@buzlarkralicesi
|
-28/2- Son on beş dakika yaşadıklarının saçma bir kâbus olmasını dilerdi Nağme. Telefonda hiç tanımadığı bir adam abisinin adını, soyadını, hakkındaki bilgileri, kaç kardeşi olduğuna kadar her şeyi sayıp sıralamıştı ve duydukları karşısında genç kız kaskatı kesilmişti. Ne demek oluyordu bu? Her şey planlanmış bir oyun muydu, yalan mıydı? İyi de bu mümkün değildi ki. Mümkün olamazdı. Yağız nasıl kendini bu kadar ustalıkla kamufle edebilirdi ki? Dünyanın en kötü insanıyken iyi görünmeyi kimse bu kadar iyi beceremezdi. Daha önce hiçbir konuda bu denli fena hâlde yanıldığını hatırlamıyordu. Demek her şey koskoca bir yalandı. Bir yalan bulutunun içinde yüzüp durmuştu bunca zaman. Yağız'ın karısına her şeyi açıklayacağı falan yoktu. Hatta belki karısı da bu işin içindeydi. İnanamıyordu. Nasıl bir tuzağın içine düşmüştü ki debelenip duruyordu. Oyuna gelmişti. Olay çok basit değil miydi? Bebek doğana kadar ikisi de rol yapacaktı ve doğduktan sonra da bebeğini ondan alıp koparacaklardı. İyi de neden? Kendisi zaten Yağız'la bebeği vereceğine dair bir anlaşma yapmışken bu oyun niyeydi? Yağız neden kendisine âşıkmış gibi davranmıştı? Tabii ya, doğru. Neden bir başkası değil de kendini seçmişti bu anlaşma için? Elbette abisine olan düşmanlığı ve alacağı intikama yardımcı olacağı içindi tüm bunlar. Abisinden en büyük ihtikamı bu şekilde alacaktı. Onu itibarsızlaştırdıktan sonra bebeğini alarak ailesine son darbeyi vuracaktı. İçinden "Ah, Nağme... Aptal Nağme!" diye mırıldanarak hayıflanırken hayatının en büyük pişmanlığını yaşıyordu. Su sesinin kesildiğini duyunca hiçbir şey olmamış gibi telefonu aynı yerine koyup sakinliğini korudu. Ona hiçbir şeyi belli etmeyecekti. Öğrendiğini anlamaması için elinden geleni yapacaktı. Bu çok zordu, biliyordu ama yapmak zorundaydı. Onun oyununa gelmeyecekti. O pislik herifin planladığı gibi olmamıştı işte, beklenen zamandan daha erken öğrenmişti her şeyi. Artık bebeğini koruyabilecek kadar vakti vardı. Bu fırsatı kullanmalıydı. Üzerinde bornozla duştan çıkan adam ellerini kurulayarak gelirken Nağme'yi gördü ve şaşırdı. "Nağme." Onu burada beklemiyordu. Sakin kalmalıydı. İçinden sürekli sakin kalması gerektiğini tekrarlayıp duruyordu. "Merhaba." "Konuşmamız gerektiğinin farkındayım Nağme. Bu akşam olanlar, Aylin'in yaptıkları... Çok öfkelendim gerçekten. Böyle bir duruma düşmeni hiç istemezdim ama engel olamadım. Konuşmaya çalıştım ama beni dinlemedi bir türlü." Karşısındaki kadın sessiz kaldıkça mahcup hissediyordu adam. Nağme'deki tuhaflık gözünden kaçmamıştı elbette. Ancak bunu bu akşam yaşananlara ve istemsizce onu soktuğu duruma bağlıyordu. Gergin olması çok normaldi. Hamile hâliyle bunca gerginliği kaldırabilmesi bile şaşılacak şeydi doğrusu. Bu konuyu hemen çözmeliydi hem de hemen. "Biliyorum, bu bir bahane değil ama merak etme en kısa zamanda bunu halledeceğim. Yarın akşam onunla konuşacağım. Her şeyi Aylin'e anlatacağım, merak etme." Uzanıp kadının elini tuttu. "Her şeyi düzelteceğim, sen sadece sakin ol ve bebeğimize