@buzlarkralicesi
|
-24/1- Yavaşça gözlerini araladığında sabah olmuştu. Gecenin ilerleyen saatlerinde sessizce yatağa gelip uyuyan adamın varlığını hissetse de uyuyor gibi davranırken düşünceler içinde gerçekten de uyuyakalmıştı. Fakat gözlerini araladığında yine dün geceki düşünceler aklına doluşmuştu. Yağız hakkında bilmediği o kadar çok şey vardı ki. Tamamen bir gizemdi bu adam. Karanlık yanı ise tedirginlik yarattığı kadar merak da uyandırıyordu. Üstüne bir de dün geceki telefon konuşması eklendiğinde açıkçası ne düşüneceğini bilememişti. Sonia denilen o kadın kimdi ve neden bu kadar samimi konuşmuşlardı? Kardeşi olamazdı. Sanmazdı. Ama düşündüğü gibi çıkmayabilirdi de. Belki yalnızca yakın bir arkadaşıydı. Kim bilir, belki de tam düşündüğü gibi eski hayatının renkli eğlencesiydi. Düşündükçe içinden çıkılmaz bir hâl alıyordu durum. Bunun böyle gitmeyeceğinin farkındaydı Nağme. Bir problemi varsa bunu Yağız'a sorarak çözmeliydi. Yanında uyuyan adama baktı. Ona sormalı, ona güvenmeliydi. Doğru olan buydu. Çocukça tavırların veya sorunları hasıraltı etmenin hiçbir faydası olmadığını pekâlâ biliyordu. Banyoya girdi. Bir duş aldıktan sonra odaya döndüğünde Yağız'ın uyandığını ve yatakta oturur vaziyette pencereden dışarı baktığını gördü. "Günaydın." dedi usulca. Kafasında bir sürü şüphe ve düşünce dönüp dolaşmasına rağmen sabahın köründe tabiri caizse daha afyonu patlamamışken adama yüklenmenin mantıksız olduğunu düşündü. Ters bir tepki alabilirdi. Kendisine dönerek gülümseyen ve "Günaydın." diye karşılık veren adama yarım yamalak tebessüm etti. Gülüşü bile ele veriyordu karmaşık düşüncelerini. "Kahvaltıya inelim mi? Ben çok acıktım." Dün geceki tuhaf davranışlarından arınmış kadının normale dönmeye başladığını gören Yağız ise durumdan oldukça memnundu. Gülümsedi. "Tabii, önden buyur." Merdivenlerden inerlerken sessizliğe dayanarak tahmin ettiği gibi sorunun tam olarak çözülmediğinin farkındaydı adam. Sadece ne zaman patlak vereceğini bekliyordu. Bekledikçe tef gibi geriliyordu. "Nağme." Merdiven basamaklarında duraksayıp adama döndü Nağme. "Efendim?" "Bir sorun var." "Ne gibi?" Hiçbir şey olmamış gibi davranan, bunu başaramasa da en azından o izlenimi vermeye çalışan kadına ısrarda bulundu. "Dün geceden beri tuhaf davranıyorsun, itiraz etme farkındayım. Bir sorun var ve bana bahsetmiyorsun." Kısa süreli sessizliğini koruyan kadına baktı. "Bak eğer Aylin meselesiyse-" "Hayır, Yağız. Aylin meselesi falan değil." İçi içini yiyordu fakat konuşamıyordu. Kahvaltıdan sonra konuşacaktı ama güya konuyu açan karşısındaki adam olmuştu, rahatsızlığını dile getirmekte bir sakınca görmüyordu. "Dün akşam yanımdan ayrılıp biriyle telefonda konuştun ya." "Evet." "Ben seni takip edip dinledim." Genç kadının beklenmedik aşırı dürüstlüğünden ötürü kaşları havaya kalktı Yağız'ın. "Eee?" "Sonia diye biriyle konuşuyordun." "Evet." "Yağız." "Hımm?" Adamın rahatlığından rahatsızlık