu Yağız. Bu devirde dürüst, sahici birini bulmak ve üstelik o kişiyle insanın kafasının uyuşması çok zordu. Neredeyse imkânsızdı bu. Yanakları kızaran kadına tebessüm etti. Yemek bittiğinde yine şöminenin önüne kurulmuşlardı. Nağme burayı seviyordu. Doğal ve dinlendirici bir havası vardı. Şöminenin önünde otururken kitapları karıştırmayı, adamla sohbet etmeyi seviyordu. Yağız'ın "İstediğin zaman eve gidebilirsin. Bana haber vermen yeterli." sözüyle memnuniyetle gülümsedi. Karşısındaki adamın gözlerine baktığında ilk ankinden farklı birini görüyordu sanki. Yeni biriyle tanışıyor gibiydi. İlk tanıştıklarında kendine sert duvarlar örmüş, çelikten zırhlara bürünmüş biriyle karşı karşıya olmak kafa karıştırıcı bir biçimde germişti. Onunla aynı dili konuşmadığını düşünmüştü. Hâlâ aynı fikirdeydi ama bu kez adamın çaba gösterdiğini görebiliyordu. Onun dilini öğrenmek ve çözmek için uğraşıyordu. Ancak gerçekten seven bir adam bunun için çaba gösterirdi Nağme'ye göre. Midesindeki hareketlenmeyle kıpırdandığında yediklerinin dokunmuş olabileceğini düşündü çünkü bu akşam yemeğini biraz fazla kaçırmıştı. Kadının yüz ifadesinden bir şeylerin ters gittiğini fark eden adam "İyi misin?" diye sorma gereksinimi duydu. Birkaç saniye bir şeylerin düzelmesini beklese de pek bir değişiklik göremiyordu. Yanıt alamayınca "Nağme?" diye sordu hafif bir endişeyle. "İ-İyiyim, sorun yok." "Emin misin?" Yanıtından pek de tatmin olmayan adama "Evet." dedi ikna edici bir ses tonuyla. "Yemeği fazla kaçırdım, hepsi bu. Son zamanlarda çöplük gibi bir midem var." Tedirgin bir biçimde bakmaya devam eden adama "Endişelenecek bir şey yok, gerçekten." diye tekrar etti. "Doktora gitmek ister misin?" "Hayır diyorum, gerçekten gerek yok." Yeni bir ısrara hazırlanırken telefonu çaldı adamın. Arayan Sonia'ydı. Telefonu elinde tutarken Nağme'nin bakışlarının ister istemez telefon ekranına kaydığının farkında değildi. "Pardon, bu önemli olabilir." "Tabii, buyur." Bahçeye doğru yürüyerek aramayı yanıtlayan adama baktı Nağme. Yine Sonia arıyordu. Sonia. Kimdi bu Sonia? Sorsa abes kaçar mıydı? Hayır. Kaçmasa bile soramayacağını biliyordu. Buna cesaret edebilecek kadar cüretkâr hissetmiyordu kendini. Ama kendine hiç de yakışmayacak bir şey yaparken buldu kendini aniden. Bahçeye doğru yürüdü usulca. Konuşmaları dinlemeye çalıştığına inanamıyordu. Ama içi rahat etsin istiyordu. Gerçekten bu Sonia'nın kim olduğunu merak ediyordu. "Bugün yaptığın şey için çok teşekkür ederim Sonia, benim için önemliydi." Bugün Yağız için ne yapmıştı da bu kadar borçlu hissediyordu adam? Yağız'ın ilk defa biriyle bu kadar naif ve yakın konuştuğunu duyuyordu. Kendisi dışında. Yağız'ın "Benim için çok değerli olduğunu biliyorsun." sözüyle boğazında bir yumrunun takılı kaldığını hissetti. Bildiği tüm doğruların yanlış çıkma ihtimaliyle kendini kötü hissetmişti. İnsan sevdiği birinden şüphe duyabilir miydi? Tabii bu sevdiği kişi evliyken başkasından çocuk yapmaya çalışıyorsa işler değişebilirdi. Tek bir hata veya pürüz her şeyi değiştirebilirdi. Çok dürüst bir adam bile olsa seçimleri, gizemli yaşamı Yağız'ı az da olsa güvenilmez kılıyordu. Sadece evli olması da değildi mesele. Bu başından beri bildiği bir şeydi nasılsa. Esrarengiz kâbuslar ve telefon konuşmaları da buna dâhildi. Yağız'ın telefon görüşmesinin sonlandığını görür görmez hemen yerine döndü kadın. Hiçbir şey olmamış gibi devam etmeye çalışsa da kafası karmakarışıktı ve bozguna uğramıştı. Yanına dönen adama hiçbir şeyi belli etmemeye çalışsa da beş dakika önceki gibi gülümsemesi mümkün değildi. Her şeyden habersiz Yağız "Nasıl oldun?" diye sordu merakla. Genç kadının midesinin düzeltip düzelmediğini yüzünden anlamaya çalışıyordu. Yüzü biraz sararmıştı ve eski güler yüzlü hâlinden eser yon gibiydi. "Bak iyi görünmüyorsun, doktora gidelim." "Ben iyiyim." Soğuk, donuk ve kesin bir dille karşılık verdikten sonra orada daha fazla kalmak istemedi. "Odaya çıkıp biraz dinleneceğim. İyi geceler." Kendisine şaşkınlıkla bakan adamı umursamaksızın merdivenlere yürüdü. "Nağme, bir sorun mu var?" "Hayır, yok. Sadece dinlenmek istiyorum." "Gelmemi ister misin?" Hafifçe