dikkat et." Diğer eli ise Nağme'nin karnını okşuyordu. Baş ve işaret parmağını burnunun direğine yerleştiren kadın ise huzursuzdu. "Yağız, bu evde kalamam. Bu mümkün değil." "Haklısın. Merak etme, bu işi halledeceğim." Bir an düşündü ve aniden "Yarın hazırlan." dedi sakince. "Seni evden aldıracağım, güvenli bir yere götüreceğim." Aklını kurcalayan sadece Aylin konusu olsaydı bu kadar gergin olmazdı genç adam. Fakat iş hayatındaki rekabet ortamı ve son ihale yüzünden kendisine musallat olan düşmanları varken Aylin bu sorunların yakında küçücük bir pürüz gibi kalıyordu. Kendisini ve ailesini koruması gereken düşmanları her zaman oluyordu ancak bu kez farklıydı. Bu defa bir baba olarak çok daha temkinli olmalıydı. İlk kez baba olmanın heyecanının yanı sıra korkusunu da içinde hissediyordu. Öte yandan tüm bunları Nağme'ye yansıtamazdı, hamilelik gibi hassas bir dönemdeyken ve yeterince gerginlik yaşıyorken ona hissettirmeden çözmeliydi her şeyi. Bu detaylardan bahsedip onu da paniğe sokmak istemiyordu. Bu akşam hakkında konuşmak için Yağız'ın odasının önüne gelen Aylin ise aralık kalan kapıdan Yağız ve Nağme'nin içinde bulunduğu manzarayı görünce beyninden vurulmuşa döndü. Şok olmuştu. Kocası taşıyıcı anne diye eve aldığı kadının elini tutuyor, karnını okşuyordu. Bebeğimize dikkat et, diyordu. Bebeğimize dikkat et. Neler oluyordu böyle? Ne demek oluyordu tüm bunlar? Aslında her şey tam anlamıyla ortada değil miydi? Çok büyük bir yanılgının içindeydi. Bu görüntü her şeyi anlatıyordu. Yağız ve Nağme arasında bir ilişki vardı. İnanamıyordu. Nağme'ye başka kadın var diye anlattığı kadın yine Nağme'nin ta kendisiydi. Üstelik kandırılmıştı, bebeğin annesi kendisi değildi. Bebek ondan değildi. Çok büyük bir hayal kırıklığına uğramış ve tüm bunlar öfkesini alevlendiriyordu. Demek günlerdir Yağız'ın anlatmaya çalıştığı şey buydu. İnanamıyordu. Şoktaydı. Sessizce oradan ayrılıp odasına girdi. Sinirle odasını arşınlarken ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Her şeyi öğrendiğini belli etmemeliydi ama bunu onların yanına da bırakmamalıydı. Hayatını mahveden bu iki insanı azad edip hayatına devam edecek hâli yoktu. Ona yaşattıkları her şeyi fitil fitil burunlarından getirmeliydi. Yağız'ı Nağme'ye bırakmayacaktı. Hemen telefona sarıldı ve şirketteki adamlarından birini aradı. "Merhabalar İbrahim Bey, bu saatte rahatsız ediyorum kusura bakma ama sizden çok önemli bir şey isteyeceğim." "Estağfurullah Aylin Hanım, buyurun lütfen." "Hemen yarın için birini araştırmanızı istiyorum." Nağme'yi araştıracaktı ve elbet bir açığını bulacaktı. Kapattığı telefonunu çenesinde ritim tutarken sayıkladı kadın. "Herkesin bir açığı vardır Nağme Hanım, herkesin bir açığı mutlaka vardır." O gün bütün gece uyuyamadı Aylin. Sağa döndü olmadı, sola döndü olmadı. Gözlerini kapadıkça ihanetin görüntüsü geliyordu zihnine. Sabahın erken saatlerinde bir duş alıp giyindikten sonra şirkette çalışan adamının aramasıyla biraz daha sakinleşti. Nağme hakkında öğrendikleri bir yandan şaşırtırken diğer