duymuştu. Pat diye "Sonia kim?" diye sordu. Hakkı olmadığını bile bile hesap sorarcasına yöneltti sorusunu. Sahi, kimdi bu Sonia? İstemsiz de olsa huzurunu kaçıran bu kadın kimdi? Merak ediyordu işte, ne vardı bunda? Sıradan bir merak olamaz mıydı bu? Cevap verse ne olurdu? Kadının içi içini yerken bu anın keyfini çıkardı Yağız. Şaşkınlığı memnuniyete dönüşmüş, ukalâ bir tebessümle kadını süzüyordu. Bakışlarında hesap soran bilmiş bir tavır vardı ve "Neden merak ediyorsun?" diyerek Nağme'nin ağzından laf almaya çalışmaktan çekinmedi. "Yağız, biliyorum benim böyle bir soru sormaya hakkım yok. Üzerinde hak iddia ediyor değilim. Sadece telefonda o kadar yakın konuşuyordun ki..." "Evet?" "Ya, konuşturma beni işte Yağız. Senin için özel biri olduğunu düşündüm." "Yanılmadın. Sonia benim için özel biri." Dumura uğramış bakışlarıyla adamın tepkisini ölçüyordu. Ne yani, her şey tam da düşündüğü gibi miydi? Karısını sevmeyen ve kendisinden çocuk yapan bu adamın bir de sevgilisi mi vardı? Yok, hayır. Bu kadar da geniş olamazdı. Olamazdı, değil mi? Ne saçmalıyordu? Tamam. Şimdi birkaç saniye sakin olmaya ihtiyacı vardı. Derin nefes alıp sakince dinlemeliydi. Gözlerini kapadı ve derin bir nefes çekti içine. "Nasıl yani, Sonia denen o kadın senin sevgilin falan mı?" Sevgili kelimesini bu cümlede kullanınca öyle tuhaf hissetti ki. Fiziksel bir acı çektiğine yemin edebilirdi ama görünürde bir iz olmadığı için kanıtlayamazdı. Karnına koca bir yumruk yemiş gibiydi. Güldü adam. Onun bu kıskanç, sahiplenici tavırları hoşuna gitmişti. Kısa süreli de olsa Nağme'nin bakışlarındaki hayal kırıklığına dönüşen aşk biraz üzse de böyle şeyleri hisseden bir kadının âşık olduğunu simgelemesi kalbine iyi geldi. Ona daha fazla işkence çektirmemek için "Hayır, Nağme." diye yanıt verdi. "Sonia benim için çok özel biri, bu doğru. Ama sevgilim falan değil. O Aylin'in üvey kız kardeşi ama aramızda eskiye dayanan bir dostluk var. Ben ona destek oldum, o da aynı şekilde bana." Rahatladığı yüz ifadesinden belli olan kadına "Yani anlayacağın, aramızda senin öyle düşündüğün gibi bir şey yok." diye ekledi. Tam karşısındaki kadının soracağını sezimlediği suali yanıtladı. "Dün akşam teşekkür ettiğim konu da tamamen senin ve benimle alakalı bir durumdu. Sana anlatmak istememiştim ama madem konu buralara kadar geldi, aramızda gizli bir şey kalmasın. Bizim oteldeki tatilimizi Aylin'in arkadaşlarından biri görmüş ve tabii geciktirmeden ona yetiştirmiş." Yüreği ağzına gelen Nağme "Ne? Nasıl görmüş?" diye sorarken kalbinin hızla çarptığını hissediyordu. Heyecan ve gerginliği bir arada yaşamıştı. "Öğrendi mi yoksa?" "Bana kalsa öğrenecekti ama Sonia olaya el koydu. Yanımdaki kadının kendisi olduğunu, oraya da bir iş toplantısı için gittiğimizi söyleyerek durumu idare etti. Ben her zaman dürüstlükten yanayım Nağme, bu yüzden Aylin'den bir şey saklamak istemedim. Söyleyecektim. Ama seni öğrenmesi bazı tehlikeler doğuracağı