arkasına döndü ve "Gerek yok." diyerek yoluna gitti. Merdivenleri çıkarken içinden söyleniyordu. Sonia'ymış. Kim bu Sonia? Niye bu kadar değerli ki senin için? Hayır, neden yani? Ne yapmıştı da bu kadar değerliydi yani? Acımasız güzellikteki güvenilmez slav ırkını andıran bir isimdi. Sonia. Ateşli bir yanı da vardı aslında. Kaç kişiyi birden idare ediyordu bu adam? Kimdi bu Yağız? Neydi? Yeterince tanımadığı birine böyle yoğun duygular beslemek, bu kadar bağlanmak doğru muydu? Hiç sanmıyordu Nağme. Bunun için Yağız'a kızamazdı. Ona böyle duygular hissettiği için ancak kendine kızabilirdi. Delirmek üzereydi. Onu kıskanıyordu ve bunun basit bir kıskançlık olmama ihtimali vardı. Belki kendisi Yağız'ın hayatına girmeden önce evliliği kötü olduğu için takıldığı bir kadındı Sonia. Sevgilisiydi belki. Yok artık Nağme, abartma. Bir telefon konuşmasından neleri çıkardın böyle? Paranoyalarını dizginlemeye çalışsa da bu konuda pek başarılı olduğu söylenemezdi. ●●● Mutfaktan yorgun argın anca çıkabilmişti Serra. Ablası gittiğinden beri evin bütün işleri kendisine baktığı için tam anlamıyla heder olmuştu. Dışarı çıkıp iki insan yüzü görecek vakti olmuyordu bir türlü. Ancak aklı hâlâ Tuna'daydı. Nerelerdeydi? Ne yapıyordu? Onunla tanışmayı bir türlü başaramamıştı ki. Acaba hayatına biri veya birileri girmiş miydi? Böyle adamların etrafında çok kadın olurdu. Bundan endişe duyuyordu Serra. Yakışıklıydı. Düzgün birine benziyordu. İşinde gücünde, tam evlenilecek bir tipti. Onu kaçırırsa kendini asla affetmezdi. Acaba şoförü olacak o ukalâ numarasını ona ulaştırmış mıydı? Belki de adam numarayı almıştı ama arama gereği bile duymadan kağıdı atıvermişti çöpe. Delirecekti. Keşke o kendini bilmez şoförden numarasını alabilseydi, en azından arayıp sorabilirdi. Bir evden çıkabilseydi keşke. Neler yapardı... Akşam yatmak üzereyken son kez uyuyan babasına baktığında her şey yolunda görünüyordu. Abisi ise çoktan uyumuştu. Odasına çekilirken telefonu çaldı. Yabancı bir numaraydı bu. Kim olabilirdi ki? Heyecan doldu içi. Tuba olabilir miydi? Evet, basit bir telefon sapığı da olabilirdi ama Tuna da olabilirdi. Serra onun olması için her şeyini verebilirdi. Bekletmeksizin aramaya yanıt verdi. "Alo!" İstemsiz de olsa coşkulu çıkmıştı kızın sesi. Telefonun diğer ucundaki adam da bunun farkındaydı. Oldukça hevesli bir biçimde telefonu açan kızın aklında Tuna olduğuna yemin edebilirdi. Tabii ki Tuna'nın cüzdanı. Yani rüyalarına girenin onun yüzünden veya karakterinden ziyade cüzdanı, mal varlığı ve ne kadar zengin olduğu falan işte. Böyle kadınları çok iyi tanırdı. Rahat yaşamak için her türlü rolü yapan servet avcısı tiplerdi bunlar. Onu arayıp aramama konusunda çok gidip gelmişti. Kararsız kalmıştı ama sonunda kararını verip aramıştı işte. "Merhaba, ben Berkan." "Berkan?" O da kimdi? Şaka yapmayı seven arkadaşları telefon numarasını birine mi vermişti yoksa? Böyle bir ismi hatırlamıyordu. Gülmemek için zor tutuyordu kendini Berkan. "Tuna Bey'in şoförü." diye hatırlattı kendini. İnanamıyordu. Tuna'nın şoförünün aradığına inanamıyordu. İyi de kendisi neden aramamıştı? Neden kendisi değil de şoförü? "Tuna... Evet, hatırladım. Tuna'nın şoförü." Girizgâha gelmesini istiyordu bir an önce. "Kendisine verdiniz mi numarasını?" "Aslında ben sizi haberdar etmek için aramıştım." "Ne haberi?" "Bahsettim mi hatırlamıyorum ama Tuna Bey yurt dışına çıktı. Ne zaman döneceği şuan için muallakta. Bu yüzden numarasını size ulaştırmam mümkün olmadı. Ama mümkünse sizinle bir konuda görüşmek isterim." Hevesi kırılan genç kız bir anda balon gibi söndü. Telefonun diğer ucundaki adamın neden bahsettiğini ise hiç bilmiyordu. "Neden?" "Eğer mümkünse bunu sizinle yüz yüze konuşmak isterim." "Üzgünüm ama-" Gayet kendinden emin ve baskın bir karaktere sahip ses tonuyla Berkan "Pişman olmayacağınızı garanti edebilirim." diyerek sözünü kesti kızın. Biraz düşündü kız. Böyle bir görüşmeden ne zarar gelebilirdi? Ama birçok fayda gelebileceğini biliyordu. Tuna'ya ulaşabilirdi. Onunla ilgili haber alabilirdi ya da şoföründen onun hakkında bilgi koparabilirdi. Bu riske girmeye değerdi. Kabul edecekti. ... |
0% |