yandan da heyecanlandırmıştı onu. Aldığı bilgilerle eli epeyce güçlenmişti ve güne bayağı keyifli bir başlangıç yapmıştı. Nağme tam da tahmin ettiği gibi bir kadın çıkmıştı. Servet düşkünü, güvenilmez bir kadın. Bu Aylin'in işini daha da kolaylaştıracaktı. ●●● İki kadının kaderi tam tersine işliyordu. Nağme Aylin'in aksine gergindi ve kahvaltı masasında her ne kadar bunu gizlemeye çalışsa da ruh hâli bir ayna gibi yansıyordu Yağız'a. Genç adam bunun farkındaydı ve bu yüzden konuyu hiç uzatmadan bugün burada karısıyla her şeyi konuşmaya odakladı kendini. Merdivenlerden inen Aylin oldukça sakin ve güleryüzlüydü. Öyle ki, kahvaltı sırasında Yağız'ın Nağme'yi bu evden götürme isteğine sesini dahi çıkarmadı. "Peki hayatım, sen nasıl istersen." Aylin'in bu ısrarcı olmayan itaatkâr tavırları hiç de onun karakterini yansıtmadığı için başta şaşırdı adam. Fakat konunun gereksiz uzamaması da hoşuna gitmişti, bu yüzden sorgulama gereksinimi duymadı. Masada sessizliğini koruyan diğer kadın Nağme ise bu karı kocayı iyice seyrediyordu. Önünde sergiledikleri oyun takdire şayandı doğrusu. Bebek doğduktan sonra kendisini ekarte edip mutlu evliliklerine devam edeceklerini hiç yansıtmıyorlardı. Kanıtlayamasa da buna neredeyse emindi Nağme. Hâlâ inanmak istemiyordu; Yağız'ın ona bunu yaptığına, onu sırtından hançerlediğine inanmak istemiyordu. Aslında ona müstahaktı. Kendine öyle kızıyordu ve öylesine nefret ediyordu ki. Babasının hayatını kurtarmak için başlayan bu anlaşmaya sonrasında öyle kaptırmıştı ki kendini, bu adama âşık olmuştu. Evli bir adama âşık olursa, istemeden de olsa bir yuvanın yıkılmasına ön ayak olursa başına bunların gelmesi son derece olasıydı. Kendini suçluyordu. Deli gibi kendini suçluyordu ve bu suçluluk duygusu onu yiyip bitirecek gibi duruyordu. Kahvaltı sonrası Yağız Nağme'yi çiftlik evine bıraktırdı. Esasında Aylin zorluk çıkarsaydı daha gizli başka bir yere götürecekti onu fakat madem karısı bu duruma sessiz kalmayı tercih etmişti, güvenilir birkaç adamını çiftlik evine konuçlandırma şartıyla Nağme'yi alışık olduğu düzende tutmanın daha mantıklı olduğuna kanaat getirdi. Çiftlik evinde yalnız kaldığında eli belinde büyük salonda bir ileri bir geri yürüyüp duruyordu Nağme. Ne yapacağını bilmiyordu ama ne yapmayacağını çok iyi biliyordu kadın. Hiçbir şey yapmadan kaderine razı gelip yaşanacakları beklemeye niyeti yoktu. Kurbanlık koyun gibi kaderinin esiri olmayacaktı. Kafası karışıktı, neler olduğunu çözmeye çalışıyordu ve bir çıkış yolu bulma çabasındaydı ama henüz herhangi bir planı yoktu. Üstelik fazla bir zamanı da yoktu. Her şeyi bile bile Yağız'ın yanında kalıp her sabah ve her akşam, her saniye rol yapamazdı. Usulca içeri giren Ayvaz ise sakinlikle kadına baktı, ta ki o da kendisine bakana kadar. "Nağme Hanım, hoş geldiniz." Geçiştiren bir baş işaretiyle "Hoş bulduk." dedi yalnızca. Dalgın ve düşünceliydi. Bu girdaptan çıkmanın bir yolunu bulmak için düşünmeliydi. "Dönmenize sevindim." Düşüncelerini cesurca ve dürüstçe dile getiren adamın yüzüne