için Sonia beni engelledi." Tek kaşını kaldırarak kadının mahcup ve eğik başını hafifçe kaldırdı. "Kafandaki sorular cevap buldu mu?" Duyduklarından sonra düşündüğü her şeyden utanmıştı Nağme. Hem Yağız'a hem de ona tanımadan iyilik yapan o kadına haksızlık etmişti ve bundan hicap duyuyordu. "Yağız, özür dilerim. Gerçekten. Biliyorum, seni sahiplenir gibi davrandım ve bu içinde bulunduğumuz durumda çok yanlış bir şey ama..." Yağız kadını kollarından tutup kendine çekti. "Nağme." Onu kendine yaklaştırıp gözlerinin içine baktı. Tıpkı onun sözlerini kullanarak "Üzerimde hak iddia et." dedi aniden. Tüm dürüstlüğüyle ve sahiciliğiyle ekledi. "Ya ben, senin beni sahiplenmeni istiyorsam?" Gözlerine bakan adamın mertliği içini ısıtsa da bunun doğru olmadığını adı gibi biliyordu. "Yağız, evlisin." "Biliyorum." Geri adım armaya niyeti yoktu. "Ama bu kısa süre sonra değişecek." "O zaman bunu değiştiğinde konuşuruz." Kaşları havalanan adam alayla "Oldu o zaman, bir daha şüpheli bir telefon kafanı kurcalarsa boşanma davamın sonuçlanmasını bekleriz ne dersin?" diye yanıtlarken Nağme'nin ters bakışları keyfini yerine getirmişti. Uzun zamandır ilk defa bu duyguları hissediyordu. Bir hırs amacı gütmeden naif bir sevgiyle kıskanılmak hoşuna gitmişti. Nağme'nin hüznü ise kalbini sızlatmıştı. Onun seni sevmeye hakkım yok manasına gelen sözleri ve bakışları içten içe üzüyordu adamı. Bir an önce bu boşanma işinin sonuçlanmasını istiyordu. Hatalı başlayan bu ilişkinin yara almadan sürmesini diliyordu ve bunun için her şeyi yapardı. Kahvaltıyı huşu içinde ettiklerinde iki tarafın da içi rahattı. Tüm gizemler çözülmüş, aralarında konuşulmadık şüphe kalmamıştı. Hem Nağme hem de Yağız bu dürüstlükten memnundu. Her zamankinden daha iştahlı bir biçimde kahvaltısını bitiren Nağme "Oh, sonunda doydum." dedi keyifle. Ovuşturduğu karnının doyduğunu hissedince gülümsedi. "Afiyet olsun sana." Filtre kahvesini yudumlayan adam ise "Teşekkür ederim." diyerek sırtını yasladı. "Bugün evde tembellik yapmak istiyorum ama gitmem gerek. Aylin'den boşanma protokolünü almak istiyorum." "Beni yanlış anlamanı istemem ama... Aylin'in de boşanmak istediğine emin misin?" "Eminim. Çünkü bu teklifi sunduğumda olay çıkarmadı, hemen kabul etti. Onun da bunu uzun süredir düşündüğü belliydi." Tüm bu gereksiz detayları umursamaksızın keyifli hâliyle tebessüm ederek "Hem sen bunları düşünme. Bu benim meselem. Sen olumsuz hiçbir şeyi kafana takma." Onaylarcasına başını sallarken Yağız'ın da söylediği gibi bunları düşünmemeye çalıştı. "Ben de bugün İlknur ablama uğramak istiyorum, konuşulacak şeylerimiz var. Babamı ziyaret ettiğini söylemişti, ondan nasıl olduğunu da öğrenmiş olurum." "Tabii. Şoför getirip götürsün seni, dikkatli ol." Uyaran bakışları kadını olası bir tehlikeden korumak ister gibiydi. Ailesinden birinin onu görmesi şu aşamada hiç iyi olmazdı. Öte yandan şimdi olmasa bile yakın zamanda ailesinin yanına gitmesi şimdiden içinde özlem duygusunu uyandırmıştı. Nağme bu konuyu açmadıkça gündeme getirmemeye niyetliydi. Biri tarafından, hele ki bazı derin hisler duyduğu biri tarafından önemsendiğini ve korunup kollandığını hissetmek çok güzel bir duyguydu. "Tamam, sen merak etme." Hazırlanmak için masadan kalktığında yerin ayaklarından kaydığını hissetti. Önce deprem oluyor gibi gelse de esasında başının döndüğünü anlayınca hemen yanındaki sandalyeyi kavradı. Gözleri kararırken duyduğu tek şey Yağız'ın "Nağme!" diyerek adını sayıklaması ve hissettiği tek şey adamın beline dolanarak yere düşmesini önleyen elleriydi. Gözlerini araladığında salondaki koltuktaydı. Başında Yağız durmuş endişeli bir biçimde kendisine bakarken Melda Hanım da elinde bir bardak suyla bekliyordu. Yağız kadının elindeki suyu alarak "Tamam, teşekkür ederim. Siz gidebilirsiniz." dedikten sonra kızın ayıldığını fark etti. Yavaşça eğilerek "İyi misin?" diye sordu adam. Bakışları tedirgin ve endişeliydi. "İyiyim. Tansiyonum düştü herhâlde." Koltukta doğrulup oturmaya çalışırken kendisini engelleyen adama karşı çıktı. "Gerçekten, iyiyim." "Yine de hemen kalkma, ani hareketler başını döndürebilir." Allak bullak ve düşünceli gözlerle kendisine bakan adamı "Endişelenme, iyiyim gerçekten." diyerek yatıştırmaya çalıştı. "Abartılacak bir şey yok." Yağız ise o an farklı bir şey düşünüyordu. Kuşkuyla gözlerini kısarken bunu heyecan yaratmadan nasıl dışa vuracağını pek bilmiyordu. "Nağme... Acaba..." Adamın bakışlarındaki soru işaretlerine odaklanarak "Acaba ne?" diye sordu Nağme. Işıltılı gözlerle "Hamile olabilir misin?" derken şüphelendiği bu güzel ihtimalden bahsetti. Bunun için her şeyini verebilirdi çünkü iki sebebi vardı. Birincisi, yıllardır içten içe istediği bir şeydi baba olmak. Bu duyguyu tatmak, bir çocuk sahibi olmak istiyordu. İkincisi, bu bebeğe sevdiği kadından sahip olacağını hissetmek için umutla doldurmuştu. Nağme de tıpkı karşısındaki adam gibi hissetse de bu ihtimalle yüzleştiğinde içi kıpır kıpır olmuştu ancak bir yanı da saf bir korkuya kapılmıştı. Öyle olsaydı ne hissedeceğini bilemiyordu. Allak bullaktı. Kafası karışık bir biçimde "Ben..." diye mırıldandı yalnızca. "Kendini iyi hissediyor musun, kalabilecek durumda mısın?" "Evet." Kadına doğrulması için yardımcı olurken "O zaman gidiyoruz.." deyiverdi heyecanla. "Nereye?" Onun ses tonundaki endişe dolu soru işaretlerini sezince "Doktora tabii ki Nağme, nereye olacak?" sözüyle açıkladı. Duraksayan kadının yüzüne baktı. "Ne oldu?" "Yağız..." Bu korkusundan ona nasıl bahsedeceğini bilemiyordu doğrusu. Ona güler miydi ya da dalga mı geçerdi hiçbir fikri yoktu. Ama ikisini de yapacağını sanmazdı. "Ben..." "Nağme, bir sorun mu var?" Sessizliğini koruyan düşünceli kadının çenesini hafifçe havaya kaldırıp göz teması kurdu. "Benimle her şeyi paylaşabileceğini biliyorsun." "Ben sanırım biraz korkuyorum Yağız." "Neden?" "Bu gerçekle