baktı. Cüretine anlam vermeye çalışıyordu. "Anlamadım." "Yani Aylin Hanım'la aynı evde kalmanız çok doğru değildi bence." Haddini aştığını düşünerek "Elbette benim haddim değil, lütfen beni yanlış anlamayın." diye eklemekte sakınca görmedi. Duygu ve düşüncelerini dürüstçe dile getirmekten kendini alı koyamıyordu. Zira bu zamana kadar sessiz kalması bile onun karakterine sahip birine göre mucize sayılırdı. Nağme olumlu veya olumsuz hiçbir tepki vermedi. Aklı onda değildi. Yeterince düşünce vardı zaten kafasında. Bir de karşısındaki adamın gereksiz cesaretiyle uğraşamayacaktı. O asıl bu durumun içinden nasıl çıkacağını düşünmeliydi. Kaçmayı düşündü ama bu şekilde fazla uzaklaşamazdı. Yağız onu nereye gitse bulurdu, karnında onu çocuğu varken kaybolup gitmesi mümkün değildi ancak kalırsa da kıyamete şahit olacağı kesindi. Saatler böylece geçip gitti. Akrep ve yelkovan birbiriyle yarışıyor gibiydi. Zaman tuhaf bir şekilde düşmanı gibi hızlı akıp gidiyordu. Zilin çalması üzerine Yağız'ın geldiğini düşünüp telaşlandı. Hiçbir planı yoktu ve onunla yeniden yüzleşmeye cesareti de yoktu. Melda Hanım kapıyı açtıktan sonra salona yürüyen Aylin'i görünce içi rahatlasın mı yoksa daha mı panik olsun bilemedi. "Aylin Hanım." Herhangi bir tepki vermeyen Aylin ise burnu havada kibirli bir ifadeyle Melda Hanım'a döndü. "Bizi yalnız bırakır mısınız?" Melda Hanım hafif meraklı bir ifadeyle şaşırsa da kadının lafını ikiletmeyip iki kadını er meydanında savaşmaları için baş başa bıraktı. Bu ifadeyi çok iyi bilirdi, iki kadının savaşı başlamadan önceki tehlike çanları kulaklarına doluyordu. Yalnız kaldıklarında Nağme'nin herhangi bir şey söylemesine fırsat dahi vermeden girizgâhı geçip konuya lap diye daldı. "Lafı fazla uzatmayacağım. Senin nasıl bir süprüntü olduğunu biliyorum." Duyduklarıyla küçük çaplı bir şok yaşayan Nağme ise dili tutulmuş bir ifadeyle kekeledi. "S-Siz ne diyorsunuz Aylin Hanım, kendinize gelin!" "Ne yani, yalan mı? Kocamla yatmıyor musun?" Bir paçavraya bakar gibi baştan aşağı süzdü karşısındaki kızı. "Bir de karısından boşanır beni alır diye en zayıf yerinden vurup ağına düşürmüş, ondan hamile kalmışsın. Ne ucuz bir hareket!" Dişlerini sıkarak "Sözlerinize dikkat edin Aylin Hanım, siz benimle böyle konuşamazsınız!" diye terslese de kısmen de olsa haklı olduğu tarafları inkâr edemezdi. Sadece kendini ezdirmemek için tepki veriyordu ancak bu Yağız'dan hamile olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Aylin'in bunu öğrenmesi ve kendisine karşı tavrını yüz seksen derece değiştirmesi ise soğuk duş etkisi bırakmıştı kadında. Belki de hep biliyordu, daha önce düşündüğü gibi bu bir oyundu ancak neden şimdi çıkarmıştı ki gerçek yüzünü ortaya? Planı neydi? "Sana iki seçenek sunuyorum; ya bebeği doğurup bana vereceksin ve hayatımızdan çıkacaksın, yok olacaksın. Ya da..." Sözlerinin devamını kaşlarını çatmış sabırsızlıkla bekleyen kadınla göz kontağı kurup devam etti. "Yağız'a kendisinden önce Tuna'ya olta attığını, şansını onda denediğini ama başaramadığını