yüzleşmekten." Derin bir nefes aldı. "Seninle tanışmadan önce uzun vadede anne olma gibi bir planım yoktu. Her şey biraz hızlı gelişti ve ben iyi bir anne olabilir miyim emin değilim. Korkuyorum. Sana bu korkumdan biraz bahsetmiştim ama şimdi anne olma ihtimaline bu kadar yaklaşmışken..." Karşısındaki kadının sözünü tamamlamasını bile beklemeden açtığı kollarına davet etti onu. "Gel buraya." Kollarıyla onu sararken çenesini Nağme'nin başına yasladı. "Endişeni anlıyorum. Paylaşıyorum da. Ama ben senin dünyanın en iyi annesi olacağına eminim. Ve seni temin ederim ben hep yanında olacağım. Seni hiç yalnız bırakmayacağım." Kadının gözlerinin içine baktı. "Akıbetimiz ne olursa olsun." Karşısındaki kızdan bir onay bekledi ve o sakince başını salladığında tebessüm etti. "Hadi o hâlde." Yol boyunca pek konuşmadılar. İkisi de içten içe heyecanını yaşıyordu. Hastanenin bekleme odasında otururlarken etrafa bakındılar. Nağme duvarda asılı olan bebek fotoğraflarına göz gezdirdi. Birbirine sarılan, bebek bekleyen mutlu çiftleri süzdü. Korkuyordu. Ama korkusu iyi bir anne olamamak mıydı yoksa bebeğinin ondan koparılıp alınma ihtimali miydi bilmiyordu. Çünkü içinde bulunduğu durumun bu kadar basit bir şekilde çözülmeyeceğini düşünüyordu. O kadar karmaşık duyguları ve korkuları vardı ki... Şimdilik onları bir kenara itmek için her şeyi yaptı. Onun mutlu çiftlere bakışlarını yakalayan adam ise ayaklarıyla hafif bir ritim tutmuş dizleri titreyen kızı kendine çekti, göğsüne yasladığı başına götürdü dudaklarını. Usulca saçlarını öptü. "Rahatla biraz, her şey güzel olacak." diye fısıldadı. Nağme ise "Umarım." diye mırıldandı yarım ağız. Hemşire tarafından anons edildiklerinde içeri girerken ayaklarının titreyişine engel olamadı. Hemşirenin yönlendirmelerini dinledikten sonra oldukça konforlu görünen sedyeye uzandı. Birkaç dakika sonra yanına gelen Yağız'ın heyecanını gördükçe kendi kendine rahatlaması gerektiğini tekrarladı. Kan tahlili yapamayacak kadar sabırsızdı adam. Onu ikna etmeye çalışsa da pek başarılı olamamıştı. Neyse ki doktoru çok tatlı bir kadındı. Sevimli ve rahatlatıcı bir havası vardı. Yağız'a elini uzatarak "Merhaba, Doktor Sinem." dedi ve kendini tanıttıktan sonra sedyede uzanmış kadında göz gezdirdi. Heyecandan çok endişeli oluşu gözünden kaçmamıştı. "Oldukça heyecanlı gördüm sizi. Ama sanırım baba adayımız daha heyecanlı." Genç adam ise "Umarım bize iyi bir haber verirsiniz." derken bir an önce sonucu bekliyordu. "Sizi daha fazla bekletmeyelim o hâlde." Ultrason cihazına jeli sürdükten sonra karnının biraz altında gezinen cihazın ilk temasıyla hafifçe irkildi Nağme. Doktorun sessizliği üzerine heyecanlı bekleyiş sürüyordu. Doktor cihazı gezdirirken dikkatle bakıyordu ekrana. Yağız'ın sabırsız bakışları doktordan bir şeyler duymayı beklerken çok uzun olmamasına rağmen genç adama asır gibi gelen sessizlik sonunda bozuldu. "Tebrik ederim, yedi haftalık hamilesiniz." ... |
0% |