anlatırım. Kardeşime olta atmaya çalışıp başarılı olamayan bir servet avcısı olduğunu ona söylerim. Ben tüm bunları anlattığımda o zaten senin icabına bakar." Aşağılayıcı bakışlarla kadını süzerken ekledi. "Bebeğini, soyunu sürdürecek tek varisini senin gibi bir kadına bırakmayacağını bilecek kadar iyi tanıyorum kocamı. Senin gibiler onun için ancak hevesini alacağı ya da kuluçka makinası gibi kullanacağı basit bir kadın olabilir." Tepeden tırnağa öfkeyle dolan Nağme ise elini havaya kaldırdığında kendini kaybetmişti. "Haddinizi bilin!" Elbette Aylin'e vuracak değildi ancak kan beynine sıçramıştı. Yavaşça elini indirdiğinde karşısındaki kadının bundan pek de etkilenmediğini gördü. "Ben Tuna'yla-" "Açıklaman umurumda bile değil. Uzatmak istemiyorum, sana iki seçenek sundum. İyice düşün, taşın. Gerçekten göründüğün kadar aklı başında biriysen vermen gereken kararı biliyorsun, seçim senin. Yarına kadar kararını ver." Arkasına bile bakmadan çiftlik evinden çıkan Aylin, ardında öfkeden yüzü kıpkırmızı olmuş kızı bırakıp gitti. Kapının önünde tam aracına binecekken telefonu çaldı. Arayan Yağız'ın şoförüydü. Sebepsiz bir şekilde aramasına anlam veremese de bekletmeksizin yanıtladı aramayı. "Efendim." "Aylin Hanım, merhaba." "Evet, ne söyleyeceksen söyle. Vaktim yok." "Efendim, nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama..." Bir terslik olduğunu anlayan kadın merakla "Ne oldu?" diye sordu panikten çok uzak merak dolu bir sesle. "Yağız Bey vuruldu, hastaneye kaldırıldı." Ne duyduğunu anlayamayan Aylin endişeyle haykırdı. "Ne?" Ne demekti bu şimdi? Nasıl olurdu bu? Yanlış duyduğunu düşünmek istedi ancak çok net duymuştu, sadece anlamakta gecikmişti. Beyin süzgecinden geçmesi zaman almıştı. Kim böyle bir şeyi yapardı, Yağız iyi miydi? Bu ve bunun gibi milyonlarca soru kafasına doluşurken hızla aracına binip şoförüne kendisini telefondaki adamdan ismini aldığı hastaneye götürmesi için talimat verdi. ●●● Duyduklarını şokunu hâlâ atlatamamış olan Nağme ise derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştı. Öfkesi ve stresi galip gelmiş, hafif sancılar yaşatıyordu ona. Hafifçe karnına dokundu ve eliyle koltuktan destek alıp ağrının geçmesini bekledi. Bu yaşananlara inanamıyordu. Yanına yaklaşıp omzuna dokunan el ile hafifçe başını çevirdi. Ayvaza yüz yüze geldiğinde ne tepki vereceğini bilemez hâldeydi. İki gündür yaşadıklarına anlam vermeye çalışıyor ancak veremiyordu. Kocaman bir örümcek ağına sıkışmış gibi hissediyordu. Ayvaz'ın "İyi misiniz?" sorusuna başını iki yana sallayarak yanıt verdi. "İyi değilim, sancım var. Geçer diye bekledim ama geçmiyor." "Tamam, sakin olun." Nazikçe genç kadının koluna girip onu koltuğa taşıyıp oturttu ve sonra yavaşca uzanmasına yardımcı oldu. "İyi misiniz?" Nağme hiçbir şey söylemeden yalnızca geçiştircesine başını aşağı yukarı salladı. "Yağız Bey'i arıyorum." "Hayır, arama!" Canhıraş bir biçimde engel oldu kadın. Onun gelmesini istemiyordu. Onunla yüz yüze gelmek istemiyordu. Ondan nefret ediyordu. Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştı. Yaşadıklarını unutmaya çalışsa da başarılı olamıyordu. Ayvaz ise "Bu mümkün değil." diye itiraz etti. "Yağız Bey'e haber vermemiz gerek, aksi hâlde buna çok öfkelenecektir." Kadının tüm engellemelerine rağmen Yağız'ı aradı fakat ulaşamadı. Tekrar şansını denese de değişen bir şey yoktu. "Meşgul sanırım." Aralarında uzun sayılmayacak bir sessizlik sürüp gitti. Bu sürede Nağme'nin düşünecek çok vakti olmuştu. Kendine öyle kızıyordu ve Yağız'dan öyle nefret ediyordu ki bunu tarif etmeye kelimeler yetmezdi. Sessizliği "Ben... Her şeyi duydum." sözüyle bozan Ayvaz ise bu konuya karışıp karışmama konusunda kendi içinde çok gidip geldi. Ancak onu ilgilendirmediğini bilmesine rağmen sessiz kalamayacağına kanaat getirdi. "Aylin Hanım'la konuşmanıza istemeden de olsa şahit oldum." diye açıkladı. Nağme'den gelebilecek her türlü ters tepkiye kendini hazırlamış bir biçimde devam etti. "Sana yardımcı olabilirim." Birdenbire yanında çalıştığı biri olduğunu unutmuştu sanki, bir dostuymuş gibi hitapta bulundu. Karşısındaki adamın ne demeye çalıştığını anlamayan kadın kaşlarını çattı. Sancısı biraz daha hafiflemişti sanki ancak yaşadıklarının onda bıraktığı etkiden kurtulamıyordu. "Ne yardımı?" "Bu durumdan kurtulman için ne gerekiyorsa." Güvenebileceği kimse yoktu, güvendikleri ise sırtından bıçaklamıştı. Nağme karşısındaki adama güvenebileceğinden hiç emin değildi. Bu yüzden kaçış planından hiç söz etmedi ancak belki de düşündüğü gibi olmaz diye düşünmeden de edemedi. Yağız'ın oyunlarından sonra onun da güvenilmez biri olduğunu anlamıştı. Geç de olsa. Bu hâlde eve dönemez, dönse de kalamazdı. Bunu çok iyi biliyordu. Günden güne karnı büyümeye başladığında onlara bu durumu açıklayamazdı. Abisinin karşısına geçip evli bir adamdan hamile kaldığını söyleyemezdi. Üstelik bu adamın onun kan davalı düşmanı olduğunu. Asla. Bu ölüm fermanını imzalamak olurdu. Merakına yenik düşmüş bir şekilde adama dönüp sordu. "Sen... Bana nasıl yardımcı olabilirsin ki?" "Seni kimsenin bulamayacağı bir yere götürebilirim. Yağız Bey'in bile bulamayacağı bir yer." Kadının yüz ifadesinin değiştiğini görünce panikle ekledi. "Bebek doğana kadar saklanırsın, sonrasına kendin karar verirsin." Sıkışıp kalmıştı Nağme. Çaresizdi. Karşısındaki yabancı adama güvenemezdi. Zira tanıdığı ya da tanıdığını sandığı insanların bile ona yaptıklarını göz önünde bulunduracak olursa bu verebileceği en mantıklı karardı. Ne yapacağını bilmeyen kadın artık kime güvenebileceğini de bilmiyordu. ... * YAZAR NOTU: Yeni bölümle geç de olsa gelmiş bulunuyorum, birden fazla hikâye yazdığım için ve bu ay internet problemim olduğu için böyle oldu ama okunmalarda ve bölüm reaksiyonlarından da pek memnun olmadığım için pek de motive olamadım açıkçası. Epey bir düşüş var çünkü. Her neyse, zaten finale yaklaştık. Buraya yeni bölüm hakkındaki tahminlerinizi yazabilirsiniz. Nağme bu olaylardan sonra nasıl bir yol izleyecek? Tahminleriniz benim için çok önemli. Keyifli okumalar diliyorum, sizleri seviyorum. ❤️🔥 |
0% |